Kurtuluş Savaşı Sırasında İstanbul Hükümetleri İle Kuvâ-yı Milliye Arasındaki Münasebetler
Bir büyük milletin yeniden var olma savaşını verdiği bu muazzam mücadelede Ankara Hükümeti, son Osmanlı Hükümeti’ne göre çok daha tutarlı, birlik ve beraberliğin en üst seviyeye çıktığı bir politika izlemiştir. İstanbul Hükümeti ileri gelenlerinin basına verdiği beyanatlara, ileri sürdükleri görüş ve düşüncelere bakıldığında, Ankara’nın istekleri ve “Misâk-ı Millî” ile büyük paralellik taşıdığı anlaşılmaktadır. Misâk-ı Millî konusunda Anadolu ve Trakya’nın düşman orduları tarafından boşaltılmadan barış görüşmelerine girişmenin faydasız olacağına inanan Ankara, o yolda yürümeye devam etmiştir. İstanbul ise, Anadolu’nun gerçek gücünü hiçbir zaman tam manasıyla kavrayamadığından, daha temkinli ancak ürkek bir politika izlemiştir. Ancak, Ahmed İzzet Paşa’nın önce Dahiliye, sonra Hariciye Nazırı olarak görev yaptığı, Tevfik Paşa’nın başkanlığında kurulan son Osmanlı Hükümeti’nin icraatları ve Anadolu Harekatı karşısındaki tutumu, Damat Ferit hükümetlerine göre çok farklı bir çizgidedir. Avrupa’yı uzun süre barış umuduyla oyalayan son Osmanlı Hükümeti’nin göz yummasıyla, İstanbul’da bulunan silahlar ve cephane aralıksız olarak Anadolu’ya nakledilmiştir. Bunun yanı sıra Avupa’dan her türlü silahın yedek aksamı ve askerî ihtiyaçların getirilmesi için Kuvâ- yı Millîye tarafından serbestçe pazarlıklar yapılmış, kontratlar imzalanmış, çok sayıda subay Anadolu’ya geçirilmiştir. Nihayet İstanbul’daki nezaret ve daireler askerî ve siyasî tüm faydalı bilgileri hızla Anadolu’ya iletmeye çalışmışlardır. Bu yardımların İnönü, Sakarya, Dumlupınar ve Başkumandanlık Muharebelerinde çok büyük katkıları olmuştur. Anadolu’nun İstanbul’daki memurları gizli olarak faaliyet gösteriyorlarsa da, bu faaliyetlerden Harbiye, Hariciye Nezaretleriyle, Merkez Kumandanlığı ve Polis Müdürlüğü haberdardı. Dolayısıyla son Osmanlı Hükümeti, memleketin feci durumu karşısında, elde bulunan tek savunma gücüne yardım etmeme gibi bir şey yapmamış, ya da onu zayıf düşürecek bir zıtlaşmaya gitmemiştir.
İstanbul çekmiş olduğu bütün sıkıntı ve acılara rağmen, milletçe kazandığı haklı gururunu kendine has tavrı ve ağırbaşlılığı ile kutlamıştır. Bu bakımdan İstanbul’un, Millî Mücadele’de üzerine düşen “vicdan görevini” hakkıyla yerine getirdiği kanaatindeyiz. Halbuki Millî Mücadele’ye bütün kalbiyle ve varlığıyla katılmış olan fedakar ve kahraman İstanbul bugüne kadar yeterince anlatılamamıştır. Dileğimiz, çok geç kalınmış olsa da bu çalışmayı diğerlerinin takip etmesidir.
Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye