Kazan Hanlığı (1438-1552) varlığını biraz daha uzun süre devam ettirebilir miydi? Kazan yönetici sınıfı uzun vadeli bağımsızlık için stratejilerini en iyi şekilde kullanmada başarısız mı olmuştur? Bu soruları yanıtlamak için Kazan Hanlığı’nın kurumsal yapılarıyla birlikte karar verme süreçlerine de bakmamız ve bir yere kadar Kazan idari sınıfının stratejilerinin ne olduğunu belirlemeye çalışmamız gerekmektedir. Bu makalenin görüşü; Kazan idari sınıfının, kolaylıkla zarar görebilecek olan zor bir jeopolitik konumda yapılabilecek olanın en iyisini yaptığı ve nihai kaderini önlemek için zaten yapılabilecek çok az şey olduğudur.
Kazan Hanlığı idari yapısı ile ilgili başlıca kaynaklar, birkaç yarlık (üç tanesi Tatarca ve diğer birkaçı da Rusça tercüme olarak günümüzde de mevcuttur),[1] Rus tarih kayıtları[2] ve Posol’skii prikaz[3] da korunan diplomatik yazışmaları içermektedir. Ayrıca Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Büyükelçisi Sigismund von Herberstein da Moskova-Kazan ilişkilerinin çağdaş bir anlatımını sağlamaktadır.[4] Bu kaynaklar, Kazan Hanlığı’nın yönetim şekli, idari kurumları ve sosyal yapısı hakkında az miktarda doğrudan bilgi sunmaktadır. Bizim bu kurumları ve yapıları anlamak için yaptığımız girişim yüzünden kaynaklar, tarihçileri türlerine bağlı olarak değişen çeşitli zorluklarla karşı karşıya getirmiştir. Bizim amaçlarımıza göre yarlık, tanımlanan koşullar hakkındaki bilgi üzerine bizim gerçekten sahip olmadığımız varsayımlar ve aşırı detay yüzünden zarar görmektedir. Rus tarih kayıtları, Rus sarayı ve hükümdarının faaliyetlerinden yana güçlü bir önyargı sergilemektedir, ancak bir Kazanlının bakış açısından neler olduğunu anlamak için yapılan herhangi bir teşebbüse meydan vermemektedir. Herberstein’ın raporu Rus kaynaklarının bir kopyasıdır. Rus diplomatik belgeleri o kadar anlamı belirsiz bir dille anlatılmıştır ki (daha sonra bu makalede belirtilen bazı istisnalar ile birlikte) eşit derecede mantıklı olan birkaç yoruma olanak vermektedirler ve buna ek olarak dahili konular yerine daha çok harici konuların koşullarını tartışmaktadırlar. Rus diplomatik kaynaklarıyla ilgili bir başka problem de Kazan ile ilgili belgelerin arşivinin zayiatıdır.
Yine de Kırım Hanlığı ve Nogay Hanlığı ile ilgili olan Posol’skii prikaz belgelerinin hemen hemen bütün serisi bugün mevcuttur ve Kazan Hanlığı hakkında değerli bilgi sağlamaktadır.[5] Dahası 1530’da başlayan Moskof tarihi kayıtları Posol’skii arşivindeki[6] “Kazan kitaplarının” kelimesi kelimesine aynısı gibi görünmektedir. Bu kopyaların dikkatlice okunması, Moskova-Kazan ilişkileriyle ilgili kaybolan belgelerin birçoğunun belli bir yere kadar yeniden oluşturulmasına olanak sağlamaktadır.
