Klâsik Tebriz Minyatürleri (XIII-XIV. Yüzyıllar)
On üçüncü yüzyılın sonu, on dördüncü yüzyılın başlarında, Tebriz Minyatür Okulu’nun kurulduğu bilinmektedir. Ele aldığımız bu dönem Yakın Doğu’da, Azerbaycan’ın İlhanîler Devleti (1256-1357) dönemidir. O dönemde Azerbaycan Moğol İmparatorluğu’nun bir parçası idi. İlhan Gazan Han Dönemi’nde (1295-1304) İlhanlılar Devleti güçlenerek bağımsızlığına kavuşmuş ve İslam dinini kabul etmiştir.
13. yüzyılda Moğol işgali ile, Çin ve Yakın Doğu bir tek idari yönetim altında birleşmişti. Yakın Doğu’nun tüm hayat tarzı ve kültürü Çin’in etkisi altında idi. Böylece bu etkileşim resim sanatına da yansımıştı. Ancak, üzerinde durulması gereken bir nokta da resim yapmaya dinin getirdiği farklı boyutlardır.
Azerbaycan minyatür sanatı, Yakın ve Orta Doğu halklarının, sanat tarihinde en ilgi çeken safhalarından birini oluşturur. Değeri açısından kitap süslemesinde kullanılan minyatür sanatının oluşumunda klasik şark şiir sanatının etkisi büyük olmuştur.
Antik mitolojinin Eski Yunan sanatına etkisi olduğu gibi, klasik şark şiirinin de İslâm şark minyatür sanatının oluşmasına mühim etkisi olmuştur.
Çağdaş sanat tarihi ilminin elde ettiği sonuca göre Azerbaycan minyatür sanatı Müslüman doğuda gelişmiş ve taşıyıcı rolü olmuştur. Yakın ve Orta Şarkta minyatür sanatının en eski numunelerinden sayılan bir çok eser Azerbaycan’ın şehirlerinden Hoy’da, Marâga’da, Tebriz’de yapılmıştır.
Bu sanatın bu bölgede ortaya çıkışı ve yaygınlaşması tesadüf değildi. XIII. asrın sonu XIV. asrın başlangıcında İlhanlı Devleti’nin merkezî şehri (başkenti) olan Marâga ve Tebriz doğunun en önemli kültür merkezlerindendi. XIV. asrın başı Tebriz çevresinde yerleşen iki büyük şehri Gazaniyye ve Reşidiyye’de ilim ve tahsil ocakları, kuruluşları, büyük kütüphanesi, sanat atölyeleri bulunmaktaydı. Bu kütüphanelerde farklı ülkelerden gelmiş ressamlar ve hattat ustaları çalışırdı. Bu sanatçılar doğunun büyük âlim ve şairlerinin eserlerini, Reşideddin’in Cami et-tavarih eserinin mükemmel elyazma nüshalarını hazırlıyorlardı. Aynı zamanda onların minyatürlerle süslemesini yapıyorlardı.
Azerbaycan minyatür sanatının belli olan en eski numunelerinden Varka ve Gülşa (XIII. asır.), Me’nafi el-hayvan (1298), Cami et-tavarih (1308, 1314, 1318) elyazmalarının minyatürleri doğuda yeni bir okulun oluşmasını başlatıyordu.
Hülakiler devrinde İran’da ve Azerbaycan’da Hülagü hüküm sürmüş İlhanlıların sarayında çalışan Uzak Doğudan davet edilmiş sanatçıların bir kısmı Çinliler olmuştur.
D. Denike’ye göre Moğollarla birlikte Çin kültürünün esasını oluşturan birçok Çinli sanatçı, âlim ve ressam İran’a gelmiştir. Avrupa alimlerinin bir kısmı E. Dits, E. Kühnel ve diğerleri haklı olarak bu sanatçıların millî köklerine göre Çinli değil, Uygur olduklarını savunuyorlardı. Bu fikrin doğru olduğunu tarihi belgeler de destekliyor. Raşideddin’in Vakıfname’sinde Tebriz saray atölyesinde çalışan ressam ve sanatçıların isim listesi bulunmaktadır (Dumlun Buga, Tom Timu, Ayas, Altun Buga, Tagay Timur ve diğerleri). Gösterilen 20 isimden hiç birisinin Çinli adı taşımaması, tam tersi Doğudan getirtilmiş bu şahısların Türk-Uygur kökenli ustalar olduklarını ispat ediyordu.
