Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kurt Motifinin Türk Menşe Efsanelerindeki Anlamı

0 18.234

Dr. Namık ASLAN

Halkbilim bağlamında Türk diline Batı’dan alınan, dilde pelesenk olurcasına sıklıkla kullanılan ancak ne olduğu hususu pek anlaşılamayan, çok kişinin kendince yorumladığı kavramlardan biri de “motif” kavramıdır. Türk dilinde bu bağlamda bir makaleye şiddetle ihtiyaç olmakla birlikte, bu yazı çerçevesinde asıl vermek istediğimiz konuyu gölgele­yebileceği endişesiyle motifin ne olduğu meselesini burada tartışmayı uygun gör­müyoruz. Ancak “kurt motifi” tabiriyle neyi anlatmaya çalışacağımızı ifade et­mek için, Thompson’un motif kavramı bağlamında söylediklerini hülasa ederek vermeyi yararlı buluyoruz.

Motifler: Yazının toplum düzenine hâkim olmadığı dönemlerde, kültürler için bir tür muhafaza, ambar, hafıza va­zifesi gören (masal, efsane, destan, hikâ­ye, fıkra, bilmece, türkü, mani, atasözü, deyim vb gibi) estetik dil yaratılarının büyülü yapı taşlarıdır. Estetik kültür ya­ratılarının en küçük unsuru yani; kristalize olmuş, yoğunlaşmış kültür çipleridir. Kültürün sırlar hazinesinin şifreleridir. Dinleyenleri mest edici illüzyon unsur­larıdır. Dimağları hipnoz derecesinde saran büyüleyici renklerdir. İrkiltici uyarıcılardır. Yaşamak için hayallerden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan harikalardır (Thompson1951:415).

Kalıp da diyebileceğimiz bu yapı taşları hemen bütünüyle evrensel olup, tüm kültürlerdeki işlevleri de aynıdır. Bu unsurlar, estetik yapılara (efsane, destan, masal, hikâye, fıkra, bilmece, türkü, mani, atasözü, deyim, …) yoğun­luk kazandıran işleviyle evrensel olmak­la birlikte, kültürlere özgü simgeleyişler ölçüsünde de millîdirler. Yani, motiflerin evrensel boyutundan başka bir de kül­türel boyutları vardır (Aslan2006:9-11). Mesela, at motifi evrensel, “Kırat” mo­tifi Türk destanlarına özgüdür. Akıllı ve kurnaz çocuk motifi evrensel, “Keloğlan” motifi Türk masallarına özgüdür. Cengâver kız motifi evrensel, “Arabüzengi” Türk halk hikâyelerine özgüdür. Kurt motifi evrensel, “Bozkurt” motifi Türk kök efsaneleri ve destanlarına özgüdür.

Motiflerin evrensel boyutları, üzer­lerine projektörler tutarak ortaya ko­nulabilir. Kültürel boyutlarını görebil­mek ise, ancak içeriden aydınlatılmakla mümkündür. Bir motifin, anlatılarında yer aldığı kültür içerisinde neyi simge­lediğini çözmek, o kültürün harikalar dünyasına girmek demektir. O kültürü binlerce yıldan beri var eden sırlara er­mek demektir. Onun içindir ki, “Motif” kavramını anlamak ve anlatı içerisinde­ki fonksiyonunu çözümlemek son derce önemlidir. Kısacası motif; “hikâye etme­nin en küçük unsurudur” diyerek içeri­sinden çıkılacak bir olgu değildir. (Aslan 2006)

Kurt motifinin Türk destanların­da ne mana arz ettiği konusu öteden beri araştırmacıların dikkatini çekmiş, pek çok kişi (bazılarının görüşleri aşağı­da verilmiştir) konu üzerine görüş ileri sürmüştür. Türkoloji çalışmaları bağla­mında söz konusu motifin önce yabancı araştırmacıların dikkatini çekmiş ola­bileceğini mantıklı görmekle birlikte, Jean-Paul Roux’un görüşleri haricindeki kaynakları doğrudan değerlendirebilme imkânı bulduğumuzu söyleyemem. An­cak yabancı araştırmacıların görüşleriy­le ilgili olarak, Ünver Günay ile Harun Güngör tarafından hazırlanan “Türklerin Dinî Tarihi” adlı çalışmadan büyük ölçüde yararlandığımızı belirtmek isterim.

