Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

İskitler – İskitlerin Kökeni

İskit Savaşçısı
0 29.121

Prof. Dr. Abdülhaluk M. ÇAY

Doç. Dr. İlhami DURMUŞ

İskitlerin kökenine dair antik kaynaklarda ve arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılan buluntularda yeterli bilgiler bulunmamaktadır. İskit araştırmalarının başlamasıyla birlikte İskitlerin kökeni meselesi de gündeme gelmiş ve çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. E. H. Minns, “Etnografya ile ilgili hiçbir mesele belki de İskitlerin soyu problemi kadar tartışılmadı”[1] diyerek, meselenin önemini belirtmektedir. Zihinleri meşgul eden bu mesele üzerinde 18. yüzyıldan günümüze kadar çalışmalar yapılarak, çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bazı otoriteler İskitlerin İranî, bazıları Slav ve bazıları da Ural-Altay ırkına mensup olduklarını belirtmiştir. Buna göre, İrani, Slav ve Ural-Altay ırkı nazariyeleri olmak üzere üç farklı bakış açısı ortaya çıkmaktadır.

İskitlerin kökeni meselesi ortaya atılınca, ileri sürülen nazariyelerden birisi İskitlerin İranî bir kavim olduklarıdır. 19. yüzyılda Zeus, Müllenhoff, Tomaschek, Fressel ve Wilser’in çalışmaları dikkati çekmektedir[2]. Bu nazariyenin savunucuları İskit ve İran dinini karşılaştırarak, bu iki din arasında bağlantı kurmaya çalışmıştır. Yine, İskitleri İranî bir kavim olarak kabul eden bilim adamları, onlardan kaldığını ileri sürdükleri kelimelere dayanarak iddialarını ispat etmek istemektedir.

20. yüzyılın başlarından itibaren de İskitlerin İranî bir kavim olduğunu ileri süren bilim adamları ortaya çıkmıştır. Bunların başında İraniyatçı Albert Herrmann gelmektedir. Bu bilim adamı Pamir Sakaları olarak adlandırdığı grubun doğu İran kökenli olduğunu dillerinin gösterdiğini ileri sürmektedir[3] Kretschmer de İskitlerin bakiyelerinde asıl İran kütlesinin bulunduğunu ve İskitlerle İranlılar arasında kültürel yakınlık bulunduğunu belirtmektedir[4] Junge ise, Sakalarla Perslerin yakın akraba kavim olduklarını[5] ve dolayısıyla Hint Avrupaîliklerini kabul etmektedir[6]. Von der Osten de adı çok defa zikredilen İskitlerin çoğunluğunun Hint Avrupai soydan oluştuğunu belirtiyor. Avrasya step kuşağı içinde büyük hareketlerle daima başka ırka mensup grupların da bir göç dalgası oluşturduklarının ortaya çıktığını vurgulayarak, bu durumda böylece Türk toplulukların da karışmasının söz konusu olabileceğini ileri sürüyor[7]. Potratz[8] ve Rostovtzeff[9] de İskitlerin İranî bir kavim olduğu görüşünü ileri sürüyor. Grousset de “Özel adlar biliminin de gösterdiği gibi İskitler İran ırkına mensupturlar” diyerek, onların Hint-Avrupaî bir kavim olduklarını kabul ediyor[10].

Bu görüşler İskitlerin dili ve dini ele alınarak ileri sürülmektedir. İskitlere ait olduğunu belirttikleri bazı isimleri dikkate alarak ve İskit diniyle İranlıların dinini karşılaştırarak, İskitlerin İran soyundan olduğunu ileri sürmektedirler. Oysa, elde ettikleri az sayıda malzemeyle ve İskit diniyle İranlıların dinini karşılaştırmakla Çin Seddi’nden Tuna nehrine kadar yayılmış olan İskitlerin kökenini belirlemek ve onların Hint Avrupaî bir kavim olduğunu ileri sürmek ilmi gerçeklere uymamaktadır.

Bu nazariyeye göre İskitlerin Slav ırkına mensup oldukları kabul edilmektedir. Bu fikir Slav memleketlerinde revaçtadır. Bu görüşü savunanlar Ruslardır. Ruslar daima İskitlerden Slavlıkları ispat olunmuş gibi bahsetmektedir. Halbuki Herodotos ve Hippokrates’in eserlerinde Slavlık tezini destekler bir tek delil bulmak imkanı bile yoktur.

