Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Kâbe Manzaralı Zamzam Towers’da Zemzem Suyu İle Duş Almak

0 32.673

Ömer SAĞLAM

“Zamzam Towers” diye bir şey duydunuz mu? Herhalde duymuşsunuzdur. Duymayanlar ve bilmeyenler için söyleyelim; sakın ismindeki “Zamzam” kelimesine bakıp da “Mutlaka Mekke’de mübarek bir yerin adıdır!” diye düşünmeyin bu Zamzam Towers’ı. Zamzam Towers, yani Zemzem Kuleleri, Mekke’de 5 yıldızlı (daha fazla da olabilir) bir otelin adı. Hem de ne otel; Mecsid’i Haram’ın hemen yanı başında, Kâbe’ye tepeden bakan bloklar halinde bir otel kompleksi.

İnternette yayın yapan “uludagsozluk.com” isimli site, esprili bir dille bakın ne güzel tanıtmış bu oteli bizlere:

“Kâbeyi adeta ezen, silen, yanı başına öküzce dikilmiş … kompleks. Kâbe, bunun yanında 500 sel mersedesin yanında mini cooper maketi gibi kalıyor. Tipik sopalık Arap zihniyetinin, en belirgin tezahürü. Allah, sizin tepenizden baksın, kuleniz Kâbe’ye tepeden bakacağına. Bir de oraya giden saf vatandaşlarımız demezler mi ‘içinde şu kadar otel var, yerin altına bu kadar kat iniyor’. Onlara da kapmak lazım odunu. Fakat heyhat; boğaza gökdelen dikmek nasıl bir cinayetse, bunu onla, yirmiyle çarp Arapların işlediği cinayet bu. Allahın görgüsüz …”(1).

Gerçi gerek Mekke’de Kâbe’ye, gerekse Medine’de Hz. Peygamber’in kabrinin bulunduğu Mescid-i Nebevî’ye tepeden bakan bir sürü otel var. Hatta aralarında Hilton, Sherton ve İntercontinantel gibi kapitalist sermayenin ve batı emperyalizminin bayraktarlığını yapan grupların otelleri de mevcut. Arap, Mekke ve Medine’nin girişine “Non Moslim” yani “Müslüman olmayanlar giremez!” yaza dursun, Müslüman olmayanlar, bırakın Mekke ve Medine şehrine girmeyi, otelleri sayesinde Kâbe’ye ve Mescid-i Nebevî’ye burun kıvırıp tepeden bakacak kadar girmişlerdir. Geçenlerde gazetelerde Hilton Oteller zincirinin sahibeleri (mirasçıları) Paris Hilton ve kız kardeşinin, erotik Playboy dergisine vermiş oldukları çıplak pozları görünce; bir Kâbe’ye ve Mescid-i Nebevî’ye tepeden bakan Hilton otellerini düşündüm, bir bu otellerde kalarak hac yapan Müslümanları düşündüm, bir de Hilton kardeşleri düşündüm de içim sızladı, bir tuhaf oldum…

Konumuz bu değil elbette. Maksadımız size Mekke ve Medine’deki lüks otelleri tanıtmak da değil. Asıl maksadımız başka. Ancak isterseniz gelin önce şu “Zamzam Towers” isimli otelin mahiyeti hakkında biraz bilgi daha verelim, daha doğrusu bilgi aktaralım. 1 Ekim 2004 tarihli Yeni Şafak gazetesinde bulunan“Zemzem Oteli, devre mülk satışına başladı” başlıklı ve Yakup Kocaman imzalı haberde bu otel hakkında şu bilgilere yer verilmiş.

“Mekke’de Osmanlı zamanından kalma Ecyad Kalesi’nin yıkılarak yerine inşa edilen Zemzem Towers devre mülk otel yapılıp satılmaya başlandı. Zemzem kulelerinde hac mevsiminde bir haftalığına (24 yıl boyunca) Harem-i Şerif manzaralı bir devre mülk sahibi olmanın faturası 150 bin doları buluyor!

