İngiliz Kemal Kurtuluş Savaşı sırasında, gerek Yunan ve gerekse İngiliz gizli servislerinin elinde bulunan raporları, Ankara’ya bildirerek Türk kuvvetlerinin savaştan başarılı çıkmasını sağlayan ünlü Türk casusudur.
Ahmet Esat Tomruk 1892-93 yılında İstanbul’da Altımermer’de doğdu.[1] Babası Evkaf Nezareti Varidât Kalemi Müdürü Mehmet Raşit Bey, annesi ise Sıdıka Hanım’dır. Mehmet Raşit Bey, eğlence hayatını seven birisi olmasından dolayı, bütün malını mülkünü bu yolda harcamış; geride çocuklarına sadece Bahçekapı’da bir dükkan bırakarak genç yaşta vefat etmiştir. Babası öldüğünde (1897-98) Ahmet Esat beş yaşında yetim kalmıştır.
Babasının vefatından sonra Ahmet Esat, o sırada Hazine-i Hassa Kalemi kâtibi olan dayısı Sezai Bey’in himayesine girmiş, annesi ve dayısı ile birlikte Beyoğlu-Taksim’de Kazancı mahallesinde kiraladıkları evde yaşamaya başlamışlardır. Ahmet Esat, kendini hatırlamaya başladığında artık dayısının himaye ve gözetimi altındadır. Dayısının maddi durumu iyileşince aile Boğaziçi’nde Emirgân’a taşınmıştır. Emirgân kırlarında koşup eğlenmeyi çok seven Ahmet Esat, sporla da çocukluktan itibaren yakınen ilgilenmeye başlamış; ilk spor derslerini de Hariciye müsteşarı olan komşuları Tal’at Bey’den almaya başlamıştır. Tal’at Bey, Ahmet Esat gibi mahallenin çocuklarına yüzme ve yelken dersleri vermiştir. Ahmet Esat’ın hayallerinde ise meşhur bir pehlivan olmak vardır.
Ahmet Esat, ilköğrenimini Emirgan’da tamamladı. Daha sonra dayısı tarafından Galatasaray Lisesine kayd edildi. Galatasaray Lisesi’ne kayd olduğunda okulun müdürü meşhur tarihçi Abdurrahman Şeref Bey’dir. Ders nazırı yani eğitim-öğretimden sorumlu müdür ise, Cemil Bey’dir. Galatasaray Lisesi’ne 679 numara ile kayd edilen Ahmet Esat’a dayısı haftalık olarak da 5 kuruş vermektedir. Galatasaray’a kayd olduğunda sınıfın en küçüğü olduğundan sempatiyle karşılanan Ahmet Esat’ın arkadaşları arasında Ruşen Eşref (Ünaydın), Fuat ve Kemal adlı öğrenciler vardır. Bu arkadaşlarının da kendisi gibi yetim olduğunu öğrenir. Ahmet Esat kendi deyimiyle bu arkadaşlarıyla birlikte okulda adeta bir yetimler birliği kurmuşlardır.
Galatasaray Lisesi’nde parlak bir öğrenci olan Ahmet Esat, özellikle Fransızcasını geliştirmiş; yurt dışından edindiği arkadaşları ile mektuplaşmaya başlamış; yurt dışından adına sık sık mektupların gelmesi dönemin iktidarının ilgisini çekmiş ve hafiyeler tarafından takibe alınmıştır. Hatta bu sırada Fransa’da yayımlanan Mon Dimanche gazetesi kanalıyla, edindiği yabancı arkadaşlarıyla kartpostal mübadelesine de başlar. II. Abdülhamit idaresinin takibinden dolayı Paris’te bulunan Ahmet Rıza Bey’den kendisine gönderilen bir kart, yakın çevresindekilerin haklı olarak endişelenmelerine yol açar. Ahmet Rıza Bey, Galatasaray öğrencisi Ahmet Esat’a gönderdiği kartta; “İstibdadın hür çocukları, sizi tebrik eder; ihtiyatlı olmanızı tavsiye ederim” tarzında bir ifade kullanmıştır. Ahmet Esat bu kartı dayısı Sezai Bey’e gösterince, endişeye kapılan dayısı kartı hemen yok eder. Ayrıca Galatasaray Lisesi’ndeki öğrenciliği esnasında, öğrenciler arasında yönetime karşı gizli teşkilat kurduğu gerekçesiyle de devamlı gözetim altında tutulmuş; hatta bir ara dönemin hafiyeleri tarafından tutuklanarak Yıldız Sarayı’na götürülmüş; suçsuz olduğu tespit edildikten sonra serbest bırakılmıştır. Ahmet Esat gerek okul içinde, gerekse okul dışında hareketleriyle kabına sığmayan, enerjik, zeki bir çocuk olduğunu göstermektedir. Bundan dolayı okul idaresi tarafından da deyim yerinde ise, belalı bir tip olarak tanınmıştır.
