Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

İsa Yusuf Alptekin

0 17.251

( Kaşgar 1901 – İstanbul, 17 Aralık 1995 )

“Gönül arzu eder ki, Türkistan meselesinin halledilmesi davasında öncülük şerefi, Türkiye’nin hakkı olsun….”
İsa Yusuf Alptekin

İsa Yusuf Alptekin 1901 yılında Kaşgar vilayetine bağlı Yenihisar kazasında dünyaya gelir. Babası Yusuf Bey aynı kazaya bağlı SAYLIK köyünde çiftçilikle uğraşan Kasım Hacı Muhammed Ali isimli bir zatın oğludur .

Annesi Ayşe Hanım da yine Yenihisar’a bağ1ı ”YENİÖSTEN” köyünde çiftçilikle uğraşan Hasan isimli bir zatın kızıdır. İsa Yusuf Bey hatıralarında (1) annesinin okuma yazma bilmediğini belirtir. Ama doğum tarihini doğru tespit ederken de annesinin verdiği bilgilerden faydalanır. Babası önce köy mektebine vermiş daha sonra Çinli kaymakamın zoruyla Yenihisar’da Çince öğretim yapan bir okula gönderilmiş. Bu okulu bitirdikten bir müddet sonra onu Paraç’a bey olarak tayin etmişler. İsa Yusuf Alptekin babasının tayin beratını bulur ve üzerindeki tarihin 1901 olduğunu görür. Böylece daha evvel bazı eserlerinde 1908 olarak gösterilen doğum tarihi 1901 olarak kesinleşir.

Yukarıda İsa Yusuf Beyin anne ve baba tarafından çiftçilikle uğraşan ailelere bağlandığını söylemiştik. Bu mücadele adamının 12 Mayıs 1991 günü kendisini ziyaretimizde söylediği ”90 yaşındayım gözlerim görmüyor, ama mücadele azmimden ve vatana bağlılığımdan hiçbir şey kaybetmedim” mealindeki sözlerini bu açıdan değerlendirmekte de fayda vardır. Kanaatimizce, onu toprağa ve mücadeleye böylesine bağlayan, geleneklerle birlikte, çiftçilikle uğraşan ailelerin çocuğu oluşudur.

Çiftçinin hayatını bağladığı varlıkları toprağı ve hayvanlarıdır. Fakat bunları işlerken, yetiştirirken, pek çok tabii zorluklara da karşı koymak zorundadır. İşte bu iki unsur gelenekle, milli kültürle ve düşünceyle birleştiği zaman; sade vatandaş seviyesindeki toprağa bağlılık ve mücadele ruhu birden, vatan sevgisine, milliyetçiliğe ve vatanı istilalardan temizlemek yolunda girişilen cihat ruhuna dönüşür.

Bizim İsa Yusuf Bey’in hayatını incelerken, çocukluğundan bu yaşına kadar devam ede gelen ana çizgilerden birinci olarak tespit ettiğimiz budur. İsa Yusuf Bey’in ailesi hayli kalabalık olarak görülüyor. Ailenin tam 12 çocukları olmuş. Ancak bunlardan 9’u doğumdan hemen sonra veya daha çocuk iken vefat etmişler. Ailenin hayatta üç oğlu kalmış: 1937 yılında Rus işgal kuvvet1eri tarafından feci şekilde öldürülen Hüseyin ve Kansu eyaletinin merkezi Lencu’da bir ameliyat esnasında vefat eden Abdullah ağabeyleri ve bir de İsa Yusuf Alptekin.

İsa Yusuf Bey bu üç kardeşin en küçüğüdür. Babası onu din alimi olarak yetiştirmek ister. Yakup Ahun Mollanın hocalık yaptığı mektebe kaydettirir. İsa Yusuf burada Kur’an-ı Kerim okuduğu sıralarda Çin kaymakamı nüfuz sahibi Müslümanların çocuklarını Çin mektebine yazdırmalarını ister. Yusuf Bey de oğlunu Çin okuluna yazdırır. İsa Yusuf bir taraftan da Semar Ahun Helfetim adlı din aliminden dini dersler alır. Çin okulunda da İsa Yusuf’un gelişiyle birlikte günde iki saat Türkçe dersi okutulmaya başlar. İsa Yusuf Bey’in tahsil hayatı Çin okulu ve okuduğu birkaç medresede aldığı eğitimle sınırlı kalır.

Onu asıl daha sonra görevli olarak bulunduğu Batı Türkistan’daki tecrübeleri yetiştirecek ve Doğu Türkistanlı mücadele adamını kararlı bir lider haline getirecektir.

İsa Yusuf Bey’in yetiştiği diğer bir ocak da, bu gün Çankırı yöresinde yaygın olarak görülen YAREN MECLİSLERİ’NİN Doğu Türkistan’daki şekli olan MEŞREB MECLİSİ’DİR. Meşreb, belirli bir hiyerarşinin uygulandığı, çeşitli meslek gruplarına mensup kişilerin haftada birkaç defa toplanarak oluşturdukları ahlaki ve terbiyevi bir ocaktır.

İsa Yusuf Bey bu mecliste YİĞİTBAŞLILIK derecesine kadar yükselir. Meşrebe dahil kişilerin ne şekilde yetiştiklerini göstermek bakımından bu mecliste uygulanan kurallara da bir göz atmak lazımdır.

1- Anne ve babaya saygı, sevgi, itaat ve sadakatte kusur etmemek,

2- Dini vecibeleri yerine getirmek,

3- İçki, esrar gibi zararlı maddeleri kullanmamak,

4- Haramdan, yalan ve riyadan kaçınmak,

5- Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat göstermek, muhtaçlara hizmet ve yardımda bulunmak,

6- Meşreb’den gayri gecelerde eve erken dönmek.

İsa Yusuf Bey Çin mektebinde okuduğu yıllarda çalışma hayatına da adım atar. Onun ilk işi, senede birkaç ay toprak vergisi toplamada vergi memurlarına yardımcı olmaktır.

Çin lisanı ile eğitim veren okula Türkçe muallimi olarak görevlendirilme; 1923 yılında Yenihisar’a kaymakam olarak gelen “Çin De Li”ye Türkçe öğretme işi, bu iş sırasında kaymakamın güvenini kazanıp, yabancılar arasındaki anlaşmazlıklara bakan bir makam olan harici irtibat memurluğu ve memuriyetten istifa, İsa Yusuf Bey’in ilk memuriyet yıllarının özeti sayılabilir. İsa Yusuf Bey, 1926 yılında ilk defa Doğu Türkistan sınırları dışına çıkar.

”Çin De Li” Yenihisar’daki kaymakamlığından sonra Endican şehrine konsolos olarak atanır. Yanında İsa Bey’i de götürür. 1926 yı1ının Nisan ayında başlayan yolculuk, Endican’da noktalanır.

Üç yıl Endican, üç yıl da Taşkent’te olmak üzere İsa Yusuf Bey Batı Türkistan’da 6 yıl kalır. Bu süre içinde Batı Türkistan’ın diğer şehirlerine, Çin’e ve Doğu Türkistan’ın bazı mühim şehirlerine seyahatler yapar. Orada Rusların, komünizmi ve Çin’den daha değişik bir dünyayı tanımak imkânını bulur. Batı Türkistan’daki milliyetçilerle görüşür, tanışır ve işbirliği yollarını araştırır. Orada bulanan Doğu Türkistanlılara yardım eder. Komünizm tehlikesine karşı uyarır.

1923 yılında evlendiği dayısının kızı Fatma Hanımla, babası Yusuf Bey’le annesi Ayşe Hanım’ın ölümlerinden sonra 1929 da tekrar beraber olurlar. Endican’a giderler.

Batı Türkistan’da görevli olduğu yıllarda İsa Yusuf Bey’i etkileyen en mühim hadiselerden biri de Özbek Türklerinin milli şairi Çolpan ile Taşkent’te görüşmüş olmasıdır. Onunla yarı gizli denilebilecek bu görüşmede Çolpan’ın söylediği şu sözler İsa Bey’i derinden etkiler:

”İsa Bey, gerek biz, gerek siz için yapılacak şey, adam yetiştirmek; her şeyden anlayacak adam yetiştirmek; ne çektiysek adamsızlıktan çektik. Türkiye’ye, Almanya’ya çok miktarda talebe göndermek lazım”

İsa Yusuf Bey, yanında bulunduğu konsolos Çin De Li görevden alınınca 13 Mayıs 1932’de Batı Türkistan’dan ayrılır. 2 Haziran 1932 tarihinde de Pekin’e gelir. Nankin ve Tenzin şehirlerinde bulunan Çinli Müslümanlar ve Doğu Türkistanlılarla görüşmeler yapar.

1933’te ”Doğu Türkistanlı Vatandaşlar Cemiyeti’ni kurar ve ”Çin Türkistan’ının Avazı” isimli mecmuayı çıkarır.

12 Kasım 1933’te Kaşgar merkez olmak üzere Doğu Türkistan’da istiklal ilan edilir. Hacı Hoca Niyaz Cumhurbaşkanı seçilir. Fakat 3 Ekim 1934’te Ma Cun Yın isimli Çin komutanı Mehmet Emin Buğra Bey’in ordusunu yener ve bu hükümet düşürülür.

Bu sıralarda İsa Yusuf Bey Nankin şehrindeki milliyetçi faaliyetlerine devam etmektedir. 18 Eylül 1936 günü Çin Millet Meclisi üyeliğine seçilir. 1938’de ”Cemiyet-i Akvam-ı Mazaharat Türk Kurumu, adlı cemiyet tarafından Japon-Çin anlaşmazlığı konusunda Çin’e taraftar toplamak için görevlendirilmesi neticesinde yanında Çinli bir tercümanla İslam ülkelerini ve Türkiye’yi ziyaret eder . İlk durağı Hindistan olur. Burada Muhammed Ali Cinnah ile görüşür. 29 Kasım’da görüştüğü kişi ise Gandi’dir.

29 Ocak 1939’da Suudi Arabistan’da Ma!iye Bakanı Abdullah Süleyman ve Kral Abdülaziz Bin Suud’u ziyaret eder. Oradan Mısır’a geçer. Vapur yolculuğu sırasında Türkiye’nin Cidde konsolosu Talat Acar Bey ile uzun uzun sohbet etmek imkânını bulur.

Ona ”Doğu Türkistan davasını, Çinlilerin zulmünü Türk yetkililerine anlatmak istediğini” söyler.

1 Mart 1939’da Kahire’dedir. Mısır Parlamento reisi Behaddin Bereket Paşa, Veliahd Prens Muhammed Ali Paşa ve Üniversite hocaları ile yazarlar, din adamları İsa Yusuf Bey’in görüştüğü ve Türkistan davasını anlattığı şahıslardan bazılarıdır.

İsa Bey 6 Mayıs 1939 günü İstanbul’a gelir. Önce Doğu Türkistanlı hemşerileriyle görüşür.

Memduh Şevket Esendal ile fikir alışverişinde bulunur. 16 Mayıs 1939 da Ankara’ya gider. Dış İşleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Hamit Zübeyir Bey ve Alman Profesör Eberhard ile görüşmeleri olur.

Başbakan Dr. Refik Saydam, Prof. Dr. Fuat Köprülü, Uluğ İğdemir, Besim Atalay, Hasan Ali Yücel, Prof. Dr. Abdulkadir İnan, Abdülhalik Renda, Osman Turan, Emin Bilgiç ve nihayet Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşür.

Fakat bu görüşmelerden dişe dokunur bir netice alamaz. Türkiye fakir bir ülkedir, kendi yağıyla kavrulmak mecburiyetindedir. Hariciyeciler çekingen davranmaktadırlar.

Mesela Doğu Türkistan ismini telaffuz etmekten çekinmektedirler. İsa Bey, her görüştüğü kişiye bıkmadan, usanmadan Doğu Türkistan davasını anlatır. Velev ki müspet bir cevap alamasın. Hiç 0lmazsa onu dinliyorlar ya, Bu ona yetmektedir. Nihayet 8 Eylül 1939’da Beyrut’a gelir. Lübnan ve Irak’ta ziyaretler yapar. 17 Ekim’de İran’ı, 20 Kasım’da Afganistan’ı ziyaret ederler. Afgan Kralı Muhammed Zahir Şah onu kabul eder. İsa Bey, Afganistan’da Doğu Türkistanlı mücahit Mehmet Emin Buğrayı da ziyaret eder. Tekrar Hindistan’a gelir ve 1940 yılının Mart ayında Çin’e dönüş. İsa Bey’in iki yıl süren ziyaretlerinin sonudur. O artık mücadelelerine Çin’de devam edecektir.

