Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Karahanlılar

1 23.719

Prof. Dr. Jürgen PAUL

9. yüzyıl ortalarından 13. yüzyıl başlarına kadar Orta Asya’nın değişik bölgelerinde hükümran olan Karahanlılar, Türk soyuna mensup bir hanedanlıktır. Karahanlı, hanedanın kendisine taktığı bir isim değildi. Hanedan başta Al-i Efrasiyab ve Hakaniye olmak üzere değişik isimler kullanıyordu. Hakani aynı zamanda Kaşgarlı Mahmud’un kullandıkları dile verdiği isimdi.[1] Karahanlılar teriminin ilk olarak V.V. Grigoryev’in[2] 1874’te yayınlanan bir makalesinde kullanıldığı görülmektedir. Batı bilimsel literatüründe kullanılan diğer isimler ise İlek Hanları ve Tabğaç Hanlardır. Bu isimlerin çoğunun kökeni hanedana mensup bazı yöneticilerin ünvanlarına kadar gitse de, bugün yaygın olarak kullanılan isim Karahanlılardır.

Müslüman olduktan sonra kabile dünyasıyla bağlarını koparan ilk Türk köle hanedanların (özellikle Gazneliler) aksine, Karahanlıların Müslüman olduktan sonra da kabile teşkilatını ve yönetim prensiplerini devam ettiren ilk Türk hanedanı olduğu söylenmektedir.[3] Bundan dolayı onlar hem daha sonra meydana gelen gelişmeler için bir model, hem de sonraki dönemlerde İslam dünyasının değişik bölgelerinde hüküm süren önemli bir çok hanedanlığın da başlangıç noktası olarak görülmektedir.

Karahanlıların etnik ve kabile geçmişlerine dair birkaç görüş savunulagelmiştir. Onların Çiğil ve Yağmaların da bağlı olduğu Karluk birliğinden geldiği söylenmiştir. Bazı bilim adamları ise onların kökeninin Çiğil, Yağma ya da başka diğer gruplara dayandığını söylemektedir. Burası onların kökenlerinin detaylı olarak tartışılabileceği bir yer değildir.[4] Buradaki ana sorun yazılı hiçbir kaynağın Karahanlıların kökenine dair açık bir şey söylememesidir. Bundan dolayı da eldeki deliller hem çelişkilidir hem de kesin değildir. Buna binaen Pritsak şimdiye kadar önerilmiş olan yedi görüşün tümünün bir açıdan doğru olduğunu söyler.[5]

Dokuzuncu ve onuncu yüzyıllarda tüm niyet ve amaçlarıyla Karahan Hanedanlığı’nın toplumsal ve coğrafi açıdan yükselmesi için bir iskelet oluşturan Karluk Birliği, kuzeyde Yedisu’dan (Semireç) güneydeki Hoten’e kadar (bugünkü Doğu Türkistkan bölgesinin güney kısmı) geniş bir coğrafyada yaşamaktaydı. Bu Birliğin en önemli merkezleri Kuzeyde Balasagun (Kuz Ordu) güneyde ise Kaşgar’dı. Batı için yaklaşık sınır Seyhun olarak verilebilir. Bu bölgede yaşayan nüfus sadece kırsal kesimde yaşayan Türklerden oluşmuyordu. Yerleşik olarak yaşayan Türklerin yanında İpek Yolu’nun değişik kolları boyunca serpilmiş bulunan eski vaha şehirlerinde yoğunlaşan Soğdlar ve diğer milletlere mensup kişiler de bölge nüfusunun bir parçasıydı.

Karluk Birliği, Karahanlıların yükselmesinden çok önce Türk politikasında önemli bir rol oynamakta olup bölgenin sağlam bir biçimde kurulmuş önemli bir gücüydü.[6] Karahanlıların yönetici konumuna yükselmelerinin 840[7] yılı civarında olduğu görülmekte fakat onu izleyen yüzelli yıl boyunca ne yaptıklarına dair hiçbir şey bilinmemektedir. Bu dönemde İslam’ın bölgeye gelişi, Karahanlı tarihi açısından meydana gelen en önemli hadiseydi.

Bugün Kırgızistan ve Doğu Türkistan olarak bilinen yerlerdeki Türklerin Müslüman olma tarihleri genellikle onuncu yüzyılın ortalarından itibaren başlatılır. Daha kesin tarihler de önerilmiştir ama eldeki deliller bu konuda daha dikkatli olmamız gerektiğini göstermektedir. Her ne kadar İbni Esir’de geçen meşhur “Bu yıl yaklaşık 200 bin çadır kadar Türk İslam’ı kabul etti” cümlesi 349/960’da söylenmiş olsa bile buna fazla itibar edilmemelidir.[8] Karahanlıların Müslüman olmaları, Cemal Karsi’nin 14. yüzyılda kaleme alıp ilk şeklini bize naklettiği bir kıssada efsane tarzında tekrar anlatılmıştır. Fakat bilinmelidir ki Cemal Karsi kesinlikle bu kıssanın Moğol öncesi dönemlere kadar giden yorumunu kullanmıştı.[9] Efsanenin kahramanı ise kendisine ilk Müslüman olma şerefi verilen Karahan Prensi Satuk Buğra Han’dır ki, Kaşgar’ın Artuç bölgesindeki mabedi daha sonraları bir ziyaret yerine dönüştürülmüştür.[10] Bu efsane, Satuk Buğra Han’ı ve ona bağlı olanları Müslüman olmaya götüren olayları anlama konusunda muhtemelen bir kaynak olarak kullanılamaz, fakat İslam’ı kabul edişlerinin nasıl hatırlandığı noktasında önemli ipuçları içermektedir. Bu açıdan bakıldığında bazı özellikler açıkça göze çarpar. Bu sürecin kendisi ticari yollarla ve ticari hareketlerle olduğu kadar Samanoğullarının kendi iç anlaşmazlıklarıyla da yakından bağlantılıdır. Satuk Buğra Han örnek bir Müslüman olarak tarif edilmektedir fakat “geleneksel” Türk yöneticilerin sahip oldukları özelliklerle bezenmiş biri olarak da sunulmaktadır. Satuk Buğra Han askeri bir seferde, Fergana vadisinden gelen gazi savaşçıların da desteğiyle “putperest” amcası Oğulcak’ı yener. Yine de bir bütün olarak bakıldığında onun efsanesi değişik yorumlarıyla birlikte hala derinlemesine bir tahlile ihtiyaç duymaktadır.[11]

Onuncu yüzyılın son dönemlerinden itibaren Karahanlılar tarih kayıtlarında izlerini bırakmaya devam etti. Fakat kendi saray tarihçilerine kaynak sağlamada pek cömert değildiler. Bilindiği gibi bugün elimizde olan kaynakların çoğu komşu ülkelerdedir ve genellikle de Arapça ve Farsça olarak yazılmıştır.[12] Karahanlıların bize bırakmış oldukları en önemli kaynaklar arasında değişik sikkeleri zikredebiliriz ki bu sikkeler daha sonraları Karahanlılara ait kronoloji, soykütüğü, ünvan ve yöneticilere ilişkin bilgilerin düzeltilip tamamlanmasında tarihçilere yardımcı olmuştur.[13] Şüphesiz Karahan Edebiyatının meşhur eserleri de kendi tarihlerine hizmet edegelmiştir. Örneğin, Abbasi başkentinin Selçuklular tarafından 1055’te[14] fethedilmesinden hemen sonra, Kaşgarlı Mahmud tarafından Bağdat’ta yazılan “Divan-i Lügat-it Türk” ve prensler için İslami üslupta yazılan tavsiyelerin ilk örneği olan ve Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınan “Kutadgu Bilig”[15] gibi. Oldukça zengin bir hazine değerinde olan hukuki metinler de Karahanlı dönemi Orta Asya tarihçiliği için dikkatle incelenmesi gereken kaynaklardır.[16]

Karahanlılar, bugün bilinmeyen nedenlerden dolayı, 4./10. yüzyılda batıya doğru bir sefere çıktılar. Ebu Musa El Hasan (ya da Harun) b. Süleyman Buğra Han’ın önderliği altında ve Samani bölgesinde bulunan lider grupların onayıyla -muhtemelen bazılarının da davetleriyle- Samanoğulları’nın başkenti Buhara’yı 328/992 yılında fethettiler. Daha önce de İsficap (Sir Derya üzerinde) ve Fergana vadisini ele geçirmişlerdi. Karahanlıların para basmaya başlamaları da bu liderle başlar ve paralar da bundan sonra artık İslamidir. Bu sikkeler İslami olduğundan dolayı, hanedanlığın daha önceki dönemlere ait tarihleri için herhangi bir belge veya delil teşkil etmez.[17]

Haran’ın bu olaydan hemen sonra hastalandığı ve hastalığından dolayı Buhara’yı terk ettiği görülmektedir. Onun Buhara’yı terk etmesi Samanoğullarına kendi idarelerini yeniden tesis etmelerinin de yolunu açmıştı.

