Kırgızların tarihten günümüze kadar uzanan kültürel zenginlikleri hayatın her safhasında kendini göstermektedir. Bu unsurların büyük bir kısmı, diğer Türk halklarına da pek yabancı olmayan ortak kültürel özelliklerdir. Bu yazıda; Kırgızlarda şecerenin önemi, Kırgız kültüründe ‘birinin duasını almanın veya birisine duasını vermenin’ neyi ifade ettiği, ölen bir kişinin ardından verilen aşın önemi, Kırgızların, gençlerin yetiştirilmesinde nelere dikkat ettikleri ve Kırgız kültüründe Kalmg’ın ‘’başlık’’ yeri ve uygulanma şekli incelenmiştir. Gerçek hayatın bir aynası olduğu varsayılan Manas Destanı’nda geçen bu konularla ilgili bölümler de bu yazıya alınmış ve bir karşılaştırma yapılmıştır.
Kırgızlar önceleri göçebe hayatı sürdürürlerken ve bu hayatın kültür yapısına sahipken, günümüzde yerleşik hayata geçmişler ve kültürlerini de bu hayata göre şekillendirmeye çalışmışlardır. Tabii ki, göçebe hayatının kültürel özelliklerini çağdaş yaşamda uygulamak güçtür. Fakat, Kırgızların bu güçlüğü hiçe saymışlar, tarihte hayatlarının bir parçası olan gelenek ve göreneklerini günümüz şartlarına aksettirmekte zorlanmamışlardır.
Kırgızların göçebe ve kırsal hayatlarının kültür yapısını, şifahi olarak günümüze kadar gelen Manas Destanından öğrenmekteyiz. Kırgızlar, Manas Destanı’nda tarihlerinin, edebiyatlarının, gelenek ve göreneklerinin saklı olduğunu belirtmektedirler. Destan, Kırgız kültürünün etnografik, folklorik ve sosyolojik yapısını yansıtmaktadır. Kırgızları tanımak ve Kırgızlar hakkında her türlü bilgiyi toplu halde bulmak isteyenler, bu destana bakmalıdır. Burada, hayatın her anı, olduğu gibi gözler önüne serilmektedir. Destanda, selamlaşmadan, savaş hazırlıklarına kadar her türlü unsur bulunmaktadır.[1] Bugün yaşayan manasçılar, bu destana yeni şahıs ve olayları ekleyerek, söylemeyi ve canlı tutmayı becermektedirler. Pek çok araştırmacı Manas Destanı’yla tarihi olaylar arasında paralellik kurmaktadır ve bu konuda yazılmış onlarca yazı vardır.[2]
Kırgızların kültür hayatının bazı bölümleri ve bu bölümlerin Manas Destanı’na yansımaları şu şekildedir:
1. Şecerenin Önemi
Kırgızlar şecerelerine çok değer verirler. „’Kırgızların şeceresi çıkarılmış ve yazıya geçirilmiştir. Şifahi ve yazma şecereler vardır. Söz ustaları ve tarihçiler, milli tarihi, şeceredeki kahramanların yaptıklarına göre düzenlerler. Şecere hem nazım hem de nesir olabilir. Halkın şeceresi şifahi olarak söylemek 8-10 gün kadar sürebilir, boyların şeceresini söylemekse 3-4 gün sürer. Sovyetler zamanında Kırgız şeceresinin eksik bölümleri toplanmış, bazıları da yayımlanmıştır.’’[3]
Her boyun bir soy ağacı vardır. Şecereyi bilmek, geçmiş nesillerden bu yana unutulmamış bir gelenektir. Günümüzde soyunu dolayısıyla atalarını bilmeyenler, Kırgızlar tarafından ayıplanmaktadırlar. Kırgız geleneklerine göre, bir Kırgız’ın en az yedi ceddini bilmesi gerekir.
Gençlerin bu konuda titiz olmadıkları, bu geleneğin unutulmaya yüz tuttuğu günümüz araştırmacıları tarafından belirtilmektedir.
Manas Destanı’nda da, daha destana başlarken Manas’ın üç büyük atasının adı zikredilir:
Kayrattu tuugan Cakıp-kan. Gayretli doğan Cakıp Han.[4]
Ve Cakıp Han’ın oğlu Er Manas’tır. Aslında Manas’ın şeceresi daha uzundur ve Manas’ın soy ağacı şecereciler tarafından birbirinden farklı da olsa çıkarılmıştır. Destanda insanların isimleri baba adıyla beraber zikredilir, Cakıp Han Oğlu Er Manas gibi. Manas Destanı’yla gerçek hayattaki tarihi şahısların şecerelerde de birbiriyle örtüştürüldüğü görülmektedir.[5]
Şecere sadece insanlar için geçerli değildir. Soylu atların da soy ağacı bellidir.
Baba Saltı, Ene Adebi kitabında[6] ecdadını bilmenin en önemli sebeplerinden birinin, boylar arasında kız alış verişinin olduğu, dolayısıyla uzak veya yakın boylarla akraba olmak ve dostluk kurmak olduğu belirtilir. Diğer bir önemli unsur ise, bir boydan ünlü şahsın çıkmasıdır ki bu şahıs o boy için övünç kaynağıdır ve gelecek nesiller için örnek olacaktır.
2. Duasını Almak veya Duasını Vermek
Birinin duasını almak veya birine duasını vermek Kırgız kültürünün en eski geleneklerinden biridir. Kırgızlar, ‘’çocuk sahibi olmak (genelde erkek çocuk sahibi olmak), uzak yola veya savaşa çıktıklarında, uzak yoldan veya savaştan sağlıklı olarak geri döndüklerinde, herhangi bir arzuları olduğunda, halk arasıda sayılıp sevilen, hürmet ve saygı gören, sözüne güvenilen ihtiyar kadın veya erkeklere armağanlar götürerek onların dualarını alırlar. Ya da evlerine çağırdıkları bu kişilere yemek ve giyecek vererek rızalarını alırlar. Bu kişilerin „’duasını almak’’ için, verilen hediyelerden veya yemekten sonra, ihtiyar kişilerle beraber ayağa kalkılır, eller göğsün üzerinde birleştirilir ve genellikle: „’Amin, önünü evlat, arkanı mal doldursun, sahip olduklarınla beraber ihtiyarla…peygamberler, evliyalar korusun.’’ şeklinde dualara başlanır. Böylece ‘falan kişinin duasını almış o’, ‘dualar sayesinde olmuş çocuk’, ‘şunun duasını almamış’ gibi sözler dilden dile söylenegelmektedir.[7]
Dua almak veya duasını vermek motivi Manas Destanı’nında da çok geçer. Destanda sık sık savaşa çıkılır. Savaşa çıkmadan önce bahsettiğimiz niteliklere sahip ihiyarların ve yakınların duaları alınır. Manas’ın torunu Seytek ve askerleri de, Sarıbay’la savaşmadan önce halkın karşısına çıkarlar ve halkın duasını alırlar:
Curttan bata aldı emi. Halkın duasını aldı.[8]
Seytek, bütün isteklerine kavuştuktan sonra da dua alır:
Baabedin’den bata alıp… Bahauaddin’in duasını aldı.[9]
Burada geçen Bahauaddin destan kahramanlarını koruduğuna inanılan bir zattır. Büyük bir ihtimalle eski tarikat şeyhlerinden biri olmalıdır.
Seytek de babası Semetey ve dedesi Manas gibi bir kahramandır. O ve askerlerine savaştan önce veya savaş esnasıda halk, meziyetli ihtiyarlar ve yakıları dua ederler. Seytek ve askerlerine yardıma giden Kız Kuyalı da, önce dua ister:
Batamgardı alayım. Duanızı alayım.
Bu isteğe karşılık onlar da şöyle derler:
Oomiyim, balam Kuyalı! Amin, yavrum Kuyalı!
Bunun yanısıra Bakay dua etmeye devam eder. Bu duasında kahramanların ruhlarına seslenir. Er Manas’ın ve yiğit Alake’nin ruhlarına Kuyalı’nın yanında olmaları için yalvarır:
Özüng közüng sala kör! Sen de yardımını göster!
Kayıpçal kızı balbanga Kayıpçal’ın kızı pehlivana
… …
Kalıng ilek zor koldu Kalabalık, güçlü orduyu Cekege özü baştagan, Tek başına yöneten,
Batasın alıp Kuyalı. Duasını aldı Kuyalı.[10]
3. Ölen Kişi İçin Aş Verme
Bilindiği gibi Türkiye Türkleri de ölen kişinin yedisini, kırkını yaparlar ve bu davetlerde genellikle belirli yiyecekler verilir.
Kırgızlar ise, ölünün ardından, daha teferruatlı ve biraz da Şamanizm ve Budizmin tesirlerinin görüldüğü merasimler yaparlar. Bu çok eskiye dayanan ve hala yaşamakta olan geleneğe ‘aş vermek’ denir. „’Bu aş ziyafeti ölünün vefatından sonra bir yıl içinde verilir. Ziyafetin büyüklüğünün ölünün içtimai mevkiiyle mütenasip olması şarttır. Meşhur beylerin ve bahadırların aşına bütün Kırgız ve Kazak halkı ve diğer komşu kavimler davet edilir. Davetliler kımız ve diğer azıklarını beraber getirirler. Ziyafet haftalarca devam eder. Milli oyunlar oynanır…
Ölü, küçük bir oymak beyi veya oba ak sakalı ise aş da küçük olur.”[11]
Kadınların aş verilinceye kadar, ki bu günlerce sürebilir, yüzlerini yırtmaları ve ağaçların dallarını koparmaları eski geleneklerden kalmış olmalıdır. Bu gelenek gerçek hayatta da, destanda da vardır. Mesela, eski devirlerden kalan ‘ruha aş dökmek’ tabiri Manas Destanı’nda geçmektedir. Cakıp Han karısına:
Ruhuna aş dökmüyorlar.[12]
Manas Destanı’nın en önemli bölümlerinden olan Kökötöy’ün Aşı bölümünde aş verme merasimi ayrıtılı bir şekilde anlatılmaktadır. Babası Kökötöy ölünce, Bok-murun, babasının yerine tahta çıktıktan sonra, yavrularını yanına çağırır ve Kökötöy Han için aş hazırlanmasını ve dünyanın dört bir yanından misafirler çağrılmasını ister:
Aşka çakırıp barıngar. Yemeğe misfir çağırın.[13]
Her ne kadar kadınlar aş verilene kadar yüzlerini yırtarak ağlasalar da, aş merasiminde bir matemden çok eğlence havası vardır. Nitekim oyunların düzenlenir ve yüzlerce hayvan yarışlarda kazananlara verilmek üzere hazırlanır:
Beş cüs tokson beş atka bayge bar! Beş yüz doksan beş ata ödül var![14]
Aşa gelmemek büyük ayıptır. Destanda bu durum daha da abartılarak tehditkar bir olay haline getirilir. Bok-Murun, çağrılan kişiler gelmediği taktirde, bunu bir hakaret saymış olacak ki; onların yurtlarını talan edeceğini belirtir:
Artık olco kılbasam! Onları esir etmezsem![15]
Önce Manas’ı, daha sonra da dört bir tarafta bulunan uzak yakın, kafir Müslüman herkesin aşa çağrılmasını ister:
Cetip kabar beringer! Kadar gidip haber verin![16]
Kökötöy’ün aşına çağrılan hanlar, beyler ve bahadırlar tarihte yaşamış olan kişilerdir. İsim ve özellikleri değiştirilerek söylenmiş olabilir. Bunlar üzerine araştırmalar yapılmaktadır.[17]
Bu aş merasimi, hem aş verme şeklini anlattığı için hem de, kavimlerin yaşayış biçimlerine, kültürel ve sosyal yapılarına değindiği için tarihi bir kaynak niteliğindedir:
Aga cetip kabar ber! Ona gidip haber verin![18]
Kafir ve Müslümanların çağrıldığı bu aşta, oyunlar oynanır, yarışlar yapılır, arada tartışmalar çıkar, fakat aş, iyi bir şekilde sonlanır.
Bazan ocaklar söndürecek kadar masraflı olabilen aş merasimleri genellikle, günümüz şartlarında, eskisi kadar teferruatlı ve masraflı olmaz. „’Günümüzde, kişinin öldüğü gün, çıktığı evde koyun kesilir. Bu, ilk gün gelenlere ve ölü çıkan evde yardım edenlere verilmek içindir. Bazı bölgelerde ölü iki üç gün bekletilir. Bu arada da hazırlıklar yapılır. Ölünün „kara aşı’ için at, deve kesilir. Gelenlere verilmek üzere hediyeler hazırlanır. Bu hediyeleri alanlar evlerine gittiklerinde, ölen için Kuran okurlar, dua ederler. Büyük aşı verildikten sonra ölüyü taşıyanlara ölünün giysileri dağıtılır. Ölü için, üçü, yedisi, kırkı yapılır.’’[19]
4. Gençlerin Yetiştirilmesi
Kırgızlar, gençlerin terbiyesine büyük önem verirler. Onların iyi eğitilmeleri ve kötü davranış ve alışkanlıklar edinmemeleri için çaba sarfederler ve gençlere, büyüklerine, özellikle yaşlılara saygılı olmalarını öğütlerler. Nitekim ‘’tik karoobo-iymenüü ‘gözlerini dikmeme, utanma’ tabirlerini sıkça kullanılmaktadır. Bu şekilde davranmak saygı göstergisidir. Buna karşılık büyüklerin gençlere davranışı da önemlidir. Bu meziyetlere sahip gençler için: „O, çok saygılı davranıyor; terbiyesini takınarak oturuyor’ sözleri kullanılırken, bunun aksi için: „Kafirin gözünde oku var; handan, beyden utanmıyor’’ şeklinde kullanılışlar yaygındır. Bunun yanısıra terbiyeli yetiştirilmiş erkek çocuklarına: „Kız gibi genç; ipek gibi yumuşak huylu genç’ sıfatları yerleşmişken, bunun aksi için: „Erkekten utanmak, kızdan kılık gitti’ şeklinde tabirler kullanılmaktadır.[20]
Manas Destanında, Manas’ın evleneceği kızın yetiştirilmesi hakkında bilgi vardır. Manas’ın evleneceği kız Kanıkey diğer bir neşrde çok iyi yetiştirilmiş bir savaşçıdır. Aşağıdaki örnekte ise itina ile sakınarak yetiştirildiği anlatılmaktadır. Kanıkey’in Manas’a istendiğini duyunca, babası şöyle konuşur:
Anam kısımdı beremim! Kızımı ona vereyim.[21]
Bulardan vazgeçmezse Kanıkey’i asla Manas’a vermeyeceğini söylemektedir. Fakat Manas’tan korktuğu için daha sonra bu söylediklerinden vazgeçer ve Kanıkey’i vermeyi kabul eder. Manas, daha evlenmeden, altınlarla kandırdığı Kanıkey’in yeğenleri ve baldızlarının yardımıyla Kanıkey’in evine girer.
Canaşa catıp aldı deyt. Yanaşıp girdi yattı.
Kanıkey uyanır ve hiddete yanındaki yabancıya bağırır. Manas ise:
Erkelikti aytasıng. Nazlı şeyler söylemelisin.
Fakat Kanıkey, onu dinlemez ve çıkardığı hançerle Manas’ı bileğinden yaralar. Manas çok kızar ve öç almaya karar verir. Kanıkey’in yurduna saldırarak Kanıkey’i esir almak ister. Kanıkey’se yaptıklarından pişman olur ve Manas’a yalvarır:
Sagıskan uşsa, cünün kes! Saksağan uçarsa tüyünü kes![22]
Böylece herşey yoluna girer. Kız ve erkek çocukların nasıl yetiştirildikleri destanın diğer bölümlerinde de vardır. Fakat, yukarıdaki parça da, bu konuda bir fikir vermektedir.
5. Kalıng “başlık’’
Bugün Kırgızistan’ın modern şehirlerinde, gelenek ve göreneklerin bir kısmının ortadan kalktığı belirtilmektedir. Kalıng da bunların arasındadır. Fakat yine de, Kırgızların büyük çoğunluğunun yaşadığı köy ve kasabalarda bu geleneğin devam ettiği de bilinmektedir.
Kalıng erkek tarafının istediği kızla evlenebilmesi için, kız tarafına verdiği mal veya paradır. „’Kalıngın genellikle, bir deveden ve diğer büyükbaş hayvanlardan dokuzar tane hazırlanması yaygındır. Zaman geçtikçe bu kaidelerin ortadan kalktığı, bunların yerine ölçülü bir miktar parada anlaşma yapıldığı görülmektedir. Bazan başlık parası nadeniyle iki taraf arasında tartışmalar olmaktadır.’’[23]
Manas Destanı’nda da kalıng geleneği vardır. Destanın bir neşrinde, Manas, Kanıkey’le evlenebilmek için kız tarafına hediyeler verir:
Kırktın Kırk cüs cılkı aydangar! Kırkınız kırk yüz at getirin!
Bu hediyeleri Kanıkey’in yurduna getirdiklerinde;
Dagı aydap kelinger! Daha hayvan getirirsiniz![24]
diyerek istekdiklerini söylerler.
Diğer neşirde ise, Kanıkey’in babası Temir Han, önce kızını Manas’a vermek istememiş, fakat sonra kalıngı fazla isteyerek vermeye razı olmuştur: ‘’Altı yüz kızıl tek hörgüçlü deve, üzerinde, torba torba altın olsun, yakındaki tepe dolusu hayvan sürüsü ile iki bin ak koyun olsun, elli gün devam eden düğün yapılsın. Sığırdan iki yüz vereceksin, bunların hepsinin alnında akı olacak, bunlara bakan da kız olsun, yük hayvanlarından iki yüz, av kuşu sungurdan doksan kuş, yedi pars, iki arslan vereceksin’’[25]
Destandaki bu abartılı istek gerçek hayatta görülmese de, varlıklı aileler için yüksek başlık vermek sorun değildir. Fakat, fakir insanlara bu geleneğin şartları çok ağır gelmektedir. Bu nedenle de, bu geleneği çağdaş Kırgızlardan bir kısmı ‘feodelizmden kalma bir görenek’ diye nitelendirmektedirler ve buna karşı çıkmaktadırlar.
Sonuç olarak, Kırgızların, kültürel zenginliklerini koruduklarını ve bunları modern hayata da uygulayarak geliştirdiklerini görmekteyiz. Manas Destanı da bu zenginliğin içinde yerini almış bulunmaktadır.
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 19 Sayfa: 607-612