A. Irak Selçukluları
Devleti’nin Kurululuşu
Kurulduğu andan itibaren batı yönünde genişleme siyaseti izleyen Büyük Selçuklu Devleti, Tuğrul Bey’den başlamak üzere Alparslan ve Melikşah dönemlerinde İran’ın batısından Mısır sınırlarına, Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na kadar yayılarak bu alandaki hedeflerinin büyük bir kısmını gerçekleştirdi. Bu büyük gelişmeler Sultan Melikşah’ın 1092’deki ölümü ile birlikte sona erdi ve devlet kendisini büyük bir iktidar mücadelesi içerisinde buldu. On yılı aşkın bir süre devam eden savaşlar sonucu batı yönündeki fetihler durduğu gibi, bir noktada buradaki topraklar da kaderine terk edildi. Sultan Mehmet Tapar’ın devleti derleyip, toparlama çalışmaları büyük ölçüde başarılı olmasına rağmen bu siyaset değişmedi. Bu hükümdarın 18 Nisan 1118 tarihinde vefat etmesinden sonra yerine henüz 14 yaşında olan büyük oğlu Mahmud geçti. Mehmet Tapar’ın hepsi de küçük yaşlarda olan Mesud, Tuğrul, Süleymanşah ve Selçukşah adlarında dört oğlu daha bulunmaktaydı.
Sultan Mahmud’un yaşının küçüklüğünü fırsat bilen Selçuklu devlet adamları, kısa sürede onu saray eğlencelerine ve bunun sonucunda oluşan müsrifçe harcamalara alıştırdılar. Sultan Mehmet Tapar’ın, Melikşah’ın ölümünden sonra yaşanan dağınıklığı derleyip, toparlamaya başladığı sıradaki ölümü, bu çalışmaların yarım kalmasına sebep olmuş ve oğlu Mahmud, çevresindeki devlet adamlarının yönlendirmesiyle bütün olumlu gelişmeleri bir anda tersine çevirmişti. Merkezi otoritenin sarsılması sonucu Irak’ta isyanlar çıktı. Bağdad şahneliğine getirilip, sonra azledilen Aksungur Porsukî, Hille Mezyedî Emîri Dubeys b. Sadaka, Melik Mesud ve Melik Tuğrul isyan ettiler; sükûnet zorlukla sağlanabildi.
Bu kötü gidiş Mahmud’un amcası ve devletin doğu taraflarının yöneticisi konumundaki Melik Sancar’ın olaya müdahale etmesine sebep oldu. Sancar, 11 Ağustos 1119 tarihinde Sâve’de yeğeninin ordusunu yenilgiye uğratmayı başardı. Bundan sonra Büyük Selçuklu Devleti tahtına oturan Sultan Sancar, eskiden olduğu gibi doğudaki ülkeleri yönetirken, oğlu olmadığı için kızı ile evlendirerek kendisine damat yaptığı yeğeni Mahmud’u, Rey şehri sınır olmak üzere, imparatorluğun Irak-ı Acem’den Akdeniz’e kadar uzanan bütün batı topraklarında hükümdar yaptı. Böylece, doğuda İran’ın batısından, batıda Suriye içlerine, kuzeyde Kafkasya’da Gürcistan sınırından, güneyde Arap Yarımadası’nın içlerine kadar uzanan geniş topraklarda Büyük Selçuklu Devleti’ne tâbi, Hemedân merkezli Irak Selçuklu Devleti ortaya çıkıyor ve bu durum buralarda okunan hutbelerle resmi hale getiriliyordu (Nisan 1120).