Ayrıca bu oldukça seyrek kaynak merkezinden çıkan kanıt ile batı bozkır bölgesindeki diğer Tatar Hanlıklarının kanıtını kıyaslayarak, Kazan Hanlığı’nın idari sınıfı yapılarının belirsiz dış hatlarını tereddütlü bir şekilde oluşturabiliriz.[7] Tipik bir Tatar Hanlığı’nın kurumsal yapısı, geleneksel olarak Cengiz Han’ın soyundan gelen bir han tarafından yönetilen bir hükümet içermektedir. Han muntazam olarak, her biri önde gelen beyliklerden birini yöneten ve genellikle dört kişi olan karaçi beylerinin divanı ile fikir alışverişinde bulunmuştur.[8] Bu divan bir devlet meclisi olarak iş görmüştür ve bütün önemli devlet kuruluşları için bu divanın tasdiki gerekli olmuştur. Karaçi beylerinin imzaları iç politikayla ilgili bütün önemli belgeler için de gerekli olmuştur. Yabancı güçlerle yapılan antlaşmalarda karaçi beylerine ek olarak hanın kardeşleri ve oğulları, dini liderler, yakın akıl hocaları ve aynı zamanda bazen karaçi beylerinin haricindeki diğer prestijli topluluk üyeleri gibi önemli şahısların da tanıklıkları zorunlu kılınmıştır. Nihayet yabancı büyükelçilerle yapılan toplantılarda da ileri gelen toplulukların temsilcileri olarak karaçi beylerinin varlığı gerekli olmuştur. Böylece han ile yabancı güçler arasında karaçi beylerinin çıkarlarına muhalif olabilecek görüşmeler yapılması önlenmiştir. Bazen han ve divan, temsilci bir meclis olan kurultayın da tavsiyelerini kabul etmiştir. Kurultay, hanın akrabaları (kalga, saltanlar), dini liderler (seyidler, mollalar, imamlar), hanın heyeti (beyler, ulanı) ve yönetim sınıfının alt sıralarından gelen çeşitli önemli şahıslar (mirzalar) gibi hanlığın yönetim sınıfının önemli kişilerinden oluşmuştur. Kurultay sadece tavsiyeler vermekle kalmayıp, iktidardaki hanı görevden alabilmiş ve ölen veya görevden alınan bir hanın yerine yeni bir han da seçebilmiştir. Bizim Kazan Hanlığı kanıtımız ile bu standart model ne kadar yakın ilişki içinde olmuştur?
Kazan hanlarının hepsi de Cengiz soyundan gelmiştir, ancak uygun adaylar arasından birisinin seçiminde bir takım yasal, politik ve geleneksel hususların Kazan yönetim sınıfı tarafından düşünülmesi zorunlu olmuştur.[9] Kıpçak Hanlığı’nın eski hanı Ulu Muhammed (1419-1435)[10] Kazan’ın ilk hanı olmuştur. Ulu Muhammed, Batu’nun kardeşi Toğay-Timur’un soyundan gelmiştir. Böylece Cengiz Han’ın oğlu Cöçi vasıtasıyla Ulu Muhammed de Cengiz soyundandır. 1435’te Ulu Muhammed’in uzaktan kuzeni olan Küçük Muhammed kendisini Kıpçak Hanlığı’nın Hanı ilan ederek hanlığın yönetimini ele geçirmiştir. Sonuç olarak Ulu Muhammed, taraftarları ile birlikte kuzeye doğru Belev’e kaçmış ve 5 Aralık 1437’de kendisini çıkarmak için gönderilen bir Rus askeri heyetini bozguna uğratmıştır. 1439’un Temmuz ayında Ulu Muhammed on gün süreyle Moskova’yı kuşatmış, Moskova dolaylarını harap etmiş ve Kolomna şehrini yakmıştır. Ulu Muhammed’in Saray’dan kaçışının hemen ardından meydana gelen bu olaylar, Ulu Muhammed’in etrafında toplamaya başladığı askeri gücün bazı belirtilerini ortaya çıkarmıştır. Çünkü tarihi kayıtlar, saraydan ayrıldığında Ulu Muhammed’in yanında sadece şahsi heyetinin olduğunu bildirmektedir. Yine de yüz yılı aşkın tarihi boyunca Kazan Hanlığı hiçbir zaman askeri alanda kendi kendine yeterli hale gelmemiştir ve savunma için büyük ölçüde yabancı ittifaklara bağlı olmak zorunda kalmıştır. 1445 yılı itibariyle, Ulu Muhammed kalıcı olarak Kazan’a yerleşmiş ve böylece Kazan Prensliği’nin son hükümdarı olan Ali Bek’i (1429-1445) kovduktan sonra Kazan Hanlığı’nı resmen kurmuştur.