Ahmet Esat’ın annesi ve dayısı oğullarının hafiyelerin devamlı takibi altında olmasından dolayı endişelenmişler; özellikle dayısı yurt dışına çıkması konusunda yeğenini ikna etmiştir. Yurt dışına, dayısının tanıdığı bir Yahudi simsarın aracığılıyla bir İngiliz vapur kumpanyasıyla irtibata geçilmiş; Ahmet Esat kaçak olarak bu vapura binmiştir. Ahmet Esat muhtemelen 1908 yılında İngiltere’ye gitmiştir. Bu yolculuk esnasında gemi kaptanı ile dostluk kurar ve ona İngilizce baba anlamına gelen “Dad” kelimesiyle hitap eder. Henüz 16 yaşında olan bu kıvırcık sarı saçlı, mavi gözlü sarışın çocuğu, gemi kaptanı da sever ve “Körli” adını verir. Kaptanla Ahmet Esat arasında baba-çocuk ilişkisi başlar. Kaptana, İngiltere’de kimsesi olmadığını ve okumak istediğini anlatır. Londra’da gemiden indikten sonra, kaptanla birlikte evine giden Ahmet Esat, Kaptan’ın karısı Miss Wildim tarafından da sevgiyle karşılanır. Baba olarak hitap ettiği, İngiliz kaptan kendisine her zaman iyi davranmış; ara sıra yaptıkları sohbetlerde ise, ülkesini hiçbir zaman unutmaması gerektiğini hatırlatmış; Ahmet Esat’ın Türkiye’ye ait olduğunu unutmamasını tavsiye etmiştir. Ahmet Esat bu arada İngiltere’de “Navy College”e kayd olur. Galatasaray Lisesi’nde boksa ilgi duymuş, bazı kuralları öğrenmiştir. Navy College’de ise artık profesyonel olarak boks sporu ile ilgilenmeye başlamış; hatta okulda aldığı başarılarla ün kazanmıştır. Ahmet Esat, 1914 yılında Navy College’den mezun olmuştur.
Mezun olduktan sonra İngiltere’de bir müddet kalmış; bu arada Fransa başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerini de gezmiştir. İngiltere’de kaldığı yıllarda İngilizce bilgisini çok geliştirmiş; bir İngilizden daha fazla bu dilin ayrıntılarını, gramer kurallarını öğrenmiştir. O kadar ki, İngiliz dilinin her türlü şivesini rahatlıkla konuşabilecek düzeye gelmiştir.
Yurt dışında kaldığı süre zarfında, Batı uygarlığını, Batı insanının hayat tarzını çok yakından incelemiş; daha sonraki hayatında ise, bunları bir bir uygulamaya koymuş; bir Avrupalı gibi yaşamaya dikkat etmiştir. Avrupa’da yaşadığı süre zarfında Avrupa sosyetesi ile birlikte olan, onların meclislerine katılan Ahmet Esat Tomruk, eğlence hayatı ile de yakından ilgilenmiş; Avrupa şehirlerindeki hayatı, çoğunlukla zengin kişilerin devam ettikleri merkezlerde geçmiştir. Avrupa’nın çeşitli ülkelerine yaptığı seyahatlerle bilgi ve kültürünü arttırmıştır.