6 Nisan 1943’te Mehmet Emin Buğra Bey, ailesiyle birlikte Çin’e döner. Bu arada İsa Bey’in Çin anayasasında Doğu Türkistan lehine bazı değişikliklerin yapılmasını istemesi, Çinlilerin öfkesine sebep olur.

İkinci Dünya Harbinin son yılında Çan Kay Şek, İsa Yusuf ve Mehmet Emin Buğra Beylerle görüşmeyi kabul eder, ama bu görüşmeden de bir netice çıkmaz.

Çinlilerin baskıları sonucu 21 Eylül 1944 yılında Ali Han Töre isimli dini liderin öncülüğünde İli’de bir ayaklanma olur. 7 Kasım 1944’te ”Şarki Türkistan Cumhuriyet’i” kurulur. Beyaz zemin üzerinde fetih suresinin birinci ayetini taşıyan bir bayrak ve yeşil zemin üzerinde ay yıldızlı bir başka bayrak bu cumhuriyetin İstiklal alametleri olur.

Ruslar bu hükümetin aleyhinde çalışmaya başlarlar. Çan Kay Şek ayaklanmayı bastırmak için uzlaşma yolları arar. İli’den gelen bir heyete görüşmeleri için Mesut Bey, Mehmet Emin Buğra Bey ve İsa Bey’in Urumçi’ye gitmelerine izin verir. Bu görüşmelerden beklendiği ölçüde faydalı neticeler çıkmaz.

General Can Ci Cu başkanlığında Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin’in de bulunduğu bir Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti kurulur.

İli ayaklanmasından sonra gerek müzakereler, gerekse eyalet hükümetinin kuruluşu sırasında Türkler arasındaki parçalanmalar dikkat çekicidir. Mesela kendi ifadesine göre, İsa Bey’in hükümette yer alması İli’liler tarafından istenmemektedir. Halbuki o, Yenihisar Batı Türkistan ve Çin’de bulunduğu sıralarda politik yolla halkına pek çok hizmet ve yardımlarda bulunmuştur.

Rusların ve Çinlilerin kışkırtmaları ile derinleşen bu ayrılıklar, sadece Doğu Türkistan’ın değil, bütün Türk dünyasının esarete düşmesinin en mühim sebebidir denilebilir. Bizim 70’li yıllarda şahid olduğumuz sağ-sol kavgasının 1944’lerde Doğu Türkistanlı Türk gençleri arasında kanlı-bıçaklı bir şekilde devam ettiğini okumak hakikaten üzücü, ama ibret vericidir.

İsa Bey 1946’da ”Üç Prensip Gençler Teşkilatı’nın Doğu Türkistan şubesini açar. ”Altay Neşriyat Evi”ni kurar. ”Erk” gazetesini çıkarmaya başlar. Haftada bir toplantılar tertip eder.

29 Mayıs 1947’de Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti’nin Başkanlığı Türkler’e verilir. Mesut Sabri Eyalet hükümeti Başkanı, İsa Yusuf da bu hükümetin Genel Sekreteri olur.

1948’de Altayların ünlü mücadele adamı Osman Batur, Urümçi’ye gelerek İsa Yusuf Bey’i ve Doğu Türkistan hükümetini ziyaret eder. Osman Batur’un nasıl karşılanacağının kararlaştırılması sırasında da, İsa Yusuf Bey’in dediği gibi ”milli şuura kavuşamamış olmaktan” pek çok ayrılık sesleri yükselir. Bir müddet sonra 17 Temmuz 1948’de, Rus aleyhtarı politika takip ettikleri gerekçesiyle Mesut Bey ve İsa Yusuf Bey hükümetten azledilirler.

Daha sonra Çan Kay Şek bu iki lideri Çin’e davet eder. Fakat bu davet reddedilir. Bu arada Kızıl Çin tehlikesi de gittikçe yaklaşmaktadır. Türkler arasında General Tao’nun harb etmeden Doğu Türkistan’ı Kızıl Çin’e teslim edeceği haberleri yayılmaktadır. 1948 Kasım’ında Çin komünistleri Pekin’i işgal ederler. Nankin’e doğru ilerlerler. Çan Kay Şek istifa eder. 1949 sonbaharında İsa Yusuf ve beraberindeki heyet. Kızıl Çin kuvvetlerine karşı direnen generalleri ziyaret ederler. Onların mücadele azmini arttırmaya çalışırlar. Fakat artık bozgun başlamıştır. Kızıl Çin kuvvetleri Doğu Türkistan’a doğru ilerlemektedir.