328/992’de Harun’ın ölümünden sonra Ahmed bin Ali tahta çıktı ve Büyük Hakan oldu. Ama Maveraünnehir’i fethetmeyi başaran kardeşi Nasr b. Ali İlik oldu. Bu olay, 384’de Fergana ve Hokand, 385’de Ulak, 386’da Şaş ve 387’de Usranana’da bulunan sikkelerden de anlaşıldığı gibi adım adım gerçekleşmiştir. Bu ilerleyişte Semerkant bölgesinin yöneticisi olma planları kuran Samani komutanı Faik tarafından desteklenmişti.[18] Ancak bu planlar boşa çıktı. Çünkü Nasr Buhara’yı tüm Maveraünnehir ile birlikte 23 Ekim 999 da hiç savaş yapmadan ele geçirmeyi başardı. Selçuklu kendi yerel güçlerini harekete geçirebilecek durumda olan son Samani, İsmail el Müntasır’ın yaptığı daha sonraki girişimler ise 1004’e kadar devam etti.

Hanedanın, Maveraünnehir bölgesinde hüküm sürmüş İranlı soyundan gelen hanedanların sonuncusu olan Samanoğulları’ndan Karahanlılara geçmesi, bölge tarihi ve hatta tüm İslam tarihi açısında çok önemli bir olay olarak görülmektedir. Fakat ilk bakışta bile ortada bir sürekliliğin varolduğu da göze çarpar. Kayda değer sayıda Samani lider ve kumandan Karahanlıların altında kendi mesleklerini devam ettirdiler ki bunlara en güzel örnek Samanoğulları’nın son yıllarında kendilerine hizmet etmiş olan köle general Begtüzün’dür. O’nun en azından 415/1024-1025’e kadar Karahanlıların hizmetinde olduğuna dair delil mevcuttur.[19]

Karahanlılar ayrıca Gaznelilere karşı yürüttükleri seferlerde dahakinden de yararlandılar.[20] Kırsal eşraf olan dahakin 4/10. yüzyılda askeri ve siyasi gücünü sürekli bir şekilde kaybettiğinden Karahanlıları desteklemeye oldukça gönüllüydü. Bununla birlikte onların ekonomik alanda gerilemeleri ve askeri konularda sahip oldukları liderlik konumlarını kaybetmeleri yine Karahanlılar dönemine rastlar. Yerel liderlik, özellikle ulema alt yapısından gelen diğer gruplar tarafından ele geçirilmişti. Ama bundan önce, Samanoğullarının düşmesiyle birlikte, bir yönüyle dahakin olarak nitelendirilebilecek İsficab’a olduğu gibi, mahalli liderler tekrar sahneye çıktılar.[21] Durum böyle olsa da ortada bir değişim olduğuna dair bir çok unsur göze çarpmaktadır. Mesela Karahanlılar Horasan’da hiçbir zaman yönetimde bulunmadılar. Bundan dolayı da Maveraünnehir’in 8. yüzyılın başlarından itibaren başlayan İslamlaşmasından sonra, Ceyhun, ilk olarak siyasi açıdan istikrarlı bir sınır durumuna geçmiştir.

Karahanlı Kağanlığı, 431/1040 yılında doğu ve batı kollarının bağımsızlıklarını ilan ederek birbirinden tam olarak ayrılmalarına kadar az ya da çok birleşik bir siyasi yapı olarak var olmuştur.

411/1020-1021’den sonra, Buhara fatihinin oğullarından biri olan ve 393/1002-3 yılından beri bölgede faal olduğu tahmin edilen Ali Tegin b. Harun/Hasan’ın Maveraünnehir’de hüküm sürdüğü görülmektedir.[22] Ali Tegin b. Harun/Hasan, her ne kadar pratik nedenlerden dolayı bağımsız bir yönetici olarak hareket ettiyse de 426/1034 yılında vuku bulan ölümünden üç yıl öncesine kadar han ünvanına sahip olamadı. Bu şahıs nispeten iyi bilinmektedir. Çünkü Gazneli Mesud’un Harezm vassalı Altuntaş’ı askeri bir temsilci olarak kullanıp Ceyhun’un kuzey bölgesini ele geçirme girişimleri onun döneminde meydana gelmişti. Çok iyi bilindiği gibi, Altuntah yenilgiye uğratıldı ve Dabusiye savaşında aldığı yaralardan ötürü 1032’de öldü. Bundan dolayı Gaznelilerin çabaları boşa çıktı. Ali Tegin’in oğlu Yusuf ve Arslan Tegin, babalarıyla araları iyi olan Selçuklularla mücadeleye girdiler ve Selçukluları bölgeden uzaklaştırıldılar. Selçuklular 1030’larda Ceyhun’u dalga dalga geçtiler. Bu olay onların İrandaki ve diğer bölgelerdeki büyük hakimiyetlerinin başlangıcı olmuştur.

Fakat başından beri Maveraünnehir’deki hükümdarlar, ileride değineceğimiz gibi, Karahanlılar kabilesinin kıdem esasına dayanan iç hiyerarşi sistemine hep saygı duyuyorlardı. Bundan dolayı tatbikatta oldukça ileri düzeyde bir bağımsızlığa sahip olsalar da, onlar Batı kağanlığının ilk hükümdarları olarak düşünülemezler. 431/1041’de kendisini han ilan eden İbrahim b. Nasr b. Ali’nin bu prensibi ilk bozan kişi olduğu söylenebilir. Dolayısıyla bu yılın aynı zamanda Karahanlılar Devleti’nin bölündüğü tarih olarak da alınması gerekmektedir.[23] Doğu kağanlığı Maveraünnehir’in fethedilmesinden önce Karahanlıların yönetimi altında olan tüm toprakları içine alıyordu. Bu da Seyhun’dan Yedisu’ya, Kaşgar, ve çoğu zaman-Fergana’ya kadar uzanıyordu. Balasagun ve Kaşgar başkent olmaya devam etti. Batı kağanlığı genel olarak Maveraünnehir ve Fergana ırmağının batı kısımlarından oluşmaktaydı. Bugünkü Tacikistan’ın dağlık bölgelerini oluşturan kısım, kısa bir süre sonra Gaznelilere, onlardan da 456/1064’de Selçuklu İmparatorluğu’na geçti.[24] Batı kağanlığının başkentleri, ilk olarak Fergana vadisinde bulunan Özkent, daha sonra Semerkant ve Buhara idi.

