Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Karakoyunlular: Tarih Sahnesine Çıkışları ve Kökenleri

0 17.478

Doç. Dr. İlhan ERDEM – Mustafa UYAR

İran, Irak-ı Arab ve Anadolu’daki Moğol hakimiyetinin varlığını kaybetmesi sonucu harekete geçen Doğu Anadolu Türkmenlerinin bir boyu olan Karakoyunluların Oğuzların hangi koluna mensup olduklarına dair kesin bir kanıt yoksa da boy isimlerinin Baranlu veya Baranî olduğu hakkında kayıtlar mevcuttur. Bu ismin bir şahıs adı mı, yer, kabile veya boy adı mı olduğu kesin değildir. Bâburnâme’de Kara-Koyunlu hükümdarı olan Cihanşah, Baranî şeklinde zikredilmiştir.[1] Kara-Koyunlu kelimesinin etimolojisine bakıldığında bu ismin, söz konusu boyun toteminin kara bir koyun olmasından ileri geldiği iddia edilse de, totem veya diğer bir deyişle ongun olarak kabul edilen hayvanın etinin yenmesinin yasak olması bu görüşü çürütmektedir.[2]

XIV. yüzyılın ikinci yarısında, Van Gölü kıyısındaki Erciş merkez olmak üzere Erzurum’dan Musul’a kadar uzanan bölgede ortaya çıkmış olan Karakoyunluluların Anadolu’ya ne şekilde geldikleri hakkında da iki farklı görüş söz konusudur. Bu görüşlerden birincisi, Kara-Koyunlu ve Akkoyunlu Türkmenlerinin İlhan Argun zamanında bu bölgelere geldiğini söylese de tarihi gerçekle bir ilgisi yoktur. İkinci ve gerçeğe daha yakın olan tez ise Karakoyunluluların Cengiz Han’ın başlatmış olduğu büyük saldırı sırasında reisleri Türe bey önderliğinde, Türkistan’dan Mâveraünnehir’e oradan da İran yoluyla Doğuan Adolu’ya geldikleridir.[3] Kara-Koyunlu ulusunu meydana getiren unsurlar arasında Sa’adlu, Baharlu, Duharlu, Karamanlu, Alpavut, Cakirlu, Ayinlu, Bayramlu, Ağaçeri, Döğer ve Hacilu gibi oymaklar bulunmaktadır.[4]

Karakoyunluluların siyasi bakımdan parlamaları, İlhanlı hükümdarı Ebû Sa’id Bahadır’ın ölümü sırasına denk gelmektedir; onun ölümünün ardından İlhanlı Devleti’nde iç karışıklıklar baş göstermiştir. Bundan istifade eden Türkmenler, Azerbaycan ve Anadolu’da hakimiyet mücadelesine girdiler. En güçlüleri de Karakoyunlulular idi. Bu arada Karakoyunluluların baş düşmanlarından olan Akkoyunluların da fetih hareketlerinde bulunması sürekli karşı karşıya gelmelerine sebebiyet verecektir. Seyyah İbn Batuta’nın bildirdiğine göre Erzurum’un belirtilen dönemde oldukça zarar görmesi bu sebeptendir.[5] Bu çatışmalar esnasında Erciş havalisine hakim olarak beyliklerini kuran Karakoyunluluların bilinen ilk reisleri Bayram Hoca’dır.

Bayram Hoca, Sincar’ı ele geçirmiş olan Türkmen beyi Hüseyin’in müttefikiydi. Bu arada Türkmenlerin bu bölgelerdeki hakimiyetine son vermek isteyen Hısn-ı Keyfa Eyyûbî hükümdarı Melik Adil, Hüseyin’i Batman yakınlarında karşılamış, fakat yapılan savaşta ağır bir yenilgiye uğramıştı. Savaşın kazanılmasında baş rolü oynayan Bayram Hoca, çok geçmeden Hüseyin’i ortadan kaldırarak onun yerine geçmiştir. Böylece onun tabiiyetindeki Türkmen zümreleri de artık Bayram Hoca’nın emrine girmiş oluyorlardı.[6]

1356 yılında Celâyirli Şeyh Hasan’ın ölümü üzerine yerine oğlu Üveys geçmiş, 1359’da da Azerbaycan’ı kendi idaresine almıştı. Bu arada Bayram Hoca’nın Mardin’i kuşatması, bura hakimi olan Melik Mansur’un Şeyh Üveys’e şikayette bulunmasına sebep olacaktır. Bu şikayet ve istek üzerine Sultan Üveys 1366 senesi baharında Bayram Hoca’nın kardeşi Berdi Hoca’nın bulunduğu Musul’a gelmiş, şehri kuşatarak teslim aldıktan sonra Mardin’e yönelmiştir. Bunu haber alan Bayram Hoca ise kuşatmayı kaldırarak Muş havalisine çekilmiştir. Çapakçur yakınlarında karşılaşan iki ordu şiddetli bir savaş yapmış, Bayram Hoca’nın kuvvetleri yenilerek çekilmek zorunda kalmıştır. Kazanılan zafer ardından Celâyir ordusu Kara-Koyunlu beyliği topraklarına girerek büyük bir yağma yapmıştır.[7] Bu yenilgiden sonra Celâyir hükümdarına tabi olan Bayram Hoca, ona vergi vermeye başlamıştır. 1371 yılında Musul’u abluka altına alan Bayram, Memlük güçlerinin müdahalesiyle başarısız olmuştu. 1374’te Sultan Üveys’in ölmesi ve yerine dirayetsiz kardeşi Hüseyin’in geçmesi üzerine rahat hareket etme imkanı bulan Bayram Hoca, Musul ve Sincar’ı ele geçirmiş, daha sonra yaptığı seferlerle de Sürmeli, Alakilise, Hoy ve Nahcıvan havalilerine de sahip olmuştur.[8]

1375 yılında Musul, Pîr Baba adlı bir Türkmen emiri tarafından işgal edilmiş, Bayram Hoca Hısn-ı Keyfa ve Mardin emirlerinin yardımları ve Pîr Baba ile anlaşmak suretiyle şehri tekrar ele geçirmiştir. Bu tarihten itibaren devletin yıkılışına kadar Karakoyunlulular elinde kalacak olan Musul, Bayram Hoca tarafından kardeşi Berdi Hoca’ya verilmiştir.[9]

Bu arada Celâyirli Sultan Hüseyin, Bayram Hoca’yı tekrar tabiyeti altına almak için uğraşmaktaydı. Bu amaçla Bayram’ın yeğeni Kara Mehmed’in bulunduğu Erciş önlerine geldi. Kara Mehmed Bayram Hoca’dan yardım istemişse de yardım kuvvetleri Celâyir ordusu tarafından bozguna uğratılmış, bunun üzerine Kara Mehmed Hüseyin’in metbuluğunu tanımak zorunda kalmıştır.[10]

Bayram Hoca’nın 1380 yılında ölümü üzerine yerine amcasının oğlu Kara Mehmed geçmiştir.

Kara Mehmed (1380-1389)

Lakabı Nasıreddin olan Kara Mehmed Bey, beyliğin başına geçtiği sıralarda Celâyirliler içerisinde bazı karışıklıklar meydana gelmiş, Sultan Hüseyin kardeşi Ahmed tarafından öldürülmüştü (1382). Bu şekilde Celâyirli tahtına oturan Ahmed’e karşı kardeşi Şeyh Ali ayaklanmış ve bunun ardından Ahmed Kara-Koyunlu beyi Kara Mehmed’den yardım istemiştir. Kara Mehmed, Şeyh Ali ile yapmış olduğu karşılaşmada onu bozguna uğratmış ve büyük bir ganimete konmuştu. Bu şekilde Tebriz’e dönen Sultan Ahmed tahtına yerleşirken, bu tarafta da Kara-Koyunlu Kara Mehmed Bey’in de şöhreti artmaktaydı.[11]

Kara Mehmed bu olay ardından Musul hacılarına rahat vermeyen Döğer reisi Salim Bey ile uğraşmak zorunda kaldı. Salim bey Musul hacılarının yollarını keserek mallarını yağma ediyor, bu şekilde hac yolunun güvenliğini tehdit ediyordu. Kara-Koyunlu tabiyetinde olan Musul’daki bu duruma kayıtsız kalamayan Mehmed Bey, Döğerli Salim Bey üzerine yürüyerek onu yenilgiye uğratmış ve kaçması üzerine de obalarını yağmalamıştı.[12]

Kara Mehmed Mardin Artuklu hükümdarı Meliküzzâhir İsa’nın kızını istemiş, fakat sert bir şekilde reddedilmişti. Bunun üzerine 1384’te taarruza geçen Kara Mehmed İsa’nın vezirini esir aldı. Sonunda İsa’nın kız kardeşiyle evlenen Kara Mehmed veziri serbest bırakmış ve Mardin hükümdarıyla da barış yapmıştır.[13]

Karakoyunlulular, Akkoyunlularla tarih sahnesin çıkışlarından itibaren çekişme içinde olmuşlardır. “Adâvet-i kadîme” olarak belirtilen bu düşmanlık sonucunda, Karakoyunlulular karşısında ağır bir yenilgi alan Akkoyunlu Ahmed ve Hüseyin Beyler Kadı Burhaneddin’e sığınmışlardır.[14] Fakat çok geçmeden Doğu’da, Karakoyunluluların talihini belirleyecek bir durum ortaya çıkmıştı. Azarbaycan’ı ele geçiren ve 1387 yılının kışında ordugahını Karabağ’a kuran Timur, buradan hareketle Doğu Anadolu’yu ele geçirmek için hazırlıklara girişti. Doğu Anadolu’da ise kendisine itaat etmeyen Kara- Koyunlu beyi Kara Mehmed vardı. Hızlı bir yürüyüşle Erzurum’u ele geçiren Timur, Çapakçur’un sarp yerlerinde müdafaaya çekilmiş olan Kara Mehmed üzerine yürümüşse de başarılı olamamıştır. Bunun üzerine Muş’taki oymakları itaat altına alan Timur, daha sonra Ahlat yoluyla İran’a geri dönmüştür. Timur’un çekilmesinden sonra Tebriz üzerinde, 1388 yılında Kara Mehmed Bey ile Celâyir emirleri Şebli ve Alişah arasında büyük bir mücadele başladı. Tebriz’e giren Mehmed Bey, buradaki Celâyir emir ve nâiblerini bertaraf ederek idareye hakim olmuş, bunun ardından da Şebli’nin ordusunu Heştrûd yakınlarında bozguna uğratmıştır. Bu olay ardından Mısır sultanına elçi gönderen Kara Mehmed, onun adına hutbe okutup para kestireceğini bildirmiştir. Bu olaylardan sonra Kara (Pîr) Hasan adında bir Türkmen emiriyle giriştiği mücadele sırasında öldürülen Kara Mehmed Bey, yaptığı faaliyetlerle beyliğine önemli bir ivme kazandırmıştır.[15]

Kara Yusuf Bey Dönemi (1389-1420)

Kara Mehmed’in ölümünden sonra Kara-Koyunlu Türkmenlerinin bir kısmı, onun oğullarından olan Mısır Hoca’nın etrafında toplandı iseler de sonunda tahta Mısır’ın kardeşi Kara Yusuf geçti. Kara Yusuf’un, tahta geçişinin ilk zamanlarında Tebriz’de hakimiyet kurmaya çalışan Celâyir beyleri ile uğraştığı gözlenmektedir. Celâyirliler Tebriz’e saldırmışsalar da püskürtülmüşlerdir. Bu olaylardan sonra Yusuf, Kara Mehmed Bey’in ölümüne sebep olan Pîr Hasan’ın ardından yerine geçen Pîr Hüseyin ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Pîr Hüseyin’in ordusu, Kara Yusuf Bey’in aldığı yardımlar sayesinde kolayca bozulmuştur. Bu sırada meydana gelen karmaşadan Celâyirliler tekrar yararlanmak ve Tebriz’i ele geçirmek istemişseler de, Mahmud Halhalî komutasındaki Celâyir ordusu püskürtülmüş ve Tebriz’e hakim olunmuştur. Kara Yusuf’un Satılmış adlı bir emirini Tebriz’e vali olarak bıraktığını görmekteyiz.[16]

Tebriz ve iç asayiş üzerindeki bu çekişmeler devam ederken doğudan Timur tehlikesi yaklaşıyordu. Timur 1393 yılında yaptığı bir seferle Irak-ı Arab’ı ele geçirmiş, Doğu Anadolu’ya girerek Erzincan hakimi Mutaharten’i itaat altına almış, Akkoyunlu ve Kara-Koyunlu beylerine de haber göndererek itaati altına girmelerini istemişti.[17] Fakat Kara-Koyunlu beyleri bu emre uymamışlar, Kara Yusuf sarp dağlara çekilirken kardeşi Mısır Hoca da Avnik kalesine kapanarak burayı tahkim etmişti. Timur’un uzun süren kuşatması sonunda Mısır Hoca Timur’un oğlu Muhammed’e sığınmıştı. Timur tarafından bağışlanan Mısır Hoca’nın Semerkand’a yollandığını görüyoruz.[18] Timur bu zaferinin ardından Avnik Kalesi’ni emirlerinden Atlamış’a verdi ve kendisi de Altın-Orda hanı Toktamış’ı itaat altına almak için Gürcistan üzerinden Anadolu’yu terketti.[19] Timur’un Anadolu’dan ayrılması Kara Yusuf’u harekete geçirdi, Erciş’i zapt eden Yusuf, Timur tarafından Van ve çevresinin hakimiyeti verilen Kürt emiri İzzeddin Şîrşah ve Avnik Kalesi hakimi Atlamış’ı bir gece baskını ile esir almıştır. Timur’un çok sevdiği ve değer verdiği emiri Atlamış, Memlük sultanı Berkuk’a gönderilmiş ve burada hapsedilmiştir.[20]

Timur Hindistan seferinden sonra tekrar Yakın-Doğu’ya yönelmiş, Bağdad’a ordu göndermişti. Bu arada Kara Yusuf’un da Timur tehlikesi karşısında Van Gölü kıyılarından Musul’a çekildiği gözlenmektedir. Bağdad hakimi Ahmed Celâyir, Musul’da bulunan Kara Yusuf’un yanına gelmiş ve Timur’a karşı Memlük sultanı Ebu’l-Ferec’e sığınma kararı almışlardır. Fakat Haleb nâibi Demirtaş’ın Yusuf ile Ahmed’e saldırması ve ardından yenilgiye uğraması, Mısır sultanıyla bu iki hükümdarın arasını açmıştır. Bu yüzden, Mısır sultanına sığınamayacaklarını anlayan Yusuf ve Ahmed’in Yıldırım Bayezıd’a sığınmaktan başka çareleri kalmamıştı. Kara Yusuf’un Osmanlı sultanı ile birlikte Erzincan ve Kemah’ı ele geçirdiğini görmekteyiz.[21] Fakat Timur’un Sivas’ı alması ve Anadolu için büyük tehlike yaratması, Osmanlı Devleti ile Timur arasında barış görüşmelerini gündeme getirmiş, fakat Timur’un bir eşkıya olarak tanıdığı Kara Yusuf’un öldürülmesi veya kendisine teslimini barış şartı şeklinde sunması barış olasılığını ortadan kaldırmıştır.[22]

Timur’un Sivas’tan Kayseri’ye ulaştığı sırada Kara Yusuf da Osmanlı topraklarından ayrılarak Fırat kıyısındaki Hit kasabasına gelmiş ve karargahını kurmuştu. Burada bulunduğu sırada eski müttefiki Ahmed Celâyir ile de arası açılan Kara Yusuf, onu bozguna uğratarak Irak-ı Arab’ın büyük bir bölümüne hakim olmuş ve bu tarihlerde Bağdad’da ikamet etmiştir.[23]

Fakat onun bu hakimiyeti uzun sürmemiş, Ankara Savaşı’nda (28 Temmuz 1402) Bayezıd’ı yenilgiye uğratan Timur, kalabalık bir orduyu Kara Yusuf üzerine göndermiş ve Hille civarında Nehrülganem ırmağı kıyısında yapılan savaşta Kara Yusuf ağır bir yenilgiye uğratılmıştır. Kardeşi Yar Ali ölürken oğulları ve zevcesi de esir edilen Kara Yusuf,[24] Dımaşk nâibi Şeyhü’l-Mahmudî’ye sığınmıştır (1403).[25] Ardından Ahmed Celâyir’in de gelerek Dımaşk hakimine sığındığını görüyoruz. Mahmudî, bu iki hükümdarı iyi karşılamış, Timur’un bu sığınmacıların öldürülmesi isteğini[26] de yerine getirmeyerek sadece hapsetmiştir. Yaklaşık bir yıl kadar süren tutsaklıkları boyunca bu iki eski dost ve müttefik, tekrar barışarak aralarında anlaşmışlardır.[27] Şeyh Mahmudî, Ebu’l-Ferec’i tahttan indirmek maksadıyla daha sonra girişeceği faaliyetler sırasında yanına çekebilmek için bu iki hükümdarı serbest bırakmıştır (1404). Gerçekten de Kara Yusuf ve Ahmed Celâyir, Şeyh Mahmudî tarafından gerçekleştirilen başarısız isyan faaliyetine askeri destek sağlamışlardı. Bundan sonra Kara Yusuf’u, Akkoyunlu Bey’i Kara Yülük Osman Bey’le Hısn-ı Keyfa yakınlarında neticesiz bir savaş yaptıktan sonra barış aktederken görüyoruz.[28] Buradan Van Gölü ve çevresindeki eski vatanına dönen Kara Yusuf, Van ve Avnik’i tekrar ele geçirerek eski topraklarını elde etmiştir (1406).[29] Fakat bu ani ilerleme Azerbaycan ve Irak-ı Arab hakimi, Çağataylı şehzadesi Mirânşahoğlu Ebû Bekir’in dikkatini çekecektir. Çok geçmeden Nahçivan yakınlarında karşılaşan iki ordunun savaşı Çağataylı Ebû Bekir’in yenilgisiyle sonuçlanmış, Ebû Bekir Tebriz’e kaçmıştı. Burada yağmalarda bulunan Ebû Bekir, Sultaniye üzerinden Hille’ye çekilmişse de Kara Yusuf’un elinden kurtulamamış ve tekrar bozguna uğratılmıştı. Tebriz ileri gelenleri, Kara Yusuf’tan şehre hakim olmasını istediklerinden buraya bir askeri müfreze yerleştiren Kara Yusuf, daha sonra Sultaniye de bulunan Ebû Bekir üzerine tekrar yürüdü. 21 Nisan 1408 tarihinde Serd-Rûd yakınlarındaki Şenb-i Gazan’da meydana gelen ikinci savaşta da bozguna uğrayan Ebû Bekir tekrar Sultaniye’ye çekilmek zorunda kaldı.[30] Bu zaferin ardından büyük ganimet ele geçiren Kara Yusuf, ayrıca Timur’un kurmuş olduğu imparatorluktan büyük bir kısmını hakimiyeti altına almış ve bu topraklar üzerinde devletinin temellerini atmıştı.[31]

Bu zaferinin ardından Kara Yusuf, Bistam Bey’i bir orduyla Sultaniye üzerine göndermiş ve burayı ele geçirmişti (Mayıs-Haziran 1408). Bistam Bey bu zaferinin ardından Kara Yusuf tarafından Irak-ı Acem valiliğine getirildi. Ertesi yılın başında ise alınması hayli güç olarak telakki edilen Alıncak Kalesi ele geçirildi ve Kara Yusuf buranın hakimiyetini oğlu İskender’e verdi.[32] Bunlar olurken Akkoyunlular da Mardin’i kuşatmışlardı. Akkoyunlu Kara Yülük Osman’a karşı Kara Yusuf’tan yardım talebinde bulunan Artuklu Melik Salih’in (Şihabeddin Ahmed) isteği kabul olmuş ve Osman Bey ağır bir yenilgiye uğratılmıştır. Mardin hakimi Melik Salih Musul’a gönderilerek üç yüzyıldan fazla süren Artuklular devleti de tarih sahnesinden silinmiştir (Haziran 1409). Melik Salih ise Musul’a gittikten bir süre sonra öldürülmüştür.[33] Ardından, Erzincan hakimi Şeyh Hasan üzerine yürüyen Kara Yusuf, kırk beş günlük bir kuşatma sonucunda şehri ele geçirdi. Kara Yusuf’un Erzincan ile meşgul olduğu sırada eski müttefiki Ahmed Celâyir bu durumu fırsat bilerek Tebriz’e girmiş ve burada bulunan az sayıdaki Kara- Koyunlu askerlerini öldürtmüştü. Eski dostunun bu taarruzuna hiddetlenen Kara Yusuf, Şenb-i Gazan yakınlarında Ahmed’in ordusunu karşılamış ve 30 Ağustos 1410 tarihinde meydana gelen savaşta büyük bir bozguna uğratmıştır. Esir düşen Ahmed, Azerbaycan’ı Yusuf’un oğullarından Pîr Budak’a Irak-ı Arab’ı da diğer oğlu Şah Muhammed’e vermek zorunda kalmıştır. Kara Yusuf’un karşı olmasına rağmen Kara-Koyunlu ümerasının ısrarı üzerine Ahmed Celâyir öldürülmüştür.[34] Ahmed Celâyir Tebriz’e yürüdüğü sırada Şirvan hakimi Şeyh İbrahim’den de yardım istemişti ve İbrahim de oğlu Geyümers liderliğinde bir ordu göndermişti. Kara Yusuf bu orduyu da yenilgiye uğratmış ve Geyümers’i esir almıştır.[35]

1411 yılında bütün Tebriz ileri gelenlerini toplayan Kara Yusuf, yerine geçecek kişi olarak Pîr Budak’ı belirlemiş[36] ve ardından da oğullarından Şah Mehmed’i Bağdad’ın fethi için göndermiştir. Şehir halkı Ahmed’i Celâyir’in öldüğüne bir türlü inanamıyor ve onun çıkıp gelmesini bekliyordu. Bu yüzden Şah Mehmed’in kuşatmasına karşı oldukça direnmişler fakat sonunda, 29 Nisan 1411 tarihinde şehri teslim etmek zorunda kalmışlardır.[37]

Kara Yusuf’un 1412 yılında, Pîr Budak’ın sultanlığını kutlamak üzere, Muş ovasında bir toy tertiplediği görülmektedir. Bu toy ardından Amid ve Ergani’ye yöneldiği sırada karşısına çıkan Kara Yülük Osman Bey’i yenilgiye uğratan Yusuf Bey, Timurlu Şah Ruh’un Tebriz’e ulaşması üzerine onunla fazla ilgilenememiştir. Bunlar olurken karışık ortamdan faydalanmak isteyen Irak-ı Acem valisi Bistam isyan teşebbüsünde bulunmuşsa da Kara Yusuf onun üzerine yürümekten çekinmiştir. Zira, diğer taraftan Şirvanşah Şeyh İbrahim, Şeki hakimi Seyyidî Ahmed ve Gürcü kralının ittifak kurarak harekete geçtiklerini haber aldı. Hızla Kür Irmağını geçen Kara Yusuf, düşman ittifakını ağır bir yenilgiye uğrattı. İttifakın reisleri esir edildiler; Gürcü kralı yakınları ile birlikte öldürülürken Şirvanşah İbrahim ve Şeki hakimi fidye karşılığında serbest bırakıldılar. Kara Yusuf, Şirvan topraklarında yaptığı yağma sonucu büyük bir ganimetle Tebriz’e döndü (Nisan 1413).[38]

Babasının imparatorluğunu ihya etmek isteyen Şah-Ruh’un Karakoyunluluların Irak’ta daha fazla ilerlemelerini önlemek ve Azerbaycan’ı onların hakimiyetinden kurtarmak amacıyla harekete geçtiğini görmekteyiz. Şah-Ruh, Halil Sultan kumandasında on bin kişilik bir orduyu, bu amaçla yola çıkarmışsa da Fars hakimi İskender Mirza’nın müdahalesi üzerine bir başarı elde edememiştir. Bunun üzerine yüz bin kişilik bir ordu ile Herat’tan yola çıkan Şah-Ruh, ilk önce Halil Sultan’ı engelleyen Mirza İskender üzerine yürümüş ve İsfahan’ı ele geçirerek İskender’i de esir etmiştir. Bu haberi alan Kara Yusuf, İsfehan üzerine yürüyüp kenti zapt etmiş ve Şah-Ruh’a bir elçi göndererek barış yapması karşılığında ona Sultaniye’yi vereceğini bildirmiştir. Ardından Sultaniye’ye yürüyen Kara Yusuf, burada bulunan Emir Bistam Kum’a kaçırtmıştır. Kum meliki ise onu tutuklayarak Kara Yusuf’a göndermiştir.[39]

Şah-Ruh’un, asi Mirza Baykara’yı itaate almaya çalıştığı sırada Akkoyunlu Kara Yülük Osman’ın da Karakoyunlululara tabi Erzincan’ı kuşattığı görülmektedir. Erzincan hakimi Pîr Ömer metbusu olan Kara Yusuf’un yardımıyla Akkoyunlu Bey’in yöreden uzaklaştırmıştır. Fakat Osman’ın bir süre sonra Mardin’e saldırması üzerine Kara Yusuf, Akkoyunlu beyini takiple izinsiz olarak Memlük topraklarına girmiştir. Kara Yusuf, Akkoyunlu Beyi Kara Yülük Osman Bey’i Mercidabık’ta tekrar yenilgiye uğratmıştır (1418).[40] Bu arada Erzincan Kara-Koyunlu valisi Pîr Ömer’in Kemah üzerine yürüyüp burada bulunan Akkoyunlu şehzadesi Yakub’u esir ederek Kara Yusuf’a gönderdiğini görmekteyiz. Pîr Ömer muhtemel bir Akkoyunlu saldırısına karşı Kara Yusuf’tan yardım istemiş, o da bu isteğe olumlu yanıt vererek bir ordu göndermiş ve ardından da Bağdad hakimi Şah Mehmed’in isyanını bastırmak üzere Bağdad’a yönelmiştir (1420). Kara Yülük Osman Bey, Pîr Ömer ve yardımcı kuvvetlerini bir baskınla yok ederek onu esir almış ve öldürtmüştür. Değerli emirinin ölüm haberini alan Kara Yusuf, yanında bulunan Kara Yülük’ün oğlu Yakub’u öldürterek intikam alabilecekken bunu yapmamıştır. Pîr Ömer’in yerine Erzincan valisi olarak kendi oğlu Ebû Said’i tayin etmiştir.[41]

Azerbaycan’daki Türkmen varlığına tahammül edemeyen Çağatay (Timurlu) hükümdarı Şah-Ruh, Kara Yusuf’un barış teklifine rağmen yaklaşık iki yüz bin civarındaki ordusuyla Karakoyunlulular üzerine yürümüş, oldukça ağır hasta olmasına rağmen Yusuf da elli bin kişilik bir orduyla Tebriz’den ayrılmıştı. Şah-Ruh devasa ordusuyla Sultaniye önlerine geldiğinde Kara Yusuf’un Ucan mevkiinde vefat ettiği haberi geldi. Bu durum Şah-Ruh’u oldukça rahatlattı, zira Kara Yusuf az sayıdaki ordusuna rağmen hiç de küçümsenecek bir rakip değildi. 13 Kasım 1420 yılında ölen Kara Yusuf’un ordusu büyük bir panik içinde dağılmış ve naşı Erciş’e götürülerek atalarının yanına defnedilmiştir.[42]

Kaynaklara cesur, cömert, aktif, irade sahibi bir kişilik olarak yansıyan Kara Yusuf, Kara Koyunlu Devleti’nin asıl kurucusu olup, devletinin sınırlarını Kazvin’den Erzincan’a Bağdad’dan Şirvan’a kadar genişletmiştir.[43]

İskender Mirza (1420-1439)

Kara Yusuf’un ölümüyle rahatlayan Şah-Ruh, Sultaniye’ye girmiş ve halka son derece iyi davranmıştır. Şehre Emir Musa’yı vali olarak bıraktıktan sonra Karabağ’a dönmüştür (4 Ocak 1421). Bu arada taht için Kara Koyunlu şehzadeleri arasında mücadele başlamıştı. Bu durumu fırsat bilen Kara Yülük Osman Bey, Mardin’i almak üzere harekete geçmişse de Kara Yusuf’un oğullarından İskender Mirza onu, Şeyh-i Kendî mevkiinde bozguna uğratarak engellemiştir (Mart 1421). Bu zaferden sonra diğer şehzadeler arasında öne çıkan İskender’in Kara-Koyunlu Türkmenlerini etrafına toplamayı başardığını görmekteyiz.[44]

