Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kur’an ve Hadis Kültürünün Kutadgu Bilig’deki İzleri

0 13.834

Prof. Dr. Cemal SOFUOĞLU

Kutadgu Bilig, İslâmî-Türk edebiyatının günümüze intikal eden ilk ve önemli eserlerinden biridir. Kutadgu Bilig Türk kültürü, Türk dili ve edebiyatı için büyük bir önem arzeder. Bu eser, Karahanlı hânedânından hükümdar Ebû Ali Hasan b. Süleyman Arslan (1056/7-1102/3) adına 642/1069-1070 yılında Balasagunlu Yusuf Has Hâcib tarafından kaleme alınmıştır. Yetmiş üç fasıldan müteşekkil bu manzum eserin aslı 6425 beyit olup ilâvelerle birlikte 6645 beyite ulaşmaktadır.[1]

Klasik İslâmî eserler gibi, Cenâb-ı Hakk’a, Hz. Peygamber’e, Dört Halife’ye ve sonra da Buğra Han’a hitaben yazılmış parçaları ihtiva eden Kutadgu Bilig, “siyasetnâme” türünden bir eserdir. Şâir, insanın melekelerini “adâlet, devlet, akıl ve kanâat” olmak üzere başlıca dört unsura ayırıyor ve bunların müşahhas timsâli olarak da adâleti, Gündoğdu adlı bir pâdişah; devleti, Aytoldı adında bir vezir; akıl’ı Öğdülmüş namında vezirin oğlu ve kanâati de Odgurmuş isimli vezirin kardeşi temsil ediyor.

Kitap baştan sona, bunların karşılıklı konuşmaları ile tartışma ve münâzaralarından ibarettir. Bütün bu konuşma ve tartışmalarda şâir, çeşitli konularda felsefî ve sosyal düşüncelerini ortaya koyuyor, öğütler veriyor; ayrıca toplumun çeşitli sınıf ve zümrelerinin mâhiyeti ile değerlerini, onlara karşı hükümdârın bakışını da aksettiriyor. Böylece devrinin sosyal hayatı ve olayları hakkında da bize ilgi çekici bilgiler veriyor.

Edebiyat tarihi ile ilgili kaynaklar Yusuf Has Hâcib’in hayatı ve tahsili hakkında bize yeterli bilgi vermemektedirler. Eserin tetkikinden onun Türk-İslâm kültürüne vâkıf bir şâir olduğunu anlamaktayız. Nitekim bu değerli eseri tahkîk edip günümüz Türkçesine çeviren Prof. Reşit Rahmetî Arat bu konuda şöyle diyor: “Yusuf, inanmış bir Müslümandır. O, Allah’ın varlığına ve birliğine, akla mürâcaat etmeden gönülden inanıyor”.[2] Bu da bizim onun iyi bir İslâmî eğitim gördüğü hususundaki kanâatimizi teyid etmektedir.

Kutadgu Bilig, adından da anlaşılacağı gibi, insana her iki dünyada tam manâsı ile mutlu olmak için lâzım olan yolu göstermek maksadı ile yazılmış bir eserdir.[3] Şâir, eserine niçin bu adı verdiğini 350. beyitte açıklamaktadır:

“Kitab atı urdum Kutadgu Bilig Kutadsu okıglıka tutsu elig”[4]

“Kitabın adını Kutadgu Bilig koydum: okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin”.[5]

Merhum Reşit Rahmetî Arat, Yusuf Has Hâcib’in kaynakları konusunda: “Yusuf’un Kutadgu Bilig’te her fırsatta fikirlerine mürâcaat ettiği şahıslar ile isimlerini zikretmediği devlet adamlarının sözleri halk arasında dolaşacak şifâhî nakillere benzemediği gibi, Mahmûd Kaşgârî’nin eserinde gördüğümüz edebî parçaların da hepsi halk edebiyatı mahsûlü olmasa gerektir” diyor ve Türk kültür eserlerini ortaya çıkarmanın ehemmiyetine işaret ediyor.

Biraz önce de ifade etmeye çalıştığımız gibi, hem bir devlet adamı, hem de bir düşünce adamı olan şâirimiz, Türk-İslâm kültürüne vâkıf bir mütefekkirdir. Eseri tetkik edildiği zaman onun kaynaklarını büyük ölçüde Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in hadislerinin teşkil ettiğini görmekteyiz. Ne var ki o, şiirindeki bu mânâyı Kur’ân veya hadislerden aldığını belirtmemektedir.

