Memlûkler Dönemi’nde idarî kadroda hizmet gören görevliler iki kısma ayrılmıştı. Erbabü’s- Süyûf (kılıç ehli, askerler), Erbabü’l-Kalem (ulema veya siviller). Birinci grup yalnız Memlûklulardan teşkil ettiği halde, ikinci grup, ulemâdan ve okuma yazma ile meşgul olan Mısırlılardan seçiliyordu. Bütün bu görevliler Memlûk tarihi boyunca tam bir istikrar içerisinde olmamışlar ve umumî hadiselere bağlı olarak azl, hapis veya idam gibi durumlarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu görevlilerden biri azl edildikten sonra kontrol altında tutuluyor ve bazen de Mekke, Kudüs ve Kûs gibi uzak şehirlerde ikamet etmeye mecbur ediliyorlardı.[1] Bu bir nevi sürgün sayılırdı.
Memlûk Devleti’nde merkezde ve taşra teşkilâtında görev yapan idarî kadro içerisinde hem Erbabu’s-suyûf ve hem de Erbabü’l-kalem vardı. Kalkaşandî, merkez teşkilâtında çalışan emirlerin 25 kişi olduğunu söyleyerek en büyüklerinden başlamak üzere vazife ve derecelerini şöyle saymaktadır; Atabek’ül Asâkir, Emîr-i Kebir, Re’si Nevbe, Emîr-i Meclis, Emîr-i Silah, Emîr-i Ahûr, Devâdâr, Hâcüb’ül Hüccab, Candar, Üstaddâr, Çaşnigîr, Hâzindar, Şeddi Şarabhanah, Üstaddar-ı Sohbe, Mukaddemi Memâlîk, Zimamiyyetü’d-Durûs’s-Sultaniyye (Saray hadımları başı), Mihmandar, Şeddüdevâvîn, Emir-i Teber, Emîr-i Alem, Emîr-i Şikâr Hirâsetüttayr, Şeddü’lamâyir, valiler (Kahire, Fustat, Kırafe valileri) ile Kahire’deki Kal’atü’l-Cebel’deki kule valilikleri gibi görevlilerdir.[2]
A. Memlûklerde Saray Teşkilat Görevlileri
Memlûklerde saray teşkilâtı Kahire’de Kal’atu’l-Cebel denilen sarayda idi. Bu sarayda aşağıda isimleri belirtilen görevliler çalışmaktaydı. Bu görevliler genellikle iyi eğitim görmüş Yüzler Emîri ve Kırklar Emîrinden seçilirdi. Bu emîrlerin maiyetinde hizmet gören rütbe ve derecesi daha düşük görevliler de çalışmaktaydı.
1. Emîr-i Meclis
Sultana ait Meclislerin hazırlanması, nezaret ve idaresinden sorumlu olup, bir nevi sultanın teşrifatçısıydı. Hükümdar ve saraya mensup tabipler ve göz doktorları bu emîrin maiyetinde idiler.[3]
2. Emîr-i Silah
Merasimde ve alay günlerinde sultanın silahını taşıyan bu emîr Yüzler Emîrinden seçilirdi. Emîr-i Silah Zerdhâne denilen silahhanenin şefi idi ve maiyetinde Silahdariye denilen Memlûkler (askerler) vardı, bunlar sultana ait silah ve takımlarının muhafızı idiler. Silahhâneye giren ve çıkan silahdarlardan Emîr-i Silah sorumluydu.[4]
3. Emir-i Ahur
Emîr-i Ahur, Memlûk Sultanına ait ahur veya İstabl-ı Sultanî’ye nezaret ederdi. Emîr-i Ahur, Mukaddem-i Elf olan birinci derecedeki Binler Emîrinden seçilirdi. Bu emîrin maiyetinde Emîr-i Ahum Sâni ve Emîr-i Ahuru Sâlis unvanlarıyla ikinci derecede şefler çalışırdı.
Emîr-i Ahurların ellerinde bütün ahırları, hayvan mevcutlarını yem ve sair masrafları gösteren muntazam defterler vardı.[5]
4. Üstaddâr (Üstadüddar)
Sultanın şahsına ait mallarına bakan, onların gelirlerini hesaplayan ve gerekli harcamaları yapan emîrdi.
Memlûk sarayında hükümdara ait mutfaklarla, şaraphaneler, saray gılmanı ve sair hizmetliler hep bu emîrin nezareti altında çalışırlardı. Saray kapısının açılıp kapanmasından da bu emir sorumluydu. Binler Emîrinden olan Emîr-i Çaşinigîr dahi harcama işlerinde bu emire tâbî idi. Sultanın bir yere gidişinde üstaddar da beraber bulunurdu. Bu emîr sultanın ve sultanın memlûklarının yiyecek, giyecek ve bütün ihtiyaçlarını hazırlardı.[6]
5. Emîr-i Çaşnigîr
Emîr-i Çaşnigîr sultanın sofrasına getirilen yemeğin zehirli olup olmadığını ve yemeğin bozulup bozulmadığını kontrol ettikten sonra yemeği sultana takdim ederdi. Emîr-i Çaşnigîr Yüzler emîrinden yani, birinci sınıf emîrlerden seçilirdi. Sofra ve yemek hizmetlerinde Üstaddar-ı Sohbe ile beraber bulunur ve Üstaddar-ı Sohbe kendisine bu hususta yardım ederdi.[7]
6. Hâzindâr
Sultanın şahsına ait, kumaş, mücevherat ve her türlü nakdin muhafazasına memur olan görevliye Hâzindar denirdi. Sarayda üç sınıf hazine ve üç tane de hâzindar vardı. Bunlardan biri kumaşların, ipekli ve sırmalı eğerlerin muhafızı, ikincisi, mücevherat ve kıymetli taşların muhafaza memuru, üçüncüsü ise, kese yani nakit hazinedarı idi.[8]
7. Şeddi-i Şarabhânâh (Şarabdâr)
Şad veya şed, müdür, Nâzır, müfettiş manalarına gelir, hanah ise hâne demektir. Şadd-ı Şarabhanah, Şarabhâne müdürü demektir, buna şarapsâlâr veya şarabdar da denirdi. Şarabdar, Sultanın şarabhâne denilen meşrubat deposuna giren çıkan reçel, şurup, şeker, ıtriyat (güzel kokular), kar, meyve ve saireye bakan ve burada çalışan işçilerin ve memurların Nâzırıdır. Bu göreve bazen Mukaddem-i Elf bazen de Tablhânah emîrlerinden tayin edilirdi.[9] Bu emîr görev itibariyle sultana en yakın olan güvenilir emîrlerden sayılırdı. Şarabhânede ferah verici meşrubat ve ilaçlarla, müshil macunlar ve sair içilecek ilaçlar da bulunurdu. Sultanın içtiği sular da şarabhânede saklanırdı.[10]
8. Emîr-i Teber (Teberdâr)