Uygur sanatının ileri derecede gelişmesinde, Uygur sanatçılarının Yakın ve Orta Doğuda büyük şöhret kazandıklarına dair delil çoktur.
Le Kok’un Turfan’da bulduğu resimler Uygur kökenli ressamların dünyanın en meşhur portreci ressamlar olduklarını ispatlamaktadır.
Uygur ustalarının Çin’de, Hindistan’da, Orta Asya ve İran’da mabet yapması ve onları duvar resimleri ile süslemesi IX-XI asırlarda Uygur sanatının etkisinin kuvvetli olduğunu ve bir sanat okulunun oluşmasına aracı olduklarının delilleridir.
Uygur ressamlarının Orta Şark, İran ve Azerbaycan’da tasviri sanatın gelişmesinde, Çin-Uygur sanatının an’anelerinin yaygınlaşmasında önemli rolü olmuştur. Tebriz okulunun erken çağlarda minyatür sanatına yansımış Çin-Uygur etkisi, bu devirde Marağa ve Tebriz’de çalışan Uygur ressamlarının sanat faaliyetlerinde de etkili olmuştur.
Tebriz minyatür okulunun erken çağlarında, bu okulun kendi üslubunun oluşmasında o devirde kaleme alınan tüm elyazmaların rolü büyük olmuştur. Me’nafi el-hayvan ve Cami et-tavarih nüshalarını süsleyen minyatür resimlerde üslubun oluşum şekli belli olmaktadır.
Üslub hususiyetlerine göre bir ressam eliyle yapılmış minyatürlerde, hayvan figürleri çok canlı ve gerçekçi tasvir edilmektedir. Resimde arka planı oluşturan sade bir manzara, ağaçlar dekoratif anlam taşımaktadırlar. İkinci grup minyatürlerde Zümrüdü Anka kuşu, ağaç budaklarında, dallarında oturmuş saksağanlar, kartal ve diğer hayvan tasvirleri üslub hususiyetleri bakımından birinciden tamamen farklı bir yön taşımaktadır. Bu minyatür resimler Çin resim sanatının kuvvetli etkisi altındadır. Uzun ve inatçı arayışlar isteyen bu problemlerin halli Tebriz ressamları Cami et-tavarih elyazmasının minyatürlerinde olur. Gazan Han’ın ve onun veziri, meşhur âlim ve devlet adamı Reşideddin zamanında Tebriz’de kitap sanatı yüksek gelişme noktasına varmıştır. Tebriz’in Şenbi-Gazan adını taşıyan bölgesinde yerleşen “Beytül-Kütüb” (Kitab evi) ve “Beytül ganun” (Kanun evi) adlı iki devlet kütüphanesinden ayrı Reşidiyye’de Reşideddin’in kendi kütüphanesi vardı.
Reşideddin’in kütüphanesinde doğunun farklı ülkelerinden davet edilmiş kitap hattatları, ressamlar, minyatür ustaları çalışmaktaydı. Onlar Reşideddin’in Cami et-tavarih (1, 2, 3) eserinin elyazma nüshasını hazırlayıp, minyatürlerle süsleyip, onları farklı şark ülkelerine dağıtıyorlardı.
Reşideddin, Kendi atölyesinde yazılmış ve süslenmiş olan Cami et-tavarih ve diğer eserlerin yabancı hattatlar ve ressamlar tarafından kopyalanmasına olumlu bakıyordu.
Reşideddin’in yaşadığı dönemde hazırlayıp şark ülkelerine gönderilen Cami et-tavarih adlı eserinin elyazma nüshalarından üçü önemlidir.
1307-1314 yıllarında iki tarihi nüsha Edinburg Üniversitesi’nin Kütüphanesinde ve Londra’da Kral Asya Birliği’nde muhafaza ediliyordu. Üçüncü nüshası ilk defa Ağa oğlu tarafından tetkik olunmuş 1318 tarihli İstanbul nüshasıdır.
