İstanbul dünyanın en önemli stratejik bölgesinde kurulmuş bir şehirdir. 1453 yılında Türk hakimiyetine giren şehir, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, müttefikleri ile beraber yenilgiye uğrayınca 13 Kasım 1918’de İngiliz, Fransız ve İtalyan donanma ve orduları tarafından savaşsız işgal olunmuştur. Bu tarih resmen olmasa bile, fiili olarak İstanbul’un esaret altına girişinin ilk günüdür. Mustafa Kemal’in (Atatürk) önderliğinde verilen “Milli Mücadele”nin sonucu olarak, İstanbul’un yeniden Türk hakimiyetine girişi ve esaretten kurtuluşunun en önemli ilk adımı olan bir süreç başlamıştır. Bu süreç Mudanya Mütarekesi gereğince Trakya’yı teslim almakla görevlendirilen Refet Paşa’nın İstanbul’a gelmesi (19 Ekim 1922) ile başlamış ve İstanbul’un Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresine bağlanması ile sonuçlanmıştır. Bu süreç içinde Osmanlı Saltanatı ve onun hükümeti de tarihe karışmıştır. Bu çalışmamızın konusu; yüzyıllardır, önce Roma ve Bizans İmparatorluklarına, sonra da Osmanlı İmparatorluğu’na “Başkentlik” yapmış bir şehir olan İstanbul’un, dört yıllık bir esaret hayatından sonra, TBMM idaresine bir “Vilayet” olarak bağlanması, yani İstanbul’un başkentlikten, vilayet haline dönüştürülmesi ve İstanbul’un idaresi meselesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922’de, Saltanatı kaldırmasından sonra artık faaliyetine devam edemeyeceğini anlayan İstanbul Hükümeti, istifa etmek zorunda kalmıştı. Zaten TBMM’ni temsilen İstanbul’da bulunan Refet Paşa, daha İstanbul Hükümeti istifa etmeden Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına İstanbul’un idaresine el koyarak, bu durumu Ankara’ya bir telgrafla bildirmiş ve İstanbul’un idaresi ile ilgili talimat istemişti. Refet Paşa, 4 Kasım 1922 tarihinde, Ankara’ya çekmiş olduğu telgrafta; aynı gün öğleden önce İstanbul Vilayet Meclisi İdare Heyetleri, Merkez ve Umum Jandarma Kumandanları, Polis Müdürü, Cinayet Mahkemesi, İstinaf Müdde-i Umumiliği, İcra Memurluğu Heyetlerinin nezdine gelerek; bundan sonra TBMM Hükümeti’nden başka hiçbir hükümet tanımayacaklarını ve bu suretle görevlerinin sona erdiğini beyan ederek, bugünden itibaren TBMM Hükümeti adına İstanbul Vilayeti ve şehrinin idaresini tayin ve tanzim için talimat talebinde bulunduklarını bildirmişti.[1] Aslında İstanbul’un idaresi meselesinin, daha buradaki hükümet istifa etmeden, Ankara’da bazı çevrelerde, hatta Mecliste ele alındığını görüyoruz. Nitekim bu konuda Vakit gazetesinde çıkan bir haberde şöyle denmekte idi:
“İstanbul’un şekl-i idaresi hakkında Büyük Millet Meclisi’nden henüz bir karar sâdır olmamıştır. Yalnız Meclis’te irad olunan nutuklarla, cereyan eden müzakereler İstanbul’un bir vilâyet halinde idaresinden başka bir şekl-i hususî olmamak gibi bir netice-i tabiinin takarrüb ettiğini teyid etmektedir”.[2]
Görüldüğü üzere daha İstanbul Hükümeti istifa etmeden, yaklaşık 469 yıldır Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış olan İstanbul’un bir vilâyet olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine, yani Ankara’ya bağlanması düşünülüyordu. Yine aynı gazetede, bu vilayetin İstanbul, Beyoğlu ve Üsküdar livalarından teşekkül edeceği ve bu vilayete Kâzım Karabekir Paşa’nın[3] vali tayin edileceği söylentilerinin gerçekleşmesinin muhtemel olduğu belirtilmekte idi. Bütün bu gelişmelere rağmen İstanbul Hükümeti 4 Kasım gününe kadar, resmen istifa etmeyecek, aynı gün Refet Paşa’nın İstanbul idaresine el koymasından sonra istifasını bildirecektir.
İşte 4 Kasım’da İstanbul’un idaresine Türkiye Büyük Millet Meclisi namına el koyan Refet Paşa, bu durumu Ankara’ya bildirerek talimat istemesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında toplanan Hey’eti Vekile durumu görüşüp, bir talimat hazırlayarak Refet Paşa’ya göndermişlerdir.
1. Refet Paşa’ya Ankara’dan Gönderilen Talimâtlar
İstanbul’un idaresi hakkında Refet Paşa’nın Ankara’dan istemiş olduğu talimatı, 4/5 Kasım 1922 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Refet Paşa’ya bildirmiştir.
Ancak Mustafa Kemal Paşa, bu genel talimatı vermeden önce Hazine-i hümayunla, mukaddes emanetlerin muhafaza edilmesini Refet Paşa’dan isteyen bir tel-graf çekmiş[4] ve daha sonra, İstanbul’un idaresi ile ilgili aşağıdaki talimatları Refet Paşa’ya göndermiştir.
A. Genel Talimatlar
Refet Paşa’ya
- Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 1 Kasım’da alınan karar üzerine BMM’nin tanımadığı teşkilatın, İstanbul’da görevini bırakması ve belediye ile İstanbul Vilayeti Meclisi idare heyetlerinin Ankara’dan talimat beklediklerini beyan etmeleri üzerine, TBMM Hükümeti İstanbul’un idaresine el koymuştur.
- BMM namına Şehremini (Belediye Başkanı) Ziya Bey, İstanbul vilayetine vali tayin olunmuştur. İstanbul’da mevcut bütün Polis ve Jandarma vilayete bağlı olarak her zamankinden daha fazla asayişi temin ve inzibat vazifelerine ihtimamla devam edeceklerdir.
- Üsküdar, Beyoğlu, Çatalca Mutasarrıflıkları İstanbul vilâyetine bağlıdır.
