Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kosova’daki Türk Eserleri

0 13.243

Yrd. Doç. Dr. Mehmed İBRAHİMGİL

Balkan yarımadası, kuzeyde Tuna ve Sava nehirleri, güneyde Marmara, Ege ve Akdeniz, batıda İyon ve Adriyatik Denizi, doğuda yine Tuna nehri ve Karadeniz ile sınırlanmaktadır. Bu coğrafyada takriben 780.000 km2 tutmaktadır. Nüfus olarak da yaklaşık 70-80 milyon insan yaşamaktadır. Günümüzde bu coğrafyada 10 Balkan ülkesi mevcuttur. Balkan kelimesi her ne kadar Türkçe “sık ormanlarla kaplı sıra dağ”[1] anlamına gelse de yarımadanın Osmanlı literatüründeki adı ‘Rumeli’dir. Bir başka deyişle Balkanlar, milletlerin, dinlerin, dillerin, kültürlerin ve millî coğrafyaların veya vatanların iç içe geçtiği, birbirine karıştığı bir coğrafyadır. Fransızcada “Balkanısation” veya Türkçe deyimiyle “Balkanlaşmak” kelimesi, çok boyutlu, iç içe geçmiş anlamına gelmektedir. Balkan yarımadasının merkezinde yer alan Kosova bölgesi de Balkanların bu çok uluslu, çok dinli, çok kültürlü olma özelliklerini içinde barındırmaktadır.

Kosova’nın yüzölçümü 10.877km2’dir. Toplam nüfusu 2.080.000’dir. Dinî ve kültür farkı açısından nüfusun takriben dağılımı: %88 Müslüman, %10 Ortodoks ve %2’si Katolik’tir. Kosova’da resmî olmayan sonuçlara dayanarak etnik yapıya göre nüfusun takriben dağılımı ise şu şekildedir: %84 Arnavut (1.650.000), %10 Sırp (210.000), %2 Türk (50.000-60.000) ve %4 Boşnak, Goralı, Çingene vd. (70.000-80.000).[2] Bu resmî istatistiğe göre, Türk nüfusunun az gözükmesine rağmen, Kosova’da halkın %50’si Türkçe konuşabilmektedir. Bu da Türk nüfusunun asimilasyona tabi tutulduğunun açık bir ifadesidir.

Siyasî açıdan Kosova’daki durum incelendiğinde de, UMNIK (Birleşmiş Milletler İdaresi) denetiminde 17 Kasım 2001 tarihinde yapılan seçim sonucunda, Kosova Parlamentosu’nda yer alan 120 sandalyeden 83’ü Arnavut Partileri, 22’si Sırp Partisi, 3’ü Kosova Demokratik Türk Partisi, 4’ü Goralı ve Torbeşler Partisi, 3’ü Boşnaklar Partisi ve 5’i de Çingeneler ve Mısırlılar Partileri arasında paylaşıldığı görülmektedir.[3]

Balkanlar fatihi olarak bilinen Sultan I. Murat, 1389 yılında Kosova Meydan Muharebesini kazandıktan sonra, bir Sırplı tarafından savaş meydanında şehit edildiğinde; bugünkü Bulgaristan, Makedonya ve Kosova bölgelerinin tamamı, Yunanistan, Arnavutluk ve Sırbistan’ın büyük bir kısmı Osmanlı topraklarına katılmıştı. Sultan II. Murat döneminde, fetret devrinin kötü sonuçlarını ortadan kaldırmak ve Balkanlar’da Osmanlının sarsılan otoritesini kuvvetlendirmek amacıyla, 1448 yılında Haçlılara karşı kazanılan II. Kosova Savaşı, Türklerin Balkanları 550 yıl yurt edinmesini sağlamıştır.

Osmanlılar fethedilen nüfusça az oldukları bölgelere Anadolu’dan Yörükleri, Türkmenleri getirip iskân ettiler. Kosova’ya ise özellikle, Konya, Karaman, Aydın ve Maraş bölgelerinden Türk aşiretleri yerleştirilmiştir. Bu iskân siyasetinin sonucunda, 16. asrın ortalarında Rumeli’nin pek çok bölgesinde olduğu gibi, Kosova’da da Müslüman Türkler çoğunluğu teşkil eder oldular.[4]

Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da sağladığı bu asayiş ve güven ortamı sayesinde ekonomik hayat kısa sürede canlandı. Osmanlı hakimiyeti ile birlikte bölgede güvenlik sağlandı, yerli halktan angarya kalktı, ağır vergiler azaltıldı, kısaca keyfiliğin yerini kanun aldı.

Balkanlar tarihin hiçbir döneminde Osmanlılarda olduğu kadar huzur ve güven içerisinde olmadı. Beş asırdan daha fazla Türk hakimiyetinde kalan Kosova’da fethin ilk yıllarından itibaren ticarî hayat canlandırılmış, buna bağlı olarak Osmanlıların hakimiyetine geçmemiş yerlerdeki köylüler de buralara göçmüşlerdir.

Bir yandan Türkmen aşiretleri bölgeye yerleştirilirken, öte yandan Arnavut gayrîmüslim köylüler arasında İslâmlaşma hareketi hızla artmıştır.[5] Bu görüşe ilaveten Pagan inancına sahip bugünkü Arnavutların ataları olan İlirlerin, Slav ve Ortodoksların baskı ve zulümlerinden kurtulmak için İslâm dinini tercih ettikleri bilinmektedir.[6]

Kosova’da Osmanlı hakimiyeti döneminde yoğun bir imar faaliyetine girişildi. Mevcut şehirler yeni bir anlayışla imar ve ihya edilirken yeni şehirler ve yerleşim yerleri kuruldu. “Bir cami ve onun etrafında kümelenen kültürel, sosyal ve iktisadî kuruluşların oluşturduğu” külliyeler mahalleleri, mahalleler şehirleri meydana getirdi.[7]

Külliye denilen ve toplumun her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikteki bu kompleksler, varlıklı insanların kurdukları vakıflarla hayatiyetlerini sürdürebildiler. Devlet gücüne, zenginliğe ve bu zenginliğin hayrata dönüşmesine dayalı bu yeni kültür modeli, Müslüman olan-olmayan demeden bütün İmparatorluk tebaasını kuşattı.[8]