Slavlık tezini ileri sürenlerden birisi İ. E. Zabelin’dir[11]. Zabelin Herodotos’un eserinden ziyade Kul Oba’da bulunmuş İskit vazolarındaki resimlerden hareketle İskitlerin Slavlığını ispat etmeye çalışmıştır. Bu resimlerdeki elbiseler ile Rusların elbiseleri arasında bağlantı kurmaya gayret etmiştir. Mannert ve Cuno gibi bazı bilim adamları da ikna edici deliller getirememeksizin, İskitleri Slavların ataları olarak görmüşlerdir[12]. Grigoriev, İlovaiski gibi bazı Rus bilim adamları da onların Slav orijinli olmaları gerektiğini ileri sürmüştür[13].

Bu görüşü destekleyecek hiçbir yazılı kaynak bulunmadığından ve son derece de keyfi olarak değerlendirilen arkeolojik buluntulardan da sağlıklı bir sonuç alınamayacağından, ilmi temeli en tutarsız olan görüş İskitlerin İslavlığıdır. Zaten bu nazariye Rus bilim adamları dışında hiçbir bilim adamı tarafından rağbet görmemiştir.

İskitlerin hangi ırka mensup olduğu meselesi ortaya çıkalıdan bu yana, en kuvvetli nazariye İskitlerin asılları itibariyle Ural-Altay ırkına mensup oldukları nazariyesidir. Bu görüş de yaklaşık olarak 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren ileri sürülmeye başlamıştır. Bu tezin en meşhur taraftarı olarak, B. G. Niebuhr bilinmektedir[14].

Niebuhr, Herodotos’un eserini gayet tarafsız bir metodla inceledikten sonra, İskitlerin Tatar[15] veya Moğol kavimlerinden oldukları fikrini ileri sürmüştür. Dayandığı esas, İskitlerle Tatarların örf ve adetlerindeki benzerliklerdir. Bu fikri meşhur Yunan tarihi mütehassaslarından Grote de aynen kabul etmiştir[16]. Niebuhr ve Grote’den sonra İskitlerin Moğolluğu tezini Neumann[17] takviye etmiştir. Kiepert ise, Orta Asya’dan Güney Rusya’ya gelen İskitlerin gelenek ve göreneklerinin atlı kavimlerin göçebe hayat tarzına uyduğunu belirterek, bunların Moğol ya da Türk-Tatar ırkından olduklarını ileri sürmüştür[18]. Nagy[19]de İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup bir kavim olduğunu belirtmiştir.

Niebuhr’un ileri sürmüş olduğu nazariye gitgide daha da çok taraftar bularak, mesele çok yönlü olarak incelenmiştir. Bu araştırmacılar arasında yer alan pek çok meşhur tarihçi, filolog ve arkeolog yaptığı çalışmalarda görüşlerini değişik şekillerde açıklamışlardır. Bunlar arasında meşhur çivi yazısı mütehassısı Mordtmann, Saka tigrakhauda ve Saka haumavarga’nın Türklüğünü çivi yazılı metinlere dayanarak ispatlamaya çalışmıştır[20]. Filolojik malzemeleri Türkçe kelimelerle karşılaştıran Kuun da, “Artık belgelerin bolluğu İskitlerin kolektif adının farklı Türk soylarını içerdiğini açıkça gösteriyor” demekle İskitlerin Türklüğünü kabul etmektedir[21].

İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup bir kavim olduğu nazariyesi doğrultusunda 20. yüzyılda da birçok çalışma yapılmıştır. Bunların başında Minns gelmektedir. Minns yazılı kaynakları ve çok sayıda arkeolojik malzemeyi değerlendirerek, onların Hint Avrupa! bir kavim olmadıklarını,[22] dolayısıyla Ural- Altay ırkına mensup olduklarını kabul etmiştir[23]. Franke de İskitlerin Türklüğü fikrindedir[24]. Meyer ise, göçebeleri genelde İranî olarak görmesine rağmen; Oxus ve Jaxartes dolaylarında ve buraların biraz daha kuzeyinde oturan Sakaların vaktiyle bir Türk soyundan olabilecekleri fikrini beyan etmektedir[25]. Huntignford da İskitlerin Asya kökenli, Tatar veya Moğol ırkına mensup olduklarını kabul etmektedir[26]. Ruben ise, İskitlerin lisanının İran lisanı olsa bile, onların Herodotos tarafından tasvir edilen adetlerinin İran adetleri olmadığını belirttikten sonra, Herodotos’un onların Dede Korkut’taki gibi Tepe-göze benzeyen varlıklara itikatlarını tasvir ettiğini, gözleri kör olan köle hakkındaki hikayelerin Köroğlu destanlarına geçtiğini vurgulayarak,[27] İskitlerin Türk olduklarına inanıyor. Von der Osten ise, İskitleri İranî saymasına rağmen, “Avrasya step kuşağı içinde büyük hareketlerle daima başka ırka mensup grupların da bir göç dalgası oluşturdukları ortaya çıkıyor. Bu durumda Türk toplulukları da söz konusu olmalıydı”[28] diyerek, İskitlerin içerisinde Türk topluluklarının varlığını da kabul ediyor.

