Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kırım Hanlığı

0 8.180

1. Altınordu’nun Doğuşu

On üçüncü yüzyılın ilk yarısından XV. yüzyılın sonlarına kadar Deşt-i Kıpçak sahasının siyasî hayatı Altınordu Hanlığı’na bağlı kalmıştır. Büyük Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu Cengiz Han daha hayatta iken ülkesinin yönetimini dört oğlu arasında taksim etmiş, İrtiş’ten İdil Irmağı’na kadar olan sahayı büyük oğlu Cuci’ye (Coçi) vermiştir. 1222-1227 yılları arasında bu bölgede hüküm süren Cuci Han Cuci Ulusu’nun temelini atmış, 1227 yılında babası Cengiz Han’dan altı ay önce vefat edince, devletinin gerçek manada tesis ve geliştirilmesi oğlu Batu’ya kalmıştır.

1222 yılında Cengiz Han’ın en iyi komutanlarından Cebe Noyan ile Subitay Noyan “Kuzey Kafkasya ve Kıpçak Hanlığı’nın” yurdunu fetih için görevlendirilmişti. Derbent geçidinden hareketle Kafkasları aşan Cebe ve Subitay Noyan önlerine çıkan Alanlarla Kuban boyuna göç etmiş bulunan az sayıda Kıpçak kıtalarını mağlup ettikten sonra 1223 yılı başlarında Kırım sahillerine doğru uzandılar. Bu dönemde Deşt-i Kıpçak’ın sahibi bulunan Kıpçaklar ve onlara tabi olan Ruslar, haklarında herhangi bir malumata sahip bulunmadıkları Moğolların fetih harekâtını durdurmak üzere ittifak ettiler. Moğolların teslim olmaları hususundaki teklifi müttefikler tarafından reddedildi. Moğol orduları, kendilerini takib eden müttefik güçlerini Azakdenizi’ne akan Kalka Irmağı’na kadar çektiler. 16 Temmuz 1223 tarihinde cereyan eden Kalka muharebesinde Kıpçak ve Rus orduları imha edildi.

Cuci’nin 1227’de vefatı üzerine yerine geçen ve Altınordu Hanlığı’nın gerçek kurucusu sayılan Batu Han’ın (1227-1256) liderliğinde 1235-1242 yıllarında icra edilen ikinci Kıpçak seferinde evvela Kıpçakların liderliğinde Moğollara karşı mukavemet eden Bulgar, Başkurt ve As (Alan) kuvvetleri mağlup edilmiş, akabinde Rus kuvveteri üzerine yürünmüştür. 1237’de İdil Bulgarlarının memleketlerini tahrip eden Batu Han’ın orduları ilk darbeyi Ryazan Knezliği’ne indirdiler. İleri hareketle Moskova’yı yakarak tahrip eden Moğol orduları, 1238’de Rusların bu sahada en büyük şehri olan Viladimir şehrini düşürerek yıktılar. Moğol orduları, Kuzey Rusyası’nın en büyük şehirleriyle beraber 14 Rus şehrini ele geçirdiler. Bu suretle Kuzey Rusyası’nda siyasî güç teşkil edecek bir teşkilat kalmamış oluyordu. Moğol ordusunun diğer bir kolu, Aralık 1238’de Kırım Yarımadası’nı işgal etti. Bu dönemde Kuzey Rusyası içtimaî teşkilat ve kültürel seviye bakımından geri olup, Moskova henüz ehemmiyet taşımayan küçük bir yerleşim biriminden ibaretti. Rus kültür dairesini Kiyev Rusyası temsil etmekte idi. Moğol işgal hareketi, 1239’da Kiyev Rusyası üzerine yöneldi. Batu Han’ın teslim ol çağrısını ileten elçisini öldürmek suretiyle mukavemete yeltenen Kiyevliler şiddetle cezalandırıldılar. İşgal edilen Kiyev tahrip edilerek ahalisi kılıçtan geçirildi.

Kısaca özetlenen ikinci Kıpçak seferi, izleri henüz silinmekte olan birinci seferi tamamlamış ve Deşt-i Kıpçak üzerinde Moğol hâkimiyetini kesin olarak tesis etmiştir. XVI. yüzyılın başlarına kadar Doğu Avrupa, Batu Han’ın, Aşağı Volga üzerinde Astarhan şehrinin kuzeyine 65 kilometre mesafede kurduğu başkent Saray’ın politik gücüne göre şekillenecektir. Bir Moğol Devleti olarak kurulan Altınordu, bu dönemde hakim unusurunu Kıpçakların teşkil ettiği Türk topluluklarının etkisiyle Türkleşecek, siyasî hayatı boyunca hakimiyet sahası üzerinde Türk kültürünün devamını sağlamak gibi büyük bir rol oynayacaktır.