Emîr-i Teber Sultanın etrafında siper vazifesi gören ve baltacılarla beraber teber (balta) taşıyan görevlilerin amiridir. Sultan bir şeye binerken bu emîr, teber tutardı. Teberdarlar, sultanın hareketinde sağ ve sol tarafında bulunurlar ve sultanın yanına müsaadesiz sokulmak isteyenleri engellerlerdi. Emîr-i Teber, bazen Aşerat emîrleri arasından da tayin edilirdi. Bu görevde bazen de daha aşağı rütbeden olanlar da vardı.[11]
9. Emîr-i Alem
Sultanın tablhanesi ile buradaki hizmetlilerin başındaki görevliye Emîr-i Alem denilirdi. Sultanın bayraklarını muhafaza etmek, alaylarda ve merasimde sultanın arkasından yürüyerek bayrağı taşımak hep Emîr-i Alemin göreviydi. Emir-i Alem, Aşerat emirlerinden seçilirdi.[12] Sultanın Tablhanesinde davul, zurna, dümbelek (nekkare), nefir, zil ve sair musiki aletleri vardı. Emîr-i Alemin maiyetinde Mihtârı Tablhâne denilen bir muavin, Debendar (davulcu) ve nefir çalan borazanlar ile Kûsi ismi verilen zilzenler ve nekkareciler bulunurdu. Her sabah ve gece nevbet çaldığı zaman buna Emîr-i Alem nezaret ederdi.[13]
10. Emîr-i Şikâr
Bu emîr sultanın av kuşlarına bakan görevlilerin başıdır. Sultan ava çıktığı zaman Emîr-i Şikâr da beraber bulunurdu. Bu görevlinin rütbesi Onlar Emîri idi.[14]
Bundan başka Hırasetüttayr denilen ve kuşların bulundukları ve indikleri yeri bilip onları muhafaza ile sultanın rahat avlanmasını sağlayan görevliye de Harisüttayr denilirdi. Bu görevlinin rütbesi ise Onlar Emîri idi.[15]
11. Mihtâr-ı Taşthâne
Taştdâr, leğen tutan demektir. Bu vazifenin baş sorumlusu olan Mihtar, sultanın Taşthâne denilen el ve çamaşır leğenleriyle, yine sultanın giydiği kaftan, cübbe ve sair elbiseleri ile kılıç, çizme ve mest gibi eşyayı koruyan ve bunlardan sorumlu dairenin başağası idi. Taşthânede elbise de yıkanırdı. Bu emîrin maiyetinde birkaç hizmetçi çalışırdı.[16]
12. Mihtar-ı Firaşhânâh
Sultanın, yatak, döşek, halı, çadır ve sair eşyalarına bakan sorumlu müdüre ise Mihtar-ı Firaşhânâh denirdi. Bunun maiyetinde Firaşî denilen birçok hizmetli görev yapardı. Seferde ve hazerde bunlar görev yaparlardı ve çadırları bunlar kurarlardı. Bunlar çadır kurmakta ve çadırları katırlara yüklemekte gayet mahir ve çevik idiler, Bunlara Ferraş denilirdi. Bazen bunlardan birisi tek başına büyük çadırı dahi kurabilirdi.[17]
13. Hasekiler
Bunlar, sultanın uzlet ve halvetlerinde, boş kaldığı zamanlarda ve gezinti esnasında sultana refakat ve hizmet ederler ve huzuruna izinsiz girerlerdi. Bunlar emîrliğe yükselmek için her biri bir namzet idi. Bu hasekilerin sayısı Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun zamanın
da 40 iken daha sonda 400’e kadar çıkmıştır.[18] Hasekilerin maaşları fazla idi ve bazen sultanlardan hediye de alıyorlardı. Bunlar diğer Memlûklardan farklı olarak kılıç yanında gece gündüz sarayda ve sultanın yanından ayrılmazlar onu yalnız bırakmazlardı. Bunlar sultanın bütün sırlarını bilirlerdi. Hasekiler izin almadan kılıçlarıyla beraber sultanın huzuruna çıkarlardı.[19]
B. Hükümette Görev Yapan Emîrler
Saray haricinde ve devlet merkezinde görev yapan emîrler şu görevlerde bulunurlardı; Nâibü’s- Saltana (Naibü’s-Kâfil), Emîr-i Kebir, ve Atabekü’l-Asâkir, Re’sün-Nevbe, Hâcibülhüccab, Devâdar, Emîr Candar, Nakibülceyş ve Mihmandar idi.
1. Naibü’s-Saltana
Sultana idarî görevinde yardımcı olan büyük görevliler arasında başta Nâibü’s-Saltana gelmekteydi. Naibü’s-Saltana, sultanın vekili mesabesinde olup, devlet işlerinde onun sağ kolu idi.[20] Memlûkler Dönemi’nde vezirlik makamına ait yetki ve salahiyetler vezirden alınarak, Niyabet (Naiblik) makamına verilmiştir. İlk defa Naibü’s-Saltana görevini ihdas eden Memlûk Sultanı Melik Muiz Aybek olmuştur.[21]
Naibü’s-Saltana, üst düzey devlet görevlilerinin atanmasında, ıktaların dağıtılmasında ve idarî kararların alınmasında sultana yardımcı olurdu. Kalkaşandî, Naibü’s-Saltana’ya “ikinci sultan” tabirini kullanmıştır.[22] Bu yüzden Naibü’s-Saltana’ya “Kâfilü’l-Memâliki’ş-Şerifeti’l-İslamiyeti’l-Emîriyi’l-Âmiri” lakabı verilmişti.[23] Naibü’s-Saltana, o devirde pek çok devlet işini yürütüyordu. Memlûkler Dönemi’nde Saltanat naibliği iki kısım idi. Birincisi, en-Naibü’l-Kâfil idi. Bu vezir ve Katib-i Sırrı tayin ederdi veya Naibü’l-Hazre denilen, sultanın Mısır’da bulunduğu ve Kahire’de oturduğu sırada naiblik yapan naibe deniyordu. Diğeri ise, Naibü’l-Ğaybe denilen ve birincisine göre daha az ehemmiyetli olup, sultan hacda, seferde veya diğer sebeplerden dolayı Kahire’de bulunmadığı zaman onun yerine naiblik yapardı.[24]
Memlûkler Dönemi’nde merkezin dışında, Şam Dımaşk, Halep, Trablus, Hama, Safed ve Kerek gibi şehirlerde naiblik bulunuyordu. Bunlardan derece bakımından en üstünü Şam Naibliği idi.[25]
2. Atabekü’l-Asâkir
Naibü’s-Saltana’dan sonra rütbe ve makam bakımından Atabekü’l-Asâkir gelirdi. Atabekü’Asâkir’e, Emîr-i Kebir veya Atabekü’l-Cüyûş da denirdi. Atabekü’l Asâkir, Memlûk ordusunun baş komutanı olup bugünkü Genelkurmay başkanı demekti. Atabekü’Asâkir, ordu komutanı ve ümera arasında en kuvvetli kişi olarak devlet yönetiminde büyük bir nüfuza sahipti.[26]
Atabeglerin nüfuz ve kuvvetlerine delil olarak onlardan bir kısmının sultan olduklarını belirtmek yeterli görülmektedir. Kuvvetsiz ve dirayetsiz sultanlar atabeglerin elinde sanki birer oyuncak gibiydiler ve atabegler onlara istedikleri gibi hükmediyorlardı.[27]
Halep ve Şam’da da atabeg vardı. Bundan dolayı Mısır’da bululan atabeg için Atabekü’l-Asâkir bi diyari’l-Mısriyye denilmektedir.[28]
3. Re’sü’n-Nevbe
Sultanın memlûklarının yani merkezi ordunun (kapıkulu askerlerinin) kumandanı olup, bu askerlerin her türlü talim, terbiye ve terfi gibi durumlarıyla ilgilenmek Re’sü’n-Nevbe’nin görevleri arasındaydı. Bunun rütbesi Mukaddeminden yani Emir-î Mie (yüzler emîrinden) olmaktı. Bunun da maiyetinde 3 tane Tablhanah emîrinden (kırklar emîrinden) yardımcısı vardı.[29]
Sultanın memlûkları, kendi aralarında herhangi bir ihtilaf veya bir problem olduğunda Re’sü’n- Nevbe’ye gelirler ve o da bu problemleri halletmeye çalışırdı, gerektiği zaman Res’ün-Nevbe askerler arasında hapsedilmesi icap edenleri tevkif ettiri rdi.[30]
4. Hacibu’l-Hüccab
Haciblik, Memlûklerde önemli görevlerden biriydi. Sultan Nâsır Muhammed b.Kalavun zamanında bu hizmetin önemi daha da arttı.[31] Hacibü’l-Hüccab (Hacib-i Kebir), ve onun muavini olarak da beş Hâcib vardı. Bunlardan ilk ikisi büyük hâcib idi ve Yüzler Emîrinden seçilirdi, diğer üçü ise Tablhane emîrinden (Kırklar Emîri) idiler. Bunlardan başka rütbeleri işrinat (Yirmiler Emîri) ve Aşarat (Onlar Emîri) Emîrlerden olanlar da vardı.[32] Haciblik, XIII. asrın sonlarıyla XIV. asrın ilk yarısı içerisinde Naibü’l-Kâfil ve Atabeglikten sonra gelen bir makamdı.
Hacibü’l-Hüccabın vazifesi, ya sultanın emriyle veya Naibü’s-Saltana’nın direktifleriyle askerlere ait bütün işleri kontrol etmek, emirler ve askerler arasındaki problemleri halletmek ve ıkta davalarını çözmek veya feshetmek gibi görevlerdi.[33]
Hacibü’l-Hüccabların ıktaları olmayıp, mahkeme harçlarından aldıkları para ile geçinirlerdi. Eyaletlede de haciblik vardı. Bu eyaletlerdeki Hacibü’l-Hüccablar, Naibü’s-Saltanaların gıyabında onlara vekalet ederlerdi. Şam, Halep, Trablus ve Şam hacibleri, Hama, Safed, ve Kerek haciblerinden daha yüksek derecede idi.[34]
5. Devâdar
Devâdar veya Devettar, sultan tarafından başkalarına yazılacak mektup, ferman ve tahriratı gideceği yere
sevk ve tebliğ etmek bunun görevleri arasındaydı. Ayrıca sultana takdim edilen menşur, ferman ve arzuhalleri sultana arz eylemek ve saraya girmelerine müsaade edilecek kimseler hakkında sultana danışmak veya sultanın huzuruna çıkacaklara merasim ve kabul kaidelerini öğretmekte hep Devâdarın görevleri arasındaydı.[35]
Devâdarın önemi XIV. asrın ilk yarısında daha da artmıştı. Önceleri bu makama Tablhâne ve Aşarat emîrlerinden olan emîrler atanırken sonraları bu göreve Yüzler Emîri atanmaya başlamıştır.[36] Devâdarın ehemmiyeti gün geçtikçe artmış ve Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun zamanında (1347-1351 ikinci saltanatı) ve Sultan Melik Nâsır Hasan zamanında (1354-1361) yılları arasında hep Yüzler Emîri rütbesinde olan emîrler bu göreve getirilmiştir.[37]
6. Emîr-i Candar
Candar, muhafız demektir. Emîr-i Candar ise, muhafızlık görevi yapanların emîri demektir. Sultanın kapıcıları ve perdedarları da Emîr-i Candarın emri altında idiler. Sultan birisini tevkif ettirmek veya öldürtmek istediğinde bunu Emîr-i Candar vasıtasıyla yapardı. Emîr-i Candarın nezareti altında Zeredhane denilen yüksek tabakanın ve siyasi suçluların konulduğu bir hapishane vardı.[38]
Emîr-i Candar ve maiyeti sultanın etrafında dolaşıp onu muhafaza ederlerdi. Emîr-i Candarın rütbesi Binler Emîri idi. Bunun yardımcısı ise Emîr-i Tablhanedendi.[39]
Emîr-i Candarın diğer bir görevi de, hükümdara gelen postayı Devâdar ve Katib-i Sır’la beraber onu sultana takdim ederlerdi.[40]
C. Erbab-ı Kalem (İlim sahibi) ve Vazifeleri
Memlûk Devleti’nde idarî işleri ilim erbabı denilen ulema sınıfından yetişmiş kişiler yürütmekteydi. Bu görevliler arasında değişik dinlerden (Müslüman, Hıristiyan ve Musevî) olanlar vardı. Ordu, malîye, evkaf ve tahrir işleri gibi önemli görevler hep ilim erbabı tarafından yürütülmekteydi. İlim erbabının yaptığı idarî makam ve mevkiler şunlardır:
1. Vezirlik (Vezâret)