İskitlerin Ural-Altay ırkına mensup olduğunu kabul eden ve bu konuda görüşlerini belirten Türk bilim adamları da vardır. Bunlardan biri, Molla Mehmed El’abeşi’dir. Bu bilim adamı, “Türk uruğlarından ve dünyanın büyük eski kavimleri zümresinden biri İskit Türkleridir”[29] diyerek, İskitlerin bir Türk kavmi olduğunu kabul ediyor. Arsal ise, antik kaynakları ilmi metodla inceleyerek, İskitlerin (Sakalar) Türk olduklarını beyan ediyor[30]. Günaltay da Sakaların Türklüğünü kabul ediyor[31]. İskitlerin Türklüğünü kabul eden Türk bilim adamları arasında Zeki Velidi Togan da bulunmaktadır. Togan, “Zamanımızda İskitlerin menşei ve kültürleri meselesi ile uğraşan E. Minns, H. Triedler ve B. Laufer gibi, ben de bu kavmin hakim tabakasının Türk olduğu kanaatindeyim” dedikten sonra, bunların hayat tarzı, kıyafet ve simaları, adet ve ahlakları hakkında Hippokrates tarafından verilen bilgilerin Hunlar ve Göktürkler hakkında yazılanlarla aynı olduğunu kabul etmektedir[32]. Kırzıoğlu da İskitlerin bir Türk kavmi olduğunu aynen kabul ediyor[33]. İskitlerin Türk asıllı olduğunu kabul eden bilim adamlarından birisi de Guboğlu’dur. Bu bilim adamı, İskitlerin Orta Asya ya da Turan’dan Doğu Avrupa’ya göç ederek, tarihte “Scytsi” ya da “İskit” adıyla tanınan “Proto-Türkler” olduğunu belirtiyor[34]. Tarhan ise, İskit araştırmalarının, Kimmerlerinkine nazaran çok daha ileri bir safhada bulunduğunu, aradaki bir takım problemlere ve karşıt hipotezlere rağmen, kökenlerinin Orta Asya’ya bağlandığını ve bunların Türk asıllı olduklarının katiyetle kabul edildiğini belirtmektedir. Arkeolojik materyal ve kaynakların bu tezin ana dayanak noktasını teşkil ettiğini ve diğer görüşleri objektif bir şekilde bertaraf ettiğini de ileri sürmektedir[35]. Ögel de, Orta Asya’daki atlı kavimler için, bazen geniş olarak, Saka yerine İskit deyiminin kullanıldığını ve Saka kavim adının yalnızca İndo-Cermen kavimlerini belirten bir deyim olmadığını, bunların içinde Türklerin ve hatta Moğolların dahi olduğunu kabul etmektedir[36]. Seyidof ise, Sakaların esasını Türk dilli kabilelerin teşkil ettiğini belirtmekte ve “Türk soyunun, bilhassa Yakutların, Kazakların ve Azerilerin Soy kökünde -etnik oluşumunda- rol oynayan Sakalar, yalnız ve yalnız Türk dilli olmuşlardır” demektedir[37]. Öztuna da Sakaların geniş ölçüde Arî unsurlarla karışmış Türkler olduğunu, Hanedanın ve hakim unsurun Türklüğünü kabul etmektedir[38]. Koca ise, İskitlerin idareci kesiminin ve bazı boylarının Türk olduğu kanaatinde olduğunu belirtmektedir[39].