Ulu Muhammed’in iktidarının son önemli başarısı 7 Temmuz 1445’te Suzdal yakınlarında Rus prensi II.Vasiliy’in esir alınmasıdır. Aynı yılın Ekim ayında Ulu Muhammed II. Vasiliy’i büyük bir fidye karşılığında serbest bırakmıştır. Hiç şüphesiz bu fidye, hanlığını daha sağlam bir temel üzerine kurmasına yardımcı olmuştur. Ertesi yıl Ulu Muhammed’in ölümünün ardından oğlu Mahmud tahta çıkmıştır. Kazan Tarihi’ne (Kazanskaya İstoriya) göre Mahmud, babası ve kardeşi Yakup’u bacaklarını kestirmek suretiyle öldürtmüş ve böylece taht için hak iddia edebilmiştir. Hem Mahmud’un, prens kanı dökülmesine karşı olan Moğol-Tatar yasağını bozuşunu anlatan hem de hala hayatta olan Yakup’un (açıkça her iki bacağı da sağlam olarak) 1447’de Rus prensinin hizmetinde savaşmaya gidişini[11] görmezden gelen bu hikaye hiç de güvenilir değildir.
1518’de Ulu Muhammed’in büyük torunu Han Muhammed Emin (1484-1485, 1487-1495, 1502-1518) öldüğünde çeşitli krizler meydana gelmiştir, çünkü Muhammed Emin’in ölümü Kazan yönetimindeki Ulu Muhammed silsilesinin bitişini temsil etmiştir. O zamana kadar hanlar, iktidarda bulunan aileden olan ve özellikle Ulu Muhammed’in oğlu Mahmud’un soyundan gelen erkeklerin arasından seçilebilmiştir. Ulu Muhammed’in diğer iki oğlu Kasım ve Yakup o zamanlar artık hayatta değillerdir. Moskova prensliği için seçkin bir askeri kumandan ve Kasım’ın oğlu olan Danyar da çoktan ölmüştür. 1466-1467 yılları arasında Han olarak iktidarda kalan ve Mahmud’un oğlu olan Halil erkek varis bırakmamıştır. Sonraki Han İbrahim’in (1467-1479) ilk karısı Fatima’dan üç oğlu olmuştur: İlham (1479-1485 ve 1486-1487 yıllarında iktidarda kalmıştır), Melik-Tagir ve Kudai Kul. İlham’ın erkek varisi olmamıştır. Hem Melik-Tagir hem de Kuday Kul Moskova Prensliği’nin hizmetine girmiştir. Melik- Tagir’in Fedor ve Vasiliy adında iki oğlu olmuştur ve ikisi de Hıristiyan olarak yetiştirilmiştir. Kazan Hanı’nın Müslüman olması şartı bulunmamasına rağmen (gerçekte Kıpçak Hanlığı’nın 13. yüzyıldaki hanlarından en az bir tanesi Hıristiyan olmuş olabilir), yine de 16. yüzyılın başlarında Müslüman hanlara sahip olma geleneği iyiden iyiye kurulmuştur. Bu gelenek, 1552 yılında Kazan’ın Hıristiyan bir çar/han olan IV. İvan tarafından fethedilmesi ve yönetilmesine kadar (Kazan’ın o anda artık bağımsız bir devlet olmamasına rağmen bozulmamıştır. İlham’ın üçüncü oğlu Kuday Kul, 1505’te Hıristiyanlığa geçerek Peter ismini almış ve Büyük Prens III. Vasiliy’in kız kardeşi Yevdohiya ile evlenmiştir. Yevdohiya ve Kuday Kul/Peter’in iki kız çocukları olmuştur.[12] İbrahim’in ikinci karısı Nur Sultan’dan iki oğlu olmuştur. Ancak bu çocuklardan ne Muhammed Emin’in ne de Abdüllatif’in erkek varisi vardır.