Biz bu çalışmamızda Türk-İslâm edebiyâtının en büyük ve en eski eserlerinden biri olan Kutadgu Bilig’teki bazı âyet ve hadislerin tahrîcini yapmaya gayret edeceğiz. Ancak eserin özelliğinden ortaya çıkan sebeplerle tam bir “tahrîc” çalışması yapmamız da oldukça zor görünmektedir. Bu bakımdan “Kur’ân ve Hadis Kültürünün Kutadgu Bilig’teki İzleri” adını vermeyi daha uygun gördük. Bunu yaparken maksadımız bir hadisin hadis mecmualarında bulunan bütün varyantlarını vermek değildir. Asıl yapmak istediğimiz Kur’an ve hadislerle hiçbir ilgisi yokmuş gibi görünen bir edebî eserde bile âyet ve hadisleri tespit etmek, böylece Türk-İslâm kültürünün birbirinin ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermeye çalışmaktır.

* * *

  1. “Bayat atı birle sözüg başladım Törütgen igidgen idim”[6]

“Tanrı adı ile başladım; O, yaratan, yetiştiren ve göçüren Rabbimdir”[7]

Her Müslüman müellif gibi, Yusuf Has Hâcib de eserine Allah’ın adı ile yani “besmele” ile başlamaktadır. Kur’ân okumaya besmele ile başlandığı gibi, herhangi bir işe besmele ile başlamak İslâmî bir gelenek haline gelmiştir.[8] Allah’ın elçisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) da mektuplarına besmele ile başlardı.

Şu hadis, şâirimize bu konuda ilham vermiş veya kaynak olmuştur: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı ile başlanmayan her önemli iş, bereketsiz ve netîcesiz kalmaya mahkûmdur”.[9]

Hadisin bazı varyantlarında “el-hamdü” ile başlanmayan her iş…” denilmektedir. Süleyman Çelebi’nin:

“Allah adın zikredelim evvelâ,
Vâcib oldur cümle işte her kula”

İfadesiyle mevlide başlaması ile, Yusuf Has Hâcib’in yukarıda verdiğimiz beyit ile kitabına başlaması arasında anlam bakımından hiçbir fark yoktur.

  1. “Negü tir eşitgil kişi edgüsü

Yorıp tın tokıglı ahır ölgisi”[10]

“Dinle, insanların iyisi ne der; yürüyen ve nefes alanların hepsi sonunda ölecektir”.[11]

“Her nefis (canlı) ölümü tadacaktır”.[12]

  1. “Şükür kıl ay nimet idisi unur

Şükür kılsa nimet bayat arturur”[13]

“Ey nimet sahibi olan muktedir kimse, şükür et; şükür edersen, Tanrı nimetini artırır”.[14]

Bu beytin şu âyeti hatırlattığı âşikârdır: “Verdiğim nimetlere şükretmesini bilirseniz onu artırırım, amma nimetlerime karşı nankörlük ederseniz azâbım elbette çetin olacaktır”.[15]

  1. “Kamug teprenigli bu sansız kalın

Tanukluk birür bir bayatıg tilin”[16]

“Bütün canlılar, bütün bu sayısız mevcûdât
Tanrının birliğine dil ile şehâdet getirir”
.
[17]

“Törüttü tümen ming halayıklarıg
Tili birle tengrig ögerler arıg”[18]

“Tanrı yüzbinlerce mahlûk yarattı; onların hepsi Tanrı’yı dilleri ile överler”.[19]

“Yedi gök, yer ve oralarda varolan her şey, Allah’ı anar, yüceliğini tekrar eder, tesbîh ederler. Fakat siz onların tesbîh edişlerini kavrayamazsınız. O, hakikaten hoş tutar, hatâları bağışlar”.[20]

  1. “İlig aydı ay toldı ivme serin

İg ol bu yazuklarka yulgı yarın”[21]

“Ey Ay toldı, acele etme, sabırlı ol; hastalık yarın günâhların kefâreti olacaktır”.[22]

İslâm literatüründe başa gelen felâketlerin, bilhassa hastalıkların, kişinin günâhlarına kefâret olacağı fikri yaygındır. Görüleceği üzere bu fikir, konu ile ilgili hadislerin varlığından kaynaklanmaktadır.

Rasûlullâhın zevceleri Hz. Âişe’den rivâyet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: “Müslümanın başına gelen hiçbir musîbet veya hastalık yoktur ki, onun günâhlarının kefâreti olmasın; hattâ bir diken batmış olsa bile”.[23]

  1. “Tuz etmekni king tut kişik yitür

Kişi aybı görse sen açma yitür”[24]

“Tuzu ekmeği bol tut, başkalarına ikrâm et; bir kimsenin ayıbını görürsen açma, üstünü ört”.[25]

“Bu dünyada müslüman kardeşinin bir ayıbını örtüp gizleyen kimsenin, Allah da âhirette ayıbını örter”.[26]

  1. “Budun koy sanı ol begi koyçısı

Bagırsak kerek koyka koy küçisi”[27]

“Halk koyun gibidir; bey onun çobanıdır; çoban koyunlara karşı merhametli olmalıdır”.[28]

Bu beyit, Abdullah b. Ömer’in Peygamber (s.a.v.)’den naklettiği şu hadisten ilham alınarak yazılmış görünmektedir: “Her biriniz çobansınız ve sürünüzden mesulsünüz. Devlet başkanı bir çobandır ve halkından mesuldür. Kişi âilesinin çobanıdır ve âile fertlerinden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve ondan sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malının çobanıdır ve kendisine emânet edilen bu maldan sorumludur.”

