Kirman Selçukluları
Selçuklular, devletlerinin kuruluşlarında büyük önemi olan Dandanakan Savaşı’nı (1040) kazandıktan hemen sonra, muhtemelen Merv şehrinde, büyük bir kurultay toplamışlar ve Türklerdeki hâkimiyet telakkisine uygun olarak o zamana kadar ele geçirilmiş ve ilerde zaptetmeyi düşündükleri toprakları hânedân üyeleri arasında bölüşmüşlerdi. İşte bu bölüşme sırasında, Tabes vilayeti ile Kirman bölgesi ve Kuhistan havalisi Kavurd’a verilmişti. Kavurd, Çağrı Bey Dâvud’un oğullarının en büyüğüdür. Kirman eyaletine Selçuklu akınları ilk olarak 1042-3 yılında başladı. Daha sonra Melik Kavurd maiyyetindeki beş-altı bin Türk süvari ile kendisine ayrılmış olan, İran’ın Kirman bölgesine geldi. Büveyhîlerin hâkimiyetindeki Kuzey Kirman (Serd-sîr), 1048 yılında Kavurd’un idaresi altına girdi. Böylece Kirman Selçukluları Devleti kurulmuş oldu. Diğer taraftan Serd-sîr bölgesi, burada yaşayan halkı besleyecek güçte değildi. Kirman’ı esas besleyen Germ-sîr bölgesi olup, Kufs kavmini dağıtarak, Kirman’a tamamıyla hâkim oldu (muhtemelen Aralık 1050-Ocak 1051).
Melik Kavurd Kirman’a hâkim olduğu sırada, Arabistan yarımadasının doğu ucu Umân (Ummân) da Büveyhîlerin idaresindeydi. Kavurd daha sonra dikkatini Umân’a çevirdi ve Hürmüz emîri Bedr İsâ Câşû’nun sağladığı gemilerle Umân sahillerine doğru yelken açtı. Böylece Kavurd idaresi altındaki gemilerle, Selçuklu tarihinde ilk deniz aşırı seferini gerçekleştirdi. Neticede Kavurd Umân’a hâkim oldu. Umân’dan sonra Kirman’ın batısında ve komşu eyalet olan Fârs üzerine yürüdü. Fars bölgesine o sırada Şebânkâre emîrlerinden Fazlûye hâkimdi. Kavurd önce bölgenin merkezi Şîrâz’a yürüdü, Fazlûye ise şehri terk etmişti. Kavurd, Cehrem Kalesi’ne sığınan Fazlûye’ye karşı etkili olamayacağını anlayarak Şirâz’a döndü. Böylece Fârs bölgesinde gerçek Selçuklu hâkimiyeti Kavurd tarafından tesis edilmiş oldu (1062).
Büyük Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in ölümü (4 Eylül 1063) üzerine ortaya çıkan taht mücadelelerine Kavurd da katılmak ve amcasının yerine sultan olmak istemişti. Ancak kardeşi Alp Arslan’ın Selçuklu tahtına çıktığını haber aldığı zaman İsfahan’dan geri dönmüş ve onun sultanlığını tanımıştı. Diğer taraftan Fazlûye, Fârs’ı tekrar ele geçirmek istiyor, fakat Kavurd önünde bir kez daha başarısızlığa uğruyordu (1064). Fazlûye daha sonra Sultan Alp Arslan’dan yardım istedi. Sultan Alp Arslan önce yardım gönderdiği gibi, daha sonra bizzât Fârs’a yürüdü ve bu bölgeyi Kavurd’dan alarak Fazlûye’ye iade etti. Sultan Alp Arslan’ın Fârs’ı tekrar Fazlûye’ye iade etmesinde, Melik Kavurd’un daha fazla kuvvetlenmesini ve hâkimiyet sahasının genişlemesini istememesi rol oynamış olabilir. Bir süre sonra Kavurd, vezîrinin teşviki ile Sultan Alp Arslan’a isyan etti. Sultan bu durumu öğrendiği zaman derhal Kirman üzerine yürüdü (Haziran-Temmuz 1067). Öncü kuvvetleri arasındaki savaşı kaybeden Kavurd, kaçmayı tercih etti. Neticede Alp Arslan kardeşini affederek Fârs bölgesine gitti. Affedilmesinden iki yıl geçmeden Melik Kavurd’un bu kere eski düşmanı olan Fazlûye ile birleşerek, Sultan Alp Arslan’a isyan ettiğini görüyoruz. Sultan Fazlûye ile uğraşmak görevini vezir Nizâm ül-Mülk’e verirken kendisi de Kirman’a gitmişti. Nizâm ül-Mülk, bir hile ile Fazlûye’yi esir almaya muvaffak oldu. Alp Arslan ise kendi ordusu içinde Kavurd’u destekleyen bir grup olduğunu anlayınca, Kirman’ı terk etmek zorunda kalmıştı (1069).