B. Irak Selçuklularının Yükseliş Devri
Sultan Mahmud, amcası Sultan Sancar’ın gözetimi altında, 11 yıl boyunca Irak Selçukluları Devleti’ni yönetti. Uzun bir süredir kaybettikleri dünyevî hâkimiyetlerini tekrar ellerine geçirip, eski parlak dönemlerine kavuşmak için büyük bir istek duyan Abbâsî Halifeleri, aradıkları fırsatı Irak Selçukluları Devleti’nin kurulması ile yakalayabildiler. Zira, kurulduğu andan itibaren iç isyanlar ile uğraşmak zorunda kalan, yaş ve tecrübe itibarıyla yetersiz hükümdarlar, onlara aradıkları imkânı vermişlerdi. Bu cümleden olarak, 1055 yılından itibaren Selçuklulara tâbi bir şehir devleti konumunda olan Abbâsî Halifeliği, bu statüyü bozarak, Türkleri Irak’tan kovmak için çeşitli yollara baş vurmağa ve silaha sarılmağa başladı. Halife Musterşid, Hille Arap emîri Dubeys b. Sadaka ile Selçuklulara karşı ittifak yaptı ise de, daha sonra araları bozuldu ve düşman oldular. Bizzat sefere çıkan Halife Musterşid, Selçuklu komutanlarının da yardımı ile el-Nîl’de Dubeys’i yenilgiye uğrattı (Mart 1123). Sancar’ın emir ve direktifleri doğrultusunda devleti yöneten Sultan Mahmud, halifenin kışkırtmaları sonucu amcasına karşı harekete geçmeğe karar vermişken, son anda onun uyarıları sonucu gerçek düşmanının kim olduğunu fark ederek, Bağdad üzerine bir sefer düzenledi ve halifeyi tekrar Selçuklulara tâbi hale getirmeyi başardı (Şubat 1127). Halife Musterşid, bu olaydan sonra Mahmud’un saltanatının sonuna kadar herhangi bir harekete kalkışamadı.
Sultan Sancar, başta veziri olmak üzere, devleti yönetecek olan bütün önemli memurları da bizzat kendisi tayin ederek, yeğeninin, tecrübesizlikten kaynaklanacak bir takım yanlış kararlar almasının önüne geçmeye ve Irak Selçukluları Devleti’ni kendi politikası doğrultusunda yönlendirmeye çalıştı. Bu amaçla metbû hükümdar sıfatını kullanarak sık sık tâbi Irak Selçukluları Devleti’nin iç işlerine müdahalelerde bulundu. Bu müdahaleler genelde başta vezir olmak üzere, devlet adamlarının değiştirilmeleri veya görevlerine iadeleri konusunda oldu. Sultan Sancar, Irak Selçukluları Devleti’nin durumunu o kadar yakından takip etmekteydi ki, yeğeninin emir ve direktiflerine uymada gevşek davranması üzerine harekete geçerek sınırdaki Rey şehrine gelip, onu yanına çağırarak yeni direktifler vermekten kaçınmamıştı (1128).
Selçuklu tarihinin genelinde olduğu gibi, bu dönemde de isyanlar eksik olmadı. Gerek Selçuklu meliklerinin, gerekse de Hille Emîri Dubeys b. Sadaka’nın isyanları Sultan Mahmud’u bir hayli uğraştırdı. Melik Mesud, Atabegi Çavuş Beg ve Veziri Ebû İsmâil et-Tuğraî’nin kışkırtmalarıyla isyan etti ise de Esedâbâd yakınlarında yapılan savaşta yenildi (14 Haziran 1120). Melik Mesud, sonradan ikinci bir isyan girişiminde daha bulundu; fakat Sultan Mahmud kardeşi ile anlaşarak, barış yoluyla bu olayı halletti (Mart 1131).
Melik Tuğrul da iki defa isyan girişiminde bulundu. Bunların ilki Mart-Nisan 1122 tarihinde gerçekleşti. Emîr Çavuş Beg bu isyanı bastırdı. Tuğrul’un ikinci isyanı Dubeys b. Sadaka’nın kışkırtmasıyla Irak’ta gerçekleşti; fakat Halife Musterşid’in şiddetle karşı koyması üzerine sonuçsuz kaldı (Mart 1125).
Dubeys b. Sadaka, bir yandan halife ile mücadele ederken, diğer yandan da Sultan Mahmud’a karşı fırsat buldukça isyanlar çıkartmaktan çekinmedi. 1129 yılı sonlarına doğru Irak’ta gerçekleştirdiği isyan hareketi bastırıldı ve kendisi Hille’den ayrılarak çöle kaçmak zorunda kaldı.