Râvî der ki: “Zannediyorum Allah’ın elçisi, ‘kişi babasının malının çobanıdır ve ondan mesuldür’ diye ilâve etti ve dedi ki: Velhâsıl hepiniz çobansınız ve emrinizdekilerden sorumlusunuz”.[29]

  1. “Uvutlug kişi kılmaz isiz işi

Yarapsızka yakmaz bu sermez kişig”[30]

“Hayâ sahibi olan insan kötü iş yapmaz, münâsip olmayan şeylere yaklaşmaz ve başkalarına kabalık etmez”.[31]

“Uvut bolmasa er otun il bolur

Uvut birle yalnguk bütünlük kılur”[32]

“Hayâ olmazsa, insan küstah ve âdî olur; hayâ sahibi insan dürüst hareket eder”.[33]

Hayâ yahut ar sahibi olmak, bir müslümanın özelliklerinden biridir. Başka bir ifâdeyle hayâ îmânın bir parçasıdır. Konuyla ilgili olarak hadis mecmualarında geniş materyal mevcuttur. Buhârî’nin kaydettiği şu hadis, şâirimizin beyitlerinin kaynağı olarak gösterilebilir:

Hz. Peygamber: “Hayâ hayırdan başka birşey getirmez”[34] demiştir. Şâirin ifâdelerinden onun şu hadisi de bildiği anlaşılmaktadır: “Utanmazsan dilediğini yap”.[35]

  1. “Bor ol bu biligke ukuska yagı

Bor atı hakikat tütüş ol cagı”[36]

“İçki bilginin ve aklın düşmanıdır, içkinin adı hakikatte kavga ve gürültüdür”.[37]

Bu beyte kaynaklık eden rivayetlerden biri, Hz. Peygamber’in: “Şarap (içki) aklı sarhoş eden (aklı alıp götüren) şeydir” hadisidir.[38] İçki konusunda bize ulaşan bir başka hadis de şudur ki, bu ifade dilimizde vecîze haline gelmiştir: “İçki bütün kötülüklerin anasıdır”.[39]

  1. “Kişi iki türlüg kişi atanur Biri ögretigli biri ögrenür”[40]

“İki türlü insana insan derler: Biri öğreten, biri öğrenen”.[41] “İkide naru barça yılkı sanı Tilese munı tut tilese anı”[42]

“Bu ikisinden başkasını hep hayvan olarak kabul et; hangisini istersen onu seç”.[43]

Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: “İnsanlar, alimler (bilenler) ve öğrenenler olmak üzere ikiye ayrılır. Bunun dışındakiler ahmaktır ve onlarda hayır yoktur”.[44] Yine bu konuda şöyle demiştir: “Ya âlim ol, ya öğrenen. Ya dinleyen ol, ya da ilmi ve âlimi seven. Sakın beşincisi olma, helâk olursun”.[45]

Kur’ân-ı Kerîmin ise ilme ve ilim adamlarına verdiği değer ve önem âşikârdır. Bilhassa Zümer sûresindeki: “Söyle ey Muhammed, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[46] âyeti bize sağlam bir fikir vermektedir.

Mehmet Akif, âyetin bu sorusunu cevaplandırırken:

“Olmaz ya. Tabii. Biri insan, biri hayvan Öyleyse cehâlet denilen yüz karasından,

Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet”[47]

demektedir. Aralarında asırlar bulunan iki şâirimizin, âlimler ile câhiller arasındaki farkı belirtirken aynı noktada birleşmeleri dikkat çekicidir. Bu benzerliğin altında, bize göre, yukarıda zikrettiğimiz hadisler yatmaktadır.

  1. “Bilig birle yakgıl bayat tapınga Bilig tamga bolur tamu kapınga”[48]

“Tanrı ibadetine bilgi ile yaklaş; bilgi cehennem kapısını mühürler”.[49] “Bilig birle taat muyanı tümen

Biligsiz tapug kılsa bulmaz muyan”[50]

“Bilgi ile yapılan ibadetin sevabı çoktur; bilgisiz kimse ibadet ederse sevap kazanamaz”.[51]

“Biligsiz tapug kılmışında körü

Biliglig udımış muyanı örü”[52]

“Bilgisizin ibadet ile meşgul olmasından bilgilinin uyumasının sevabı daha çoktur”[53]

Bu beyitlere, Hz. Ali’nin: “… Bilgi ile yapılmayan ibadette, anlayış olmayan ilimde ve tefekkürsüz okumada hayır yoktur”[54] sözü ile, Hz. Peygamber (s.a.)’in: “Bir fakîh (âlim) şeytana karşı bin âbidden daha sağlamdır”[55] hadisinin kaynaklık ettiği tahmin edilebilir. Bir başka söz daha vardır ki, şâirimize ilham veren rivâyetler arasında belki en uygun olanı da budur: “Âlim’in uykusu ibadettir”.[56] Kaynaklarda “Oruçlunun uykusunun ibadet olduğunu” ifade eden bir başka hadis de yer almaktadır.[57]

