Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kazakistan’da Bulunan Üç “Altın Adam”

0 17.583

Lazzat URAKOVA


“Tüm yaşamın boyunca bir ecdat olan seni gökyüzünün sembolü olan bir kâse korumuştur ve sen öldüğünde o kâseyi seninle beraber (mezara) koyarak üzerine kitabeni yazıyorlardı.”

Oljas Suleymenov


Birinci “Altın Adam” 

1969 yılında bir inşaat şirketi tarafından kur­ganların yer aldığı efsanevi Esik Gölü’nün yanındaki bölgede oto deposu inşa etmek için yetkili mercilere başvuruda bulunulur. Tarihî açıdan önemli bir bölge olduğu için burada arkeologların izni olmadan inşa çalışmasına izin verilmemekte idi. Ancak inşa­ata izin vermemek için arkeologların elinde bir kanıtın olması şarttı. İşte o sıralarda he­nüz genç bir arkeolog ve tarihçi olan Baken Ata kanıt peşinde gece gündüz çalışmaya başlar. Fakat tam bir ay geçmesine rağmen kazılarda önemli sayılabilecek bir bulguya rastlanamamıştır. Kazı için verilen sürenin son gününe gelindiğinde buldozer makinis­ti, kurganların birinde bir kütüğün oldu­ğunu söyler. Kazı işine devam edilince bu kurganın sadece üst kısmının yağmalanmış olduğu, esas kısmının ise büyük bir ihtimal­le yağmacıların eski dönemlere ait gömme sırrı hakkında fazla bir bilgiye sahip olma­malarından dolayı şans eseri korunmuş ol­duğu ortaya çıkar.

Kurganın yüksekliği 6 metre, çapı ise 60 metreydi. Toprak içine açılan mezar dikdörtgen biçimindeydi. Mezar odası çam kütüklerinden yapılmıştır. Kütüklerin etrafında altın plakalar, değerli kaplar, kazanlar bulunmaktaydı. Mezar odasının batı duvarı dibine 10 adet küçük ahşap masa yerleşti­rilmiş olup; zeminine, üzerine küçük altın plakalar dikili bir hasır serilmişti. Hasırın üzerine geçit töreni üniforması giydirilmiş ve silah kuşanmış bir ceset yerleştirilmişti. Ölünün elbisesi tamamen altın plakalarla kaplanmış durumdadır. Gerekli incelemeler yapıldıktan sonra bu cesedin 18 yaşlarında bir İskit prensine ait olduğu anlaşılmıştır. Prensin kafasında üzeri Güneş Tanrısı’nı sembolize eden kanatlı at motifleriyle iş­lenmiş yüksek şapkası vardı. Bu iki at, şap­kanın üzerinde bulunan diğer hayvan mo­tiflerinden oldukça büyük olup sırt sırta durmaktadır. Şapkanın üzeri 150 civarında farklı biçim ve büyüklükte altın plakalarla süslenmiştir. Bu plakaların çoğunun üze­rinde dövme sanatıyla yapılmış leopar, koç, geyik, dağ keçisi, at ve kuş motifleri mev­cuttur. Bu hayvan motiflerinin hepsi emsal­siz ve büyüleyicidir: Atlar koşuyor, kuşlar uçuyor, leoparlar saldırıyor.

Prensin üzerinde ise bir kaftan, pantolon ve gömlek vardı. Kırmızı deriden yapılmış olan kısa kaftanın üzeri, kenarlarına açılan deliklerden geçirilen iple tutturulmuş, sayıları üç bin civarında olan üçgen şeklinde al­tın plakalarla bezelidir. Kaftanın alt ve yaka kısımlarıyla kenarlarına dikdörtgen şeklin­de oldukça büyük altın plakalar dikilmiştir. Bu plakaların üzerinde kaplan başı motifle­ri mevcuttur. Pantolonunun iç ve dış kısım­larıyla gömleğinin yaka ve kollarında yine üzerleri çeşitli hayvan motifleriyle işlenmiş altın plakalar bulunuyor. Cesedin belinde üzerinde kuş başı motifleri bulunan altın plakalarla süslenmiş deri bir kemer vardır. Parmaklarında iki altın yüzük vardır ve yüzüklerin birinin üzerine uzun ve süslü şap­kalı bir erkek figürü işlenmiş durumdadır. Silah olarak cesedin yanında altın kakmalı uzun demir bir kılıç, üzeri hayvan motifle­riyle işlenmiş kısa bir hançer, ucu altından olan bir ok ve bir kamçı yer alıyordu. Kılıç kırmızı ahşaptan bir kın içindeydi, hançer ise üzeri bir kuş ve bir at motifiyle işlen­miş yarısı deriden yarısı da ahşaptan olan bir kın içerisinde bulunuyordu. Cesedin sol tarafında içinde bronz bir ayna ile kırmızı boyanın bulunduğu bir torba vardı.

İskit prensinin elbisesi, İskit sanatına özgü “hayvan stilinde” yapılmış dört bin farklı altın parçadan oluşturulmuştur.

Mezarın kuzey duvarının yanında içinde kı­mız olan kilden yapılmış bir kâse, üzerinde et parçacıkları olan ahşap tepsiler, gümüş ve bronzdan yapılmış değerli testiler ve iç tara­fında yırtıcı bir kuşun gagası ve pençeleri şeklinde altın plakalarla süslenmiş bronz bir kâse bulunuyordu. Doğu duvarının dibi ise ölü odasına girişin buradan yapılması sebebiyle boş bırakılmıştı.

Esik kurganı İskit döneminin en büyük ar­keolojik hazinelerinden biri sayılıyor. Me­zar MÖ IV.-III. yüzyıllara aittir.

Esik kurganında bulunmuş olan bu hazinenin en değerli parçası şüphesiz ki dibinde 26 işaretten oluşan iki satırlık bir yazının yer aldığı gümüş bir tastır. Bu yazının Türk tarihi ve medeniyetine ışık tuta­cak, yeni boyutlar kazandıracak tarihî bir belge olduğu muhak­kaktır. Çünkü bugüne dek bildi­ğimiz Yenisey ve Orhun yazıtları on dört asır öncesine aittir. Oysa Esik kurganında bulunan bu yazı yirmi beş asırlık bir belgedir. Yazı, Göktürk Yazıtlarında kullanılan runik yazı sistemiyle yazıl­mıştır. Tanınmış bir eski Türk yazıtları bilgini olan ve pek çok ese­ri bulunan Gayneddin Musabay’a göre Yenisey-Orhun ya­zıtlarıyla Esik Yazıtı arasında bin yıldan fazla bir zaman farkı olup Esik Yazıtı’ndaki her işaret bir harfin değil bir hecenin karşılı­ğıdır. Bu görüşünden yola çıkarak Kazak bilim ada­mı Esik Yazıtı’nı şu şekilde okumuştur:

Taza as tuvın agannın Eldi ege. Altın, eskerin Sağan ar eperedi. Jasına jete Bakıtındı aşasın. Sav bol.

Bu yazının Türkiye Türkçe’si karşılığı şu şekildedir:

Namusunla as tuğunu ağanın (ağabeyinin)İle (yurda) iye (sahip) ol. Al­tın, abiden (yazılı kitaben) Sana şeref getirir. Yaşına yeterek (belirli bir yaşa erişerek) Bahtını açarsın. Sağ ol.

Yazının bu şekilde okunması konusunda Musabay’a katıl­mayanlar vardır. Esik Yazıtı’nın okunuşuyla ilgili çalışmalar de­vam etmektedir.

Esik kurganındaki mezar sadece zenginlik ve sayısız altın süslerle şaşırtmakla kalma­dı; o, aynı zamanda eski dönemin sosyal yaşamını da aydınlatmış oldu. Büyük kur­ganda nerdeyse tamamen altından bir kıya­fette bu kadar zengin bir adamın gömülmesi Kazakistan’ın o dönemde çok karmaşık bir sosyal hiyerarşiye sahip olduğunun bir deli­lidir: Orada zenginler, fakirler, orta halliler, din adamları ve ortaya çıktığı üzere hüküm­darlar yaşamış. Bir başka deyişle, bozkır ca­miası bir devletin sahip olması gereken tüm özelliklere sahipmiş.

Prensin adı bilinmediği için tüm dünyada “Altın Adam” olarak tanınmış olan bu ese­rin kopyaları Kazakistan’ın hemen hemen her tarihî müzesinin yanı sıra Almatı Or­talık Müzesi’nde de bulunmaktadır. New-York’taki Birleşmiş Milletler binasında da “Altın Adam”ın bir kopyası mevcuttur. Bununla birlikte Esik kurganından çıkan ha­zineler ve “Altın Adam”ın gerçeğiyle tıpatıp olan bir kopyası da daha önce Almatı’da, şimdi ise Astana’daki Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

“Altın Adam”ın aslı ise devlet hazinesinde bulunmaktadır.

Kanatlı bir parsın üzerine duran “Altın Adam” Kazakistan’ın ulusal sembollerinden biri hâline geldi: Almatı meydanlarından birindeki Bağımsızlık Abidesi’nin üzerin­de de İskit savaşçısı bulunuyor; Kazakistan Cumhurbaşkanının forsundaki kanatlı leo­par üzerinde İskit döneminin genç önderi­nin figürü resmedilmiş bulunmaktadır.

İkinci “Altın Adam” 

Ekim 1999 tarihinde Kazakistanlı “Altın Adam” yalnızlıktan kurtuldu: Atırav bozkırlarında yer alan Araltöbe kurganında yapılmış kazılar neticesinde bilim adamları İskitli bir askerî öndere ait olduğu sanılan kalıntılar buldu. Bu “Altın Adam”ın bir ön­der olduğu konusunda arkeologların şüp­hesi yoktu: Asırlar önce yaşamış savaşçının giyimi tamamen altın plakalarla ve çeşitli şekillerde kakmalarla süslenmiştir. Savaşçı­nın yanında bulunan polat kılıç ise Hazar’ın kuzeydoğusunda poladın (çeliğin) bilinenin aksine çok daha önceleri ortaya çıktığının bir kanıtıdır.

Üçüncü “Altın Adam” 

2003 yılında Kazakistan topraklarında Doğu Kazakistan bölgesinin Şiliktı kurganlarında Sak dönemine ait üçüncü bir “Altın Adam” bulunmuştur. Mezarın bulunduğu kurganın çapı 100, yüksekliği ise 8 metreydi. Bu buluş MÖ VII. yüzyıla ait olup eşine bugüne dek rastlanılmamış, emsalsiz eşyalar içermekte­dir. Esik kurganında bulunan savaşçının üzerinde varak altınlarla süslü bir yelme varken, bu “Altın Adam”ın üzerindeki tüm süsler en üst kalitede dökme altından yap­madır. Üstelik bu som altın firuze kakmalı­dır. Bu durum bilim adamlarını bu üçüncü “Altın Adam”ın hükümdarın ta kendisi ol­duğuna dair düşüncelere sevk etmektedir. Bunun İskit dönemine ait en eski gömü ol­duğuna dair varsayımlar mevcuttur. Me­zarda panter, dağ keçisi ve geyik şeklinde yapılmış olanlar buna dahil olmak üzere toplam sekiz tip altın plaka bulunmuştur. Bunun dışında bir adet uzun boynuzlu dağ keçisi şeklinde oldukça ağır bir plaka daha bulunmuştur. Mezardan toplam iki yüz elli adet eşya çıkartılmıştır: Altın plakların dı­şında bilim adamları, kurbanlık kesildiğin­de kullanılan kabın yanı sıra nefrit, deniz kabuğu ve firuzeden yapılmış gerdanlık, bronz ok ucu, oklar ve bileği taşı bulmuştur. Sadece hükümdarların takma hakkına sahip olduğu yaban domuzunun dişinden yapıl­mış gerdanlık, arkeologları hayretler içinde bıraktı.

Bilim adamları bu hazineleri dünya kültü­rünün en iyi örnekleriyle aynı sırada değerlendiriyorlar.

Tüm bu hazineler, Kazakistan topraklarında asırlar önce yaşamış kabilelerin kültürleri, sanatları ve dinleri konusunda zengin birer malzeme niteliğindedir.

Lazzat URAKOVA

Kaynak:
Türk Dünyası Kültür ve Sanat Dergisi, TÜRKSOY, Sayı: 23 Nisan 2007

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.