Vezirlik, daha önce hükümran olan İslam devletlerinde halifelik ve sultanlıktan sonra en büyük makam iken Memlûkler Dönemi’nde önemini kaybetmiş tamamıyla bir idari memuriyete dönüşmüştür.[41] Devlet idaresinde önem derecesine göre Atabekü’l-Asâkir’den sonra gelen en önemli görevli vezirdi. Vezirin, Memlûk Devleti’ndeki nüfuz ve yetkisi Abbasi ve Fatimî Devletlerinkinden daha zayıftı.[42] Memlûk Devleti’ndeki Naibu’s-Saltana, (Niyabetü’s-Saltana) sultandan sonra ikinci adam olup vezirin yerini aldığından bu yüzden vezirin nüfuz sahası gittikçe daralmıştır. Vezirin görevi, önceleri, resmi yazışmalar, mali işler, ve hükümdarın özel mal varlığı ile ilgili işlere bakarken sultanın veya naibinin emir ve talimatlarını yerine getirmek ve devletin malî ye işlerini ilgili Nâzırla birlikte yürütmekten ibaret kalmıştır.[43] Memlûk sultanları, bazen aynı anda iki veziri birden atıyorlardı. Bu vezirlerden birisi ilmiye sınıfından olup buna Vezir’ü-Sohbe deniliyordu. İkinci vezir ise, askerî sınıftan olup buna da sadece vezir denilmekteydi. Vezirin önemi zamanla azaldığından Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun, bu görevi lağv etti ve onun yerine Nâzıru’l-Hassı getirdi.[44]
Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun’un 1341 yılında vefatından sonra vezaret makamı tekrar ihdas edildiyse de vezirin vazifesi yine tahrir ve malî işlerden ibaret kaldı. Vezir kudret ve nüfuzu artan Üstaddarın nezareti altında bulunuyordu.[45]
2. Katib-i Sır (Nâzıru’l-İnşa)
Katib-i Sır, sultana gelen mektup ve saireyi okur ve sultanın emrettiği şekilde bu mektuplara cevap verir ve nişanlarını koyarak ilgili yerlere gönderirdi. Bunun dışında elçi kabulünde elçinin getirdiği mektubu açıp sultana okuduktan sonra bu mektuplara sultanın vereceği direktifler doğrultusunda cevap yazmak da yine Katib-i Sır’ın görevleri arasında idi.[46]
Katib-i Sır’ın görevi çok önemli bir görev olduğundan, devletin ve sultanın bütün sırlarına vukûfundan dolayı bu göreve getirilecek kişilerin çok sır saklayan ve güvenilir kişilerden olması gerekirdi.[47]
3. Nâzıru’l-Ceyş
Memâlikî Sultaniye (sultanın askerleri) denilen hassa askerlerinin techiz edilmesi ve maaşlarının verilmesi, Mısır ve Suriye’deki bütün askerlerin işlerinin yapılması gibi görevler hep Nâzıru’l-Ceyş’in görevleri arasındaydı. Ka’latü’l-Cebel’de bulunan ve Divanu’l-Ceyş denilen divanda Nâzıru’l-Ceyş’in emrinde idi. Bu divanın bir de Müstevfiü’l-Memalîkü’s-Sultaniye adlı bir Müstevfisi vardı. Suriye arazisine bakan başka bir müstevfi de vardı. Ayrıca askerlerin maaşına bakan ve onlara ait evrak ve senetleri tutan bir müstevfi daha vardı.[48]
4. Nâzıru’l-Beytülmal
Nâzıru’l-Beytülmal, umum devlet hazinesinin amiri olup, bütün işler Divanü’l-Beytülmal denilen bir dairede görülürdü. Bu divan da vezire bağlı idi. Nâzıru’l-Beytülmal, Mısır ve Suriye vilayetlerinden gelen bütün hasılatı Kal’atü’l-Cebel’deki hazineye naklettirirdi. Nâzıru’l-Beytülmal ayrıca maaşlara ve diğer şeylere sarf edilecek bütün paradan da sorumluydu.[49]
5. Müşrif-i Memâlik
Müşrif, devletin bütün muamelatını teftişe yetkili görevlidir. Genel müfettişin derecesi vezirden aşağı derecede idi. Genel müfettişten başka herhangi bir dairenin Nâzır ve müdürüne de Müşrif denilmekteydi. Hazine Müşrifliği ve mutfak müşrifliği gibi çeşitli müşriflikler vardı.[50]
D. Memlûkler Devleti’nde Merkez Teşkilatındaki Divanlar
Memlûk Devleti’nde her türlü devlet işlerinin yürütüldüğü, karara bağlandığı ve bugünkü bakanlıklar ve bakanlar kurulu mesabesinde olan çeşitli divanlar vardı. Bu divanların en önemlileri arasında, Divanü’l-Ceyş, Divanü’l-İnşâ, Divanü’l-Ahbas, Divanü’n-Nazar ve Divanü’l-Has vardı.
1. Divanü’l-Ceyş
Bu divan, devletin en önemli divanlarından biridir. Naziru’l-Ceyş başkanlığındaki bu divan, hem iktâlı askerler hem de sultanın memlûklarıyla ilgili işlere bakardı. Askerlerin künye defterleri, iktâ beratları onlara yapılan ödemeler, elbise işleri iktâ arazilerinin yüzölçümünü ve kıymetlerini gösteren cetveller bu divanda bulunurdu. Nazıru’l-Ceyş, askeri işlerin tamamından sorumlu idi. Kal’atü’l- Cebel’de bulunan bu divan, Mısır, ikincisi ise Suriye ve civarı askerleriyle ilgili işleri yürütmek üzere iki daireye ayrılmıştı.[51]
Mısır ve Suriye’de bulunan ve Memlûk ordusunun temeli sayılan, el-Memalîkü’s-Sultaniye, Ecnadü’l-Halka ve Memalîkü’l-Ümera’ya ait bütün bilgiler Divanü’l-Ceyş’te bulunurdu. Ayrıca bütün Memlûk arazisinin kıymetini ve yüzölçümünü gösterir istatistikî bilgiler de yine bu divanda bulunurdu.[52]
2. Divanü’l-İnşâ
Bu divan, hükümdar sarayının bulunduğu yer olan Ka’l-atü’l-Cebel’de bulunuyordu. Bu divanın reisine, Katib-i Sır, Sahib-i Divanü’l-İnşâ, Sahib-i Divanü’l-Şerif veya Nâzıru’l-Divanü’l-İnşâ da denilirdi. Bunun maiyetinde tahrirat, tuğra ve arzuhal katipleri bulunurdu.[53]
Sultanlar, vezirlerine ve emîrlerine ve evlatlarının dahi muttali olamadığı bazı meseleleri bu divanda görev yapanlara söylerdi. Fakat bu divanda görev yapanların da çok güvenilir, ağzı sıkı, asîl, vakûr ve her bakımdan sağlam olması gerekirdi. Bu yüzden bu divanın başkanına Katib-i Sır (Sır katibi) denilmiştir.[54]
Bu divan, iki ülke arasındaki her türlü ticarî, siyasî ve ekonomik konulara ait bütün yazışmaları yapardı. Divanda yapılan yazışmalarda makam ve mevkiye göre çok farklı üsluplar kullanılarak yazılırdı. Bu yazışmaları yapan görevlilerin çok ince bir protokol bilgisine sahip olması gerekiyordu. Sultan adına inşâ divanından çıkan yazılar, yazıldıkları kağıdın ebadına, yazının cinsine ve gönderilen kişinin durumuna göre çeşitli isimlerle anılıyordu.[55]
