Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

İstiklâl Savaşı’nın İlk Safhasında Mitingler (Kasım 1918-Haziran 1919)

0 15.882

Yrd. Doç. Dr. Ömer AKDAĞ

Giriş

Türk İstiklal Savaşı, Albay Bekir Sami Bey’in dediği gibi “Türkiye’ye göz dikenlerle Türklerin mücadelesidir”[1]İstiklal Savaşı Türk milleti için fevkalade önemli bir safhadır. Bu dönemin bütün boyutlarıyla incelenmesi gerekir. İstiklal Savaşı’nın yapıldığı dönemi çeşitli şekillerde tasnife tâbi tutabiliriz. İtilaf Devletlerine karşı Türk milletinin direnişini esas alarak bu devreyi Mahalli Mücadele Dönemi ve Milli Mücadele Dönemi şeklinde iki ana bölüme ayırmak mümkündür. Mahalli mücadele dönemi adını verdiğimiz devre, Mondros Mütarekesi’nden Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarihe kadar geçen safhadır. Bu devrede işgale maruz kalmış bölgeler başta olmak üzere hemen hemen bütün Anadolu’da il ve ilçe bazında birçok cemiyetler kurulmuştur. Bu hususu Mustafa Kemal Paşa şöyle ifade etmektedir; “…Esasen şarkta ve garpta, hemen memleketimizin her tarafında müdafaa ve muhafaza-i hukuk-ı millet ve memleket için cemiyetler teşkil edilmişti. Bu cemiyetler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek kastiyle milli vicdanın azim ve iradesinden doğmuş yegane teşkilat idi. İstanbul’da iken milletin bu kadar kuvvetli ve az vakitte felaketlerden bu derece müteyakkız olduğunu tahayyül edemezdim”.[2] Bu cemiyetlerin iki ortak özelliği vardır; savunma ve mahallilik. Bu iki özellik dikkate alınarak bu devreye Mahalli Mücadele adı verilebilir. Bu devreyi Milli Mücadele dönemine hazırlık safhası olarak da isimlendirmek mümkündür.

İstiklal Savaşı’nın ikinci devresini Milli Mücadele Dönemi olarak isimlendirebiliriz. Bu safha Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla başlar Büyük Taarruz’la sona erer. Bu dönemin karakteristik özelliği Türk milletinin tek yürek olarak vatan savunmasını gerçekleştirmesidir. Bu devrede Anadolu’daki bütün cemiyetler Mustafa Kemal Paşa’nın çevresinde kenetlenmişlerdir.

Bu çalışmamızda İstiklal Savaşı’nın ilk safhasını teşkil eden mahalli mücadele devresindeki sivil hareketler incelecektir. Sivil hareketler ifadesiyle siyasi faaliyetler ile halkın eylemlerini kastediyoruz. Halkın eylemleri o dönemde Türk milletinin İşgalci kuvvetlerin uygulamaları karşısındaki tepkileridir. Halkın eylemlerini cemiyetler ve mitingler olarak iki ana başlık altında ele alınabilir. Bu çalışmamızda mitingler üzerinde durulacaktır.

Sivil Hareketler

İstiklal Savaşı’nda vatan savunması için kendiliğinden ortaya çıkan ve protesto mahiyeti taşıyan tepkilere sivil hareketler diyoruz. Sivil hareketlerin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü sivil inisiyatif, irade-i milliyenin ortaya çıkmasında zarf görevini ifade eder. İrade-i milliye ise İstiklal Savaşı’nın hareket noktasını oluşturmuştur. Mustafa Kemal Paşa ordu müfettişliği göreviyle Anadolu’ya geçtikten sonra irade-i milliye kavramını maharetle işlemiştir. Haziran 1919’da Amasya Tamimi ile başlayan süreçte milli irade, Mustafa Kemal Paşa tarafından ilmek ilmek dokunmuştur.

Mustafa Kemal Paşa resmi görevinden istifa ederken yine irade-i milliyenin tecelligahı olan sine-i millete dönmüştür. Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’nde irade-i milliye, Heyet-i Temsiliye şeklinde somutlaşmıştır. Daha sonra Nisan 1920 yılında TBMM’nin kurulmasıyla irade-i milliye gerçek zarfını bulmuştur.

Siyasi faaliyetler de sivil karakterde olmakla birlikte siyasilerin birer vekil olduğu unutulmamalıdır. Yani halk tarafından seçilmiş birer vekildirler. Burada halk, milletvekillerini seçmekle iradelerini ortaya koymaktadırlar. Hükümetler de seçilmişlerden meydana geldiğine göre iradenin gerçek sahibinin millet olduğu ortaya çıkar. Şu halde halkın ortaya koyduğu bütün faaliyetler önemlidir ve dikkate alınması gerekir. Halkın tepkilerini, faaliyetlerini ve taleplerini dikkate almak sadece seçilmişlerin değil tayin edilmişlerin de görevidir. Çünkü onları tayin eden mercileri halk seçmektedir. Hatta halkın eğilimi sadece ülke içinde değil dünya kamuoyunda da dikkate alınmaktadır.

Mitinglere geçmeden önce mütareke esnasında İstanbul’daki sosyal durum hakkında genel bir değerlendirme yapılmasında fayda vardır. İstanbul’daki gelişmeler yurdun diğer yerlerindeki gelişmelerin çekirdeğini oluşması bakımından önemlidir.

Mütareke Sonrası Sosyal Durum

İstanbul’un işgali konusunda İtilaf Devletleri arasında önemli görüş farklılıkları[3] olmasına rağmen şehir, 13 Kasım 1918 tarihinde[4] fiili olarak gerçekleşmiş daha sonra 16 Mart 1920 tarihinde bu işgal resmileşmiştir.

İtilaf donanmalarının İstanbul’a gelişini Türk halkı öfkesini dizginleyerek karşılamış “nasıl gelirlerse öyle giderler” ifadesiyle terennüm etmiştir. İstanbul halkının üzüntüsünü İtilaf donanması arasındaki Yunan savaş gemileri daha artırmıştır. Zira İngilizler Amiral Calthorpe vasıtasıyla Mütareke görüşmelerinde Türk heyeti başkanı Rauf Orbay’a verdikleri imzalı belgeye göre, Çanakkale ve Karadeniz Boğazları istihkamlarını sadece Fransız ve İngiliz askerleri işgal edecekti. Yunan donanması İzmir ve İstanbul limanlarına girmeyecekti.[5]

İstanbul halkı, işgalden sonra üç gruba ayrılmıştı. Halkın bir kısmı savaşa karşı çıkıyordu. Bu görüşte olanlara göre, Anadolu’da başlamak üzere olan Milli Mücadele’nin başarıya ulaşmasına imkan yoktu. Çünkü halk, savaştan bıkmıştı. Savaşacak silah yoktu. Bu sebeple mağlubiyet mukadderdi.

Halkın diğer bir kısmı, biraz beklemeyi tercih ediyordu. Bunlar genellikle tecrübeli olanlardı. Bunların gerekçesi de savaşa taraftar olmayanlar ile aynıydı.

Son gruptakiler ise kesinlikle işgale karşı tavır alınmasını savunuyorlardı. İşgal kuvvetlerinin tavırları karşısında her gün ölmektense bir defa ölmek daha şerefli idi. Haysiyetsiz bir hayat yaşamaktansa şerefli bir şekilde ölmeyi tercih ediyorlardı. İşte İstanbul başta olmak üzere bütün yurt sathında mitingler tertip eden kişiler bu gruptaki şahsiyetlerdir. Bu üçüncü grupta olanlar bir gerçeğin de farkındaydılar; uzun süren bir Dünya Savaşı’ndan sonra İtilaf Devletlerinden hiç birisinin yeni bir savaşı göze alması mümkün değildi. O halde son bir gayretle vatan kurtarılabilirdi.

İtilaf kuvvetleri 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a girdikleri zaman birçok kamuya ve özel kişilere ait binaları işgal etmişlerdir. Bu işgallerin keyfiyetini anlamak bakımından birkaç örnek verelim.

Fransızlar, askerlerini yerleştirmek için Ortaköy’deki Şehzade ve sultan hanımlara ait sarayların boşaltılmasını istemişler ve tahliye ettirilerek işgal etmişlerdir. Beşiktaş’ta bulunan Zukür Mektebi İngilizlerin ilgisini çekmişti. Binayı önce gezdiler ve çok beğendiler. Derhal bu okulun boşaltılmasını istediler. Hariciye Nezareti’nin direnmesi dikkate alınmadı ve okul İngilizler tarafından Şubat 1919 tarihinde işgal edildi. Yine aynı ayda İngilizler, Kilyos’da bulunan Tahlisiye Hastahanesi ve bu hastahane doktorunun evini tahliye ettirerek buraları işgal ettiler. Makriköy’de (Bakırköy) aşar ambarı olarak kullanılan Emlak-ı Emiriyye Hamamı, içindeki 8800 kilo zahireyle birlikte Kasım 1919 tarihinde işgal edildi.

