Menfaat…
Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, çıkar, yarara menfaat denir. Cihan ve insanlara paranın hâkim olduğu günümüz dünyasında insanların büyük çoğunluğu için çıkar ilişkileri ön planda yer almaktadır. Komşum bana “merhaba” dedi, acaba borç mu isteyecek, şeklindeki düşüncelere kapılmak artık sıradan bir durum gibi gözükmektedir. Arkadaşlıklar da eskisi gibi mezara kadar değil, sadece pazara kadardır. Kişisel menfaatin her şeyin üstünde tutan insanlar, küçücük bir çıkar uğruna her şeyini satmaya hazırdır. Şahsi çıkarı uğruna, dinini satarak geçinen din tüccarı “besmele hırsızları”, milletini satan “millet mikropları”, devletini satan “vatan hainleri”, ulusal kimlikten uzaklaşan, içinde bulunduğu topluma yabancılaşan “mankurtlar” bunlardan bazılarıdır. Kişisel-siyasi çıkarları, milli menfaatten ve ülke menfaatinden üstün tutan ideali olmayan çıkarcılar gün be gün daha da artmaktadır. Oysa milli menfaat ve ülke menfaati insanlar için her şeyden üstün ve önemli olmalıdır. Zira milleti ve devleti olmayan insan vatansız, dilsiz ve kimliksizdir ki, insan değil ancak yaşayan bir varlıktır.
Ülke menfaati denince ilk İngiltere siyasetçilerinin sözleri gelir akla. “Lort Palmerston” olarak bilinen Birleşik Krallık Başbakanı Henry Jonh Temple 3. Viscount Palmerston (1784–1865),“İngiltere’nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır”, demiştir. İngiltere’nin bu siyaseti hiç değişmemiş, yıllar sonra W.Churchill (1874–1965) aynı fikri şu şekilde izah etmiştir: “İngiltere’nin dostu düşmanı yoktur, İngiltere’nin çıkarları vardır.” İngiltere günümüzde de ülke çıkarlarını her şeyden üstün tutan bu siyaseti yürütmektedir. Ülke çıkarlarının önemini anlatmaya gerek yok, ülke zayıflarsa bundan yararlanmak için bekleyen birçok düşman vardır. Hemen ülkeyi ele geçirip kendi menfaatleri doğrultusunda yönetmeye çalışırlar. Onun için ülkeyi yöneten siyasilerin ülke menfaatini kendi kişisel ve siyasi çıkarlarının üstünde tutması gerekir.
Milli menfaat veya milletin menfaatini koruma uğrunda kendi hayatlarını feda eden birçok kahraman vardır her millette. Milli değerleri, dili korumak, gelenek ve göreneklere sahip çıkmak, milletin savunucusu olmak kolay bir iş değildir. Bu uğurda yitirdiğimiz kahramanları millet asla unutmayacak, hatıralarında yaşatacaktır. Milletin menfaatini kişisel çıkarlarından üstün gören milli kahramanlar her millette olduğu gibi Kazan Tatarlarında da vardır. Aklıma ilk gelen isim hiç kuşkusuz yaptıkları işleriyle beni derinden etkileyen şahıs, Kazan Tatar Milli bağımsızlık mücadelesi kahramanı Garif Soltan’dır (1923–2011). Soltan, Rusların Müslüman Türklere uyguladığı zulmü uluslararası platforma taşımış ve mazlumların sesi olmuştur.
Garif Soltan, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almalara esir düşen, daha sonra İdil-Ural Lejyonuna katılan, savaştan sonra da milleti için mücadelesini sürdüren önemli bir şahsiyettir. “Bir birine zıt ideolojiler olmasına rağmen demokrat Amerika, komünist Sovyetler Birliği ile menfaati gereği birleşti. Biz de kendi milli menfaatlerimiz gereği Almanlarla birleştik, bunda yadırganacak bir şey yoktur.”, şeklindeki sözleri, çok anlamlı olmanın dışında, onu “hain” diye suçlayanlara da tokat gibi bir yanıttır. Garif Soltan, milletine asla ihanet etmemiş, ne yapmışsa milleti için yapmış ve bu milli bağımsızlık mücadelesini son nefesine kadar sürdürmüştür. Garif Soltan ve daha niceleri, “ben” yerine “millet” fikrini benimsemiş ve Kazan Tatarlarının milli menfaatini savunmuştur. Akabinde bu kutsal milli bağımsızlık mücadelesi yolunda birçok insan hayatından olmuştur.
Menfaat, sadece insanlara özgü bir düşünce değildir. Bazı hayvanlar da çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Konuyla ilgili, “kurdun oğlu akıbet kurt olur” sözünün tersine bir hikâye insanlar arasında dolaşmaktadır. Soğuk bir kış günüymüş, haftalarca hiçbir şey yemeyen başlarında yaşlı kurdun bulunduğu bir kurt sürüsü o gün de yiyecek bir şey bulamamış. Sürüdeki genç bir kurt, ben köye gideceğim oradaki insanlara hizmet edeceğim, onlar da bana yiyecek verir, demiş. Ve kurt sürüsünden ayrılıp köyün yolunu tutmuş. Birkaç hafta sonra genç kurt sahibiyle birlikte ava çıkmış. Sahibi bir hayvanı vurmuş ve genç kurda avı getirmesini emretmiş. Genç kurt koşmuş, ava baktığında gözlerine inanamamış. Vurulan, sürünün başındaki yaşlı kurtmuş. Yaşlı kurt, “Ben mutluyum, özgür doğdum, özgür ölüyorum… Ancak sen ne oraya, ne de buraya aitsin”, demiş.
Menfaati uğruna insanlara hizmet etmeyi seçen, kendi kendini köle yapan genç bir kurt ve özgür doğup özgür ölen mutlu bir kurt. Aralarında ne kadar büyük fark var, tıpkı kölelik ve özgürlük arasında olduğu gibi. Kazan Tatarlarındaki “İt olup köle olmaktansa, kurt ol da azat ol!” sözü, kölelik ile özgürlük sözcüklerinin izahı niteliğindedir. Hayvanlar arasında da etik kuralları vardır. Kölelik, kurtların özgür ruhuna ve doğasına aykırı bir davranıştır. Menfaati uğruna kendi isteğiyle köleliğe razı olan genç kurt artık sürü tarafından “hain” olarak algılanmakta ve dışlanmaktadır. İnsanlara oranla hayvanlarda hainleri ayıklama işlemi daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde yapılmaktadır. Zira hayvanlar aralarındaki haini çabucak tespit ederler, söz konusu insan olduğunda hainleri tespit etmek daha zordur, kimin ne olduğunu bilmek hiç kolay değildir.
Vicdanların cüzdan olduğu, millet mikrobu, besmele hırsızları, vatan hainleri, mankurtların çoğaldığı, menfaati uğruna köleliği seçenlerin sayısının arttığı bir dönemde halen milletine bağlı, vatanını sonuna kadar seven vicdanlı insanların olduğunu ve yeri geldiğinden vatanı, ilkeleri uğruna ölümü dahi göze alan kahramanların aramızda dolaştığını bilmek ve unutmamak gerek.