Sultan Alp Arslan ölmeden önce yaptığı vasiyet ile yine de Kavurd’u düşünmüş, Fârs ve Kirman bölgelerinin idaresini ona bırakmıştı. Alp Arslan’ın ölümünden (1072) sonra oğlu Melikşâh Büyük Selçuklu sultanı ilân edilmişti. Diğer taraftan Kavurd da Büyük Selçuklu tahtını ele geçirmek istiyordu, bu maksatla da harekete geçti. İki taraf arasındaki ilk savaşta öncü kuvvetleri karşılaşmış, Emîr Savtegin idaresindeki Melikşâh’ın askerleri Kavurd’un öncülerine hücum ederek onları dağıtmıştı. Asıl ordular Hemedân civarında Kerec hududunda karşılaştılar. Neticede savaşı Melikşâh kazandı. Melik Kavurd önce kaçtı ise de sonra yakalanarak esir edildi ve yayının kirişi ile boğularak öldürüldü (1073). Melik Kavurd, âdil ve işbilir bir şahsiyete sahipti. Cömertliği ve iyi idaresi ile halkı memnun bırakmış onun zamanında Kirman halkı bolluk ve refaha kavuşmuştur. Kavurd’un bir hükümdar olarak hatası, Büyük Selçuklu sultanlığını ele geçirmek için taht kavgalarına karışması olmuştur.
Melik Kavurd, Sultan Melikşâh ile savaşmak üzere hareket ettiği sırada Kirman’da yerine oğlu Kirman-şâh’ı vekil bırakmıştı. Babasının ölüm haberinin ulaşması ile, Kirman-şâh hükümdar olmuş onun melikliği bir yıl sürmüş ve sonra ölmüştür.
Kirman-şâh’dan sonra Kavurd’un küçük yaştaki oğlu Hüseyin tahta çıkarıldı. Ancak Kavurd’un oğullarından Sultan-şâh Hemedân’da tutuklu bulunduğu hapisten kaçtı ve çok küçük olan kardeşinin yerine Kirman Selçukluları tahtına oturdu (Eylül-Ekim 1074). Bir müddet sonra Sultan Melikşâh’ın büyük bir orduyla Kirman’a yürüdüğünü görüyoruz. Kaynaklar Melikşâh’ın bu seferi hakkında açık bir sebep zikretmiyorlar. Melikşâh kalabalık ordusu ile Kirman Selçuklularının merkezi Berdesîr önünde ordugâh kurduğu zaman Sultan-şâh şehre kapanmış ve Selçuklu ordusuna mukavemet edemeyeceğini anlamıştı. Daha sonra elçilerin gelip-gitmesi ve emîrlerin aracılığı ile Sultan-şâh’ı affederek yerinde bıraktı ve tekrar İsfahan’a döndü. Sultan-şâh 1085 yılında öldü.
Melik Sultan-şâh’ın yerine Kirman Selçukluları tahtında kardeşi Turan-şâh’ı görüyoruz. Devlet büyükleri onun iyi bir şekilde hükümdarlık, yapabileceğini ümit etmiyorlardı. Melik Turan-şâh tahta geçişinin ertesi yılı (1085-6), bir ordunun şehir içinde sivil halkın evlerinde kalmasının yarattığı sosyal meselelere şâhit olmuş ve bunu önlemek için de bir takım îmar faaliyetlerinde bulunması gerekmişti. Öte taraftan Melik Kavurd’un ölümünden sonra Kirman Selçukluları bir süre için komşu eyâlet Fârs’ın hâkimiyetini kaybetmişti. Sultan Melikşâh Fârs eyaletinin idaresini Emîr ed-Devle Humâr Tegin’e vermişti (1073). Bu emîrin idaresi sırasında Fârs’da âsayiş bakımından emniyetsiz bir devre başladı. Melik Turan-şâh belki de Fârs’ın bu karışık durumundan yararlanarak, bu bölgeye iki sefer yaptı. Birincisinde mağlup oldu. İkincisinde yeniden bir ordu düzenleyerek Fârs’ı aldı. Daha sonra Sultan Melikşâh’ın ölümü (1092) ile zevcesi Terken Hâtûn, küçük oğlu Mahmûd’u büyük Selçuklu tahtına oturtmak için mücadeleye girişmişti. Terken Hâtûn, Fârs’a hâkim olabilmek için Emîr Üner kumandasında bir orduyu adı geçen bölgeye göndermişti. Turan-şâh, Şebânkâre emîrlerinin de yardımıyla Emîr Üner’i mağlûp etti (1094). Turan-şâh zamanındaki diğer bir olay da Umân halkının isyanı idi, ancak bu isyan bastırılarak Umân’da tekrar Selçuklu hâkimiyeti sağlandı. Melik Turan-şâh icraatı ile, hükümdar olmadan önce hakkında söz söyleyenleri yanıltmıştı.