Sanayi-i Nefise Mektebi, Divanyolu’daki Sıhhıye Müzesi, İstanbul Vilayeti Defterdarlığı’na ait binalar, Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti’ne ait bina ve askeriyeye ait diğer bazı binalar da, İtalya’dan gelecek askerlerin barındırılması için Nisan 1919 tarihinde işgal edildi. Muhacirlerin iskan edilmekte olduğu Memurin Lokantası Fransızlar tarafından işgal edilince buradaki muhacirler zor durumda kaldı. Camilerde bir süre barındırıldılar. Fakat sağlık yönünden elverişsiz olduğu için Mercan’da baraka inşa edilmeye başlandı. Aynı tarihlerde Maliye emeklilerinden Nazif Bey’in Ayastefanos’taki evi içindeki eşyalarıyla birlikte Fransız subayları tarafından işgal edildi.[6]

İstanbul’da İtilaf kuvvetleri tarafından işgal edilen binalar konusunda kesin bir rakam olmamakla birlikte kamu binalarının hemen hemen hepsi, varlıklı kişilere ait özel mülkiyetli binaların büyük bir çoğunluğu sahiplerinin elinden çıkmıştı.

İtilaf Devletleri bir yandan özel ve kamuya ait binaları işgal ederlerden diğer taraftan da Osmanlı Hükümeti’ni yok sayarak bazı uygulamalara başlamıştı. Bunlardan birkaçını belirtelim;

İstanbul’da kontrolü sağlamak için 9 komisyon oluşturuldu. Bu komisyonlar şunlardı; 1. Polis Komisyonu, 2. Sağlık Komisyonu, 3. Gıda Komisyonu, 4. Cezaevi Komisyonu. 5. Sansür Bürosu ve Telgrafların Denetimi, 6. Levazım Komisyonu, İ. Pasaport Bürosu, 8. Donanma ve Ordu Komisyonu, 9. Liman Denetimi.[7]

İtilaf temsilcileri, Şubat 1919 tarihinde Düyun-u Umumiye, Osmanlı Bankası ve Reji’de çalışan İtilaf tebaasının maaşlarından 1914 yılından itibaren kesilmekte olan bazı vergilerin kesilmeyeceğini ilan ettiler. Türk hükümetinden şirketlerde Türkçe kullanma mecburiyetinin kaldırılmasını, bazı gazetelerin kapatılmasını, satılan Hıristiyan mallarının geri verilmesini, İstanbul, Edirne ve Çatalca halkının silahlarının toplatılmasını istediler.[8]

Eşkıyalık ve Çete Faaliyetleri

İstanbul, mütarekeden sonra ortaya çıkan yönetim boşluğunun etkisiyle yoğun bir şekilde eşkıya ve çete faaliyetlerine sahne olmuştur. Yönetim boşluğunun ortaya çıkardığı istikrarsızlık ve karışıklık İtilaf Devletlerinin uygulamalarıyla iyice karmaşık bir hale gelmiştir. Mütarekeden sonra İstanbul’da polis teşkilatının yetkileri İtilaf polislerinin yetkileriyle paylaştırılmıştır. Bu paylaşım eşit şartlarda da olmamıştır. Mesela, İtilaf polisleri Osmanlı vatandaşlarını tutuklama yetkisine sahip olduğu halde, Türk polisinin yabancıları tutuklama yetkisi yoktu. İtilaf Devletlerinin polis ve zabıta kuvvetleri çoğu zaman Rum-Yunan eşkıya ve çetelerinin faaliyetlerine karşı hassasiyet göstermemişler veya el altından desteklemişlerdir.[9]

İstanbul’da işgal yıllarında faaliyet gösteren Rum ve Yunan çeteleri, Mavri Mira Cemiyeti, Rum Patrikhanesi, Venizelos taraftarları olan Yunan subayları, yerli Rumlar ve İngiltere tarafından her türlü destek verilmiştir. Bu çetelerin amacı Megalo İdea’yı gerçekleştirmekti. Amaçlarına ulaşmak için şiddete dayanan yöntemleri kullanmaktan çekinmemişlerdir. Bunlar içinde en çok kullanılan iki yöntem şudur;

  1. Osmanlı tebası olan Rumları eğiterek savaş alanlarına sevk etmek.
  2. Yabancı araştırma ve inceleme heyetlerine, Megalo İdea sınırları içinde bulunan Türk bölgelerinde, Rum nüfusun daha çok olduğunu göstermek için faaliyetlerde bulunmak.

Böylece İstanbul, Doğu Trakya, Batı Anadolu ve Pontus bölgesindeki Türk nüfusu azaltılarak, Rum nüfusu Beyoğlu, Üsküdar ve Çatalca dahil olmak üzere artırılmaya çalışılıyordu.[10]

İstanbul ve cıvarındaki belli başlı Rum ve Yunan çetelerinin başlıcaları şunlardır; Hrisantos ve Zafiri Çetesi,[11] Todori Çetesi,[12] Çakır Yorgi, Karabacak, Anesti Kaplan Çetesi,[13] Kommit Çetesi,[14] Milto Çetesi,[15] Milli Kaptan Çetesi,[16] İstelyanus Çetesi, Paşaköylü Karaoğlan ve Panayot Çetesi, Apostol Çetesi, Bahari Çetesi ve Çorlu’da Çakıcı Yorgi Çetesi.[17]

Türklerin nüfusunu azaltmak için akla gelebilecek her şey denenmiştir. Bunlardan birisi de 1919 yılının başındaki yangınlardır. Rumlar şehrin Türk mahallerinde yangınlar çıkartarak buradaki nüfusu tahliye etmeyi planlamışlardır. Üsküdar yangını bu amaçla yapılmıştır.[18]

Mitingler

İstiklal Savaşı’nın ilk safhasında yapılmış olan mitingler milli iradenin oluşmasında çok önemli fonksiyon ifa etmiştir. Mitinglerin yoğunlaştığı tarih İzmir’in işgalini takip eden günlerdir. Hemen hemen Anadolu’nun her tarafından gerçekleştirilmiş olan mitinglerin etkisi üç yönlü olmuştur. Bunlardan birincisi, İtilaf temsilcilerine karşı olan etkisidir. İkinci etkisi dönemin hükümetleri üzerinde olmuştur. Özellikle Mayıs 1919 tarihinde yoğunlaşan bu mitingler Ferid Paşa Hükümeti dönemine rastlar. Üçüncü etkisi milli iradenin oluşması noktasındadır. Gerçekten Mondros Mütarekesi’nden itibaren Anadolu’nun adım adım işgal edilmeye başlanması üzerine Türk milleti, bulunduğu bölgelerde çeşitli şekillerde tepkisini ortaya koymaya başlamıştır.

Toplu ve ferdi tepkiler şeklinde ortaya çıkan bu reaksiyonlar sonucunda İstiklal Savaşı’nın başlarında dağınık da olsa ortaya bir milli irade zemini teşekkül etmeye başlamıştır. Kamuoyunu dikkatle takip eden Mustafa Kemal Paşa ortaya çıkmaya başlayan bu iradeyi hissetmiş ve Haziran 1919 tarihinden itibaren Milli Mücadele sürecini başlatmıştır.

Anadolu’nun muhtelif yerlerinde mitingler düzenlenmiştir. İzmir’in işgali sebebiyle bu tür faaliyetlerin daha da yoğunlaştığını görmekteyiz. İstanbul’da gerçekleşen mitinglerin yeri farklıdır. Zira İstanbul o tarihte resmen değilse de fiilen İtilaf Devletlerinin işgali altındadır dolayısıyla halkın bütün faaliyetleri en kısa yoldan ses getirecektir.

İstanbul’daki Mitingler Üniversitenin Tepkisi

İzmir’in işgal edilmesinden hemen sonra İstanbul’da 17 Mayıs 1919 tarihinde bütün üniversite öğrencileri söz konusu işgali protesto etmek maksadıyla derslere girmediler.

