İslâm ve Kemalizm Üzerine
Kemalizm gerçek İslam’ı benimser, sevgiyle kucaklar, büyük saygı duyar ona. Üstün güzellikleriyle buluşur, kaynaşır. Bu buluşmaya dair pek çok örnek verilebilir, ben üçü ile yetineceğim bu yazımda.
I.) Kur’an, birçok ayetinde insanlara şöyle hitap eder:“İman ediniz, güzel ve makbul işler yapınız”. Yani şu demek isteniyor: Ey Müslüman, iman sahibi ol, ancak bu yeterli değildir, aynı zamanda ahlak sahibi ol!
Bu iki koşulu, yani dindarlıkla iyi ahlakı Kemalizm’de de buluruz, Laiklik ve Ahlak ilkeleri kapsamında öğütler olarak… İşte kanıtları:
– Biz dine saygılıyız. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsak, dinimize de öyle inanırız. Dindar olmalıdır milletimiz, bütün sadeliği ile daha dindar olmalıdır
– Bir milletin oluşumunda ahlakın yeri çok büyüktür, çok önemlidir. Millî ahlak; yurttaşlardan her alanda ilgi, çalışma, nefsin feragatini isteyen ahlaktır, hatta gerektiğinde insandan canını ortaya koymasını isteyen ahlaktır. Peki, ne için? Milletin sosyal düzeni ve huzuru için; bugün ve gelecekte refahı, mutluluğu ve güvenliği için, uygarlıkta ilerlemesi ve yükselmesi için!
– Başkasına olan iyilik bize de iyiliktir. Başkasına olan kötülük bize de kötülüktür. Bu sebeple iyiliği sev, kötülükten kaçın. Kimseye düşman olma. Yalnızca insanlığa düşman olanların düşmanı ol.
II.) İslam ve Kemalizm’ın buluşmasına bir örnek de “dindar” ve “dinci” ayrımı ile ilgilidir.
A-) İslam dininde “dindar” ve “dinci” ayrımı vardır. Bu ayrımı Yaşar Nuri Öztürk’ün kaleminden[1] okuyalım, özetliyorum:
Dindar, dini Allah’a varmanın, daha iyi insan olmanın yolu bilen, bu anlayışla yaşayan insandır. Onun temel sorunu daha iyiye ve daha güzele ulaşmaktır. Bu anlayışla sürekli iyilik ve hayır üretir. Dinci ise iyi ve güzel şeyleri yalnızca kendisi için ister, başkalarının bunlara sahip olmasını önlemeye çalışır. Sürekli başkalarının dini ve imanı ile uğraşır, dini bir ıstırap ve kahır kurumuna dönüştürür. İkiyüzlüdür; dini çıkar, koltuk, egemenlik aracı olarak kullanır.
Dindar “yaratılanları Yaratan’dan ötürü” sever; dinci ise yaratılanları, Yaratan’dan nefret ettirecek şekilde rahatsız eder. Dindar’ın kaynağı Kur’an’dır. Dinci ise yapay kutsal kitaplar (zübür) oluşturup bunları Kur’an’ın yerine geçirerek dini böler. Dindar kıymet bilir. “İnsana hizmet Allah’a hizmettir” der. Dinci ise nankördür. Yaşadığı ülkeye de nankördür; çıkarı için dünyanın süper zalimleriyle bile işbirliği yapar.
B-) “Dindar ve dinci ayrımı” Atatürkçülük’te de son derecede önemli bir yer tutar. Büyük Önderimiz, öğretisinin 10 İlkesinden Laiklik ilkesi hakkındaki açıklamalarında, iki tür din adamına dikkatimizi çeker: Biri gerçek din adamları, diğeri sahte din adamları… Bu iki tip üzerinde üstüne basa basa durur, onları tanıtır ve bizden ısrarla şu istekte bulunur: Sakın bunları birbirine karıştırmayın!
İşte onun, bu ayrımla ilgili bazı ifadeleri:
Milletimizin içinde gerçek din adamları vardır, onların içinde de milletimizin hakkıyla övünebileceği âlimlerimiz… Fakat buna karşılık din kisvesi altında din hakikatinden uzak, gereği kadar yetişmemiş, ilim yolunda gereğince ilerleyememiş hoca kıyafetli cahiller de vardır. Sakın birbirine karıştırmayın bunları.
Halkımızın saflığından istifade ederek, milletin maneviyatına tasallut eden kimseler vardır aramızda; onların takipçileri, müritleri vardır. Bunlar o cahillerdir ki Türk milleti için mezar olacak durumların meydana gelmesinde daima etken olmuşlardır. Yurttaşlarımıza anlatın ki bunların millet bünyesinde yaptığı tahribatı görmek lazımdır. Bizi yanlış yola sevk edenler çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir saf ve temiz halkımızı. Tarihimizi okuyun, göreceksiniz ki milleti mahveden, tutsak eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir, onlar her türlü hareketi dinle karıştırmıştır.