Yıkılması özellikle Türkiye’de yoğun tepki çeken Ecyad Kalesi’nin yerine dikilen Zemzem Towers Oteli’nde çeşitli büyüklük ve fiyatlarda toplam bin 248 ünite bulunuyor. Hac mevsiminde 38 metrekarelik bir stüdyo dairede 2 yetişkin ve iki çocuk için talep edilen fiyat bir hafta kalmak isterseniz 131 bin dolar. Normal aylardaki fiyat 6 bin dolar civarında iken Recep, Şaban Ramazan aylarında 13 bin dolara kadar çıkabiliyor. Hac mevsiminde ise fiyat 10 kat artıyor. Ayrıca her yıl için belli oranlarda sabit ücret isteniyor. Zemzem Towers’ın Türkiye’de pazarlamasını Turco Turizm yapıyor.”(2).

Haberden de anlaşılacağı üzere; Zamzam Towers isimli otel, Türk Milleti olarak ata yadigârı ve kültür mirasımız olan tarihi Ecyad Kalesi’nin yerine yapılmıştır. Bilindiği gibi Ecyad Kalesi 1770’lerde, sık sık saldırıya uğrayarak talan edilen Kâbe’yi, Arap çapulcularından ve dahi bedevilerinden korumak maksadıyla Osmanlılar tarafından inşa edilmiş ve Arabistan’ın resmen elimizden çıktığı 1918 yılına kadar hiç fasılasız hizmet vermiştir. Mescid-i Haram’a ve Kâbe’ye hâkim bir tepenin üstünde bulunan Ecyad Kalesi, 2002 yılının Ocak Ayı’nda yerine lüks otel yapılmak maksadıyla yıktırılmış, kalenin bulunduğu tepe ortadan kaldırılarak elde edilen arsaya işte yukarıda ismi zikredilen Zamzam Towers isimli otel blokları dikilmiştir.

Ecyad Kalesi’nin yıktırıldığı günlerde, Türkiye’de yer yerinden oynamış ve medyada Ecyad hakkında yazı yazmayan kalemşor kalmamıştır. Dinle, imanla, İslam’la alakası olmayan ünlü kalemler bile bu konuda kalem oynatma gereği duymuşlardır. Çünkü Arapların Milletimize karşı yapmış olduğu bu hakaret, öyle yenilir yutulur cinsten bir hakaret değildi. İşte o tarihlerde, Ecyad Kalesi’nin yanı sıra diğer bir kısım Osmanlı eserlerini de yerinde görme imkânı bulan bu fakir de konuya ilgi duymuş ve bir kalem çömezi olarak tarihe not düşmek adına bir şeyler yazmıştır.

2003 yılında yayınlamış olduğumuz “Çöldeki Osmanlı ve Kavm-i Necip (Türk-Arap İlişkilerinin İçyüzü”isimli kitabımızda da yer alan “Kâbe’nin Hâmisi Bir Osmanlı Kalesi!(Ecyad)” ve “Fülûs Fî, Selam Fî”başlıklarını taşıyan yazılarımızda konuyu enine boyuna incelemiş ve netice olarak şöyle demişiz:

“Ecyad Kalesi’nin yıkılması sebebiyle bugün burnumuzdan soluduğumuz kesin. Ancak yarın gösteriş için hacca gidecek olan bizim milli şuurdan yoksun yeni yetme zenginlerimizin ve ulusal bilinci dumura uğramış siyasilerimizin, yıkılan kalenin yerinde yapılacak lüks otelde barınacaklarını hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir. Çünkü ben şu anda bile bu olacakları görür gibiyim(3).

2006 yılı Hac sezonunu yaşadığımız bugünlere geldiğimizde bakıyoruz ki; bizim 2002 yılında tahmin ettiklerimiz, üzerinden 3-4 yıl bile geçmeden aynısıyla vaki olmuş durumda. Yani bizim milli şuurdan yoksun yeni yetme zenginlerimiz, ulusal bilinci dumura uğramış siyasilerimiz, çoktan Ecyad Kalesi’nin yerinde inşa edilen Zamzam Towers’da yerlerini almış bulunmaktalar.