Şehir merkezlerinde, cami-mescit, tekke-zaviye ve türbe gibi dinî; han, bedesten, kervansaray, arasta ve çarşı gibi ticarî; imaret, hamam, köprü, su kemeri, çeşme ve saat kulesi gibi sosyal; mektep, medrese ve kütüphane gibi eğitim; kale, hisar, kule-ocak, burç ve tabyalar gibi askerî yapılar inşa etmek suretiyle, Türk şehir dokusu anlayışı bölgeye hakim kılındı. Bu suretle bölgeye yeni bir yaşama tarzı, hayat ve medeniyet getirildi. Kosova’da Prizren, Priştine, Yakova (Cakova), Gilan, Mitroviçe, Vushtri (Vuçetırn), Kaçanik ve İpek (Peç) gibi şehirlerdeki Türk şehir dokusunun, günümüze kadar gelebildiğini kısmen de olsa görmek mümkündür. Kosova’daki Osmanlı yapıları, Anadolu’da Bursa, Edirne, Amasya, İznik ve Manisa gibi şehirlerdeki anıtsal yapılarla boy ölçüşebilecek bir düzeydedir.

Osmanlı’nın Balkanlar’daki toprak kaybı, 1699 Karlofça Antlaşması ile başlamış, 1878 Berlin Antlaşması ile devam etmiş ve en son olarak 1912-1913 Balkan Savaşları neticesinde Kosova, Arnavutluk ve Makedonya bölgelerinin kaybedilmesiyle son bulmuştur. Böylelikle Balkan Savaşlarının ardından, Balkanlarda bir hakimiyet değil, bir vatan kaybedilmiştir. Balkan Savaşları sonunda Kosova Sırbistan’ın hakimiyetine geçti; 1918-1941 yılları arasında Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı idaresinde kaldı ve 1941-1991 yılları arasında da Sosyalist Federatif Yugoslavya Cumhuriyeti içinde yer aldı.

Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ ve Makedonya Cumhuriyetlerinden oluşan Sosyalist Federatif Yugoslavya Cumhuriyeti, 1976 yılında çıkarılan Anayasa ile Kosova ve Voyvodina bölgelerine özerklik veya muhtariyet statüsü verdi. Tanınan bu özerklik statüsü ile Kosova, kendi siyasî meclisini ve mahallî idare sistemini kurma hürriyetine kavuştu. Bir başka deyişle bu özerklik, Kosova’nın içişlerinde ve mahallî idarelerde bağımsız, dış işlerinde siyasî ve hukukî olarak da Sırbistan’a bağlı bir muhtariyetti. Bu anayasal değişiklikten de memnun kalmayan Kosovalılar, Yugoslavya Federasyonu içinde diğer 6 Cumhuriyet gibi Cumhuriyet olma mücadelesi verdiler. Mücadele ilk olarak 1980 yılında Priştine’deki talebe isyanıyla başladı ve 1990 yılına kadar devam etti. 1990’da Sırbistan’ın tek taraflı kararıyla, Kosova önce olağan üstü hal bölgesi ilan edildi, ardından Kosova Özerk Meclisi feshedilerek özerklik statüsü de kaldırıldı ve Sırbistan’a bağlandı. 1990-1999 yılları arasında Nato harekatına kadar Sırplar bölgeyi askerî güç ve terörle idare etti. 11 Nisan 1999 Nato harekatıyla, Kosova Devlet İdaresi UMNIK (Birleşmiş Milletler İdaresi) tarafından yapılmaktadır. Bunun lojistik desteğini de KFOR (Kosova Birleşmiş Milletler Gücü) sağlamaktadır.

Bu savaş döneminde, Kosova’da Müslüman, Ortodoks ve Katoliklere ait toplam 1282 yapı hasar görmüştür. Bunlardan 623’ü Müslümanlara, 187’si Ortodokslara ve 62’si Katoliklere aittir. İslâm cemaatine ait 623 yapıdan 80’i çok hasarlı, 48’i orta hasarlı, 234’ü az hasarlı ve 263’ü hasarsız olarak savaş dönemini atlatmıştır. Daha net bir şekilde açıklayacak olursak, 31 cami, 2 medrese, 2 kule, 7 tekke, 2 türbe ve 1 konak tamamen yıkılmıştır.[9] Kosova’daki dinî yapıların hasar durumunu verdiğimiz bu istatistiklerde eski eser statüsünde olanlar olmakla birlikte, yeni yapılar da bulunmaktadır.

Bu çalışmamızda, Kosova’da yer alan Osmanlı dönemini yapılarının tamamını tanıtma amacında değiliz. Burada asıl hedefimiz; Kosova’da Meşhedi Hüdâvendigâr Türbesi, Priştine’de Fatih Camii, Çarşı Camii, Prizren’de Sinan Paşa Camii, Mehmed Paşa Camii ve Hamamı, Kukli Bey Camii, Sûzî Camii ve Köprüsü, Cakova Hadım Camii ve Mahmut Paşa Camii gibi önemli gördüğümüz yapıları tanıtıp, orada bulunan Türk eserlerinin mevcut durumunu tespit edip, Türk mimarîsindeki yerini belirlemektedir.

Yüksek mimar, merhum Ekrem Ayverdi’nin Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü arşivleri ve saha araştırmalarına dayanarak kaleme aldığı eserinde, Kosova’da toplam olarak 361 Türk eseri tespit edilmiştir.[10] Kullanım amaçlarına göre eserlerin dağılımı şu şekildedir:

Dinî: Cami (215), Tekke (24), Türbe (9) 248
Eğitim: Medrese (15), Mektep (26) 41
Ticarî: Han (42) 42
Askerî: Kale (2), Kule-ocak (1)      3
Sosyal: Hamam (9), Köprü (11), İmaret (2),
Çeşme (1), Saat Kulesi (4)            27

Toplam 361

Bu savaşta en fazla İpek, Cakova, Gilan ve Mitroviçe’deki yapılar hasar görmüşlerdir.[11] Bu yapılar arasında Cakova Hadım Camii ve Bektaşî Tekkesi; İpek Defterdar Camii, Kurşunlu Camii, Fatih (Bayraklı-Çarşı) Camii ve Hacıbey Camii, Mitroviçe Mustafa Paşa Camii, Gilan-Dobruçan’da (Türk köyü) Camii, Priştine’de Lap Camii, Rugova’da Hasan Ağa Camii, Vuçetırn Çarşı Camii vb. sayılabilir. Savaştan sonra eserlerin onarımlarına başlanmıştır.