İsa Yusuf Bey ve arkadaşları uzun müzakereler sonucu, güçlerinin Kızıl Çin kuvvetlerine karşı koymak için yeterli olmadığını düşünerek, hicret kararı alırlar. İsa Bey 20 Eylül 1949 gece yansı Urumçi’den ayrılır. 22 Eylül’de Kuçar şehrinde Mehmet Emin Buğra ile buluşur. 27 Eylül’de geldiği Kaşgar’dan 1 Ekim 1949 da ayrılır.

21 Ekim 1949 tarihinde ise Doğu Türkistan’ın sınır kasabasından İsa Yusuf Bey ve yanındaki yüzlerce kişi ayrılır. Artık çileli ve uzun sürecek bir gurbet hayatı başlamaktadır.

Çok tehlikeli ve meşakkatli bir dağ yolcululuğundan sonra 11 Aralık 1949 günü Keşmir sınırındaki Ladak kasabasına varırlar. İsa Bey ise 20 Aralık 1949’da Ladak’a ulaşabilirler.

Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin, Komünist Çinlilerden kaçan 852 kişinin, 798’inin Ladak’a sağ salim gelebildiklerini tespit ederler. 54 kişi bu uzun ve tehlikeli yolculuk sırasında vefat etmiştir.

Sağ gelenlerden 49 kişinin de el ve ayak parmakları donduğundan kesilmek mecburiyetinde kalmıştır.

Daha sonra Keşmir’in başşehri Srinagar’a giderler. Artık çileli bir bekleyiş devri başlamıştır. İsa Yusuf ve Mehmet Emin Buğra Bey bir yandan da dağ yoluyla Tibet üzerinden Hindistan’a gelmek için Kazak Türklerine yardım ulaştırmaya çalışırlar. İsa Yusuf Bey, bu kafilelerin sığınma izinlerini alabilmek için pek çok temaslarda bulunur. Yeni Delhi’de Hindistan Dışişleri Bakanlığı ile görüşür. 6 Eylül 1951 tarihinde Suudi Arabistan’a gider.

Melik Abdülaziz ve Emir Faysal’ı ziyaret eder. Bir netice alamaz. Oradan Mısır’a geçer. Mısır hükümetinden de olumlu sonuç çıkmayınca 6 Ocak 1952 tarihinde Türkiye’ye hareket eder. Bu sıralarda Mehmet Emin Buğra göç ederek Türkiye’ye gelmiştir. Onunla birlikte Türkiye’deki ziyaretlerine başlar. TBMM Başkanı Refik Koraltan, Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Sıtkı Yırcalı ve Muhlis Ete gibi bakanlar, Haşim İşcan, Sait Bilgiç, Remzi Oğuz Arık, Haluk Karamağaralı gibi şahsiyetler İsa Yusuf ve Mehmet Emin Buğra’nın görüştüğü kişiler arasındadır.

Bir yandan da basın yoluyla dava canlı tutulmaktadır. Nihayet Bakanlar Kurulu 13.3.1952 tarihinde 1850 Doğu Türkistanlının iskânlı göçmen olarak Türkiye’ye yerleşmelerine karar verir. 1953 yılı başından itibaren Doğu Türkistanlılar Türkiye’ye gelip yerleşmeye başlarlar. Göçmenlerin büyük kısmı Türkiye’ye yerleştikten sonra, İsa Yusuf Bey de ailesiyle birlikte 1954 Haziranında Türkiye’ye yerleşir. 4 Aralık 1957 tarihinde de Türk vatandaşlığına kabul edilir.

1949-1954 yılları arasındaki tahammül edilmeyecek derecede zor şartlar içinde geçen 5 yıldan sonra, Türkiye’ye yerleşen Doğu Türkistanlılar ve İsa Yusuf Alptekin bir nebze de olsa huzura kavuşurlar. 1952 tarihinde Türkiye’ye yerleşen Mehmet Emin Buğranın 1953’te başlattığı yayın faaliyeti İsa Yusuf Bey tarafından da sürdürülür.