Üniversite hocaları da aynı maksatla 18 Mayıs 1919 tarihinde Dr. Besim Ömer Paşa’nın başkanlığında bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda heyecanlı konuşmalar yapıldı. Profesörler birisi bu toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi; “Heyecanlarımızı ya vatana parçalar ilave ettiğimiz zaman veya vatandan parçalar ayırdığımız zamanlara saklarız. Bağımsız bir millet, esir olmamak için kuvvetlerini kullanması gerekir. Bu vesile ile başlaması gereken mücadelenin başına Üniversitenin geçmesi lazımdır.”[19]

Bu toplantıda bir subay şunları söyledi; “Aç, sefil, kör, topal kalan subaylar karşısında hiç umutsuz olmayın. Ordu mensuplarının vatan için ölmeye hazır olduklarını bilin.”[20]

Bir başka konuşmacı şunları söyledi; “Çıldırıp mahvolmaktansa şerefle ölmek evladır. Milli matemi göstermeliyiz. Bayrakları siyaha boyamalıyız, siyah perdeler asmalıyız, siyah rozetler takmalıyız.”[21]

Fatih Mitingi (19 Mayıs 1919)

İzmir’in işgalini protesto etmek için yapılan büyük mitinglerden birisi Fatih’te yapılan mitingdir. 19 Mayıs 1919 tarihinde yapılan bu mitingde bayrakların hepsi siyaha bürünmüştü. 50 bin kişinin bir araya geldiği bu meydan toplantısındaki hatiplerden birisi Halide Edip (Adıvar) Hanım’dı. Halide Hanım, siyah elbise giyerek mitinge katılmıştı. Halide Hanım’ın yapmış olduğu konuşmanın bir kısmı şöyleydi; “Müslümanlar, Türkler, Türk ve Müslüman bugün en kara gününü yaşıyor. Gece, karanlık bir gece fakat insanın hayatında sabah olmayan bir gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp parıldayan bir sabah meydana getireceğiz. Bugün elimizde top ve tüfek denilen alet yok. Fakat ondan büyük, ondan kudretli bir silahımız var; hak ve Allah.

Arkadaşlar, bugün buraya toplanan şu halk kütlesinin bir tek isteği var; o da en tabii haklarının kendisinden alınmamasıdır. İsteyeceğimiz sade, yüksek ve yüce bir haktır. Bizim sözümüzü onlar dinlemeyebilir. Biz erkeklerimizle beraber milletin kalbinden gelen en kuvvetli, en akıllı, en cesur, milleti en çok temsil edecek bir kabine isteriz.”[22]

Başka hatipler de söz aldılar. Bunlardan birisinin konuşmasının bir bölümü şöyleydi; “Pekala bilirsiniz ki, İzmir dedelerimizin kanı, imanı, itikadı, kahramanlığı ile yoğrulmuş olan Anadolu’muzun bir beşiğidir. Bugün İzmirsiz bir Anadolu ruhsuz bir cesettir.”[23]

Doğancılar Mitingi (20 Mayıs 1919)

Fatih Mitingi’nden bir gün sonra 20 Mayıs 1919 günü Doğancılar semtinde bir miting toplantısı tertip edilmiştir. Doğancılar mitinginde hatipler heyecan dolu konuşmalar yaptılar. Bir hatip şunları söyledi; “Elimizde topumuz, tüfeğimiz yok. Fakat bunların hepsinden kıymetli bir kalbimiz var. Türk’ün kanı kaynıyor. Kalbi her zaman vuruyor. Biz yaşamak için daima hazırız ve yaşamak için ölmeye yemin ettik.” Doğancılar Mitingi’nde bulunan hatiplerden birisi de Asri Türk Kadınlar Cemiyeti adına konuşan bir hanımdı. Bu hanım, zorla alınan Türk haklarından söz ettikten sonra büyük bir heyecanla yaptığı konuşmasının bir bölümü şöyleydi; “İşte hayatı, ruhu Türk olan İzmir’i bugün Yunanlılar aldılar. Belki yarın da sinemizden bir şey, kalbimizden bir hayat koparır gibi birer birer Konya’mızı, Bursa’mızı hatta evet bütün güzellikleriyle gözleri üstüne çeken sevgili İstanbul’umuzu da isteyecekler. O zaman bu hayatımıza zehirli tırnaklarını takıp her fırsatta bizi biraz daha ölüme yaklaştıran bu ezici kuvvetler karşısında yine böyle sükun ve tevekkül ile mi yaşayacağız? Ben buna hayır diyorum; biz kadınlar bu hak cihadında en önde olacağız ve medeniyete riyalar söyleyen varlıklara her zaman lanetler, lanetler, lanetler”.[24]

Doğancılar Mitingi’nden sonra aşağıdaki kararlar alındı;

  1. Türklerin yaşadığı bütün yerler bir bütündür parçalanamaz.
  2. En büyük intikam, zorla alınmış bir hakkın geri alınması esnasında ortaya çıkar. Şu anda bu intikam duyguları teşekkül etmiştir.
  3. Bu kararlar basın yoluyla bütün dünyaya duyurulacaktır.[25]

Kadıköy Mitingi (22 Mayıs 1919)

Sicim gibi yağan yağmur altında 22 Mayıs 1919 günü yapılan Kadıköy’deki mitinge yaklaşık 20 bin kişi katılmıştır. Diğer mitinglerdeki heyecan bu mitingde de vardı. Bu mitingdeki hatiplerden birisi yine bir kadındı. Bir Türk kadını olarak kendisini tanıtan bu konuşmacı çocuğuna vereceği nasihati esas alarak yaptığı heyecanlı ve etkili konuşmasında şunları söylüyordu; “Heyecanlarımız söndürülse bile göğsümüzde milliyetten yapılmış bir kalp var ki onda yabancının, bir düşmanın ne ihtirası ne korkusu yaşar. Onun semalarını kaplayacak ancak havayı istiklaldir. Ben kendimi hürriyeti kaybedilmiş bir milletin kızı olarak istiklalime nasıl ulaşacağımı söyleyeceğim. Bu beyanatım kollarımızı bağlamak isteyenler için dikkate şayan olmalı. Oğlum bana, ben neyim diye ilk sorduğu gün ona, semalardan haykıran bir melek gibi, büyük tarihi bir Türk’sün diye hitap edeceğim. Bu ses, onun ruhunda ne fırtınalar koparacak. Ninnisini söylerken bu günleri yanık sesle ruhuna söyleyeceğim. Ona büyük Türk ırkının şarkılarını terennüm edeceğim. Kundağına mimarların yaptığı abideleri işleyeceğim. Masallarda Fatihleri, Yavuzları anlatacağım. Mendilinde, kitabında, cüzdanında, fesinde hep İzmir’i görecek. Ölürken ona, babamdan kalan altın fatihalı kılıcı, rafta sarılı duran bayrağı bir miras olarak vereceğim. Kulağına bir vasiyet söyleyeceğim. İşte o günden itibaren galiplerin taktığı zincirler çözülmeye mahkumdur. Çünkü o gün oğlumun kalbine ektiğim hürriyet çiçekleri açacak, kızıl isyan olarak taşacak.”[26]

Bu mitinglerdeki heyecanlı konuşmalar birer hamasi konuşmalar olarak kalmamıştır. Nitekim Mayıs ayı içinde Akhisar cephesinde kocası şehit düşen bir kadını kocasının naşını köyüne getirerek burada altı aylık çocuğuna hitaben şunları söylemişti; “Senin baban bir koç yiğitti. Galiçya’da Çanakkale’de savaştı ölmedi. Şimdi yurduna, evine, ehline giren gavuru kovmak için savaşırken şehid oldu. O, sen erkek doğdun diye bayram yapmıştı. Seni yavuz bir erkek gibi görmek isterdi. Fakat göremedi. Ama ben seni yavuz gibi yetiştireceğim. Babanın öcünü sen alacaksın”. Köydeki kadınlar köyün yaşlılarıyla birlikte şehitin cenazesini defnettiler. Şehitin eşi büyük bir metanet içinde cenazeyi defnettikten sonra şunları söyledi; “Bire on alamazsam bana Türk anası demesinler” diye haykırdı. Daha sonra çocuğunu kız kardeşine bırakarak Kuvay-ı milliyeye katıldı.[27]

Birinci Sultan Ahmed Mitingi (23 Mayıs 1919)

23 Mayıs 1919 tarihinde yapılan Birinci Sultan Ahmed Mitingi şimdiye kadar yapılan toplantıların en geniş katılımlı olanıydı. Toplantının Cuma günü yapılması iştiraki artırmıştı. Bu mitinge takriben 200 bin kişinin katılmıştı. O tarihlerde İstanbul’un nüfusunun 1.300.000[28] kişi olduğu düşünülürse katılımın önemi anlaşılır. Bu büyük mitingde hatipler arasında Şair Mehmet Emin Bey ve Halide Edip Hanım gibi kişiler vardı.

Mehmet Emin Bey konuşmasında; milli duyguların önünde her kuvvetin aciz kalacağını ve ruhun şahlanmak üzere olduğunu ifade etti.