Kurdu, “ecdat hayvan” bağla­mında değerlendiren Roux, daha sonra “boğanın” yerine kaim olduğu görüşündedir (Roux 1994: 153). Roux, P. J. Strahlenberg, N.Shchukin, Chodzidle, Zelenin, Zolatarev, Potapov, Keppers, Haeckel, Gunda gibi yabancı araştırıcı­lar başta olmak üzere, Ziya Gökalp ve onun yolundan giden M. Fuad Köprülü, Osman Turan ve Mehmet Eröz gibi Türk kültür, din ve tarihi üzerine önemli çalışmalar yapmış olan bilim adamları, geleneksel Türk dininin menşeî formunu totemizme bağlamışlardır (Günay-Güngör 1997: 92). Araştırıcıların bu bağlam­daki görüşlerinin, kurdun totemliği mer­kezinde birleştiğini belirtmek isteriz.

Kurt motifinin Türk destanları bağlamında, Türk diliyle yapılan ilk değerlendirmeleri Köprülü’ye aittir. Köprülü, Çin kaynaklarında yer alan Göktürk menşe efsanelerini aktardık­tan sonra; Bütün bu âyinler, <<Tu-kiie>>lerin kendilerini <<Kurt nesli>> saydıklarını, yani kurdu kendileri için bir <<Ongun=Totem>> bildiklerini göstermektedir. Oğuz Destanında da mühim bir mevkii olan Kurd’un <<Tu-kiie>> menkıbelerinde bu kadar ehemmiyet ka­zanması işte bundan dolayıdır” demek­tedir (Köprülü 1981: 57-58).

Abdulkadir İnan, “Türk Rivayetle­rinde Bozkurt” isimli makalesinde, kur­dun “Türk millî kültü” olduğunu belirt­tikten sonra, Köprülünün konuyla ilgili tetkik ve tahlillerine atıfta bulunmuş, kutsi bir mahiyet arz eden kurt efsane­si unsurlarının bugünkü Türk kavimleri rivayetlerine nasıl yansıdığı hususunda etraflı bir çalışma yapılmadığından yakınmıştır (İnan 1987: 69).

Konuyu Türk destanları bağlamın­da değerlendiren araştırmacılardan biri de Nihat Sami Banarlı’dır. Bozkurdun Türk boyları arasında bütün Türklüğü temsil eden bir sembol olabileceğini be­lirten Banarlı, kurdun totem devri yaşa­yan Türklerin ongunu olduğunu söyler. Uygur, Göktürk destanlarından ve Oğuz Destanı’ndan örnekler vererek kurdun mahiyetini açıklamaya çalışan Banarlı; “Türkler, anayurtlarının bu müthiş var­lığına önce Tanrı diye tapmışlar, sonra kendilerinin bozkurt soyundan geldikle­rine, böylelikle birer bozkurt oldukları­na inanmışlardır.” demektedir (Banarlı 1971: 32).

Sonraki pek çok araştırmacının da otoritesini kabul edip görüşlerine aynen katıldığı Türklük bilimi için bir şans sayabileceğimiz değerli bilim adamı Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi” adlı ese­rinin her iki cildinde de kurt konusunu (önemli görmesi hasebiyle) detaylı ola­rak anlatmak gereği duyar. Birinci cilt­te; “Türklerin Kurttan Türeyişi”, ikinci ciltte ise; “Kurt ve Türkler” başlıkları al­tında hayli önemli materyal verir. Ögel, zaman zaman yorumlama yapma gereği duysa da aslında konu bağlamında ola­bildiğince vesika verme yolunu seçmiştir (Ögel 1995:111). Kurdun, totem devri yaşayan Türklerin ongunu (tözü) olabi­leceği fikrinde olan Ögel; “Büyük devlet kurmuş olan Türklerde kurt, artık bir sembol haline gelmişti. Onlarda din ve totemizm izleri, çoktan kaybolmuştu. Kurt Göktürklerde, tuğlar ile bayrakla­rın tepesinde yer almak yolu ile bir devlet sembolü olmuştu.” der (Ögel 1995:115).