Bu dönemde, Rusların baskısından kaçarak Kafkasya’ya sığınan Kıpçak gruplarını ülkesine yerleştirerek onlardan büyük bir ordu meydana getiren Gürcü Kralı IV. David, bu savaşçı Türk gurubunun da yardımıyla Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da önemli başarılar kazandı. Sultan Mahmud, kardeşi Melik Tuğrul’un komutasında bir orduyu ve içlerinde Artukoğlu İlgazi’nin de bulunduğu Doğu Anadolu’daki Türk beyliklerinin güçlerinden oluşan yardımcı kuvvetleri Gürcüler üzerine sefere gönderdi. 18 Ağustos 1121 tarihinde Did-Gorni’de yapılan savaşta bu Türk birlikleri Gürcü Kralının ani baskını sonucu ağır bir yenilgiye uğradılar.Bu savaştan bir yıl sonra Tiflis Gürcülerin eline geçti. Sultan Mahmud, bölgedeki Türk halkının şikâyetlerinin artması üzerine bizzat bölgeye bir sefer düzenledi ise de yeterince başarı sağlayamadı (Temmuz-Ağustos 1123). Durdurulamayan Gürcü kralı 25 Ocak 1125 yılındaki ölümüne kadar topraklarını Müslüman Türklerin aleyhine genişletmeye devam etti.
Birinci Haçlı Seferi’yle Müslüman Doğu’da Urfa, Antakya, Kudüs ve Trablus gibi müstahkem şehirleri ellerine geçiren Avrupalı Hıristiyanlar, buraları kendilerine merkez yaparak Müslümanlara karşı saldırılarını sürdürdüler. Sultan Mahmud’un saltanatı devrinde Artukoğlu İlgazi ile yeğeni Artuklu Belek Gazi, Mûsul emîrleri Aksungur Porsukî ve İmâdeddîn Zengi, bu Haçlı kuvvetleriyle mücadele ettiler.
İlgazi, 30 Haziran 1119 tarihinde Telli Afrîn’de Antakya Haçlı Prensi Roger’in ordusunu imha etti. Dimaşk Atabegi Tuğtekin ile birlikte, 24 Ağustos 1119 tarihinde Telli Dânis’te bu sefer de Kudüs Haçlı Kralı II. Baudouin’in ordusunu geri çekilmek zorunda bırakt. 1120 yılı yaz aylarında yine Atabeg Tuğtekin ile birlikte Kudüs Kralı II. Baudouin ve Urfa Haçlı Kontu Joscelyn’in ordularıyla yaptıkları savaşta taraflar yenişemedi ve kısa süreli bir anlaşma imzaladılar. İlgazi, bütün bu mücadelelerden sonra 19 Kasım 1122 tarihinde Meyyâfârikîn yakınlarında vefat etti. Onun ölümünden sonra yeğeni Belek Gazi mücadeleyi devraldı. Belek, 13 Eylül 1122 tarihinde, Sûrûc’da, Urfa Kontu Joscelyn ve Birecik Senyörü Galeran’ın kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Bundan bir yıl sonra 8 Nisan 1123 tarihinde Kudüs Kralı II. Baudouin’in ordusunu Turuş savaşında bozguna uğratarak, kralı esir aldı. 5 Mayıs 1124 tarihinde Menbic yakınlarında bu sefer de Urfa kontu Joscelyn ve Maraş kontu Geoffroy’un ordularını bozguna uğrattı. Menbic kalesini kuşatması devam ederken, bu savaştan bir gün sonra kaleden atılan bir okla şehit oldu. Bundan sonra Sultan Mahmud, Haçlılarla mücadelelerde bulunması için Aksungur Porsukî’yi vali tayin ederek Mûsul’a gönderdi. Aksungur Porsukî’nin burada yaptığı en büyük başarı, kuşatılmış olan Haleb’in imdadına koşarak, Haçlılar tarafından ele geçirilmesini önlemek oldu (Ocak-Şubat 1125). Onun 25 Kasım 1126 tarihinde Mûsul’da Batınîler tarafından bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra, Mûsul’un yönetimi oğlu İzzeddîn Mesud’a bırakıldı. Onun da kısa bir süre sonra vefatı ile birlikte, İmâdeddîn Zengi atabeg payesiyle bölgeye vali olarak atanınca (1127), bölgedeki mücadelelerin seyri Türklerin lehine değişti.