2001 yazında, Kosova’da, Türk Tarih Kurumu adına, Ekip başkanlığını yürüttüğüm “Yurt Dışı Türk Kültür Varlıkları Envanteri” çalışması gerçekleştirilmiştir. Yaptığımız çalışma sonucunda, ayakta olan yapıların türlerine göre dağılımının şu şekilde olduğu tespit edilmiştir: 65 cami, 12 tekke, 13 türbe, 6 köprü, 3 kale, 2 kule, 1 kışla, 1 telgrafhane, 2 debbahane, 2 han, 5 hamam, 3 saat kulesi, 11 çeşme, 7 medrese ve mektep, 2 kütüphane, 1 saray ve 13 konak olmak üzere toplam 150 eser.[12]

Bununla birlikte Kosovalı değerli araştırmacı Raif Vırmiça[13] ise, bu sayıları şu şekilde vermektedir: 92 cami, 14 medrese, 43 mektep, 12 köprü, 10 hamam, 51 türbe, 9 saat kulesi, 5 rüştiye, 24 çeşme, 25 tekke, 3 kale ve 2 kütüphane olmak üzere toplam 290 eser. Aradaki farklılığın sebebi, araştırmacının şu an ayakta olmayan ve yakın tarihlerde inşa edilmiş (Örneğin; son 20 yılda) eserlerin de bu toplama dahil etmesidir.

Kosova’da ilk Osmanlı mimarî eseri olarak bilinen Priştine Sultan I. Murad Hüdâvendigâr Türbesi’ni, manevî ve tarihî değerleri açısından yazımızda ilk olarak ele alacağız. Priştine’ye 10 km. uzaklıkta bulunan türbe, Sultan Murad Hüdâvendigâr’ın Kosova Ovasında şehit olduğu yerde inşa edilmiştir. 1389 yılında Kosova Muharebesi’nin yapıldığı Kosova ovasında, türbenin olduğu yerde on binin üzerinde şehidimizin kabri bulunmaktadır.

Sultan Murad Türbesi’nin, Yıldırım Beyazıd döneminde 14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği tahmin edilmektedir. Yapının orijinal hâli, belli değildir. Ancak farklı dönemlerde değişik onarımlardan geçtiği bilinmektedir. Türbe ilk olarak Melek Ahmet Paşa’nın Rumeli Beylerbeyliği döneminde 16. yüzyılın ikinci yarısında geniş çaplı bir onarımdan geçmiştir. Evliya Çelebi ile birlikte türbeyi ziyaret eden Sadrazam Melek Ahmet Paşa, türbenin bakımsız ve harabe durumuna üzülmüş, türbe önüne bir çevre duvarının inşa edilmesini ve bir ailenin türbe bakımını üstlenmesi talimatını vermiştir. Türbe daha sonra, Sultan Reşad’ın 1911’de Kosova’yı ziyareti sırasında bir kez daha onarımdan geçmiştir (Resim-1,2). Kare planlı ve kubbe ile örtülü olan türbenin girişinde iki sütuna oturan bir medhal vardır (Resim-3,4). Türbe içinde sanduka ve şamdanlar yer alır (Resim-5). Türbenin günümüzdeki iç düzenlemesi ve sanduka üzerindeki puşide 1990’lı yıllarda T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmıştır. Türbedar ailesinin barındığı selâmlık binasının da bu dönemde inşa edildiği tahmin edilmektedir (Resim-6). Türbede, Sultan Abdülaziz’in beratıyla maaş karşılığı türbedarlık vazifesi verilen Buharalı Hacı Ali ailesinin, günümüzde de bu görevi devam etmektedir.

Priştine’ye 5 km. uzaklıkta Mitrovica’ya giden yol üzerinde bulunan, Priştine Gazi Mestan (Bayraktarlar) Türbesi, Sırpların kahramanı Miloş Obiliç Anıtı’nın yakınındadır (Resim-7). Türbenin, 1389 Kosova Muharebesi’nde şehit olan meçhul iki bayraktara ait olduğu tahmin edilmektedir. Bu sebeple, halk arasında Bayraktarlar türbesi olarak da anılmaktadır. Türbenin 16. yüzyıl eseri olduğu tahmin edilmektedir. Sekizgen planlı türbe, kubbe ile örtülüdür. İçinde iki sanduka bulunmaktadır (Resim-8). Türbe, 1999’daki Kosova Savaşı’nda Sırp ve Arnavut askerleri tarafından sığınak olarak kullanılmıştır. Harap durumdaki türbenin acilen onarıma ihtiyacı vardır.

Priştine, Fatih Camii, şehir merkezinde saat kulesinin yanında bulunmaktadır (Resim-9). Yapı, 1461-62 yılında, Fatih Sultan Mehmed tarafından inşa edilmiştir. 1682-83 tarihli onarım kitabesinde, yapının IV. Sultan Mehmed döneminden daha sonra onarıldığı belirtilmektedir (Resim-10). Caminin 18. ve 19. yüzyıllarda da bazı onarımlardan geçtiği anlaşılmaktadır. Kare planlı, 17.66×17.70 m. ölçüsünde olan cami, onikigen kasnağa oturan tek kubbe ile örtülüdür. Kubbe köşelikleri pandantiftir (Resim-11). Üç kubbeli bir son cemaat yeri vardır. Minarenin petek kısmı yıkılmış, 1955’te onarılmıştır. Minber ve mahfili ahşaptandır. Çok güzel bir işçiliğe sahiptir. Camide son cemaat yerinin ön cephe duvar yüzeyinde ve harimin iç duvar yüzeylerinde 18. yüzyıla ait kalem işi duvar süslemeleri bulunmaktadır.

Fatih Camii’nin yanında yer alan Priştine Saat Kulesi’nin, 18. yüzyıl eseri olduğu tahmin edilmektedir (Resim-12). Köşeleri küfeki taşı, araları moloz taştan yapılmış olan gövdesi, altıgen planlıdır. Saat mekanizmasının ve çanın olduğu bölüm tuğladandır. Altıgenin her yüzeyinde bir saat göstergesi vardır. Saat Kulesi, çarşı içinde Fatih Camii’nin 15-20m. güneyinde bulunmaktadır. Kule, 1955’te Fatih Camii ile birlikte onarılmıştır. Priştine Saat Kulesi, gezinti alanı katından sonrasına kadar yıkılarak, üstüne sonradan tuğladan çan kulesi şeklinde ilave yapılmıştır.