  1. “Cemaat bile kıl fariza namaz

Cıgaylar hacı kıl adına namaz”[58]

“Farz namazlarını cemaat ile kıl, fakirler haccı olan Cuma namazını edâ et”.[59]

Farz namazların cemaat ile kılınmasının daha faziletli olduğunu gösteren birçok rivâyet vardır. Ebû Hureyre’nin Peygamber (s.a.v.)’den rivâyet ettiği şu hadis bu konuda bize bir fikir vermektedir: “Kişinin cemaat ile kılacağı bir namaz, evinde veya çarşıda yalnız başına kılacağı namazın sevabından yirmi küsur derece daha fazladır”.[60]

Cuma namazının “fakirlerin haccı” olarak vasıflandırılması ise Müsnedü’ş-Şihâb’da hadis olarak yer almaktadır. İbn Abbâs’dan rivâyet edilen bu hadiste Hz. Peygamber: “Cuma namazı fakirlerin haccetmesidir (sevabı o kadar çoktur)” buyurmaktadır.[61]

  1. “Kiming atı kul bolsa kılkı tapug

Tapugsuz kul atı mecaz ol kamug”[62]

“Adı kul olanın yapacağı şey ibadettir; bütün ibadetsiz kulların adı bir mecazdan ibarettir”.[63]

“Ben cinleri ve insanları ancak kulluk (ibadet) etmeleri için yarattım, başka değil”.[64]

  1. “Sanga küç kılur erse küç key kalı

Keçürgil anı sen bu ol din yolu”[65]

“Eğer zâlim sana zulmederse, sen onu affet, din yolu budur”.[66]

Ukbe b. Âmir anlatıyor: “Bir gün, Peygamber (s.a.v) ile karşılaştığımda bana: ‘Ey Ukbe! Seninle alâkayı kesenle sen alâkanı kesme. Sana bir şey vermeyen kimseye sen ver. Sana zulmeden kimseyi sen affet’ dedi”.[67]

  1. “Bu king dünya özke küçün kılma tar

Yazuklug kulınga bayat fazlı bar”[68]

“Bu geniş dünyayı kendine zorla daraltma; günahkâr kulu için Tanrı’nın fazlı ve rahmeti vardır”.[69]

“Azâbı telim erse rahmet öküş

Yazuklug üçün boldı rahmet küsüş”[70]

“Azâbı çok ise, rahmeti de boldur; günahkârlar için rahmet aziz bir şeydir”.[71]

Yüce Tanrı’nın af ve mağfiretinin hudutsuz olduğunu gösteren bir çok âyet vardır. Bunlardan hangisini alırsak alalım bu mânâyı ifade edecektir.

“Kendini şaşırmış olan kullarıma tarafımdan söyle ki; ‘Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, Allah bütün günahları affeder. Unutmayın ki Allah, bağışlayıcıdır ve merhametlidir”.[72]

  1. “Kayu işini kılmak tilese özüng

Köngül birle aşnu kingeşgil sözüng”[73]

“Hangi işi yapmak istersen, önce bunu gönlüne danış”.[74]

Kaynakların bir kısmında rivâyet edilen şu hadisi, yukarıdaki beytin dayanağı olarak görmek mümkündür: “Müftüler herhangi bir konuda sana fetva verseler bile, sen yine de kalbine (vicdânına) danış”.[75]

  1. “Agırlık ucuzluk bayattın turur

Ölüm ya tiriglik hem andın erür”[76]

“İzzet bulmak veya zelil olmak Tanrı’dandır; ölüm ve hayat da O’ndandır”.[77]

Şâir, bu ve bundan sonraki bazı beyitlerde Cenâb-ı Hakk’ı övmekte, O’nun gücü karşısında kendi aczini dile getirmekte, bağışlanması için duâ ve niyazda bulunmaktadır. Bütün bu sözleri aslında yine Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadislerden mülhemdir:

“… Allah, dilediğine ölüm verir, dilediğini yaşatır. Allah, sizin ne yaptığınızı bilir”.[78]

  1. “İdi yaksı aymış ukuslug bügü

Tegimsiz kişi bu kur bir megü”[79]

“Akıllı ve hakîm insan çok güzel söylemiş: Lâyık olmayan kimselere bu mevkîler verilmemeli”.[80]

“Hiç şüphesiz ki Allah size emânetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah görür ve işitir”.[81]

Bu beytin yukarıda zikrettiğimiz âyetle birlikte Buhârî’nin rivâyet ettiği ettiği şu hadisten de mülhem olduğunu söylemek mümkündür: “İş, ehil olmayan kimselere verildiği zaman kıyameti bekle!”.[82]