Rivayete göre; onun doğruluk, adalet ve iyi ahlakı Sâsânî hükümdarlarından Anûşirevân (I. Hüsrev, 531-579) ve Emevî Halîfeleri’nden Ömer b. ’Abdülazîz (717-720) devirlerini halka unutturacak kadar mükemmeldi. Melik Turan-şâh on üç yıl hükümdarlıktan sonra Zilkâde Ekim-Kasım 1097’de öldü.
Turan-şâh’ın ölümünden sonra tek evlâdı olduğu anlaşılan İrân-şâh Kirman Selçukluları tahtına oturdu. Sultan Berkyaruk (1094-1104) ise, emîr Üner’i tekrar Fârs’a vali tayin etmişti. Fârs’da ise Şebânkâre büyükleri birer bölgede hâkimiyet kurmuşlardı, Emîr Üner’e karşı İrân-şâh’tan yardım istediler. Melik İrân-şâh Kirman’dan Fars’a geldi. Şebânkâreliler’in yardımıyla Emîr Üner’i mağlup etti (1098-9). Bu olay Fars bölgesinin, İrân-şâh Devri’nde de Kirman Selçukluları’na tâbi olduğunu göstermektedir. Bir süre sonra İrân-şâh çevresindeki bazı kişilerin etkisiyle Bâtınî mezhebine girmiş bundan sonra halka kötü davranmaya başlamış, bu kötülüğün yanı sıra birkaç kadı ve âlimi de öldürmüştü. Devlet ümerâsı dînî değerlere hürmetteki gevşekliği ve devlet işlerinin yürütülmesindeki zayıf fikirlerinden dolayı ondan nefret etmişlerdi. Nihayet Çolak Bâzdâr adında bir Türk, halktan bir grupla beraber, Şeyhü’l-İslâm ve kadılara müracaat ettiler. Şeyhü’l-İslâm ve devrin kadıları hareketleri sebebiyle İrân-şâh’ın tahttan indirilmesinde birleştiler. Halk verilen fetva üzerine ayaklandırıldı. İrân- şâh önce şefaat diledi, sonra kaçmaya çalıştı ise de bir faydası olmadı ve yakalanarak öldürüldü (1101).
İrân-şâh melîkliği zamanında akrabalarını sıkı bir şekilde takip ettirmişti, ancak Kirman-şâh’ın oğlu Arslan-şâh bu takipten kaçmış ve kendisini gizlemesini bilmişti. Neticede Arslan-şâh’ı buldular ve 16 Kasım 1101’de Kirman Selçukluları tahtına oturttular. İrân-şâh’ın devleti kötü yönetmesi ve daha sonraki taht değişikliğinden Umân halkı yararlanmaya çalıştı. Muhtemelen Arslan-şâh’ın tahta çıkışının ilk günlerinde Emîr Ebû Sa’d Muhammed adlı bir şahıs Umân’ın yarısına hâkim olmuştu. Arslan-şâh Umân’ı tekrar idaresi altına aldı. Fakat iç kısımlardaki kabilelerin bir dereceye kadar bağımsızlıklarını kazanmaya başladığı anlaşılıyor.