Yine İnşâ divanında vali, hâkim, ümera, naib ve sair vazife sahiplerinin azl ve tayinleri ile ilgili yazışmalar yapılır ve bu yazışmalarda her makama uygun bir üslûp kullanılırdı.[56]
İnşâ divanında bir kişinin bu kadar ağır ve önemli işleri tek başına başarması mümkün değildir. Bu yüzden bu divanda bu işleri düzenli bir şekilde yürüten Sahib-i Divanü’l-İnşâ’nın yardımcıları vardır. Bu yardımcıların başında başkanın çeşitli sebeplerden dolayı divanın başında bulunmadığı zamanlarda onun yerine Naibü’-Katib-i Sır bulunurdu. Bu yardımcıdan sonra Küttabu Desti’ş-Şerif denilen ve kendilerine Muvakkî adı verilen İnşâ Divanı katipleri geliyordu.[57]
İnşa divanında, ferman ve menşurlardan başka esas olarak devlet ve eyaletlerle ilgili yazışmalar vardı. Bu yazışmalar da müraselât ve mükâtebât diye iki kısma ayrılmıştı.[58]
Memlûkler Dönemi’nde inşa divanına bağlı önemli bir daire daha vardı. Bu daire de “Dairetü’l- Berîd (posta idaresi)” denilen ve devletin sınırları içerisinde ülkenin bir ucundan diğer ucuna yaygın bir şekilde icra edilen bir haberleşme ağı vardı. Memlûkler Devri’nde iki çeşit posta vardı; bunlardan biri “Kara postası” idi. Bu posta, hayvanlar vasıtasıyla merkez Kalatü’l-Cebel’den çeşitli cihetlerle giden yollar aracılığıyla yapılırdı. Bu güzergah boyunca posta görevlilerine ve hayvanlarına gerekli olan her türlü yiyecek içecek ve barınak gibi çeşitli ihtiyaçlarının karşılandığı “menziller” vardı. Posta memurlarının görevi son derece önemliydi. Ülke içerisindeki bütün haberleşme bu görevliler aracılığıyla yapılırdı. Bazen bu görevliler şifahi emirler de götürürlerdi. Bu dairede çalışan posta memurlarının konuşma ve kendilerine verilen emirleri harfiyyen ve doğru olarak ezberlemeleri ve bu konuda mahir olmaları gerekirdi.[59]
Memlûk Devleti’nde havada yapılan haberleşme usulünü ilk defa uygulamaya koyan Sultan ez- Zâhir Baybars’tır. Sultan ez-Zâhir Baybars bu haberleşmede güvercinleri kullanmıştır. Güvercinlerin taşıdıkları kağıt çok ince ve haberler de çok özlü ve kısa oluyordu. Mektuplar güvercinlerin kanatlarının altında dikkatli bir şekilde yerleştiriliyordu. Posta güvercinlerinin getirdiği haberler genelde acil haberler olduğundan bu haberler anında sultana arz edilirdi. Güvercinlerin uçuş menzilleri içerisinde durak vazifesi gören güvercin kuleleri vardı. Bu kulelerde özel güvercin yetiştiricileri vardı. Bu görevliler güvercinlerin getirdiği mektubu alır almaz diğer bir güvercinle bir sonraki menzile gönderirdi. Mektubu getiren güvercin dinlendikten sonra geldiği üssüne geri dönerdi.[60]
Memlûklerde posta teşkilâtı belirli aralıklarla yapılmış menziller vasıtasıyla yapılırdı ve buralarda at ve güvercinler bulunurdu.[61] Posta idaresinin merkezi Kahire’deki Ka’latü’l-Cebel idi. Posta teşkilâtı çeşitli güzergahlar üzerinden yapılırdı. Memlûkler Dönemi’nde en çok kullanılan karayolu güzergahı Kahire’den İskenderiye ve Dimyat’a ayrı ayrı güzergahlardan yapılırdı. Kahire’den yine Kûs ve Asvan’a ve bir başka yol da Fırat nehrine kadar Suriye ve Güney Anadolu’ya gitmek üzere dört posta yolu vardı. Bu yollar da çeşitli kollara ayrılmıştı.[62]
Memlûkler Dönemi’nde posta teşkilâtında sürat ve inanılmayacak derecede hızlıydı. Mesela, Şam’dan Kahire’ye dört veya üç günde, Kahire’den Halep’e beş günde posta giderdi. Diğer vilayetlerden Kahire’ye haftada iki kez düzenli olarak posta gelirdi. Sultan Baybars’tan sonra da posta işi mükemmel bir şekilde devam etti. Fakat XV. yüzyılın ilk yarısında ise bu teşkilât eski gücünü tamamen kaybetti. Hatta birçok posta yolları terk edilir hale gelmiştir.[63]
3. Divanü’l-Ahbes
Vakıf işleri Eyyûbiler Dönemi’nde Kadı’nın ihtisası iken, Memlûkler bu görevi birkaç kısma ayırmışlardı; Harameyn-i Şerifeyn Evkafı ve Müslüman esirlerini hürriyetlerine kavuşturmak için kurulan Fidye Evkafı idi. Fidye Evkafı’na el-Evkaf el-Hâkime de deniliyordu ve bunun başındaki görevliye de Nâzıru’l-Evkâf deniyordu. Bu vakıfa çoğunlukla Şafiî Mezhebi Başkadısı bakıyordu. Diğer bir vakıf türü de aile vakıfları idi.[64]
Divanü’l-Ahbes, görev bakımından bugünkü Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne benzeyen bir dairedir. Bu divan başkanının görevi, cami, medrese, ribat, zaviye ve benzeri hayır ve dini müesseslerle ilgili işleri yürütmekti. Vakfedilen arazi ve akarların hepsi Nâzırü’l-Evkafın görevleri içerisindeydi.[65]
Vakıfların Memlûkler Dönemi’nde yayılmasının siyasî, iktisadî, dinî ve kültürel açıdan birçok önemi vardır. Vakıfların siyasî yönden ortaya çıkış sebebi, sultanla halk arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmekti. Sultan ve emirler hâkim zümre olarak vakıfları geliştirmeye çalışarak halka daha iyi hizmet etmişler ve böylece onlara daha rahat hükmetmişlerdir.[66]