  1. “Takı bir bilig kör bu tüş ilmi ol

Tüşese yoruglı açar edgü yol”[83]

“Bir ilim de rüya ilmidir; rüya görünce, yoran kimse onu hayra çevirir”.[84]

İslâmî literatürde ve gelenekte rüyanın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Hadis mecmualarının ilgili bölümlerinde pek çok rivâyete rastlamaktayız. Bunlardan birini nakletmekle yetinelim:

“Bir Müslümanın rüyasını yorumladığınız zaman, hayra yorunuz”.[85]

  1. “Ong elging bile sun bayat ay

Yigü üdregey hem özüng bolga bay”[86]

“Yemeğe sağ elini besmele ile uzat; böylece yemeğin bereketi artar, sen de zengin olursun”.[87]

“Kişi utrukı türmek alma tigü

Öz utru negü erse algu yigü”[88]

“Başkasının önündeki lokmalara dokunma; kendi önünde ne varsa onu al ve ye”.[89]

Bir işe besmele ile başlamak gerektiği konusuna başlangıçta temas etmiş ve konu ile ilgili hadisi orada zikretmiş idik. Hz. Peygamber’in her işe sağ eli ile başladığı ve bunu tavsiye ettiği bilinen bir husustur. Amr b. Ebî Seleme’nin rivâyet ettiği hadiste ise yemeğe sağ el ile başlamak gerektiği açık bir şekilde belirtilmektedir.

Amr anlatıyor: ‘Peygamber (s.a.v.)’in terbiyesi altında bir çocuk idim. Yemek yerken elim yemek kabının her tarafında dolaşırdı. Allah’ın elçisi bir gün bana: ‘Oğul, yemeğe başlarken bismillâh de, sağ elinle ve sana yakın olan taraftan ye’ buyurdu. Bundan sonra ben her zaman yemeğe besmele ile başlar, sağ elimle ve önümden yerim”.[90]

  1. “Kişi emgek ıdsa sang itse aş

Yava kılma emgek anı kılma baş”[91]

“İnsan zahmet edip sana ziyafet hazırlarsa; bu zahmeti boşa çıkarma, onun hatırını kırma!”.[92]

Abdullah b. Ömer’den rivâyet olunduğuna göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: “Davet olunduğunuz zaman davete icabet ediniz”.[93]

  1. “Kanı ol bayat men tigüçi otun

Tengizde kodı ıdtı tegri töbün”[94]

“Ben tanrıyım diyen ve sonunda Tanrı’nın denizin dibine gönderdiği insan nerede”.[95]

Şâir, bu ve bundan sonraki beyitlerinde dünyanın fânî olduğunu, tarihte meşhur olmuş kimselerden hiçbirinin ölüme karşı koyamadığını ifade etmekte ve netice olarak ibadete yönelmenin gerekliliği üzerinde durmaktadır.

Yukarıdaki beyit, mûcizeler göstererek kendisini doğru yola davet eden Hz. Mûsâ’ya inanmayan Firavun’a telmihde bulunmaktadır:

“(Adamlarını) topladı ve bağırdı: Sizin en yüce Rabbiniz benim! Allah da onu dünya ve âhiret azâbına uğrattı”.[96]

“Kanı ol bu dünya nengin tirgüçi

Nengi birle yirde kodı barguçı”[97]

“Bu dünya malını toplayan ve malı ile birlikte yerin dibine geçen insan nerede”.[98]

Bu beyitte de adı darb-ı mesel haline gelen ve Kur’ân-ı Kerîm’de azgınlığından bahsedilen Kârûn’a işaret etmektedir.[99]

“Kanı ol tayakı yılan bolguçı

Tengiz yarılıp örtü yarıp keç güçi”[100]

“Asâsı yılana çevrilen ve deniz yarılarak oradan yürüyüp geçen insan nerede”.[101]

Bu beyitte işaret edilen kimsenin Mûsâ Peygamber olduğu açıktır. Sözü edilen iki mûcize ise “Tâhâ” ve “Şuarâ” sûrelerinde geçmektedir.[102]

“Kanı ol peri kuş bu yalnguk öze

Ulugluk kılıglı kılınçı tüze”[103]

“Peri, kuş ve insanlara hükmeden o âdil insan nerede”.[104]

Bu beyit de bize Süleyman Peygamberi hatırlatmaktadır. Onun bu mûcizevî yönü Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılır:

“Süleyman Dâvud’a vâris oldu; ‘Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden bolca verildi, doğrusu bu apaçık bir lütuftur’ dedi. Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı”.[105]

“Kanı ol ölüg tirgürügli kişi

Ölümke tutug boldı ahır işi”[106]

“Ölüleri dirilten insan nerede; o da nihayet ölümün esiri olmuştur”.[107]

Burada ise Hz. İsâ kastedilmektedir. O’nun bu mûcizevî özelliği şöyle anlatılır:

“Ona Kitabı, Hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek, onu İsrailoğullarına şöyle diyen bir Peygamber kılacak: Ben size Rabbinizden bir âyet getirdim. Ben size çamurdan kuş gibi bir şey yapıp ona üfleyeceğim, Allah’ın izniyle hemen kuş olacaktır. Anadan doğma körleri, alacalıları iyi edeceğim; Allah’ın izniyle ölüleri dirilteceğim; yediklerinizi ve evlerinizde sakladıklarınızı da size haber vereceğim. İnanıyorsanız bunda size deliller vardır”.[108]

“Kanı ol kişide ödürmiş talu

Kokuz kaldı dünya irildi tolu”[109]

“İnsanlar arasından seçilmiş olan o iyi zât nerede; dünya onsuz boş kaldı, bir tarafı eksildi”.[110]

Şâirimiz bu beytiyle son Peygamber Hz. Muhammed’e işaret etmekte, O’na olan sevgi ve muhabbetini dile getirmektedir. Artık onun gibi bir insan da ölüp gittikten sonra şâirin gözünde hiçbir şeyin değeri yoktur; dünya bomboştur, bir tarafı eksiktir.

  1. “Ayıtgu kör bayat barçanı

Kutulgu yiring bormu kaçgıl kanı”[111]

“Tanrı herşeyi soracaktır; kaçıp kurtulacak yerin var mı?”.[112]

Kıyâmet günü, dünyadaki bütün yaptıklarımızdan hesap vereceğimiz Kur’ân’ın belirttiği bir gerçektir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu konuda pek çok âyet olduğu gibi, “Kıyâmet” adını taşıyan bir de sûre vardır. Şâire ilham vermesi muhtemel âyetlerden ikisi şöyledir:

“O gün, size verilen nîmetlerden dolayı sorguya çekileceksiniz, bundan şüpheniz olmasın”.[113]

“O gün insan, nerede kaçacak yer var? der. Boşuna uğraşmasın, o gün kaçıp sığınılacak bir yer yoktur”.[114]

  1. “Kingeş birle kılgu kerek iş bilip

Ökündi kingeşmekli işte ulıp”[115]

“Her işi bilerek ve danışarak yapmalıdır; danışmayan herkes işinde zarar görmüş ve sonunda pişman olup inlemiştir”.[116]

“Negü tir eşitgil kişi tildemi

Kamug kılgu işke kingeş ol emi”[117]

“Dinle, Tanrı’dan insanlara haber getiren Nebî ne der: Her yapılacak işe meşveret ile çâre bulunur”.[118]

Her iki beytin kaynağı olarak şu hadisi vermek istiyoruz:

“Bir iş yapacağı zaman istihâre yapan kimse perişan olmaz, danışarak iş yapan kimse de pişman olmaz. Hayatında iktisatlı davranan kimse ise fakir olmaz”.[119]

  1. “Kimi edgü tuttung angar korku tur

Sini izisin ol ulıtgay ünün”[120]

“Kime iyi muâmele ettinse ondan kork; onun kötülüğü bir gün seni inletecektir^’.[121]

Bu görüşe kaynak teşkil eden ve hadis zannedilen şöyle bir ifade vardır: “İyilik yaptığın kimsenin şerrinden korun!”.[122]

  1. “Müsülman kadaşka müsülman kadaş

Ziyaret kılur ok ay köngli tudaş”[123]

“Müslüman müslümana kardeştir ve onlar birbirlerini ziyaret ederler, ey gönlü gönlüme uygun insan”.[124]

Müslümanların birbirlerinin kardeşi olduğu, İslâmın başlangıcından beri Kur’ân-ı Kerîm’in ve Hz. Peygamber’in üzerinde ısrarla durduğu bir konudur:

“Şüphesiz mü’minler birbiriyle kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin, Allah’tan sakının ki, size acısın”.[125]

Sonuç

Kutadgu Bilig, görüldüğü üzere, Kur’ân ve Hadislerden büyük ölçüde yararlanılarak hazırlanmış edebî bir eserdir.

Okuyucu, Kutadgu Bilig’deki âyet ve hadislerin, yalnız bizim işaret ettiklerimizden ibâret olduğu kanâatine varmamalıdır.

Kitaptaki bir çok beyit, bazen bir âyete, bazen bir hadîse, bazen de birkaçına birden atıfta bulunmaktadır. Bu durumda, sözkonusu beyitlerin mülhem olduğu âyet ve hadislerin her birine ayrı ayrı işaret etmek daha uzun bir çalışmayı gerektirecektir. Bununla beraber biz, dikkatimizi çeken belli- başlı âyet ve hadisleri göstermeye gayret ettik.

Şurası muhakkak ki, sağlam bir İslâmî kültür ürünü olan bu eser, değişik açılardan incelenebilir ve yeni nesillere tanıtılabilir.

Bilhassa İlâhiyat ve Edebiyat Fakültelerinde; ihtivâ ettiği konular itibariyle İmam-Hatip Liselerinde öğrencilere okutulması faydalı olacaktır.