Bu zor durum karşısında Kazan idari sınıfı, muhtemelen yapabildiği en iyi seçim olmasını umduğu seçimi yaparak Astrahan Hanı Abdül Kerim’in akrabası olan (ve böylece Cengiz soyundan gelen) ve Moskova’da III. Vasiliy’in koruması altında bulunan[13] Şah Ali’yi seçmiştir. Böylelikle Moskova, Kazan ve Astrahan arasında potansiyel bir ittifak kurulmuştur. Tahmin edilebileceği gibi böyle bir olasılık Kırım Hanı Muhammed Giray için uygun olmamıştır ve Muhammed Giray 1518’de Muhammed Emin’in ölümünden önce III.Vasiliy’i uyarmıştır: “Ve karar verdik; eğer Muhammed Emin’e bir şey olursa Sahip Giray’ı o yurdun hanı yapacağız. Ve eğer başka bir yurttan gelen birisi kendini han olarak kabul ederse, sen, kardeşim büyük prens, başın belaya girecektir (v istome budeş’) ve aramızdaki işler bozulacaktır.”[14] Muhammed Giray muhtemelen ona göre Kırım Hanlığı’nın Astrahan’ı yönetme hakkını gaspettikleri için, Astrahan’ın Nomogan Hanedanı’na karşı sıcak olmamıştır.[15] Ancak o anda Vasiliy’in Şah Ali’ye olan desteği konusunda bir şey yapacak durumda olamamıştır çünkü aynı zamanda kendisini seçen Kazan idari sınıfı ile de savaşacaktır. Ancak 1521’de Kazan idari sınıfı Şah Ali’ye karşı gelmiş ve onu görevden almıştır. Daha sonra, batı bozkır diplomatik ilişkileri için geniş pratik ayrıntıları olan bir seçim yapan divan ve kurultay, Muhammed Giray’ın kardeşi Sahip Giray’ı han seçmiştir. Moskova ve Astrahan ile olan Kazan ittifakı bir darbede Kazan ve Kırım Hanlığı arasındaki ittifaka dönüşmüştür.
Keenan Sahip Girey’in tahta çıkışını sırf “daha büyük komşularına karşı bağımsızlıklarını muhafaza etmek için” Kazan prenslerinin yaptığı bir teşebbüs olarak görmekte ve Muhammed Giray’ın bununla ilgili yapacak hiçbir şeyi olmadığı düşüncesine karşı çıkmaktadır.[16] Bu düşünce, Muhammed Giray’ın o zaman Astrahan hanı olan Kazan prenslerine gönderdiği “bana sultan arayan birisini gönderdiler, ben de onlara sultan gönderdim”[17] mesajı tarafından çelişkiye düşürülmüş gibi görünecektir.
Ancak, Astrahan hanının Moskova desteğini etkisiz hale getirmek için Muhammed Giray olanları çarpıtarak anlatmış olabilir veya Muhammed Giray’ın bir sonraki hanı seçmiş olduğuna inanmak için sebebi olabilir. Yeni bir han seçimi üzerinde görüşürken, Kazan divanı, seçimlerinin aralarındaki ittifakı pekiştirebileceğini umdukları yabancı bir hükümdara elçi gönderme prosedürü uygulamıştır. Bunun amacı o hükümdarın aynı fikirlere sahip olup olmadığını anlamaktır. Bu uygulama, karşılık olarak Moskova büyük prensi ve Kırım hanının değişik zamanlarda, gerçekte kendilerinin Kazan hanını seçen kişi olduklarını düşünmelerine (ya da en azından istemelerine) sebep olmuştur.