Konuyu isterseniz Sayın Osman Tığraklı’nın 20 Kasım 2006 tarihli Yeniçağ Gazetesi’nde bulunan“Ecyad’daki ecdadın kemiklerini sızlattılar” başlıklı yazısından aktaralım:

“Hiç vicdanınız sızlamayacak mı? Şehid mezarının bulunduğu Ecyad Kalesi’nin yerine yapılan 5 yıldızlı devre mülk otelden daire alanların büyük çoğunluğu Türk vatandaşı çıktı. Suudi Arabistan yönetiminin, Kâbe’nin korunması için Türklerin inşa ettiği ve binlerce şehit verdiği Ecyad Kalesi’nin yerine yaptığı lüks otelin Türk vatandaşları tarafından kapışıldığı medyanın gündeminde. Sabah gazetesinin,-Zemzem Kule kapış kapış. 4 bin 668 lüks dairenin 1240 adedi Türklere ayrıldı. Şimdiden 700’ü satıldı- haberi dikkat çekti.

Sabah gazetesi ’Turco Tour’ isimli şirketin satış ve pazarlamasını yaptığı Zemzem Oteli’nden Kâbe manzaralı devre mülk alanların ismini de verdi ama Hürriyet gazetesi yazarı Murat Bardakçı’nın da gündeme getirdiği gibi, otelin yerinde daha önce Ecyad Kalesi’nin bulunduğu bilgisini görmedi. Bardakçı, -Zemzem Kulesi’nin altında binlerce şehid yatıyor, daire alanlar güle güle otursunlar- dedi. Osmanlı ve Türk eserlerini ardı ardına yerle bir eden Suudi yönetimi, Kâbe’yi korumak için inşa edilen Ecyad Kalesi’ni, Türkiye’nin tüm girişimlerine ve Unesco’nun koruma altına almasına rağmen, 2002 yılında dozerlerle yerle bir etmiş ve hemen otel inşaatına başlamıştı. Daha otelin temeli atılmadan da yapılacak otelin odalarının pazarlamasına Türkiye’den başlamıştı. Murat Bardakçı, -Zemzem Kulesi’nde daire alan Türkler Kâbe-i Muazzama’yı da pencerelerinden doya doya seyretsinler. Hatta o gökdelenin yerinde bir zamanlar var olan kalede, yani Kâbe’yi korumak maksadıyla inşa ettiğimiz Ecyad Kalesi’nde, Bedeviler tarafından asırlar boyunca katledilen binlerce Mehmetçiğin hâlâ var olan sadâsını bile işitebilirler, kim bilir?- diyerek, yüz binlerce dolar ödeyerek, Türk eserini yok eden Suudi yönetimine katkı yapanlara mesaj verdi. Zemzem Kulesi’nden daire alanlar aslında Ecyad’ın hatırasının üzerinde ikamet edeceklerini belki de hiç bilmeyecekler!

Her türlü konforun ve lüksün bulunduğu, israfın hat safhaya ulaştığı Zemzem Kule’lerinden devre mülk alanlardan bazılarının isimleri Sabah gazetesinde yer aldı. 24 yıllığına satılan ve sadece bir haftalık konuklamaya imkân tanıyan otelde en düşük fiyat tam 7 bin dolar. Oteli pazarlayan firma temsilcisi birçok Türk vatandaşının isminin açıklanmasını istemediğini özelikle iş dünyasının, bazı tarikat üyelerinin ve politikacıların lüks otelden daire satın almak için kendilerinin başvurduğunu gazeteye açıkladı. Sabah gazetesinde isminin açıklanmasında sakınca görmeyenlerin listesi de yer aldı. İşte, Ecdat yadigârı Ecyad Kalesi’nin yerine yapılan otelden daire alan Türk vatandaşları: …”(4).

Osman Tığraklı’nın yazdıklarını okuyunca, dünkü Takvim veya Bugün Gazetelerinden birisinde Turgut Özal ve Mesut Yılmaz dönemlerinin parlak genç siyasilerinden (Belediye başkanı ve bakanlarından) birisinin ihramlı bir fotoğrafını gördüğümü hatırladım. Habere göre; Kendisi 24.000 dolarlık statüde hacca gidiyormuş. Hazret -Allah’ın emrini yerine getirmek için gidiyorum- demiş. Allah haccını kabul etsin. Sayın Bakan da sakın Zamzam Towers’da kalacak cennetlik hacılardan olmasın! Şu 24.000 dolar aklımıza takıldı da bir soralım istedik! 

Sabah gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, 19 Kasım 2006 tarihli ve “Suudilere özür borçluyuz” başlıklı yazısında, Suudi yönetiminin, ülkedeki Türk eserlerini intikam hırsıyla dozerlerle yerle bir ederek, yerine otel yapıp yine tarih bilincinden uzak Türk’lere satmasını köşesine taşıdı. Özdil, şu ifadeleri kullandı:

“Bakın daha dün… ‘Suudiler, Mekke’deki Osmanlı kalesi Ecyad’ı yıkıyor’ diye, dünyayı ayağa kaldırdık. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kültür Bakanlığı, Suudi Arabistan’ı resmen kınadı. ‘Ecdadımıza hakarettir’denildi. ‘Türk milletine küfürdür’ denildi.

‘Siz nasıl Müslümansınız… Kâbe’yi korumak için o kalede can veren Türk şehitlerinden utanın’ denildi. Yetmedi… İmza kampanyaları yaptık. UNESCO’ya şikâyet ettik. Yetmedi… TBMM’de gündeme getirdik. Milletvekilleri ağzına geleni söyledi. Nasıl yapacağını açıklamamakla beraber, ‘gök kubbeyi başlarına yıkarız’ diyen bile oldu.

Yetmedi… Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı… Fırçalandı… ‘Höt’ falan denildi. Dinlemedi tabii adam. Ciddiye bile almadı. Önce Türk düşmanı İngiliz ajanın Cidde’de oturduğu evi, restore etti… Kapısına da, ‘Bu ev, Türkler’e karşı bağımsızlık savaşı vermemize yardımcı olan Lawrence’in karargâhıdır’ plâketi astı. Nispet yapar gibi.

Sonra yıktı kalemizi. Dozerle. Yerine de binalar yaptı. E bugün bakıyoruz; o binalardaki dairelerden en çok kim satın almış, devre mülk olarak? Biz. Bitirmeden ilave edeyim… Bizim ‘hele bi yık’ diye babalandığımız dönemde, Suudi yönetiminin sesi olarak bilinen Okaz gazetesi, şu manşeti atmıştı: ‘Tarih bilinci hakkında konuşacak en son ülke, Türkiye’dir.’ Haklıymış Arap. Ben kendi adıma özür dilerim”(5).

***
Şu anda Sayın İlhan Bardakçı’nın “İmparatorluğa Vedâ” isimli kitabını okuyorum. Daha doğrusu bir kez daha okuyorum. Kitapta şöyle bir bilgi var: 

“İtalyanlar, o zamanlar Trablusgarp denilen bugünkü Libya’yı 1911 yılında işgale kalkışırlar. Osmanlı böyle bir saldırıyı beklememektedir. Yani Osmanlı bir anlamda gafil avlanır bu konuda. Ancak İtalyanlar bakarlar ki; hazineleri tam takır. Libya’ya çıkarma yapacak gemilerinin ve Libya’da tutunacak askerlerinin masraflarını karşılayacak paraları yoktur. Yaptıkları şey nedir biliyor musunuz? Yaptıkları şey, Duyûn-u Umûmiye’ye başvurmak ve oradan kredi almak! Alırlar da. Yani İtalyanlar, Duyûn-u Umûmiye’den almış oldukları kredilerle işgal ederler Trablusgarb’ı ve Bingazi’yi. Yani bugünkü Libya’yı. 1912’de yapılan anlaşma ile de hem Libya’yı ele geçirirler hem de Ege adalarının çoğunu! Peki, Duyûn-u Umûmiye nedir? Ne olacak bizim hazinemiz! Yani Anadolu’nun fakir fukarasından toplanan vergilerin, telgraf, telefon hatlarından sağlanan gelirlerin, limanlardan, esnaftan toplanan vergilerin biriktirildiği yer. Ancak yönetimi İngiltere’de ve Fransa’da. Osmanlı tebasından ve ülkesinden elde edilen bütün gelirler burada toplanmakta, sonra da Osmanlı’nın dış borcu olarak alacaklı ülkelere pay edilmektedir. Yönetimi, başkasında olunca, bu paranın tasarrufu da başkalarının elinde. Yani İtalya, işte buradan almış olduğu kredi ile işgal ediyor Libya’yı! Yani bizim paramızla bizim vatanımızı ele geçiriyor İtalya!”

