Milli Mefahireye Saygı
Millete büyük hizmetler görmüş insanlar milli mefahirdendir ve bunlara saygı millet fertlerinin vicdan vazifesidir. Milli mefahirin ne olduğunu bilmek nihayet bir kültür meselesidir. Bu kültür aile ocağında, okulda, çevrede ve hayatta öğrenilir.
Söz veya yazı ile millete hitap edenler ise milli mefahirin ne olduğunu bilmeye başkalarından daha çok mecburdur. Çünkü söylemek veya yazarak okutmak bir nevi fahri öğretmenliktir. Öğretmen yanlışlardan, hele fahiş yanlışlardan korunmak zorundadır.
Bize bu satırları yazdıran sebep son zamanlar da gazetelerde gördüğümüz iki yazı oldu:
10 Ağustos 1974 tarihli bir gazetede “Atatürk’e Benzemek ve Benzetilmek” başlıklı yazı bir milli kahramana hakaretle ve tarihi gerçeklere aykırılıkla dolu idi. Başbakan Ecevit’in Atatürk’e benzetilmesine karşı yazılmış olan bu makaledeki şu satırlara bakın:
Tarihte birçok şımartılmış büyük adamlar gördük. Bismark’ları Napoleon’lar, Mussolini ve Hitler’ler, Cengiz’ler, Kromvel’ler hep bir başkasının kalıbına girmiş olduklarını düşünerek hezimete uğramışlardır.
Yukarda sayılan altı kişiden Napoleon, Mussolini ve Hitler’i geçelim. Bunlar yenilerek ölmüş insanlardır. Fakat Kromvel, Bismark ve Çingiz, hele Çingiz için “şımartılmış’; kelimesi nasıl kullanılır? Kromvel’in İngiliz, Bismark’ın Alman tarihindeki olumlu rollerini de bir tarafa bırakarak Çingiz’e gelelim:
Onu kim şımartmış ve Çingiz kimin kalıbına girmiş olduğunu düşünmüştür? Dünyanın en büyük imparatorluğunu kuran ve Türk birliğini tarihteki en geniş ölçüsüyle gerçekleştiren bir adama şımartılmış demek için Çingiz’den de, tarihten de habersiz olmak lazımdır.
Eski büyük Türk fatihleri milli destanlarla beslenerek büyüyorlardı. Gönüllerinde yatan arslan, destandaki kahramanlardı. Bu uğurda savaşıyorlardı. Bu yolda can verenler olduğu gibi zafere ulaşanlar da bulunuyordu. Fakat şımartılmış değillerdi. Karakterleri şımarmaya elverişli değildi. Bu sebeple onlar üzerinde kalem oynatırken saygılı dil kullanmak vicdan görevidir. Hele şan ve şeref içinde ölen Çingiz’i hezimete uğramış göstererek millete hitap etmek milli kültürden ne kadar uzak olmaktır…
11 Eylül 1974 tarihli başka bir gazetede de Attila ve Hunlar hakkında yazılan makale Hunlar’ın Türklüğünü müspet saymıyor ve Kıbrıs’taki Attila Hattı’na verilen adın Batı âlemindeki kötü tesirinden bahsediyor.
Hunlar’ın asıl adlarıyla Kunlar’ın Türk olduğunu yeniden ispata kalkmak artık dünyanın yuvarlak olduğunu ispatlamak gibi bir şeydir ki bunun üzerinde durmak tamamiyle abestir. Kunlar’ın Türk olduğu daha 18. yüzyılda Deguignes tarafından ileri sürüldüğü gibi son defa, bundan birkaç yıl önce İstanbul Üniversitesi Türk Tarihi Kürsüsü tarafından davet edilen Prof. Spuler’in konferanslarında da kabul edilmiş ve mesele kapanmıştır. O zaman Hamburg Üniversitesinde profesör olan Spuler sıradan bir profesör değildi. Latince ve Yunancadan başka Fransızca, İngilizce, Rusça, Arapça, Farsça, Çince, Moğolca ve Türkçe de biliyordu.
Şimdi tarih ilminin büyük otoritelerinin vardığı sonuçlar dururken arada bir çıkan ehemmiyetsiz şahısların şu veya bu tarzdaki görüşlerini ele alarak Kunlar hakkında tartışma kapısı açmak abesle iştigalden başka nedir ki?