2. Altınordu Döneminde Güç Merkezleri

Altınordu’nun kuruluşundan önce Kıpçakların batı ve kuzey sahalarında yerleşmiş bulunan Rusların siyasî ve içtimaî bakımdan vucut bulmalarını sağlayan hareket Kiyev merkezinde gelişmiştir. Bizans tesiriyle Hıristiyanlığı benimseyen Kiyev Slav dairesi, Rus kültür ve medeniyetinin Ortodoks merkezinde teessüs etmesi neticesini doğurmuş, Rusların Katolik kültür dairesinden kopmalarına yol açmıştır. Rusların dağınık kabile yapısından milî bir bünyeye ulaşmalarında Ortodoks Hıristiyanlığının etkisi büyük olmuştur. Rus alfabesi, yazılı kanunları ve devlet kurumları Bizans modelinde bu sayede gelişecektir. Bahsedildiği üzere Kiyev Rusyası’nın siyasî varlığına son veren ikinci Kıpçak seferi aynı zamanda Kiyev’in medenî inkişafını da temelden sarsmış, bu sahada farklı bir siyasî ve kültürel gelişmenin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Cengiz İmparatorluğu’nun fiilen parçalanmasından sonra güç dengeleri Türkistan, İran ve Çin’de ortaya çıkan yeni Moğol imparatorluklarınca belirlenir olmuş, hakimiyet sahası Deşt-i Kıpçak olan Altınordu bu nedenle dikkatini daima doğuya yöneltmek zorunda kalmıştır. Batı ve kuzey bölgelerindeki hakimiyetini ise yerli Rus knezlerinin siyasî bakımdan mutlak itaat, idare ve teşkilat açısından ise sadece vergi tarhını esas alan gevşek idare anlayışı içinde sürdürmüştür. Kiyev, Moğol orduları tarafından tahrip edildikten sonra ağırlığını Rus medeniyetinin teşkil edeceği bir oluşuma hiçbir zaman kavuşamamış, burada XIII. asrın ilk yarısından itibaren Lehistan nüfuzu altında Litvanya Devleti’nin hakimiyeti altına girmiştir. Altınordu’nun kuvvetli devrinde varlığı hissedilmeyen Litvanya Devleti, Altınordu’nun iç karışıklıklarla yıprandığı dönemlerde muhalif unsurların güç aldığı bir odak haline gelecektir. Litvanya hakimiyeti altında Lehistan’ın Katolik mezhebini Ortodoks Rus ahalisine empoze etmesi, Kozak hareketinin başlamasına yol açacaktır.

Kiyev’in aksine, siyasî olduğu kadar kültür ve medeniyet bakımından da ehemmiyetsiz olan kuzey Rusyası ciddî bir gelişme göstermiştir. Rus knezlerinin Altınordu hanından berat almak sureti ile Rus ahali üzerinde hakimiyet sürdürmeleri knezlerin meşruiyetini pekiştirmiş, büyük hanın otoritesi altındaki Kuzey Rusyası siyasî istikrara kavuşmuştur. Rusya üzerinde Altınordu’ya bağlı valiler konumuna gelen knezler içinde metbuları nezdinde en muti ve güvenilir olma hususiyetini kazanmayı başaran Moskova knezliği, baskak ve bitikçiler elinde külfetli bir mesele haline gelen vergi tahsili işi de uhdesine verilmek suretiyle “büyük knez” addedilmiş, bu suretle Altınordu’nun zayıflama döneminde varlığını kuvvetle hissettirecek bütün kuzey Rusyası’nın lideri haline gelmiş bir Moskova siyasî nüvesi teşekkül etmiştir.

Kırım Yarımadası’nda da benzer gelişmeler oldu. Altınordu’nun içtimaî bakımdan asıl unsurunu teşkil eden Türkler, Yarımada’nın bozkır kesimlerinde yerleşmişti. Güney sahil kesiminde ise Bizans hakimiyeti zamanında teessüs etmiş birbirinden farklı etnik topluluklar mevcut idi. Bizans’ın XIII. yüzyıldan itibaren Latin sömürgesi haline gelişi, etkisini Kırım’da da hissettirmiştir. Altınordu Kırım üzerindeki hakimiyetini de vergi tarhına münhasır kılmış, bu gevşek idare anlayışı içinde Yarımada’nın ticaret antreposu olan Kefe’yi Cenevizlilere kiralamakta bir beis görmemiştir.

Altınordu hükümdarı Mengü Timur’dan (1266-1280) Kefe’de yerleşme izni alan Cenevizliler, Uran Timur’dan burayı satın almışlardır. Zamanında dünya limanlarının en büyüklerinden olan Kefe’de yerleşen Cenevizliler, burasını Karadeniz’de kurmuş oldukları muazzam ticarî imparatorluğun merkezi haline getirdiler. Merkez Cenova tarafından çok geniş yetkilerle donatılan kolonilerin yönetiminden sorumlu konsolos veya podesta, göreve atanma sırasında Cenova kanunlarından başka otoriteye itaat etmeyeceğine yemin etmek zorunda idi. 1434 ve 1449’da yetkileri Pera Podestalığı mevkiine çıkartılan Kefe Podestalığı, Kırım Hanlığı’na da itaat etmemekle emredilmişti. Etrafını sağlam surlarla çevirerek Kefe’yi müstahkem bir şehir haline getiren Cenevizliler, XIV. Yüzyılın başlarına doğru Kırım Yarımadası’nın ticarî ehemmiyet taşıyan bütün limanlarını kontrol altına almışlardı. Kefe mihraklı Ceneviz hakimiyeti, gerek Kırım Hanlığı’nın kuruluşu sırasında gerekse Kırım Hanlığı’nın Osmanlı’ya bağlanması sırasında başlıca siyasî faktör haline gelecektir. Ceneviz’in burada kurmuş bulunduğu koloni ağı, Altınordu’nun parçalanmaya yüztuttuğu zamanlarda muhaliflerin sığınağı olması için uygun zeminin ortaya çıkmasının da başlıca amili olacaktır.

3. Altınordu’nun Parçalanması

Özbek Han (1312-1342) zamanında gücünün zirvesinde bulunan Altınordu Devleti, bu hanın vefatından sonra gerileme dönemine girdi. Canibek Han (1342-1357)’ın vefatı ve akabinde başgösteren taht mücadeleleri ile hanlık parçalanmaya yüz tuttu. Berdibek (1357-1359?), Kulna (1360-1362), Nevruz ve Hızır hanlar, siyasî hakimiyet uğruna yapılan mücadeleler sonunda öldürüldüler. 1360 ve 1380 yılları arasında hakimiyet için savaşan 25 han ortaya çıkmış, hanlıkta siyasî istikrardan eser kalmamıştır. Bu siyasî kargaşa sırasında Moğol askerî aristokrasisi içinde yetişmiş güçlü komutanlar, hanlığın yönetimini ellerine geçirmişlerdir. 1360’lardan 1380’e kadar Altınordu’nun fiili hâkimiyetini Mamay ele geçirmiş, onun hakimiyetini tanımayan hanedan mensupları ile Mamay arasında çıkan mücadeleler sonunda Altınordu parçalanmıştır. Altınordu’nun Kuzey Rusyası üzerinde hâkimiyetinin sona ermesi üzerine

Rusya güçlenmiş, Altınordu’ya karşı bağımsız hareket etmekten çekinmez olmuştur. Mamay, Moskova’nın bu saygısız tutumunu cezalandırmak için yaptığı seferde Kulikovo’da Ruslara ağır bir hezimete uğrayarak Altınordu üzerindeki hakimiyetini kaybetmiştir. Ruslara mağlup olduktan sonra Kalka muharebesinde de Toktamış’a yenilen Mamay, Ceneviz hakimiyetindeki Kefe’ye sığınmış, orada Cenevizliler tarafından katledilmiştir. Kulikovo bozgunu Moskova’nın istiklaline giden yolu açabilecek bir hadise idi. Ancak, Altınordu’nun dağılış döneminde zuhur eden Toktamış, Rusların bu zaferin meyvelerini devşirmelerini geciktirecektir. Toktamış, güçlü siyasî kişiliği ve Timur’un yardımı ile Altunordu’yu son kez toparlamış, ancak başarısını borçlu olduğu Timur’a hasım olunca sonunu hazırlamıştır. Timur, 1391 ve 1395’te cereyan eden iki savaşta Toktamış’ı mağlup etmekle yetinmemiş, Altınordu’nun bütün hayat sahalarını kurutmaya çalışmıştır.

1395 Terek Muharebesi’nde Timur’a mağlup olan Toktamış, son çabalarını göstermek üzere bu dahili mücadeleler esnasında hakimiyetlerini Kırım Yarımadası’na yayan Cenevizliler üzerine yürümüştür. Cenevizlilerin merkezi Kefe’yi ele geçiren Toktamış, burada güçlenerek Timur’a karşı yeniden harekete geçmek niyetinde iken, Timur Kutluk Han’ın ani saldırısı sonunda mağlup olarak Litvanya’ya sığınmıştır. Altınordu Hanedanı’ndan gelen Timur Kutluk, aslında Timur’un Toktamış’a karşı hareketinde kılavuzluk yapan, Toktamış’ı devirmek suretiyle evvelce Nogay ve Mamay gibi Altınordu’yu eline geçirmeye çalışan emir Edige’nin kuklası idi. Timur Kutluk zamanında hakimiyeti elinde tutan Edige ile Timur Kutluk’un ölümünden (1405) sonra yerine geçen oğlu Timur arasında çıkan ihtilaf sonunda Timur Edige’yi mağlup etmiş, ancak Litvanya prensi Vitovt’un desteği ile hareket eden Toktamış’ın oğlu Celâleddin’e yenilerek tahtını kaybetmiştir (1411).

Bu safhada Altınordu tahtı için Toktamış evlâdı arasında ve tekrar sahneye çıkan Edige arasında şiddetli mücadeleler cereyan etmiş, Edige’nin 1419’da Toktamış oğlu Kadir Berdi tarafından ortadan kaldırılmasından sonra Altınordu Tahtı Uluğ Muhammed’e geçmiştir. Karışıklık 1437’ye kadar devam etmiştir.

Yrd. Doç. Dr. Yücel ÖZTÜRK

Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.