Eğer Kazan Karaçi beyleri gerçekten Moskova büyük prensi ile karşılaştırıldığında bağımsız bir politika benimsemeye çalışmışlarsa, Kırım Hanı’nın kardeşini seçtiklerinde onun sahip olabileceği etkiyi yanlış hesaplamışlardır. Çünkü Muhammed Giray daha sonradan Kazan’ın kendi yurdu[18] olduğunu iddia etmiş ve bunu aynı yılın sonlarında Moskova’ya yapılan saldırının gerekçe aşamalarından birisi olarak kullanmıştır. Sonraki 30 yılın neredeyse tamamı boyunca, 1551’e kadar Kazan’da Kırım Hanı’nın bir akrabası iktidarda kalmıştır.[19] Kazan Hanlığı’nın Ulu Muhammed tarafından 1430’ların sonunda ve 1440’ların başında kurulduğu zamanlardaki askeri zayıflığı, divan ve kurultayın han seçimi üzerine komşu devletlerle yaptıkları müzakerelerin kaynaklarındaki kanıtı açıklamaya başlamaktadır. Eğer Kazan ile Sibirya, Astrahan ve Nogay hanları arasındaki diplomatik benzerliğe sahip olsaydık, tahminen Moskof Büyük Prensi ve Kırım Hanı ile olduğu gibi bu mesele üzerinde de benzer hararetli müzakereler bulabilirdik.
Elimizdeki kanıt, Kazan’daki karaçi beyleri divanında kimin olduğu konusunda çok belirli bilgi sağlamamaktadır. Bir problem de “karaçi” veya “bey” (ya da “beg”) terimlerinin Kazan Hanlığı kaynaklarımızda nadiren görünmesidir. Divan üyelerinin ya da devlet meclisi üyelerinin kim olmuş olabileceği konusunda da fazla kanıtımız bulunmamaktadır.[20] Rus tarih kayıtlarının bazı isimlerden söz ettiği az zamanlardan birisi, Kal Ahmed (Kalimed), Orak (Urak), Sadır (Sadyr) ve Agiş’i (Agish) III. İvan’a elçi gönderen Kazan prensleri (Knezler) olarak bizlere anlattıkları 1496 kayıtlarıdır. Yönettikleri toplulukların veya beyliklerin hiç ismi verilmemiştir. Ancak Kazan Hanlığı beyliklerinin, Kıpçak Hanlığı’ndan gelen ve belli bir yere kadar o hanlığın önde gelen beylikleri ile paralellik gösteren muhalif unsurlardan oluştuğu düşünülmesi gereken bir olasılıktır. İki sebepten ötürü, Rus tarih kayıtlarında sözü edilen “prenslerin” hizmet prensleri değil de karaçi beyleri olduklarından epeyce emin olabiliriz. Birincisi, diğer Tatar hanlıklarında karaçi beyleri divanını oluşturan geleneksel sayı dörttür ve bu prenslerden dört tane vardır.
İkincisi, hanın askeri heyetinin üyeleri olan beylerle karşılaştırıldığında, bu prensler, diplomatik benzerliklerde karaçi beyleri için söylenene çok benzer bir şekilde ayrılmaktadır.[21] 1519’daki Voskresensk ve Nikon tarihi kayıtlarında Şirin Prensi Bulat’ın karaçi olarak adlandırıldığına dair kanıtlarımız vardır.[22] 1551 ve 1552’deki tarih kayıtlarında, ulu karaçi veya divan başkanı olma ihtimalinin sahibi ve aynı zamanda Bulat’ın oğlu olan Nur Ali’ye ait referanslar bulunmuştur. Mart 1551’den önce, “ulanı ve üç ya da dört prensle birlikte” Nur Ali’den de söz edilmiştir.[23] Aynı yılın Ekim ayında, Nikon Tarih Kaydı ve Tsarstvennaya kniga “baş Kazanlı karaçi Şirin Prensi Nur Ali, Bulat’ın oğlu ve Şabas Prensi Şamov…”[24] diye söz etmektedir. Eğer “Şabas” da “Şirin” gibi bir topluluk ismine karşılık geliyorsa (bu isimlerin metindeki yerleşimleri aynıdır), o zaman bu “Şabas” ın diğer Kazan beyliklerinden birisinin adı olduğunun kanıtıdır.
