Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Milli Kültürü Koruma Kanunu

0 14.602

Hüseyin Nihâl ATSIZ

Belki dünyadaki bütün devletlerden daha çok, altı bine yakın kanunumuz var. Bu kanunlardan bazılarının anayasaya aykırı olduğu, birbirini nakzettiği ve antidemokratik olduğu söyleniyor. Partiler arasındaki siyasi mücadelelerden bazılarının antidemokratik kanunlardan çıktığı görülüyor ve gazetelerde demokrasiyi veya inkılâbı koruma kanunu adıyla yeni bir kanunun hazırlanacağı haber veriliyor, Bunların hepsi iyi, fakat kâfi değil. Bize bunlardan daha önce milli kültürümüzü koruyacak bir kanun lazım. Çünkü bir memlekette rejim mülahazaları, milli varlık kaygılarından sonra gelmek icap eder. Başka birçok şeyi olmadan bir devlet yaşayabilir; fakat milli kültürü olmadan yaşayamaz. Rejim elbise, kültür gıdadır. Dünyada her türlü rejimle yaşayan devletler var, fakat milli kültürü olmadan yaşayanı gösterilemez. Milli Kültür tehlikeye düştüğü anda içtimai yapının vitamini azalmıştır. Arkasından zafiyet, çöküntü ve hastalıklar başlayacaktır.

Türkiye bugün müthiş bir kültür buhranı içindedir. Devlet işe karışmazsa bu işin sonu manevi bir kargaşalık olacak, Türkiye topraklarının üzerinde bir “millet” mevcut olmayacaktır.

Türkiye gibi dokuz asırlık bir devletin topraklarında bugün, medeni mazisi olan medeni bir millet yaşıyor. Halkının % 40’ı okuyup yazan bu millet dünyanın birçok milletlerinden ve bilhassa komşularından ileridedir. Bu milletin yüksek bir askeri ve siyasi geleneği ve gelişmekte olan tarım, endüstri ve maarifi var. Fakat bütün bunlara rağmen bu milletin milli kültürü korkunç bir karışıklık içindedir ve karışıklığın düzeltilmesi için hiçbir hareket görülmemektedir.

13 asırdan beri yazı yazmasını bilen bu milletin bugün mazbut bir imlası yoktur. Yeryüzündeki bütün medeni ve yarı medeni milletler arasında imlası olmayan tek millet Türklerdir.

Dili, elem verici bir ikilik içindedir. İlmi terimler orta öğrenimde başka, yüksek öğrenimde başkadır. Terimler üzerinde münevverler iki ayrı düşman gurup halindedir.

Türkiye okullarında hala mazbut ve müşterek bir gramer okutulmamakta, profesörler dahi dile hâkim bulunmamaktadır. Bu memlekette çıkan her kitabın sonunda kocaman bir yanlış-doğru cetveli bulunmakta ve her kitabın her sayfasında birkaç imla yanlışı göze çarpmaktadır.

Milli kültürümüze ve dilimizin yapısına tamamen aykırı, uydurma soyadları alınmaktadır.

Türkçe addır diyerek yeni nesillere acayip, saçma, gülünç, hatta bazen yabancı köklü adlar, alınmakta, bu adlar takılmakta, bu adlar arasında müstehcen sayılabilecekler dahi bulunmaktadır.

Yine dilimizin yapısına aykırı olarak “bay” ve “bayan” gibi uydurma unvanlar adların başına gelmekte ve kaç yüzyıllık geçmişi olan “beğ”, “hanım”, “ağa”, “paşa” gibi kelimeler atılmış bulunmaktadır.

İsim tamlamalarının (=izafet terkiplerinin) sonundaki takıları atarak, “Kiraz Sokağı”, “Kefeli Hanı” diyecek yerde Yahudi ağzıyla “Kiraz Sokak”, “Kefeli Han” demek gibi fahiş yanlışlar resmi ilanlarda dahi görülmektedir,

Bu fahiş yanlış, maalesef, en milliyetçi müessesemiz olan orduya kadar girmektedir. Türk dilinin yapısı ve zevki gereğince “piyade yüzbaşısı”, “süvari teğmeni” “istihkâm binbaşısı” denecek yerde “piyade yüzbaşı”, “süvari teğmen”, “istihkâm binbaşı” gibi bid’atler dili tahrip etmektedir.

Milli kültür alanındaki acı hakikatlerden biri de bugünkü alfabemizin eksik oluşudur. Dilimizi tamamen ifade etmesi için bu alfabeye üç veya dört harfin daha eklenmesi lazımdır. Türkçe okuyup yazanları hiç şaşırtmadan bu üç dört harfi alfabeye sokmak mümkündür.

Netice şu: Milli kültürümüzü korumak için müeyyideli bir kanuna ihtiyacımız var. Bu kanunun yayınlanmasından önce her bakımdan güvenilir ehliyetli şahıslardan mürekkep bir dernek kurularak alfabeye eklenecek harfler kararlaştırılır ve imla kesin olarak tayin olunur. Ondan sonra neşrolunacak kanunda başlıca şu noktalar gözetilir.