Cami et-tavarih elyazmalarının farklı ressamlar tarafından yapılmış resimleri Azerbaycan minyatür sanatının gelişiminde önemli bir yer almaktadır.
“Hint Dağları”, “Tibet Dağları”, “Buddanın Ağacı” konulu resimler Tebriz ressamlarının tabiat manzaralarına olan tutkusunu sergilemektedir. Şark minyatür sanatında çok nadir rastlanan bağımsız manzara tarzını oluşturan bu eserlerin kompozisyon kuruluşu ortamı dekoratif (dağ ve ağaçlar) gerçekçi tasvirlerle sunulmaktadır.
Tebriz ressamları tabiat manzaralarında, akan çay, göl gibi doğa tasvirlerini farklı dekoratif tarzda çizgileriyle kullanmaktaydılar. Bu bakımdan “Suvarilerin çaydan geçişi” (İstanbul Topkapı Müzesi) ve “Nuh ile Ailesi Gemide” (Londra, Kral Asya Birliği) adını taşıyan minyatürlerinde deniz tasviri önemli ve çok orijinal dekoratif tarzda sunulmuştur. 1318 yılında Reşideddin Olcaytu Han’ın zehirlenip öldürülmesi suçundan haksız yere idam edildi. Onun Rubi Reşidiye adlı kütüphanesini ve atölyesini yıktılar. Bu olay Tebriz’de kitap sanatı (hattatlık) gelişiminde durgunluk dönemini başlatmış oldu. Tebriz elyazma kitaplarının ve minyatür sanatının yeni gelişim devri tahminen 10 yıl sonra başladı.
1328 yılında Reşideddin’in oğlu Gıyaseddin Abu Seyid’in sarayda padişahın yardımcısı olmasından sonra sanatta gelişim eski haline dönüşünü yaşamaya başladı. Ülkenin sosyal-siyasî ve kültür hayatında babasının yolunu destekleyen, geleneklerini devam ettiren Gıyasettin hattatlığı düzene kavuşturmak için kütüphanenin ve atölyenin yeniden inşasına başlamıştır.
1328-1336 Gıyaseddin’in vezirliği bir döneminde, Tebriz tarihine girenlerden ikisi “Büyük Tebriz Şahnamesi” veya Demott “Şahnamesi” olmuştur. 1330-1350 yılları arasında “Şahname” nüshası sanat ve edebiyat tarihinde çok önemli yer tutuyordu.
Orta Şark minyatür sanatının önemli eserlerinden sayılan Demott “Şahnamesi”nin minyatür resimleri devrimize çok tahrip olmuş halde ulaşmıştır. Elyazmanın bir kısmı kaybolmuş, bir kısmı ise, XVIII-XIX. asırlarda tecrübesiz ressamlar tarafından çok kötü bir biçimde restore edilmiş ve geçmişteki halini kaybetmiştir.
Büyük Tebriz “Şahname”sinin minyatürleri Avrupa ve Amerika Birleşik Devleti’nin birçok müze ve kütüphanelerinde ve şahsî kolleksiyonunda bulunmaktadır. Şimdiki zamanda minyatürlerin farklı kitaplarda yayınlanmış 50’den fazla örneği vardır. Yüz ifadesi ve fikrin değeri açısından bir grup minyatür seçilmektedir. “Firudin’in oğlunun ağlaması”, “İrec’in ölüm haberi”, “Erdevan ve Erdeşir”, “Rüstem’in defni”, “İskender’in cenazesi üzerinde ağlaşma” ve diğer eserler örnek olarak gösterilebilir.
“Rüstem’in defni” ve “İskender’in cenazesi üzerinde ağlaşma” gibi insan yüzü tasvirlerinin bulunduğu kompozisyon eserlerde ressamın önündeki önemli meselelerden biri, minyatürde bulunan tüm kütlenin psikolojik yüz ifadesinin verilmesidir. Bir minyatürde diğer önemli teknik taraflar, figürlerin yüzeyde düzgün yerleşmesi, hareket ritmi, renk uyumu, kompozisyon dekoratifi ve duygusal etkinin kuvvetli olmasıdır.