Çoğu Memlûk Sultanları vakıf arazisi ve akaratı (toprak ve binaların gelirleri) halkın yararına kullanmışlardır. Sultanlar toplum yararına sebiller (su yolları) yaptırmışlar ve gençlerin ilkokuldan üniversiteye kadar rahat okuyabilmeleri için onlara her türlü kolaylığı sağlamışlardır. Sultanlar hastalar için hastahaneler yaptırmışlar ve fakir halkın burada ücretsiz tedavi olabilmeleri için onlara her türlü kolaylığı sağlamışlardır.[67]
Divanü’l-Ahbes el-Mebrûre denilen görevli, Mısır’da vakfedilen ve sultanlara ait bütün ilmî ve sosyal müesseselerle burada çalışanların maaş ve tayinlerini yapardı. Bütün bu vakıf işleri, Devadar-ı Kebir’in denetimi ve kontrolü altındaydı.[68]
4. Divanü’n Nazar (Malîye Bakanlığı)
Memlûk Devleti’nde en önemli divanlardan biri de “Divanü’n Nazar” dır. Bu divan devletin bütün malî işleriyle uğraşan bir divandır. Bu divan bugünkü Malîye Bakanlığı konumundadır. Devletin bütün gelir giderleri, cari harcamaları, devletin yıllık bütçesi hep bu divan tarafından hazırlanır ve malîyeye ait bütün işler yine bu divanda görülürdü. Divanü’n-Nazar’ın reisine Nâzıruddevle veya Nâzıru- Sohbeti’ş-Şerif veyahutta Nâzıru’n-Nüzzar denilirdi. Bu nâzırın derecesi vezirden sonra gelmekteydi.[69]
Divanü’n-Nazar devletin bütün hesaplarını kontrol eder ve devlet memurlarının maaşlarını dağıtırdı. Devlet memurlarına elbise, hububat vb. şeyler verilirdi. Bu verilenlerin bir kısmı günlük, bir kısmı aylık ve bir kısmı da yıllık olarak verilirdi. Bu divan başkanına pek çok görevli yardım ederdi. Bu görevlilerin başında “Müstevfiyü’s-Sohbe” gelirdi. Bu kişi divan başkanının vekili konumundaydı. Bunun dışında ayrıca hazine şahitleri, hazine sarrafı ve pek çok katip de onun yardımcısı idi.[70]
Divanü’l-Nazar’ın önemli bir şubesi Divanü’l-İstifay-ı Sohbe’dir. Bütün malî divanların hesapları buraya gelirdi. Ayrıca maaş, tayin işleri ve diğer harcamalardan da hep bu divan sorumluydu. Bu divanın başkanına Müstevfi’s-Sohbe denirdi.[71] Müstefi’s-Sohbe, Mısır ve Şam bölgelerinde malî işleri düzene koymak salahiyetini haiz olup yine bu konularla ilgili sultanın fermanları bu divandan çıkardı. Yine Divanü’l-Nazar’a bağlı olarak görev yapan “İstifây-ı Devlet Divanı “vardı. Bu divan malîyeye ait devletin tüm gelir ve giderlerini gösterir cetvelleri hazırladığı gibi ayrıca devletin tüm gelir kaynaklarını tespit ederek bu gelirlerin nerelere harcanacağını da yapardı. Bu divanda önceleri bir müstevfi varken daha sonra önemine binaen birkaç müstevfi tayin olunmuştur. Bu müstevfilerin tayinleri vezirin arzıyla oluyordu.[72]
5. Divanü’l-Beytülmal
Divanü’l-Beytülmal’da, malî işlerle meşgul olan ve vezire bağlı bir divandır. Mısır, Şam ve diğer bütün Memlûk memleketlerinin gelirleri Kal’atü’l-Cebel’deki Beytülmal denen hazinede toplanırdı. Devletin gelirlerinin toplanması, muhafaza edilmesi ve toplumun umumi menfaatlerine harcanması faaliyetleri yine bu divan aracılığıyla yürütülürdü.[73]
Bu divanın reisine Nâzıru’l-Beytülmal denilirdi. Beytülmal Nâzırı seçilirken güvenilir, adil, ilim sahibi ve dürüst olmasına dikkat edilirdi. Çünkü bu nâzır devletin umum hazinesinin amiri sayıldığından önemli bir mevkiye sahipti. Beytülmal Nâzırının görevi; Mısır ve Suriye vilayetlerinden gelen bütün gelirleri Kal’atü’l-Cebel ’deki hazineye naklettirmekti. Nâzır’ı Beytülmal, maaşların ve her türlü harcama için sarf edilecek paranın hazineye girip çıkmasından da sorumluydu.[74]
Divan başkanı olan Beytülmal Nâzırı’nın maiyetinde, müfettiş ve murakıb ile Beytülmal sarrafı ve mal katibi vardı.[75]
6. Divânü’l-Hâs
Bu divan, Fatımiler zamanından beri mevcut ise de, Memlûkler Dönemi’nde daha da önem kazanmıştır. Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun vezirlik makamını lağv ederek bunun yerine 1328 yılında Divanü’l-Hass’ı ihdas etti ve artık sultana ait bütün özel mallara ve hazinesiyle ilgili işlere Nâzıru’l-Hâs bakacaktı.[76]
Divanü’l-Hass’ın önemli bir bölümü ise İstifa-i Has idi. Bunun başkanına ise Müstevfiü’l-Has denirdi. Divanü’l-Has başkanı, divana giren ve çıkan her şeye nezaret etmek, divanın hesap işlerine bakmak ve Divanü’l-Hass’ın bütün evrak ve senetlerini yazmakla görevli idi. Ayrıca bu müstevfinin görevden alınması ve göreve atanması hep Divanü’l-Hâs başkanına aitti.[77]
7. Diğer Divanlar ve görevleri
- Divanu’l-Ahrâ: Bulak’a gelen yük gemilerinin kontrolünü yapar ve zâhire ambarlarına nezaret işini yürütürdü.
- Divanu’l-Tavvahin: Kahire değirmenlerine nezaret ederdi.
- Divanu’l-Mürteceât: Azil veya vefat eden emirlerin işlerini ve müsadere edilen mallarla ilgili işlere bakardı.
- Divanu’l-Mevârîs: Miras ve veraset işleriyle ilgilenirdi.
- Divanu’l-Amâir: Mimar ve mühendislerin görev aldığı, bayındırlık işlerinin yürütüldüğü divandır.
- Divanu’l-Bimaristân: Ülke hastanelerinin yönetimini organize eden divandır.[78]
Memlûk Devleti’nde her divanın yetki ve sorumluluğu farklıydı. Bu divanların ehemmiyeti, yaptığı işlerin durumuna göre değişmekteydi. Her divanın reisi de rütbe ve derece bakımından farklıdır.