Priştine il merkezi, kenar mahallelerinden birinde bulunan Ramadan Çavuş Camii veya halk arasında Lap Camii, 1569-70 yılında inşa edilmiştir. Cami, 1999 yılında Sırp güçleri tarafından kundaklanmıştır (Resim-13). Camii’nin harim içindeki mahfil, minber korkulukları, pencere doğramaları ve ahşap söveleri ile zemin döşemesi bu kundaklamada yanmıştır. Bu kundaklama sonucunda camiinin erken dönemlere ait kalem işi süslemeleri ortaya çıkmıştır. Kareye yakın planlı, tek kubbeli caminin son cemaat yeri, gelişi güzel ilave yapılarla kapatılmıştır. Camii’nin mihrap ve minberi taştır.

Halk arasında Sultan Murad Cami veya Çarşı Camii diye adlandırılan yapı, Priştine şehir merkezinde, Fatih Camii yakınındadır. Yıldırım Beyazıd döneminde inşaatına başlanılan caminin, Sultan II. Murad döneminde inşaatı devam ettiği ve Fatih döneminde tamamlandığı kaynaklarda belirtilmektedir. Bu sebeple cami, halk arasında Sultan Murat, Küçük Fatih ve Çarşı Camii olarak anılmaktadır. Cami 15. yüzyıl eserdir. Kare planlı 10.45×10.30 metre ölçüsünde olan cami, kubbe ile örtülüdür (Resim 14). Onarım kitabesinden de anlaşılacağı üzere, 1909 tarihinde geniş çaplı bir onarımdan geçmiştir. Bu onarımda üç kubbeli son cemaat yeri yıkılmış, yerine iki katlı kapalı bir mekan ilave edilmiştir. Cami içinde geç dönemlere ait duvar süslemeleri bulunmaktadır. Cami avlusunda şadırvana ait sekizgen mermer fıskiye yer almaktadır. Mermer fıskiyenin dış yüzeylerinde gül bezek motifi vardır (Resim 15). Camii’nin mihrap, minber ve mahfili orijinal olup, sağlam durumdadır. Camii iç duvarlarında yer alan orjinal kalem işi süslemelerinin dökülenlerinin tamir edilmesi gerekmektedir.

Yaşar Paşa Camii, Priştine şehir merkezinde bulunmaktadır. Kitabesinden caminin 1834-35 tarihinde Yaşar Mehmet Paşa tarafından inşa ettirildiği anlaşılmaktadır. Yaşar Mehmet Paşa, aslen Priştine’li olup, 1842’de Üsküp mutasarrıfı olmuştur. Kare planlı, 10.50×10.50 metre ölçüsünde olan camii, sekizgen kasnağa oturan tek kubbe ile örtülüdür. Cami önündeki yolun genişlemesi sırasında son cemaat yeri yıkılmış, yerine ahşap direklere oturan bir sundurma ilave edilmiştir (Resim 16). Yapının, dış duvarları kesme taş olup, kubbesi kurşun kaplıdır. Kubbe ve kasnak yontu taşı korniştir. Son cemaat yeri, sonradan ahşap yapılmış olup, kare formlu çıtalı tavanı vardır (Resim 17). Girişin sağında ve solundaki sekiler orijinal yontu taşı kaplı olup, üzerinde kısmen bozulmalar vardır. Caminin ön cephesi sonradan sıvanarak kalem işi süslemeler yapılmıştır (Resim 18). Pencereleri taş söveli olup, üzerine sıva ile profiller yapılmıştır. Ahşap pencerelerin geçme demir korkulukları orijinaldir. Camii kubbesinde ve cephelerinde önemli çatlaklar olup, kubbe kasnağında önceden yapılmış çelik gergiler bulunmaktadır. Caminin çok acele olarak onarıma alınmasına ihtiyaç vardır.

Konak, Priştine şehir merkezinde Fatih Camii’nin karşısında bulunmaktadır (Resim 19). Ön cephesinde bindirmeliği olan konak 19. yüzyıl yapısıdır. Geniş tutulan saçaklar, payandalarla desteklenmektedir. Avlu cephesinde çardak kısmı yer almaktadır. Priştine il merkezinde bulunan tarihî ev, ahşap karkas olup sağlam ve bakımlı durumdadır. Hâlen Kosova Bilimler Akademisi personelinin toplantı ve çalışma merkezi olarak kullanılmaktadır.

Sinan Paşa Camii, Prizren şehrinin en anıtsal camilerindendir. Cami, şehir merkezinde, yol seviyesinden yüksek bir arazide kurulmuştur (Resim-20). Caminin bânîsi Sûfî Sinan Paşa’dır. Sûfî Sinan Paşa, başlangıçta İmrahor, daha sonra sırasıyla Budin Beylerbeyi (1590), Kars (1594-95), Erzurum (1595-1596), Eğri-Eger Macaristan (1596-1597) ve Bosna Beylerbeyliği (1600-1601) görevlerinde bulunmuştur. Daha sonra 1604-1605’te Sadaret kaymakamı olarak görev yapmış olan Paşa, 1607-1608’de tekrar Bosna Valisi ve 1608-1609’da Şam Valisi olarak hizmette bulunmuştur. 1609’da Şam’da vefat etmiştir. Cami’nin, büyük ihtimalle Sinan Paşa’nın Bosna Valiliği yaptığı dönemlerde 1600-1601 veya 1607-1608’de inşa edilmiş olabileceği ihtimali üzerine durulmaktadır.