“Behram Gur ve Azade Avda”, “İskender’in Yecüc ve Mecüclere karşı duvar çektirmesi”, “İskender’in yoldaşları ile ejderhayı öldürmesi” ve diğer eserler, kompozisyon kurumu, manzara tasviri ve suretlerin etnografik taraflarına dayanarak Cami et-tavarih resimlerinden farklıydılar. Bu tarzın hususiyetlerinden biri de, saray hayatının toplantı ve maişet sahnelerini canlandıran minyatürlerde kendini bulmaktadır. “Nuşirevan Çin hakanına mektup yazdırır”, “Anası Rudabeni mezemmezedir”, “Rudabe ve Zal” eserleri, Tebriz sanat okulu için önemli bir orjinallik taşıyordu. Mimarlık yapıtları ve onların iç ve dış tarafının zengin dekoratif süslemesi, Tebriz sanat okulunun şeklini oluştururdu.
1336 yılında Giyaseddin idam edilir ve sanat atölyesi soyulur. Bu ülkenin, Tebriz’in sosyal, siyasî ve kültürel gelişiminin 20 yıla yakın devam eden bir gerilim (tenezzül) devrinin başlaması idi. Gerilimin kaynaklarından bazıları da merkezî devlet yönetiminin olmaması, hakimiyet uğruna yapılan kavgalar (savaşlar) olmuştur.
1358-13?? yıllarında güzel yazı yazan, edebiyat ve sanat heveskârı olan Sultan Uveys’in hakimiyeti devrinde, Tebriz atölyesi yeniden faaliyete başlıyordu ve kitap sanatının gelişiminde canlanma dönemi yerini bulmaktaydı.
1360-1370 yıllarında “Şahname” resimlerinin mevcut olan bir kısmı yapılabilirdi, ama yapılmadı. 1360-1374 yıllarında yazılan “Kelile ve Dimne” İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde muhafaza edilmektedir. Farklı manada öğretim içerikli hikâyelerde günlük hayatı yansıtan resimlerden birinde, saf bir hırsızın yakalanma sahnesi tasvir edilir. Minyatürde, ev sahibinin elindeki sopayla hırsızı dövmesi ve yatağında oturmuş genç bir kadının bu sahneyi izlemesi tasvir edilir.
“Kelile ve Dimne” eserinin minyatürlerinin kompozisyon açısından sade ve derli toplu oluşu, iç mimarinin rolü, figürlerin yüz ifadelerinin canlılığı ve gerçekçiliği dikkate değerdir.
Tahmini 30 yıl kadar önce, M. İpşiroğlu’nun bulup yayınladığı yeni malzemeler, XIV. asır Tebriz okuluna mensup olan bir çok eserin varlığını ispatlar.
Cami et-tavarih eserinde çizilmiş meçhul resimler, savaş ve av sahneleri, saray toplantılarının tasviri minyatürleri üslup özelliklerine göre bölümlere ayrılmaktaydılar. Yazar, onların Tebriz okuluna mensup olduklarını söyler. Tebriz’de ve esasen yerli ressamların yaptıkları sanat eserlerinin ortaya çıkmasında, İlhanlı hanlarının ve sultanlarının bir siparişçi rolünü üstlenmiş olmalarının payı büyüktür. Buna göre, bir halkın fikri ve estetik prensiplerinin tarih içinde yetişen ve gelişen bütünlüğü ve benzerliğini, o devirdeki sanat geleneğinin hükümdarlık eden sülalenin adıyla bağdaşmasını, “Moğol okulu”, “Moğol üslubu” olarak adlandırmak mümkün değildir.
XIII-XIV. asırlarda Tebriz’de oluşan minyatür sanatını “Moğollar Okulu” olarak değil, “Moğol devrinde Tebriz okulu” olarak adlandırabiliriz.