E. Memlûklerde Eyalet Teşkilatı
Memlûk Devleti’nde merkez teşkilâtının dışında merkeze bağlı olarak bir de eyalet teşkilâtı vardı. Memlûkler, Mısır, Suriye ve Hicaz Bölgesi’ne sahip olduklarından buralara Naibü’s-Saltana veya Melikü’l-Ümera ismiyle umum valiler atayarak bu bölgeleri idare etmeye çalışmışlardır. Bu Naibü’s-Saltanalıklar arasında en önemlisi ise Suriye mıntıkasında bulunan Şam Naibü’s-Saltanalığı idi. Şam naibine, Kâfilü’s-Saltana da denirdi. Bundan sonra derece itibariyle Haleb, Trablusşam, Hama, Safed ve Kerek Naibü’s-Saltanalığı gelmekteydi. Humus ve Rahbe naibliği ise derece ve mevki bakımından bu Naibü’s-saltanalıklardan sonra geliyordu. Bu Naibü’s-saltanalıklar Suriye’ye bağlı idiler. Mısır’da ise sonradan ihdas edilen İskenderiye ile beraber Vech-i Kıblî ve Vech-i Bahrî naiblikleri vardı. Bunlara daha sonra Gazze Naibliği de eklenmiştir. Yukarıda saydığımız naibliklerin hepsi aynı anda ortaya çıkmamıştır. Bunların birinci kısmı tedrici olarak ortaya çıkmıştır.[79]
1. Şam Naibü’s-Saltanalığı
Şam Naibü’s-Saltanası Mısır’da saltanat naibi olan Naibü’l-Kâfil’e denk idi. Şam, Mısır’dan çok uzak bir bölgede bulunduğundan buraya atanan Naibü’s-Saltananın çok güvenilir ve liyakat sahibi emîrlerden olması gerekirdi.[80]
Şam Naibü’s-Saltanalığı’ndaki memurların bir kısmı merkezden atanırken bir kısmı da Naibü’s- Saltana tarafından tayin olunuyordu. Şam’daki yazışmalar vezir veya vezir derecesinde bir yetkili bulunmazsa Nâzırü’l-Memleketü’ş-Şamiyye denilen kalem âmiri bu işi yapardı.[81]
Şam Naibliği’ne bağlı olan küçük vilayetler arasında; Gazze, Kudüs, Sarhad, Aclûn Baalbek, Humus ve Misyaf gibi ikinci derecedeki naiblikler vardı.[82]
Şam’daki Nâzıru’l-Ceyş’te sultan tarafından tayin edilirdi. Şam’da Nâzıru’l-Ceyş’ten başka Nâzıru’l-Has, Nâzıru’l-Hızane, Nâzıru’l-Beytülmal, Nâzıru’l-Hizanüssilah, Devadar ve Hisbe Nâzırı gibi görevliler de vardı.[83] Eyaletlerdeki görevliler aynen merkez teşkilâtında çalışan görevliler gibiydi. Bu eyaletlere atanan Naibü’s-saltanalar bir takım yetkilere sahipti ve merkeze danışmadan bazı atamalar yapabiliyordu. Örneğin küçük ıktaları dağıtabiliyordu.[84]
2. Haleb Naibü’s-Saltanalığı
Memlûkler Dönemi’nde ülkenin kuzeyinde bulunan önemli Naibü’s-Saltanalıklardan biri de Haleb Naibü’s-Saltanalığı’dır. Bu saltanalığın İlhanlı Devleti’ne ve Türkmenlere yakın olması bu Naibü’s- Saltanalığın önemini bir kat daha arttırmaktadır. Bu Naibü’s-Saltanalığa da Şam Naibü’s- Saltanalığı’nda olduğu gibi küçük naiblikler bağlı bulunmaktaydı. Bunlar arasında Kal’atu’l-Müslimin (Rum kale), Kahta, Gerger, Behisni (Besni), Ayıntap (Antep), Derbsak,[85] Bagras[86] Şeyraz[87] Divriği ve Darende gibi yerler vardı.[88]
Yukarıda sayılanlardan başka Haleb Naibü’s-Saltanalığı’na bağlı olmayarak sınıra yakın olan ve Memlûk Sultanlığı tarafından tayin edilen yerler arasında Malatya, Elbistan, Ayas, Adana, Tarsus, Bire, Caber, ve Urfa Naiblikleri gelmektedir.[89]
Şam Naibü’s-Saltanalığı’nda olduğu gibi Haleb Naibü’s-Saltanalığı’nda da Hacib, Nâzıru’l-Has, Nâzıru’l-Mal, Nakibü’l-Ceyş, Mihmandar, Merkez Posta Müdürü, Vakıflar Müdürü, Halep Kalesi Naibi, dini ve hukukî işlere bakan dört mezhep kadısı ile bunların naibleri, Şafiî, ve Hanefî Kadı askerleri, Darü’l-adl müftüleri, Beytü’l-mal vekili, Nakîbü’l-Eşraf ile Hisbe Nâzırı bulunmaktaydı.[90]
3. Trablusşam Naibü’s-Saltanalığı
Trablusşam Naibü’s-Saltanalığı derece itibariyle Haleb Naibü’s-Saltanalığı’ndan sonda gelmekteydi. Trablusşam Naibi de diğer naibliklerde olduğu gibi Binler Emîrinden atanırdı. Bu naibliğin üç hacibi vardı ve en büyüğü Tablhane Emîri (Kırklar Emiri), diğerleri ise Onlar Emîri idi Trablusşam Naibliğine bağlı ikinci derecede naiblikler de vardı.[91]
Trablusşam Naibü’s-Saltanasından başka görevli olarak Binler Emîrinden bir emîr varken XV. yüzyıldan sonra bu sayı üçe çıkmıştır. Bundan başka Tablhane Emîrleriyle sayıları 30’a yakın Emir-i İşrinât (yirmiler emîri), Emir-i Aşarat (onlar emîri) ve Emîr-i Hamsevat (beşler emîri) gibi emîrler vardı.[92]
4. Hama Naibü’s-Saltanalığı
Bu Naibü’s-Saltanalık, derece itibariyle XV. asra kadar Trablusşam Naibü’s-Saltanalığı ile aynı derecede olmasına rağmen bu asırdan sonra daha aşağı bir dereceye inmiştir. Fakat Hama Naibü’s- Saltanalığı, Safed ve Kerek Naibü’s-Saltanalığı’ndan daha üst derecede idi. Hama Naibliği’ndeki askerî ve idarî görevliler Trablusşam Naibliği’ne yakındı. Askerî görevliler arasında, Haciplik, Mihmandarlık, Posta Teşkilâtı Müdürü, Emîri Ahûriyeti’l-Berîd ve Nikabetü’l-Asâkir gibi görevliler vardı. Kalem erbabından ise; dört mezhebin kadısı, Kadıasker, Vekil-i Beytülmal, Muhtesib, Katibü’s-Sır gibi görevliler çalışmaktaydı.[93]
5. Safed Nâibü’s-Saltanalığı
Safed Naibü’s-Saltanalığı, Hama Naibü’s-Saltanalığı gibi küçük olmayan Naibü’s- Saltanalıklardan birisidir. Bu Naibü’s-Saltanalık, deniz kıyısında ve yerden yaklaşık 1600 metre yükseklikteydi. Sultan Baybars Haçlıları yendikten sonra Burada bulunan kalenin tamir ve onarımını yaptırmıştır.[94]
Kalkaşandî, Safed Naibü’s-Saltanalığı’na bağlı on bir tane vilayetin olduğunu belirtmektedir.[95] Bu Naibü’s-Saltanalıklardaki idarî ve askerî görevliler diğer Naibü’s-Saltanalıklardaki gibiydi. Memlûk Sultanı, diğer Naibü’s-Saltanalıklarda olduğu gibi Safed Naibü’s-Saltanağı’na da atanacak Nâzıru’l- Ceyş ile Divanü’l-İnşa başkanlarını atardı. Diğer idarî ve askerî görevliler ise mahalli Naibü’s- Saltanalıkta görev yaparlardı.[96]
6. Kerek Nâibü’s-Saltanalığı
Kerek Naibü’s-Saltanalığı Mısır’da bulunan Atabekü’l-Asâkir veya onun derecesindeki bir emîre verilmekteydi. Kerek Naibü’s-Saltanalığına bağlı olarak dört vilayet bulunmaktaydı. Kalkaşandî’nin ifadesine göre bu vilayetler, Vilayet-i Berr, Vilayet-i Şevbek, Vilayet-i Züğar ve Vilayet-i Muân idi. Bu eyalete bağlı vilayetlerin hepsinde Kerek Naibü’s-Saltanası’nın tayin ettiği idareciler tarafından idare ediliyordu. Diğer Naibü’s-Saltanalıklarda olduğu gibi bu naibü’s-saltanalıkta da şu görevliler vardı; Nâzıru’l-Kerek, Katib-i Sır, Nâzıru’l-Ceyş, Nâzıru’l-Beytülmal, Naibü’s-Kal’a gibi görevlilerdi.