Bu sırada ardından Şah-Ruh’un Van Gölü çevresine gelmesini fırsat bilen Osman Bey, müttefikini Kara-Koyunlar üzerine yürümesi için ikna etmiştir. Kara Yülük’ün telkinleriyle Şah-Ruh, önce şehzade İspend üzerine yürümüş, İspend’in Cezire yakınlarında bulunan İskender’e sığınması üzerine bu kez de İskender Mirza üzerine yönelmiştir. Kırk bin kişilik bir gücesahip İskender Mirza, fillerle donatılmış yaklaşık iki yüz bin kişilik bir Çağataylı ordusunun karşısına çıkmak zorunda kaldı. İskender Mirza, daha önce fillerle hiç karşılaşmamış olan atlarını çeşitli yöntemlerle eğiterek bu zaafiyetini gidermişti. Erciş yakınlarında 30 Temmuz 1421 tarihinde yapılan savaşta Karakoyunlulular üstün başarılar göstermişlerse de Çağataylı ordusunun ezici çoğunluğu karşısında tutunamayarak bozguna uğramışlardır. Yenilginin ardından İskender Kerkük’e çekilmişti. Şah-Ruh ise Tebriz’e girmiş, kentte hakimiyetini kurduktan sonra tüm esirleri serbest bırakarak Herat’a gitmek üzere Sultaniye’ye yönelmişti. Daha sonra, onun ayrılmasını fırsat bilen İspend Tebriz’i ele geçirmişse de İskender Kerkük’ten gelerek şehri onun elinden almış ve hakimiyetini Azerbaycan’da kurmuştu. İspend ise önce Avnik kalesine çekilmiş, ardından da Bağdad’a gitmişti.[45]

Bu savaştan sonra İskender Bey, saltanatının ilk yıllarında Şah-Ruh’a tabi olarak Karakoyunlulular aleyhine çalışan Kürt emirlerini cezalandırmakla meşgul olmuştur. Bitlis emiri Şemseddin’i, Van ve Hakkari emiri Ahmed İzzeddin Şîr’i öldürtmüş ve memleketlerini ele geçirmiştir. 1427-28 tarihleri arasında Şirvan’a bir sefer yapan İskender, ardından Sultaniye’ye girerek Şah- Ruh’un Irak-ı Acem valisini esir almıştı. Bunu haber alan Şah-Ruh harekete geçmiş ve Selmas’ta kendisini bekleyen İskender’e ulaşmıştır. 18 Eylül Cuma 1429 tarihinde yapılan savaşta İskender, cesur bir şekilde savaşmasına rağmen yenilerek Doğu Anadolu’ya çekilmiştir. Şah-Ruh, Azerbaycan’ın hakimiyetini Kara Yusuf’un küçük oğlu Ebû Said’e vermiş, fakat bu şehzade İskender tarafından katledilmiş ve toprakları ele geçirilmişti. Bu arada Şirvanşah, İskender’in asi oğlu Yar Ali’ye kucak açmış ve bu sebepten İskender’in saldırısına uğramıştı (1433-34). Bu sıralarda İspend Bey de Bağdad hakimi Şeyh Mehmed’in elinden Bağdad’ı almış ve Mehmed esir olmaktan kurtulmuşsa da sonradan öldürülmüştü.[46]

Şah-Ruh, Şirvanşah’ın talebi üzerine Azerbaycan’a 1435’te üçüncü ve son seferini yapmış, Kara- Koyunlu şehzadelerinden Cihanşah’ı da huzuruna çağırmıştı. Birçok Türkmen beyinin Cihanşah’ın davetine icabet ettiğini ve bu durumda Şah-Ruh’a karşı koymanın imkansızlığının farkına varan İskender Erzurum’a çekilmişti. Fakat onu burada, Şah-Ruh’tan aldığı emir doğrultusunda hareket eden Kara Yülük Osman Bey beklemekteydi. Yapılan savaşta Osman Bey yenilmiş ve ardından aldığı yaralarla vefat etmiştir. Fakat Şah-Ruh’un takibinden bir türlü kurtulamayan İskender Osmanlı ülkesine, Tokat’a kaçmak zorunda kalmıştır. Şah-Ruh bunun üzerine yanında bulunan Cihanşah’ı Azerbaycan ve Arran memleketlerinin hükümdarı ilan ederek Horasan’a dönmüştür. Bu değişikliği haber alan İskender hemen Tebriz’e gelmişse de, şehrin kuzeyinde kardeşi tarafından yenilgiye uğratılarak Alıncak kalesine çekilmiştir. Burada kuşatmaya direnmeye çalışan İskender, oğlu Şah Kubat’ın hıyanetine uğrayarak öldürülmüştür (21 Ocak 1437). Kaleyi Cihanşah’a teslim eden Şah Kubad ise babasının katili olmak suçuyla idam edilmiştir.[47]

İskender son derece cesur mizaca sahip olan on yedi yıl kadar tahtta kalmış, fakat devletini, babasından almış olduğu şekliyle muhafaza edememiş, her bakımdan zayıflamasına sebep olmuştur.

Karakoyunluların Son Büyük Hükümdarı Cihanşah (1439-1467)

Kara-Koyunlu Devletini imparatorluk boyutlarına ulaştıracak olan Cihanşah, ülkeyi parlak bir döneme eriştirecek fakat ölümün hemen ardından da siyasi yapının parçalanmasıyla devlet ortadan kalkacaktı. İlk dış seferini Gürcüler üzerine yapmış olan Cihanşah, Gürcü kralı Alexandr’ın tabi olmaması ve vergi vermeyi kabul emememesi üzerine Gürcistan’a girmiş, Tiflis’i yağmalamıştır. Ardından Tebriz’e dönen Cihanşah, Fazlullah Esterâbâdî’ye intisap etmiş olan Hurûfî’leri toplatarak öldürtmüştür. Bu faaliyeti ardından Gürcistan’a sonucu belli olmayan bir sefer daha düzenlemiş ve Bu sırada tahtta bulunan Vahtang’la çatışmaya girmiştir bulunan Vahtang’la çatışmaya girmiştir.[48]

Bu olaylar olurken Bağdad hakimi İspend’in ölümünün ardından veraset kavgaları gündeme gelmiş, İspend’in oğullarından olan Elvend taraftarları Şehzade Fuad etrafında toplanan emirlere karşı yardım isteyince bu fırsatı kaçırmayan Cihanşah, Bağdatı kuşatarak yedi aylık bir muhasaradan sonra ele geçirmişti (9 Haziran 1446). Bağdat’ta bir süre kalan Cihanşah, oğlu Mehmed Mirzâ’yı vali ve emirlerinden Abdullâh’ı da atabeg tayin ederek Tebriz’e dönmüştür.[49]

1447’de metbuu olan Şah-Ruh’un ölümü ile sultan ve hakan unvanlarını alan Cihanşah, yine onun ölümü ile Çağataylılar arasında çıkan kargaşadan yararlanarak Ali Şükür Bey ve İsfendiyar Bey’i Sultaniye ve Kazvin şehirlerine göndererek buraların zaptını gerçekleştirmiştir. Ardından kendisi de büyük bir orduyla İsfahan üzerine yönelmiş ve burayı ele geçirmiştir. Onun bu fetihleri karşısında Şah- Ruh’un halefi olan Mehmed Bey savaş hazırlıklarına başlamışsa da Cihanşah’ın kızını Mehmed Bey’e vermesiyle kurulan akrabalık savaşı önlemiş, fethedilen yerler Cihanşah’ın elinde kalmıştır.[50]

Diğer taraftan Cihanşan’ın yeğeni Elvend Mirzâ 1448 yılında amcası aleyhine faaliyetlere girişti. Musul valisi olan Elvend, buradan çıkarak Erbil ve Şehrizûr taraflarını ele geçirmiş, böylece Cihanşah’a isyan etmişti. Bu sebeple onun üzerine Rüstem Tarhan komutasında bir ordu gönderen Kara-Koyunlu hükümdarı, Elvend’in bozguna uğrayarak Akkoyunlu hükümdarı Cihangir’e sığınması üzerine Akkoyunlularla karşı karşıya gelmiştir. Cihanşah tarafından yapılan Elvend’in teslimi yönündeki istekler Cihangir tarafından reddedilince Erzincan, Urfa ve Mardin üzerine üç koldan ordular gönderildi. 1450 yılında başlayan mücadele iki yıl kadar sürmüş, Cihangir Mirza ve onun yardımcısı Uzun Hasan’ın mukavemetleri kırılamamıştı. Sonunda Akkoyunlu hükümdarı Cihangir’in, Cihanşah’ın metbuluğunu tanıması üzerine barış yapılmıştır. Bu mücadele sonunda Kara-Koyunlu hükümdarının herhangi bir toprak kazanımı olmadığı, aksine ordusunu yıprattığı görülmektedir.[51]

Şah-Ruh’un halefi olmak iddiasıyla ortaya çıkmış olan Baysungur oğlu Babür’ün Cihanşah’a tabi olması ve Şah-Ruh’a ödediği vergiyi kendisine ödemesi isteği, beraberinde yeni hareketlenmeler getirmiştir. Onun bu isteğine olumsuz yanıt veren Cihanşah, Babür’ün asi kardeşi Alaüddevle ile uğraşmasını da fırsat bilerek oğlu Pîr Budak komutasında büyük bir orduyu yola çıkarmıştır. Çağataylı ordusunun tümden Horasan’a çekilmesi üzerine Fars bölgesi tamamen ele geçirilmiştir. Ardından ağabeyi Babür’e karşı mücadelesini kaybeden Alaüddevle Cihaşah’a sığınmış, Cihanşan da kazanmış olduğu başarıları bir elçilik heyetiyle Memlük sultanına bildirmiştir.[52]

O, doğu istikametinde ülkesini genişletirken batıda ise kadim düşmanları Akkoyunluların başına önemli bir kişilik olan Uzun Hasan geçmişti. Uzun Hasan, ağabeyi Cihangir’i tahttan atarak yerine geçince, Cihangir de Hasan’a karşı Cihanşah’tan yardım istemişti. Bunu fırsat sayan ve bu sayede rakibini yok etmek isteyen Cihanşah’ın Rüstem Tarhan komutasındaki ordusu Akkoyunlulara yenilmiş ve Rüstem esir düşerek öldürülmüştü. (1457). Cihanşah, Timur’un varisleri arasında süregiden çekişmeden yararlanmak maksadıyla Horasan’ı işgale kalkmışsa da başaramamıştır.

Zira bu arada Oğulları Hasan Ali ve Pîr Budak’ın isyanları ile uğraşmak zorunda kalmıştır; Pîr Budak, babasına olan itaatsizliğini hayatıyla ödedi. İran, Arran, Irak ve Anadolu’nun bir bölümünde hakimiyet kuran Cihanşah, ayrıca Gürcü kralı, Şirvanşah, Gîlân ve Mazerderan hakimlerine de metbuluğunu tanıtmıştı. 1466 yılında Şirvan’ı istila ederek Derbend’e kadar olan yerleri yağmaladı. son seferini Uzun Hasan üzerine yapmış, fakat 10 Kasım 1467’de meydana gelen savaşta Uzun Hasan’ın baskınıyla bozguna uğrayarak kimliği bilinmeyen bir asker tarafından öldürülmüştür. Esir alınan oğlu ve emirleri de aynı kaderi paylaşmıştır.[53]

Altmış üç yaşında öldüğü tahmin edilen Cihanşah’ın naşı daha sonra Tebriz’e götürülerek kendisinin yaptırmış olduğu imaretin türbesine defnedilmiştir. Saltanatı sırasında Tebriz’i imar etmiş ve asayişi tehdit eden Hurûfîlik akımına karşı cephe alarak düzeni sağlamaya çalışmıştır. Alimlere karşı hürmetkar davranan Cihanşah, Tebriz’deki medresesinde ünlü hocaları ağırlamıştır. “Hakikî” mahlası ile Türkçe ve Farsça şiirler kalemi alan Cihanşah’ın, sanat erbabını da himaye ettiği gözden kaçmamaktadır. Kaynaklar bu Türk hükümdarını adil, becerikli ve kudretli olarak nitelendirmektedirler.[54]

Karakoyunluların Yıkılışı Hasan Ali Dönemi (1467-1468)

Cihanşah’ın ölümünden sonra adları Yusuf, Hasan Ali Ebu’l-Kasım ve Ferruhzâd olan dört Hasan Ali hapis tutulduğu Maku kalesinden çıkarılarak hükümdar ilan edildi. Fakat İskender Bey’in oğullarından Hüseyin Ali’de Tebriz’de hükümdarlığını ilan edince Cihanşah’ın hanımı Can Begim, Hüseyin Ali’nin kardeşlerinden olan Kasım Bey’i onun üzerine, Tebriz’e göndererek tasfiyesini ve ardından öldürülmesini sağlamıştır. Bu olay ardından tahta oturan Hasan Ali, Hüseyin’in tüm hazinesine de konmuş oldu.[55]

Hasan Ali, ezeli düşmanları Akkoyunluların en büyük hükümdarı Uzun Hasan’ı ve devletini ortadan kaldırmak için hazırlıklara başlamış, amacına uygun olarak 180.000 kişilik bir ordu meydana getirmişti. Devletin dış siyasetine ilişkin olarak bu faaliyetler yürütülürken içte, tahta geçmesinde yardımcı olan Can Begim ve kardeşlerini ani bir kararla ortadan kaldırması tepkilere yol açmıştı. Ayrıca bazı ayak takımıyla beraberliği ve onların etkisi altında kalması, hükümdarlık vasıflarından çok şey kaybetmesine yol açmıştı. Tüm bu olumsuz etkenler, Ağustos 1468’de sayıca az olan Uzun Hasan ordusu karşısında büyük bir mağlubiyete uğramasına sebep olacaktır. Savaş meydanından güçlükle kaçan Hasan Ali, Berda Vadisi’ndeki Karamanlı kabilesine sığınmış, daha sonra da Horasan ve Maveraünnehr hükümdarı Ebû Said’in himayesine girmişti. Çağatay hükümdarı Ebû Said, Hasan Ali’nin de tahriki ile Azerbaycan’a girince Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından yenilgiye uğratılmış ve ardından da öldürülmüştü. Bu olayın sonucunun kendisi için pek iyi olmayacağını düşünen Hasan Ali, Hemedan’a kaçmaya çalışırken intihar etmek suretiyle hayatına son vermiştir (Mayıs 1469). Bu olay ardından oluşan boşluğu, Cihanşah’ın oğullarından Yusuf doldurmaya kalkmışsa da başarılı olamamış, üs olarak seçtiği Fars bölgesinde tutunamamıştır. Uzun Hasan ise 1469’da Kirman’ı ve 1470’te de Bağdad’ı ele geçirerek Kara-Koyunlu Devleti’ne son vermiştir. Kara- Koyunlu Devletinin hakim olduğu sahalarda artık Akkoyunlu hükümranlığı kurulmuştu.[56]

Karakoyunlu Devlet Teşkilatı, Bayındırlık Faaliyetleri ve Kültür Hayatına Genel Bir Bakış

Karakoyunluluların, devlet teşkilatı ve diğer müesseselerin niteliği bakımından, tıpkı Akkoyunlular gibi bu coğrafyada daha önce devlet kurmuş olan İlhanlılardan etkilendiklerini görmekteyiz. Karakoyunlulularda meydana gelen hükümdar seçimlerinde aşiret reislerinin etkin olduğu, bu beylerin işaret ettiği kişinin de ulusun yönetimine getirildiği bilinmektedir. Kara Mehmet’in ölümünden sonra yerine geçen Kara Yusuf’un ve onun ardından tahta oturan İskender Mirza’nın seçiliş biçimleri bu şekildedir. Karakoyunlulular, hükümdarlarını eşref-i âlâ şeklinde anarlardı.[57] Çoğu Türk devletinde görülen ülkeyi aile fertleri arasında bölüştürme geleneğine bu devlette de rastlanmaktadır: Ulus’un hükümdarı kendi ailesinden olan her bir şahsa ülkenin çeşitli yerlerinin idaresini tevcih eder veya ıktalar verirdi. Şah Mehmed, Pîr Budak ve Muhammed Mirza’nın Bağdat; Mirza Yusuf’un Fars hakimlikleri[58] veya diğer bir deyişle valilikleri, söz konusu anlayışın sonucudur. Ikta sahibi olanlar, tasarruflarındaki ıktaların geliri kadar askeri kuvvet beslemek zorunda idiler. Bu yönetim birimlerine hakim olan yöneticilerin, merkezden ayrı bir saray teşkilatına sahip oldukları görülmektedir. Merkezde bulunan teşkilatın en büyük makamı Büyük Divan olup başında Sâhib-Divan bulunmaktaydı. Yine onun emrinde Sâhib-Azâm adındaki devlet adamları vardı. Hükümdarların tevki veya yarlığ olarak isimlendirilen fermanlarının başlarına isim ve elkabları, sonlarına ise mühürleri konurdu.[59]

Kara-Koyunlu askeri gücü yaya ve atlı kuvvetlerden oluşmaktaydı. Tımarlı askerlerle birlikte çerik denilen aşiret kuvvetleri, ordunun esasını kısmını oluşturmaktaydı. Aşiretlerden sağlanan çerik kuvveti, tavacı adı verilen bir görevli tarafından toplanarak karargaha götürülürdü. Resmi geçitleri düzenleyen tavacıların amirlerine de tavacıbaşı veya emir-i tavacı denirdi.[60] Ordu, koşun, tîp ve fevc adı altında çeşitli gruplara bölünmüştü. Ordunun öncü kısmına mengalay, merkez koluna uluğ kol, sağ kola barangar, sol kola cuvangar, arkadan gelen ihtiyat birliklerine de uruk denirdi.[61] Hassa birlikleriyle birlikte yüz bini bulan Kara-Koyunlu ordusu askerlerinin, maaşlarını tam zamanında alabilmeleri için Kara Yusuf Bey zamanında ayrı bir teşkilat kurulmuştu.[62]

Kara-Koyunlu mimari eserlerine baktığımızda Kara-Yusuf’un Timur istilasından hemen önce yaptırdığı Van Ulu Camii, Cihanşah tarafından 1465 yılında yaptırılan Gök Mescid veya Muzafferiye Mescidi, Ahlat’ta Erzen Hatun kümbedi (1396-97) , yine Cihaşah tarafından Erciş’te yaptırılan Kadem Paşa Hatun kümbedi (1458) , önemli eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğunluğu Selçuklu mimari tazını yansıtan eserlerin bir kısmı günümüze kadar gelmiştir.[63]

Kara Koyunlu hükümdarı Cihanşah’ın Hakikî mahlasıyla şiirler kaleme aldığını daha önce söylemiştik. Ayrıca, Şah Budak ve İskender’in kızları da şiirle yakından ilgilenmişlerdir. Akkoyunlular hizmetine girmeden önce Celalüddin Devvânî’nin Tebriz’de Chanşah’ın medresesinde müderrislik yaptığını biliyoruz. Ayrıca Devvânî, Hurûfilikle yakından ilgilenen Cihanşah’a Risale-i Hurûf adlı bir eser sunmuştur. Yine alimlerden Şeyh Şücâüddin Kirmânî, Hadîkatü’l-me’ârif ismini verdiği Gülşen-i Râz şerhini bu hükümdar adına kaleme almıştır. Şair Mevlana Tûsî’nin Şah Budak’ın hizmetinde olduğu kaydedilmiştir.[64]

