Jön Türk Basını
1728’da İbrahim Müteferrika, matbaasını kurmadan önce, 1492’de Katolik İspanyolların Endülüs’teki zulmünden Osmanlı padişahı II. Bayezid’in himmetiyle kurtulup İstanbul’a getirilen Yahudiler,1494 yılında İstanbul’da ilk matbaayı kurdular. Ladino ve İbrani dillerinin dışında Türkçe ve Arapça kitap basımı yasaklandı. Akabinde Selanik, İzmir ve Edirne gibi şehirlerde de Yahudiler, matbaalarını kurdular. İlk Ermeni matbaası da 1567’de tesis edildi. Cizvitlerin misyonerlik faaliyeti için kurdukları birkaç matbaa da 1703’te kapatıldı. 1728’e kadar yazı faaliyetini, Devatçı denilen divitçi esnafının yerine getirdiğini görüyoruz. Bir yazma kitabı, hızlı bir şekilde istinsah eden bu esnaf mensuplarının matbaanın kuruluşuna kadar toplumda kitap yazma fonksiyonunu yerine getirdikleri açıktır. Tabiatıyla matbaanın Osmanlı Devleti’nin hizmetine girmesiyle basım işinin de hızlandığı aşikardır. Fakat İstanbul’da bulunan çeşitli basımevlerinde Tanzimat’a kadar basılan bütün kitapların adedi 436’yı geçmiyor. Kitap basmacılığında altın dönem II. Abdülhamid’le başlar. Hem baskı tekniğinde ve hem de baskı sayısında önemli gelişmeler vardır. Basılan kitap adedinin azlığı hakikaten şaşırtıcıdır. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Matbaanın icadına önemli bir direniş gösteren yukarıda zikrettiğimiz divitçi ve hattat esnafının kitap yazma işinde matbaayı yer yer geçtiğini görüyoruz. Bu esnafın direnişi 19. yüzyılın başlarından itibaren kırılıyor. Matbaanın kuruluşundan önce Petervaradin’de 1716 yılında şehid düşen Sadrıazam Damat Ali Paşa’nın müsadere edilen kütüphanesinin 4 cild tutan kataloğu da bu esnafın, matbaayı hiç aratmayacak oranda kitap çoğalttığını bize göstermektedir. İşte bu neviden saikler matbaanın Türkiye’ye gelişini epeyce geciktirmiştir.
Padişah II. Mahmud, imparatorlukta ıslahat hareketlerine girişirken 1831 yılında, yaptığı düzenlemeleri anlatmak ve dışarıda propaganda gücünü artırmak için Türkçe ilk gazete olan Takvim-i Vekayi gazetesini çıkardı. Fransızca bir gazete olarak da Aleksandr Black’a Moniteur Ottoman’ı kurdurdu. İmparatorluk hududları içinde çıkan ilk Türkçe gazete, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın 1828’de kurduğu Vekayi-i Mısriyye’dir. M. Ali Paşa hergün Avrupa gazetelerini tercüme ettiren bir paşadır. Buradan hareketle Osmanlı Devleti de haber kaynağını matbuata bağlamıştır. Takvim-i Vekayi ismini bizzat padişah II. Mahmud koydu. Başına da tarihçi, Üss-i Zafer adlı kitabın yazarı Esad Efendi getirildi. Haftada bir çıkan gazete 1878 yılına kadar 2119 sayı neşredildi. 1878’de kapatıldıktan sonra 1892’de yeniden çıktı, ömrü bir yıl sürdü ve tekrar bir jurnal üzerine kapatıldı.1 Eylül 1908’de yeniden yayın hayatına başlayan gazete 24 Kasım 1922’de 4609. sayı ile sona ermiştir. Bu gazete 1860’dan itibaren resmi ilanların yayınlandığı bir resmi gazete olmuştur. Takvim-i Vekayi’den sonra,1840 yılında, çıkardığı bir skandal yüzünden Reisülküttab Akif Paşa’nın azline sebeb olan Miyop Çörçil, Ceride-i Havadis adlı gazeteyi bastı. Bunu ilk Türk gazetecisi sayılan Agah Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval gazetesi izledi. Şinasi de bu gazetede yazıyordu. Osmanlı yenileşmesinin genç mimarlarından olan bu iki kişi Fransa’ya tahsil için gönderilen gruptandırlar.
O esnada Osmanlılarda gelişen bilim kavramına koşut olarak Münif Paşa 1860 yılında dönemin biricik dergisi olan Mecmua-ı Funun’u neşretti. Münif Paşa’nın Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’sinin kıraathanesinde şu gazeteler 1864 yılında gözümüze çarpar:
“Takvim-i Vekayi, Ceride-i Askeriye, Ceride-i Havadis, Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i Efkar, Mecmua-i Fünun,Mecmua-i İber-i İntibah”.
