Yıllardır sürdürdüğümüz “Karadeniz Bölgesi Dil, Tarih ve Kültür Araştırmaları” çalışmalarımıza Trabzon yöresinde devam ederken karşımıza dikkat çekici bir konu çıkmıştır: Kurt Dede.
Saha araştırmalarımız sırasında önemle üzerinde durduğumuz konulardan biri de sülâlelerdir. Sorumuz: “Köyünüzde hangi sülâleler vardır, bunlar bu yöreye nereden gelmişlerdir?” Bu soruya aldığımız cevaplar çok büyük bir bilgi birikimi durumuna gelmiştir. Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nin nüfus örgüsü, hayal bile edilemeyecek bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bu ayrı bir konu olup ileride bilim dünyasıyla paylaşılacaktır. Daha ilgi çekeni ise “Kurt Dede” ile ilgili olanıdır.
Trabzon’da, Beşikdüzü yakınlarından denize dökülen Ağasar ırmağının doğusundan Rize sınırına kadar olan bölgenin hemen tamamında “Köyünüzde hangi sülâleler vardır, bunlar bu yöreye nereden gelmişlerdir?” sorusunun ikinci kısmına aldığımız cevap şudur: “Buraya ne zaman geldiğimizi bilmiyoruz, ‘Kurt Dede‘miz zamanında gelip yerleşmişiz.”
Biz bu cevabı ilk duyduğumuzdan itibaren konu üzerinde özellikle durduk:
Kaynak şahısların verdiği bilgilere göre “Kurt Dede”, dedenin dedesinin dedesinin dedesi… Ya da daha önceki dedeler. Yani en eski dedeleri. Bu durum hemen hemen hiç istisnasız bütün sülâleler için geçerlidir.
Kurt Dede, Derleme Sözlüğü hazırlanırken Maçka’da tespit edilmiş ve: “dedenin babası” manası verilmiştir[1]. Mehmet Bilgin, Gümüşhane Yağmurdere’ye bağlı Boğalı, Arpalı köylerinde iskân eden Kuman Türklerinde de aynı ifade ile karşılaşmıştır. Köylüler, arazilerinin mülkiyetinin Kurt Dede’den bu yana kendilerine ait olduğunu söylemişlerdir[2].
Peki, kimdir bu Kurt Dede?
Kurt, Türklerde kutsal bir hayvandır. Çin kaynaklarında Türklerin atalarının kurtlar olduğuna dair pek çok rivayet bulunmaktadır[3].
Kurt, Köktürk Devleti bayrağında simgedir. Köl Tigin yazıtının üst kısmında kurttan süt emen çocuk heykeli bulunmaktadır[4].
Kurt, Oğuz Destanı’nda da geçmektedir. Tuman Han bir kurdun gecenin sis ve fırtınalı geçeceğini söylediğini duyar. Kurdun bu öngörüsüne göre tedbir alır. Gerçekten de o gece hava yağmurlu ve fırtınalı geçer. Önceden tedbir aldıkları için zarara uğramazlar[5].
Tobarlardan (Tabgaç) Mu Ş’ung, kendisini esir eden düşman askerlerinin elinden kurtulduktan sonra Tanrı tarafından gönderilen bir kurdun arkasına düşmüş ve kurtulmuştur[6]. Dede Korkut’a göre kurt yüzü mübarektir. O, ayrıca bir habercidir[7]. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde yüzlerce örnek ortaya çıkabilecektir. Dolayısıyla kurt, Türk kültüründe ve devlet hayatında da önemli bir yere sahiptir[8].
Türk kültüründe Kurt Ana ve Kurt Ata (>Kurt Dede) olmak üzere iki motif bulunmaktadır. Kurt Ana‘nın kaynağı şu iki efsaneye dayandığı tahmin edilmektedir:
Köktürklerin kurttan türediklerine dair şimdiye kadar Çin kaynaklarında tespit edilebilen iki efsane bulunmaktadır. Bunların birincisi özetle şu şekildedir: Rivayete göre (Köktürklerin) ilk ataları Hsi-Hai’de yani Batı Denizi’nin kıyılarında oturuyorlardı. Lin adlı bir memleketin askerleri tarafından bir erkek çocuk hariç hepsi kılıçtan geçirilmişti. Bu çocuğun da kolları ve bacaklarını kesip bir bataklığa atmışlardı. Dişi bir kurt gelip ona yiyecek getirmiş ve çocuğu büyütmüştür. Bu arada Lin devleti çocuğun yaşadığını duymuş ve asker göndermiştir. Kurt kutsal ruhlar yardımıyla haber almış, çocuğu alıp bir mağaraya sığınmıştır. Bu mağaranın ortasında çok geniş bir ova vardır. Kurt burada on erkek çocuk doğurur. Dışardan kızlar getirerek evlenirler. Böylece nüfusları artar, ovaya sığmaz duruma gelirler. Dağı eritirler ve başka bir kurdun kılavuzluğunda bu ovadan çıkarak dış dünyaya açılırlar[9].