Yukarıda verdiğimiz ilklerden gü­nümüze “kurt motifi” üzerine pek çok araştırma yapılmış, tebliğ ve makale bağlamında bir hayli çalışma neşre­dilmiştir. Bunların hepsini burada de­ğerlendirme imkânımızın olamayacağı aşikârdır. Hemen hepsinde de müşterek olan husus, kurdun mitolojimize kadar uzanan çizgide mühim bir motif olduğu­dur. Türk destanlarının atla birlikte en önemli unsurlarından biri (Gökyay 2000: CDXLVI) olduğu düşünülen kurdun; tü­reyişi sağlayan kurt (ata-kurt, ana-kurt), kurtarıcı kurt, cetlerine yardım eden ruh ve kılavuz kurt vasıfları ile tebarüz etti­ği görüşü, araştırmacıların müşterekle­rindendir (Çobanoğlu1997:165-173).

Biz burada pek çok yazılı kaynak­ta kolaylıkla bulabileceğiniz Türk kök efsanelerini yeniden yazarak konuyu uzatmayacağız. Göktürk prensiyle evle­nen dişi kurt, Uygur prensiyle evlenen erkek kurt, düşmanlarının öldüremediği, yaz ve kış tanrılarının kızlarıyla ev­lenen kurdun (asenanın) oğlu ve nihayet Oğuz’la konuşup ordularını kılavuzluk eden gök yeleli erkek kurt (Ögel 1993: 13-57) tasarımlarını hatırlatmakla yeti­neceğiz.

“Türeme, soyu yok olmaktan kur­tarma ve kılavuzluk etme” bağlamında Türk kök efsaneleri ve destanlarında yo­ruma dahi ihtiyaç duymayacak açıklıkta yer alan bu motifin, bütün tezahürlerin­de müştereklik arz eden tek yönü Tanrı­sallığıdır. Adının “Bozkurt” oluşu da bu Tanrısallığın en açık delilidir. Bozkurt, gök yeleli kurt, gökkurt gibi adlandır­malarda “boz” veya “gök” nitelemeleri, gök bağlamında renk teşbihi olduğu gibi, aynı zamanda Tanrısallık nitelemesidir (Aslan 2004: 37-44). Hemen belirtelim ki, kutsal olan, Tanrısal olan kurt değil, “Gökkurt” veya “Bozkurttur”. Bu mitolojik tasarım, zamanla sembolleştiği için, yanlışa düşebilme korkusu, kabulü yaygınlaştırmış ve kurt lafzı tabulaşmıştır (Înan1987:625-627). Kurt yüzünün mü­barek bilinişi, bu tabunun Dede Korkut Kitabı’ndaki yansımasından başka bir şey değildir (Ergin 1989: 101). Bu tabu, zamanla pek çok bahadıra, alpa ve lide­re unvan ve ad olmuştur (Özönder 1999: 65-92).

Kurt, Türklerde “ongun” ya da “töz” olmadığı gibi hiçbir surette tapı­lan varlık da olmamıştır. Ongun ya da tözün boylarla ilgili olduğu aşikârdır (İnan1995:47). Oysa kurt, hemen bütün Türk boylarının ortak kabulü sayılabi­lecek yaygınlıkta bir değerdir. Kurda tapınmanın söz konusu olmadığı halde onu “totem” sayan görüş de dolayısıyla doğru değildir (Kafesoğlu 1984: 285). Ana kurt-ata kurt ve ecdat hayvan sanılan “ongon” kabulündeki kimi bulanık izler, yukarıda görüşlerini aktardıklarımız başta olmak üzere araştırıcıların büyük bir ekseriyetini (Roux, P.J.Strahlenberg, N. Shchukin, Chodzidle, Zelenin, Zolatarev, Potapov, Keppers, Haeckel, Gunda, … , Gökalp, Turan, Eröz vb.), gele­neksel Türk dininin totemcilik olduğu kabulüne (Günay-Güngör1997: 92), bu bağlamdan hareketle de kurdu “totem” sayma yanılgısına düşürmüştür.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Tan­rısallık vasfı taşıyan “bozkurt” veya “gök yeleli kurttur”. Kaldı ki bu hal, Şeyh Galip’in “bana” redifli gazelindeki ha­rika söyleyişiyle bir “tecelli-i cilveden” ibarettir (İpekten 1996: 38). Bir anlık, bir süreliktir. Yani semavi kitaplardaki Musa kıssasıyla alakalı kutsal Tuva’da, Tanrı’nın tecelli hâlidir. Bozkurt da işte bu bağlamda bir “şecer-i Tûrdur”. Daha açık söyleyişle kurt (bozkurt, gökkurt), Tanrı’nın tecelli ettiği varlıktır. Bu hâl Türk düşüncesinin Tanrı tasavvuruyla alakalı olup, onu somutlaştırma algı­sının bir tezahürüdür (Günay-Güngör 1997: 41). Bu tezahür, Oğuz’a kılavuzluk edip konuşan, Dumrul’la Türkçe dilleşen, Kaygusuzla senli benli söyleşen (Güzel 2004: 24) bir Tanrı tezahürüdür. Başka bir söyleyişle kurt, Tanrı’nın yeryüzüne inme ihtiyacı duyduğunda suretini ter­cih ettiği varlıktır. Belirtmek gerekir ki, bu tercihin kimi hâllerde “aslan” veya “boğa” olduğu durumlar da yok değildir. Ancak kurt suretinin, Tanrı’nın en çok büründüğü şekil olduğu, Türk kök efsanelerinin malumudur. İhtimaldir ki, özellikle “boğa-bozkurt” rekabeti kül­türel oluşumun seyri içerisinde bozkurt lehinde gelişmiştir (Roux1994:153).