Şâirimiz eserini; “Ey Tanrım, iyi kılavuz olan ve doğru yolu gösteren Peygamber ile, onun dört arkadaşına benden durmadan ve dâima binlerce selam ulaştır” diyerek bitirmektedir. Biz de onun bu duygularını paylaşarak mütevâzî çalışmamızı bitiriyoruz.

Prof. Dr. Cemal SOFUOĞLU

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 5 Sayfa: 482-488


Dipnotlar :
[1] Türk Dili ve Edebiyâtı Ansiklopedisi, İstanbul 1986, Dergâh Yay., “Kutadgu Bilig” maddesi
[2] Kutadgu Bilig, I/XXIV.
[3] Kutadgu Bilig, I/XXV.
[4] Kutadgu Bilig, I/49.
[5] Kutadgu Bilig, II/36.
[6] Kutadgu Bilig, I/29, no. 124.
[7] Kutadgu Bilig, II/20.
[8] el-MünâvÎ, Feydu’l-KadÎr Şerhu’l-Câmiı’s-SağÎr, V/14.
[9] el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ ve Müzîlü’l-İlbâs, II/114. Krş. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II/319. Hadisin farklı varyantları için bkz. Ebû Dâvud, es-Sünen, V/112, no. 4840; İbn Mâce, I/610, no. 1894.
[10] Kutadgu Bilig, I/39, no. 233.
[11] Kutadgu Bilig, II/28.
[12] Âl-i İmrân, 3/185.
[13] Kutadgu Bilig, I/92, no. 756.
[14] Kutadgu Bilig, II/65.
[15] İbrâhîm, 14/l.
[16] Kutadgu Bilig, I/121, no. 1021.
[17] Kutadgu Bilig, II/85.
[18] Kutadgu Bilig, I/121, no. 1022.
[19] Kutadgu Bilig, II/85.
[20] İsrâ, 11/44.
[21] Kutadgu Bilig, I/128, no. 1107.
[22] Kutadgu Bilig, II/90.
[23] el-Buhârî, es-Sahîh, Tıbb 1. Krş. el-Müslim, es-Sahîh, Birr 14; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI/53.
[24] Kutadgu Bilig, I/150, no. 1328.
[25] Kutadgu Bilig, II/105.
[26] el-Münâvî, Feydu’l-Kadîr, V/149. Bir Müslümanın kusur ve ayıbını gizlemenin fazîleti hakkındaki hadislerin değişik varyantları için bkz. el-Buhârî, es-Sahîh, Mezâlim 3; el-Müslim, es-Sahîh, Birr 58; Ebû Dâvud, es-Sünen, Edeb 38; et-Tirmizî, es-Sünen, Hudûd 1l; İbn Mâce, es-Sünen, Mukaddime 17; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II/91.
[27] Kutadgu Bilig, I/158, no. 1412.
[28] Kutadgu Bilig, II/3.
[29] el-Buhârî, es-Sahîh, Cumu’a 2. Krş. el-Müslim, es-Sahîh, İmâre 20; Ebû Dâvud, es- Sünen, İmâre 1; Tirmizî, es-Sünen, Cihâd 27; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II/54-55.
[30] Kutadgu Bilig, I/259, no. 2445.
[31] Kutadgu Bilig, II/182.
[32] Kutadgu Bilig, I/275, no. 2622.
[33] Kutadgu Bilig, II/194.
[34] el-Buhârî, es-Sahîh, Edeb 77.
[35] el-Buhârî, es-Sahîh, Edeb 77; Ebû Dâvud, es-Sünen, Edeb 7.
[36] Kutadgu Bilig, I/278, no. 2651.
[37] Kutadgu Bilig, II/196.
[38] el-Buhârî, es-Sahîh, Eşribe 1; el-Müslim, es-Sahîh, Tefsîr 6; Ebû Dâvud, es-Sünen, Eşribe 1.
[39] el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I/459. Burada hadisin farklı varyantları verilmektedir.
[40] Kutadgu Bilig, I/327, no. 3217.
[41] Kutadgu Bilig, II/236.
[42] Kutadgu Bilig, I/327, no. 3218.
[43] Kutadgu Bilig, II/236.
[44] ed-Dârimî, es-Sünen, I/94. Krş. el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I/120.
[45] el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, I/122; el-Münâvî, Feydu’l-Kadîr, II/17.
[46] Zümer, 39/9.
[47] M. Âkif Ersoy, Safahat, İstanbul 1987, s. 193.
[48] Kutadgu Bilig, I/328, no. 3223.
[49] Kutadgu Bilig, II/236.
[50] Kutadgu Bilig, I/328, no. 3224.
[51] Kutadgu Bilig, II/236.
[52] Kutadgu Bilig, I/328, no. 3225.
