Kırım’ın Kanlı Tarihi !…
18 Mayıs 1944 Kırım Türklerine uygulanan top yekûn sürgün ve soykırım günüdür.
Kırım Yarımadası tarihi bakımından, soydaşlarımızın çektiği acılar açısından ve stratejik konumu nedeniyle çok önemlidir.
Çünkü Karadeniz’in güvenliği Kırımdan geçiyordu. Akdeniz de Kıbrıs neyse Karadeniz de, Kırım oydu. Türkiye için Kırım, Ukrayna’ya, Rusya Federasyonuna ve bütün Türk Cumhuriyetleri’ne de açılan bir kapı demekti.
Sovyet hâkimiyeti altındaki Kırım Türklerini top yekûn imha etmek, milli kültürlerini ortadan kaldırmak kısaca Kırım’ın Ruslaştırılması politikası sonucu Kırım Türklerinin 1918-1941 devresinde uğradığı katliamların her biri başlı başına ayrı araştırma konusudur.
Sadece imha edilmek istenen fiziki yapı değildi elbet edebiyat, folklor, milli benlik, milli kültürdü.
Katliamın ilk perdesi Milli Hükümet Başkanı Çelebi Cihan’ın vahşice katledilmesi ile başlar, kısa zamanda milliyetçi olarak gördükleri aydınların imhası tamamlanmış olur. 1920 yılında 60-70 bin Türk kurşuna dizilmiş bir kısmı Sibirya’ya sürülmüştür.
Katliamın ikinci perdesinde ise 1921 yılında yaratılan suni kıtlık olmuştur. Türkiye’nin buğday yardımları yerine ulaştırılmamış, İtalyan Kızılhaç’ın yardımları ise reddedilmiştir. Açlık sonucu ölenlerin yüzde 60 Türk’tür.
Üçüncü perdesinde ise 1927 yılı sonunda Veli İbrahim’in kurşuna dizilmesi ile onun 724 kişilik kadrosu da sürgüne gönderilmiş, hemen arkasından 3500 kadar Türk aydını da kurşuna dizilmiş, bir kısmı tekrar sürülmüştür.
Dördüncü perdesi ise büyük ve orta çiftlik ağaları olarak 40-50 bin Kırımlı Türk köylüsünün Sibirya’ya ve Ural’ların işçi kamplarına sürülmesi ve bir çoğununda ulaşmadan yolda ölmesidir.
Beşinci perdesi ise 1929’da Alakat ihtilalı ile başlar ve bu ihtilala katılan binlerce Kırım Türkü kurşuna dizilir ve yine sürgün edilirler.
Altıncı perdesi ise Sovyet hükümetinin 1930-1933 yılları arasında Ukrayna ve Kırım’a ait buğdayları elinden zorla alarak Avrupa’ya ihraç etmesi sonucu kıtlıktan ölenlerin sayısı yedi milyonu bulmuştur.
Yedinci perdesi ise 1931-1936 yılları arasında din adamlarının tasfiyesidir, Sibirya’ya çalışmaya kısacası ölüm kamplarına gönderilmiş bin kadar da camide kapatılmış ve din üzerine baskı uygulanmıştır.
Dünyada Kırım Türkleri kadar sürgün edilmiş başka bir millet yoktur.
Kırım Türklerinin tarihlerini unutturmanın, milli kültürlerini yıkmanın mümkün olmadığını, aksine yapılan tüm baskı ve katliamlar ile halkın daha çok bütünleştiğini gören Moskova top yekûn sürgün etme planını devreye sokmuştur.
İkinci Dünya Savaşının sürdüğü dönemlerde ise Kırım Türklerinin acıları katlanarak çoğaldı.
Savaş sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) Devlet Başkanı Stalin Rus olmayan milletlerin sürgün kararını müzakere edilerek karara bağlanmıştır.
Stalin, Kırım Türkleri’nin savaş sırasında Almanlarla işbirliği yaptığını iddia ederek top yekûn sürgüne gönderilmesini emreder. Hâlbuki durum öyle değildi Rusların baskısından vahşetinden kurtulmak içindi bir nevi mecbur bırakılmışlardı.
“18 Mayıs 1944 gecesi gelen emir”in ardından 100 binin üzerinde soydaşımız katledilmiştir.
Stalin’in emri Kırım Türkleri’ne iletilir. 15 dakikada içerisinde, evlerinden hiçbir eşyayı almaksızın, bulundukları şehrin meydanında toplanmaları istenir. Evini terk etmek istemeyenler zorla götürülür. Direnenler, dipçik darbeleriyle hemen oracıkta öldürülür. Sağ kalan Kırım Türkleri hayvan taşınmasında kullanılan tren vagonlarına, istif eder gibi yerleştirildiler. İki ay süren bu zor yolculukta çok sayıda insan ölmüştür. Ölüm sebebi susuzluk, hastalık, açlık, havasızlık ve pislikti. İlk göç ettirilenler eşler, çocuklar ve yaşlı insanlardı; erkekler savaşa devam ettikleri için onlar daha sonra göce tabi tutulmuşlardır.
Dayanamayıp yolda can verenlerin gömülmesine bile izin yoktu, cesetlerini dışarı çıkartamazlar yaşayanların arasında çürürdü, ancak kısa molalarda demiryolu hattı üzerine bırakırlardı. İnsanlar havasızlıktan boğuluyor, birçokları da akıllarını kaybediyordu.
Kırım Türkleri Ural, Sibirya, Kazakistan, Özbekistan, Orta Asya’nın binlerce kilometre içlerine naklediliyorlardı.