1923’te Kazan Hanlığı’nın kurumsal tarihinin kaynaklarına dair çalışmada Khudiakov önemli bir buluş yapmıştır. Rus tarihçilerinin 1497 ve 1551 yılları arasında “bütün ülke” (vsya zemlya), “bütün Kazan ülkesi” (vsya Kazanskaya zemlya) ya da “Kazan ülkesinin bütün halkı” (vse liudi Kazanskoy zemli) gibi terimleri kullanışlarının on dört örneğine dikkat çekmiştir. Khudiakov bu referansları Kazan kurultayı ile özdeşleştirmiştir.[25] Bir kurultayın “bütün halktan” oluşmamasına rağmen, bütün ülkeyi temsil ettiğine olan inanış Moskova prensliği’nin temsilci meclislerine referans olarak “ülke” yi (zemlia) kullanmalarında müteakip yankılar bulmuştur (sonradan historyografide Zemskiy sobor olarak isimlendirilmiştir).[26] “Bütün Kazan ülkesi” ve “Kazan ülkesinin bütün halkı” terimlerinin yer aldığı konuları inceleyerek, geleneksel Moğol kurultayı ile bağlantılı olan üç temel görev – hanın seçilmesi, önemli devlet konularında hana tavsiyeler verilmesi ve hanın görevden alınması ile birlikte yer aldıklarını görebiliriz.
1496 yılı altındaki Rus tarih kayıtları, Kazan “prensleri”, Kal Ahmed, Orak, Sadır ve Agiş’in gönderdiği bir elçi olan Seyid Baraş’ın Büyük Prens III. Ivan’a gelişini anlatmaktadır (Kazan prenslerinin karaçi beyleri divanı ile birlikte teşhisi için yukarı bakınız). Bu tanıma göre, Seyid Baraş, önceki han Muhammed Emin’e ihanet eden prenslerin ve “bütün ülkenin”, büyük prensin bağışlamasını talep ettikleri bir dilekçe getirmiştir. Aynı tanım, III. İvan’ın “prensleri ve bütün ülkenin dilekçesine göre” isteklerini nasıl kabul ettiğini ve Muhammed Emin’i tahta geri getirmeden onun yerine küçük kardeşi Abdullatif’i gönderdiğini anlatmaya devam etmektedir.[27] Kazan karaçi beyleri ve “bütün ülkenin” gerçekten ne istediğini bize söyleyecek olan yazılı belgeye sahip değiliz ancak umuyoruz ki, son derece taraflı Rus tarih kayıtlarında anlatıldığı gibi sefil bir hal almamıştır.
Bunun yerine, Moskova prensliği vakanivist’lerinin, içinde Kazan hanının seçilmesine karşı büyük prensin ilişkilerini anlattıkları yorumcu sistemi anlarsak, daha makul bir açıklama çıkarabiliriz. Hem tarih kayıtlarında hem de Herberstein’ın Rus sarayında kendisine anlatılanlardan çıkardığı raporda bu yorumcu sistemi açıkça görebiliriz. İlham’ın tahta çıkışından beri (1479) sadece hanı seçmek ve tayin etmekle sorumlu olan kişi olarak, büyük prens han yapıcı rolünü üstlenmiştir. Kısa bir süre sonra, seçilen han Moskova’nın çıkarına olmayan faaliyetler sergilemeye, adaletsizlik yapmaya ve kötü niyetli akıl hocalarını dinlemeye başladığında büyük prens her konuda düş kırıklığına uğramıştır. Büyük prens isteksiz ve kederli bir şekilde görevdeki hanı başka bir hanla değiştirmeye mecbur edilmiştir ve düş kırıklığı ile isteksiz yer değiştirme döngüsü kendisini tekrar etmiştir.[28]
Bu Rus yorumu tek taraflı ve yanıltıcıdır. Moskova büyük prensinden başka Kazan idari sınıfı (Kazan idari sınıfı dahilindeki muhalif gruplar lehinde veya aleyhinde askeri ve diplomatik destek sağlayabilecek konumda olan Nogaylar, Sibir Hanı, Kırım Hanı, kurultay ve karaçi beyleri divanını içeren)[29] gibi başka oyunculara bakmamız gerekir. Bunu yaptığımız takdirde daha makul bir sonuç olan, Kazan divanı ve kurultayın Abdüllatif’i han olarak seçmesi sonucuna ulaşırız. O anda Abdüllatif, Moskova büyük Prensinin koruyucu gözetimi altında bulunmuştur. Ancak Kazan jeopolitik olarak emniyetsiz bir konumdadır. Kazanlılar, askeri bütçelerini Moskova prensliği ile daha çok veya daha az eşit şartlarda savaşacak şekilde düzene sokabilmişlerse de, komşuları arasında oluşacak herhangi bir ittifak Kazan Hanlığı’nın feci akıbetini yazacaktır. Bu komşular arasında, batıda Moskova Prensliği’nden başka, doğuda Sibirya Hanlığı, güneyde Nogaylar ve güneybatıda Kırım Hanlığı bulunmaktadır.