- Merkezi Daireler faaliyetlerine ara verecekler. Bu dairelerin memur ve çalışanlarının ne suretle vazifeye devam edecekleri hakkında ayrıca talimat verilecektir.
- Merkezi Dairelerde evrak ve dosyaların muhafazaya alınmasından her dairenin müsteşarı ve en büyük memuru şahsen mesûldür. Bu dairelerin müsteşar ve riyet-i umumiyesine malûmat mahalli evkafı, İstanbul Evkaf daire amirleri, ismen ve şahsen vazifelendirilecek ve isimleri bildirilecek.[5]
- İlmiye Medreseleri bütün sınıflarıyla eğitime devam edecek, Umur-ı Şeriyye Vekâleti’nde bulunan Tedrisat Müdüriyet-i Umumiyesi’ne malumat verecektir. İstanbul’daki mahalli vakıflar, İstanbul Evkaf Müdürü tarafından idare olunarak, Evkaf Vekâletine malumat verir.[6]
B. İstanbul Vilâyeti İstinaf Mahkemesi Müdde-i Umumiliği’ne Ait Talimat
- İstanbul Vilayeti ile, bir işgal sahasında kalan bölge hakimleri, memurları ve hizmetlileri, Adli Tıp Müessesesi, İstanbul İstinaf Mahkemesi Müdde-i Umumiliği’ne bağlı olarak ve adli kapütülasyonları katiyyen nazara almayarak, BMM’nden gelecek kanunlar dairesinde ve bunların tebliğ tarihinden itibaren TBMM namına faaliyet göstereceklerdir.
- TBMM namına çıkan hükümler, usulen doğruca Sivas’ta Temyiz Mahkemesi’ne gönderilecektir.
- Temyiz Mahkemesi ile Birinci Ticaret Mahkemesi gibi adli kapütülasyonlara dayanarak teşkil edilen mahkeme ve eklam ile merkezi dairelerin memurları ve hizmetlileri yeni bir karar bildirilinceye kadar vazifeden men edilmişlerdir.
- Sicil Müdürü Şevket Bey’in nezareti altında vazifelerine geçici olarak son verilmiş olan mahkeme ve dairelerin mümeyyiz ve başkâtiplerine birer kâtip verilerek, mevcut kayıt ve dosyalarla nakitler, muhafaza ettirilecek ve bu kişiler muhafaza konusunda şahsen mesul olacaklardır.
- İşbu talimat gereğince vazifelerine devam edecek olan nizami ve şer’î hakimler, memurlar ve hizmetliler mevcut kadrolar üzerinden maaş miktarları ve isimlerinin telgrafla, hâl tercümelerinin ise posta ile bildirilmesi.
- İstinaf Müdde-i Umumiliği, Vekâletle derhal haberleşme tesis edecek ve İstanbul’da merci olarak yalnız vilayet makamını tanıyacaktır.[7]
C. İstanbul Darülfünûn Emaneti’ne (Üniversite) Ait Talimat
İstanbul vilayetindeki ilkokul ve diğer okullar doğrudan doğruya vilayet Maarif Müdüriyeti’ne bağlı olacaklardır. Maarif Nezareti’ne Darülfünûn ve şubeleri, Mekâtib-i Âliye, Galatasaray Sultanisi ve Matbaa Müdüriyeti gibi müesseseler, mevcut ve yürürlükte olan nizamnameleri dahilinde Maarif Vekâleti ile münasebet kuracaklardır. Müzelerde, Matbaat Müdüriyeti ve Maarif Nezareti evrak mahzenlerinde ve depolarında mevcut sicil ve eşyanın muhafazasından bu görevlerle ilgili memurlar mesul tutulacaktır.
D. İstanbul Vilayeti Sermühendisliği’ne Ait Talimat
- Umur-ı Nafia’ya (Bayındırlık İşleri) ait bütün evrak ve dosyalara el koyarak zarar görmesine meydan vermeyiniz.
- Mühendis Mektebi eğitimine devam edecektir. Diğer hususlar hakkında ayrıca talimat verilecektir.
E. Ziraat, Baytarlık, Maden, Sanayi ve Ticaret Dairelerine Ait Talimat
- İstanbul vilâyetinin zirâat, baytarlık, maden, sınai, ticaret muamelatına vilayet nezdindeki memurlar bakacaklardır.
- Ziraat ve Ticaret Nezareti’ne bağlı Bakteriyolojihane, Halkalı Ziraat Mektebi, Sınaiyye-i Nefise Mektebi gibi müesseseler mevcut ve yürürlükte olan nizamnameler dahilinde İktisat Vekâleti ile irtibat kuracaktır.
F. Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye’ye (Sağlık ve Sosyal Yardım) Ait Talimat
- Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi’nde mevcut nakitler, dosyalar vesaire İstanbul Sıhhiye müdürünün mesuliyeti altında muhafaza edilecektir.
- İstanbul Sıhhiye Müdürü eskisi gibi vazifesine devam edecektir.
- İstanbul’da mevcut bütün sağlık müesseseleri doğrudan doğruya Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekâleti’ne bağlıdır ve ora ile irtibat kurar.
- İstanbul’da mevcut bütün sağlık kuruluşları doğrudan doğruya Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti’ne bağlıdır ve oradan talimat alırlar.
- Muhacirin Müdüriyet-i Umumiyesi, Muavenet-i İçtimaiye Müdüriyeti adıyla Sıhhiye Vekâleti’ne bağlı olarak devam edecek, memur işleri ve darüleytamlar gibi işlere bakacaktır.[8]
Ankara’dan Refet Paşa’ya İstanbul’un idaresini tanzim için, 5 Kasım 1922 tarihinde, bir genel talimatnâme, Hariciye Vekâleti’nin Müttefik Kuvvetlerinin İstanbul’dan ayrılmasını isteyen bir nota ve hazinenin ve kutsal emanetlerin muhafazası ve memurin-i mülkiye ve inzibatiye ile ilgili iki şifre telgraf gönderilmiştir.[9] İstanbul’un idaresi ile ilgili bu talimatları alan Refet Paşa, bir yandan bunları uygulamaya koyarken, diğer yandan Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek, talimatnameyi uygulamaya koyduğunu, fakat bazı hususlar hakkında ayrıca maruzatta bulunacağı için, bu durum sonuçlanıncaya kadar bu talimatnamenin herkese duyurulmamasını istemiştir.[10] Mustafa Kemal ise Refet Paşa’nın telgrafına karşılık, talimatın mecliste gizli celsede görüşüldüğü ve vekâletlere “zata mahsus” kaydıyla verildiğini belirten bir telgraf göndermiştir.[11]
Gerçekten de Refet Paşa’nın bu isteği üzerine talimatnâme gizli tutulmuş ve 6 Kasım’da, Meclis’in gizli oturumunda mebuslara bilgi verilmiştir. Bu durum Meclis’te birçok mebusun tepkisine yol açacak ve hükümet Meclis’ten bilgi saklamakla suçlanacaktır. Fakat bu talimat gönderilirken Refet Paşa tarafından çok acele istenmesi, durumun beklemeye elverişli olmaması ve Meclis’in o günlerde tatilde bulunması da[12] bu bilgilendirme işleminin gecikmesinde etkili olacaktır. Bu yüzden Hey’et-i Vekile Reîsi Rauf Bey ancak Meclis’in 6 Kasım tarihli ilk toplantısında konuyu Meclis’e getirebilmiştir.[13] Bu arada Amasya Mebusu Ömer Lütfi Bey de İstanbul’da gelişen olaylarla ilgili açıklama yapması için Hükümete bir soru önergesi vermişti.
İşte bu durum karşısında İstanbul’un idaresi hakkında İcrâ Vekilleri Heyeti’nce hazırlanıp, İstanbul’a tebliğ edilen talimat, Meclisin 6 Kasım 1922 tarihli gizli oturumunda[14] görüşülmeye başlandı.
Birinci Reis Vekili Vehbi Bey’in başkanlığında yapılan Meclisin ikinci oturumunda ilk söz, açıklama yapması için Hey’et-i Vekile Reîsi Rauf Bey’e verilmiştir. Kürsüye gelen Rauf Bey, 5 Kasım’da Refet Paşa’ya gönderilen İstanbul’un idaresi ile ilgili talimatnameyi okumuştur.[15]
Rauf Bey bu talimatnameyi okuduktan sonra, Milletvekillerinin talimatla ilgili çeşitli sorularını cevaplandırmış ve İstanbul’da bulunan İtilaf Devletleri’nin durumuyla ilgili konulara da değinerek; Hariciye Vekâleti tarafından İstanbul’da TBMM’nin temsilcisi olarak bulunan Hamit Bey aracılığı ile İtilaf Devletleri temsilcilerine; İstanbul’da TBMM idaresinin kurulduğunu artık asayiş için kendilerine ihtiyaç olmadığından İstanbul’dan çekilmelerini isteyen bir nota gönderildiğinden bahsetmiştir.
Rauf Bey, hedeflerinin İstanbul’da TBMM hükümeti idaresini tesis etmek olduğunu, bunu gerçekleştirmek için sonuna kadar mücadele edeceklerini söyleyerek, gönderilen talimatın çok acele hazırlandığını, bunun için maliye işleri ile ilgili geniş talimat verilemediğini, ancak bunun daha sonra Maliye Vekâleti tarafından gönderilecek talimatlarla telafi edileceğini de vurgulamıştır.
Bu arada şimdiye kadar İstanbul işgal altında bulunduğu için Anadolu’ya gelen mallardan alınan verginin bundan sonra da alınıp alınmayacağı konusunda sorulan bir soru üzerine de Dahiliye Vekili Ali Fethi Bey cevap vermiş ve meselenin Rüsumat Müdürlüğü ile uzun uzadıya görüşüldüğünü, İstanbul’un TBMM idaresine geçtikten sonra artık İstanbul’dan Anadolu’ya gelecek eşyadan gümrük almanın söz konusu olmayacağını, yalnızca sigara kâğıdı ve kibrit gibi gümrüğü olan fakat, İstanbul’da vergisi alınmamış olan maddelerin gümrüğünün Anadolu’da alınacağını belirtmiş ve İstanbul’dan gelecek mallara, yabancı ülkeden gelen mallar gibi gümrük koymanın imkânı olmadığının bilhassa üzerinde durmuştur.
Meclis daha sonra, Rauf Bey ve diğer hükümet yetkililerinin bu konulardaki açıklamalarını yeterli bularak oturumuna son vermişti
2. Refet Paşa’nın İstanbul Temsilciliğine Atanması ve İstanbul Vilayetinin İdaresi ile İlgili Düzenlemeler
Refet Paşa İstanbul’un idaresine el koyarak, burada idari düzenlemeleri yapmaya başlamasına rağmen, henüz İstanbul ile ilgili herhangi bir resmî görev ve yetkisi bulunmamaktaydı. Bunun İstanbul’da bulunan Müttefik temsilcileri tarafından yanlış yorumlara yol açacağı endişesini duyan Refet Paşa, bu sebeple Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek;[16] İstanbul’un idari yapısını kurmaya çalışırken, İstanbul ile ilgili resmi bir yetkisinin bulunmasının gerekliliğini belirtmiştir. Bu durum üzerine Mustafa Kemal Paşa başkanlığında toplanan Heyet-i Vekile durumu görüşmüş, o sırada TBMM’nin İstanbul temsilcisi olan Hamit Bey’in Lozan’a gidecek olması da göz önüne alınarak Refet Paşa’ya daha önce verilen Mudanya Mütarekesi uyarınca Trakya’yı Yunanlılardan teslim alma görevinin[17] yanında bir de TBMM Hükümeti İstanbul Mümessilliği vazifesini uygun görmüştür.[18]
3. İstanbul Vilâyetine Yapılan Tayinler
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan kararla İstanbul, bir vilâyet haline dönüştürülmüştü. İstanbul’un idaresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne geçmesi ile İstanbul’daki Nezaretler zaten kendiliğinden tarihe karışmış oluyordu. Yıllardır Osmanlı Devleti’ne “Başkent”lik yapan İstanbul’un idari yapısının, gelişen bu durum karşısında, bir vilâyet idaresi şekline dönüştürülmesi gerekiyordu.
İşte Refet Paşa, Ankara’dan aldığı 5 Kasım 1922 tarihli talimatnâme ile idarî yapıyı düzenlemek için faaliyete geçti. Bu arada, eskiden intikal eden ve yeni oluşturulacak idarî birimlere çeşitli tayinler yapılması da gerekiyordu. Çünkü önceki idarî kadro, İstanbul Hükümeti tarafından göreve getirilmiş kimselerden oluşuyordu. Şimdi yönetim değiştiğine göre, idareyi yürütecek kişilerin de Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti tarafından tayin edilmesi gerekiyordu. Bu yüzden 5 Kasım 1922 tarihinden itibaren İstanbul vilâyetine birçok tayin yapılmıştı.
A. İstanbul Valiliği’ne Yapılan Tayin
İstanbul vilâyetine her şeyden evvel bir vali tayin edilmesi gerekiyordu. Aslında Kasım ayının ilk günlerinden itibaren İstanbul’un idaresi meselesi Ankara’da konuşuluyor ve bugünlerde Ankara’da bulunan Kâzım Karabekir Paşa’nın İstanbul Valiliği’ne atanacağı basında yer alıyordu.[19] Ancak bu tayin meselesi 7 Kasım tarihli gazetelerde tekzip ediliyor ve Kâzım Karabekir Paşa’nın İstanbul Valiliği’ne tayin olunduğuna dair hiçbir karar bulunmadığı belirtiliyordu.[20]
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin 5 Kasım 1922 tarihinde Refet Paşa’ya gönderdiği talimatnâmede, İstanbul Vilâyeti Valiliği’ne Şehremini Ziya Bey’in tayin edildiği bildiriliyordu.[21] Ancak bu talimatnâme hakkında Refet Paşa, İstanbul’daki idare müdür ve memurlarına bilgi verirken, İstanbul’daki vilâyet işlerini, vali vekilliğine atanan mektupçu Abdülhâk Hakkı Bey’in idare edeceğini belirtmiş, fakat Ziya Bey’in İstanbul Valiliği’ne atandığına dair bir şey söylememiştir.[22] Burada şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır. Acaba Refet Paşa Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin 5 Kasım 1922 tarihli talimatnâmesine aykırı olarak mı hareket etmiştir. Yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Ziya Bey’i, İstanbul Valiliği’ne atamaktan mı vazgeçmiştir. Biz araştırmamızda bu konu ile ilgili herhangi bir belge bulamadık.
İstanbul Vali Vekilliği’ne getirilen Abdülhâk Hakkı Bey, bu görevde iki gün kalacak, 7 Kasım’da onun yerine eski Polis Müdür-i Umumisi Miralay Esat Bey getirilecektir.[23] 7 Kasım’da bu görevi devralan Esat Bey, aynı gün gazetecilere verdiği beyanatta, önceden en sönük halde olan vilayetin, en fazla faaliyet göstermesi gereken bir makam olduğunu, daha önce nezaretlerle idare edilen İstanbul işlerinin ise bundan sonra yalnızca bu makam tarafından idare edileceğini belirtmiştir. Beyanatında vilayetin mali işleri ve devlet dairelerindeki memurların durumuna da değinen Esat Bey, mevcut memurlarla, nezaretler zamanındaki memurların mağdur olmayacağını söylemiştir.[24]
B. İstanbul Vilâyetine Yapılan Diğer Tayinler
İstanbul’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti idaresinin kurulmasından hemen sonra Polis Müdür-i Umumisi olan Esat Bey, bu sefer Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Polis Müdür-i Umumiliği’ne atanmıştı.[25] Esat Bey, bu göreve getirildiği gün Polis Teşkilatı’na bir tamim yayınlayarak, Teşkilatın bugünden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi adına faaliyet göstereceğini bildirmiştir.[26]
Esat Bey 7 Kasım’da, İstanbul Vilâyeti Vali Vekilliği’ne atanınca, yerine yeni Polis Müdüriyeti Vekâleti’ne Sadi Bey tayin olunmuştur.[27]
Refet Paşa, 7 Kasım 1922’de yaptığı bir tamimle İstanbul Vilâyeti’ne yapılan diğer yeni tayinleri açıklamıştır.
Buna göre İstanbul Merkez Kumandanlığı’na Miralay Abdurrahman Nafiz Bey, Beyoğlu Mutasarrıflığı Vekâleti’ne ve Mıntıka Kumandanlığı’na Miralay Edip Bey, Üsküdar Mutasarrıflığı Vekâleti’ne ve Mıntıka Kumandanlığı’na Erkân-ı Harp Kaymakamı Cemil Bey tayin olunmuştur.[28]
İstanbul Evkaf Müdüriyeti’ne Eski Evkaf Müsteşarı Münir Bey, Karargâh-ı Umum Evrak Müdürlüğü’ne yüzbaşı Remzi Bey, Matbuat Müdüriyeti’ne Ankara Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi Mümessili sıfatıyla Abdültalip Bey atanmıştır.[29]
4. İstanbul’daki Memurların Durumu
Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım tarihli kararı ile İstanbul’daki çeşitli dairelere mensup memurlar daha İstanbul Hükümeti istifa etmeden, Büyük Millet Meclisi’ne tâbi olduklarını, telgraflarla veya Refet Paşa’ya bizzat müracaat ederek bildirmişlerdir. Bunun üzerine Refet Paşa, kendisine gelerek bağlılıklarını belirten memurlara, durumlarının ne olacağı konusunda bazı açıklamalar yaparak; İstanbul şehri işleriyle meşgul olan daire ve müesseselerin yerinde kalacakları ve bunların mevcut durumlarına göre İstanbul vilayeti idaresine ait makam ve müesseselere bağlı olacağını söylemiştir.[30]
Refet Paşa ayrıca, nezaretler kaldırıldığı için buralardaki memurların maaş ve tahsisât hakkı bakî kalmak üzere izinli sayılacaklarını belirtmiştir. Refet Paşa daha sonra Ankara’dan talimat gelmesi üzerine, Şark Mahfilinde çeşitli dairelerin müdür ve müsteşarlarını kabul ederek, gelen talimat hakkında onlara bilgi vermiştir. Bu talimata göre; İstanbul’un resmi unvanı Büyük Millet Meclisi Hükümeti İstanbul Vilayeti’dir. Vilâyet işleri eskisi gibi Vali Vekili Abdülhâk Hakkı Bey tarafından idare edilecektir. Daha sonra bu göreve Miralay Esat Bey atanacaktır. Diğer bütün daireler kaldırılmış olup, bunlara mensup memurlar geçici olarak eskisi gibi vazifelerine devam edecekler, fakat hiçbir muâmele ile meşgul olmayacaklardır. Bu durum geçici olacak ve bu hususta yeni kararlar alınacaktır.[31]
İstanbul’un bir vilâyet halinde idaresine karar verildikten sonra, hatıra gelen ilk meselelerden birisi açıkta kalacak olan memurların yeni bir vazifeye tayin edilinceye kadar geçimlerini nasıl temin edileceği konusu olmuştur. İstanbul’da, bilfiil hizmette bulunacak memurlardan ayrı, diğer memurların maaşlarının verilip verilmeyeceği hakkında Ankara’dan gelecek olan talimata göre hareket edilecekti.[32]
Bu husus İstanbul memurları ve halkı arasında da merak konusu olmuştu. 6 Kasım tarihli Vakit Gazetesinde çıkan bir yazıda Büyük Millet Meclisi hükümetinin İstanbul memurlarının vaziyetini, bir memleket meselesi olarak telâkki ettiğini, bu memurların memleketin üstünde bir yük olarak kalmayacağını, bunların yavaş yavaş yeni memuriyetlere nakl veya diğer münasip suretlerle terfi ettirileceğini, ayrıca İstanbul şehrinin idaresi, başka hiçbir vilâyet merkezine benzemediği için burada zaten pek çok memur istihdamına lüzum görüleceğini bildiriyordu.[33]
Yine aynı gazetede çıkan bir haberde İstanbul’da vazifesi kalmayan memurların diğer bir hizmete tayin edilinceye kadar maaşını vermenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti bütçesi için, büyük bir yük getirmeyeceğini, bu yüzden İstanbul’un bir vilâyet halinde idaresine karar verildikten sonra, burada işsiz kalan memurların maaşlarını verip vermeme meselesini halledebilmek için, İstanbul vilâyeti teşkilâtını tamamen ikmâl etmek ve buradaki memurlara hakikaten lüzum olup olmadığını anlamak gerektiğini yazıyordu.[34]
İstanbul’daki memurların durumunun ne olacağı hakkında TBMM’nde de uzun süren görüşmeler yapılmıştır.[35] Bu görüşmeler sonucunda, Hey’et-i Vekile’nin İstanbul’daki memurların durumu hakkında hazırlamış olduğu önerge Meclis tarafından kabul edilerek İstanbul’a gönderilmiştir.[36] TBMM’nin İstanbul’daki memurların durumu ile ilgili olarak göndermiş olduğu talimata göre; işsiz kalan memurlar izinli sayılarak, kendilerine o suretle maaş verilecek ve mümkün olan en kısa süre içerisinde yeniden bir işe yerleştirilmelerinin sağlanmasına çalışılacaktır. Talimatta ayrıca yetim, dul ve emekli maaşlarının verilmesine devam edileceği belirtilmiştir.
Bu talimat İstanbul’a geldikten sonra İstanbul Vali Vekili Esat Bey yapmış olduğu açıklamada İstanbul memurlarının ayın birinci günü aldıkları maaşlarının aynı şekil ve miktarda ayın yirmisinde ödeneceğini, bu maaştan sonra verilen maaşların daha iyi olacağını ümit ettiğini söyleyerek, İstanbul’un gelirleri ile giderlerinin birbirini karşılayabilecek durumda olduğunu belirtmiştir.[37]
5. Refet Paşa’nın Bâb-ı Âli’ye Yerleşmesi ve Yeni Daireler
Refet Paşa İstanbul’a geldiğinde, karargâhı için merkez olarak Şark Mahfili hazırlanmış ve o da faaliyetlerini buradan sürdürmüştür. İstanbul’da Büyük Millet Meclisi idaresinin kurulması üzerine karargâhın, bir resmi daireye nakli gerekli görülmüştü. Bu sebeple Refet Paşa maiyeti ve erkân-ı harbiyesi ile beraber, Bâb-ı Âli’de Sadaret Dairesine yerleşmiştir.[38] Böylece 8 Kasım’dan itibaren, Bâb-ı Âli Sadaret Dairesi, Refet Paşa’nın karargâhı olmuştu. Paşa’nın karargâhı şu şekilde idi:
Erkân-ı Harbiye Reisi: Miralay Abdurrahman Nafiz Bey, Birinci Şube: Binbaşı İzzet Bey, İkinci Şube: İstihbarat Kaymakamı Hüseyin Hüsnü Bey, Sıhhiye: Fahri Bey, Umur-ı Dahiliye: boştur, Levazım: Hakkı Bey, İrtibat Zabitliği: İstihbarat Şubesi Müdürü Hüseyin Hüsnü Bey’in uhdesindedir, Karargah Kumandanlığı boştur.[39]
Ayrıca ortadan kalkan Nezâretler teşkilâtından çeşitli dairelerin vazifesi, İstanbul vilâyeti Maarif, Sıhhiye, Nafia, Ziraat, Baytariye vesaire müdüriyetleri tarafından görüleceği için, bu dairelerin bir daire altında toplanmaları lüzûmu hissedilmiş ve İstanbul vilayeti binası olarak, kaldırılan Maliye Nezareti binası, Belediye Meclisi ve Şehramenetinin, kaldırılan Ziraat ve Ticaret Nezâreti’ne ait binada vazife yapmaları kararlaştırılmış, Şehramenati’nin şimdiki bulunduğu bina ise Beyoğlu Mutasarrıflık Vekâleti’ne verilmiştir.[40]
Refet Paşa ve karargahının Bâb-ı Âli’ye yerleşmesiyle burada bulunan Jandarma Bölüğü’nün vazifesine son verilerek, İstanbul Jandarma Alayı’na dahil edildi. Bâb-ı Âli Kumandanı Kaymakam Mahmut Bey ile refakat zabitinin vazifelerine de son verilerek, bunlar Merkez Kumandanlığı emrine verildi. Bâb-ı Âli’deki polis kadrosu değiştirilerek, yerlerine Şark Mahfili’nden beri Refet Paşa’nın maiyetinde bulunmakta olan Cemal ve Osman Efendiler tayin edildi. Refet Paşa Karargâhı’na mensup olan Jandarma Bölüğü de Bâb-ı Âli’ye yerleştirildi.[41]
Görüldüğü üzere Bâb-ı Âli’ye yerleşen Refet Paşa, burada yeni bir idarî teşkilât kurmuştur. Kendi deyimiyle “Saltanat-ı Milliye” idaresini, İstanbul’da fiilen tesis ettiğini[42] belirtirken, kurmuş olduğu teşkilâtı da “Hey’et-i Vekilecik” olarak adlandırmıştır.[43]
6. İstanbul Vilâyetinin İdaresi İle İlgili Düzenlemeler
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 5 Kasım 1922 tarihli talimatnamesine göre, İstanbul, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine bağlı bir vilâyet haline dönüştürülmüş ve Üsküdar, Beyoğlu, Çatalca Mutasarrıflıkları da İstanbul Vilâyeti’ne bağlanmıştır.[44] İstanbul’un idaresinde bir takım düzenlemeler ve tayinler yapılarak, vilayetin kadrosu yeniden oluşturulmuş, İstanbul’da, Dahiliye Nezarâti’ne ait işlerin hepsi İstanbul vilayetinin çeşitli dairelerine devr olunmuştur. Vilayette halkın çeşitli iktisâdi meselelerini halletmek ve eskisi gibi normal yaşam düzenini temin etmek amacıyla, Refet Paşa tarafından bir Danışma Kurulu oluşturulmuş ve bu kurul iktisadî meselelerin halli için ilk teşebbüs olarak Ticaret Odası ve tüccarlarla temasa geçmiştir.[45]
İstanbul vilâyeti idaresinde yapılan diğer düzenlemeler ise şöyledir:
A. İstanbul’da Bulunan Polis ve Jandarma Kuvvetlerinin Tanzimi
İstanbul’da Umum Jandarma Kumandanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nden gelen talimata göre lağvedilmiştir. Jandarma Kumandanı Ali Kemal Paşa’nın bizzat kendisine gönderilen bir telgrafta, iki güne kadar Ankara’ya doğru yola çıkması tebliğ edilerek kaldırılmış olan Jandarma Kumandanlığı emrindeki bütün zabitan, Büyük Millet Meclisi Jandarma Kumandanlığı emrine verilmiştir. Haklarında yeni bir karar verilinceye kadar, bu zabitler İstanbul’da kalacaktır. İstanbul’da, yalnızca bir alay vazifesine devam edecek ve bütün jandarma kıtaatı, bu alaya bağlanacaktır. Alay Kumandanlığı’na eski Kumandan Halil Refet Bey tayin edilmiş olup, Jandarma ile işbirliğinde bulunan çeşitli heyetler, şimdilik görevlerine devam edeceklerdir. Ayrıca bu zabitan, Müdafaa-i Milliye Vekâleti’nce kabul edilen üniformayı giyecektir. Bu daireye ait eşya ve levazım İstanbul vilâyetine teslim edilecektir.[46]
İstanbul Polis Müdüriyeti de vaziyetini muhafaza edecek ve doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin talimatlarına göre hareket etmesine karşın Vilâyet Makamı ile de teması olacaktır. Beyoğlu, Üsküdar ve Çatalca, asayiş ve inzibat merkezi hususunda mahalli mutasarrıflıklara, idari hususta ise Polis Müdüriyeti’ne bağlı olacaktır.[47]
B. Hey’et-i Âyan ve Meclis-i Mebusan Daireleri’nin Kaldırılması
Ankara’dan gelen talimatta bazı dairelerin şekil ve idaresi, hükümetçe tespit edilmediği için, bu gibi daireler hakkında doğrudan doğruya Refet Paşa’nın karar vermesi gerekmiştir. Bu sebeple Refet Paşa, Meclis-i Âyan ve Mebûsân Dairesi hakkında kendi yetkilerine dayanarak bazı kararlar almış ve Âyan Başkâtibi Seyit Bey’i kabul ederek, ona Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu’nda bir Hey’et-i Âyan’ın mevcût olmadığını, bu yüzden Büyük Millet Meclisi hükümetinin, Âyan teşkilâtı ile memurlarını tanımadığını bildirmiştir. Bundan sonra esasen faaliyet halinde bulunmayan Meclis-i Mebûsan ve Âyân’daki memurlar diğer devlet memurları gibi muamele göreceklerdir. İki dairenin muhafız bölükleri Kumandanlık emrine, zabıta memurları da Polis Müdüriyeti emrine verilecektir. Âyan ve Mebûsan Postahanesi yeni bir emre kadar vazife yapmayacaktır.[48]
C. Dışişleri İle İlgili Düzenlemeler
İstanbul’da kaldırılmış olan Hariciye Nezâreti’ne ait işler, Refet Paşa ile Hamit Bey tarafından görülecekti. Fakat Hamit Bey’in daha sonra Lozan Konferansı’na katılmak üzere İstanbul’dan ayrılması ile bu görev Refet Paşa tarafından yapılmıştır.
Refet Paşa kendi karargâhına bağlı olarak bir Umur-ı Siyasiye Şubesi kurmuş ve bu şubeye, Hamit Bey ile birlikte vazife yapmakta olan Macit ve Lütfullah Beyler ile Erkân-ı Harbiye ikinci reisi Naci Bey’i memur etmiştir.[49]
İstanbul Hükümeti’nin Paris, Londra ve Roma’da bulunan temsilcilerinden, Hariciye Nezâreti’ne hitaben bazı resmi evraklar halen gelmekteydi. Kaldırılmış olan Hariciye Nezareti’nin memurlarına, görevlerine şimdilik devam etmeleri bildirilmiş ise de bu evrakları açıp okumak yetkileri bulunmamaktaydı. Bunun için konunun bir an önce halledilmesine çalışılmış[50] ve İstanbul Hükümetinin dış ülkelerdeki temsilcilerinin hepsinin memlekete dönmeleri için emir verilmiştir.[51]
Bunların dışında, Refet Paşa karargahında istihbarat ve matbuat teşkilâtı kurularak, karargâha bağlı olmak üzere bir Matbuat Müdüriyeti teşkil edilmiştir. Bu Matbuat Müdüriyeti İstihbarat Şubesi’ne bağlı olarak çalışacaktır.[52]
D. Maliye İle İlgili Düzenlemeler
İstanbul’un bir vilâyet halinde idaresine karar verilmesinden sonra İstanbul’a gönderilen ilk talimatta, kaldırılmış olan Maliye Nezareti’nin bütün işleri İstanbul Vilayeti Defterdarlığı’na havale olunmuştu.[53]
Bu sırada İstanbul’a gelen Ankara Hükümeti Maliye Vekili Hasan Bey’de, gazetecilerin, İstanbul maliyesinin durumu ile ilgili sorularına cevap verirken bu konuya açıklık getirecek ve İstanbul anavatana bağlandıktan sonra her iki yer için ayrı ayrı bütçe olamayacağı gibi İstanbul ve Anadolu için de ayrı ayrı memur olamayacağını bildirmiştir. Hasan Bey, ülke bütçesinin genel bir mahiyet taşıdığını ve TBMM hükümetinin kararlarının her iki yer için de geçerli olduğunu belirtmiştir.[54]
Yukarıda verdiğimiz talimattan ayrı olarak, Ankara Hükümeti Maliye Vekâleti’nden de bir talimat gönderilmiştir. Bu talimat şu hükümlerden oluşmaktadır:
- “İstanbul Maliye Nezâreti ve şubelerinin faaliyetine son verilmiştir. Maliye işleri, mevcut defter kayıtları ve resmi belgeler Murakıp Seyfettin Bey’in kontrol ve nezareti altında bulunacaktır.
- Hükümetin daha önce ödenmesine izin verdiği ve kısmen ödenmesi yapılmış olan maaşların kalanı ile, askeri personel, polis ve jandarma maâşları, avans olarak dairelerin mutemetlerine verilecektir.
- Hastahaneler, hapishaneler ve milli mekteplerin masrafları avans olarak verilecektir.
- Defter-i Hakâni Emaneti kaldırılmıştır. Bu kuruluşa ait defter ve eski kayıtlar, bu emanet dairesinde vazifeye devam edecek olan “İstanbul Defter-i Hakani Müdüriyeti”ne, memurları tarafından teslim edilecektir.
- Dersaâdet kayıt kalemi ile haciz kalemi, defter-i hâkanî kalemi İstanbul Defter-i Hâkâni Müdüriyeti’ne bağlanacak ve eskisi gibi vazifelerine devam edeceklerdir.”[55]
Maliye Vekâleti’nden gelen bu talimat uygulamaya konulurken, diğer taraftan Refet Paşa’nın Karargâhında kurulmuş olan Danışma Kurulu da İstanbul’un mali durumunu inceleyerek, mevcût gelirler ile vilâyet masraflarının kapatılması için bazı tedbirler almıştır. Komisyonların yapmış olduğu inceleme neticesinde, İstanbul vilayetinin yıllık gelirinin, harcamalarda tasarrufa dikkat edildiği takdirde, maaşlar ile diğer masrafları karşılayabileceği görülmüştür.[56]
Bu arada İstanbul’da malî işleri düzene sokacak ve bunları kontrol edecek bir de Maliye Murakıplığı (kontrolörlüğü) kurulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Maliye Vekâleti’ne bağlı olarak kurulan ve başına eski Muhasebe Maliye Müdürü Seyfettin Bey’in tayin edildiği bu teşkilat, kaldırılan Maliye Nezareti’ne ait muameleleri tasfiye edecek ve İstanbul’da Maliye Vekâleti’ni temsil edecektir. İşte bu amaçla kurulan Maliye Murakıplığının vazifeleri şöyle sıralanmıştır:
- Son günlere kadar pây-ı taht addedilen İstanbul’un Maliye işleri pek mühimdir. İlk önce, İstanbul’da ne kadar resmi daire varsa bunlardaki demirbaş eşya, hesap araçları ve bütün mali vesikaların muhafaza altına alınması lâzımdır. Sonra müracaat halinde, çıkarılacak ve lâzım gelen makamlara gönderilecektir. Maliye Murakıplığı’nın birinci derecede vazifesi budur.
- İstanbul, şimdiye kadar pây-ı taht olması itibarıyla memur yatağı olmuştur. Bunların birçok istekleri, alacakları ve hükümet hazinesi ile alâkaları vardır. Bunları toplayıp icmâlini yapmak, devletin dağınık olan borçlarını bir yerde toplayıp, eski hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne devrettiği çeşitli ve dağınık borçlarının miktarını tespit etmek ve tespit ettiği miktarları Büyük Millet Meclisi Maliye Vekâleti’ne arz ederek, oradan talimat alması gerekmektedir ki, bunlarda Maliye Murakıplığı’nın vazifelerindendir.
- İstanbul vilâyeti gelirlerinin çeşitli olması bakımından da, diğer illere benzemez. Bu yüzden şimdiki haliyle İstanbul Defterdarlığı kaldığı takdirde devletin zarar edeceği muhakkaktır. Çünkü bu zamana kadar Maliye Nezâreti teşkilatı, kendi vasıtası ile İstanbul Vilâyeti Defterdarlığı’nın vazifesini yapmasına yardım ediyordu. Şimdi Maliye Nezareti teşkilatı ilga edilince tabi ki Defterdarlık teşkilâtının yeniden tanzim edilmesi gerekecektir.
- İstanbul’da Düyûn-ı Umûmiye idaresi gibi bazı müesseseler vardır ki, Defterdarlık bunlar ile münasebâtta bulunmaz. Düyûn-ı Umumiye idaresi doğrudan doğruya Maliye Vekâleti ile münasebet kurmak zorundadır. İşte Maliye Murakıplığı şimdilik bu gibi münasebetleri de temin edecektir”.[57]
Görüldüğü gibi Maliye Murakıplığı, maliye ile ilgili birçok işi üzerine alan bir müessese olarak kurulmuştu. Fakat icrâ edeceği vazifenin mahiyetine göre bu teşkilâtın kadrosu henüz tayin edilmemiş ve şimdilik Maliye Murakıplığı yalnızca Seyfettin Bey’in şahsından ibaret kalmıştır.
E. İstanbul Gümrük İşlerinin Düzenlenmesi
İstanbul’da bulunan gümrük işleri ile sorumlu Rüsûmât Müdüriyeti kaldırılmış, İstanbul, Galata, Haydarpaşa Rüsûmât Müdüriyetleri ile Muhafaza Müdüriyeti doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisi Hükümeti Rüsûmât Müdüriyet-i Umumiyesi’ne bağlanmıştır. Büyük Millet Meclisi Hükümeti Rüsûmât Müdüriyeti, İstanbul’daki bu müdüriyetlere aşağıdaki talimatı göndermiştir:
- “İstanbul Gümrüklerinde vergilerin toplanmasında, Mart 1332 (1916) tarihli tarife kanunu ile ekleri ve Nisan 1334 (1918) tarihli Gümrük Kanunu hükümleri tatbik olunacaktır. Gümrüklere gelmiş ve fakat henüz muamelesi ikmâl edilerek sahiplerine verilmemiş olan ticari eşya hakkında da aynı kanunlara göre muamele yapılacaktır.
- Ziynet eşyası, kanunu gereğince ithâli yasaktır. Gümrük ve transit ambarları ve Antrepolarda[58] mevcut olup henüz muamelesi yapılmamış olanların bir ay zarfında ait olduğu tarifenin on beş misli üzerinden resmi istifâ edilmek şartıyla ithâle müsaâde olunacaktır.
- Şubat 1335 (1919) tarihli kanun ile, gümrük vergisi ile birlikte istifâsı, gümrük idarelerine tevdi edilmiş olan istimlâk resmine tâbi mevaddan gümrük ambar ve depolarında bulunup da muamelesi henüz yapılmamış olanların kezalik bir ay zarfında fark resmi ile istimlâk resminin ödenmesi halinde ithâline müsaade olunacak ve bu müddetin sonunda sahipleri bunları çıkış yerlerine iadede serbest olacaktır”.[59]
Bu talimatnâme İstanbul’a geldikten sonra, Refet Paşa İstanbul’un içinde bulunduğu istisnai durum sebebiyle, gümrükler hakkındaki talimatnâme hükümlerinin ertelenmesinin mümkün olup olmadığı hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine bir telgraf çekmiş, fakat buna cevap alamamıştır.[60] Durum böyle olmasına karşın Refet Paşa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gümrük tarifesi haricinde, bir gümrük tarifesi de uyguladığı anlaşılmaktadır.Bu uygulama hakkında geniş bir bilgi bulunmamakla beraber Refet Paşa’nın vermiş olduğu bir beyanatından anlaşılmaktadır ki; Refet Paşa bütün mesuliyeti üzerine alarak un, şeker, pirinç gibi gıda maddelerinin vergi tarifelerinde bir değişikliğe gitmiş ve buna sebep olarak da; önceki gümrük tarifesinin değişmesini fırsat bilen bazı tüccarların mallarını depoladıklarını bu sebeple İstanbul’da ancak bir aylık ihtiyacı karşılayacak kadar bu gıda maddelerinden bulunduğunu ifade etmiştir. Bu açıklamaya rağmen, Refet Paşa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gümrük kanununa aykırı olarak bir gümrük tarifesi uygulaması Meclis’te büyük tepkilere sebep olacaktır. Bazı milletvekilleri, kanunları değiştirmek ve kaldırmak yetkisinin yalnızca TBMM’ne ait olduğunu, Refet Paşa’nın bu yetkiyi kimden ve ne suretle aldığı şeklinde eleştiriler getirerek Heyet-i Vekile’nin istifasını dahi istemişlerdir.[61]
F. Adlî Düzenlemeler
Adliyenin çeşitli şubeleri, İstinâf Müdde-i Umumiliği’ne bağlanmış ve Müdde-i Umumiliğin Adliye Vekâleti’yle işbirliği içinde bulunması kararlaştırılmıştır.[62] Adlî işlerdeki diğer düzenlemeler Ankara’dan gelen 5 Kasım tarihli talimata göre yapılmıştır.
Yapılan bu düzenlemeler sonucunda İstanbul artık TBMM idaresine geçmiştir. Ancak işgal kuvvetlerinin İstanbul’da bulunması ve İtilaf Devletleri ile bir barış anlaşmasının henüz imzalanmamış olması, İstanbul’un idaresine diğer vilayetlerden ayrı bir özellik veriyordu. Ayrıca yıllarca başkentlik yapmış bir şehrin idari mekanizmalarının bir vilayet idaresi şekline dönüştürülmesi de kolay değildi. İşte Refet Paşa bu şartlar altında İstanbul’da yeni idareyi gerçekleştirmiş ve kendi deyimiyle “Saltanat-ı Milliye” idaresini İstanbul’da tesis etmeye çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur. Böyle tarihi ve zor bir görevi başarıyla tamamlayan Refet Paşa, 16 Aralık 1922’de İstanbul Mümessilliği görevini Dr. Adnan (Adıvar) Bey’e bırakarak İstanbul’dan ayrılmıştır.[63]
İstanbul ancak bundan tam bir yıl sonra, Lozan’da yapılan anlaşma ile 2 Ekim 1923’te İşgal Kuvvetlerinin İstanbul’dan ayrılması ve 6 Ekim 1923 günü Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk birliklerinin İstanbul’a girmesi ile bağımsızlığına kavuşacaktır.[64] Bundan bir hafta sonrada TBMM, Ankara’nın yeni Türk Devleti’nin başkenti olmasına karar vermiş ve İstanbul’un artık bir vilayet merkezi olduğu resmen de ilan edilmiş oluyordu.
Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 16 Sayfa: 106-115