Bu satırları okuyunca altına ister istemez şu notu düştüm dün gece: Duyûn-u Umûmiye=IMF+Dünya Bankası!…

Görüldüğü gibi bizim akıllandığımız filan yoktur. Tabi akıllanacağımız da. Dün kendi paramızla kendi topraklarımızı işgal ettiriyorduk, bugün de kendi paramızla kendi kültür mirasımızı yıktırıp yerine lüks oteller yaptırıyoruz. Değişen hiçbir şey yoktur. Aslında eskiden daha kötü durumdayız. Duyûn-u Umûmiye’ye olan borçlarımızın son taksitini 1954 yılında ödemişiz. Yani yaklaşık 7 nesil sonra. Kim bilir, IMF ve Dünya Bankası’na olan borçlarımızın (ki; en iyimser tahminle dış borçlarımızın toplamı 150 milyar doları çok aşmış durumdadır) son taksitini ne zaman ödeyeceğiz! Ya da ödeyebilecek miyiz?

Meşhur fıkradır; lokantanın birisinin kapısında “Sen ye, torunun ödesin” diye bir ibare görmüş vatandaşın birisi ve dalmış içeriye. Karnını tıka basa doyurduktan sonra, tam kapıdan çıkacakken lokantacı seslenmiş;“Beyefendi, hesabı ödemediniz!”. Adam şaşkın cevap vermiş; “Kapınızın üzerinde siz yiyin torununuz ödesin yazıyor. Ne parası istiyorsunuz benden. Torunumdan alırsınız…” Lokantacı demiş ki; “Bu sizin borcunuz değil, dedenizin borcudur!…”.

Mekke’de Kâbe’ye tepeden bakan Zamzam Towers’daki devre mülklerinde, zemzem suyu ile duş alarak ve pencerelerinden Kâbe’nin etrafından tavaf yapanları seyretmek suretiyle hac yapanlara selam olsun! Atalarınızın (kim bilir belki de atalarınız değildir) kemiklerinin üstünde oturduğunuza aldırmaksızın bu dünyada cennete girdiğiniz anlaşılıyor. Öbür dünyada sizinle görüşürüz oldu mu? Biz görüşmesek bile, en azından içinde bulunduğunuz Zamzam Towers’ın temelinde yatan binlerce Mehmetçik görüşür sizinle, kim bilir!?
_______________
(*) Bu yazı ilk defa olmak üzere 27.12.2006 günü http://www.haberbu.com isimli internet sitesinde yayınlanmış, sonra alıntı yapılmak suretiyle pek çok internet sitesinde daha yayınlanmıştır. Bu kere yayına verirken bazı küçük ilaveler yapılmıştır. 
1-http://www.uludagsozluk.com/k/zamzam-towers/,
2-http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/ekim/01/e13.html,
3-Ömer Sağlam, Çöldeki Osmanlı ve Kavm-i Necip/Türk-Arap İlişkilerinin İç Yüzü, s. 355, Ankara-2003,
4-Osman Tığraklı’nın yazısına internette ulaşılamadığımız ve kendisiyle irtibat kuramadığımız için link verilememiştir.
5-bkz.http://arsiv.sabah.com.tr/2006/11/19/ozdil.html,

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.