Ahmet Esat Tomruk, Galatasaray Lisesi’nde amatörce, Navy College’de öğrenci iken profesyonelce ilgilendiği boks sporu ile Avrupa’da artık bir profesyonel gibi uğraşmaya başlamış; ringlerde isminden bahsedilir olmuştur. Ahmet Esat Tomruk, 2 Ağustos 1914 tarihinde Birinci Dünya Savaşı başlayıp, Almanya’nın Fransa’ya savaş ilan etmesi üzerine ülkesine dönmenin daha uygun olacağına kanaat getirerek 1914 yılı Ağustos ayında İstanbul’a dönmüştür. Seferberlik ilan edildiğinden bir müddet sonra Ahmet Esat da Topçu Asteğmeni olarak Çanakkale cephesine sevkedilmiş; V. Ordu karargâhında göreve başlamıştır. Çanakkale cephesinde hastalanan Ahmet Esat’a bir müddet tebdil-i hava verilir ve İstanbul’a gönderilir. İstanbul’da kaldığı süre zarfında iznini ihlal edince, durum mahkemeye intikal eder; Enver Paşa’nın aracılığıyla kurtulur ve tekrar cepheye gönderilir. Özellikle Çanakkale cephesinden İstanbul’a gizli olarak gelen, İngiliz denizaltıları ile ilişkiler kuran Ahmet Esat Bey, Lawrens adıyla anılan ünlü İngiliz casusunun peşine takılmış, bir müddet onun faaliyetleri hakkında hükümete bilgiler aktarmıştır. Ahmet Esat Tomruk bu arada Büyük Cemal Paşa diye bilinen İttihatçıların meşhur lideri ile de yakın diyalog kurmuş, onun güvendiği kişiler arasında yer almıştır. Çanakkale muharebelerinden sonra İstanbul’a dönünce, yine boks sporuyla ilgilenmeye devam etmiştir. Bu sırada, öğrencilik yıllarından beri fikirlerini kendine yakın bulduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti ile de yakın temasa geçmiştir. Cemiyetin İstanbul şubesinde faaliyette bulunmuştur. Ahmet Esat Tomruk bu arada, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin askeri kanadı tarafından kurulmuş olan ve ülkenin her yanında çeşitli meslek gurubu, cins ve mezhepten insanların görev yaptığı Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgütüne kayıt oldu. Teşkilat-ı Mahsusa’da önemli görevleri üstlendi. Ünlü İttihatçılardan Kara Kemal ve Dramalı Rıza Beylerden çetecilik dersleri aldı. Bir ara Kutulammare’de esir edilen İngiliz Generali Tawshen’in yanına haps edilerek ondan gerekli bilgileri almakla görevlendirildi.
Ahmet Esat Tomruk’un Birinci Dünya Savaşı dönemindeki faaliyetleriyle ilgili bilgilerimiz son derece kısıtlı bulunmaktadır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın içerisinde yer aldığı, önemli görevler üstlendiği bir gerçektir. Anılarından öğrendiğimiz kadarıyla, Mütareke Dönemi’ndeki faaliyetleri hakkında bilgiler daha ayrıntılı olarak yansıtılmıştır.
1918 yılında İstanbul’un işgalinden sonra; İngilizler’in şehirdeki baskıları giderek artmıştır. İngilizler İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelenlerini tutuklamaya başlamışlar; başkentte adeta bir İngiliz terörü estirilmeye başlanmıştı. Bu sırada İngiliz boksörlerle de ringlerde mücadele edip, başarılar kazanan Ahmet Esat Tomruk; sporcu İngiliz askerlerinin de ilgisini çekmiştir. Hatta bir İngiliz gibi bu dili konuşması; İngilizler tarafından sempati ile karşılanmasına neden olmuştu.
Ahmet Esat Tomruk’un, İngilizler tarafından tutuklanan İttihatçıları kurtarma yolundaki gayretleri ve İngilizlerle yürüttüğü pazarlık bir sonuç vermemiş; bu çabalarından dolayı İngiliz istihbaratı tarafından tutuklanarak Beyoğlu’ndaki İngiliz hapishanesine atılmıştır. Bu hapishanede pek çok işkenceye maruz kalan Ahmet Esat Bey; bir ara firar teşebbüsünde bulunmuş; yabancı bir gemiyle yurtdışına kaçarken Çanakkale Boğazı’nda yapılan arama sırasında yakalanmış ve tekrar İstanbul’a getirilerek hapse atılmıştır. Bir süre sonra da İstanbul’dan alınarak Çanakkale’de bulunan İngiliz Sahra Hapishanesi’ne gönderilmiştir. Orada Hintli Müslüman askerlerle yakın ilişkiye girmiş; onların sempatisini kazanmış; bir müddet sonra da buradan kaçmayı başarmıştır.