Diğer taraftan Fârs’a hâkim olmalarına rağmen Kirman Selçukluları bu bölge ile gereği gibi ilgilenememişlerdi. Arslân-şâh’ın daha ziyade barışçı bir siyâset izleyerek Şebânkâreler ile akrabalık tesis etmesi, Selçuklu hânedânının Kirman kolunu Fârs’tan iyice uzaklaştırdığı anlaşılıyor ancak Emîr Çavlı Sakavu’nun Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar tarafından Fârs valiliğine tayin edilmesi (1108-9) ve onun Şebânkâreleri itaat altına almak için amansız bir mücadeleye girişmesi ile İran’ın güneyi yeni olaylara sahne olmuştu. Bu mücadele sırasında Şebânkâre emirlerinden İbrahim Arslan- şâh’ın yanına kaçmıştı. Atabeg Çavlı Melîk Arslan-şâh’ın yanına sığınan Şebânkâre emîrlerini geri almak için Kirman’a bir sefer yaptı ve Furg Kalesi’ni muhasara etti. Melik Arslan-şâh idaresindeki Kirman ordusu Atabeg Çavlı’ya burada ânî bir baskın yaparak mağlûp etti (1115). Melik Arslan-şâh’ın barış ve güveni sağlaması bu devrede Kirman’ın siyasî mülteciler ve askerî yardım arayanlar için bir sığınak olmasına yol açmıştı. Yardım isteyenlerden birisi Gazneliler tahtını ele geçirmek için mücadele eden Behrâm-şâh idi. Arslan-şâh’a sığınan ikinci emîr, Yezd’deki Kâkûyi âilesindendir. Bu sırada Yezd şehrine Kirman Selçukluları’nın hâkim olduğunu görüyoruz. Melik Arslan-şâh doğuda Sultan Sencer’e tâbi olmasının yanı sıra, batıda da Irak’taki Selçuklular ile iyi ilişkiler kurmuştu. Bu iyi ilişkiler bilhassa evlilik yoluyla gelişmişti. Arslan-şâh daha sonra meliklik süresinin uzaması ve yaşının yetmişi geçmesi sebebiyle iş göremez oldu. Neticede oğlu Muhammed öteki kardeşlerinden önce harekete geçerek babasını bulunduğu saraydan alarak hapsettirdi ve kendisi Kirman Selçukluları tahtına çıktı (Ağustos-Eylül 1142). Arslan-şâh ise hapsolunduğu kalede üç yıl yaşadıktan sonra ölmüştür (muhtemelen 1145).
Melîk Muhammed tahta geçtiği zaman, sayısı yirmiye yakın olan kardeşlerine ve yeğenlerine acımasızca davranmış, Selçuk-şâh haricinde hükümdarlığını tehdit edebilecek kimseleri daha başlangıçta etkisiz duruma getirmişti. Melik Muhammed Devri’nin başlıca siyasî olayı, kardeşi Selçuk- şâh ile uğraşması olmuştu. Selçuk-şâh Muhammed tahta çıktığı zaman Germ-sîr bölgesine kaçarak hayatını kurtardı. O, daha sonra topladığı kuvvetlerle Muhammed’in Cîruft şehrine geldi. İki ordu. Cîruft dışında karşılaştılar ve şiddetle savaştılar. Mağlûp olan Selçuk-şâh Umân’a kaçtı. Onun bu bölgede oturması ile Kirman şahneleri bir daha Umân’da kalamamışlardı. Kirman Selçuklularının bir zamanlar hâkim oldukları komşu ülke Fârs’da bu defa yeni bir Türk devleti, Salgurlular hüküm sürmeye başladı. Melik Muhammed’in Salgurlulardan Atabeg Sungur ile arasında samîmî bir dostluk vardı. Oğuzların Büyük Selçuklu Sultanı Sencer’i mağlûp ve esîr etmelerinin (1153), öteki emîr ve hükümdarlar üzerinde de etkileri görülmüştü. Tabes hâkimi Melik Muhammed’in huzûruna gelerek ona tâbi oldu ve adı geçen şehri Kirman Selçuklularının idaresine terk etti. Sultan Sencer’in esir düşmesinden sonra Melik Muhammed muhtemelen Irak Selçuklularından Sultan II. Muhammed b. Mahmûd’a (1153-1159) tâbi olmuş ve onunla dostça ilişkiler içinde bulunmuştu. Melik Muhammed’e tâbi olmak isteyen diğer bir şahıs da İsfahan vâlisi Reşîd Câmedâr idi. Ancak Melik Muhammed’in 27 Haziran 1156’da ölmesi Kirman Selçukluları’nın İsfahan gibi önemli bir şehre hâkim olmak ümitlerini suya düşürmüştü.