Müslüman kaynaklar, yazarlarının aşina oldukları bölgeler konusunda daha çok bilgilendirici olsalar da, Doğu kağanlığının daha önemli olarak düşünüldüğünü hatırda tutmak gerekmektedir. Doğu hanlarının etkileri kendilerine bağlı olan ve doğrudan yönettikleri toprakların ötesine uzanmaktaydı. Bu hanların çevreyi Müslümanlaştırma gayretleri vardı fakat bazı kaynaklar bu daveti reddeden bazı kimselerin olduğunu da kaydetmektedir.[25] 482/1089’da Doğu Hanı Hasan b. Süleyman Selçukluların emrine girmek zorunda kaldı. Ancak bu sadece sözde bir bağlanmaydı. Çünkü Melikşah’ın bölgede kalmak gibi bir düşüncesi yoktu. 522/1128’de Hasan’ın oğlu ve halefi olan Ahmed, Kara Hıtay’ın ilerleyişini durdurmayı başardı. Fakat 535/1140’da Kara Hıtay’ın gücü o kadar büyüdü ki artık Doğu Karahanlığı’nın onlara karşı koyacak gücü kalmadı. Onu izleyen dönemde ise İbrahim b. Ahmed b. Süleyman’ın Kanklı ve Karluk boylarıyla giriştiği mücadele neticesinde Doğu Karahanlılar bozguna uğradılar. Bu yenilgi sonunda ise İbrahim b. Ahmed b. Süleyman han ünvanını kaybetti ve sadece İlik- i Türkmen olarak anılmaya başladı. Bundan sonra da, Kara Hıtay hükümdarları egemenlik taleplerini daha açık olarak ortaya koydular. Bunun bir neticesi olarak O’nun kendi adına bastığı sikke bulunmamaktadır. Onun halefleri ise tekrar Doğu kağanlığının geleneksel ünvanlarından olan Arslan Han’ı kullanmaya başladılar. Doğu kağanlığını yöneten ve bugün bilinen hükümdarların nesli Moğol istilasından hemen önce, 601/1205’de sona ermektedir.[26]

Batı kağanlığı yukarıda da gösterildiği gibi İbrahim b. Nasr tarafından kurulmuştur. Bu hükümdar Fars ve Arap kaynaklarında sık sık ideal bir yönetici olarak betimlenmektedir.[27] İbrahim b. Nasır Şaş ve onu çevreleyen eyaletlerde olduğu kadar Fergana vadisinin merkezi bölgelerinde de hükümranlığını kurmayı başardı. Sahip olduğu askeri güce rağmen Selçukluların büyüyen gücünü kontrol etmekten acizdi. Onun oğlu, tahtının ortağı ve halefi Nasr, Alparslan’la 464/1072’de karşı karşıya gelmek zorunda kaldı. Selçuklu komutanının ani ölümünün bir neticesi olarak Nasr insiyatifi tekrar elde etmeyi ve Selçuklu ordusunu Ceyhun kadar geri püskürtmeyi başardı. Fakat Alparslan’ın oğlu Melikşah, babasının akınlarını sürdürdü ve ünlü vezir Nizamülmülk’le imzalanan bir anlaşmadan sonra Nasr Selçuklulara boyun eğdi. Bazı sikkelerden de anlaşıldığı gibi muhtemelen Melikşah Semerkant’a bir yönetici tayin etti.[28] Melikşah’ın ayrılışından sonra bir askeri lider (Batı kağanlığını desteklediğine inanılan Çiğil kabilesinin lideri (Aynüd Devle[29]) isyan etti ve bunun sonucunda Doğu Kağanlığından bir temsilci kısa bir süre için tahta çıktı (483/1090-1). Daha sonra yöneticilik İbrahim b. Nasr’in sülalesine geri döndü ve Selçuklular da bu ailenin Maveraünnehir’deki hükümranlık haklarına saygı duydular. Selçuklular 524/1130’de Maveraünnehir’i işgal eden ve Semerkant’taki Karahanlı hükümdarını tahttan indirip kendi temsilcisini çıkaran Sancar’a kadar Batı kağanlığı üzerindeki etkilerini devam ettirdiler.

536/1141’de Kara Hıtay, Semerkant yakınlarında yapılan Kayvan savaşında Sancar ve Selçukluları yendi. Selçukluların sonunu hazırlayan bu yenilgiden sonra Kara Hıtay kendi idaresini Maveraünnehir’in tamamına kadar genişletti.[30] Fakat bunlar, fethettikleri yerlere gitmedikleri gibi Müslüman da olmadılar. Bundan dolayı da Çin kültürüne bağlı kalıp Batı Kağanlığını yönetmek için “dolaylı idare” tarzını tercih ettiler. Bir anlamda her iki kağanlıktaki Karahanlı yöneticiler ve Harezmşahlar onların vassalı durumuna geldiler. Onların vassalı olarak kendi bölgelerinde yönetimin başında kaldılar fakat bağlılıklarını sürdürmek ve haraçlarını vermek zorundaydılar. Bu süre zarfında Batı kağanlığında iktidar bir mahallileşme sürecine girdi; Kara Hıtay hükümdarları Buhara’lı sadr ailesine diğer mahalli idarecilere davrandıkları gibi davrandılar.[31]

Bunu takip eden dönemleri nitelendiren iki önemli olay Karluklara karşı yapılan sürekli savaşlar ve kuzeybatıda önemli bir güç olarak yükselen Harezmşahlarla büyüyen anlaşmazlıktı. Karluklar Maveraünnehir’de bulunuyorlardı ve 561 ya da 562/1155-7’de meydana gelen bir ayaklanma neticesinde askeri bir tehlike olmaktan çıkartılmışlardı. İyi bilindiği gibi Semerkant 1212’de, yerel mahalli lider Osman b. İbrahim’in başkaldırarak şehirde bulunan tüm Harzemşahları katletmesiyle sonuçlanan ayaklanmayı bastırmaya giden Harezmşahlı lider Muhammed b. Tekeş tarafından yıkılmıştı. Bu olay aynı zamanda Batı Karahanlı Kağanlığı’nın da sonu anlamına geliyordu.[32]

Bağımsız bir kağanlığa dönüşen başka bir bölge de Fergana vadisiydi. Bu bölgenin bağımsız bir kağanlığa dönüşmesi Kara Hıtay’ın 536/1141’de Selçuklulara karşı kazandığı zaferden sonra olmuştu.[33] Fergana kağanlığının da, diğerlerinde olduğu gibi, 608/1211-12 ya da 609/1212-13 yılları arasında meydana gelen ve Harezmşahlarla kendi komşuları arasında vuku bulan savaşlar neticesinde ortadan kalktığı görülmektedir.

Bu üç kağanlık grubunu betimleyen resmin sadece nümizmatik (para bilimi) gözlüğüyle görünen kısmıdır. Kabile töresi, toplumu ve yönetimi güçlü bir yerelleştirmeye doğru yönlendirir. 12. yüzyılın ilk yarısından sonra Kara Hıtay’ın ilerlemesi sonucu Karahanlı bölgelerin gelişmesi göstermektedir ki, mahalli iktidar merkezleri “merkezi” otoritelerin ortadan kalkmasından sonra bile yaşamaya devam ettiler. Bazı yerel hükümdarlar, yazılı kaynaklardan araştırılabilirler (paralarda değil), fakat sayılarının daha da çok olduğu düşüncesi daha kabul edilebilir görünmektedir.

Karahanlılar, kendilerinden önce ve sonra tarih sahnesine çıkan diğer Türk hanedanlarının yaptıkları gibi, Türklerin hükümranlık konusundaki kuram ve uygulamalarını takip ettiler: Hükmetme hakkı tek adama değil yönetici durumunda bulunan tüm aileye aitti. Bundan dolayı onlar doğrudan babadan oğula geçen bir prensipten ziyade kıdem esasına dayanan bir hükümdarlık geleneğini izliyorlardı. Dolayısıyla ailenin en kıdemli üyesi boyun başına geçiyordu ve ulu han oluyordu. Ailenin geride kalan bireyleri de değişik bölgelere atandıkları konumun gerektirdiği ünvan ve rütbelerle yönetici olarak gönderiliyorlardı. Toprak mülkiyetine dayanan sistem Moğol ve Türk kabile geçmişinden gelen bir çok hanedanın uygulamaya koyduğu bilinen bir olguydu.