Ahmet Esat Bey, İngiliz Sahra Hapishanesi’nden kaçtıktan sonra karşı kıyıya geçmiş; uzun bir gece yürüyüşünden sonra Lapseki kasabasına varmış; rast geldiği köylerde karnını doyurarak, hırpani bir kıyafet içerisinde Biga’da Kuva-yı Milliyecilere sığınmıştır. Bir süre sonra oradaki milislerle yakın diyalog kurmuş; onlara başından geçenleri anlatarak kendini de tanıtmıştır. Ahmet Esat Bey, Biga’da kaldığı süre içinde burada bulunan Kuva-yı Milliye gruplarını ve halkın genel psikolojisini de yakından tanıma fırsatı bulmuştur.
Biga yöresinde Kuva-yı Milliye ile temasa geçtikten sonra 61. Tümen Komutanı Albay Kâzım (Özalp) Bey ile de tanışan Ahmet Esat Bey, mükemmel İngilizcesi sayesinde kendisine verilen özel görevlerde Amerikalı gazeteci kimliğine bürünerek gerekli bilgileri toplamayı başarmıştır.[2] Davranışları ve konuşma tarzı, fiziksel görüntüsü tıpatıp bir İngilize benzeyen Ahmet Esat Bey; Biga yöresi Kuva-yı Milliyecileri tarafından “İngiliz Kemal” adıyla anılmaya başlanmıştır. Ahmet Esat Bey, ise kendine bu teklifi yaptıklarında lakap adı olarak çok sevdiği boksörlerden Kemal (Bikof) Bey’in ismini almak istediğini belirtmiştir. Öte yandan ölümünden sonra gazetelerde yayınlanan bilgilerde ise bu ismin kendisine Atatürk tarafından verildiği yorumu yapılmıştır. Ahmet Esat Tomruk anılarında, Biga bölgesindeki Kuva-yı Milliyecilerin bu ismi kendisine layık gördüklerini belirtir. 1919 yılından itibaren Ahmet Esat Bey, artık İngiliz Kemal olarak anılmaya başlanacaktır. İngilizcenin her türlü aksanını rahatlıkla konuşan Esat Tomruk, sarışın, mavi gözlü biri olmasından dolayı siması ile de adeta bir İngilizi andırmaktadır. İngiliz Kemal, Balıkesir bölgesinde Anzavur ve Gâvur İmam’la yapılan mücadelelerde aktif olarak görev yapmıştır. Özellikle Anzavur’la, Amerikalı gazeteci kimliğine bürünerek Bandırma’da yaptığı mülakat ve aldığı bilgiler Albay Kâzım Bey için son derece önemli idi. Nitekim bu bilgiler değerlendirilerek Anzavur’a karşı yürütülecek politika belirlenmiştir.
Yunan ileri harekâtı başlayınca Balıkesir bölgesinden Bursa’ya oradan da Eskişehir üzerinden Ankara’ya ulaşan İngiliz Kemal; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey, Müdafaa-i Milliye Vekili Fevzi Paşa tarafından da kabul edilmiştir. Yapılan bu görüşmeden sonra, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Rumca bildiği de dikkate alınarak Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Şubesi’nde görevlendirilmiştir. Artık bundan böyle Ahmet Esat Bey, Genelkurmay Başkanlığı’nın bir istihbarat memurudur. Ahmet Esat Bey, Genelkurmay karargâhında kendisine görev verildikten sonra, Albay İsmet Bey’in huzuruna çıkarılmıştır. Anılarından öğrendiğimize göre, İsmet Paşa, karşısına oturttuğu Ahmet Esat Bey’e masada duran tabanca, bayrak ve Kur’an-ı Kerim üzerine elini koydurarak, “İcap ederse vatanı için canını feda etmekten kaçmayacağına dair” sadakat yemini ettirmiştir. Ahmet Esat Bey, anılarında, her an ölümün yakın olduğu bir yolun yolcusu olarak büyük bir gururla bu vatan görevini kabul ettiğini ifade eder. Ahmet Esat Bey’e Genelkurmay tarafından verilen görev, Yunan ordusu karargâhına girip gerekli bilgileri toplamak; bu bilgileri vakit kaybetmeden Ankara hükümetine aktarmak idi.