Halide Hanım ise konuşmasında; vatan için gerekirse canımızı seve seve verilebileceğimizi ifade ederek büyük ve coşkulu kalabalığa şu ifadelerle yemin ettirdi; “Yedi yüz senelik minareler, mavi semaları ile bize baktığı bu günlerde Osmanlı bayrağı, Osmanlı hakkı için can vermekten çekinmeyeceğinize yemin ediniz”.[29] Miting heyeti tarafından daha önce alınmış bazı kararlar halkın tasvibine sunulmuş ve kabul edilmiştir. Söz konusu kararlar şunlardı;

  1. Bugün şurada bir zamanlar yüz bin türlü tezahürat-ı milliyeye sahne olan bu meydanda toplanan bizler, İstanbul’un Türk Müslüman halkı, mukaddes vatanımızın haksız olarak işgal olunan aksamının tahliyesine kadar makam-ı muallayı saltanat etrafında demir bir çember gibi fedayı hayata hazırız
  2. Bizler asırlardan beri tatbik edilen siyasete, göz boyama siyasetine artık katiyen itimat etmiyoruz. Siyasi ufuklarımızdaki kara bulutların çekilmekte olduğunu göstermek isteyen riyakar, şeytanetkar işaata, ufuktaki fırtına fiilen bertaraf edilmedikçe, katiyen inanmıyoruz. Heyecanlarımızı kasden teskin etmek isteyenleri bütün ruhumuzla tel’in ediyoruz.
  3. Memlekette siyasi ihtirasın sustuğunu, artık kalbimizde vatan endişesinden başka hiçbir endişenin yer bulmamasını samimi ruhumuzla istiyor ve küçük büyük hepimiz buna ahdediyoruz.
  4. Toplanacak olan Şuray-ı Saltanat’ın vatan ve millet için hayırlı kararlara vesile olmasını temenni ediyoruz.
  5. Kararlarımızdan uzakta bulunan vatandaşlarımızı ve bizim harekatımızı takip eden yabancı gözlemcileri basın vasıtasıyla duyurmak azmindeyiz.[30]

İkinci Sultan Ahmed Mitingi (30 Mayıs 1919)

İkinci Sultan Ahmed Mitingi 30 Mayıs 1919 tarihinde yapıldı. Bu tarih de önceki mitingi gibi cumaya isabet ediyordu. Ancak mitingler yasaklanmıştı. Bu yasak ortam içinde halka bir beyanname dağıtılarak Cuma günü duaya davet edildi.

Söz konusu beyanname şöyleydi; “Müslüman! Önümüzdeki cuma günü resmi dua günüdür. Bu günde Fatih, Sultan Ahmed, Bayezıd camilerinde Cuma namazından sonra Müslüman ve Türk yurtlarının kurtuluşu için dua edilecektir. Vatanını seven her Müslümanın bu davete icabeti dini bir vecibedir. Camilerde, evlerde tazarru et. Duadan sonra Allah’a yükselen kalbinde Sultan Ahmed’e bütün Türk ve Müslümanların koşacağı büyük bir genel toplantıya gel. Sevgili vatanın parçalanıyor, öldürücü felaketler yağıyor. Camilerin, mukaddesatını çiğneyecekler. Gözlerini aç, dindaşlarını, milletini düşün; İzmir facialarını öğren. Anadolu senin kararını bekliyor. Haksızlıklara karşı feryat et. Alemin vicdanına hitap eden heyecanlarınla hakkını müdafaaya ve parçalanan vatanın imdadına koş. Bu mitingde kurtarıcı kararlarını ver ve kurtuluşun için çalışmaya yemin et.”[31]

Halka dağıtılan beyannamelerde farklı camilere davet olunmakla birlikte daha çok Sultan Ahmed Cami’nde toplanılması isteniyordu. Sultan Ahmed’de miting için gerekli tedbirler alınmıştı.

Meydana siyah örtülü bir kürsü konulmuştu. Meydana toplanmış bulunan öğrencilerin ellerinde “İzmir Türk’ündür ve Türk kalacaktır, Hak isteriz, İki milyon Türk ikiyiz bin Rum’a feda edilemez, hak ve adalet, Osmanlı toprağı Yunanistan olamaz” gibi dövizler vardı.

Cuma namazı bittikten sonra cami içinde dua yapıldı. Daha sonra dışarıya çıkılarak bazı hatipler kısa konuşmalar yaptılar. Hatiplerden Rasim Hoca konuşmasında söz konusu işgallerin karşısında gerekli tepkinin gösterilmediğini belirterek bunun sebebi olarak meclisin durumunu gösterdi.

Rasim Hoca’ya göre şu andaki meclis, milletin sinesinden doğmamıştır. Dolayısıyla böyle bir meclisin çıkarmış olduğu hükümet yok gibidir.[32]

İkinci Sultan Ahmed mitinginden sonra bazı kararlar alındı. Bu kararlar şunlardı;

  1. Türkler Wilson prensiplerinden kendilerine ait olan 12. maddesinin tamamen uygulanmasını isterler.
  2. Pek çok esir milletlere istiklal verilirken 650 seneden beri Anadolu’da saltanat ve istiklale malik olan bir milletin esirliğe itilmesi adalete uygun olamaz. Kararlı bir şekilde hakkımızı istemekte son dereceye kadar ısrar edeceğiz. Biz, Türk çocuğu taşıyan memleketlerin birliğine vaki olan tecavüzü, medeniyet alemi önünde protesto ediyoruz.[33]

Anadolu’daki Mitinger

Erzurum Mitingleri (11 Mart, 16 Mayıs 1919)

Erzurum, İstiklal Savaşı esnasında işgale maruz kalmamıştır. Anadolu’nun işgal tehlikesinden en uzak yeri bu şehrimiz olmuştur. Erzurum’da bütün Anadolu’da olduğu gibi vatan savunması için gerekli çalışmalar yapılmıştır. Bu şehrimizin İtilaf kuvvetlerince işgali uzak bir ihtimal olmakla birlikte Ermeni tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Gerek Ermeni tehdidi gerekse vatanın diğer kısımlarının işgali üzerine Erzurum’da ülke savunması için gerekli çalışmalar yapılmıştır. 11 Mart’ta yapılan ve halkın tamamının katıldığı bu gösteriden sonra şehzadeye padişaha verilmek üzere bir muhtıra verildi. Söz konusu muhtırada neye mal olursa olsun vatanın savunulacağı belirti liyordu.[34]

11 Mart 1919 tarihinde Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun birinci yıldönümü vesilesiyle bir miting tertip edildi. Bu mitingde bütün okullar kapatıldı. Büyük bir kalabalığın oluştuğu bu meydan toplantısından sonra şehrin bütün caddeleri gezildi. Bu tarihlerde şehzade Abdülhalim Efendi Erzurum’da bulunuyordu. Şehzadenin bulunduğu evin önünde bir konuşma yapıldı. İzmir’in işgali üzerine Erzurum’da bir miting yapıldı. Bu mitinge büyük bir kalabalık iştirak etti. Miting sonrasında padişaha, hükümete ve yabancı devletlerin temsilcilerine telgraflar çekilerek İzmir’in işgali sert bir dille protesto edildi.[35]

İzmir Maşatlık Mitingi (14 Mayıs 1919)

İzmir’de yaşayan halk, şehrin Yunanlılar tarafından işgal edileceğini 14 Mayıs 1919 günü akşama doğru öğrenmişlerdi. Bir gün sonra işgal başlayacaktı. İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti aynı gün derhal bir Redd-i İlhak komitesi teşkil ederek bütün Anadolu’ya durumu telgraflarla bildirerek gerekli tepkinin gösterilmesini istedi. Bu telgrafta şöyle denildi; “İzmir ve havalisi Yunan’a ilhak ediliyor. İşgal başladı. İzmir ve mülhakatı kamilen ayakta ve heyecandadır. İzmir son ve tarihi gününü yaşıyor. Son imdadımıza sizin göstereceğiniz muavenete yetişecektir. Mitingler ve telgraflarla her yere başvurunuz ve vatan ordusuna ilhaka hazırlanınız.”[36]

Redd-i ilhak Cemiyeti diğer taraftan iki değişik el ilanı ile İzmir halkını 14-15 Mayıs 1919 akşamı Maşatlık’ta mitinge davet etti.

14 Mayıs 1919 günü bisikletlerle dağıtılan iki farklı el ilanlarından birisinin metni şöyleydi; “Ey bedbaht Türk! Wilson presipleri unvan-ı insaniyetkaranesi altında senin hakkın gasb ve namusun kirletiliyor. Buralarda Rum’un çok olduğu ve Türklerin Yunan ilhakını memnuniyetle kabul edeceği söylendi ve bunun neticesi olarak güzel memleketin Yunan’a verildi. Şimdi sana soruyoruz. Rum senden daha mı çoktur? Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık’tadır. Oraya yüz binlerle toplan ve ezici çoğunluğunu orada bütün dünyaya göster, ilan ve isbat et. Burada zengin, fakir, alim, cahil yok, fakat Yunan hakimiyetini istemeyen bir ezici çoğunluk vardır. Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma. Acı duymak ve felaket fayda vermez. Binlerle yüz binlerle Maşatlık’a koş ve Heyet-i Milliyenin emrine itaat et.”

Diğer el ilanının metni şöyleydi; “Kötü muamele gören Türk! Memleketin Yunanlılara veriliyor. Tepeden inme haksızlığa karşı protesto ve reddetmek için sesini yükselt. Bu gece bütün Müslümanlarla Türk dostları Yahudi maşatlığında toplanacaklardır. Mümkünse çocuklarınızı alıp getiriniz. Bu sizin son vazifenizdir. Orada bulunmayı ihmal etmeyiniz, ey kötü muameleye maruz kalan Türk!”[37]

Bu ilanlarla birlikte İzmir müftüsü Rahmetullah Efendi’nin talimatıyla bütün camilerde sala verildi. Halk vakitsiz okunan bu sala sesleriyle telaş içinde maşatlıkta toplandılar. Meydana ateşler yakıldı. Halk heyecan içindeydi.