1- Gazetelerden başlayarak tabelalara kadar her türlü yazılı yayın vasıtalarından, imla yanlışları için tekerrüründe şiddetlenmek üzere para cezası alınır.

2- Okullarda imlaya ehemmiyet verilir ve bir tatil devresinde bütün öğretmenler kursa çekilerek imlası doğru olmayanlar meslekten çıkarılır.

3- Resmi evrakın doğru yazılması için daktilolar kursa ve imtihana tabi tutulur ve başaramayanlar işlerinden çıkarılır.

4- Tarihçilerle dilcilerden mürekkep bir heyet Türkiye de Türkçe olmayan adların değiştirilmesi işini üzerine alır. Türkçe olmayan müessese ve coğrafya adlarını en uygun şekilde Türkçeleştirir. Bilhassa Türkçe değil zannıyla cahil gayretkeşler tarafından değiştirilen ve Oğuz boylarına, oymaklarına ait olan yer adları tekrar eski yerlerine verir (Tarihi bir ananesi olan Konya, Kastamonu vesaire gibi meşhur ve büyük şehir ve kasabalar tabii bundan istisna edilir).

5- Bundan sonra doğacak çocukların adlarının mutlaka Türkçe olması mecburiyeti konur. Fakat uydurma adlara mani olmak için bu heyet tarafından bir ad cetveli yayınlanır. İsteyenler çocuklarına ayrıca bir de İslami göbek adı takabilirler.

6- Soyadı kanunu değiştirilerek soyadlarının başa alınması ve mutlaka “oğlu” veya “gil” ile bitmesi sağlanır. Herkese tarihi soyadını kullanma müsaadesi verilir. Yeniden alınacak soyadlarının Türk dili ve zevkine uygun olması mecburiyeti konur. Azınlıklar soyadlarını ve adlarını almakta serbest bırakılır.

7- “Bay” ve “Bayan” hakkındaki kanun ilga olunarak eski elkap ve unvanlar asri bir şekilde canlandırılır ve kime ne deneceği kesin olarak belli olur. Bu hususun hazırlanmasında Anadolu örfü dikkate alınır.

8- Türk dilbilgisi ile Türk tarihi dersleri ilkokuldan lisenin sonuna kadar, her yıl biraz daha mufassallaşmak üzere tekrar edile edile Türk gençliğine sindirilir ve böylelikle olgunluk imtihanına girerken Malazgirt savaşını bilmeyen gençlere rastlamak hicabı önlenir. Türk tarihi, umumi tarihten ayrı bir ders olarak okutulup asıl ehemmiyet buna verilir.

9- Resmi ve hususi inşaatta milli mimarlık tarzımızın devamı için bu işler kontrol altına alınır.

10- Bilhassa ordu ve maarifte milli ananeden mülhem sıhhi, pratik ve ucuz kıyafetler kabul olunur ve bunların kabulünde Batıya karşı hiçbir aşağılık duygusuna kapılmadan hareket olunur. Avrupa’nın eski dini üniversitelerinden gelen ve bizim profesörlerimiz tarafından, şahsiyetleri pahasına körü körüne kabul olunan o gülünç papaz kılığı kaldırılır.

11- Asrın hızla geliştirdiği medeni ihtiyaçlar ve vasıtalar dolayısıyla her gün yeni yeni terimler çıkmakta ve bunlar dilimize aynen girmekte olduğundan Türkçenin yabancı kelimeler tarafından istilasını önlemek için gerçekten ilmi bir Dil Kurumu kurulur ve bunun vazifesi her türlü ilim ve ihtisas şubelerine giren yabancı sözlerin derhal en iyi, Türkçe karşılığını bulmak olur.

12- Anadolu Türkleri örfünün dikkatle incelenmesi neticesinde, bu incelemeden alınacak ilham ve bilgi ile yeni bir Medeni Kanun ve Ceza Kanunu tedvin edilir.

13- Maziden kalan bütün milli kültür ve medeniyet eserlerimizin hızla onarılmasına başlanır ve bunları tahrip edenler hakkında ağır cezalar konur.

14- Sönmekte olan milli sanat ve sporlarımızı, diriltmek için tedbirler alınır, gerekirse bunları öğrenmek için mektepler açılır.

15- Ve nihayet devletimizin adı tam Türkçe olarak değiştirilir ve “TÜRKİYE” yerine “TÜRKELİ” kabul olunur.

Hiç şüphesiz pek çok eksikleri bulunan bu tasarıyı yayınlamaktan maksat, milli kültürü koruma kanununun nelere ihtiva edeceği hakkında bir fikir vermektir. Kanunu hazırlayacak olan komisyon ciddi fikir adamlarından mürekkep olacağı ve acele etmeyeceği için şüphesiz ortaya mükemmel bir eser çıkaracaktır.

Yıllardır süren gevşeklik ve laubalilikten silkinmek lazım. Biz bu işi yalnız kendi kuvvetlerimizle en iyi şekilde başaracak durumdayız. İyi niyet ve doğruluk kâfidir.

ORKUN, 1951, Sayı: 55

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.