Bu sisteme ilişkin, özellikle de Karahanlılarla bağlantılı olarak, değişik sorular tartışıla gelmiştir. Birincisi, kıdemlilik ilkesinin boyun tümüne mi yoksa sadece boyun “kıdemli koluna” mı uygulandığı pek açık değildir. İkincisi, Pritsak her ünvanın sıralamada açık bir mevkiye karşılık gelmesini ve ulu hükümdar olmak için bir kişinin hangi aşamalardan geçmek zorunda olduğunu açıkça ortaya koyan ve aile içinde paylaştırılmış incelikli bir yönetim sistemi önerir. “İlig” ve “Tegin” ünvanlarıyla anılan ve “Han” ünvanıyla yönetici konumunda bulunan kişilerden farklı bir prensler grubu mevcuttu. Bundan dolayı Pritsak biri Doğuyu yöneten ve aynı zamanda ulu hakan da olan Arslan Han, diğeri Batıyı yöneten ve Pritsak’ın ortak-kağan (Mit-Kağan) dediği Buğra Han’dan meydana gelen iki hükümdarın bulunduğunu düşünür. Bu iki yöneticiyi Arslan İlig, Buğra İlig, Arslan Tegin ve Buğra Tegin’den oluşan dört alt yönetici izler (Unter Kagane).

Pritsak aynı zamada toprak mülkiyetiyle ya da yerel idarecilerden meydana gelen ve kendisinin özel ünvanlarla adlandırdığı üçüncü bir yönetici düzeyin oluğuna inanır.[34] Bu teori Batı’daki kitaplarda yaygın olarak kabul gördü.[35] Yine de Sovyet yazarlar bu yaklaşıma daha ihtiyatlı bakmaktadırlar. Karaev ve Kochnev Pritsak’ın önerdiği sistemin çok mekanik olduğunu ve toprak mülkiyeti sistemini anlamamız için bize pek yardımcı olamayacağını gösterdiler.[36] Genç ise, bunlardan bağımsız olarak, Pritsak’ın önerdiği sisteminin gerçekte işlediğine inanmanın çok zor olduğu sonucuna varır.[37] Fakat ortada iktidarın çift sahibinin bulunduğu bir çok durum gerçekten de mevcuttu ve Karahanlıların yönetimleri boyunca ünvanlarda bir çok değişikliğin meydana geldiği yazılı kaynaklarla ve sikkelerle ortaya konmuştur.

Bu sisteme ilişkin bir diğer problem ise ikya kurumunun kabile yönetimiyle ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceği ve eğer ilişkilendirilecekse bunun ne şekilde olacağıdır. Davidovich Karahanlılar tarihine yaptığı en son katkı olan çalışmasında bu soruyu sorar.[38] Karaev de aynı problemi geniş bir şekilde tartışır fakat mülk ve ikya sisteminin birbirlerine çok yakın olduklarından emindir.[39] Fakat, Orta Asya’da uygulanan ikya sistemiyle, özellikle de bu sistemin Karahanlılar yönetimi altında aldığı şekil hakkındaki kaynaklar yetersizdir. Karaev’in verdiği örnekler de Selçuklu bağlamından alınmışlardır.[40] Bundan dolayı, bu kaynakların Karahanlılarda ikya sisteminin olup olmadığı, olduysa ne kadar önemli bir kurum olduğu konusunda yeterli bilgi vermediğini söylemek daha mantıklı görünmektedir.[41] Boy töresi yeni bir uygulama olmayıp tamamen Türklere de ait değildi. İran Buyidleri de boy töresini uyguluyorlardı. Belki de bunu, iktidarı daha geniş alanlara yaymak, yayarken de bağlılığı muhafaza etmek için bir araç olarak görmek daha yerinde olur. Sonuç olarak boy töresi, merkezileşmeye karşı koyan bir sistemdi.

Merkezi idare Samanoğullarında ve Gaznelilerde olduğu gibi saray ve divan arasında bölüşülmüştü, fakat hükümdar her iki kolun da başı olduğu için bu bölünme bazen sadece yapay kalıyordu.[42] Saraydaki dairelerden biri “mabeynci” Hacib’indi (kıdemli memur: Has Hacib), Kutadgu Bilig’in yazarı da bu görevde bulunduğu için Hacib terimi çok iyi bilinir. Bu, sarayda bulunan en yüksek makamdı.[43] Mali yönetim ve vergilendirme sistemi dolayısıyla da genel olarak divan hakkında çok az bilgi mevcuttur. Ortada gerçek bir delil olmasa da onların Samanî ve Selçuklu geleneğini izledikleri kabul edilmektedir. Sadece Karahanlıların katipleri nasıl adlandırdıklarını biliyoruz.[44] Bundan dolayı, yağmanın dışında Karahanlı ordusunun nasıl finanse edildiği bilinmemekle birlikte ortada askeri bir divanın olduğu kesindir. Çünkü Kaşgarlı, birinin isminin “aylıktan” silinmesinin aynı zamanda Sultanın divanında muhafaza edilen bordrodan da silinmesi anlamına geldiğini söylemişti.[45] Bu olgu Türk kölelerinden oluşan ve doğrudan hükümdara bağlı olan merkezi bir orduya işaret etmektedir. Orduyu oluşturan kölelerin sayısı hakkında çok az delil vardır. Örneğin, 12. Yüzyılın başlarında bu bölgede bulunan Batı kağanlığının köle ordusunda (bu bölgede 10. yüzyılın başlarından, yani Samanoğlu İsmail zamanından itibaren köle ordular yaygın olarak mevcuttu) bulunan kölelerin sayısı bir dönem için, 12 bin olarak zikredilmektedir.[46] Belki de Karahanlılar hiçbir zaman tek bir ordusu olan merkezi bir devlet teşkilatı kurmadıkları için, doğal olarak her prens ve mülk sahibi kendi askeri gücünü oluşturmuştur. Bunun dışında, Avrasya bozkırlarında bulunan kabileler kendi askeri güçleriyle bilinir. Bu açıdan Karahanlılar dönemi kesinlikle bir istisna teşkil etmemektedir.[47] Hükümdarın gücü, kaynaklarda zikredilen isyanlardan da anlaşılacağı gibi, büyük ölçüde kabilelerin desteğine dayanıyordu. Kutadgu Bilig hükümdara kendi savaşçılarına cimri davranmamasını, altın ve gümüşü onlara dağıtmasını buyurur-zenginlik bunun içindir, zenginliği saklayan bir gün gücünü kaybeder.

Karahanlı beyliklerinde sadece Türkler yaşamıyordu ve bu bölgede ikamet eden Türklerin hepsi de köylü ya da hayvancılıkla uğraşan bir halk değildi. İran (Soğd) soyundan gelen insanlar, Batı kağanlığına bağlı vaha şehirlerde ve Fergana vadisinde çoğunluğu teşkil ettikleri gibi Doğu kağanlığında da güçlü bir şekilde temsil ediliyorlardı. Kasabalar ve şehirler oldukça gelişti ve sayıları da arttı. Bu, özellikle Samanoğullarına ait bölgelerin doğu kıyısını teşkil eden yerlerde göze çarpan bir gelişmeydi.[48] Bu olay Karahanlılar zamanında ticaretin Büyük İpek Yolu boyunca azalmadan devam ettiğini göstermek için kullanılmaktadır. Arkeologlar madenciliğin ve madenciliğe bağlı faaliyetlerin bölgede çok önemli olduğunu söylemektedir. Hatta nadir olarak madencilik faaliyetlerinin de var olduğunu, gümüş, demir ve bakır gibi metallerin işlendiğini belirtmişlerdir.[49] Kasabalar önceki hanedanların yönetimi altında oldukları biçimde yaşamaya devam etti ve kendi iç işlerine dokunulmadı. reis ve muhtesip, gibi kurumlar hükümdarla (merkezi ya da bölgesel) onlara bağlı bulunan şehir eşrafı arasında durmaya devam etti.[50] Bu şehirlerin dışarıdan gelen fatihler için ne kadar savunmasız olduğu tartışmaya açık bir konudur, fakat Moğol istilası boyunca bir çok şehir kahramanca bir direniş göstermişti. Buhara ve Semerkant gibi şehirlerde meskun olan ve Farsça’da ayyaran ya da gaziyan denen ordular hakkında çok zayıf da olsa bazı deliller mevcuttur.