Attila ya gelince: Batılıların onu barbar bilmesiyle ne Attila barbar olur, ne de biz Batılılara hoş görünmek veya korkunç görünmemek için bir askeri tabirimizi değiştiririz. Attila, Batı’yı hallaç pamuğu gibi atıp boyun eğdirdiği için kötü kişi olmuştur. Kendi milletine karşı ise çok iyi, hakkaniyetli ve büyük siyasi adamdı. Birkaç yüz bin kişiyle hepsi de savaşçı olan birkaç milyon kişiye hâkim olmak ve Avrupa’nın yarısını ele geçirmek hiç şüphesiz insan zekâsının bir eseridir. Aynı işi başka milletler yapamamışlardır. Topyekûn kırgın suçsa bunu ilk yapan Makedonyalı İskender’dir. Fakat o medeni, Attila barbardır. Çünkü İskender Yunanlaşmış bir Makedonyalı idi, Yunanlı sayılıyordu; Attila ise daha sonra Avrupa’yı istila eden Osmanlıların atasıydı.
Bilgin olmak mutaassıp olmaya, duygularının tutsağı olmaya engel değildir. Batılı bilginlerin birçoğu dini taassupla Türkler’in barbarlığını dillerine pelesenk etmişler, hâlbuki Türkler bütün tarihlerinde, en kırıcı oldukları zamanlarda bile Batılıların vahşetini göstermemişlerdir. Avrupalıların yalnız mezhep savaşları sırasında birbirlerine yaptığı vahşet onların başlarını ebediyen eğmeye kâfidir.
Romalılar’ın torunları olan Romenler 17. yüzyılda Türk tutsaklarını kızartarak yemişlerdi. Attila adını kullandık diye bize yan bakacak olan Avrupalılar bunlar mı?
31 Ağustosta açılan Selanik Fuarı’ndaki konuşmasında Yunan Başbakanı Karamanlis de Attila’yı ele almış ve şu sözleri söylemiştir:
Bazı uygar ülkelerin, Attila’yı yaşatanların planlarını uygulamalarına tahammül göstermeleri utanç vericidir.
Bununla Karamanlis “Avrupalılar bize neden yardım etmiyorlar da Attila gibi bir barbarın adını yaşatanlara tahammül gösteriyor” demek isteyerek yardım dilenciliği yapıyor ve şunları ilave ediyordu:
Yunanlılığın ahlak ve fazilet üstünlüğünün, acı kuvvetten etkili bir meziyet olduğu, tarih boyunca ispat edilmiştir. Aynı tarihi gerçek Kıbrıs’a da tarihi bir miras olarak kalmaktadır.
Karamanlis’in bahsettiği “Yunanlılık ahlak ve fazileti” acaba Bizans’ın sefahat, rezalet, cinayet ve fuhuş hayatı mı idi? Yoksa eski Yunan’ın homoseksüellik rezaletini Avrupa’ya miras bırakan felsefesi mi idi?
Onun acı kuvvet dediği askeri kuvvet tarihin her çağında meziyet olmuş ve büyük neticeleri o almıştır. Çünkü gerçek fazilet ve ahlak fedakârlık ve ölümü göze almak felsefesi olan o acı kuvvette belirmiştir.
Attila hakkında makale yazan yazarın Karamanlis’le aynı fikir hizasında olması herhalde kendisine itibar ve şeref verecek bir durum değildir.
Attila’nın türlü imla ile yazılması ve doğrusunun bilinmediği hakkındaki satırları ise doğrudur. Çünkü o kelime bir Türk’ün adının Cermenler ağzında aldığı değişik şekildir.
Türkçesinin “Etil” olması kuvvetle muhtemeldir. Topkapı Sarayı’ndaki Oğuzname nüshasında bir “Etil Alp”tan bahsedilmesi Türkçede böyle bir ad olduğunu gösterdiğine göre Attila’nın: Kunlar arasında “Etil” diye anılmış olması ihtimali vardır.
Fakat adı ne olursa olsun, yalnız bir hakan değil, büyük bir kumandan olan Attila’nın adını Kıbrıs’a çekmek elbette Türk ordusunun parlak bir buluşudur.
Attila Hattı yarın daha ileriki bölgelere de çizilecektir.
ÖTÜKEN, 1974, Sayı: 10