Ahmet Esat Bey görevini öğrendikten sonra, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile vedalaşarak Ankara’dan ayrılır. Hedefi, İzmir’deki Yunan ordusu karargâhıdır. Artık hedefe ulaşmak üzere gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra yola çıkar. Kara yoluyla Antalya’ya giden Ahmet Esat Bey, orada Amerikalı gazeteci Herri Williy kimliğine bürünerek gerekli belgeleri, pasaport vesaireyi de Trablusgarplı Sait takma adıyla İtalyan Konsolosluğu’ndan temin ettikten sonra Antalya’daki Hidiviye kumpanyası vapurlarından birine binerek Rodos’a geçer; Rodos’ta kendini Amerikalı gazeteci ve sinema muhabiri olarak tanıtır. O sırada Rodos’ta bulunan İzmirli Musevilerden tüccar Zaharof ile tanışır. Zaharof kendisine tercümanlık yapar. Rodos kumarhanelerinde bir gecede çeşitli oyun hileleriyle kazandığı 45.000 frank ile kendi deyimiyle İzmir’deki vatan görevine başlar.
Ahmet Esat Bey’in İzmir’deki hayatı bonkör bir Amerikalı gibi geçmiş; İzmir’in ileri gelen gayr-ı müslimleri ve Yunan subayları tarafından gıpta edilen bir kişi olarak görülmüştür. Kısa sürede gece hayatının aranan siması olan Ahmet Esat Bey, üst düzey Yunan subaylarıyla da samimiyetini arttırmış; hatta onların en gizli toplantılarına dahi katılmış; aldığı bilgileri İzmir’de kendisi gibi görevli bulunan Uşaklı Alaattin (Tiritoğlu) vasıtasıyla Antalya mutasarrıfı Aşir Bey’e aktarmıştır. Aşir Bey de aldığı bilgileri Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa’ya günü gününe iletmiştir.
Ahmet Esat Bey (İngiliz Kemal), bu arada Yunan ordusu başkomutanı Papulas ile de gazeteci kimliğiyle mülakat yapmış; Yunan kralının Anadolu’ya yapacağı ziyareti takip edecek gazeteciler arasında yer almıştır.
Çerkez Ethem’in Yunan ordusuna sığındığı sırada Ethem’in adamları tarafından Yunanlılara ispiyon edilen Ahmet Esat Bey, kısa sürede Yunan makamları tarafından yakalanmıştır. Bir süre sanra Yunanlılar tarafından divan-ı harbe verilmiş; fakat o bu tutukluluk dönemi esnasında hiçbir şekilde Türkçe konuşmayarak kimliğinin meçhul kalmasını sağlamıştır. Hatta, Yunanlı hakimler bile onun Amerikalı olduğuna kanaat getirmişlerdir. Ahmet Esat Bey, bilahare İzmir’deki hapishaneden Yunanistan’a nakledilmiş; bir süre Atina’daki hapishanelerde kalmış; Yunan hapishanelerinde çok sıkıntılı günler geçirmiş; bir yolunu bularak Atina’daki hapishaneden kaçmayı başarmıştır.
Ahmet Esat Bey, parasız pulsuz bir şekilde Atina hapishanesinden kaçmış; el becerileri konusunda mahir biri olduğundan caddede dalgın şekilde dolaşan bir Rumdan çarptığı bir miktar para ile bir Fransız şilebine kaçak olarak binip İzmir’e gelmiştir. İzmir’e geldiği sırada Türk orduları, Yunanlıları denize dökmüş; bütün ordu karargâhı Bornova’da konuşlandırılmış durumda idi. Ahmet Esat Bey, bu sırada Genelkurmay karargâhına uğrayıp Fevzi Paşa ile görüşmüş, başından geçenleri anlatmış; kendisine onbeş gün kadar istirahat verilmiştir. Bu süre zarfında İzmir’i dolaşmış; birkaç ay evvel işgal altındaki İzmir’de geçen hatıralarını bir bir gözünde canlandırmıştır. Bu arada İzmir’de Balıkesir’den tanıdığı eski arkadaşları Albay Kazım (Özalp) Paşa, Vasıf (Çınar) Bey, Necati Bey ve Hüsnü Beylerle buluşur. Bir süre sonra da Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edilir. Başkomutan, hal hatırını sorduktan sonra Ahmet Esat Bey’in maceralarını dinler. Ahmet Esat Bey, bu arada Kâzım Paşa’nın kendisine verdiği 10 altın lira ile giyim kuşamını düzeltir, ihtiyaçlarını giderir.
Kendisine bu arada bir müddet Genelkurmay tarafından istirahat verilmiştir. Bir süre sonra tekrar Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile Fevzi Paşa’nın huzuruna davet edilmiştir. Bu defaki görevi ise Batı Trakya’dadır. Ahmet Esat Bey, Sofya üzerinden Bulgaristan’ın Rodofsk kasabasından geçerek Batı Trakya’ya girer. Batı Trakya’da ise o sırada Yunan ordusunun hizmetinde bulunan Ermeni generali Antranik’in karargâhının bulunduğu Gümilcine’ye gider. Kendisini yine Amerikalı gazeteci olarak tanıtır. O sırada Amerika’ya gitme sevdasında olan Agop adlı bir Ermeni ile dostluk kurarak, bu Ermeni gencinin aracılığıyla General Antranik’in yakınına ulaşır; gerekli bilgileri toplar. Görevi bittikten sonra tekrar Sofya’ya döner. Sofya’da bulunan TBMM hükümeti elçilik başkatibi Numan (Menemencioğlu) Bey ile de görüşür. Ahmet Esat Bey böylece bu görevini de başarıyla tamamlayıp Ankara’ya döner. Kendisi bu görevi hakkında fazla bilgi vermez; kanaatimizce Trakya’nın Türk orduları tarafından geri alınması hususuyla ilgili olması muhtemeldir.
Ahmet Esat Bey, 1924 yılında Genelkurmay’daki istihbarat görevinden ayrılmış; Milli Mücadele dönemini içeren anılarını yazıp yayınlamıştır. Ahmet Esat Bey, başkente dönünce kendi deyimiyle “herkesin cemaziyelevvelini (gizli saklısını) bildiğinden”, kendisinden çekinilen bir kişi olmuştur. Hakkında türlü türlü dedikodular çıkarırlar. Kimi Vahdettin yanlısı, hilafet yanlısı, kimi de hanedan üyesi gibi göstermeye çalışır. Bütün bu dedikodulara kulak asmayan Ahmet Esat Bey, İstanbul’a yerleşir. Dört yabancı dil bildiğinden tercümanlık yapmaya başlar; bazen de turizm rehberliği gibi işlerle uğraşır. Bu arada 1932 yılına kadar da hafif sıklet boks şampiyonluğunu kimseye bırakmaz. 1932 yılında boksu bırakır. Yüzme ve yelken sporuyla ise, yaşlılık dönemine kadar devam eder. Ahmet Esat Bey’e soyadı kanunu ile boks sporundaki başarısı ve vurduğu sert yumruklardan dolayı “Tomruk” soyadı verilmiştir.
Ahmet Esat Bey, II. Dünya Savaşı çıkınca tekrar aranan bir kişi olur. Balkan ülkeleriyle Avrupa ülkelerininde Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir istihbarat görevlisi olarak çalışmış; topladığı bilgileri Ankara’ya göndermiştir. Savaş bitince tekrar ülkeye geri dönmüş, hayatını yine İstanbul’da sürdürmüştür.
Türkiye’ye döndükten sonra, bir müddet Anadolu Ajansı’nda görev yapan Esat Tomruk’un, bu görevine ait Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü ve arşivinde yaptığımız araştırmada, -arşivin 1945 yıllarında yandığından ve 1945 yılı öncesine ait bütün belgeler kül olduğundan- her hangi bir bilgiye ulaşamamıştır.
Ahmet Esat Tomruk uzun yıllar İstanbul Hilton Oteli’nin baştercümanlığını yapmış; fırsat buldukça da turist kafilelerine rehberlik ederek İstanbul’u tanıtmıştır. Ahmet Esat Tomruk bundan sonra hayatının büyük bölümünü İstanbul’da geçirmiştir. Ömrünün sonlarına doğru büyük sıkıntılar içerisine düşmüş; Emekli Sandığı’na yaptığı müracaat sonunda Vatana Hizmet Tertibi’nden, kendisine aylık 500 lira verilmesi kararlaştırılmıştır. 26 Haziran 1964 tarihinde kabul edilen kanunda şu maddelere yer verilerek kendisine maaş bağlandığı belirtilmekte idi:
“Md. 1. Millî Mücadele kahramanlarından olup, fevkalade hizmetleri görülen İngiliz Kemal namiyle maruf Ahmet Esat Tomruk’a hayatta bulunduğu müddetçe Vatana Hizmet Tertibinden 500 lira aylık bağlanmıştır.