Kırsal alanların ekonomik ve sosyal durumu hakkında ancak çok az şey söylenebilir. Yerleşik tarım, sulanan vahalar için bir zenginlik kaynağıydı. Buralarda yetiştirilen ürünler sadece kırsal nüfus için değil hayvancılık yapan göçmenler için de hayati öneme sahipti. Toprak sahipliğinin niteliği hakkında kaynaklardan oldukça az şey öğrenilmektedir. Fakat açık olan şudur ki, toprak sahipliği konusunda yeni biçimler ortaya çıktı, çünkü Karahanlılar dönemi aynı zamanda toprak sahibi ve kiracı arasındaki ilişkileri düzenleyen yeni hukuki araçların icat edildiği bir dönemdi. Bu araçlar dönemin ileri gelen fakihleri tarafından pek hoş karşılanmayan ortak yetiştiricilik (share-cropping) anlaşmaların işaret etmektedir.

Orta Asya’da bu anlaşmaların geçerli olduğuna dair Hanefi fukahası arasında mutabakat ancak Karahanlılar döneminde gerçekleşti. Orta Asyalı bir hukukçu olan Kayahan’ın çalışmasına dayalı olarak zikredilebilecek bir başka gelişme de kiracıların statüsünün bu dönemde zayıflamış olmasıdır. Bunun nedeni de sözleşmelerin artık zorunlu olmaktan çıkartılmış olmasıydı.[51] Bu durum toprak sahibinin daha güçlü konuma geçtiği şeklinde yorumlanabilir. Muhtemelen artık toprak bir kaynak olarak emeğe nazaran daha kıt hale gelmişti.

Dolayısıyla Karahanlılar dönemi Orta Asya’da genel bir ekonomik çöküş dönemi olmaktan çok uzaktı. Aynı şey kültür için de geçerlidir. Günümüzde Orta Asya’da bulunan en önemli eserlerin bazıları Karahanlılar döneminden kalmadır. Örnek olarak Burana’da (eski Balasagun) muhtemelen 10. yüzyılın ikinci yarısında dikilmiş olan minare[52] verilebilir. İyi bilinen diğer minareler hala Buhara ve Vabkend’te ayakta durmaktadır. Fergana vadisindeki Özkent şehri mahalli hükümdarlara ait bir grup anıt mezarı barındırmaktadır. Bu mezarlardan, üzerlerinde kitabe taşıyan iki tanesi, 1152 ve 1187 tarihlerinden kalmadır.[53] Karahanlılar döneminden günümüze kadar gelen ve dinsel olmayan eserler de mevcuttur. Semerkant-Buhara yolu üzerinde bulunan ve 11. yüzyıldan kalma Ribay-i Malik kervansarayı buna güzel bir örnek teşkil eder. Başka kaynaklardan öğrendiğimize göre Karahanlı hükümdarları kendilerine etrafı parklarla çevrelenmiş, günümüzde bir çok yazar tarafından övgüyle bahsedilen, şatafatlı binalar da yaptırmışlardı. Bunun yanında pek çok hastane ve medrese de inşa ettirmişlerdi.[54]

Edebiyat Samanoğulları dönemindeki yolu izledi: Hükümdarların ve yöneticilerin konuştuğu dil Müslümanların edebi dilinden türetilmişti ve hükümdarlar bu dili geliştirmek için epey çaba harcıyorlardı. Özellikle Doğu kağanlığında çift dil kullanımı (Türkçe-Arapça) daha yaygındı. Samanoğulları dönemiyle karşılaştırıldığında Farsça giderek terk edilmekteydi ve daha çok batıda kalan bölgelerde kullanılmaktaydı. Bu dönemde yazılmış olan Türk edebiyatının ünlü eserlerini burada tekrar zikretmeğe gerek yoktur. Divanı Lügat-it Türk bile tek başına yazarın Türklerin bir çok Müslüman ülkenin efendisi haline geleceği ve Türkçe’nin de İslam dünyasının en önemli dillerinden biri olacağını düşündüğünü ispat etmektedir.

Karahanlılar döneminde Müslüman Orta Asya’da en önemli ve süregelen miraslardan biri de yukarıda belirtildiği gibi Hanefi Fıkhı’nın gelişmesiydi. Bu dönemde, Orta Asya’da bu ekole mensup bir çok büyük fakih yetişmiştir. Henüz bunların çalışmaları ve Hanefi Fıkhının gelişmesindeki rolleri yeterince tetkik edilmemiştir.[55] Bu bağlamda Şems ül-Ümme es-Serahsi ve Hanefi hukuku konusunda yazılmış en sistematik eserin yazarı Kaşani gibi Muslüman hukukunun en önemli beyinlerinden bazıları zikredilebilir.[56] Bu gelişme Moğol istilasıyla bir miktar durmaya yüz tuttu, fakat daha açık, bir gerileme daha erken tarihlerde görülebilir (Halep’e giden Kaşani gibi önemli şahsiyetlerin göç etmesi de dahil). Bilindiği gibi bundan sonra Hanefi fıkhının gelişmesi açısından en önemli merkez Osmanlı imparatorluğu olacaktı. Fakat unutmamak gerekir ki, Osmanlı fakihleri şüphesiz Orta Asya’daki öncülerinin omuzlarına basarak yükseliyorlardı.

Şüphesiz Karahanlılar sadece Orta Asya’nın tarihinde fakat bir bütün olarak bakıldığında tüm İslam dünyasının tarihinde önemli bir yer edindiler. Onlar Türklüklerini vurgulayan ilk Müslüman hanedandı. O kadar ki, bir Müslüman edebi dili bile oluşturdular. Yazılanların ve söylenenlerin aksine onlar kültürel bir felaket değildiler, ve fetih peşinde koşan her hangi bir kabileden daha fazla yıkım ve ekonomik gerilemeye neden olmamışlardı. Toprak mülkiyetine dayanan idare şekilleri Türkler için yeni değildi fakat daha önce Samanoğulları bölgesinde yaşayan halk için yeniydi. Değişik biçimlerde karşımıza çıkan bu sistem (hepsi Karahanlılar’ın uyguladığı model kadar çalışılmadıysa da) Müslüman dünyasında uzun süre saray politikasını belirleyen en önemli kurum olacaktı.

Nümizmatik Delillere Dayanılarak Elde Edilen Karahanlı Hükümdarlarının Listesi

Bu liste Boris Kochnev tarafından düzenlenmiştir ve bunun Bosworth’un “New Islamic Dynasties”[57] [Yeni Müslüman Hanedanlar] adlı eserinde geliştirdiği tablonun yerine geçmesini istemiştir. Kochnev tarafından ortaya konan argümanlar büyük ölçüde nümizmatik (para bilimi) delillere dayanmaktadır ve yazılı kayıtlara nadiren göndermede bulunur. Liste burada hiçbir tartışmaya girilmeksizin olduğu gibi verilmiştir. Kochnev aynı zamanda yöneticilerin bilinen tüm ünvanlarını da zikretmektedir. Burada sadece en önemli ünvanlar verilmiştir. Han ve kağan arasında fark gözetilmemiştir. Bazı ünvanlar her iki biçimde de karşımıza çıkmaktadır. Sikke basmamış olan yerel hükümdarlar listede verilmemiştir.

Birleşik Kağanlığın Kağanları

  • El-Hasan/Harun b. Süleyman, Buğra han,?-382/992
  • Ali b. Musa, 382/992-388/988. Sikkler bilinmiyor.
  • Ahmed b. Ali, 388/988 – 408/1017-8, Tugan Karahan.
  • Mansur b. Ali, 404/1013-415/1024-5, Arslan Han.
  • Muhammed b. el-Hasan/Harun, 415/1024-418/1027-8, Tugan Han.
  • Yusuf b. Harun el-Hasan, 395/1004-5-423/1031-2’den önce, Kadir Han.
  • Süleyman b. Yusuf, 423/1031-431/1040, Arslan Han.
  • Ali (b. Nasr?), 427/1035-6? Takip eden yıllar? Arslan Han.