Türk kök efsanelerindeki Tanrı’yı somutlaştırma algısının hulûl inancıyla ilişkilendirilebileceği mümkün görünse de, bu tecelli halinin İslam tasavvufun­daki “vahdet-i vücut” felsefesiyle daha çok örtüştüğü kanaatinde olduğumuzu belirtmek isterim. Yukarıda da belirt­tiğimiz gibi bu hal; bir tecelli hali, cilve halidir. Tuva’da Tanrı’nın tecelli ettiği çalının Tanrı sayılmadığı gibi, Türk ta­savvuru da kurdu Tanrı telakki etmemiş ve sanıldığı şekliyle asla ona tapınma da söz konusu olmamıştır. Ancak Tur Dağı’nın kutsiyet kazanması paralelli­ğinde, “Tanrı’nın, suretinde tecelli ettiği Bozkurt” kabulünün, Türk boyları arasında yaygınlaşması ve bu bağlamda kurdun tabulaştırılması söz konusudur.

Türk boyları arasındaki ongon veya töz inanışları ise, “atalar kültüyle” alaka­lı olup, koruyucu ata ruhları bağlamında değerlendirilmelidir (İnan1995:42). Bu kült, ölümden sonraki hayat inancının Türkler arasındaki bir tezahürüdür. İslam’la da örtüştürülen bu inanç, özel­likle Selçuklu mimarisinde kümbetler şeklinde vücut bulurken, muhtelif za­ferlerimizde pek çok savaş efsanelerine de kaynaklık etmiştir (Sakaoğlu 2009: 179).

“Atalar kültü”; ölümün bir yok oluş olmadığı, ölenlerin akrabalarını terk et­medikleri, ihtiyaç hâsıl oldukça yaşayan akrabalarına yardım edecekleri inancın­dan doğmuştur. Moğol etkileşimiyle “Ongon” şeklinde somutlaşan bu tasavvur, ölüm bağlamında canın (ruh-tın) beden değiştirme durumudur (Günay-Güngör 1997: 53). Yani ata ruhlarının, bedenine girmiş olabileceği düşünülen varlıklar, “ongon” kabul edilmişlerdir. Bu inanış aileden sülaleye, sülaleden de boylara intikal ederek, simgesel bir vasıf kazan­mış olsa gerektir. Bize göre, her boyun bir ongonu oluşu bundandır. Eğer bu ongonlar zannedildiği gibi türeme bağ­lamında ata (ecdat hayvan) olsalar idi, onlarca-yirmilerce olmazlardı.