Diğer bir efsaneye göre ise Türklerin ilk ataları on sekiz kardeştir. Çinlilerin Cou (Chou) Sülâlesinin resmî tarihinde geçen “Göktürklerin Kurttan Türeyişi Efsanesi” şöyledir:
Türklerin ilk ataları on sekiz kardeştir. Bu kardeşlerden en büyüğü A-ang-pu idi. Diğer birinin adı ise İ-çi ni-sse-tu olup bir kurttan doğmuştur. Bir düşman istilâsında kurttan doğan İ-çi ni-sse-tu hariç herkes ölür.
Bir rivayete göre İ-çi ni-sse-tu yaz ve kış tanrılarının kızlarıyla evlenir. O, tabiatüstü kudrete ve özelliklere sahiptir[10]. Büyük bir ihtimalle yılı yaz ve kış diye ikiye ayıran takvim buradan doğmuştur[11].
Diğer bir rivayete göre ise İ-çi ni-sse-tu’nun on iki karısı vardır. Bunlar yaz ve kış perilerinin (ilâhlarının) kızlarıdır[12]. Yılı on ikiye bölen takvimlerin kaynağı da bu efsane olmalıdır[13].
Yaz ve kış tanrılarının / perilerinin kızlarıyla evlenen İ-çi ni-sse-tu’ya dayalı rivayetlerde sonuç ortaktır. İ-çi ni-sse-tu’nun bu kadınların birinden dört çocuğu dünyaya gelmiştir: Birinci çocuğun adı Türk[14], ikinci çocuğun adı Kırgız, üçüncünün ismi kaydedilmemiştir[15], dördüncüsü leylek olup uçmuştur.[16]
Kurt Ata (<Kurt Dede) motifinin kaynağı ise şu efsaneye dayandığı tahmin edilmektedir: “Koo-çı Kağanı’nın çok akıllı iki kızı vardır. Bunlar o kadar akıllıdır ki babaları onların ancak Tanrı ile evlenebileceğini düşünür ve bir dağın başına götürüp bırakır. Kızlar uzun süre Tanrı’nın gelmesini beklerler fakat gelmez. Bir süre sonra tepenin çevresinde yaşlı bir kurt dolaşmaya başlar. Küçük kız bu kurdu Tanrı sanır, gidip onunla evlenir. Rivayete göre Koo-çı halkı, hükümdarın kızı ile kurttan türemiştir”[17].
Bu efsanelere / inanışlara bağlı olarak Türk kültürünün yayılma alanlarında bir Kurt Ata ve Kurt Ana motifleri ortaya çıkmıştır. Büyük Hun Devleti ve Uygurların ataları olan Kao-çı çağında Kurt Ata bulunmakta idi. Kuzey Doğu Sibirya’daki pek çok kabilenin atası da erkek kurt idi. Orta Asya’daki bazı Türk boylarında ise Kurt Ana ön plândadır[18].
Cengiz Han’ın ilk atası Börte Çino yani Kurt Dede‘dir. Bu geleneğin XIII. yüzyılda mevcut olduğu ve halk arasında XIX. yüzyılda da anlatıldığı bilinmektedir[19].
Trabzon ve yöresinde yaptığımız saha araştırmalarında kurt motifinin çok canlı olduğunu gördük. Kurt ile ilgili bu ve diğer inanışlar Trabzon ve yöresine Oğuz Türklerinden çok önce gelip yerleşen Türk boyları tarafından taşınmış olmalıdır. Gerçekte Türkiye’nin en önce Türkleşen bölgesi, Trabzon ve çevresidir. Tarih içerisinde Hun Türkleri, Bulgar Türkleri, Alanlar, Sabarlar, Hazar Türkleri, Macar Türkleri, Uz Türkleri, Avarlar, Karluk Türkleri, Kuman/Kıpçak Türkleri, Kırgız Türkleri, Peçenekler çeşitli zamanlarda ve çeşitli sebeplerle Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ne gelip yerleşmişlerdir. Bu yöre ile ilgili tarihî kaynaklar[20], eski yer isimleri[21], mimarî eser kalıntılarından elde edilen bilgiler, Osmanlı döneminde kaleme alınan Tahrir Defterleri[22], Karadeniz Bölgesi ağız özellikleri[23], insan yapısı[24], sülâle isimleri, halk oyunları, halk mimarîsi, halk takvimi[25] yani hemen her şey bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Kurt ile ilgili konular Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde özellikle Trabzon yöresinde çok canlıdır.
Bunlardan birisi de takvim, Yılsırtı / Nevruz ve kurttur. Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Yılsırtı / Nevruz ve Kurt bağlantısı ilgi çekicidir.
Tokat’a bağlı Reşadiye ilçesinin Demircili beldesinde yaptığımız derlemelerde yılın iyi geçmesi için kurdun Yılsırtı / Mart Dokuzu günü göle yattığına inanıldığı tespit edilmiştir[26]. O gün havalar kurdun sırtını kurutabileceği kadar sıcak olursa, kış sona ermiş demektir. Yağmur yağarsa, yani kurdun sırtını kurutacağı kadar güneş olmazsa, kırk gün daha kış olacak demektir.