Kazan’ın ticari canlılığına epeyce katkıda bulunan bu konum, Kazan’ı çevresindeki güçlerin bir birleşimi ile meydana gelebilecek olan potansiyel bir fethe de maruz bırakmıştır. Bu durumda Kazan idari sınıfının yabancı ilişkilerdeki amaçları, komşu güçleri birbirine düşürmek, koruyucu olarak bir veya daha fazla komşu ile ittifak kurmak ve bu koruyucu güçlerin Kazan’daki iç sorunlara müdahalesini en aza indirmekten oluşmaktadır. 1552’ye kadar oyunu iyi bir şekilde devam ettiren Kazan liderleri ülkenin yabancı bir güç tarafından fethedilmesini önlemişlerdir.
Rus tarih kayıtlarında sözü geçen sonraki 13 kurultayın dokuzu hanın seçilmesi veya görevden alınmasında yer almıştır.[30] Şüphesiz arada geçen ve hanın seçilmesi veya görevden alınması konularında Rus tarih kayıtlarında sözü edilmeyen kurultaylar da vardır. Ek olarak, bu dönem boyunca Rus tarih kaynakları bilhassa Moskova ilişkileri ile ilgilenen beş ayrı kurultayın daha olduğunu bildirmiştir. 1518’de kurultay han seçimini tartışmak için Moskova’ya bir elçi göndermiştir.[31] 1524, 1530 ve 1546’da Moskova prensliği ile yapılan barış görüşmeleri için kurultaylar özel elçiler göndermiştir.[32]
Rus tarih kayıtlarında sözü geçen son Kazan kurultayı 14 Ağustos 1551’de ortaya çıkmıştır. Bu tarihte “bütün Kazan ülkesi”, “Dağ tarafı” (Gornyaya storona) yani, batıda Çeremis (Çuvaş) Dağı ve Kazan’ın güneybatısındaki Mordvinler adına aracılık yapmayacaklarına dair söz vermiştir.[33] Bu sözün önemini anlamak için, Kazan Devleti’nin vasal halkının etnik kompozisyonuna bakmamız gerekir.
Diğer batı bozkır hanlıklarının sınırları gibi Kazan Hanlığı’nın sınırları da hiçbir zaman net olarak belirlenmemiştir. Kazan devleti, Kazan’da bulunan merkezi yönetim ile Tatar ve Tatar olmayan çiftçi ve göçebelerin gevşek birliğinden oluşmuştur.[34] Her grup kendi topraklarında ikamet etmiştir ve göçebeler de yazlık ve kışlık otlakları arasında belirledikleri güzergahlar üzerinde hak iddia etmiştir. Bir halk hükümet ile fetih veya anlaşma yoluyla bir ilişki içine girdiğinde, nehir kıyısında bulunan bir halk olarak aynı şekilde davranmıştır.[35] Kazan Hanlığı’nın ekonomik ve politik merkezi Bulgarların eski topraklarıdır. Hanlık zamanı boyunca bu topraklarda bulunan nüfus, çoğunlukla Türk ve Müslüman olan çiftçilerden oluşmuştur. Bu Türk-Müslüman tarım merkezinin çevresinde Tatar olmayan ve nehir kıyısında yaşayan toplumlar yer almıştır.