Doğu Kağanlığı Kağanları

  • Süleyman b. Yusuf, 431/1040-447/1056.
  • Muhammed b. Yusuf, 447/1056-449/1057, fakat bundan önceki han Buğra Han.
  • Nasr (?),449/1051 -451/1059-60 civarı, Tugan Han İbrahim b. Muhammed, 449/1057-454/1062, Arslan Han.
  • Yusuf b. Süleyman, 449/1057 (?)-473/1080-1’den daha sonra, Tuğrul Kara Kağan.
  • Ömer b. Yusuf (473/1080-1 ve 481/1088-9 yılları arasında muhtemelen iki ay).
  • El Hasan Haran b. Süleyman 460/1068 (?)-496/1102-3.
  • Cebrail b. Ömer, 492/1098-495/1102, Tabgaç Han
  • Ahmed b. el-Hasan/Harun, 496/1102-522/1128 ve 535/1140 arasında, Arslan Han.
  • Muhammed b. İbrahim, 553/1157-8 civarı-575/1179-80 civarı. Arslan Han.
  • Yusuf b. Muhammed, 575/1180-601/1205 civarı.

Batı Kağanlığı Kağanları

  • İbrahim b. Nasr, 431/1040-460/1067-8, Tabgaç Buğra Han
  • Nasr b. İbrahim, 460/1067-472/1080, Şems el-Mülk. İkisi de 460’dan 461’e kadar ortak yönettiler.
  • Hızır b. İbrahim, 472/1080-479/1086, Tabgaç Han.
  • Ahmed b. Hızır, ilk saltanatı, 479/1086-483/1090-1, Sultan.
  • Muhammed b. İbrahim, 482/1089-483/1090-1, Arslan Han, Kılıç Arslan Han.
  • Yakub b. Süleyman, Doğu koluna bağlı, 483/1090-1 (?). Sikkeler bilinmiyor.
  • Ahmed b. Hızır, ikinci saltanatı, 485/1092-488/1095.
  • Mesud b. Muhammed, 488/1095-490/1097 (?), Arslan Kağan.
  • Süleyman b. Davud, 490/1097. Sikkeler bilinmiyor.
  • Mahmud, 490/1097-492/1099’den önce, Tabgaç Han.
  • Harun, 490/1097-492/1099 civarı. Sikkeler bilinmiyor.
  • Cebrail b. Ömer, Doğu kolundan, 492/1099-495/1102’den önce. Tabgaç Han.
  • Muhammed b. Süleyman, 495/1102-524/1130, 523-4/1129-30’de oğlu Ahmed Arslan Han’la birlikte.
  • Ahmed b. Muhammed, 523-4/1129-30’de babasıyla birlikte, Kadir Han.
  • Al Hasan b. Ali, 524/1130-530/1135-6’dan önce, Kara Han.
  • Mahmud b. Muhammed, önce 530/1135-6-536/1141. Pehlivan eş-Şark.
  • İbahim b. Muhammed, 536/1141-551/1156, Rükn ed-Dünya ve Din.
  • Mahmud b. el-Hüseyin, 551/1156-7-553/1158, îughÂn Han, Kadir îughÂn Han.
  • Ali b. el-Hasan, 553/1158-556/1160-1.
  • Mesud b. el-Hasan, 556/1160-566/1170-1, Kılıç Tabgaç Han.
  • El Hüseyin b. Abdürrahman, Karahanlılardan olmayan isyancı, 561-2/1155-7, Malik el-Ümera Muhammed b. Mesud, 566/1170-574/1178-9, Kılıç Tabgaç Han.
  • Abdülhalik b. Hüseyin, 574/1178-9 (?), Kutlug Bilge Han.
  • İbrahim b. El Hüseyin, 574/1178-599/1202-3, Arslan Han.
  • Osman b. İbrahim, 599/1202-609/1212, Sultan, Ulu Sultan es Salatin.

Fergana Kağanlığının Kağanları

  • El Hüseyin b. El Hasan, 531/1137-551/1156 dolayları, Tugrul Han.
  • İbrahim b. Hüseyin, 551/1156 (?)-574/1178/9, Arslan Han.
  • Ahmed b. İbrahim, 574/1178-607/1210-11, Kadir Han.
  • Mahmud b. Ahmed, 607/1210-608 veya 609/1211-2 veya 1212-3, Küç Arslan Kağan.

Prof. Dr. Jürgen PAUL

Halle Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü / Almanya

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 4 Sayfa: 460-468


Dipnotlar :
[1] Kaşgarlı Mahmud, Divan-i Lügat-i Türk, C. 1. Yay. Kilisli Rifat (Bilge), Istanbul 1333/1915.
[2] Grigor’ev, Vasilii Vasilevich: Karakhanidy v Maverannakhre po Tarikh-i Munedzhim-bashi v osmanskom tekste s perevodom i primechaniiami. – (İçinde): Trudy Vostochnogo Otdeleniia IRAO, C. 17, St. Peterburg 1874, 189-258. Ayrıca bkz. Pritsak, Omeljan: Die Karachaniden. – (İçinde): Der Islam 31 (1954), 17-68, s. 18.
[3] Bu mevki için İslamiyeti Karahanlılar’dan önce kabul eden Volga Bulgarları diğer bir aday olabilirdi, fakat geliştirdikleri yönetim biçiminin ne dereceye kadar kabile temeline dayandığını belirlemek kolay değildir.
[4] Son yayınlar şunları içerir: Boris Kochnev: The origins of the Karakhanids: a reconsideration.- (İçinde): Der Islam 73 (1996), 352-358, Karluk konfederasyonunun bir alt grubu için bkz.; O. Karaev: Istoriia karakhanidskogo kaganata. Frunze 1983 (özellikle 74-80 sayfaları arası), Çiğil hakkında.
[5] Pritsak, Die Karachaniden, s. 22.
[6] Daha fazla bilgi için bkz., Omeljan Pritsak: Von den Karluk zu den Karachaniden. – (İçinde): Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 101 (1951), 270-300; Christopher Beckwith: The Tibetan Empire in Central Asia. A History of the Struggle for Great Power among Tibetans, Turks, Arabs and Chines during the Early Middle Ages. Princeton 1987; Peter Golden: An Introduction to the History of the Turkic Peoples. Wiesbaden 1992.
[7] O. Pritsak, Von den Karluk zu den Karachaniden, s. 284.
[8] Wa fÂhÀ aslama min al-atrÀk napwa mi1/2atai alf ÉarkÀh, Ibn al-Athar: al-Kamil, Beyrut yayını, C. 7, s. 532. Ayni cümle Miskawaih’de de bulunur: TajÀrib al-umam, in H. F. Amedroz: The eclipse of the Abbasid caliphate, Oxford 1920, arapça metin, s. 181. Bunlarıın hangi Türklerden olduklarını ve nerede yaşadıklarını öğrenemiyoruz. Yine de bundan Orta Asya’nın Müslüman olmuş bölgelerinin doğusunda yaşayanların kastedildiğini düşünmek daha uygun görünmektedir. Bu meselenin özet bir değerlendirmesi için, bkz., Jürgen Paul: Nouvelles pistes pour les études karakhanides. – (İçinde): Cahiers d’Asie centrale 9 (2001), 13-34, s. 19.
[9] JamÀl QarshÂ: MulPaqpt aÿ-ÿurÀP. – (İçinde): V. V. Bartol’d: Turkestan v epokhu mongol’skogo nashestviia, C. 1: Teksty. St Peterburg 1900, 130-2; ayrıca ms. St Petersburg, SPF IVRAN C-286, 42b-43a. Bu baskının tam bir tercümesi için bkz., J. Paul, Nouvelles pistes, 19-21.
[10] François Grenard kapsamlı bir değerlendirme yapar: La légende de Satok Boghra Khan et l’histoire. – (İçinde): Journal Asiatique, neuvième série, tome 15 (1900), 5-79. Bir yüzyıl önce bu kıssadan “tarihi bir öz çıkarmak mümkün görülmüştü. – Satuk Buğra Han’ın destanı Julian Baldick tarafından tercüme edilen kıssaların da en önemlisidir: Imaginary Muslims. The Uwaisi Sufis of Central Asia. London & New York 1993. Kullanırken dikkatli olmak gerekmektedir. Bir değerlendirme için bkz., Devin DeWeese: The Tadhkira-yi Bughra-Khan and the ‘Uvaysi’ sufis of Central Asia. Notes in review of Imaginary Muslims. – (İçinde): Central Asian Journal 40 (1996), 87-127.
[11] Müslümanlaşma hikayelerinin tahlillerinden nelerin çıkarabileceğine dair bir örnek için, bkz., Devin DeWeese: Islamization and native religion in the Golden Horde. Baba Tükles and conversion to Islam in historical and epic tradition. University Park, Pennsylvania 1994.
[12] Çin kaynakları için (şimdiye kadar Çin dışında tarihlendirme yapmak için kullanılmamış olan) bkz., see Michal Biran: Qarakhanid studies. A view from the Qara Khitay edge. – (İçinde): Cahiers d’Asie Centrale 9 (2001), 77-89, ve Karahanlılar üzerine yapılmış Çin çalışmalarına genel bir örnek için bkz., Liu Yinsheng: A century of Chinese research on Islamic Central Asian history in retrospect. -(İçine): Cahiers d’Asie Centrale 9 (2001), 115-127. Bu çalışmada, dikkat daha çok Karahanlılar’ın 840’da devletlerinin yıkılmasından sonra bölgeden kaçan Uygurlardan gelmiş olabilecekleri tezine ve hanedanlığın kökenine ilişkin diğer görüşlere yer verilmiştir.
[13] Boris Kochnev’in çalışması bu bağlamda merkezi bir öneme sahiptir. O’nun son çalışmaları şunları içermektedir: La chronologie et la généalogie des Karakhanides du point de vue de la numismatique. -(İçinde): Cahiers d’Asie Centrale 9 (2001), 49-75; Svod nadpisei na karakhanidskikh monetakh: antroponimy i titulatury, chast’ 1.- (İçinde): Vostochnoe istoricheskoe istochnikovedenie i spetsial’nye istoricheskie distsipliny. Vyp. 4, Moskva 1995, 201-279; chast’ 2: A. g. e. vypusk 5, Moskva 1997, 245-316. Ayrıca basılmamış tezinin bir özeti için bkz., Karakhanidskie monety: istochnikovedcheskoe i istoricheskoe issledovanie. Moskva 1993.
[14] Bu önemli metin şimdiye dek hep dilbilimsel amaçlar için kullanılmıştır. Bunun kayda değer bir istisnası Reşat Genç’tir: Kaşgarlı Mahmud’a Göre XI. Yüzyılda Türk Dünyası. Ankara 1997. 1970’lerin ortalarına kadar yayınlanmış eserlerden oluşan geniş bir bibliyografya da içermektedir.
[15] Yayınalayan R. R. Arat, Ankara 1947. İngilizce tercümesi için Robert Dankoff: Yusuf Khass Hajib, Wisdom of Royal Glory (Kutadgu Bilig). A Turko-Islamic Mirror for Princes. Chicago 1983. Bu çalışma Reşat Genç tarafından yapılan başka bir çalışmada yoğun olarak kullanılmıştır. Reşat Genç: Karahanlı Devlet Teskilatı. İstanbul 1981. Çalışma ayrıca Maurizio Grignaschi için de ana kaynaktı: La monarchie Karakhanide de Kachgar et les relations de dépendance personelle dans le ‘Kutadgu Bilig’ de Yusuf Has Hacip. – (İçinde): Recueils de la société Jean Bodin 20 (1970) (La Monocratie I), 515-626.
[16] Bu durum Ashirbek Muminov tarafından kısaca betimlenmiştir: Le rôle et la place des juristes hanafites dans la vie urbaine de Boukhara et de Samarcande entre le XIe et le début du XIIIe siècles. – (İçinde): Cahiers d’Asie Centrale 9 (2001), 131-140.
[17] Pritsak, Die Karachaniden, s. 26; Kochnev, Svod, chast’ 1, s. 203. Karahanlı hükümdarların listesi Kochnev tarafından nümizmatik (parabilimi) delillere dayanılarak oluşturulmuştur. Liste bu makalenin sonunda verilmiştir.
[18] Samanoğullarının bölgelerine ilişkin bölme planları Pritsak tarafından betimlenmiştir, s. 26-27 Faik’in tartışmalı olan yapsısı E. Merçil tarafından SÂmjÂrid ailesiyle birlikte ortaya konmuştur: Sîmcûrîler. 5 Makale bir seri olarak basılmıştır: Tarih Dergisi 32 (1979), 71-88; Tarih Enstitüsü Dergisi 10-11 (1981), 91-96; Tarih Dergisi 33 (1980/1), 115-132; Belleten, Sayi 195, 49 (1985), 547-567; Tarih Enstitüsü Dergisi 13 (1983-7), 123-138.
[19] Kochnev, Karakhanidskie monety, s. 36.
[20] J. Paul: The state and the military: the Samanid case. Bloomington 1994 (Papers on Inner Asia: 26), s. 12.
[21] Kochnev, Karakhanidskie monety, s. 36.
[22] B. Kochnev: Histoire de Ali Tegin, souverain qarakhanide de Boukhara (XIe siècle) vu à travers les monnaies. – (İçinde): Cahiers d’Asie Centrale 5-6 (1998), 19-36.
[23] B. Kochnev, Chronologie, s. 54.
[24] Karahanlı İmparatorluğunun sınırlarının kendi paralarına göre yapılan bir tanımlaması için bkz., B. Kochnev: Les frontières du royaume des Karakhanides. -(İçinde): Cahiers d’Asie Centrale 9 (2001), 41-48, ayrıca bu ciltte yer alan ve bir anlamda Pritsak’ın Von den Karluk zu den Karachaniden, s. 301’de yayınlanan haritasının yerine geçen Cahiers’in bir haritası için bkz., s. 70.
[25] Pritsak, Die Karachaniden, s. 39-40.