Ordu’nun Ulubey ilçesine bağlı Şeyhler köyünde ilgi çekici bir inanışlar zinciri tespit edilmiştir. Bu köyün ilk kurucusunun Şeyh Abdullah isimli bir zat olduğu bilinmektedir. Tarihî kayıtlara göre bu kişi bölgenin fatihlerindendir[27]. Köye yerleştikten sonra bir değirmen yaptırır. Bu değirmen çeşitli zamanlarda yıkılmış, her defasında aynı yere yapılmıştır. Bu ve çevre köylü olanlar durumu bildikleri için değirmene aşırı özen göstermektedirler. Bunlardan biri de her yıl mart ayının dokuzuna rastlayan gününde (Nevruz), bir yıl içinde doğmuş çocuklarını bu değirmene getirip değirmen oluğunun altında yıkamalarıdır. İnanışa göre kurtlar Yılsırtı /Mart Dokuzu sabahı suya girip yıkanmaktadır. Burada yıkanan çocuğa kurt gücü geçeceğine, çocuğun güçlü olacağına ve hastalanmayacağına inanılmaktadır.
Buna benzer uygulamalara Terme ilçesine bağlı Oğuzlu köyünde; Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinin bazı köylerinde ve Trabzon’un Şalpazarı ilçesinin Geyikli beldesinde de rastlanmıştır. Bir yıl içerisinde doğmuş çocuklar, Yılsırtı / Mart Dokuzu’nda köyün kenarından akan bir dereye götürülür ve dere suyu ile yıkanır. Yıl boyunca suya giren kurt ve diğer yabanî hayvanların gücünün suya, oradan da çocuğa geçeceğine, bunun da çocuğun sağlığını olumlu etkileyeceğine inanılır[28].
Trabzon’da Ağasar ırmağının doğu tarafında kalan yörede Mart Dokuzu ile ilgili en yaygın inançlardan biri kurt ile ilgilidir. Mart Dokuzundan dokuz gün önce yani martın biri ile dokuzu arasındaki süreye kurt kızanı denilmektedir. İnanışa göre martın birinden mart dokuzuna kadar olan dokuz günde kurtlar kızan olup çiftleşirler[29].
Kurtların Mart Dokuzu’nda çiftleştiğine inanıldığı için bu günde evlenenlerin ömür boyu çocuklarının olmayacağına inanılmaktadır. Evli çiftlerin bu güne dayalı çocukları olursa sakat doğacağı da bir başka inançtır[30].
Trabzon’a bağlı Yomra ilçesi ve çevresinde ise Yılsırtı/Mart Dokuzu’nda kurtların bayram ettiğine, bu yüzden bu günde evlenen çiftlerin çocuklarının olmayacağına inanılmaktadır[31].
Günümüzde Çaykara, Sürmene, Köprübaşı ve Tonya ilçelerinde Kurtoğlu sülâleleri bulunmaktadır. Bunun bir yansıması olsa gerektir ki Trabzon merkez ilçe, Akçaabat, Araklı, Arsin, Beşikdüzü, Çarşıbaşı, Çaykara, Dernekpazarı, Düzköy, Hayrat, Köprübaşı, Maçka, Of, Sürmene, Tonya, Vakfıkebir ilçe ve köylerinde yüzlerce ailenin soyadı Kurt‘tur. Yine Trabzon merkez ilçe, Akçaabat, Arsin, Beşikdüzü, Çaykara, Sürmene ve Vakfıkebir ilçe ve köylerinde Kurtoğlu soyadını taşıyan yüzlerce aile oturmaktadır[32].
Nüfus mübadelesi sırasında Hıristiyan olduğu için pek çok Kurtoğlu ailesinin Yunanistan’a göçtüğü de bilinenler arasındadır[33].
Sonuç olarak Türk kültürünün binlerce yıllık hafızasının Trabzon yöresinde pek çok konuda korunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Trabzon ve çevresinde Kurt Ana ve Kurt Ata motiflerinden, Kurt Ata‘nın canlı kaldığı anlaşılmaktadır. Korkut Ata‘nın Dede Korkut‘a dönüştüğü gibi bu bölgede Kurt Ata, Kurt Dede‘ye değişmiş ve bu biçimiyle korunmuştur. Tesadüfe bağlanamayacak yalnızca bu durum bile Trabzonluların tartışılmaz ve muazzam bir kimlik kartını göstermeye yetmektedir.
Türk kültürünün binlerce yıllık duyuş, inanış ve hafızasının Trabzon yöresinde canlı olması ve korunması gerçekten dikkat çekicidir. Kurt Dede inanışının yanında Orta Asya bağlantılı pek çok kültür unsuru Trabzon ve çevresinde canlı bir biçimde yaşamaktadır. Bu durumu dikkate alarak bütün kültür araştırmacılarını Trabzon ve çevre illerde araştırma yapmaya çağırıyoruz.
Alıntı Kaynak: http://www.necatidemir.net ( Prof. Dr. Necati Demir Resmi Web Sitesi )
Dipnotlar: