Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kıbrıs Haçlı Krallığı (1191-1489)

0 12.317

Dr. Ebru ALTAN

Kıbrıs, Anadolu (Anamur) kıyılarından 70, Suriye (Lâzikiye) kıyılarından 100 km. mesafede, Akdeniz’in en büyük adasıdır. Ada, tarih boyunca siyasî, askerî ve ekonomik yönden Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası olmuş, Anadolu’ya hakim olan devletler kendi güvenlikleri için Kıbrıs’ı ele geçirmeyi zorunlu görmüşlerdir. Kıbrıs, Ege denizi kıyıları ile Mısır ve Suriye sahilleri arasında deniz seferleri başladığı zamandan itibaren önem kazanmış ve bu ülkeler arasında çok uygun bir uğrak yeri teşkil etmiştir; deniz hakimiyetini elinde bulunduran devletlerin donanmalarına üs olarak da hizmet görmüştür. M.Ö. 59 yılında Roma hakimiyetine giren Kıbrıs, imparatorluğun ikiye ayrılmasından (395) sonra Bizans’ın (Doğu Roma İmparatorluğu) idaresinde kalmıştı. Emeviler zamanında Müslümanların eline geçen adada üç asır sonra Nikephoros Phokas zamanında 965 yılında yeniden Bizans hakimiyeti tesis edilmişti.

1099’da Kudüs’ün zaptından beri Yakın Doğu’da bulunan Haçlılar ile Kıbrıs adasının idaresi arasındaki ilişkiler başından beri hep dostça olmuştu. 1098’de Birinci Haçlı Seferi orduları Antakya önünde açlıktan perişan durumdayken Kıbrıs’tan gönderilen yiyecek maddeleri ile onlara büyük bir yardım sağlanmıştı. Yine Trablus önünde Haçlılar Kıbrıs’tan ikmal malzemesi ve Bizans askeri yardımı almışlardı.

Ancak bu iyi ilişkiler, 1156 yılında Haçlılar ile Ermenilerin Kıbrıs’a ortaklaşa düzenledikleri bir saldırı ile bozuldu. 1153 yılında Constance ile evlenerek Antakya Prinkepsi olan Renaud de Châtillon, Ermeni Thoros ile birlikte adaya aniden çıkartma yaptı. Bizans kuvvetlerini mağlup edip, İmparator Manuel’in yeğeni Vali loannes Komnenos’u da esir alan Renaud, Ermeniler ile beraber büyük bir vahşetle adadaki bütün kiliseleri, manastırları, dükkanları, evleri yağmalayıp ateşe verdi; bütün tarlaları yaktı; kadınlara tecavüz edip, ihtiyarları, çocukları öldürdü. Haçlılar ve Ermeniler adada öyle büyük bir tahribat yapmışlardı ki, Kıbrıs bir daha bu tahribatın ve verilen zararların etkisinden hiçbir zaman kurtulamadı. Bir yıl sonra adada meydana gelen büyük depremler ise felâketin son sahnesi oldu.

Kıbrıs’ta Haçlı Krallığı’nın Kuruluşu

Kıbrıs, Üçüncü Haçlı Seferi sırasında İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard’ın, Isaakios Dukas Komnenos’un elinden adayı almasıyla Haçlılara geçti. 10 Nisan 1191’de Messina’dan yola çıkan İngiliz donanması fırtınaya yakalanınca Richard’ın kız kardeşi Joanna ve nişanlısı Berengaria’nın içinde bulunduğu gemi Kıbrıs adasına Limasol’a sürüklenmişti. İmparator Andronikos’a isyan ederek 1185’te Kıbrıs’ta bağımsızlığını ilân etmiş olan Isaakios Dukas Komnenos adaya sığınanlara kötü muamele etti. Birkaç hafta sonra oraya ulaşan ve olanları öğrenen Richard, derhal adaya asker çıkararak Kıbrıs’ı zapt etti; sonra da adayı Templier şövalyelerine sattı. Richard, Haçlıların eline geçen Akkâ’da (12 Temmuz 1191) kral seçilemeyen kendi adayı Guy de Lusignan’in Kıbrıs adasını Templierlerden satın almasını sağladı. Böylece Guy de Lusignan tarafından Kıbrıs’ta Haçlı krallığı kurulmuş oldu ve bu krallık yaklaşık dört asır adada hüküm sürdü.

Üçüncü Haçlı Seferi sırasında Kıbrıs’ın zaptı Haçlılar için oldukça önemli bir kazanç oldu. Zira Kıbrıs, coğrafi konumu sebebiyle 13. yüzyılda düzenlenen Haçlı seferleri sırasında Haçlılar tarafından üs olarak kullanıldı; 14 ve 15. yüzyıllarda da Doğu Hıristiyanlığının ileri karakolu olarak önemini korudu ve Akkâ’daki ikinci krallığın yüzyıl daha Doğu’da yaşamasına destek oldu. Kıbrıs’ta bir Haçlı krallığının varlığı Müslümanlar için ise ciddi bir tehlike kaynağı oldu. Zira Kıbrıs’ta Haçlı hakimiyeti devam ettiği sürece ada, Mısır, Suriye ve Anadolu’ya karşı düzenlenen Haçlı hareketlerinin çıkış noktası oldu.

Kıbrıs Kralı Guy de Lusignan’in ölümünden (1194) sonra yerine kardeşi Amaury de Lusignan (1194-1205) getirildi. Kral Amaury’nin oğlu Hugue ile Kraliçe Isabella’nın kızı Alice arasında yapılan evlilik ile hanedanın devamı sağlandı. Kıbrıs Kralı Amaury ile Akkâ Kralı (ismen Kudüs Kralı) Henri de Champagne, Doğu’da yaşamlarını sürdürebilmek için işbirliği içinde kaldılar. Çünkü Kıbrıs, ancak her iki ülke işbirliği yaptığı sürece Haçlılara faydalı olacak ve onlar için güvenilir bir üs teşkil edecekti. Zaman içinde Suriye ve Filistin’deki toprakları Müslümanlar tarafından geri alınan pek çok Haçlı, Kıbrıs’ın Haçlılar tarafından zaptından sonra yavaş yavaş adaya göç etmekteydi.

Her şeye rağmen Amaury, Henri’ye tabi olmak yerine bizzat şahsı için kral unvanını almaya kararlıydı. Bizans imparatoru kendisine bu unvanı vermeyeceği için Alman İmparatoru VI. Heinrich’in yüksek hakimiyetini kabul ederek Eylül 1197’de resmen kral ilân edildi. VI. Heinrich, yeni bir Haçlı seferi plânlamakta olduğundan Doğu’da kendi emrinde bir krallığının bulunmasının çok işine yarayacağını düşünmüştü.

Henri de Champagne’ın ölümünden (1197) sonra dul Kraliçe Isabella, Kıbrıs Kralı Amaury ile evlendirildi. Böylece Amaury, Kudüs kralı unvanıyla Akkâ Krallığı’nın idaresini de üzerine almış oluyordu. Ancak Amaury, Kıbrıs ve Akkâ krallıklarını birleştirmeyerek ayrı ayrı idare etti.

I. Hugue de Lusignan Devrinde Anadolu ile İlişkiler

II. Amaury de Lusignan’in ölümünden (1205) sonra krallık altı yaşındaki oğlu I. Hugue de Lusignan’e (1205-1218) geçti. Hugue’ün en büyük ablası Burgundia ile evli olan Guillaume de Montbeliard naiplikle görevlendirildi. Ancak Guillaume, başarısız bir naip oldu ve iktidarı 1210’da kayınbirâderine teslim ettikten sonra ihânetle suçlanarak Akkâ’ya sürgüne gönderildi. Hugue ise krallığında sağlam ve kuvvetli bir idare kurdu.

Bu dönemde, Anadolu’da hüküm süren Selçuklu Türkleri ile Kıbrıs Haçlı Krallığı arasında ilk münasebetler başladı. Birinci Haçlı Seferi sırasında Orta Anadolu’ya çekilmek zorunda kalan Türkler, Sultan II. Kılıçarslan zamanında yeniden sahil bölgelerine doğru ilerlemeye başlamışlardı. Bu arada Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Bizans İmparatorluğu parçalanırken (1204) Antalya ve civarı Aldobrandini adlı bir İtalyan’ın eline geçmiş, o da Kıbrıs kralını yüksek hakim olarak tanımıştı.

Aldobrandini’nin, deniz yoluyla Antalya’ya gelen bir Türk kervanını yağmalaması Kıbrıs Krallığı ile Selçuklular arasında çatışmaya yol açtı. Bu olay üzerine Türkiye Selçuklu Sultanı Gıyâseddin Keyhüsrev Antalya’yı zapt etmeye teşebbüs edince Kıbrıs Kralı metbu hükümdar sıfatıyla ona karşı çıktı. Aslında adaya yerleştikten sonra ihtiyaç duydukları gıda maddelerini temin edebilmek için Güney Anadolu ile ticari ilişkiler kuran Haçlılar, Anadolu’nun Kıbrıs için siyasî ve ekonomik yönden taşıdığı büyük önemi anlamışlardı. Bu yüzden de Kıbrıs Krallığı, bölgenin güney sahillerine yerleşebilmek umuduyla Antalya’yı savunmak için asker göndermişti. Böylece Gıyâseddin, Kıbrıs’ın bu şekilde duruma müdahale etmesi yüzünden kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı; ancak yine de şehri baskı altında tutmaya devam etti. Şehirdeki Hıristiyanlar da âdil Türk idaresini tercih edip sultanla gizlice temas kurunca Gıyâseddin Keyhüsrev yeniden hareket geçti ve nihayet şehri fethederek oradaki Haçlıları esir aldı (Mart 1207).

Selçuklular, Antalya’nın fethinden sonra Akdeniz ticaretinde daha aktif bir rol oynayabilmek için derhal Kıbrıs Krallığı ile ticaret anlaşması yaptılar. 1211’de İzzeddin Keykâvus Selçuklu tahtına geçince de Kıbrıs ile Anadolu arasındaki ticari ilişkiler daha da gelişti; 1213 yılında Kral I. Hugue ile Türkiye Selçuklu Devleti arasında, Avrupalı tüccarların Kıbrıs üzerinden rahatça Türkiye’ye girişlerini sağlayacak olan bir anlaşma imzalandı. Buna göre, Anadolu ile Kıbrıs arasında serbest ticaret yapılabilecek, Kıbrıslı tüccarlar, Anadolu tüccarlarının Kıbrıs sularında batan gemilerine dokunmayacaklar, korsanların saldırısına uğrayan tüccarlara iltica hakkı tanınacak, Kıbrıs veya Anadolu’da ölen bir tüccarın eşyası yakınlarına teslim edilecekti.

Ancak bu ticari ilişkilerin yanı sıra Kıbrıs Haçlıları ile Selçuklular arasında savaşlar da sürüp gitmekteydi. Gıyâseddin Keyhüsrev’in ölümünden sonra oğulları İzzeddin Keykâvus ile Alâeddin Keykubâd arasındaki taht mücadelesi sırasında, Kıbrıs’taki Haçlılar yine Anadolu sahillerine yerleşmeye teşebbüs ederek Antalya’yı işgâl ettiler, buradaki Türkleri de öldürdüler. Ancak Sultan İzzeddin Keykâvus, 1216 yılında uzun süren bir kuşatmadan sonra şehri Haçlılardan geri aldı ve Türklere yapılanlara misilleme olarak Haçlıları öldürdü. Ama iki taraf arasında 1219’da yeni bir ticaret anlaşması yapıldı. Zira Kıbrıslılar, gıda maddelerini temin için Anadolu’ya muhtaçtılar; Selçuklular da Avrupalı tüccarlar ile ilişkilerini Kıbrıs yoluyla sağladıkları için adanın kendileri için önemini biliyorlardı. Alâeddin Keykubâd zamanında da iki taraf arasında meydana gelen çatışmalara rağmen ticari ilişkiler devam etti.

Beşinci Haçlı Seferi’nin (1218-1221) ilk grubu Akkâ’ya geldiği sırada Kıbrıs Kralı I. Hugue de oraya gitti. Bu sefer sırasında Haçlı gemilerinin bir kısmı Kıbrıs’ı üs olarak kullanmıştı. Sultan el- Kâmil’in 1220 yazında Kıbrıs’a gönderdiği bir donanma, Limasol önünde demirlemiş olan bir Haçlı filosuna ani taarruzda bulundu. Haçlı gemilerinin bir kısmı ele geçirildi, geri kalanlar da batırıldı; binlerce kişi de esir alındı.

Kıbrıs Kralı Hugue’ün saltanat dönemi, onun Beşinci Haçlı Seferi sırasında Trablus’ta ölümüyle (1218) son buldu. Kıbrıs tahtı, Hugue’ün dul karısı Alice de Jerusalem’in niyabetinde henüz sekiz aylık bir bebek olan I. Henri’ye (1218-1253) geçti.

İmparator II. Friedrich Kıbrıs’ta

Beşinci Haçlı Seferi’nin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, aslında 1215’te Haçlı yeminini etmiş olan İmparator II. Friedrich nihayet Haçlı seferine çıkabildi. 1228 Haziranı’nda Brindisi’den gemiye binerek 21 Temmuz’da Kıbrıs’a ulaştı. Ancak yıllarca süren bu gecikme yüzünden Papa IX. Gregorius tarafından aforoz edilmişti. Ayrıca bu arada karısı İmparatoriçe Jolande öldüğü için Akkâ kralı unvanını da kaybetmişti. Friedrich’in Haçlı Seferi Kıbrıs Krallığı’nı da hiç memnun etmedi. Çünkü şimdiki küçük Kral I. Henri’nin dedesi Amaury, krallık tacını İmparator II. Friedrich’in babası VI. Heinrich’den almıştı, dolayısıyla Friedrich şimdi Kıbrıs üzerinde yüksek hakimiyet hakkı iddia edebilirdi. Kıbrıs bu sırada, on yaşındaki Kral I. Henri’ye naip tayin edilmiş olan Beyrut hakimi Jean d’Ibelin tarafından idare ediliyordu. Hem Kıbrıs kralının hem de İmparatoriçe-Kraliçe Jolande’nin en yakın erkek akrabası olan Jean de Ibelin Doğu’daki Haçlılar arasında en önemli kişiydi ve onların reisi durumuna gelmişti. Ancak kendisini Tanrı’nın yeryüzündeki en yüksek temsilcisi olarak gören II. Friedrich, bütün Hıristiyanların imparatoru olduğuna göre Doğu’daki tüm hakimiyetin de kendisine ait olması gerektiğini düşünüyordu. Jean ve Kıbrıs asilleri Friedrich’in Kıbrıs üzerindeki yüksek hakimiyetini kabul ettiler. Ancak Kraliçe Alice de Jerusalem meşrû naibe olduğundan imparatoru Kıbrıs naibi olarak tanımadılar. Ayrıca karısı Jolande öldüğü için onun Kudüs kralı unvanını kaybettiğini, ancak bebek oğlu Konrad adına krallık naibi olabileceğini bildirdiler. Friedrich’in esas gayesi Filistin’e doğru yoluna devam etmek olduğundan sonunda iki taraf arasında bir anlaşmaya varıldı. Buna göre kral, imparatora biat edecek ve bütün Kıbrıslılar da imparatoru vassalleri olarak tanıyacaklar, Alice naibe olurken Friedrich ülkeyi idare etmek üzere Bailliler (vekil) tayin etme hakkına sahip olacaktı. Bundan sonra, Amaury Barlais’i bailli olarak Kıbrıs’ta bırakan Friedrich, yanında Kıbrıs kralı, Ibelinler ve birçok Kıbrıs asilzadesi olduğu halde 3 Eylül 1228’de Famagusta’dan gemiye binip Akkâ’ya gitti.

Akkâ’da yerli baronların muhalefiyle karşılaşan Friedrich’in seferi diplomatik bir sefer oldu. Sonunda Sultan el-Kâmil ile imzalanan anlaşmadan sonra (18 Şubat 1229) Haçlılar hiç savaşmadan Kudüs’ü Müslümanlardan geri aldılar. Ama, Müslümanlar stratejik olarak bölgeye hakim olduklarından, Haçlıların diplomasi yoluyla elde ettikleri yerleri korumaları pek kolay olmayacaktı. Nitekim bu topraklar kısa bir süre sonra Müslümanlar tarafından geri alınacaktır.

Friedrich, Batı’ya döndükten bir yıl sonra (23 Temmuz 1230) Papa ile barışıp aforozdan kurtuldu ve 1231 sonbaharında Ricardo Filangieri kumandasında bir orduyu gemilerle Doğu’ya gönderdi. Ancak Friedrich’in adamları vasıtasıyla Frank Doğu’da uygulamaya çalıştığı idare Akkâ gibi Kıbrıs Krallığı’nda da karışıklık doğurdu ve yıllarca sürecek iç savaşlara sebep oldu. Sonunda I. Henri 1233 yılında Kıbrıs’ta resmen kral ilân edildi.

Memlûk Türklerinin Haçlılar ile Mücadelesi Sırasında Kıbrıs

Kıbrıs, Yedinci Haçlı Seferi (1248-1252) sırasında da Haçlı filosunun toplandığı nokta olmuştu. Ağustos 1248’de ülkesinden yola çıkan Fransa Kralı IX. Louis, 17 Eylül’de Kıbrıs’ın Limasol limanına ulaştı. Bunu takiben savaşçı birlikler Haçlı Seferi için Kıbrıs’ta toplandılar. Akkâ krallık ordusu da Beşinci Haçlı Seferi ordularına burada katıldı. Kıbrıs Kralı Henri bunları dostça karşıladı. Bundan sonra, seferin hedefinin, Beşinci Haçlı Seferi sırasında olduğu gibi, yine Mısır olmasına karar verildi. Haçlı ordusu kış aylarını Kıbrıs’ta geçirdikten sonra Mayıs 1249’da Limasol’den denize açıldı ve 4 Haziran’da Dimyat önüne vardı. Haçlılar Müslümanlar tarafından boşaltılmış olan şehri kolayca ele geçirdiler. Bu başarı ile cesaretlenen Haçlılar güneye Kahire’ye doğru ilerlediler. Fakat yolda Baybars bunları büyük bir bozguna uğratarak kral dahil pek çok kişiyi esir aldı. Kral Louis, ancak Dimyat’ı teslim ederek serbest kalabildi (1250).

1260’da Memlûk sultanı olan Baybars, Mısır ve Suriye’deki hakimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra Doğu’daki Haçlılarla mücadeleye devam etti. 1266’da Templier şövalyelerinin elinde bulunan Safed ile Toron’u fethinden sonra kıyı boyunca ilerleyen Memlûk ordusu Akkâ’ya da taarruz edecekti. Ancak Kıbrıs Kralı II. Hugue (1253-1267), derhal şehre yardıma koştu. Böylece Kıbrıs’ın müdahalesi yüzünden Sultan Baybars, Akkâ’ya taarruz edemedi.

Sultan Baybars’ın, nihayet 18 Mayıs 1268’de Antakya’yı fethi ile burada yüz yetmiş yıl süren Haçlı hakimiyetinin son bulması Haçlılar için ağır bir darbe oldu. Bu haber üzerine İngiltere Kralı III. Henri’nin oğlu ve Veliahdı Prens Edward Haçlı yemini ederek 1271 ilkbaharında Kıbrıs’a geldi; buradan da Akkâ’ya yelken açtı. Bu arada Kıbrıs Kralı II. Hugue’ün 1267 yılında ölümünden sonra naibi Hugue d’Antioche-Lusignan, III. Hugue (1267-1284) adıyla ona halef olmuş ve de 1269 sonbaharında Akkâ’da da kral olarak tanınmıştı. Sultan Baybars, Kral III. Hugue’ün Akkâ’ya getmek için Kıbrıs’tan ayrıldığını öğrenince on yedi gemilik bir filoyu Kıbrıs’a taarruza gönderdi. Filo ansızın Limasol önünde göründü, ancak başarılı olamadı; Müslümanların çoğu Kıbrıslılara esir düştü (1271).

Akkâ’da Kral Hugue ve başkenti Antakya’yı kaybettikten sonra Trablus’a giden Prinkeps Bohemund ile bir araya gelen Prens Edward, Doğu Hıristiyanlarından güçlü bir birlik oluşturmayı plânlamıştı. Ayrıca Kıbrıs’ın bütün şövalyelerinin krallarıyla birlikte Filistin’e geleceklerini düşünmüştü ne var ki, bunların sadece bir kaçı gelmişti. Kral Hugue, bunlardan yardım istedi. Uzun süren tartışmalar sonunda Kıbrıslı şövalyeler kralın teklifini kabul ettiler.

Bu arada Moğollardan yardım alma teşebbüsü boşa çıkan Edward, çaresiz Sultan Baybars ile bir barış anlaşması yaparak (22 Mayıs 1272) ülkesine geri döndü. Kıbrıs Kralı Hugue de bu barışı sürdürmeye gayret ediyordu ve 1276’da Kıbrıs’a geri döndü; Balian d’Ibelin’i de bailli tayin ederek krallığın idaresiyle görevlendirdi.

Haçlılara karşı en büyük mücadeleyi veren hükümdarlardan biri olan Sultan Baybars’ın 1277’de ölümünden sonra Memlûk Devleti’nin başına geçen (1279) Kalavun da Moğol tehdidinin ortadan kalkmasından sonra Haçlılarla mücadeleyi devam ettirdi ve nihayet 1289 yılında Trablus önünde göründü. Kıbrıs Kralı Hugue’ün 1284’te ölümü üzerine onun yerini almış olan ve Akkâ’da da kral olarak tanınan II. Henri (1285-1324), derhal Kıbrıs’tan kardeşi Amaury’nin başında bulunduğu dört galeri ile asker gönderdi. Halkın çoğu da Kıbrıs’a kaçmıştı. Nisan 1289’da Memlûk birlikleri şehre girerken ileri gelen hemen herkes, Kontes Lucia, Kıbrıs Prensi Amaury ve Templier ile Hospitalier tarikatlarının büyük üstadları kaçarak Kıbrıs’a yelken açmayı başardılar. Kral II. Henri, Sultan Kalavun’dan, aralarında var olan anlaşmanın uzatılmasını istedi, sultan da bu teklifi kabul etti. Böylece Akkâ gibi Kıbrıs ile de yeniden on yıl on ay ve on gün için mütareke yapıldı. Ancak krallığın sonunun yakın olduğunu anlayan Henri Avrupa’dan acilen yardım istedi.

Gerçekten de Kalavun’un yarım bıraktığı işi, onun 1290’da ölümünden sonra oğlu Sultan el-Eşref Halil tamamladı ve 6 Nisan 1291’de Akkâ’yı kuşatma altına aldı. Kuşatmanın başlamasından önce gemiler dolusu kadın, çocuk ve ihtiyar Kıbrıs’a gönderilmişti. Bu arada Kıbrıs Kralı II. Henri kardeşi Amaury’yi yanına birlikler vererek başkumandayı eline alması için Akkâ’ya gönderdi. Kendisi de kuşatmanın başlamasından bir ay sonra bulabildiği yüz atlı ve iki bin yayadan oluşan bir kuvvetle kırk gemiyle Kıbrıs’tan Akkâ’ya geldi. Ancak Akkâ 18 Mayıs’ta Sultan el-Eşref’in eline geçti.

Bundan sonra seferlerin artık Kıbrıs’ta organize edilmesi, ikmal ve iaşelerinin de oradan sağlanması gerekiyordu. Kutsal Ülke’de savaşmak amacıyla kurulmuş olan Templier ve Hospitalierler de Akkâ’dan sonra Kıbrıs’ta karargâh kurdular. Ancak Hospitalier şövalyeleri 1308’de Rodos’u merkez edindiler; asıl kuruluş amacından sapan Templier tarikatı da 1312’de resmen ortadan kaldırıldı. Bütün bunların sonucunda Kıbrıs Krallığı, Doğu’da Kutsal Ülke’yi yeniden ele geçirmek için çabalayacak tek Hıristiyan devleti durumunda kaldı. Kıbrıs kralı aynı zamanda ismen Kudüs kralıydı. Kıbrıs kralları Nikosia’da krallık tacını giydikten sonra, Kutsal Ülke’ye en yakın şehir olan Magosa’da Kudüs krallık tacını da giyerlerdi.

Suriye sahilinden gelebilecek bir saldırı adanın varlığını tehlikeye düşürebilirdi. Kıbrıs özellikle Mısır’dan gelebilecek bir saldırıdan korkuyordu. Bu yüzden Kral Henri, 1292 yılında yirmi galerisini İskenderiye’ye baskın için gönderdi, ama bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak bu hareket, Sultan el-Eşref’i Kıbrıs’ı fethetmeye tahrik etti. Sultan bu amaçla yüz galeri inşa edilmesini emretti. Fakat Moğolları mağlup ederek Bağdat’ı zapt etmeyi daha öncelikli mesele olarak gören sultan, bu arzusunu gerçekleştiremeden ihtiraslı emîrleri tarafından 1293’te öldürüldü. Onun yerine geçen en- Nâsır Muhammed ise büyük bir deniz kuvvetine sahip olmadığından Kıbrıs’a karşı bir sefer düzenlemeye cesaret edemedi. Ayrıca yeni bir Haçlı seferinin çıkış noktası olmadığı sürece Kıbrıs’a karşı bir sefer düzenlemeyi düşünmüyordu. Kıbrıs Batı’dan yardım alamadığı sürece kendi başına bir tehlike teşkil edemezdi. İtalyan Cumhuriyetlerinin ticari faaliyetleri Mısır’a büyük faydalar sağladığı için Akdeniz ticaretinin aksamasını da istemiyordu.

Beylikler Dönemi’nde Anadolu ile İlişkiler

Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılışından sonra Anadolu birliği parçalandığı zaman, Kıbrıs Haçlı Krallığı Anadolu’nun güney sahillerine yerleşmek amacını gerçekleştirmek için yeni teşebbüslerde bulundu. İzmir ile civarındaki kıyı bölgesine hakim olan Aydın Beyi Umur, yaptırdığı donanma ile Ege adalarına da hakim olmak için faaliyete geçince ona karşı 1334’te Venedik’in liderliğinde kurulan Haçlı filosunu Kıbrıs Kralı IV. Hugue yolladığı gemilerle takviye etti. Haçlı filosu Edremit Körfezi yakınında Türk filosunu yenilgiye uğrattıysa da İzmir’i ele geçiremedi. Yine aynı amaçla 1344 yılında kurulan yeni bir filoya Kıbrıs Kralı Hugue de dört gemi göndererek Venediklileri destekledi. Bu Haçlı filosu Türk kuvvetlerini yenilgiye uğratarak İzmir’i ele geçirdi, ama Anadolu topraklarında başka bir yer elde edemedi.

Kral I. Pierre Devri’nde Anadolu ve Mısır’daki Türkler ile İlişkiler

Kıbrıs, Haçlıların 14. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’nun batı kıyılarını ve Ege adalarını ele geçirmek girişimleri sırasında daha ziyade kendi iç sorunlarıyla uğraşmak zorunda kaldığından bu konuda fazla etkili olamamıştı. Ama 14. yüzyılın ikinci yarısında Kutsal Ülke’yi geri almak için düzenlenen son girişim Kıbrıs Krallığı’nın çabaları sayesinde gerçekleşti. 1359’da IV. Hugue’ün ölümü üzerine Kıbrıs Kralı olan I. Pierre (1359-1369), Kudüs’ü geri almayı kendisine gaye edinmişti. Tahta çıkar çıkmaz Anadolu kıyısındaki Korykos’u Ermenilerden satın aldı ve 1361’de Famagusta’da (Magosa) yirmi gemilik bir filo hazırlayarak, Türklerin Akdeniz’de önemli bir ithalat ve ihracat limanı olan Antalya’yı zapt etmek üzere harekete geçti. Papa ve Hospitalier şövalyelerinin de desteğini sağlayan Pierrre 24 Ağustos’ta şehri hücumla zapt etti ve Türkleri öldürdü. Şehirde Kıbrıs’a bağlı bir Lâtin kilisesi kurdu. Bunun üzerine Türkler, 1363 yılında Mehmet Reis kumandasında on iki gemilik bir donanma ile Kıbrıs’a karşı saldırıya geçtiler ve Kıbrıs’ın Gemi Konağı yakınlarına çıkarma yaparak çok sayıda esir ve ganimet ele geçirdiler. Sonra 6 parçalık bir başka Türk donanması da Karpas bölgesine taarruz etti ve bu hücumlar bir süre daha sürdü. Ancak Türklerin bütün çabalarına rağmen Antalya, 1373’e kadar Kıbrıslıların elinde kaldı.