Kare planlı olan Sinan Paşa Camii, tek kubbe ile örtülüdür (Resim-21). Kubbe köşelikleri tromptur (Resim-22). Mihrap duvarının öne doğru çıkıntısı vardır. Bu bölüm de yarım kubbe ile örtülüdür. Tek şerefeli olan minaresi 43.5 metre yüksekliğindedir. Hıristiyanlar tarafından cami inşaatında civardaki bir kiliseye ait inşaat malzemelerinin, kullanılmış olabileceği ihtimali üzerine, yapıda 1939’da Arkeoloji kazı çalışmalarına başlanmıştır. Bu çalışmalar esnasında caminin üç kubbeli son cemaat yeri yıkılmıştır. Arkeoloji kazı çalışmaları bahanesiyle caminin yıkılacağını hisseden şehirdeki Türk ve Müslüman, nüfus galeyana gelerek, cami için hazırlanan bu yıkım planını durdurmuşlardır. Balkan ülkelerinin tamamında bu gibi bahanelerle birçok caminin yıkıldığı bilinmektedir.

Sinan Paşa Camii’nin içinde 19. yüzyıla ait kalem işi duvar süslemeleri bulunmaktadır. Duvar resimlerinde manzara tasvirleri, natürmortlar, akantus yaprakları ve bitkisel motifler işlenmiştir. Günümüzde cami ibadete açıktır. Minber mermer olup, üzeri kalem işi ile geometrik işçilikli ve ahşap korkulukludur.

Gazi Mehmed Paşa Camii, Prizren şehir merkezinin doğu yakasında bulunmaktadır (Resim-23). Mehmed Paşa Külliyesi, cami, türbe, han, hamam, mektep, medrese, kütüphane, köprü ve imaret yapılarından oluşmaktadır. Günümüzde cami, medrese, türbe, köprü ve hamam yapıları ayaktadır. 1573-74 tarihli inşa kitabesinden caminin Mehmed Paşa tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Mehmed Paşa, Erzurum, Niğbolu (Nevrokop), Köstendil ve Bosna valiliği görevlerinde bulunmuştur.

Kare planlı olan Gazi Mehmed Paşa Camii, tek kubbe ile örtülüdür. Kubbe köşelikleri tromptur (Resim-24). Caminin kuzey cephesinde ahşap direklere oturan geniş revağın, doğu ve batı cephesini aynı şekilde boydan boya dolaşması camiye ayrı bir güzellik ve ihtişam kazandırmıştır. Caminin içinde, 19. yüzyıla ait duvar süslemeleri bulunmaktadır. Camii genelde sağlam olup, minarenin kaidesinden sonrası, camii beden duvarları ile kasnağı sıvalıdır. Kubbe üstü kurşunla kaplanmış olup, gayet iyi durumdadır. Ahşap taşıyıcılı, çıtalı tavanlı son cemaat yerinin üst örtüsü sonradan saçla kaplanmıştır. Camii içindeki mihrap ve minber orijinal olup taştır.

Mehmed Paşa kendi adına inşa ettirdiği camiinin avlusunda, yine kendisine ait altıgen planlı kapalı bir türbede medfundur. Prizren Gazi Mehmed Paşa Türbesi (16.yy), altı dilim sivri çatıyla örtülmüştür (Resim-25). Her duvar yüzeyinde iki sıra pencere açıklığı bulunmaktadır. Türbe’de Mehmed Paşa’ya ait sanduka yer almaktadır. Kitabesinde Mehmed Paşa’nın 1573-74 yılında vefat ettiği yazılıdır.

Prizren Emin Paşa Camii, şehir merkezinde, Mehmet Paşa Hamamı karşısındadır. Cami, 1831-1832 tarihinde Prinzren Sancak Beyi Emin Paşa tarafından inşa edildiği kitabesinden anlaşılmaktadır. Külliye, cami, medrese, mektep, han, hamam ve türbe yapılarından oluşmaktadır. Cami, mektep ve türbe yapıları hariç hepsi yıkılmıştır. Kare planlı, 9.25 x 9.25m ebadında olan cami kubbeyle örtülmüştür (Resim-26). Caminin üç kubbeli bir son cemaat yeri vardır. Portal, mihrap ve minber mermerdir. Camide 1830’lara ait duvar süslemeleri mevcuttur (Resim-27). Manzara tasvirleri, natürmort, ‘C’ ve ‘S’ kıvrık dal motiflerinin hakim olduğu bitkisel motifler bulunmaktadır.

Prizren, Mehmed Paşa Hamamı, Mehmed Paşa Camii’ne 150 metre uzaklığındadır (Resim-28). Mehmed Paşa’nın diğer vakıf yapıları gibi, hamamın da 1573-74 tarihinde inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Yapının, 1832-33 tarihinde Emin Paşa tarafından onarıldığını gösteren tamir kitabesi vardır. Hamamın bu tarihten sonra da onarıldığı görülmektedir.

Gazi Mehmed Paşa Hamamı, erkekler ve kadınlar bölümü olmak üzere çifte hamamlar grubuna girmektedir (Resim-29). Her iki bölümün soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleri vardır. Ilıklık bölümleri tonozla, diğer bölümleri ise kubbe ile örtülüdür. Günümüzde yapı, “Arkeoloji Müzesi” olarak kullanılmaktadır. Hamam, sağlam durumdadır.

Prizren şehrinde uzun yıllar hizmet veren Rüştiye, 19. yüzyıl yapısıdır. 1965 yılına kadar hizmet vermiştir. Bugün harap durumdadır (Resim-30). İki katlı, dikdörtgen planlı olan yapı, bir dönem hastane olarak ta kullanılmıştır.

Uzun yıllar bir Türk şehri olan Prizren’de, Türk sivil mimarîsinin en güzel örnekleri olan pek çok konak inşa edilmiştir. Bu konakların çoğunluğu ya 1999 Kosova Savaşı’ndan önce, Sırp ailelerinin oturduğunu bilen ve intikam, öç duygusuyla savaş sonrasında Arnavutlar tarafından ya da savaş sırasında Sırplar tarafından ateşe verilmişlerdir. Bu talihsiz akıbete uğrayan bir konakta, Prizren Şaip Paşa Konağı’dır (Resim-31). İki katlı olan konak, günümüzde ne yazık ki harabe hâlindedir.

