Kutsal Kırgız Kalpağı
Türk Dünyasının en köklü boylarından biri olan Kırgız Türkleri, küreselleşme olarak adlandırılan ve milletlerin kültürünün iç içe geçtiği bir süreçte, içinde bulunduğumuz döneme ayak diremekte, geçmişten günümüze taşıdıkları kültürel varlıklarını tüm zorluklara rağmen korumaya çalışmaktadırlar. Yerleşik hayata en geç geçen Türk boyları arasında yer alan Kırgız Türkleri, kentleşme sürecini de en yavaş yaşayan topluluklardan biridir. Kentleşme sürecinin Sovyet dönemiyle birlikte hız kazanmasına rağmen, hâlihazırda, destan dönemlerinde olduğu gibi Tanrı Dağlarının eteğinde (Ala Too) bozüylerinde (otağ-çadır) hayatlarını devam ettiren Kırgızların varlığı bilinmektedir. Atalarından bir miras olarak gördükleri eski yaşam tarzını ve kültürel değerlerini sadakatle günümüze taşıyan Kırgız Türklerinin, bu çerçevede en belirgin özelliklerinden biri, geleneksel baş giyimi olan kalpağı kullanmaya devam etmeleridir.
Kalpak elbette sadece Kırgızlara has bir baş giyimi değildir. Kazak, Çuvaş, Özbek, Kara Kalpak gibi birçok Türk boyunda, şekilleri farklı olsa da kalpağı görmek mümkündür. Tarihte Kırgızlar’a Ak Kalpaklılar, günümüzde Özbekistan’ın içerisinde yer alan ve özerk bir bölgede yaşayan Karakalpakistan halkına da Kara Kalpaklılar denildiği bilinmektedir.[1] Kalpak, Nogay, Kara Kalpak, Özbek, Çuvaş, Tatar ve Uygur Türklerinde aynı isimle anılmaktadır.
Bu kelimenin etimolojisine göz attığımızda <kalıp+-(a)k küçültme eki ile yapıldığını öğrenmekteyiz. Kalıp kelimesi diğer Türk lehçelerinin bazılarında, dar bir anlamda “kapak, örtü” olarak kullanılmıştır. Buradan yola çıkarak kalpak da “kapak,[2] örtü” manasına gelmektedir. Önceden “kapak, örtü” anlamına gelen kalpak, daha sonraları “başlık” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Bazı Türk lehçelerinde kalpak kelime olarak aynı kalmasına rağmen diğer Türk lehçelerinde kalpağın yerine, papak ya da börk kelimeleri kullanılmaya başlanmıştır. Kalpak kelimesi zaman içinde komşu dillere de geçmiştir. Bulgar, Sırp, Rum Macar, İngiliz, Fransız ve Alman dillerinde de aynı isimle kalpak olarak yer almıştır. Tacik, Fars ve Rus dillerinde de kalpak kelime ve anlam bakımından yapısını koruyarak yer alır.[3]
Kırgızca açıklamalı sözlükte kalpağın kelime manası “Çoğunlukla ince, beyaz keçeden tepesi yükseltilerek, uçları kıvrılmaya müsait şekilde yapılan millî baş giyimi” şeklinde verilmektedir.
Kırgızların millî şapkası olan kalpak; genç, yaşlı bütün erkekler tarafından, özellikle kırsal kesimlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Kalpak beyaz renkli 4 parça üçgen şeklindeki keçenin birleştirilmesiyle konik bir yapı oluşturur. Kalpağın ucu tam olarak birleştirilmeyip yukarıya doğru kıvrılabilir ki bu sıcağa ve soğuğa karşı daha iyi koruma sağlar. Kalpak her mevsimde kullanılabilir.
Kalpak 18. yüzyıldan önce, üçgen biçiminde iki parçanın birleştirilmesiyle yapılmıştır. Kenarlarına başka hiçbir renk işlenmeden yapılan bu kalpağın, tepesinde püskülü de bulunmamaktadır. Daha sonraları kalpak, yukarıda da belirttiğimiz gibi 4 parçanın birleştirilmesiyle yapılmaya başlanmıştır. Bu değişimin yanı sıra, kenarlarına siyah, kırmızı, yeşil gibi renkler eklenmeye başlanmıştır. Bir başka değişim ise tepesinden, tam merkez noktasından bir püskülün sallandırılmasıdır.[4]
Bugün Kırgızistan’da kalpak, sadece millî ve dinî bayramlarda hatırlanan ve köylerde giyilen bir baş giyimi değil, taşıdığı renkler, üzerindeki motifler ve yapısı ile de mitolojik dönemden destan dönemine, destan döneminden günümüze kadar uzanan halk felsefesinin Kırgız Türklerince yaşatılan en somut örneklerinden biridir. Kırgızistan’ın her yerinde, toplumsal statüsü ne olursa olsun hemen her Kırgız erkeğinin başında görebileceğimiz kalpak, bu özellikleriyle sadece Kırgız kültürü için değil, genel Türk kültürü için de üzerinde durulması gereken bir değerdir.