Şinasi, 28 Haziran 1862’de çıkardığı Tasvir-i Efkar gazetesinin ilk nüshasında gazetelerin önemini şu şekilde açıklıyor:
“Bir hal-i medeniyette bulunan halk ise kendi menafiinin husulü hakkında ne suretle sarf-ı zihin eylediği, tercüman-ı efkarı olan gazetelerin lisanından belli olur. Bu mütalaaya mebni her bir memleket-i mütemeddine için elzem olan o türlü varakanın millet-i muazzama-yı Osmaniye meyanında peyda olmasına mukaddemleri sai ve muvaffak olduğum misullu teksir-i idadi emeliyle bu defa dahi ba-ruhsat-ı seniyye havadis ve maarife dair işbu “Tasvir-i Efkar” gazetesinin tesisini teşebbüs eyledim”.
Halkın fikrine tercuman olmak için kurulduğu, Şinasi tarafından beyan edilen Tasvir-i Efkar gazetesi M. Fazıl Paşa’nın maddi yardımlarıyla yaşatılmış olup, Jean Pietri’nin Courrier d’Orient gazetesiyle birlikte efkar-ı serbestane yanlılarının toplandığı bir basın kuruluşuydu. Courrier d’Orient’in dokunulmazlığı olduğu için Şinasi bazı yazılarını önce Courrier’de çıkartıyor daha sonra yabancı bir gazeteden tercüme yazı olarak Tasvir’de basıyordu. Yeni Osmanlı hareketinin fikir babaları Şinasi. Namık Kemal de bu gazetede yazıp çizerek, Tanzimat ricaliyle mücadeleye tutuşmuşlardı.
Paris’te çıkan Journal des Debats gazetesi de Yeni Osmanlı fikrini haberleriyle destekliyordu. Namık Kemal İbret’te, Ali Suavi, Muhbir’de toplumu istibdat ve mutlakiyete karşı örgütleyen yazılar yazdılar. Hürriyet ve Vatan kavramını Türk halkına bu gazeteler öğretti. Kadınların tahsil ve yetişmelerine dair yapılan yeniliklerde, Tanzimat’tan sonra gelişen ve toplum hayatına yön veren gazetelerin yazarları etkin rol oynadı. Ali Raşit ve Filib Efendi’nin birlikte çıkardıkları Terakki gazetesinin eki olan ve Pazar günleri çıkan Muhadderat’ta Osmanlı kadınlarını, Batı kadınları ile karşılaştırarak geri kalma sebeblerini belirten ve eleştiren yazıları görüyoruz. Mardin, 19. ve 20. yüzyılda ideolojilerin geniş ölçüde yayılmasını yeni yayım araçlarıyla, yeni eğitim sistemlerine bağlar. 19. yüzyıl Osmanlı hürriyet ideolojisinin en büyük aracı da gazete olmuştur. Yahya Kemal çocukluk anılarında “… babamın bazı zevatla içtimalarında Selanik gençlerinden bazılarının Paris’e firar ettiklerini ve bunlardan birinin Halil Efendizade Emin Bey olduğunu ve büyük, pek büyük, Namık Kemal gibi büyük bir adamın İstanbul’dan Paris’e kaçtığını, peşinden birçok gençleri sürüklediğini, Avrupa’dan memlekete gizli gizli gazeteler girdiğini mübhem ve tahlil edemediğim bir sır olarak öğrenmiştim” diyor.
Tanzimat Devri’nde çıkmaya başlayan gazeteler yerli ve yabancı romanları sütunlarında tefrika etmeye başladılar. Türk dilinin sadeleşmesine Şinasi, Tasvir-i Efkar gazetesinde büyük hizmet etti. Bu gazete edebi ve siyasi fikirlerin münakaşa edildiği bir forum oldu. Şinasi’yle birlikte, kısıtlı bir aydın zümresine hitap eden basın millete açıldı. II. Abdülhamid Dönemi’ne kadar, basın yoluyla Osmanlı milleti arasındaki birliği sağlayacak ortak bir edebiyat lisanı oluşturuldu. Bu yıllarda Avrupa’nın iktisadi fikirlerini anlamak için gazetelerden epey yararlanılmıştır. Takvim-i Vekayi’nin sütunlarında İngiliz gazetelerinden tercüme edilip basılan “Ticaret ve Es’ar (narh)” başlıklı iktisad konulu makaleler neşrediliyordu. Mehmed Şerif’in iktisatla ilgili makaleleri Tercüman-ı Ahval ve Mecmua-i Fünun’da görünür oldu. Bu neşredilen çoğu gazetede ekonomiyle ilgili yazılar yayınlandı. 1880’lerde İstanbul’da çıkan Mizan gazetesi, siyasi konuları işlemenin zorluğundan kurtulmak için iktisadi konulu yazılara yöneldi. Bu gazete kapitülasyonların kaldırılmasından, sanayinin ve zirai mekanizasyonun geliştirilmesinden bahsediyordu.
Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Türkiye