Prizren’e 18km. uzaklıkta olan Mamuşa (Mahmud Paşa) Türk köyünde, camii, çeşme ve saat kulesi yapıları bulunmaktadır. Camii tamamen yenilenmiş, çeşmenin ise sadece kitabesi kalmıştır. Mamuşa Saat kulesi ise, günümüze sağlam bir şekilde gelebilmiştir (Resim-32). Kare planlı, moloz taş gövdeli saat kulesi 1814-15 tarihinde Mahmud Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Kulenin çan kulesi, ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Saat kulesi kitabesinin transkripsiyonu şu şekildedir:

“Allahû Teâlâ eyledi hüdâ-Kıldı muzaffer oldu saadet
Semendre’nin nâkıs-ı küfrün-Hayr-ı nesile yaptırmasına
Mamuşa için eyledi himmet-İkbâl-i ömrü olsun ziyâde
Ettik de Eflâk devr-i azimet-Bir hoşça çıktı nazım ile tarih

‘İ’lam-ı evkât ola bu saadet’ şehr-i Ramazan sene 1230”

Kitabeden de anlaşıldığı üzere, saat kulesindeki saat mekanizması Semendre’den getirilmiştir.

Prizren Sinan Paşa Camii’nin önündeki Taş Köprü, ya da diğer adıyla Ali Bey Köprüsü, Yemen Fatihi Sinan Paşa’nın babası Ali Bey tarafından 14. yy. başında inşa ettirilmiştir. Üç gözlü olan köprünün yandakiler 4m., ortadaki 10m. ve genişlik 4m.’dir (Resim-33). İki yandan birisi, dereye yapılan, rıhtımın arkasında kalmış, tamamen kapanmıştır. Bir yan, bir tahliye gözü ve orta kemer meydandadır.[14]

Prizren’e bağlı Dragaş Milika Köyü’nde yer alan camii, dikdörtgen planlıdır (Resim-34). Camiinin minare kaidesinde, 1289 tarihli inşa kitabesi mevcuttur (Resim-35). Ancak kitabe camiinin onarıldığı 1822-1823 tarihinde yazılmıştır. Kitabe de imlâ hataları olmakla birlikte, transkripsiyonu şu şekildedir:

“Kad a’mme hazihi’c-Camiu’ş-Şerif
Ahmed Ağa pîr nısf-ı ilmin
Anhüma el-velîyü’l-kadîr

Sene evvelî 1238/Kesnî sene 688”.

Camiinin bu kitabesi ile ilgili yerel tarihçiler tarafından farklı görüşler ileri sürülmektedir.[15] Bir görüşe göre, camii, Osmanlılardan önce, 1289’da Halep’ten (Suriye) gelen ve burada İslâm dinini yayan, Müslüman bir grup tarafından inşa edilmiştir. Diğer görüşe göre ise, Balkanlarda 1389 Kosova Savaşı’ndan önce bölgeye akınlarda bulunan, Türk akıncıları tarafından yapılmıştır.

Camiinin 1289 yılında Halepliler tarafından inşa edilmiş olması ihtimali zayıftır. Arapların İslâm dinini yaymak için, Balkanlara geldikleri tarihte görülen bir olay değildir. Bu olay, Arnavut milliyetçilerin kasıtlı olarak ortaya attıkları fikirdir. Bundan amaç, İslâmiyeti, Balkanlara Türklerin değil, Arapların getirdiğini öne sürerek, bölgeye İslâm dinini ve medeniyetinin en güzel şekliyle getiren Türklerin bölgedeki önemini ortadan kaldırmaktır. Caminin 1289 yılında Türk akıncıları tarafından yapılmış olma ihtimali ise, mümkün olabilmekle birlikte, başka bir örneğe rastlanmamıştır.

Hadım Ağa Camii, Cakova’da (Yakova) kubbeli olan tek ihtişamlı camidir (Resim-36). Cami, medrese, mektep ve kütüphane yapılarından oluşan külliye, şehrin arka mahallelerden birinde bulunmaktadır (Resim-37). Yapı, halk arasında Hadım veya Hadum Camii olarak adlandırılmakla birlikte, yapının ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, camide kullanılan malzeme ve mimarî özelliklerine bakarak yapının, 16. yüzyıl eseri olduğu tahmin edilmektedir.

Camide 1805-06 tarihli onarım kitabesi vardır. Kare planlı 12.30×12.30 m. ölçüsünde olan cami tek kubbe ile örtülüdür. Kubbe köşelikleri tromptur. Üç kubbeli bir son cemaat yeri vardır. Caminin son cemaat yeri ve iç mekandaki duvarlarda, 1805 tarihinde yapılmış kalem işi duvar süslemeleri vardır (Resim-38). Duvar resimlerinde İstanbul cami tasvirleri, manzara resimleri, natürmortlar ve bitkisel motiflerin ağırlıkta olduğu bir tezyinat bulunmaktadır.

Cakova Hadım Cami, 1999 yılındaki Kosova Savaşı’nda Sırplar tarafından ateşe verilerek önemli ölçüde tahrip edilmiştir. Minare şerefe kısmına kadar yıkılmış, kubbe hasar görmüş, ahşap olan kapı kanatları ve mahfil tamamen yanmıştır. Cami yanındaki medrese, mektep ve kütüphane yapıları tamamen yıkılmıştır. Yapı onarılmayı beklemektedir. Camii savaş sırasında bombalanmış olup minare şerefeye kadar yıkılmıştır.

Cakova (Yakova), Şeyh Emin Tekkesi şehir merkezine yakın bir yerde bulunmaktadır. Tekke, 1699-1700 tarihinde Acize Baba tarafından kurulmuştur. Halk arasında Büyük Tekke ve Şeyh Emin Tekkesi adlarıyla da anılmaktadır. Avlu duvarı girişindeki kitabede 1888-89 yılında geniş çaplı bir onarımdan geçtiği yazılıdır (Resim 39). Tekkede semahane, kahve ocağı, derviş evi, konaklama yerleri ve türbeler bulunmaktadır. Büyük Tekke denilmesinin bir diğer sebebi de buranın bir asitane olarak faaliyet göstermesinden kaynaklanmaktadır. Günümüzde yapı, Rifaî tarikatına bağlı olarak faaliyetini devam ettirmektedir. Ahşap karkas sistemli yapıya tamamen ek binalar yapılmış ve orijinal yapı arada sıkışık durumda kalmıştır. Tüm ahşap elemanlardan çıtalı tavan, döşeme, kapı, pencere vb. elemanları çoğunlukla yeniden yapılmıştır.