Yukarıda kısaca bahsettiğimiz bu özellikleri de göz önüne aldığımızda kalpağın Kırgız insanı ve kültürü için ne derece önemli bir giysi olduğu açıkça görülmektedir. Amacımız kalpağın, geçmişten günümüze dek süregelen bu değerler silsilesini tespit etmeye yönelik olacaktır.
Kırgızlarda çocukların evlenme çağına kadar olan dönemde giydikleri kalpak motiflerinin ve püskülünün rengi yeşildir. Evlenme çağına gelen gencin kalpağının motifleri ve püskülü ise artık kızıl- kırmızıdır. Kız istemeye kızıl motifli kalpakla giden genç, kızı almayı başarabilirse dünür tarafı ona siyah motifli bir kalpak (Küyöö Başlık- Damat Başlığı) hediye eder. Eğer herhangi bir sebepten eş ölür ve dul kalırsa, onun kalpağının sadece kenar çizgileri siyah olur. Doğal olarak değişen ve değişmeye yüz tutan pek çok gelenek gibi artık kalpakların renklerine yüklenen anlamlar da unutulmaya başlamış; farklı farklı renkte ve işlemede kalpaklar ortaya çıkmıştır.[5]
Bu renklerin sembolik anlamları üzerinde bir değerlendirme yapacak olursak şu çıkarımlara ulaşabiliriz: Türk kozmolojisinde göğün erkek; yerin ise dişi olarak düşünüldüğünü bilmekteyiz. Bunların ilk çocukları olarak düşünülen gök gürültüsü/yağmur da yeni bir varlığın doğumu, yeni bir hayat demekti ve bundan dolayı olmalıdır ki bu ırkın unsuru ağaç, rengi ise kök(mavi-yeşil)tür.[6] Yeni doğan, ergenliğe ulaşmamış olan çocuğu temsil eden sembolik renk yeşildir. Yeşil rengi, hayatın aslını, özünü temsil etmekle beraber yeni bir dönemi, yeni bir başlangıcı da sembolize etmektedir; bir nevi yaradılışın tekrarıdır. Buradan çocukların neden yeşil işlemeli kalpak giydiği anlaşılmaktadır.
Türk mitolojik sisteminde erkek olarak düşünülen Gök unsurunun renklerinden biri ırklara göre koyu kızıldır.[7] Evlenme çağına gelen gençlerin neden kızıl renkli kalpak giydiği de buradan anlaşılmaktadır; yani artık evlenme çağına gelen genç kızıl renkli kalpağıyla sembolik olarak erkek olduğunu da belirtmiş olmaktadır. Bununla birlikte Emel Esin’in belirttiği gibi kainat simgesi olarak kabul edilen otağın (bozüy) tam merkezinde bulunması ile merkez simgeciliğinin özelliklerine (daha sonra değineceğiz) sahip olan ocak- ateşin rengi de kızıldır ve bu rengini Kırgız bayrağına vermiştir. Ocak aynı zamanda aile birliğinin, verimliliğin sembolüdür. Burada ek bilgi olarak şunu da hemen belirtelim: “Çu döneminden itibaren ocak-ateş gibi merkez simgelerinin ortadan kayboluşu”[8] yıkılışı, ele geçirilişi, biz bunlara otağı, tündüğü vb. diğer merkez simgelerini de ekleyebiliriz, devletin sonuna delalet olarak görülüyordu.[9]
Erkeğin kızı almasıyla ona siyah motifli kalpağın hediye edildiğini yukarıda belirtmiştik. Kırgızlar bunu kadın ve erkeğin bundan sonraki hayatlarının her zaman tek düze olmayacağına, iyi günler gibi kötü günlerle de karşılaşabileceklerine yormaktadırlar. Bu yorum bize de mantıklı gelmektedir. Bununla birlikte siyah-beyazdan dolayı; dişi olarak düşünülen yerin ırklara göre rengi yağız(siyah) veya sarıdır, aklımıza Emel Esin’in “evrenselci dikotomi” dediği iki ilke düşüncesi de gelmektedir. Bilindiği gibi bu düşünceye göre kainatın bütün tezahürleri gök ve yer_sub/v’un (yer-su yeryüzü) temsil ettiği birbirine zıt; fakat birbirini tamamlayan iki evrensel nefesten oluşmaktadır. İki zıt ilkenin bir araya gelişi hayatın özünü oluşturmaktadır; yaşamın kendisini teşkil etmektedir. Aslında şimdi vereceğimiz metin siyah ve beyazı çok daha iyi anlamamızı sağlayacaktır:
“Bu kainatta üstteki gök parlaktır, altta yağız yer karanlıktır. Güneş tanrısı parlaktır, ay tanrısı karanlıktır, su karanlıktır. Er parlaktır, dişi karanlıktır…”[10] Bu metinden de anlaşılacağı üzere erkek yaruk (beyaz), dişi kararıg (kara)tır. Çin geleneğinde de iki zıt ilkenin bir araya gelişi ve birbirini tamamlaması siyah ve beyaz olarak Yin- Yang’te resmedilmektedir.