Türk baskılarının artması üzerine, 1362’de yeni bir Haçlı seferi düzenlenmesini sağlamak için Avrupa’ya giden Kıbrıs Kralı     Pierre’in çabaları sayesinde 1365’te Venedik’te çok güçlü bir Haçlı donanması toplanmıştı. Batılı hükümdarların Doğu’ya gelmemeleri sebebiyle seferin başkumandanlığı Kral Pierre’e kalmıştı. Haçlı donanması Venedik’ten Ağustos sonunda Rodos’a geldi. Kıbrıs donanması da Rodos’ta onlara katıldı. Seferin hedefi çok gizli tutulmuş, Memlûkler hedefin Mısır olacağını anlayamamışlardı. Memlûk tahtında henüz on bir yaşında bulunan el-Eşref Şaban bulunuyordu. Devlet yönetimi Emîr Yelboğa’nın elindeydi. İskenderiye Valisi Halil İbn Arram bu sırada şehirde değildi. Haçlı donanması 9 Ekim’de İskenderiye önüne vardığında Memlûkler gafil avlanmışlardı. Haçlılar 11 Ekim’de bütün İskenderiye’yi ele geçirerek yine büyük bir vahşet örneği sergilediler ve şehirdeki Müslüman, Hıristiyan, Musevi herkesi öldürdüler. Bu korkunç katliamdan sonra ele geçirdikleri muazzam servetle beraber Memlûk ordusu gelmeden önce İskenderiye’den ayrılıp Kıbrıs’a döndüler.

Kıbrıs Kralı Pierre, 1366 yılında Karamanoğullarına bağlı olan Alâiye’yi (Alanya) de zapta teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı. Yeni bir Haçlı seferi düzenlemeyi düşünen ve artık zorba bir kral haline gelen Pierre’in 1369’da kendi şövalyeleri tarafından öldürülmesinden sonra 1370’te Kıbrıs ile Mısır Türk Sultanlığı arasında bir anlaşma imzalandı.

İskenderiye düzenlenen son Haçlı seferi Müslümanların sabrını taşıran son damla oldu. Kıbrıs Krallığı artık tamamen ortadan kaldırılması gereken bir düşmandı. Kıbrıslılar, barış döneminde bile Suriye kıyılarına ve Mısır gemilerine saldırmaya devam ettiler. Memlûkler ise ancak altmış yıl sonra İskenderiye katliamının intikamını almak fırsatını buldular. 1426’da Sultan Barsbay, güçlü bir donanmayla Kıbrıs’a taarruz etti. Limasol, Larnaka ve başkent Nikosia zapt edildi; Kıbrıs Kralı Janus de Lusignan esir olarak Kahire’ye götürüldü. Daha sonra fidye karşılığında Kıbrıs kralını serbest bırakan sultan, adayı vergiye bağladı. Böylece Kıbrıs Krallığı’nın işlerine karışması mümkün oldu. Ancak bir süre daha varlığını devam ettirmek imkânı bulan Kıbrıs Krallığı Anadolu sahillerine saldırmaktan çekinmedi.

Caterina Cornaro adındaki Venedikli bir kadınla evlenen Kral II. Jacques’nin ölümünden sonra dünyaya gelen ve kral ilân edilen oğlunun da bir yaşında ölmesi üzerine ada bir süre Caterine tarafından idare edildi. Sonra, Venedik’in idaresine bırakıldı. Böylece Kıbrıs üzerinde Venedik hakimiyeti 1489’dan 1571’de Osmanlı fethine kadar kadar seksen iki yıl devam etti. Adayı ilhak ettikten sonra Kıbrıs için Memlûklere vergi ödeyen Venedik, daha sonra bu vergiyi, Memlûk Devleti’ni ortadan kaldıran Osmanlılara ödemeye devam etti. Ancak Doğu Akdeniz hakimiyetini genişleten Osmanlılar için Kıbrıs’ta güçlü bir denizci devletin varlığı sakıncalıydı. Ayrıca, Kıbrıs’ta üslenen korsanlar, İstanbul ile Suriye-Mısır arasında işleyen Türk gemilerine saldırıyorlardı. Kıbrıs, nihâyet, Kanuni Sultan Süleyman zamanında (1571) fethedilinceye kadar Doğu Akdeniz’de bir Haçlı üssü olarak varlığını sürdürdü. Adanın Türkler tarafından fethinden sonra çok sayıda Türk Anadolu’dan buraya getirilerek yerleştirildi. Böylece Kıbrıs’ta Haçlı hakimiyeti son buldu.