Sultan Mahmud, 10 Eylül 1131 tarihinde Hemedân’da hayata gözlerini yumdu. Yaşının gençliği ve tecrübesizliği sebebiyle başarılı olamamış, bu yüzden de amcası Sancar’ın müdahalelerine maruz kalmıştı. Saltanatı döneminde devleti uğraştıran bütün meseleler, kendisinden sonra gelecek olan hükümdarlara miras kaldı.
Sultan Mahmud’un sağlığında iken yerine halef bıraktığı küçük yaştaki oğlu Davud, Vezir Ebû’l- Kâsım Derguzînî ve Atabeg Ahmedîlî’nin desteği ile Irak Selçukluları tahtına oturtuldu. Dâvud’un saltanatına ülkenin her yanından büyük tepkiler geldi. İlk olarak Melik Mesud isyan etti ve Mûsul Atabegi İmâdeddîn Zengi ile birlikte Irak’a yürüdü. Ardından Melik Selçukşah da isyan ederek ordusuyla Irak’a yürüdü. Burada Halife Musterşid’i de yanlarına alarak Sultan Sancar’a karşı bir ittifak oluşturdular (Mart-Nisan 1132). Irak Selçukluları Devleti’nin geleceğinin tehlike altında olduğunu gören ve kendisine karşı yapılan ittifaktan haberdar olan Sultan Sancar, yanına aldığı Melik Tuğrul ile birlikte büyük bir orduyla isyancıların üzerine yürüdü. 25 Mayıs 1132 tarihinde, Dînever’de yapılan savaşta isyancılar yenilgiye uğradılar. Savaştan sonra Irak Selçukluları Devleti’nin iç işlerini yeniden tanzim eden Sancar, Tuğrul’u tahta oturtarak ülkesine geri döndü.
Tuğrul’un saltanatına ilk tepki tahtını kaybeden Davud tarafından geldi. Amcasına karşı isyan bayrağını kaldıran Davud, Hemedân yakınlarında Vahan adlı mevkide yaptığı savaşta yenilerek, Bağdad’a iltica etti (Temmuz-Ağustos 1132). Bunun hemen akabinde Melik Mesud, kardeşi Tuğrul’a karşı destek sağlamak amacıyla geldiği Bağdad’da, halife ve yeğeni Davud ile anlaşmaya vardı. Bundan sonra harekete geçen Mesud, kısa sürede Hemedân’ı ele geçirdi. 1133 yılı sonlarında Zikrâver’de karşılaşan kardeşlerden Mesud galip geldi. Tarafların Kazvîn civarındaki ikinci karşılaşmalarında bu sefer Tuğrul kazandı (24 Temmuz 1134). Bağdad’a kaçan Mesud, burada beklediği ilgiyi göremedi ve şehirden atıldı. Tam bu sırada Sultan Tuğrul Hemedân’da vefat etti (24 Ekim 1134). O, kısa bir süre tahtta kalmış, kardeşi ve yeğeninin isyanları sebebiyle herhangi bir icraat yapamamıştı.
Mesud, Sultan Tuğrul’un ölümünden sonra Hemedan’a giderek Selçuklu tahtına oturdu. Onun döneminde Abbâsî Halifeliği ile ilişkilerin son derece bozulduğunu görüyoruz. Sultan Mesud’un saltanatına karşı çıkan bir kısım Selçuklu emîrleri, Halife Musterşid’i de ittifaklarına katarak isyan ettiler. Bu isyanı bastırmak için harekete geçen Mesud, çeşitli vaadlerle Türk emîrlerini kendi tarafına çekince yalnız kalan Halife Musterşid, Dây Merk’te yapılan savaşta yenilgiye uğradı ve esir düştü (24 Haziran 1135). Esareti sırasında Musterşid’in, bir kısım Batınînin saldırısına uğrayarak öldürülmesinden sonra (29 Ağustos 1135), yerine getirilen oğlu Râşid Billah, babasının siyasetini aynen devam ettirdi. Yanına toplanan, başlarını Mûsul Atabegi Zengi’nin çektiği bir grup Türk emîri onu isyana teşvik ettiler. Bunun üzerine harekete geçen Sultan Mesud Bağdad’a saldırarak, onun buradan kaçmasını sağladı (14 Ağustos 1136). Râşid’in kaçmasından sonra, Selçuklu siyasetine uygun aday olarak görülen Muktefî Liemrillah, kendisiyle varılan anlaşmadan sonra Abbâsî tahtına oturtuldu (18 Ağustos 1136). Böylece tekrar tâbi hale getirilen Abbâsî Halifeliği’nin Sultan Mesud’un saltanatı süresince Selçuklular için tehlikeli davranışlara yönelmesi önlenmiş oldu.