Md. 2. Bu kanun yayımını takip eden ay başından itibaren yürürlüğe girer.
Md. 3. Bu kanun hükümlerini Maliye Bakanlığı yürütür.”[3]
Bu durum Resmi Gazete’nin 11748 tarihli sayısında da yayınlanarak, Esat Tomruk’a maaş bağlandığı ilan edilmiştir.
Resmî Gazete’de de yayınlanmasının ardından 1964 yılı Temmuz ayından itibaren Vatana Hizmet Tertibi’nden maaş alması gerekirken, bürokratik engeller ve aksamalarla karşılaşmıştır. Bu aksaklıklar, Esat Tomruk’un 27 Ağustos 1964 tarihinde Maliye Bakanlığı’na bir telgraf yazmasına ve bu durumu hatırlatmasına neden olmuştur. Esat Tomruk, Maliye Bakanlığı’na yazdığı telgrafta şunları dile getiriyordu: “Hıdemat-ı Vataniye faslından maaş bağlandığı halde şimdiye kadar buna mazhar olamadım; rahatsız ve perişan haldeyim. İlgililere emrin acele gönderilmesini rica ederim. Kuloğlu Sk. No: 12 S.O.S. Apt. İngiliz Kemal”[4]
Esat Tomruk’un yukarıda yazılı olan telgrafını alan Maliye Bakanlığı Emekli İşlemleri Daire Başkanlığı 9 Eylül 1964’te hemen Esat Tomruk’a bir telgraf yazarak, Vatana Hizmet Tertibi’nden maaş alabilmesi için resmî senet düzenlendiği bunun için de doğru ikametgah adresini bildirmesini istemiştir. Birkaç gün sonra Esat Tomruk, el yazısıyla kendi adresini yazıp 15 Eylül 1964 tarihinde Bakanlığa müracaatını yapmıştır.[5] Bakanlığa yapılan bu müracaatın ertesi günü, yani 16 Eylül tarihli yazıda Emekli İşleri Dairesi, ayda 500 lira verilmesi hususunu onaylamış ve Esat Tomruk’a bir resmi belge verilmesini kabul etmiştir. Yazışmaların bitmesini müteakip Ekim ayından itibaren Esat Tomruk, Vatana Hizmet Tertibi’nden 64. sırada maaş almaya başlamış; aylık olarak da 500 lira tespit olunmuş; ve 1 Mart 1963 tarihinden başlamak üzere öncekileri de topluca almıştır. Vatana Hizmet Tertibi’nden verilen maaşlar kanuna göre zamma tabi tutulmazken bir yanlışlık eseri olarak Esat Tomruk’un bir müddet zamlı maaş aldığı ve bu alınanların ölümünden sonra geri ödenmesi konusunun gündeme geldiği, fakat bakanlığın bilahare bunu geri istemekten vazgeçtiğini de belgelerden takip etmekteyiz.
İlk eşi Mevhibe Hanım’dan basında çıkan haberlere göre Günseli adında bir kızı olduğu[6] belirtilen Ahmet Esat Tomruk, bu eşinden ayrıldıktan sonra 11 Şubat 1943 yılında Dorothy Minnic adlı bir İngiliz aktrisle evlenmiştir. Bu arada İstanbul Beyoğlu Nüfus Müdürlüğü’nden temin ettiğimiz nüfus kaydında ise, Ahmet Esat Tomruk’un çocuğu olduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır.[7] Kanaatimizce nüfus kaydı sonraki tarihlerde düzenlediğinden çocuklarına ait bir kayıt yer almamaktadır. Ahmet Esat Tomruk, kabına sığmayan biri olduğundan bir süre sonra da, İngiliz asıllı eşi Mrs. Dorothy ile de aralarında geçimsizlik baş gösterecektir. Gerçi eşinden resmen ayrılmasa da ömrünün son yıllarına doğru ayrı yaşamaya başlamışlardır. Hayatının son yıllarını Beyoğlu’nda Kuloğlu Sokak S.O.S Apartmanı’ndaki 3 numaralı dairede geçiren Ahmet Esat Tomruk, 1964 yılında kısmi felç geçirmiştir. Felç tedavisi amacıyla kaldırıldığı hastahanelerde de durmak istemeyen ve ilk fırsatta kaçmaya çalışan Ahmet Esat Bey, 9 Şubat 1966 tarihinde beyin kanaması geçirmiş ve Fransız Pastör Hastahanesi’ne kaldırılmıştır. Arkadaşları tarafından hastahaneye götürülürken, “benim gibi bir adam ölmemeli. Fakat bu fırtınalı hayatın sonu her halde kötüye gidiyor” dediği duyulmuştur.[8] Fransız hastahanesinde beş gün komada kalan bu ünlü Türk casusu, 14 Şubat 1966 tarihinde sabaha karşı vefat etmiştir. Nüfus kayıt örneği ile birlikte elde edilen bilgilere göre kalp krizi neticesinde ölmüştür. İlk eşi Mevhibe Hanım’dan doğma kızı Günseli, nikahlı eşi Mrs. Dorothy ve İstanbul halkının katılımı ile 17 Şubat 1966 tarihinde Şişli Camii’nde kılınan ikindi namazından sonra Emirgan’daki aile mezarlığına defn edilmiştir.