Sürgün işlemleri tamamlanınca hayatta kalmayı başarabilenler ulaştıkları yerlerdeki kötü şartlar altındaki hayata dayanamadılar. Açlık, sıtma, verem ve diğer hastalıklar sebebiyle ilk altı ay içerisinde de yarısı ölür, kalanların ise bulundukları yerleşim alanının dışına çıkmaları yasaktır. İzinsiz çıkanların cezası yirmi beş yıl mahkûmiyetti. Eğitim görmeleri engelleniyor, kültürlerini korumalarına izin verilmiyordu. Kırım şivesiyle konuşanlar, şarkı-türkü söyleyenler cezalandırılıyordu. Adeta açık hava hapishanesi şartlarında yaşamaya mahkûm edilmişlerdi.
Bütün Türkleri ayrı ayrı yerlere sürerek aralarındaki iletişimi koparıp direnişi kırıp parçalamaya amaçlamışlardı ama 1956 yılına kadar bu zor koşullar altında yaşamlarını sürdürerek, ülkenin ahalisi içinde erimeyerek milli benliklerini korumayı bilmişlerdir.
Büyük sürgünün ardından Kırım’ın Arabat bölgesinde bir köyde, 150 civarında Türk’ün unutulduğu anlaşılmış ve Stalin “Bunların işini 24 saat içerisinde bitirin !” talimatı vermiştir. Emir yerine getirildi: Bebek, ihtiyar ve genç… Köy halkı, küçücük bir tekneye dolduruldu. Tekne, kıyıdan bir kaç mil açılınca batırıldı. Karadeniz’in hırçın dalgaları soydaşlarımıza mezar olmuştu.
Kırımlıların dışında aynı akıbete uğrayan diğer milletler şöyledir, Kalmuk, Çeçen-İnguş, Volga-Germen, Kabartay-Balkar ve Karaçaylılar da sürgüne tabi tutulmuşlardır.
Sovyet Hükümetleri tarafından Kırım Türkleri ve diğer halkların halen bulundukları yerler, ısrarla gizli tutulmaktadır ve dünya kamuoyundan da büyük bir maharetle de yıllarca gizlenmiştir.
5 Eylül 1967 tarihli kararname ile Kırım Türklerinin itibarının iade edilmesine karar verildi. Bundan cesaret alan Kırım Türkleri, kitleler halinde vatana döndüler ama bunun aldatmaca olduğunu ve yerleşme izinlerinin olmadığını, görünce tekrar geri dönmek zorunda kaldılar.
Kırım Türklerinin millî mücadelesi, kitle hareketine dönüşmüştü. Miting ve protesto toplantıları düzenlendi. Toplantılara katılanlar ağır şekilde cezalandırıldı. Kırım Türkleri’nin efsaneleşen lideri Abdülcemil Mustafa Kırımoğlu hapse mahkûm edildi. Moskova gösterilerinden sonra, SSCB yönetimi, Kırım Türklerinin haksız yere suçladıklarını yıllar sonra anladı.
Ama Sovyet hükümetinin Kırım Türklerini vatanlarından uzak tutmak için gösterdikleri gayretlerin hepsi boşa çıkmıştı, Onlara sunulan “yeni vatan” seçeneği kabul görmemiş anavatanlarına dönme kararlılığından asla taviz vermemişlerdi.
1990 yılının Temmuz ayında VATANA DÖNÜŞ’E izin çıktı. Kırım Türklerinden bir grup, 2-3 ay süren çileli yolculuktan sonra ata yurduna dönmüşlerdir, 15 dakikada terk ettikleri evlerine Ruslar yerleştirilmişti, hükümet de ev ve toprak vermediği için birçoğu vatana döndükten sonra aylarca naylondan yapılmış çadırlarda yaşadılar. İmkânı olanlar kendi evlerini kendileri inşa ettiler.
Sürgünden dönenlerin sayısı 260.000 civarındadır. Daha bir o kadarı dönüş izni bekliyor ve imkân arıyorlar.
Kırım Türkleri; büyük önderleri Gaspıralı İsmail Bey’in söylemi ile: “Dilde, fikirde ve işte birlik” sağlayabilirlerse, arzuladıkları çözüme ulaşabilirlerdi.
Tarihte olduğu gibi ve halende esas katliamlara hep Türkler maruz kalmıştır, fakat tarih bilmez aklı evveller birilerine yaranmak için bunları görememekte.
Kırım da, Balkanlar da, Kafkaslar da, Azerbaycan da, Irak da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşanan katliamlar, Bugün Kerkük’de, Musul’da Türkmen kardeşlerimize yapılan soykırımın hangi çeşidine giriyor acaba diye sormak gerekir.
Bu soykırımları bu vahşetleri her an hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekir.
Neden mi sadece tarihi ve insani bir borç olarak değil, uluslar arası arenada başvurabileceğimiz karşı koz olarak önemlidir.
Sen kendi gücünü kendine karşı değil de dünyanın önde gelen gerçek soykırımcılarına karşı kullanabilmeyi başardığın takdirde ülkeyi ileriye taşıyabilirsin.
Dik durmayı bilmezsen, bağımsızlığını koruyamazsan, kendini kullandırırsın emperyalizm ister doğudan, ister batıdan gelsin, nereden gelirse gelsin hep aynıdır. Peki, bunun için ne yapmak gerek; Titreyip kendine gelmen gerek.
Kaynak: Kırım’da Türk Soykırımı – Dr. Necip Hablemitoğlu
Sağ olunuz, günün önemini anlatan yazınız için tekrar menentlerimi iletirim