[53] Kutadgu Bilig, II/237.
[54] ed-Dârimî, es-Sünen, I/89.
[55] İbn Mâce, es-Sünen, Mukaddime 17.
[56] el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I/455.
[57] el-Münâvî, Feydu’l-Kadîr, VI/290.
[58] Kutadgu Bilig, I/329, no. 3239.
[59] Kutadgu Bilig, II/237.
[60] el-Müslim, es-Sahîh, Mesâcid 272.
[61] el-Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, I/83. Şevkânî, mevzû (uydurma) hadislere dâir te’lif ettiği “el-Fevâidü’l-Mecmûa” adlı eserinde bu hadisin mevzû olduğuna işaret etmektedir. Bkz. s. 437.
[62] Kutadgu Bilig, I/330, no. 3252.
[63] Kutadgu Bilig, II/238.
[64] Zâriyât, 51/56.
[65] Kutadgu Bilig, I/345, no. 3434.
[66] Kutadgu Bilig, II/251.
[67] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV/158.
[68] Kutadgu Bilig, I/367, no. 3649.
[69] Kutadgu Bilig, II/265.
[70] Kutadgu Bilig, I/367, no. 3650.
[71] Kutadgu Bilig, II/265.
[72] Zümer, 39/53. Diğer âyetler için bkz. Bakara, 2/160; Âl-i İmrân, 3/89; A’râf, 7/156.
[73] Kutadgu Bilig, I/371, no. 3688.
[74] Kutadgu Bilig, II/268.
[75] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV/194; ed-Dârimî, es-Sünen, II/246; el-Münâvî, Feydu’l- Kadîr, I/495. Hadisin isnad zincirinde ismi geçen Alâ’ b. Sa’lebe “mechûl” bir râvîdir. Bkz. İbn Hacer, Mîzânü’l-İ’tidâl, III/97. Bu nedenle hadîse “sahîh” diyebilmek zordur.
[76] Kutadgu Bilig, I/378, no. 3762.
[77] Kutadgu Bilig, II/273.
[78] Âl-i İmrân, 3/156.
[79] Kutadgu Bilig, I/378, no. 4074.
[80] Kutadgu Bilig, II/295.
[81] Nisâ, 4/58.
[82] el-BuhârÎ, es-SahÎh, İlm 2; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II/361.
[83] Kutadgu Bilig, I/439, no. 4366.
[84] Kutadgu Bilig, II/316.
[85] ed-DârimÎ, es-Sünen, Rüyâ 13.
[86] Kutadgu Bilig, I/461, no. 4597.
[87] Kutadgu Bilig, II/333.
[88] Kutadgu Bilig, I/461, no. 4598.
[89] Kutadgu Bilig, II/333.
[90] el-BuhârÎ, es-SahÎh, Et’ıme 2. Ayrıca bu konuda bkz. el-Müslim, es-SahÎh, Eşribe 13; Ebû Dâvud, es-Sünen, Et’ıme 20; İbn Mâce, es-Sünen, Et’ıme 8.
[91] Kutadgu Bilig, I/462, no. 4608.
[92] Kutadgu Bilig, II/333.
[93] el-Müslim, es-SahÎh, Nikâh 16; Ebû Dâvud, es-Sünen, Et’ıme 1.
[94] Kutadgu Bilig, I/472, no. 4712.
[95] Kutadgu Bilig, II/341.
[96] Nâziât, 79/24-25.
[97] Kutadgu Bilig, I/472, no. 4713.
[98] Kutadgu Bilig, II/341.
[99] Kasas, 28/76-81.
[100] Kutadgu Bilig, I/472, no. 4715.
[101] Kutadgu Bilig, II/341.
[102] Tâhâ, 20/17-20; Şuarâ, 26/63-66.
[103] Kutadgu Bilig, I/472, no. 4716.
[104] Kutadgu Bilig, II/341.
[105] Neml, 27/16-17.
[106] Kutadgu Bilig, I/472, no. 4717.
[107] Kutadgu Bilig, II/341.
[108] Âl-i İmrân, 3/48-49.
[109] Kutadgu Bilig, I/472, no. 4718.
[110] Kutadgu Bilig, II/341.
[111] Kutadgu Bilig, I/525, no. 5278.
[112] Kutadgu Bilig, II/380.
[113] Tekâsür, 102/8.
[114] Kıyâme, 75/10-11.
[115] Kutadgu Bilig, I/561, no. 5650.
[116] Kutadgu Bilig, II/404.
[117] Kutadgu Bilig, I/561, no. 5651.
[118] Kutadgu Bilig, II/404.
[119] el-Münâvî, Feydu’l-Kadîr, V/442.
[120] Kutadgu Bilig, I/630, no. 6363.
[121] Kutadgu Bilig, II/456.
[122] el-AclûnÎ, Keşfü’l-Hafâ, I/44; es-SehâvÎ, el-Mekâsıdü’l-Hasene, s. 20.
[123] Kutadgu Bilig, I/498, no. 4991.
[124] Kutadgu Bilig, II/360.
[125] Hucurât, 49/10.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.