Cakova’dan Prizren’e giderken 10. km.’de Terzi Köprüsü bulunmaktadır (Resim-40). Köprü Cakova terzi esnafının maddî katkılarıyla 1796-97 yılında inşa edilmiştir. Bu sebeple halk arasında Terzi Köprüsü olarak anılmaktadır.

Kesme taştan yapılmış 11 kemer gözlü olan köprünün boyu 221 m., genişliği 5 m.’dir. 1931 yılında onarımdan geçen köprü, günümüzde ağır taşıtlar tarafından da kullanılmaktadır. Sivri yontu taşı kemerli 11 gözlü köprünün, kemerleri dışında moloz taş kullanılmıştır. Köprü üstü, dere taşı ile dolgulu olup kısmen çökmeler oluşmuştur.

Cakova şehir merkezinden uzakta, kenar mahallelerden birinde Bektaşî Tekkesi bulunmaktadır. Tekke, Kosova ve Makedonya’daki Bektaşî Tekkelerinin merkezi olarak bilinmektedir. Her yıl düzenli olarak Bektaşî Kurultayları bu tekkede yapılmaktadır. Tekkenin ilk kurucusu Hacı Adem Baba’dır. Tekke çok geniş bir alanda kurulmuştur. Tekke’de geç dönemlere ait meydan evi, kahve ocağı, derviş evi, misafir konağı, kütüphanesi, toplantı salonları ve türbe yapıları bulunmaktaydı. Türbede 7 Bektaşî Babasına ait kabir bulunmaktadır. Giriş kapısında Bektaşî sikkesi olan bir kitabe yer almaktadır. 1999’daki Kosova Savaşı’nda tekkedeki yapılar Sırp askerî güçleri tarafından ateşe verilerek önemli ölçüde tahrip edilmiştir (Resim-41,42). Tekke günümüzde aslî faaliyetini devam ettirmektedir.

İpek (Peç) şehrinde, çarşı içinde, Fatih Camii yer almaktadır. Yapı, halk arasında Fatih (Fetih) veya Bayraklı Camii olarak da anılmaktadır (Resim-43,44). Yapının, 15. yüzyılın ikinci yarısında Fatih Sultan Mehmed tarafından inşa ettirildiği tahmin edilmektedir. Kare planlı, 12x12m. ölçüsündeki yapı, sekizgen kasnağa oturan tek kubbe ile örtülüdür. Üç kubbeli bir son cemaat yeri vardır. Caminin iç duvar yüzeylerinde geç dönemlere ait duvar süslemeleri bulunmaktadır. 1999 yılında Sırp güçleri tarafından tahrip edilen caminin, restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Cami’nin onarımını İtalya Devleti üstlenmiştir.

İpek (Peç) şehir merkezine yakın bir yerde bulunan Defterdar Camii, 1624-25 yılında vefat eden Defterdar Mehmed Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. Kare planlı olan cami, son cemaat yerini de içine alacak şekilde kırma bir çatı ile örtülmüştür (Resim 45). Değişik dönemlerde onarımlardan geçen caminin sadece minaresi orijinal hâliyle günümüze kadar gelebilmiştir. Harimin de sekizgen ahşap süslemeli gömme kubbesi bulunan camii, Kosova Savaşı’nda Sırplar tarafından yakılmıştır (Resim 46).

Vushtri şehrinde yer alan Gazi Ali Bey Camii, dikdörtgen planlı ve kırma çatıyla örtülüdür. (Resim-47). Yapı, 18. yy. eseridir. 1999 Kosova Savaşı’nda camii, Sırplar tarafından hasar görmüş ve minaresi yıkılmıştır. Savaştan sonra Birleşik Arap Emirleri tarafından yapılan onarımda, cami minaresinin şerefesi Arap mimarî üslûbunu yansıtan, köşklü biçimde yeniden inşa edilmiştir. Bu gibi kasıtlı onarımlar ve restorasyonlara, sadece bu camii de değil, Kosova’da yer alan diğer yapı türlerinde de görülmektedir.

Prizren’de bulunan Namazgah ya da halk arasında bilinen tabiriyle Kırık Camii, şehrin kuzeyinde yer almaktadır (Resim-48). Yeni Mahalle mevkiinde sadece sembolik minare kaidesi ayakta bulunan Namazgâh veya Kırık Cami adıyla anılan bir eser yer alır. Adı geçen bu eserin şehrin yeni imar planı çerçevesinde yıkılması öngörülmüştür. 1454 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından, Bosna fethine giderken, yol güzergâhı üzerinde, ordunun Cuma namazını kılması için bu namazgâhı inşa ettirmiştir. Namazgâh, 2001 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarafından yapılan kazı ve bölgede gerçekleştirilen incelemeler sonucunda, orijinaline uygun bir biçimde onarılmıştır (Resim-49-50).

Kosova Savaşında hasar gören eserlerin restorasyonu ehil olmayan kurum, kuruluş ve kişiler tarafından yapılarak, telafisi olmayan ikinci bir tahribata sebep olmaktadırlar. Bu eserler bir kültürü, bir medeniyeti, sanatı ve tarihi yansıtmaktadırlar. Türk eserlerinin bu mimarî özelliklerini göz önünde bulundurmadan yapılan onarımlar, hem eserin ortadan kalkmasına, hem de insanlığın ortak mirası olan bir yapının kaybolmasına aracı olmaktadırlar.

Suudi Arabistan ve İran başta olmak üzere Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi İslâm ülkelerinin, sadece Kosova’da değil Bosna-Hersek ve Arnavutluk’taki Türk eserlerinin onarımında da bilinçli olarak bu tahribatı yaptıkları görülmektedir.

Yaptığımız incelemeler sonucunda, Kosova’da çok ayaklı, çok kubbeli ve zaviye planlı camilerin inşa edilmediği görülmektedir. Camiler genellikle kare planlı, tek kubbeyle örtülü ve üç kubbeli son cemaat yeri olan klasik yapılardır. Kubbeye geçişler tromp’tur. Camilerde tezyinat olarak duvar resimleri yaygın olarak kullanılmıştır. Priştine’de Fatih Camii, Sultan Murat Camii ve Yaşar Paşa Camii, Prizren’de Sinan Paşa Camii, Emin Paşa Camii, Mehmet Paşa Camii ve Terzi Memi Camii, İpek’te Fatih Camii, Gilan’da Şehzade Hanım Camii ve Cakova’da Hadım Camii ve Mahmut Paşa Camii gibi yapılarda 18. ve 19.yüzyıla ait duvar resimleri vardır. Duvar resimlerinde barok üslup hakimdir. Konu olarak manzara tasvirleri, natürmortlar ve bitkisel bezemeler seçilmiştir. Bunun yanında hat sanatı örnekleri süsleme unsuru olarak kullanılmıştır. İpek Taftalı ve Prahofça Camilerinin 18. yüzyıla ait ahşap tavan süslemeleri bulunmaktadır.