Melik Muhammed öldüğü gün oğlu II. Turan-şâh Kirman Selçukluları tahtına çıktı. Tuğrul-şâh önce kardeşi Mahmûd-şâh’ı hapsettirdi. Daha sonra babası zamanında saltanat mücadelesine girişen Selçuk-şâh yakalanarak öldürüldü (muhtemelen 1156/57). O, bu suretle kendisine karşı çıkan ve çıkması muhtemel taht iddiacıları hakkında gerekli tedbirleri almış oluyordu. Melik Tuğrul-şâh, babası zamanında olduğu gibi Fârs’daki komşuları Salgurlu Devleti ile dostluğunu sürdürdü. Tuğrul-şâh Devri’nden itibaren Kirman Selçukluları Devleti’nde atabeglerin yavaş yavaş melikler üzerinde ve devlet idaresinde söz sahibi olmaya başladığı görülüyor.
Bu devrede göze çarpan ilk atabeg, Alâ’ed-Dîn Bozkuş idi. Müeyyed ed-Dîn Reyhân adında bir hâce ise ona rakip olmuştu. Atabeg Bozkuş öldükten sonra geride kalan oğlu Kutb ed-Dîn Muhammed de devlet içinde nüfûzu olan bir şahsiyetti. Nitekim Atabeg Reyhân ve Kutb ed-Dîn Muhammed’in Kirman Selçukluları taht mücadelelerinde ve devletin siyasetinde önemli bir rol oynadıkları görülecektir. Melik Tuğrul-şâh Mart 1170’de öldü. Onun dört erkek çocuğu vardı. Büyükten küçüğe çocuklarının isimleri Arslan-şâh, Turan-şâh, Behrâm-şâh ve Terken-şâh idi.
Melik Tuğrul-şâh’ın ölümünün yaratığı kargaşalık sırasında Atabeg Reyhân’ın yardımıyla üçüncü oğlu Behrâm-şâh Kirman Selçukluları tahtına oturdu. Bu durum Kirman Selçukluları Devleti’nde bir “Fetret Devri”nin doğmasına yol açtı. Tuğrul-şâh’ın en büyük oğlu ve veliahtı Arslan- şâh, Terken-şâh ile birleşmiş ve saltanat mücadelesine başlamak üzere Bem tarafına gitmişti. Ayrıca Kirman Selçukluları tahtına bir namzet daha vardı. Bu da Turan-şâh idi ve yardım istemek için Fârs’a yönelmişti. Bundan sonra Behrâm-şâh, Arslan-şâh ve Turan-şâh arasında amansız bir taht mücadelesi başladı. Bu mücadele Kirman Selçuklu Devleti’nin yıkılmasında rol oynayan önemli bir etkendi. Devletin yönetimi atabeglerin eline geçmişti. Atabeg olmak isteyen emîrler de aralarında mücadele ediyorlardı. Taht kavgaları sırasında gulamlar da bir melikten öbür melikin yanına kaçarak mücadeleyi kızıştırmaktaydılar. Ayrıca ticârî önemi olan şehirler de yağmalanıyor ve Kirman’ın iktisâdî durumu gittikçe kötüleşiyordu.
Behrâm-şâh üçüncü kere melikliği ele geçirdikten sonra 1175 yılında öldü. Melîk Behrâm- şâh’ın ölümü, sükûnet içindeki Kirman’ın tekrar karışmasına sebep oldu. Atabeg Kutb ed-Dîn Muhammed, Behrâm-şâh’ın yedi yaşındaki oğlu II. Muhammed-şâh’ı babasının yerine tahta oturttu. Ancak Atabeg’in yanında yeterli kuvvet yoktu, yardım bulmak maksadıyla Bem şehrine gitti. Bu sırada II. Arslan-şâh Yezd’de bulunuyordu, başkent Berdesîr’e gelerek hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre hâkim oldu. Bu suretle üçüncü kez Kirman Selçukluları tahtını ele geçirdi (1175 yılı sonu). Daha sonra Turan-şâh Salgurlulardan sağladığı yardımcı kuvvetlerle Cîruft önüne geldi (3 Mart 1177). İki taraf Cîruft Kapısı önünde karşılaştı. Savaş sırasında atılan oklardan biri Melik Arslan-şâh’a isabet ederek ölümüne sebep oldu. Böylece Turan-şâh uzun süre beklemiş olduğu melikliği kavuştu.