Moğollardaki algılanışı farklı ol­makla birlikte, Türklerde “ongonlar”, ata hayvan olmayıp, ölümden sonra­ki hayat inancı bağlamında canın (tın) bedenine girdiği kabul edilen, yani ata ruhu taşıdığına inanılan hayvanlar olsa gerektir. Bilindiği üzere, bu koruyucu ata ruhları, çoklukla şamanlar aracılığı ile akrabalarını kötü emelli ruhlardan muhafaza ederler. Şamanların aracılı­ğı olmadığı durumlarda, ata ruhlarının her an kendileriyle birlikte olmalarını temin için ise, onları “tösler, tangaralar” şeklinde evlerinin duvarlarına asmışlar veya damga simgeciliğinde, sahip olduk­ları tüm varlıklara vurma gereği duymuşlardır (İnan1995:42). Bu damgalar ko­yun, koç, dağ keçisi, geyik, tavşan, ayı ve daha çok kuşlardan seçilmiştir. “Çeşitli kuşların, özellikle kartal sungur, Tuğ­rul, kaz gibi kuşların Türkler için önemi büyüktür.” (Gülensoy 1991:154). Bu ko­ruyucu tılsımların, zamanla armalaştığı aşikârdır.

Sonuç:

Kurdun, Türk kültüründe, “millî kült” mertebesinde kabul görüp, kutsal addedilmesinin, bozkırın baş edilemeyen yırtıcısı olması sebebiyle ram olunan ve duyulan hayranlıkla tabulaştırılan bir varlık olmasına bağlanması, yeterli bir gerekçe olmasa gerektir. Gerek kozmo­lojik gerekse eskatolojik mitte, Bozkurt veya kurtla ilgili olarak doğa gözlemine yönelik işlevci benzetmelerin daha geri planda kaldığı, kurdun Tanrı veya kut­salla ilişkili olduğu (Oğuz 2009:51-56) dü­şüncesine aynen katıldığımızı belirtmek isterim.

Kurtların sosyal oluşları, lider ka­bul ettikleri yaşlı kurda bağlı olmaları, avlanış biçimleri, vb. özellikleriyle Türklere benzetilmeleri masum gibi görünü­yorsa da, bu benzetimlerin dahi iltifat olma ihtimalleri, bizce zayıftır. Türkler, “Bozkurt” bağlamındaki kabulleri sebebiyle bu benzetimlerden alınganlık göstermeseler de, komşularının onlarla ilgili olarak; “barbar-vahşi” manaların­da kullanmış olmaları ihtimali göz ardı edilmemelidir. Zira Çinlilerin, “Kurt” lafzını Türkler için bir şecaat simgesi olarak kullanmış olabileceklerini düşün­mek aşırı iyimserlik olur.

Yukarıda belirttiğimiz gibi kurt, Türklerde töz(s) ya da totem de değil­dir. Töslerin ölmüş yakınları simgeleyen keçeden, ağaç kabuğundan veya hayvan derilerinden yapılan semboller olduğu modern etnografik araştırmalarla bel­gelenmiş durumdadır (Günay-Güngör 1997: 52). Bu noktadaki muğlâklık, Moğol etkileşimi ile “tös” karşılığı olarak kullanılmaya başlayan “ongon” kelime­sinin, “kök, menşe, aslı” karşılığını ifa­de ediyor olmasındandır (İnan1995:45). Ongonlar, Türk lehçelerindeki kullanı­lışıyla, türeme bağlamındaki “kök hay­vanlar” olmaktan çok, zoomorfik ruh ta­sarımı bağlamında, ölmüş ata ruhlarının tecessüm ettiğine inanılan hayvanlar olarak değerlendirilmelidir.

Hayvan sürülerine zarar vermesi sebebiyle görüldüğü yerde öldürülmek­ten çekinilmeyen, özellikle sıcak tutan postu sebebiyle muhtemelen avlanan kurdun da bir kutsallık taşıyamayacağı aşikârdır. Ancak sıklıkla vurguladığımız üzere, Tanrının suretine girdiği varlık oluşu bağlamında, kutsalın yaygınlık kazanması durumu söz konusudur. Kut­sal olan kurt; Tanrı’nın, suretinde tecelli ettiği “Bozkurt”tur.