Doç. Dr. İlhan ERDEM – Mustafa UYAR

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 6 Sayfa: 861-868


Kaynaklar :
♦ Abdürrezzâk Semerkandî, Matlaü’s-saedeyn, (neşr. Muhammed Şafî), Lahor 1946.
♦ Abû Bakr-i Tihrânî, Kitâb-i Diyarbakriyya, (yay. Necati Lugal-Faruk Sümer), Ankara 1993.
♦ Aka, İsmail, İran’da Türkmen Hakimiyeti (Kara Koyunlular Devri), Ankara 2001.
♦ Aslanapa, Oktay, Türk Sanatı, 3. Baskı, İstanbul 1993.
♦ Aziz b. Erdeşir-i Esterabadi, Bezm u Rezm (çev. Mürsel Öztürk), Ankara 1990.
♦ Babur, Baburnâme, (neşr. R. Rahmeti Arat), Ankara 1943.
♦ Devletşah, Devletşah Tezkiresi (çev. Necati Lugal), İstanbul 1977.
♦ Hâfız Ebrû, Zeyl-i Câmi’ü’t-tevârîh-i Reşîdî, (neşr. Hanbaba Beyânî), Tahran 1350.
♦ Hâfız Ebrû, Zübdetü’t-tevârîh, (yay. Seyyid Kemal Hac) Tahran 1372.
♦ Hasan Beg Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh (neşr. Hüseyin Nevai), Tahran 1349.
♦ İbn Batuta, Seyâhatnâme, (Terc. M. Şerif), İstanbul 1335.
♦ İbn Hacer, İbnâu’l-gumr be-ebnâü’l-‘ömr (yay. M. ‘Abdülmu’id Han) Kahire 1387.
♦ İbn Tağrıbirdi, En-Nücûmü’z-Zâhire, (neşr. Popper), Berkeley 1936.
♦ İbnü’l-Furat, Tarihü’d-düvel vel’l-mülûk, (neşr. K. Zurayk) Beyrut, 1936-1939.
♦ Jean-Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (terc. Aykut Kazancıgil), İstanbul 1994. Nizameddin Şami, Zafernâme, (terc. Necati Lugal), 2. Baskı, Ankara, 1987.
♦ Sümer, Faruk, “Kara-Koyunlular”, İ. A., İstanbul, 1977.
♦ Sümer, Faruk, Kara Koyunlular, Ankara 1984.
♦ Şerefüddin Ali-yi Yezdî, Zafernâme, Kalkutta, 1887.
♦ Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993.
♦ Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, 4. Baskı.
♦ Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara 1988, 4. Baskı.
♦ Yinanç, M. H., “Bâyezid”, İ. A., İstanbul 1977.
♦ Yinanç, M. H, “Cihan-Şah”, İ. A., İstanbul 1977.
Dipnotlar :
[1] Babur, Baburnâme, (neşr. R. Rahmeti Arat), Ankara 1943, c. I, s. 9.
[2] Jean-Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (terc. Aykut Kazancıgil), İstanbul 1994, s. 194.
[3] Devletşah, Devletşah Tezkiresi (çev. Necati Lugal), İstanbul 1977, III, s. 456-457; Faruk Sümer, “Kara-Koyunlular”, İ. A., İstanbul, 1977, c. VI., s. 293-294.
[4] İsmail Aka, İran’da Türkmen Hakimiyeti (Kara Koyunlular Devri), Ankara 2001, s. 8.
[5] İbn Batuta, Seyâhatnâme, (Haz. M. Çevik) Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983, s. 204.
[6] Faruk Sümer, Kara Koyunlular, Ankara 1984, s. 37-40.
[7] Hâfız Ebrû, Zeyl-i Câmiëü’t-tevârîh-i Reşîdî, (neşr. Hanbaba Beyânî), Tahran 1350, s. 237, 241-242.
[8] Sümer, Kara Koyunlular, s. 42-43.
[9] İbn Hacer, İbnâu’l-gumr be-ebnâü’l-‘ömr (yay. M. ‘Abdülmu’id Han) Kahire 1387, c. I, s. 199.
[10] Sümer, Kara Koyunlular, s. 42-43; Hafız, Zeyl, s. 203-204.
[11] Sümer, Kara Koyunlular, s. 46-47.
[12] Sümer, Kara Koyunlular, s. 47-49.
[13] Sümer, Kara Koyunlular, s. 48.
[14] Aziz b. Erdeşir-i Esterabadi, Bezm u Rezm (çev. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, s. 343-354.
[15] Sümer, Kara Koyunlular, s. 49-54.
[16] Sümer, Kara Koyunlular, s. 55-57.
[17] Nizameddin Şami, Zafernâme, (terc. Necati Lugal), 2. Baskı, Ankara, 1987, 187-190.
[18] Şerefüddin Ali-yi Yezdî, Zafernâme, Kalkutta, 1887, c. I, s. 691-702.
[19] Sümer, Kara Koyunlular, s. 57-58.
[20] İbnü’l-Furat, Tarihü’d-düvel vel’l-mülûk, (neşr. K. Zurayk) Beyrut, 1936-1939, c. IX, s. 430; Yezdî, Zafernâme, c. II, s. 275-276.
[21] Yezdî, Zafernâme, c. II, s. 372-373.
[22] M. H. Yinanç, “Bâyezid”, İ. A., İstanbul 1977, c. II, s. 382.
[23] Sümer Kara Koyunlular, s. 63-65.
[24] Yezdî, Zafernâme, c. II, s. 552-554.
[25] Hasan Beg Rumlu, Ahsenü’t-Tevârîh (neşr. Hüseyin Nevai), Tahran 1349, s. 3; Sümer, Kara Koyunlular, s. 64.
[26] Şami, Zafernâme, s. 348.
[27] Rumlu, Ahsen, s. 32; Sümer, Kara Koyunlular, s. 66.
[28] Abû Bakr-i Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, (yay. Necati Lugal-Faruk Sümer), Ankara 1993, c. I, s. 36-40.
[29] Rumlu, Ahsen, s. 33; Sümer, Kara Koyunlular, s. 69.
[30] Aka, İran’da Türkmen Hakimiyeti, s. 5-6; Sümer, Kara Koyunlular, s. 74-76.
[31] Rumlu, Ahsen, s. 34-35; Sümer, Kara Koyunlular, s. 76.
[32] Sümer, Kara Koyunlular, s. 78.
[33] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 68; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 199.
[34] Rumlu, Ahsen, s. 63-67; Sümer, Kara Koyunlular, s. 83-86.
[35] Sümer, Kara Koyunlular, s. 80-87.
[36] Abdürrezzâk Semerkandî, Matlaü’s-sa’deyn, (neşr. Muhammed Şafî), Lahor 1946, s. 126.
[37] Sümer, Kara Koyunlular, s. 87-89.
[38] Sümer, Kara Koyunlular, s. 89-92.
[39] Hafız Ebru, Zübdetü’t-tevârîh, (yay. Seyyid Kemal Hac) Tahran 1372, c. I, s. 444-446; Sümer, Kara Koyunlular, s. 93-96; Aka, İran’da Türkmen Hakimiyeti, s. 10-12.
[40] İbn Tağrıbirdi, En-Nücûmü’z-Zâhire, (neşr. Popper), Berkeley 1936, c. VI, s. 410; Sümer, Kara Koyunlular, s. 97-99.
[41] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 69.
[42] Hafız Ebru, Zübde, II, s. 709-730; Sümer, Kara Koyunlular, s. 107-108; Aka, İran’da Türkmen Hakimiyeti, s. 14; Abdurrahim Şerif, Ahlat Kitabeleri, İstanbul, 1932, s. 62.
[43] Kara Yusuf’un şahsiyeti hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. Sümer, Kara Koyunlular, s. 111-115.
[44] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 77-82; Sümer, Kara Koyunlular, s. 118-119.
[45] Hafız Ebru, Zübde, II, s. 777 vd; Sümer, Kara Koyunlular, 123-124.
[46] Sümer, “Kara-Koyunlular”, İ. A., c. VI, s. 302.
[47] Rumlu, Ahsen, s. 212; Aka, İran’da Türkmen Hakimiyeti, s. 24-26.
[48] M. H. Yinanç, “Cihan-Şah”, İ. A., İstanbul 1977, c. III, s. 175.
[49] Yinanç, “Cihan-Şah”, İ. A., s. 175.
[50] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 295-297; Yinanç, “Cihan-Şah”, İ. A., s. 175-176.
[51] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 178 vd; Yinanç, “Cihan-Şah”, İ. A., s. 176-177.
[52] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 300 vd; Yinanç, “Cihan-Şah”, İ. A., s. 177-178.
[53] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 406 vd; Yinanç, “Cihan-Şah”, İ. A., s. 187.
[54] Semerkandî, Matlaü’s-sa’deyn, s. 712; Yinanç, “Cihan-Şah”, İ. A., s. 188.
[55] Sümer, “Kara-Koyunlular”, İ. A., c. VI, s. 302.
[56] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 438 vd; Sümer, “Kara-Koyunlular”, İ. A., c. VI, s. 303-304.
[57] İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, 4. Baskı, Ankara 1988, s. 271.
[58] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s. 432-433.
[59] Uzunçarşılı, Medhal, s. 272.
[60] Tihrânî, Kitâb-i Diyarbekriyye, s426-427; Uzunçarşılı, Medhal, s. 286.
[61] Uzunçarşılı, Medhal, s. 287.
[62] İ. Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, 4. Baskı, Ankara 1988, s. 207.
[63] Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, 3. Baskı, İstanbul 1993, s. 197-198.
[64] Devletşah Tezkiresi, IV, s. 530-532; Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 224.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.