Prof. Dr. Abdülhaluk M. ÇAY

Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü / Türkiye

Doç. Dr. İlhami DURMUŞ

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye


Dipnotlar:
[1] E. H. Minns; Scythians and Greeks, Cambridge 1913, s. 35.
[2] K. Zeus; Die Deutschen und Nachbarstamme, München 1937. K. Müllenhoff; “Über die Herkunft und Sprache der Pontischen Skythen und Sarmaten”, Deutsche Altertumskunde, III, Berlin 1870-1900. W. Tomaschek; Kritik der altesten Nachrichten über den Skythischen Norden, I, Wien, 1888. J. Fressel; Die Skytho-Saken die Urvater der Germanen, München, 1886. L. Wilser; Investigations in the Province of Gotho Slavonic Relations, St. Petersburg 1899.
[3] A. Herrmann; “Sakai”, RE, II, A1, (1921), s. 1798.
[4] K. Kretschmer; a.g.m., s. 925.
[5] J. Junge; a.g.e., s. 6.
[6] J. Junge; a.g.e., s. 9.
[7] H. H. Van der Osten; Die Welt der Perser, Stuttgart 1956, s. 71.
[8] J. Potratz; Die Skythen in Südrussland, Basel 1963, s. 17.
[9] M. İ. Rostovtzeff; İranians and Greeks in South Russia, New York 1969, s. 60.
[10] R. Grousset; Bozkır İmparatorluğu, İstanbul 1980, s. 24.
[11] İ. E. Zabelin; İstoria Ruskoy Jizni, Moscou 1876.
[12] K. Kretschmer; a.g.m., s. 923.
[13] E. Memiş; a.g.e., s. 22.
[14] B. G. Niebuhr; A Dissertation on the Geograpy of Herodotos and Researches into the History of the Scythians, Getae and Sarmatians, Oxford, 1930.
[15] Burada Tatar ismi Orta Asya Türk manasında kullanılmıştır.
[16] G. Grote; History of Greece, III, New York 1857, s. 240.
[17] K. Neumann; Die Hellenen im Skythenlande, Berlin 1855.
[18] H. Kiepert; Lehrbuch der alten Geographie, II, Berlin 1878, s. 343.
[19] G. Nagy; Neprajzi Füsetek, 3, Budapest 1895.
[20] A. D. Mordtmann; a.g.m., s. 77.
[21] G. Kuun; Codex Cumanicus, Budapest 1981, s. LVII.
[22] E. H. Minns; a.g.e., s. 44.
[23] E. H. Minns; “The Scythians and Northern Nomads”, CAH, IX, (1970), s. 187.
[24] O. Franke; a.g.e., s. 60-61.
[25] E. Meyer; Geschichte des Altertums, I/2, Berlin 1926, s. 905.
[26] G. W. B. Huntingford; “Who were the Scythians?”, Anthropos, Wien, XXX, (1935), s. 785.
[27] W. Ruben; “Biyografi Tarihi için Türk, İran ve Hint Materyalleri: Kyros-Keyhüsrev-Krisna- Afrasyab-Alper Tunga”, DTCF Yıllık çalışmaları Dergisi I, (1940-1941), s. 698.
[28] H. H. van der Osten; a.g.e., s. 71.
[29] Molla Mehmed El’abeşi; Tarih-i Kavmi Türki, Ufa, 1909, s. 54.
[30] S. M. Arsal; a.g.e., s. 8.
[31] Ş. Günaltay; “Türk Tarih Tezi Hakkında İntibaların Mahiyeti ve Tezin Kat’i Zaferi”, Belleten, (1938), s. 349.
[32] Z. V. Togan; Umumi Türk Tarihine Giriş, I., İstanbul 1981, s. 34.
[33] M. F. Kırzıoğlu; Kars Tarihi, İstanbul 1953, s. 69.
[34] M. Guboğlu; “Romen Ulusunun Eski Türk Kavimleri ile İlişkileri Hakkında”, VIII. TTKB, II, (1938), s. 753.
[35] T. Tarhan; “Eskiçağ’da Kimmerler Problemi”, s. 358.
[36] B. Ögel; yaşlar. 186.
[37] M. Seyidof; “Altın Muharibin Soy Etnik Talihi Hakkında”, Kardaş Edebiyatlar V, (1983), s. 39.
[38] Y. Öztuna; Devletler ve Hanedanlar, ilk Çağ ve Asya-Afrika Devletleri, Ankara 1990, s. 127.
[39] S. Koca; Türk Kültürünün Temelleri I., İstanbul 1990, s. 31.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.