1960 yılında Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti kurulur. Mehmet Emin Buğranın 14 Haziran 1965 de vefatından sonra cemiyetin başkanlığına İsa Yusuf Alptekin getirilir. Alptekin gazete gazete dolaşarak Doğu Türkistan davasını anlatır. Kitaplar yayınlar, dergiler çıkarır. 1984 yılında yayına başlayan, “Doğu Türkistan’ın Sesi’” isimli mecmua Türkçe, Arapça, İngilizce olmak üzere üç dilde yayınını sürdürmektedir. İsa Yusuf Alptekin 1978 yılında bir trafik kazası geçirir. Uzun süre hastanede kalır. Gözleri tedrici olarak acizleşir. Bunun üzerine cemiyetin faal başkanlığından ayrılır. 1986 yılında Doğu Türkistan Vakfı’nı kurar.

İsa Yusuf Alptekin’in,

Muhtıralar,

Doğu Türkistan İnsanlıktan Yardım İstiyor,

Doğu Türkistan Davası ve Esir Doğu Türkistan İçin isimli eserleri vardır.

Esir Doğu Türkistan için, Alptekin’in 1949 yılına kadar olan hatıralarıdır. Biz bu biyografiyi yazmak için büyük ölçüde bu eserden faydalandık. İsa Yusuf Bey’in hatıralarının ikinci kısmı yayına hazırlanmak üzeredir. 12 Mayıs 1991 Pazar günü İsa Yusuf Bey’i Ataköy’deki evinde ziyaret ettik. Gözleri görmüyordu. 90 yaşını idrak etmişti. Fakat söylediği şu cümle daima kulaklarda çınlamalı ve hayatı mücadele içinde geçmiş bir insanın içindeki aşk her Türk’e yol göstermelidir:

”90 yaşıma geldim. Gözlerimi kaybettim. Fakat içimdeki mücadele azmi ve Doğu Türkistan’ın istiklaline kavuşması arzusundan hiçbir şey kaybetmedim.”

İsa Yusuf Bey’in hayatı hakkında kısa bir değerlendirme yapıldığında şu noktaları tespit etmek mümkündür.

İsa Yusuf Bey, diğer Türkistanlı liderlerden farklı olarak diplomat yönü ağır basan bir şahsiyettir. Meselelerin şiddetten ziyade aklı selim ve uzun vadeli çalışmalarla halledileceğine inanır. Batı Türkistan’da vazife yaptığı yıllar onun ufkunu genişletmiş ve dünyayı, daha iyi tanımasına fırsat vermiştir. Bu görevleri sırasında Türk ve İslam dünyasını da yakından tanımak imkânını bulmuştur.

1938-39 yıllarında Hindistan, S. Arabistan, Mısır, Türkiye, İran, Irak, Lübnan, Afganistan gibi ülkelere yaptığı seyahatler Türk ve İslam dünyasının gücü hakkında da çok mühim fikirler edinmesini sağlamıştır.

O, bu seyahatler sırasında pek çok devlet adamı ile görüşerek devlet tecrübesini de arttırmıştır. Böylece İsa Yusuf Bey, ender kıymette bir devlet ve siyaset adamı olarak da temayüz etmiştir.

Onun her gittiği yerde Türk ve Müslüman talebelerle ilgilenmesi, onları daha iyi şartlar içinde okutmak istemesi, cemiyetler kurup, gazete ve dergi yayınında bulunması eğitim ve kültüre verdiği önemi gösterir.

”İyi adam, iyi iş” prensibi, Batı Türkistan’da iken tanıştığı Özbek Türklerinin milli şairi Çolpan’ın ”İsa Bey, bize adam lazım, her konuda yetişmiş adam lazım, sözlerinin fiiliyata geçirilme isteğini ifade eder.

İsa Yusuf Bey sarsılmaz bir imanın adamıdır. Mücadele azminin kaynağı bu sarsılmaz imandır. Gençlik yıllarında başlayan mücadele hayatı, hicretler, eziyetler, türlü sıkıntılarla devam etmiş ve hürriyet aşkı 90 yaşında bile gönlünü alev alev yakmaktadır.

Doğu Türkistan’ın istiklaline kavuşacağına dair ümidi taptazedir. Ve bu kurtuluş, kültür ve ekonomik gücün birleşmesi ile gerçekleştirilecektir. 90 yaşındaki bu iman ve mücadele adamına hayranlık duymamak imkânsızdır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.