İngiliz Kemal müstear ismiyle Türk İstiklâl Harbi döneminde büyük hizmetlerde bulunan bu ünlü Türk casusu, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Rumca dillerini biliyordu. Kırmızı şeritli “İstiklal Madalyası”nı kimsenin ceraset bile edemediği zorlukların üstesinden gelerek hakkıyla kazanan ve bizzat Atatürk’ten bu madalyayı alan Ahmet Esat Tomruk, “Yacth Club London”, “Racing Club Southampton”, “National Sporting Club” ve “British Travel Asso” teşekküllerinin üyesi idi. Ahmet Esat Tomruk, profesyonel olarak boks sporu ile uğraşmış ve 1916-1932 yılları arasında hafif sıklet boks şampiyonluğunu korumuştur. Yüzme ve yelken sporlarıyla da ilgilenmiştir. İstiklal Harbi ve sonraki dönemde yaptıklarıyla Türk kamuoyunda silinmez izler bırakan Ahmet Esat Tomruk, deyimlerimize dahi konu olmuş; zeki birini tarif ederken “İngiliz Kemal gibi zeki adam” deyiminin çıkmasına neden olmuştur.
Esat Tomruk, öğrencilik ve gençlik dönemi ile Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemine[9] ait hatıralarını Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstanbul’da neşretmiştir.[10] Daha sonraları (1940-50 yıllarında) yazar Recai Sanay, Ahmet Esat Tomruk’u konuşturarak hayatının çeşitli dönemlerini kendi üslubunu da katarak romanlaştırmış ve İstanbul’da bulunan Nebioğlu matbaasında yayınlamış; bu eserler kamuoyunda adeta kapışılmış, birkaç baskısı yapılmıştır. Recai Sanay tarafından kaleme alınan İngiliz Kemal Serisi olarak tarihi romanların arasına katılan eserler şunlardır:
- Türk Casusu İngiliz Kemal İstiklal Harbi’nde c. I, c. II
- Türk Casusu İngiliz Kemal Yunan Zindanlarında,
- Türk Casusu İngiliz Kemal II. Dünya Harbi’nde,
- Türk Casusu İngiliz Kemal Lawrens ile Karşı Karşıya,
- İngiliz Kemal Yakınşark İhtilalcileri Arasında,
- İngiliz Kemal Kıbrıs Muamması Peşinde.
Bunların dışında İngiliz Kemal’in Kurtuluş Savaşı dönemindeki faaliyetlerini konu alan ve kendisi tarafından hazırlanmış olan hatıraları da bir değerlendirmeye tabi tutularak yayımlanmıştır.[11]
Araştırmacı / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 16 Sayfa: 213-218
çok güzel bir yazı olmuş.. elinize sağlık..
Sayın; Dr.Zekeriya Türkmen
paylaştığınız bilgiler için teşekkür ederim. Çocukluktan delikanlılığa geçiş yıllarımda İngiliz Kemal”i okurken kendimi onun yerine koyardım. Ve ne yazık ki kadir bilmezler olarak İngiliz Kemal’i de küstürdük; ama onlar katıksız yurtsever oldukları için biz vefasızlardan vefa bekleyecek kahramanlar değildiler.
Işıklar içinde uyusun. Sizinde elinize yüreğinize sağlık.
iI want to learn English :((