Azerbaycan’ı fethettikten sonra Timur bir çok sanatçıyı Semerkand’a götürmüştür. XV. asrın birinci yarısında Herat hakimi, devrinin meşhur sanatseveri ve sponsoru Baysungur Mirza’nın saray kütüphanesi ve atölyesi Orta Doğu’da sanat merkezi olmuştur.
XV. asrın en meşhur hattatlarından Mevlana Cafer Tebrizî idi. O, uzun süre Baysungur’un saray kütüphanesinin müdürü olmuş, sarayda çalışan 40 hattatın yazı işlerinden sorumlu tutulmuştur. Meşhur “Baysungur Şahnamesi”ni yazmış ve birkaç nadide hattat yetiştirmiştir.
“Hazret Baysungur Mirze’nin Tebriz’den üstad Seyyidi Ahmed, nakkaş Hacı Ali Müsevviri ve mücellit Cevameddin Tebrizî’yi saraya getirme amaçlarından biri de Sultan Ahmed Bağdatlı’nın herkes tarafından büyük beğeni toplayan tarzını bu ressamların öğrenmesi ve büyük sanatçının halefi gibi yetişmelerini istemesidir. Ferideddin ve Caferî cilt şeklinde kitaplar hazırlamaları ve Gevameddin de ciltler üzerinde kabarık tasvirler yapmaları için görevlendirilmişlerdi.
Daust Mehemmed’in bu bilgilerine göre, XV. asrın başlarında Tebriz sanat okulunun yüksek seviyede inkişaf etmesi, Azerbaycan ressamlarının yeri bulunmaz sanatçılar olarak doğuda şöhret kazanması ve komşu ülkelerde kitap süsleme sanatının gelişiminde faydalı rolünün olduğunu ispatladı. Teymur ve Şahruh yönetimi devrinde, Herata’da birçok tanınmış hattat ve nakkaş tarafından meydana getirilmiş elyazmalarının günümüze pek azının ulaşması da hayret vericidir.
1930’lu yıllarda XV. asır Tebriz okuluna ait olan elyazmalarından bilim âleminde yalnız 2-3 numune belli idi. Bunlardan biri ve minyatür sanatı bakımından en meşhur olanı Nizami’nin “Hüsrev ve Şirin” manzumesinin bir nüshası idi. Washington’da Frir Galerisi’nde saklı bu elyazma, ilk defa Mehmet Ağaoğlu tarafından araştırılmış ve 1937 yılında eserin minyatürleri yayınlanmıştır. Bu manzume, farklı konuları tasvir etmektedir. 5 zarif minyatürle süslenmiştir. Birinci kitabı süsleyen minyatürün konusu “Şirin Yıkanırken Hüsrev’in ona rastlaması”dır. Bir süre sonra kalıba çevrilen kompozisyon, burada sade oluşu ile dikkat çekmektedir. Dağlar ve yeşillikten ibaret olan sade manzara fonu, ön planda pınarda yıkanan Şirin, solda ise ağaçların arkasına saklanan Hüsrev’e şeklinde tasvir edilmektedir.
Elyazmanın son iki minyatür resmi “Şirin’in Ferhad’ın yanına gelmesi” ve “Hüsrev ve Şirin Kasrı önünde” konulu eserler, kompozisyon kuruluşu ve simaların ifadeleri, sonraki dönemlerde yapılanlara, örnek teşkil edecektir.
XV. asrın birinci yarısında Tebriz okulunun gelişim karakterini göz önüne seren diğer bir eser, şimdiye dek belli değildi. “Hüsrev ve Şirin” elyazması ve Abd el-Hoyun’un Sultan Ahmed Celair’in Divan’ı için yaptığı resimler XV. asrın birinci yarısında ilk numunesi olmuştur.
Tebriz minyatür sanatının gelişimini öğrenmek için bu sanat eserinde bulunan resimler yeterli bilgi vermektedir. Tebriz okulunun bu devirde faaliyetini, büyük önem verenAlman bilim adamı F. Schultz, komşu şark ülkelerindeki minyatür sanatının gelişiminde ve klasik okulun oluşumunda büyük rolü olan Tebriz minyatür sanatını “ana-mektep” olarak görmektedir.
Azerbaycan Devlet İlimler Akademisi / Azerbaycan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 196-200