7. Mısır’daki Naibü’s-Saltanalıklar
Memlûkler Dönemi’nde Mısır’da kurulan üç naibü’s-Saltanalık vardır. Bunlar İskenderiye Naibü’s-Saltanalığı, Vechi-i Kıblî ve Vech-i Bahrî Nâib-i Saltanalığı idi. Vech-i Kıblî ve Vech-i Bahrî Naiblikleri H.198/1396 yılında Sultan Berkuk Dönemi’nde yeniden teşkil edilmiş ve bu iki naibliğin gelirleri Divanü’l-Müfred’e bağlanmıştı.
- İskenderiye Naibliği: İskenderiye’de kurulan Nâib-i Saltanalık derece itibariyle Şam ve Halep Naibü’s-Saltanalıklarından sonra gelirdi. İskenderiye Naibü’s-Saltanılığı H.161/1365 yılında Melik Eşref Şaban b. Hüseyin zamanında Frenklerin İskenderiye’ye hücum etmeleri ve birçok vatandaşı katletmesi üzerine ihdas edilmişti. Bu Naibü’s-Saltanalıkta görev yapan Nâzıru’l-Has, Nâzıru’l-Ceyş ve bir de yazı işlerinden sorumlu olan Sır Katibinin (Katib-i Sır) tayinleri sultan tarafından yapılmaktaydı.
- Vech-i Kıblî (Yukarı Mısır) Naibliği: Memlûkler Dönemi’nde Mısır’da kurulan Vech-i Kıblî naipliği daha önceleri Vâli’l-vülât (vali) ismiyle bilinirken Sultan Berkuk Devri’nden itibaren naiblik olmuştur. Buranın naibi Asyut’ta otururdu .Vech-i Kıblî Nâibliği’ne Vilayet-i Behensa, Vilayet-i Eşmunîn, Vilayet-i Kûs, ve Vilayet-i Feyyum gibi şehirler bağlı idi. Vech-i Kıblî’ye Mukaddem-i Elf (Binler Emîri) rütbesinde olan bir naib bakardı.
- Vech-i Bahrî (Aşağı Mısır) Naibliği: Vech-i Bahrî Nâibliği’ne Mukaddem-i Elf’den (Binler Emîri) olan bir naib bakardı Vech-i Bahrî Nâibliği’ne aynı derecede olan dört vilayet bağlıydı. Bu vilayetler; Vilayet-i Şarkiyye, Vilayet-i Menûfiyye, bunun valisi Menûf şehrinde otururdu, Vilayet-i Ğarbiyye, Vilayet-i Buhayra, bu şehrin valisi Demenhor şehrinde otururdu. Bu vilayetlere bakan valiler Tablhanah rütbesinde olurlardı.
8. Hicaz Bölgesi
Memlûkler Dönemi’nde Hicaz bölgesi, Sultan Baybars zamanında Memlûk sınırları içerisine dahil edilmiştir. Hicaz bölgesi, Memlûkler Devri’nde idarî yapı bakımından özel önem verilen bir bölge statüsüne getirilmiştir. Bu bölge, Mekke Emîrleri tarafından yönetilmekteydi. Memlûkler Dönemi’nde Mekke Emîr-i Ebu Numay b. Muhammed b. Sa’d Ali b. Katade idi.
Katade ailesi, 1241 yılından itibaren Eyyûbilerden sonra devlet kuran Memlûklere tabi olarak bazen yalnız, bazen de müşterek olarak Mekke Emîrliği yapmışlar ve bu emîrler günlerini hep birbirleriyle mücadele ederek geçirmiş ve çok kan dökmüşlerdir.
Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun Dönemi’nde Ebu Numay’ın oğulları Rumeysa ve Humeyda Mekke Emîri olarak görev yapmışlardır. H. 725/1324 yılında bu kardeşler arasında bir çekişme söz konusu olduğundan buraya Mısır’dan asker gönderilmiştir. 1327 yılında ise Rumeysa Mısır’a getirilerek hapsedilmiştir.
Sultan Nâsır Muhammed b. Kalavun Mekke ve Medine şehirlerinin yönetimine büyük bir önem vermiş ve buraya Hac Emîrî göndermiştir. Bu emîr Mekke Emîrleriyle beraber görev yapardı ve bu Hac Emîri Mekke Emîrlerini Memlûk Sultanlığı adına denetlerdi.
Memlûk Sultanları, Mekke ve Medine Emîrlerini atama veya azletme işine XIV. yüzyılın ortalarına kadar devam ettiler ve XV. yüzyıla kadar da Hicaz bölgesini kendi kontrollerinde bulundurdular. Mekke ve Medine Emîrleri arasında rekabet ve çekişme olduğu zaman, bu emîrlerin ya yerleri değiştirilir yada görevden azledilirlerdi.
Hicaz bölgesindeki emîrler arasındaki çekişme genellikle hac mevsiminde kara ve deniz yoluyla kutsal topraklara gelen tüccarın getirmiş olduğu mallardan elde edilen vergi gelirinden dolayı çıkmaktaydı. Memlûkler kutsal topraklara çok büyük önem vermişler ve Sultan Melik Zahir Baybars zamanından itibaren Kâbe örtüsünü havi mahmil göndermek usulünü başlatmışlardır. Sultan Melik Mansur Seyfeddin Kalavun Devri’nde mahmil gönderilirken özel bir alay tertip edilir ve cirit oynatmak da adet haline gelmişti. Sultan Melik Mansur Kalavun Kâbe örtüsünü dokutmak için iki köyün gelirini buraya tahsis etmişti.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 5 Sayfa: 309-319