Melik II. Turan-şâh Devri’nin en önemli olayı muhakkak ki, Oğuzlar’ın Horasan’dan Kirman’a gelmesi idi. Buraya göç eden Oğuzlar Kirman Selçuklu Devleti’nin zayıf ve istikrarsız idaresinden yararlanarak bu bölgeye hâkim olmasını bildiler. Melik II. Turan-şâh ise, Zâfir Muhammed Emîrek adında biri tarafından sarayında öldürülmüştü (Takr. Haziran 1183).
Zâfir Muhammed Emîrek, II. Muhammed-şâh’ı hapsedilmiş olduğu Berdesîr Kalesi’nden çıkararak Kirman Selçukluları tahtına oturttu. Muhammed-şâh bu sırada aşağı yukarı on beş yaşında idi. O henüz küçük bir delikanlı olmasına rağmen Zâfir’in kendisi için bir tehlike teşkil ettiğini anlamıştı. İlk fırsatta Zâfîr öldürüldü. II. Muhammad-şâh Devri’nin önemli olaylarından birisi Oğuz beylerinden Dînar’ın Kirman’a gelmesiydi. Bundan sonra Melik Dinâr yavaş yavaş Kirman’ın önemli şehirlerine hâkim olmaya başladı. Kirman Selçukluları emîr ve devlet adamları yaklaşan tehlikeyi sezmişler ve korkuya kapılarak bir an önce Kirman’dan ayrılmaya başlamışlardı. Bu sebeple Melik II. Muhammed- şâh’ı Irak’taki Selçuklulardan yardım istemek üzere oraya gitmeye teşvik etmişlerdi. Melik Muhammed-şâh da Melik Dînâr ile başa çıkamayacağını anlayarak yardım istemek üzere Irak’a gitti (1186). Melik Dînâr ise başkent Berdesîr’i 1187 Eylülü’nde ele geçirerek Kirman Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırdı. II. Muhammed-şâh bir süre sonra Bem şehri hâkimi Sâbık Ali Sehl’in yanına gelerek bir kere daha şansını denedi. Ancak Melik Dînâr’ın kuvvet ve kudreti karşısında önce Sistân’a, sonra Hârezmşâh Tekiş’in yanına gitti. O son olarak, Gûrlûlar’dan Şıhâb ed-Dîn (Mu’izz ed-Dîn) Muhammed’in hizmetine girdi ve vatanından uzaklarda öldü. Ölüm tarihi ve yeri hakkında kaynaklardan şimdilik bir bilgi edinilememiştir. Melik II. Muhammed-şâh, Kirman Selçuklu Devleti’ni yeniden canlandırmak için teşebbüslerde bulunmuş, bu yolda Irak Selçukluları, Salgurlular ve Hârezmşâhlar gibi komşu devletlere başvurmuş, fakat muvaffak olamamıştır.
Kirman Selçukluları daha başlangıçtan itibaren belirli bir iktisadî siyaset izleyerek hâkim oldukları bölgenin iktisaden gelişmesine çalıştılar. Ticaret yollarını Kirman üzerinden geçirerek, bu siyasetlerinde başarılı olmuşlar, Kemâdin ve Berdsîr’de önemli ticaret merkezleri oluşturmuşlardır. Bunun yanı sıra onlar imar faaliyetleri ile bölgeyi bayındır bir hâle getirdiler. Kültür faaliyetleri ile de Kirman’da eğitim ve ilmin teşvikçisi oldular. Kirman onların zamanında en gelişmiş ve müreffeh ülkelerden birisi idi.
Kirman Selçuklu Devleti’nin yıkılmasının en büyük sebebi, Oğuzlardan sonra, saltanat mücadelesi idi. Tahtı ele geçirmek isteyen melikler, atabeg ve gulamların isteklerine boyun eğmek zorunda kalmışlar, bu da devleti zayıflatmış Oğuzlar’ın bölgeye gelmesi onların yıkılışını çabuklaştırmıştı. Netice olarak Selçuklular bir buçuk yüzyıla yakın bu bölgede hüküm sürmüşler ve Kirman’a gerçek hizmetler yapmışlardır. Bu sebeple o devrede ve daha sonra yaşamış tarihçi ve coğrafyacı müellifler onları övmüşlerdir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 4 Sayfa: 760-763