Türk menşe efsanelerinin temel ka­bulü; Tanrı’nın Türk milletinin hayat ve istikbali ile ilgilenen “ulu varlık” olduğu merkezindedir (Günay-Güngör 1997: 39). Yok, olma tehlikesiyle karşı karşıya ka­lan Göktürklere, Uygurlara müdahalesi ve Oğuz’a yol göstermesi bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bu kabul bir “millî Tanrı” telakkisi olarak da düşünülme­melidir. Zira bu müdahale insanlık için, insanlık adınadır. Nizam-ı âlem için va­zifeli kılmak maksadıyla, yaratacağı ki­şiye ve dolayısıyla ondan türeyecek millete, kendi ruhundan ruh üflemek için­dir. Atilla’nın “Tanrı’nın kırbacı” olma, Bilge Kağan’ın abidelerdeki veciz anla­tımıyla; “Tanrı’nın, yarattığı âlemi de­netlemeğe (kişioğlunu yönetmeğe) aracı kılmak için, kut verdiği kağan” olma ve Kaşgarlı’daki; “dünya milletlerinin idare yularının ellerine verdiği millet” (Atalay 1992:3) olma düşüncesinin kaynağı da bu olsa gerektir. Halifeliği ukdelerine aldıktan sonra Osmanlı padişahlarının kendilerini “zıllu’llahı f’il âlem” bilmele­ri de, bu kaynaktan muhtemel bir sızıntı olarak yorumlanabilir.

Dr. Namık ASLAN

Niğde Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, namikaslan@nigde.edu.tr

Alıntı Kaynağımız: Milli Folklor Dergisi, 2010, Yıl 22, Sayı: 87 (Pdf. Formatından aktarılmıştır)


KAYNAKLAR 
♦ Aslan, Namık. “Halk Anlatılarında Motif ve Tip kavramı”. Erciyes Dergisi. Sayı 347, (Kasım 2006): 9-11.
♦ Aslan, Namık. “Yozgat’tan Derlenen Masallar Üzerine Bir Değerlendirme”. I. Uluslararası Bozok Sempozyumu (basılmamış bildiri). Yozgat: 13-14 Mayıs 2006.
♦ Aslan Namık. “Şekil Değiştirme Motifinin An­latılarımızdaki Bazı Yansımaları Üzerine”. Millî Folklor 64 (Kış 2006):37-44.
♦ Atalay, Besim. Divanü lügat-it-Türk Ter­cümesi I.c, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1989.
♦ Banarlı, N.Sami. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1971.
♦ Çobanoğlu, Özkul. “Kılavuz Kurt Motifinin Tarihsel Bağlamlarda ve Günümüz Alevî-Bektaşî Tarikatlarındaki Yapısal ve İşlevsel Sürekliliği Üze­rine Tespitler”. Kadri Eroğan: Hacı Bektaş Veli Armağanı. Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kült­rü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayını, 1997. s.165-173.
♦ Ergin, Muharrem. Dede Korkut Kitabı I. 2.Baskı. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1989.
♦ Gökyay, O. Şaik. Dedem Korkudun Kitabı. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2000.
♦ Gülensoy, Tuncer. “Türk Kültür Tarihinde Damgalar ve Taşçı İşaretleri”. Selçuklular Dev­rinde Kültür ve Medeniyet. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Tıp tarihi Enstitüsü Yayınları, 1991. s.137-185.
♦ Günay, Ünver-Güngör Harun. Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dinî Tarihi. Ankara: Ocak Yayınları, 1997.
♦ Güzel, Abdurrahman. Dini Tasavvufî Türk Halk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yayınları, 2004.
♦ İnan, Abdülkadir. Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1985.
♦ İnan, Abdülkadir. “Börü=Kurt ve Yok=Hayır Üzerine”. Makaleler ve İncelemeler I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1987.
♦ İnan, Abdülkadir. “Müslüman Türklerde Şa­manizm Kalıntıları”. Makaleler ve İncelemeler I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1987.
♦ İpekten, Haluk. Şeyh Galip. Ankara: Akçağ Yayınları, 1996.
♦ Köprülü, M. Fuad. Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Ötüken Yayınları, 1981.
♦ Oğuz, Öcal. “Kul Himmet ve Sözlü Gelenek Ta­nıklığında Kozmogonik Mitin Eskatolojik Serüveni”. Millî Folklor 84 (Kış 2009): 51-56.
♦ Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1993.
♦ Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi II. Anka­ra: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1995.
♦ Özönder Barutçu, Sema. “Türkler Ne Zaman Bir Millet İdi?” Kök Araştırmaları, I/2, Güz 1999, Ankara, 65-92.
♦ Roux, Jean-Paul. Türklerin Moğolların Eski Dini. Çev. Aykut Kazancıgil. İstanbul: İşaret Yayınları. 1994.
♦ Thompson, Stith. Halk Hikayesi. New York: 1951.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.