İzmir müftüsü heyecanlı ve duygulu bir konuşma yaptı. Konuşmasında vatan sevgisinin imandan geldiğini, İzmir’in asırlardır ezan sessiyle çınladığını, asla çan seslerine bu milletin katlanamayacağını ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı; “Kardeşlerim! ciğerlerinizde bir soluk nefes, damarlarınızda bir damla kan kaldıkça, anavatanınızı düşmana teslim etmeyeceğinize Kur’an-ı Kerim’e el basarak benimle birlikte yemin edin.”[38] Müftünün bu çağrısı üzerine meydanda bulunan halk tereddütsüz yemin etti. Miting sabah saatlerine kadar sürdü.

Denizli Mitingi (15 Mayıs 1919)

İzmir’in işgal edildiği haberini alan Denizli mutasarrıfı Faik Bey işgal haberini öğrenir öğrenmez başta müftü Ahmet Hulusi Efendi, Belediye başkanı Hacı Tevfik Bey ve eşraftan bazılarını toplayarak İzmir’den gelen telgrafı okudu. Bu haber üzerine orada bulunanlar belediye binası önünde bir miting tertip etmeye karar verdiler. Mitingin organizesini müftü Hulusi Efendi üstlendi.

Halk, 15 Mayıs 1919 günü sabah saatlerinde önce müftülük binasının önünde toplandı. Daha sonra buradan Ulu Cami’ne geçtiler. Buradan sancak-ı şerifi alarak belediye binasının önüne geldiler Meydanda toplanan halk son derece heyecanlıydı. Burada Müftü Hulusi Efendi bir konuşma yaparak şunları söyledi;

“Muhterem Denizliler! Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir. Vatana karşı irtikap edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkansızdır.

Hemşehrilerim! Karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır… Silahımız olmayabilir. Topsuz-tüfeksiz, sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda can verenler şehit, kalanlar gazidir. Sizlere vatanınızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler düşman esareti altında olanlardır. Onlar idare ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette olanların emri ve fetvası aklen ve şer’an caiz makbul ve muteber değildir. Korkmayınız, meyus olmayınız. Bu liva-ı hamdin altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvasını ilan ve tebliğ ediyoruz.”[39]

Denizli’deki bu miting İzmir’in işgalinden dört saat sonra yapılmıştı.

Acıpayam Mitingi

Acıpayam’da müftü Hasan Efendi’nin organize ettiği miting 16 Mayıs 1919 tarihinde yapıldı. Bu miting de İzmir’in işgalini protesto etmek için yapılmıştır. Acıpayam mitinginin ardından aynı gün sadarete bir protesto telgrafı çekildi. Protesto metninde İzmir ve havalisinin Yunan’a ilhak edileceğinin haber alındığı ifade edilerek, halkın heyecan ve galeyan halinde halinde olduğu belirtiliyor, milli tarih, kültür ve halka açık bir tecavüz olan bu teşebbüsün tel’in edildiği ifade ediliyordu.[40]

Sarayköy Mitingi

Sarayköy mitingi, 16 Mayıs 1919 tarihinde yapılmıştır. İzmir’in işgalini protesto etmek amacıyla tertip edilen bu miting, Zincirlikuyu’nun bulunduğu küçük meydanda yapılmıştır. Mitingde Müftü Ahmet Şükrü Efendi bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmada düşmana karşı koymanın dini ve milli bir görev olduğunu, bunun için teşkilatlanıp bütün halkın gönüllü olarak düşmana karşı silahlanılması gereği ifade edilmiştir.[41]

Muğla Mitingi (15 Mayıs 1919)

15 Mayıs 1919 günü İzmir’in işgal edildiğine dair telgraf Muğla’ya ulaşınca aynı gün halk Koca Han’da mitinge davet edildi. Mitingde ilk konuşmayı halkın sevgisini kazanmış olan Bozüyüklü Hacı Süleyman Efendi yaptı. Doktor Cemil (Baydur) ve Encümen Başmümeyyizi Zekai (Eroğlu) da diğer hatiplerdi.

Hatipler konuşmalarında Yunanlıların mutlaka kovulacağını ifade ederek halkı mücadeleye davet ettiler. Mitingden sonra içinde yedek subayların bulunduğu bir miting heyeti kuruldu. İzmir Redd-i İlhak Heyeti ile birlikte çalışma hususunda görüş birliğine varıldı.[42]

Afyon Mitingi (16 Mayıs 1919)

İzmir’in işgali Afyon’da da infial uyandırmıştı. İşgal haberi geldiği zaman derhal müftülükte bir durum değerlendirilmesi yapıldı. Toplantıda bulunanlar Turunçzade Yusuf Bey, Ethemzade Hacı Hüseyin Bey, Akosmanzade Hacı Hüseyin Efendi ve oğulları, Nebil Efendi, Turunçzade İsmail Bey gibi kişilerdi. Görüşme sonunda durumun halka bildirilmesi için bir miting tertip edilmesine karar verildi.

Miting yapıldıktan sonra İngiliz, Fransız ve İtalyan askeri mercilerine verilmek üzere bir protesto metni hazırlandı. Protesto metni önce İngiliz komutanına götürüldü. Heyetin başında müftü Hüseyin Efendi vardı. İngiliz komutanı ile yaşanan tartışma üzerine heyet başkanı protesto metnini İngiliz komutanının masasına bırakarak odayı terk etti.

Müftü başkanlığındaki heyet daha sonra protesto metnini Fransız komutana iletti. Burada ilginç bir diyalog yaşandı. Fransız komutan heyete şunları söyledi; “Siz mağlup bir milletsiniz. Yunanlılar İzmir’den çıkmazsa ne yaparsınız? Bir defa ellerinizden silahınız alınmıştır, onları nasıl çıkaracaksınız?”

Heyet başkanı müftü efendinin cevabı şöyle oldu; “biz mağlup değiliz, eğer mağlup olsaydık boğazlarımızdan harp gemileriniz geçer, İstanbul’umuzu zapt ederdi. Biz geçirtmedik. Elimizden silah alındıysa bu Yunan gibi küçük bir devlete teslim olup idaresi altına girmemizi gerektirmez.”

Fransız komutan “ne yapabilirsiniz? Tekrar ediyorum, siz mağlup bir milletsiniz” deyince heyet başkanı müftü efendinin cevabı sert oldu. Şunları söyledi; “Mağlubiyeti kabul etmeyiz. Şayet büyük devletler bizim işimizi görmez, sözümüzü dilemezlerse biz kendi işimizi kendimiz görürüz, çıkacak hadiselerden mesuliyet kabul etmeyiz. Yunan idaresi altına girmektense Türk’e has bir şerefle ölmeyi tercih ederiz. Ellerimizde sopa, balta, çapa hasılı her ne bulursak her birimiz bunlarla Yunanlılara karşı çıkar, dişimizle başlarını koparırız.”[43]

Isparta Mitingleri (11-19 Haziran 1919)

İtalyanların çeşitli teşebbüslerine rağmen Ispartalıların gösterdiği kararlı tavır sonucunda şehir işgal altına alınamamıştı.

Yunanlıların İzmir’i işgal edip içeriye doğru ilerlemelerine üzerine şehir eşrafından Hafız İbrahim Bey’in organize ettiği bir protesto mitingi tertip edildi. 11 Haziran 1919 tarihinde yapılan mitingde Hafız İbrahim Bey bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Yunanlıların irtikap etmiş olduğu zulümleri ifade ederek şöyle bir çağrıda bulundu; “Çocuklar! Başka çare yok, silaha sarılmak lazım. Cihadı fi sebilillah lazım.”[44]

İsparta’da ikinci miting bir hafta sonra yine hafız İbrahim Bey’in önderliğinde yapıldı. Bu miting daha kalabalıktı. 18 bin kişi katılmıştı. İkinci mitingde Yunanların işgallerinin yanı sıra İtalyanların işgali de protesto edildi. İbrahim Bey bir konuşma yaparak halkı mücadeleye davet etmiş orada bulunan halk da yemin ederek bu çağrıya coşkulu bir şekilde icabet etmiştir.

Mitingden bir gün sonra bir beyanname kaleme alınarak İsparta’nın bütün köylerine dağıtılmıştır. İsparta Müdafaa-ı Vataniye Heyeti adına Tahir Paşazade Hafız İbrahim Bey imzasıyla gönderilen beyannamede eli silah tutan herkes vatan için mücadeleye davet ediliyordu.[45]

Söz konusu beyannamede ayrıca şu hususlar belirtiliyordu; “Livamızın eli silah tutanları seve seve canlarını feda edebileceklerdir. Merkez kasaba ve mülhakatında teşkil edilmiş on beş mıntıkada fedakar ulema ve nasihatçılarımızın gayretleri sayesinde, mücahitlerimizin sayısı bini bulmuştur ve emre hazır bir şekilde beklemektedirler.”[46]

Konya Mitingleri (15-16 Mayıs 1919)

Konya’da mitingler Hükümet meydanı ve Alaaddin Tepesi’nde yapılmıştır. İstiklal Savaşı’nın ilk safhasında ilk miting İzmir’in işgali haberi üzerine yapılmıştır. İzmir’in işgal haberi Konya’da duyulur duyulmaz tel’in mahiyetinde şehirde büyük bir miting tertip edildi. Bir gün sonra aynı miting tekrarlandı. Bu mitinglerden sonra bir beyanname hazırlandı. “İzmir için vatanperver gösteri” başlığı altında hazırlanan bildirinin altında Konya Belediye Başkanı Hakkı Bey, Mevlevi Şeyhi Ahmet Adil Efendi ve eşraftan bazı kimselerin imzaları vardı.[47]

Konya’da İzmir’in işgaline tepki olarak yapılan mitinglerin dışında da bazı mitingler tertip edilmiştir. Bunlardan birisi Vali Cemal Bey’in uygulamaları ve işgaller karşısında ortaya koydukları tepkidir. Ermenileri koruduğu için Artin lakabı verilen İbradılı Cemal Bey, Kuvay-ı aleyhinde faaliyet gösteriyordu. Eylül 1919 tarihinde Sivaslı Ali Kemali, Mehmet Vehbi Efendi, Gilisralı Hacı Tahir Efendi, Müftü Yalvaçlı Ömer Vehbi Efendi ve diğer vatansever Hükümet meydanında toplanarak vali ve gerçekleştirilen işgal aleyhinde bir miting yaptılar. Bu mitingde alınan karar şöyleydi; “Vali burada İngilizlere ve İtalyanlara istinad ederek uygulamalarda bulunmaktadır. Konya’daki işgalci güçlere dayanılarak uygulama yapılamaz. Şayet İtalyan ve İngilizlerin bu kadar az kuvvet ile işgallerine ses çıkarılmazsa bu işgalcilere cesaret gelecektir. Böylece diğer şehirlerimiz de işgal edilecektir. Lakayt kalınamaz. Vali Konya’dan uzaklaştırılmalıdır.”[48] Halkın ortaya koyduğu bu tepki üzerine Vali Cemal Bey Eylül ayının sonuna doğru Konya’dan kaçmak zorunda kalmıştır.[49]

26 Ocak 1920 yılında 20 bin kişi[50] ile yapılan mitingdir. Bu mitingde Lloyd George’un aldığı karar protesto edilmiştir. George’un aldığı karar, başkentin İstanbul’dan Anadolu’ya nakli idi. Bu mitingde söz konusu kararın kabul edilemez olduğu ifade edilerek İtilaf Devletleri komiserlerine protesto telgrafları çekilmiştir.[51]

Bir başka miting 28 Ocak 1920 tarihinde yapıldı. Bu mitingin sebebi, İtalyanların ve İngilizlerin baskısıyla Milli Mücadele taraftarı yayın yapan Oğüt gazetesinin kapatılmasıydı. Bu mitingde Sıvaslı Müderris Ali Kemali Efendi yaptığı konuşmasında şunları söylemiştir;

“Ey Konyalılar! Bugün Oğüt’ü kapatmışlarsa yarın başka bir Öğüt çıkacak, bizi asla susturamayacaklardır. Susmayacağız, bir dilimizi keserlerse bin dille haykıracağız.”[52]

Mitingden sonra Sivaslı Ali Kemali Efendi, durumu Ankara’da Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmiştir. Mustafa Kemal Paşa verdiği cevapta yeni bir gazete çıkarılmasını, protestolara devam edilmesini, fakat şiddete başvurulmamasını istemiştir. Daha sonra Konya’da Öğüt gazetesinin yerine Nasihat gazetesi çıkarılmaya başlanmıştır.

İngilizlerin 16 Mart 1920 yılında İstanbul’u işgal etmeleri üzerine Konya’da yine Alaeddin Tepesi’nde büyük bir miting tertip edilmiştir. Milli Mücadele tarihimize “Büyük Konya Mitingi” şeklinde geçen bu heyecan dolu nümayişte Ali Kemali Efendi yine ön saflardaydı.[53]

Bursa Mitingi (20 Mayıs-10 Ekim 1919)

İzmir’in işgal haberi Bursa’ya ulaştığında şehirdeki bütün siyasi partiler bir araya gelerek 20 Mayıs 1919 tarihinde bir protesto mitingi tertip etmişlerdir. Mitingde Şeyh Servet Efendi bir konuşma yaptı. Bu heyecanlı konuşmasında Servet Efendi, bütün halkın İzmir’in anavatandan ayrılmasını görmektense onun enkazı altında ölmeyi tercih ettiğini ifade etmiş ve vatanın savunulması konusunda halkı yemin etmeye davet etmiştir. Halk bu davete bütün samimiyetiyle katıldığını haykırarak ifade etmiştir. Mitingden sonra İstanbul Hükümetine, İtilaf mümessillerine protesto telgrafları çekilmiştir.[54]

10 Ekim 1919 tarihinde ikinci bir miting tertip edilmiştir. Bu mitingin amacı Kuva-ı Milliyeyi desteklemekti. Camilerde, halkın tamamen Kuvay-ı Milliye etrafında toplanması gayesiyle faaliyetlerde bulunulmaya başlanmıştır. Mitingin yapıldığı Cuma günü bir bildiri hazırlanarak bütün camilerde halka tebliğ edilmiştir.[55]

Zonguldak Mitingi (15 Mayıs 1919)

İzmir’in işgali Zonguldak’ta duyulur duyulmaz burada da bir protesto mitingi tertip edilmiştir. Miting sonunda sadarete bir protesto metni gönderilmiştir. Bu telgrafta Yunan işgalinin Türklerin kalbinde büyük yaralar açtığı ifade edilerek şunlar belirtilmiştir;

“İzmirsiz bir Türk, başsız bir ceset halinde kalacağından bu kıymetli uzvumuzu kaybetmektense malımızı ve hayatımızı bu uğurda fedaya hazırız. Bu sebeple, işgal keyfiyetini Zonguldak İslam ahalisi bütün varlığı ile protesto eder ve sevgili İzmirimizin mukadderatı hakkında İtilaf Devletlerince yapılan muamelenin düzeltilmesi için, hükümetimizin yapacağı teşebbüs ve çalışmalara bütün kuvvetimiz ile yardımcı olacağımızı arz ile hayırlı neticeleri sabırsızlıkla intizar ederiz.”[56]

Anadolu’daki Diğer Mitingler

Aydın Mitingi (15 Mayıs 1919)

İzmir’in işgali üzerine Aydın’da bir miting yapıldı. 15 Mayıs 1919 tarihinde yapılan bu mitingde hatipler heyecanlı ve duygulu konuşmalar yaptılar. Miting sonunda Anadolu’daki bütün Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerine telgraflar çekildi. Çekilen telgrafların metni şöyleydi; “İzmir’in işgali malumunuzdur. İzmir ile irtibatımız kesilmiştir. Sükun ve itidali muhafaza ediniz. Hukuk-ı Milliyemizi temin edecek olan silahlı bir teşkilatı teşkil etmede vakit kaybetmeyiniz.”[57]

Kilis Mitingi (11 Mayıs 1919)

Mart 1919 tarihinden itibaren Ermeniler Kilis’e saldırılar düzenlemeye başlamışlardı. Ermeniler tarafından pazardaki satıcıların malları yağmalanıyor, camilerdeki halı ve kilimler gasbediliyordu. Tam bu sıralarda İzmir’in işgalinin Kilis’te duyulması üzerine halk galeyana geldi. Kilisliler, 17 Mayıs 1919 tarihinde Turan Mektebi’nin önünde toplanarak bu işgali protesto ettiler. Toplantı sonunda bir protesto beyannamesi kaleme alınmıştı. Bu beyanname bir muhtıra şeklinde sadarete gönderildi. Bahse konu muhtırada; Kilis’in %90’nını Türk nüfusunun teşkil ettiğini bu itibarla Kilis’in Osmanlı Devleti’nden ayrılmasının asla mümkün olmadığı belirtilmiştir.[58]

Eskişehir Mitingleri (17 Mayıs, 7 Haziran 1919)

Eskişehir’de İzmir’in işgaline tepki olarak iki mitingi düzenlenmiştir. Bunlardan ilki 17 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgali üzerine yapılmıştır. İkinci miting, 7 Haziran 1919 tarihinde yapılmıştır. Bu mitinge on bin kişi katılmıştır.[59] Şehrin nüfusu o tarihlerde 19 bin kişiydi.[60] Bu durumda halkın yarısından fazlası katılmış demektir.

Adapazarı Mitingi (24 Mayıs 1919)

Adapazarı, Anadolu’ya geçirilen silah ve cephanenin intikal güzergahı üzerinde olması bakımından önem arz eden bir konuma sahipti. Buradaki tepkiler İzmir’in işgaliyle en yüksek seviyeye çıkmıştır. 24 Mayıs 1919 tarihinde tertip edilen mitinge 120 bin kişi iştirak etmiştir. Bu miting, İzmit Redd-i İlhak Cemiyeti tarafından düzenlenmiştir.[61]

Edirne Mitingi (16 Mayıs 1919)

Edirne’de İzmir’in işgali duyulunca halk sadarete protesto telgrafları çekmiştir. Aynı zamanda işgalden bir gün sonra Sultan Selim Camii’nde Cuma namazını müteakip büyük bir kalabalığın iştirak ettiği bir miting tertip edilmiştir. Bu miting, Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi ve Müftülüğün organizesi ile düzenlenmiştir.[62]

Çorlu Mitingi (23 Mayıs 1919)

İzmir’in işgal edildiğine dair haber Çorlu’ya ulaştığı zaman halk, 16 Mayıs 1919 tarihinde sadarete protesto telgrafları çekti. Daha sonra 23 Mayıs 1919 tarihinde Fatih Camii’nin önünde büyük bir miting düzenlenmiştir.[63] Bu mitinge 20 bin kişi iştirak etmiştir.

Kastamonu Mitingleri (16 Mayıs 1919)

İzmir’in işgali Kastomonulular tarafından öğrenilince halk çok heyecanlanmış hemen bir gün sonra 16 Mayıs 1919 tarihinde il merkezi ve ilçelerde mitingler ve protestolar yapılmıştır. Milli yas ilan edilmiştir. Kastamonu’da halk 16 Mayıs 1919 günü Samanpazarı’nda toplanmış ve İzmir’in işgalini tel’in etmişlerdir.

Sonuç

Miting sözlüklerde şöyle tanımlanmaktadır; “Gösteri maksadıyla yahut bir hadiseye dikkat çekmek için yapılan açık hava toplantısına denir”[64] Türk milleti İstiklal Savaşı’nın ilk safhasındaki mitingleri düzenlerken iki amaç gütmüştür. Bunlardan birisi, millet olarak var olduğunu ispat etmekti. Gerçekten Balkan felaketi ve Birinci Dünya Savaşı gibi son derece yıpratıcı muharebelerden çıkmış olan Türk milleti, mecalinin sonuna gelmişti ama bitmemişti. Vatanını savunacak kadar kuvveti, enerjisi ve imanı vardı. Bu güce ve enerjiye dayanarak var olduğunu meydanlarda ortaya koymuştur.

Mitinglerden ikinci olarak güdülen amaç, temsil mevkiinde bulunanların dikkatlerini çekmekti. Temsil makamında bulunanlar her zaman görevlerini hakiki anlamda yerine getiremeyebilirler. Bunun sebepleri farklı olabilir. Burada bu sebepler üzerinde durmak istemiyoruz. Türk milletinin yapmış olduğu bu mitinglerde vatanın sahipsiz olmadığı en açık şekilde ifade edilmiştir.

İstiklal Savaşı’nın ilk safhasında (Kasım 1918-Haziran 1919) düzenlenen mitinglere baktığımız zaman takriben yarım milyonu aşkın bir katılımın gerçekleştiğini görürüz. Yarım milyon insan azımsanacak bir rakam değildir. Sadece İstanbul’da dört merkezde düzenlenen mitinge 300 bin cıvarında insan katılmıştır. Bu insan sayısı İstiklal Savaşı’nın başlarında Anadolu’daki 9 vilayetin nüfusuna eşittir.[65] Bu devrede Anadolu’da tertip edilen bütün mitingleri dikkate aldığımız zaman yukarıda da belirttiğimiz gibi yarım milyon insanın iştirak ettiğini görürüz. Bu verilen rakamlar bizim tesbit edebildiğimiz rakamlardır. Anadolu’nun her tarafında kendi nüfusuna uygun olarak mitingler tertip edilmiştir. Bizim inceleme konusu yaptığımız illerdeki mitinglere iştirak eden insan sayısı İstanbul ve İzmir istisna edilirse Anadolu’nun hemen hemen bütün illerinin nüfusuna eşittir.[66] Bütün bunlar Türk milletinin uyanık ve vatanını savunmaya kararlı olduğunun en bariz işaretleridir.

Mitinglerin yapıldığı tarihe baktığımız zaman Mayıs ayında yoğunlaştığını görmekteyiz. Bilindiği gibi 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Mitinglerin Mayıs ayında yoğunlaşmasının sebebi bu işgaldir. Bunu şöyle yorumlayabiliriz; Türk milleti vatanın parçalanamaz bir bütün olduğuna inanmakta ve onu savunmakta kararlıdır. Vatan, tıpkı bir insan vücudu gibi düşünülmektedir. Vücudun herhangi bir yerinde yaralanma olduğu zaman diğer kısımlar bu acıyı hisseder. İzmir’in işgali bütün yurtta büyük bir infial meydana getirmiştir. İzmir’den yurdun dört bir yanına işgal haberi ulaştırılmış ve bu işgal telgrafları Türk milletini adeta “tetiklemiştir”. Yunanlıların İzmir’i işgal ettikleri gün derhal bütün yurtta protesto mitingleri tertip edilmeye başlanmıştır. Mayıs ayında yoğunlaşan mitingler göstermiştir ki, Türk milleti vatanın parçalanmasına kayıtsız kalamaz.

İstiklal Savaşı’nın ilk safhasında tertip edilen mitinglere baktığımız zaman bunların bir halk organizasyonu olduğunu görürüz. Bunun anlamı şudur; Türk milleti tepki göstermek konusunda iradesini ortaya koymaktadır. Bu, milli irade demektir. Milli irade ise İstiklal Savaşı’nın orijinini teşkil etmektedir. Mustafa Kemal Paşa, Türk milletinin bu eğilimini fark etmiş ve Milli mücadeleyi bu mefkure çerçevesinde gerçekleştirmiştir.

Mitingler bir tepkinin ortaya konulmasına aracılık eder. İstiklal Savaşı’nın ilk safhasındaki mitinglerde Türk milleti işgallere karşı sadece bulundukları mahallerde tepkilerini göstermediler. Aynı zamanda mitinglerde aldıkları kararları ülke ve dünya kamuoyuna telgraflar ve basın yoluyla intikal ettirdiler. Bu bilgilendirme içte milli iradenin canlanmasında etkili olurken hariçte Türk İstiklal Savaşı konusunda bir sempatik havanın doğmasına vesile olmuştur.

Yrd. Doç. Dr. Ömer AKDAĞ

Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 15 Sayfa: 745-755


Dipnotlar:
[1] Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul-1953, s. 129.
[2] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, İstanbul-1945, s. 13.
[3] İngiltere, mütarekeden hemen sonra Türkleri İstanbul’dan tamamen uzaklaştırmayı düşünmüştü. Fakat İtilaf Devletlerinin kendi aralarındaki görüş farklılıkları, Müslüman sömürgelerin göstereceği tepkiler ve Anadolu’nun Bolşeviklere temayül ihtimali gibi sebeplerle sonradan bu düşüncesinden vazgeçmiştir.
[4] İstanbul’a ilk olarak 8 Kasım 1918 tarihinde Galata rıhtımına yanaşan Adrian gemisinden çıkan iki Fransız subay ayak bastı. 13 Kasım 1918 tarihinde yaklaşık 60 parçadan oluşan İtilaf donanması İstanbul Limanı’na demirledi. Bunlardan 22’si İngilizlere, 12’si Fransızlara, 17’si İtalyanlara, 4’ü Yunanlılara aitti. Tansel, a.g.e., C. 1, s. 55; 15 Kasım’a kadar gelen gemi sayısı 167’ye yükseldi. Karadan ve denizden giriş yapan İtilaf kuvvetlerinin çoğunluğunu İngiliz birlikleri teşkil ediyordu. İstanbul’a giren İtilaf Devletlerine ait asker sayısı şöyleydi, 2616 İngiliz, 540 Fransız, 470 İtalyan. Karadan İstanbul’da girişler Trakya üzerinden demiryolu ile yapılıyordu. Bk. Mehmet Temel, İşgal Yıllarında İstanbul’un Sosyal Durumu, Ankara-1998, s. 4.
[5] Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. 1, İstanbul-1991, s. 24-25.
[6] Temel, a.g.e., s. 14-15.
[7] Komisyonların görev ve yetkileri için bk. Clarence Richart Johnson, İstanbul 1920, (Çev. Sönmez Taner), İstanbul-1995, s. 103-107, (nakleden: Temel, a.g.e., s. 18, not. 40).
[8] Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, C. 1, İstanbul-1983, s. 161-162.
[9] Temel, a.g.e., s. 184.
[10] Venizalos’a göre İstanbul, Beyoğlu, Üsküdar ve Çatalca bölgesi de dahil olmak üzere 1.173.670 nüfus vardı. Bu nüfusun ancak 449. 114 ü Türk’tü. Geri kalan kısım içinde 364. 450 kişiyle kalabalık bir grubu Rumlar teşkil ediyordu. Venizalos’un planına göre Türkler İstanbul’da kalmayacaktı. O halde burası Yunanlılara verilmesi gerekiyordu. Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu, 1919-1922, Ankara-1975, s. 73.
[11] Hrisantos ve Zafiri Çetesi, Tatavla (Kurtuluş), Feriköy, Papazköyköprüsü, Yenişehir, Dolapdere ve Kalyoncukulluğu bölgelerinde faaliyet göstermiştir. İngilizler tarafından para ve silah desteği sağlanmıştır. Bu çetelerin ele başları uzun takip ve mücadele sonunda Türk polisi tarafından öldürülmüştür. Zafiri Çetesi’nin ele başısı olan Zafiri de uzun bir mücadeleden sonra öldürülmüştür. Bu eşkıyayı öldüren ikinci Şube Müdür Yardımcısı Faik Beye, sadrazam tarafından 10 lira mükafat ve üçüncü dereceden mecidi nişanı verilmiştir. Bkz. Temel, a.g.e., s. 190-191.
[12] Todori Çetesi, Şile civarında faaliyet göstermiştir. Bu çete, Kuvay-ı Milliye müfrezelerinden Demir Hulusi Bey grubuyla, Sadık Baba ve Osman Kaptan tarafından bertaraf edilmiştir. Bk. Temel, a.g.e., s. 191.
[13] Üsküdar’a bağlı, Küçükbakkalköy, Büyükbakkalköy, Şile Yeniköy’ü Kartal, Pendik, Anadoluhisarı ve Bostancı bölgelerinde faaliyet göstermiştir. Bu çete, Milli Alemdar adında bir Kuvay-ı Milliye müfrezesi tarafından imha edilmiştir. Bk. Temel, a.g.e., s. 192.
[14] Kommit Çetesi, Boyalık ve Karaköy cıvarında faaliyet göstermiştir. Bu bölgedeki müfrezeler tarafından imha edilmiştir. Bk. Temel, a.g.e., s. 193.
[15] Milto Çetesi, Paşaköy cıvarında faaliyet göstermiştir. Üsküdar mutasarrıfı tarafından faaliyetlerine son verilmiştir. Bk. Temel, a.g.e., s. 193.
[16] Milti Kaptan Çetesi, Büyükbakkalköy, Küçükbakkalköy ve Paşaköy cıvarında faaliyet göstermiştir. Bu çete saldırılarını özellikle Rumlara yöneltmiştir. Tecavüzlerde bulunmuş, Hıristiyan kızları kaçırmış, haraç vermek istemeyenleri katletmiştir. İtilaf devletleri tarafından himaye gören bu çete işlediği bütün suçları Kuvay-ı Milliye üzerine yüklemiştir. Bu çete, Kuvay-ı Milliye müfrezesi elemanlarından Bulgar Sadık atarfından ortadan kaldırılmıştır. Bk. Temel, a.g.e., s. 194.
[17] Mütareke yıllarında İstanbul ve cıvarında faaliyet gösteren Rum ve Yunan çeteleriyle ilgili geniş bilgi için bk. Temel, a.g.e., s. 186-203.
[18] 1919 yılında İstanbul’daki yanan ev sayısı ve semtleri şunlardır. Bayezıd-Taşodaları’nda 18 ev, Üsküdar’da 14 ev, Nişantaşı-Teşvikiye’de 65 ev, Çinili Odalar’da 15 ev, Nişantaşı-Eminefendi’de 15 ev olmak üzere 127 ev yanarak kül olmuştur. Bk. Temel, a.g.e., s. 153-159.
[19] Kemal Arıburnu, Milli Mücadele’de İstanbul Mitingleri, Ankara-1951, s. 9.
[20] Arıburun, a.g.e., s. 10.
[21] Arıburun, a.g.e., s. 11.
[22] Arıburun, a.g.e., s. 12-14.
[23] Arıburun, a.g.e., s. 14-16.
[24] Aruburnu, a.g.e., s. 21-23.
[25] Arıburnu, a.g.e., s. 24.
[26] Arıburnu, a.g.e., s. 32-36.
[27] Nüzhet Bulca, 30 Ağustos Zaferine Doğru, İstanbul-1949, s. 20.
[28] Tevfik Çavdar, Milli Mücadele’ye Başlarken Sayılarla Durum ve Genel Görünüm, ?-2001, s. 16.
[29] Arıburnu, a.g.e., s. 44.
[30] Arıburnu, a.g.e., s. 48.
[31] Arıburnu, a.g.e., s. 56-57.
[32] Tansel, a.g.e., C. 1, s. 251.
[33] Arıburnu, a.g.e., s. 49-56.
[34] Tansel, a.g.e., C. 1. s. 143.
[35] Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadelede Erzurum, Erzurum-1940, s. 63.
[36] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul-1960, s. 27.
[37] Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara-1971, s. 70.
[38] Cemal Kutay, Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, C. 19, s. 25.
[39] Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara-1973, s. 51-52.
[40] Nuri Köstüklü, Milli Mücadelede Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları, Ankara-1990, s. 66-67.
[41] Köstüklü, a.g.e., s. 67, 93.
[42] İlhan Tekeli, Selim İlkin, Eğe’deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşına Geçerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, Ankara-1989, s. 144.
[43] Çelik, a.g.e., C. 1, s. 214-215.
[44] Köstüklü, a.g.e., s. 73.
[45] Bayar, a.g.e., C. 7, s. 2126-2127; Çelik, a.g.e., C. 1, s. 230.
[46] Çelik, a.g.e., C. 1, s. 231.
[47] Çelik, a.g.e., C. 1, s. 248.
[48] Ahmet Atalay, Milli Mücadele’de Konya Kuva-yı Milliyecileri, c. 1, Konya-1997, s. 14.
[49] Vali Artinli Cemal Bey, Eylül ayının son günlerinde Konya’dan kaçtıktan sonra yerine vekaleten Mehmet Vehbi Efendi seçildi. Bu seçim Konya’daki Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ileri gelenleri arasında yapıldı. Sadi Irmak Mehmet Vehbi Efendi’nin göreve getirilişi ile ilgili olarak “Tarihimizde seçimle gelen ilk vali” değerlendirmesinde bulunmaktadır. Bk. Atalay, a.g.e., C. 1., s. 15, not. 68.
[50] O tarihlerde Konya’nın nüfusu 1. 038. 000’di. Bk. Çavdar, a.g.e., C. 16.
[51] Çelik, a.g.e., C. 1. s. 257.
[52] Mehmet Önder, Milli Mücadelenin Yanında ve Safında Öğüt Gazetesi, Ankara-1986, s. 12.
[53] Ahmet Avanos, Milli Mücadelede Konya, Selçuklu Üniversitesi SBE, Doktora Tezi, Konya 1988, s. 381 (nakleden; Çelik, a.g.e., C. 1, s. 259-260).
[54] Çelik, a.g.e., C. 1. s. 363.
[55] Çelik, a.g.e., C. 1. s. 367.
[56] Çelik, a.g.e., C. 1, s. 389.
[57] Tansel, a.g.e., C. 1, s. 243.
[58] Recep Çelik, Milli Mücadelede Din Adamları-2, İstanbul-1999, s. 130-131.
[59] Çelik, a.g.e., C. 1, s. 196.
[60] Çavdar, a.g.e., s. 18.
[61] Çelik, a.g.e., C. 1. s. 359.
[62] Zekai Güner, “İzmir’in İşgali Olayının Trakya’daki Tepkileri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. IX, S. 27, Temmuz-Kasım 1993, s. 567-568.
[63] Vakit, 26 Mayıs 1919 (nakleden; Çelik, a.g.e., C. 1, s. 349).
[64] Türkçe Sözlük, c. 3, MEB, Ankara-1996, s. 1994.
[65] İstiklal Savaşı’nın başlarında bazı vilayetlerin nüfusu şöyledir; Eskişehir 19 bin, Samsun 20 bin, Kütahya 22 bin, Ankara 27 bin, Trabzon 35 bin, Erzurum 38 bin, Antep 43 bin, Sivas 43 bin, Kayseri 49 bin. Bu illerimizin toplam nüfusu 296 bindir. Yani İstanbul’da yapılan mitinglere yakın bir rakamdır. Bk. Çavdar, a.g.e., s. 18.
[66] Bursa 76 bin, Adana 64 bin, Konya 44 bin, Kayseri 49 bin, Sivas 43 bin, Antep 43 bin, Erzurum 38 bin, Trabzon 35 bin, Ankara 27 bin, Kütahya 22 bin, Samsun 20 bin, Eskişehir 19 bin. Bk. Çavdar, a.g.e., s. 18.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.