Kalpağın tepe noktasında birbirine bitiştirilen dört parçadan oluşturulduğunu ve buradan da bir püskülün sallandırıldığını söylemiştik. Kırgızlar arasındaki bir inanışa göre bu dört parça yaratılışın dört ana maddesi olan ateş, su, hava ve toprağı sembolize eder. Bu da, dünyadaki insan hayatının temelini oluşturan, Allah’ın kutsal hediyesi, vazgeçilemez bu dört madde, kalpağı baş üstünde taşıma zorunluluğunun açık ifadesidir. Kalpak bu anlamda, insanın akıl ve şuurunun kaynağını her daim hatırlatan, Allah’ın Kırgızlara sunduğu kutsal bir emanet olarak görülmektedir. Kalpağın merkezinde birleşen dört çizginin (Bu çizgiler ateş, su, hava, toprağı simgelerler) ortasından çıkan püskül ise bir görüşe göre gökyüzünden gelen nurları insanın beynine yerleştirir ve bu nurları güçlü bir şekilde tamamlar.[11]
Bunu başka bir açıdan değerlendirecek olursak farklı bir sonuç da çıkarmak mümkündür. Dört parçayı açık bir şekilde yere açtığımızda bir haç sembolü[12] çıkacaktır. (bk.resim1) Bunların ortasındaki; yani merkezdeki püskülü hayat ağacı olarak değerlendirmemiz pek de zor olmayacaktır. Dört yön ve merkezi bir başka makalede incelediğimizden[13] burada bunun üzerinde durmayacağız; ama merkez ve merkezdeki püskül; yani bize göre hayat ağacı sembolü üzerinde durmakta fayda var.
Bilindiği gibi hayat ağacı gibi “dağ, alev, duman veya yere çakılmış kazık, çadırın merkez direği gökle yer arasındaki bağlantıyı sağlayan kozmik eksenin” çeşitli sembolik görüntüleridir.[14] Kalpağın uzaktan görüntüsünün dağa benzediğini söylemek üzereyken zaten Kırgızların da onu Aladağ’a benzettiklerini öğrenmemiz fikirlerimizi savunmamızı daha da kolaylaştırdı. Kalpağın alt kısmındaki siyah kuşak dağın eteğine, külahı da dağın üzerindeki kara benzetilmektedir. Bu nesneler veya yerlerin “hayatın başlayıp bittiği merkezi” sembolize ettiğini, yaradılışın buradan başladığını ve bu yüzden merkeze “dünyanın göbeği” denildiğini belirtip Eliade’nin merkezle ilgili görüşlerine burada kısaca göz atalım: “Eliade’ye göre; merkez her şeyden önce kutsal olanın, mutlak gerçekliğin bölgesidir. Benzer biçimde öteki bütün mutlak gerçeklik simgeleri de (yaşam ve ölümsüzlük ağaçları, gençlik çeşmesi vb.) merkezde bulunmaktadır. Merkeze giden yol zorlu bir yoldur: . .Altın Post, Altın Elmalar, Hayat Otu’nu bulmak için girişilmiş kahramanca ve tehlike dolu yolculuklar; kendi benliğine, varlığının merkezine giden yolu arayan kişinin karşılaştığı zorluklar ve diğer birçokları. Yol zahmetlidir, tehlikelerle doludur, çünkü din dışı olandan kutsal olana, geçici ve yanıltıcı olandan gerçeklik ve ebediyete, ölümden yaşama, insandan tanrıya geçiş ayinidir. Merkeze ulaşmak kutsallaşmaya, erginleşmeye (inisiyasyon) hak kazanmaya eşittir… Yaratılış eylemi tezahür etmemiş olandan zahire, ya da, kozmolojik terimlerle kaostan kozmosa geçişi gerçekleştiriyorsa; yaratılış bir merkezde oluyorsa ve dolayısıyla cansızdan canlıya tüm varlık çeşitleri ancak esas olarak kutsal bir alanda varoluşa kavuşabiliyorsa_bütün bunlar merkez simgeciliğinin önemini gözler önüne sermektedir.”[15]