[26] Doğu kağanlığına ait olan ve 500 (hicri) hatta 450’den sonra basılan çok az sayıda sikke de bilinmektedir. Bkz., B. Kochnev, Svod chast’ 2, s. 287-290. Fakat bunun bir nedeni Doğu Türkistan’da bulunan sikkelere Kochnev ve diğer eski Sovyet yazarlarının ulaşamaması olabilir. Çin veya Doğu Türkistanlı diğer mahalli yazarların Doğu Kağanlığının paraları üzerine bir şey yazıp yazmadıklarını bilmiyorum.
[27] Pritsak, Die Karachaniden, Aufî: Cami el-Hikayat’a yapılan bir referans ile.
[28] Muhammed b. İbrahim b. Nasr, bu paraların üstünde aynı zamanda Melikşah’ın ismi de okunmaktadır. Bkz., B. Kochnev, Chronologie, s. 54.
[29] Pritsak, Die Karachaniden, 47.
[30] Kara Hıtay için Michal Biran tarafından yapılan ve yukarıda anılan çalışmasına bakınız. – Kara Hıtay’ın ilerleyişi aynı zamanda O. Karaev, Istoria, kısım 5, s. 166-196’de geniş bir şekilde tartışılmıştır.
[31] Onlara ilişkin, bkz., Omeljan Pritsak: Ali Burhan. -(İçinde): Der Islam 30 (1952), 81-96.
[32] Yakut, Harezmşah’ın Moğollara karşı izlediği yıkma politikasının onun Karahanlı yerel hükümdarlarını ortadan kaldırdıktan sonra başladığını söylemektedir. “Harezmşah Muhammed b. Tekeş Maveraünnehir’i fethedip Karahanlı idaresine son verdikten sonra-Karahanlılar kendi eyaletlerini koruyan tüm güçlerin prensleriydiler-onlardan hiç kimse ortada kalmadığı için Tekeş sahip olduğu toprakları koruyacak durumda değildi, çünkü yönetimi altında bulundurduğu alan çok genişti. O tüm sınır bölgelerini boş bırakmıştı. Kuvvetleri de bu bölgeleri tamamen tahrip ettiler. Sonunda halk evlerini bırakıp uzaklara gitti. “Mujam al-buldan, yay. Beyrouth 5 cilt olarak, C. 1, s. 179b, s. v. İsficap. Ayrıca bkz., J. Paul: L’invasion mongole comme ‘révélateur’ de la société iranienne. – (İçinde): L’Iran face à la domination mongole. Etudes réunies et présentées par Denise Aigle. Paris/Téhéran 1997, 37-53; 46.
[33] Bu görüş ilk olarak Pritsak tarafından ortaya atılmıştı. Pritsak, Die Karachaniden, s. 57, ve Bosworth’un Clifford E. Bosworth: The New Islamic Dynasties. Edinburgh 1996 kitabında ortaya koyduğu karşı varsayımlara karşı Kochnev tarafından da savunulmuştu. Kochnev, La chronologie, s. 61-2. Kochnev, Bosworth’nın listesinde yer alan ve Fergana’da hüküm sürmüş olan 14 hükümdarın sayısının 4’e düşürülmesi gerektiğini düşünmektedir.
[34] Pritsak, Die Karachaniden, s. 23.
[35] Mesela Soucek “bir tür müzikal yönetim” tevarüsünden bahsetmektedir. Svat Soucek, A history of Inner Asia. Cambridge 2000, 84.
[36] O. Karaev, Istoriia, s. 91-4; B. Kochnev, Chronologie, s. 50-1.
[37] Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilati, s. 274’ü. İzleyen sayfalar geniş bir tartışma da içermektedir.
[38] Elena A. Davidovich: The Karakhanids. -(İçinde): History of Civilizations of Central Asia. C. IV: The age of achievement: A. D. 750 to the end of the fifteenth century. Part One: The historical, social and economic setting. Paris (UNESCO) 1998, 119-143.
[39] O. Karaev, Istoriia, s. 210-3.
[40] M. Fedorov aynı zamanda ikya kurumunun Karahanlı kaynaklarında az belgelendirildiğini hatırlatmaktadır. M. M. Fedorov: K voprosu ob istoricheskikh sud’bakh dikhkanstva pri Karakhanidakh (po dannym karakhanidskoi numizmatiki). -(İçinde): Sovetskaia Arkheologiia 1975/s. 1, 109-117, s. 113.
[41] İkya kurumuna genel bir yaklaşım için bkz., Tsogitaka Sato: State and rural society in medieval Islam: sultans, mukyalar and fall HUN. Leiden 1997. Bu çalışma daha çok Mısır üzerine yoğunlaşmıştır. Daha geniş coğrafyaları ele alan çalışmalar için bkz., Antonio Jurrado: La Éidma selyuqi, Basılmamış Doktora Tezi, Madrid 1993.
[42] Karahanlıların yönetim şekillerine ilişkin yapılacak taslaklar arşiv malzemesine dayanmamalı çünkü bu kaynaklar tam değildir. Bundan dolayı söylenebilecek şeyler dikkatle söylenmeli; Kutadgu Bilig öncelikle ideal bir resim sunar. Yazdıkları bir yönetim kitabı değil prensler için yazılan nasihatlerdir. Bundan dolayı, Grignaschi onu hükümdar ve maiyeti arasındaki ilişkileri değerlendirmek için kullanmakta tamamen haklıdır. İdari mevki listesi ve buna benzeyen idarenin daha teknik yönleri Karaev, Istoriia, s. 246 vd. ve, kaynakların bu konuda ne dediklerine dair gerçekten iyi bir değerlendirme olan, Genç’in kitabında incelenmiştir.
[43] Genç, Karahanlı, s. 199.
[44] Genç, Karahanlı, s. 255; Karaev, Istoriia, s. 247. Katipler ve yazıcılar Kutatgu Bilig’de “bitikçi” ve “ilimga” olarak geçmektedir. Genç, Melikşah idaresine ait bazı terimleri verir. Karaev de Samanoğullarında olan divanların düşüncelerini sıralar.
[45] Genç, Karahanlı, s. 292, Divan-i Lügat-it Türk’e referans vererek.
[46] Genç, Karahanlı, s. 291, Bundari’nin Selçuklular tarihine referans vererek. Samanoğulları’nın köle ordusu için bkz., J. Paul:.
[47] Her ikisi için bkz., Genç, Karahanlı, s. 293-6.
[48] Karaev, Istoriia, s. 224-231 arkeolojik deliler üzerine. Halen Kazakistan sınırları içinde bulunan bölgeler için bkz., K. M. Baipakov: Srednevekovye goroda Kazakhstana na Velikom Shelkovom puti. Almaty 1998. Eski bir araştırma için bkz., A. M. Belenitskii, I. B. Bentovich, O. G. Bol’shakov: Srednevekovyi gorod Srednei Azii. Leningrad 1973. Yeni olan bir diğer çalışma; K. M. Baipakov: Culture urbaine du Kazakhstan du sud et du Semiretchie à l’époque des Karakhanides. – (İçinde): Cahiers d’Asie Centrale 9 (2001), 141-175.
[49] Un exemple récent: M. A. Boubnova: L’extraction des minerais et le mode de vie des mineurs au XIe siècle: l’exemple du Pamir oriental. – (İçinde): Cahiers d’Asie Centrale 9 (2001), 177-187. – Sözde “gümüş krizi” problemine bu bağlamda gönderme yapılamaz.
[50] Şehir politikaları ve temsil problemleriyle şu çalışmamda ilgilenmiştim: Herrscher, Gemeinwesen, Vermittler. Ostiran und Transoxanien in vormongolischer Zeit. Beirut/Stuttgart 1996.
[51] Hukuksal argüman Baber Johansen tarafından geliştirilmiştir. Johansen: The islamic law on land tax and rent. London 1988. Fakat Johansen Orta Asya fakihleri arasında geçen bu tartışmaları bölgenin toplumsal gerçekliğiyle ilişkilendirmez. Anlaşılabilir nedenlerden dolayı sözü edilen bu hukuki metinlerin dışında kullanılabilecek bir kaynak neredeyse yoktur. Ayrıca bu metinlerin ne dereceye kadar toplumsal tarihe kaynaklık edebilecekleri tartışmaya açık bir konudur.
[52] Valentina D. Goriatcheva: A propos de deux capitales du kaghanat karakhanide. – (İçinde): Cahiers d’Asie Centrale 9 (2001), 91-114.
[53] Karaev, Istoriia, s. 252.
[54] M. Khadr (with Claude Cahen): Deux actes de waqf d’un Qarakhanide d’Asie centrale. – (İçinde): Journal Asiatique 255 (1967), 305-334.
[55] Yusuf Ziya Kavakçı: XI. ve XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde Maveraünnehir İslâm Hukukçuları. Ankara 1976. Bu çalışma her ne kadar burada çalışılan dönem boyunca Maveraünnehir’de yaşayıp çalışma yapan fakihlerin ve İstanbul’da bulunabilen Arapça ile yazılmış ve zengin bir koleksiyon oluşturan eserlerinin listesinden oluşuyor olsa da önemli bir eserdir. Diğer bölgelere ilişkin buna karşılık gelen bir liste (mesela Taşkent) oldukça aydınlatıcı olabilir. -Ashirbek Muminov Karahanlılar döneminde Maveraünnehir’de Hanefi Fıkhının gelişmesi üzerine çalışmıştır. Onun çalışması için bkz., Le rôle et la place.
[56] Onun önemli çalışması Bedayi us sanayi’dir, o konuda takdire şayan çalışmalar yapan kişi de Johansen’di.
[57] Boris Kochnev, Chronologie et généalogie, s. 64-66; C. E. Bosworth, The New Islamic Dynasties, 181-184.
1 yorum
  1. Ahmet diyor

    Baya bi izun ama okumayı başardım.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.