Türbelerin genellikle çokgen planlı olup örtü sistemleri dilimli çatıdır. Hamamlar çifte hamam şeklinde inşa edilmiş ve enlemesine planlıdırlar. Köprüler tek gözlü yerine çok gözlü olarak inşa edilmiştir. Ticaret yapılarından han ve bedestenlere, askeri yapılardan kule, kışla ve tabyalara rastlanılmamıştır. Yapıların tamamı kesme taş veya moloz taşla inşa edilmiştir. İnşaat malzemesi olarak tuğlanın az kullanıldığı görülmektedir.

Balkanlarda Türk eserleri, Türklerin haklı olarak iftihar kaynağı olmanın yanı sıra, aynı zamanda bölgede yaşayan insanların ve insanlığın ortak mirası ve zenginliğidir. Bu itibarla söz konusu eserlerin korunması, aslına uygun bir şekilde restore edilmesi ve kullanılması için öncelikle Türkiye ve Balkan ülkelerinin ilgili kurumlarının işbirliği içerisinde bulunmaları gerekmektedir.[16]

Başlatılacak ortak onarım projelerinde uluslararası kuruluşlardan da maddî destek sağlanabilir. İnsanlığın ortak mirası olan bu eserlerimizin onarımına, her ülke ve kuruluştan destek bulunabileceğini umuyoruz.

Yrd. Doç. Dr. Mehmed İBRAHİMGİL

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 12 Sayfa: 23-33


Dipnotlar :
[1] Smail Tihiç, İslamska Umetnost u Jugoslaviji, Beograd, 1979, s. 22.
[2] UMNİK, OSCE, Election 2001, Provisional Certified Results, 24 November 2001, s. 9.
[3] UMNİK, OSCE, Election, 2001.
[4] Ömer Turan, “Balkanlar’da Türkler”, Bay, Kültür ve Sanat Dergisi, Yıl:5, Sayı: 27, Prizren, 1998, s. 9. Ayrıca bkz:Altay Suroy Recepoğlu, “Prizren ve Türk Dünyası”, Bay, Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı:1, 1994, s. 5-6.
[5] Noel Malcolm, Kosova, London, 2000, s. 138-139.
[6] Muhammedî Şukriu, Prizreni i Lashte, Prizren, 2001, s. 185.
[7] Ayrıntılı bilgi için bkz: Mehmet İbrahimgil, “Balkanlar ve Kosova’daki Türk Kültür Mirasımızın Dünü Bugünü”, Vakıf ve Kültür Dergisi, Yıl: 2, c. 1, Sayı: 4, 1999, s. 6-8.
[8] Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlılar Döneminde Manastır”, Atatürk ve Manastır Sempozyumu, 12-13 Ekim 1998, Manastır-Bitola, Gazi Üniversitesi, Ankara, 1999, s. 21-35; Hamdija Kreşevljakoviç, “Stari Bosanski Gradovi”, Naşe Starine, Sayı: 2, Sarajevo, 1954, s. 12.
[9] UMNİK, Department of Culture, Cultural Heritage Unit, Raport, 23 Juli, 2001.
[10] Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimarî Eserleri, c. 2, s. 420; Aydın Yüksel, “Kosova’da Türk Eserleri”, I. Kosova Zaferi’nin 600. Yıldönümü Sempozyumu, 26 Nisan 1989, s. 44-54.
[11] Sabri Baygora, Barbaria Serbe Ndaj Monumenteve İslame Ne Kosove, (Şubat 1998- Haziran 1999), Boshkesia İslame E Kosoves, Prishtine, 2002.
[12] Bu listeye arşiv fotoğraf ve belgelerinde yakın tarihlerde ayakta olan yapılar, hazireler, yapısı olmayan kitabeler dahil değildir. Bunlarla birlikte yapıların sayısı 170’i bulmaktadır.
Ayrıca, arazi çalışmasında, Suudi Arabistan ve Arap Emirlikleri’nin “Vehabîlik” güdümünde olan bazı fanatik Müslüman Arnavut gruplarıyla münferit çekişmelerimiz oldu.
Bu ülkelerin verdiği maddî destekle, Türk eserlerinin sanat ve mimarî özelliklerinin bilinçli olarak kaybedildiğini gördük.
Cami minarelerindeki şerefeler, köşklü Arap şerefelerine dönüştürülmüş, yapıların tarihini ve mimarî özelliğini yansıtan almaşık duvar tarzı sıvayla kapatılmış, cami içinde dönemin sanat ve kültürünü yansıtan duvar süslemeleri ya tahrip edilmiş, yada badana ile örtülmüş, Cami hazirelerindeki mezar taşları ortadan kaldırılmıştır.
Minber, mahfil, kapı ve pencere gibi Osmanlı dönemine ait ahşap yapı elemanlarının yerini, beton ve demirden yapılmış yenileri almıştır. Bu gruplarda Türk düşmanlığı had safhaya ulaşmıştır. Bu olaylar karşısında tepki verdiğimizde de, bu ülkelerin güdümünde olan kişi veya grupları karşımızda bulduk. Kosova idaresinin bu gruplara karşı olan aczine ise, bizzat şahit olduk.
[13] Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: Raif Vırmiça, Kosova’daki Osmanlı Mimarî Eserleri I, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1999, 1. baskı, XIV+788 s.
[14] Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimarî Eserleri, İstanbul, 2000, c. 3, s. 210.
[15] Altay Suroy Recepoğlu, “Fetihten Önceki Fetih”, Tarih ve Düşünce, Araştırma ve İnceleme Dergisi, Mayıs 2000, s. 56-62.
[16] Türk Tarih Kurumu tarafından başlatılan “Yurt Dışındaki Türk Eserlerinin Envanteri Çalışması” hâlen Balkan ülkelerinde devam etmektedir.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.