Dr. Ebru ALTAN

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 6 Sayfa: 695-700


Kaynaklar:
♦ Ambroise, L’estoire de la guerre sainte, nşr. G. Paris, Paris 1897; terc. M. J. Hubert-J. L. La Monte, The Crusade of Richard Lion-Heart, New York 1941.
♦ Chronique d’Ernoul et de Bernard le Trésorier, nşr. L. de Mas Latrie, Paris 1871.
♦ Estoire de Eracles empereur et la conqueste de la Terre d’outremer, RHC occ., II.
♦ Florio Bustron, Chronoque de l’île de Chypre, nşr. R. de Mas Latrie, Collection des Documents inédits sur l’histoire de France: Mélanges Historiques, V (1886).
♦ Gestes des Chiprois, RHC Arm., II.
♦ Itinerarium et Gesta Regis Ricardi, nşr. W. Stubbs, Rolls Series, Londra 1864.
♦ İbn al-Fur|t, Ayyubids, Mamlukes and Crusaders: Selections from the T|r£kh al-Duwal wa’l MulNk, nşr ve terc., U. -M. C. Lyons, 2 cilt, Cambridge 1971.
♦ Livre de Jean d’Ibelin, RHC Lois, I.
♦ Philip of Novara, Mémories, 1218-1243, nşr. Ch. Kohler, Les Classiques Français du moyen âge, X, Paris 1913.
♦ Philip of Novara, The Wars of Frederick II against the Ibelins in Syria and Cyprus, nşr. ve terc. J. L. La Monte, New York 1936.
Araştırmalar
♦ Bezer, Gülay Öğün, “Kıbrıs’ta İslam Hakimiyeti ve Selçuklular Zamanında Kıbrıs ile Ticaret İlişkileri”, Dünden Bugüne Kıbrıs Meselesi, yayına hazırlayanlar A. Ahmetbeyoğlu-E. Afyoncu, İstanbul 2001, s. 1-10.
♦ Cobham, C. D., Bibliography of Cyprus, Cambridge 1908.
♦ Darkot, B., “Kıbrıs”, İslam Ansiklopedisi, 6.
♦ Demirkent, I., “Haçlılar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XIV.
♦ Demirkent, I., Haçlı Seferleri, İstanbul 1997.
♦ Demirkent, I., “Kıbrıs”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (baskıda).
♦ Edbury, P. W., The Kingdom of Cyprus and the Crusades, 1191-1374, Cambridge 1991.
♦ Furber, E. C., “The Kingdom of Cyprus, 1191-1291”, neşr. K. M. Setton, A History of the Crusades, III, London 1969, s. 599-629.
♦ Grousset, R., Histoire des Croisades et du Royaume Franc de Jérusalem, 3 cilt, Paris 1934¬1936.
♦ Hill, G., A History of Cyprus, 4 cilt, Cambridge 1940-1952.
♦ Iorga, N., France de Chypre, Paris 1931.
♦ Jeffery, G., A Description of the Historic Monuments of Cyprus, Nikosia 1918.
♦ Luke, H., “The Kingdom of Cyprus 1369-1489”, neşr. K. M. Setton, A History of the Crusades, III, Wisconsin 1975, s. 361-395.
♦ Luke, H., “The Kingdom of Cyprus 1291-1369”, neşr. K. M. Setton, A History of the Crusades, III, Wisconsin 1975, s. 340-360.
♦ Mas-Latrie, L., Histoire de l’île de Chypre sous le règne des Princes de la maison de Lusignan, 3 cilt, Paris 1852-1861.
♦ Runciman, St., Haçlı Seferleri Tarihi, terc. F. Işıltan, 3 cilt, Ankara 1986-1987.
♦ Setton, K. M. (kolektif), A History of the Crusades, 6 cilt, Madison, Milwaukee ve London 1955¬1989.
♦ Storrs, R., A Chronology of Cyprus, Nicosia 1930.
♦ Turan, O., “Ortaçağlarda Türkiye-Kıbrıs Münasebetleri”, Belleten, XXVIII (1964), s. 209-227.
♦ Turan, O, Selçuklular Zamanında Türkiye, Siyâsi Tarih, Alp Arslan’dan Osman Gazi’ye (1071-1318), İstanbul 1971.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.