Hanlığın merkezinin güney doğusunda Başkurtlar yaşamıştır. Hem göçebelik hem de tarımla uğraşmışlardır. Kuzeydoğuda, geçimleri orman ürünleri ve nehre dayanan, çok tanrılı dine inanan ve Fin kökenli olan Votyaklar (sonradan Udmurtlar olarak adlandırılmıştır) yaşamıştır. Kuzeybatıda, İdil Nehri’nin Kazan’da güneye doğru kıvrılmasından önceki sol kıyısında bulunan Fin Mari (Meadow Çeremisleri olarak da adlandırırlar) yaşamıştır. Nehrin sağ kıyısında Kazan’ın batısına ve güneybatısına doğru, çok tanrılı Bulgarların soyundan gelen Çuvaşlar (Dağlı Çeremis olarak da adlandırılırlar) yaşamıştır. Kazan’ın güneyine doğru İdil Nehri’nin sağ kıyısında Mordvinler yaşamıştır. Mordvinler Fin soyundan gelmişlerdir ve çok tanrılı dine inanmışlardır. Başkurtlar gibi, Mari, Çuvaş ve Mordvinlerin de geçimleri orman ve nehir ürünlerine dayalı olmuştur. Böylece denilebilir ki; Rus Çarı’na söz vererek Kazan kurultayı, İdil Nehri’nin sağ kıyısında yer alan ve vergi ödeyen bütün Kazan vasalları üzerinde hak iddia etmekten vazgeçmiştir. Hiç şüphesiz bu söz, Kazan hükümetine yıkıcı bir finansal darbe vurmuştur.
Kazan kurultayı ile ilgili kanıtımız, siyasi istikrarsızlık dönemlerinde ve idari sınıfın daha geniş bir mutabakatının gerekli olduğu zamanlarda kurultayın her zamankinden daha faal olduğu sonucuna ulaşmamızı sağlamaktadır. Ancak bu kanıt, belirli kurultayların kompozisyonu hakkında herhangi bir saptama yapmamıza olanak sağlamamaktadır.
1552’de Kazan Hanlığı Rus ordusu tarafından fethedilmiştir ve bağımsız bir devlet olarak varoluşuna son verilmiştir. Rorlich’in vurguladığı bir düşünce Kazan Hanlığı’nın yok oluşunu, politik sistemin giderek durgunlaşan çevrenin ihtiyaçlarını ayarlamadaki başarısızlığına ve içinde Kazan’ın biçimsiz politik topluluğunun merkezileşme, despotizm ve genişleme güçleriyle boy ölçüşemediği uluslararası çevrenin şartlarına mal etmektedir.[36]
Buna bakmanın kesinlikle tek bir yolu vardır. Yine de Moskova’nın yararlandığı oldukça geniş insan gücü kaynaklarına, iç Avrasya’ya gelen barut devrimine ve bir de Rusların bozkır idari kurumları uyarlamadaki başarılı stratejilerine bakıldığında Kazan’ın fethedilişinin Kazan idari sınıfı açısından çok da büyük bir başarısızlık olmadığı, Moskova prensliği idari sınıfı açısından da bir başarı olduğu düşünülebilir. Belirli bir yere kadar iki açıklama birbirine bağlıdır. Çünkü sıfır-sonuçlu oyunlarda bir taraf daha iyi yapmaya başladığında diğer tarafın daha kötü yapmaya başladığı herkesin bildiği bir gerçektir.
Ancak 13. yüzyıldaki Moğollar gibi Ruslar da 16. yüzyılda batı bozkıra, önceden varolanlardan daha üstün olan askeri teknolojiler ve idari stratejiler kombinasyonunu getirmiştir. Kazan idari sınıfının, giderek üstünleşen zorluklara karşı hanlığın bağımsızlığını koruma görevini bu koşullarda nasıl yerine getirebildiğini anlamak zordur.
Harvard Üniversitesi / A.B.D.
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 453-459