III.) ) İslam ve Kemalizm arasındaki buluşmaya bir örnek de yüksek ahlakla ilgilidir.
A-) Kur’an’da “evvah” anlayışı vardır. Ne demektir evvah? Yaşar Nuri Öztürk’ün kaleminden[2] okuyalım, özetliyorum:
Hz. İbrahim’in üstün ve tipik özelliklerinden biri, onun “evvah” olmasıdır. Evvah, teevvühü olandır. “Evvah” olan kişi, gamı, kederi, ıstırabı çok olduğundan, sık sık hüznünü dile getiren ifadelerle çıkar karşımıza. Bu ruh hali peygamberlerle onlara varis olan gerçek dindarlara özgüdür. “Evvahlık” kişisel menfaat ve kaygılardan kaynaklanmaz. Bir peygamberin bütün gamı ve kederi; kendilerine doğruyu, mutluluğu iletmek istediği insanlar adınadır.
Evvahlığın babası Hz. İbrahim’dir. O, bütün bir ümmetine yetecek ıstırabı tek başına üstlenmişti. Kur’an onun bu ıstırabına şöyle temas ediyor: “İbrahim gerçekten yufka yürekli bir insandı; herkes için ah eder, içini çeker, yalvarıp yakarırdı.” Evvahlığın özellikleri içinde en önemli yeri ıstıraptan şikâyet etmemek ve insanlara küserek hizmeti aksatmamak tutar ki peygamberliğin belirgin özelliklerinden biri de budur.
B-) Atatürkçülükte evvahlık “sosyal ahlak” adıyla yer alır. 10 İlke’den Ahlak İlkesi içinde uzun uzun işlenir, işte bazı örnekler:
– Ey kendine güzel bir yol arayan! Savunduğun her düşünceyi kamunun iyiliği adına ortaya at. Yaptığın her tartışmaya ve eleştiriye kamunun iyiliği düşüncesi egemen olsun. Hareket noktan bu olunca, tartışma ve eleştiriler devletin de iyiliğini sağlar. Senin, arkadaşlarının, bütün yurttaşların toplumsal ve siyasal terbiyeleri ancak bu sayede yükselir.
– “Herkes kendi için” deme sakın, “herkes herkes için” de. Soylu öğreti budur, millî ve insanî olan budur. Ey Atatürkçü! Daima topluma faydalı olan işi yap. Halkını Millî Hedef’e ulaştıracak işler üzerinde çalış.
– Kendinden çok, ülkeni ve milletini düşün. Ülken için gerçek ideal neyse onu gör, yalnız ona yürü. Kendini milletinin varlık ve mutluluğuna ada.
– Hayatta takip ettiğin amaç hiçbir zaman kişisel olmasın. Her ne düşünürsen, her ne işe girişirsen, daima ülkenin, milletin ve meslek camianın adına, çıkarına olsun. Asla kendi şahsının sivrilmesi ve yükselmesi olmasın önceliğin!
– Her birey millet işleri üzerinde kafa yormalıdır. Din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğünü ortaya koymalıdır.
– Millete efendilik yoktur, Millete hizmet vardır. Türk milletine hizmet eden, onun efendisi olur. Millete hizmet eden ödül beklemez, büyük mükâfatlar ummaz. Ey Milleti için çalışan! Milletten çok şey talep etme. Çünkü namus görevini, vatan görevini ifa etmiş olmaktan başka bir şey yapmadın ki sen.
– Hayatta tam zevk ve mutluluk mu arıyorsun? Öyleyse ey Atatürkçü, gelecek kuşakların varlığı, şerefi, mutluluğu için çalış. Yalnız kendinden sonrakileri düşünenler ki milletlerini yaşama ve ilerleme imkânlarına kavuşturabilir. Ancak, hayır! Bütün bunlar da yetmez, bir Atatürkçü için! Kendi milletinin mutluluğu için çalışacaksın, ancak bundan başka, diğer milletlerin mutluluk ve refahı için de çalışacaksın. Kendi milletin için lazım olan her şeyi düşün, gereğini yap; fakat ondan sonra bütün dünya ile ilgilen. Dünyanın bir yerinde bir huzursuzluk mu var, “bana ne” deme. Sanki kendi ülkende olmuş gibi ilgilen onunla. Olay ne kadar uzak olursa olsun, şaşma bu kuraldan. Böyle olmaktır ki insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır.
[1] Yaşar Nuri Öztürk, İnsanlığı Kemiren İhanet Dincilik, Yeni Boyut yayınları, 3.B., İst., 2010, ss.140-145.
[2] Aynı eser, ss.128-130.