Kırgız kalpağı şekil bakımından ayrıca Kırgızların keçe çadırlarını da (bozüy) anımsatmaktadır. Millî bir değer olarak bozüyler, üstten görünüşleriyle Kırgız bayrağının asıl sembolünü oluşturmuştur. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak bozüylerin tepesinde yer alan ve merkez simgeselciliğini şekil olarak da tam anlamıyla gösteren tündük Kırgız bayrağının tam ortasında yer almıştır. Bu görünüşün aynısı kalpağın üstten görünüşüyle de örtüşmektedir. (bk. Resim 2)
Kalpağın yan taraflarındaki işlemelere değinecek olursak, Kırgızlar bu işlemelere Bolot Akmatov’a göre“ Manas İşlemesi” adı vermektedirler. Kalpağın yan taraflarına simetrik biçimde nakşedilen bu işlemeler, Kırgızların aklın asıl sahibine; yani Allah’a karşı boyun eğmişliklerinin, kulluklarının ifadesi olarak açıklanmaktadır. Bu işlemeler aynı zamanda Kırgız insanının her zaman Allah’tan güç aldıklarının bir sembolü olarak da görülmektedirler.[16] Kalpağın üzerindeki bu işlemeler bir yandan da, birçok Türk sanat eserinde ve metinlerde sıkça gördüğümüz yeniden doğuş, diriliş ve yaradılış sembolü olan lotus-nevruz[17] çiçeğidir. Kalpak sadece üzerinde Nevruz çiçeği motifini taşımakla kalmaz, şekil olarak da Nevruz çiçeğini anımsatır. (Bk. Resim 3)
Tarihi süreç içerisinde kalpak çeşitlerinin sayı olarak arttığını bilmekteyiz. Biz burada bütün çeşitleri ayrı ayrı tanıtmayıp birkaçı üzerinde duracağız. Boy liderlerini, beyleri sıradan halktan ayıran ve onların saygınlığını arttırdığına inanılan Bakay kalpağın boyu diğerlerinden uzundur ve uzaklardan daha kolay görülür. Ayrıca bunun üzerindeki motifler ve motifler arasına yerleştirilen asıl taşlar, boncuklar bu kalpağı giyenin diğerlerine göre rütbesini, makamını da ayırt etmektedir. Bakay kalpak, itibar sahibi kişilere, aksakallara hediye edilir. Ama hediye edilen Bakay kalpak günlük olarak giyilmez, sadece büyük kutlamalarda giyilir. Örneğin; Dıykan Baba adı verilen ve Nevruzda at üstünde veya yaya olarak meydana gelerek, insanlara iyi talih, bereket getiren, hastalıkları ve kötülükleri kovan kutlu kişinin bu kalpağı giydiği rivayet edilir.[18] Bir de yöneticilerin, devlet büyüklerinin giydiği, motifleri de dahil tamamen beyaz olan bir kalpak çeşidi daha vardır. (bk. Resim 4)
Kalpakla ilgili birkaç tane de atasözü ve inanışı burada belirtmek istiyoruz:
Kırgızlar kalpağı çıkardıklarında onu alelade yere bırakmazlar; yattıklarında onu baş taraflarına koyarlar, hiçbir zaman ayak tarafına koymazlar.
- Kalpaklı adama el kaldırılmaz.
- Kalpağı yere bırakmamak gerekir.
- Kalpaklıyı öldürmek olmaz.
- Kalpağını yitirmen demek, başını yitirmen demektir.
- Kalpağını satman demek, aklını satman demektir.
- Kalpak giysen hastalanmazsın, kışın ılık, yazın serin.[19]
Merkez sembolizminin pek çok unsurunu (nevruz çiçeği, dört yön ve merkez, hayat ağacı vb.) üstünde barındıran kalpak, bu yüzden Kırgız için kutsaldır ve bu kutsal öğeyi başında taşıdığından mıdır bilinmez Kırgızlar gittikleri her yeri “Ata Mekânı” olarak kabul ederler. Bunun sebebi ne olursa olsun Kırgız’ın başından kalpağı eksik olmasın, gittiği her yer “merkez” olsun.
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü
Ar. Gör. Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü
Dipnotlar :