Sultan Sancar, metbûluk-tâbilik ilişkileri çerçevesinde Irak Selçukluları Devleti’nin iç işlerine bu dönemde de müdahalelerde bulundu. Bu müdahaleler yine vezirlerin tayini şeklinde gerçekleşti. Ayrıca, Abbâsî halifeleri Musterşid ve Râşid’in tasfiyeleri ile Muktefî’nin halife seçilmesinde Sancar’ın birinci derecede rolü oldu. Devletin maliyesini denetimi altında tutan Sancar, yeğeninin dış etkilerle kendisine karşı herhangi bir harekete geçmesini önlemeğe çalıştı. 9 Eylül 1141’de vuku bulan Katvan Savaşı’nda Karahıtaylara yenilmesinden sonra yeğeninin sınırdaki Rey şehrine çağıran Sancar, onu, son dönemlerde yıldızı parlayan Emîr Hasbeg Belengerî konusunda uyararak, devlet üzerindeki etkisini ortadan kaldırmasını istedi. Bunun takipçisi olarak, 1 Ocak 1150’de ordusuyla tekrar Rey’e gelerek bu emîrin devlet yönetimindeki etkisini kırdı.
Sultan Mesud’un saltanatı döneminde Selçuklu ailesinden bir takım meliklerin isyan ettiklerini görmekteyiz. Huzistan hâkimi olan Melik Selçukşah, ordusuyla Irak üzerine yürüdü ise de, müttefiki Emîr Alpkuş es-Silâhî ile anlaşmazlığa düşünce fazla ilerlemeden ülkesine geri döndü (1136). Bu olaydan iki yıl sonra tekrar saltanat hevesine kapılarak Irak üzerine yürüdü; fakat aynı şekilde başarısızlığa uğradı. Kardeşini affeden Sultan Mesud, Ahlat ve çevresini ona iktâ etti (1138).
Halife Râşid ile kendisi aleyhinde ittifak yapan yeğeni Davud’un arkasından gönderdiği Emîr Karasungur, bu meliki Merâga yakınlarında bozguna uğrattı (1136 Ekim başı).
Sultan Mesud devrinin en karakteristik özelliği, emîrlerden kaynaklanan iç isyanların fazlalığıdır. Selçuklu tarihinde bu kadar yoğun bir isyan dalgası görmek imkânsızdır. Sırasıyla Emîr Mengüpars (1138), Emîr Karasungur (1138-39), Emîr Bozaba (1145-47), Emîr Alpkuş (1149-50), Ali b. Dubeys (1146-48) isyan ederek Irak Selçukluları Devleti’nin bekası için büyük bir tehlike oluşturdular. Bu isyanlara, bazı emîrlerin bir araya gelerek gerçekleştirdikleri isyan (1148) ile Mûsul Atabegi İmâdeddîn Zengî’nin düşmanca davranışlarını da eklememiz mümkündür. Mesud’un bütün saltanatı boyunca, gerek halifelerin, gerekse de emîrlerin isyanlarında baş rolü üstlenen İmâdeddîn Zengî, dönemin tarihçileri tarafından iç anarşinin tek müsebbibi olarak gösterilmektedir.
Bu dönemde Haçlı devletleriyle ilişkilerde de önemli olaylar yaşandı. İmâdeddîn Zengi 4 Aralık 1144 tarihinde Urfa’yı ele geçirerek, Haçlılarla olan mücadeleleri Yukarı Mezopotamya’dan Suriye sahil şeridine doğru geriletmeyi başardı. Bu durum Avrupa Hıristiyan âleminde yeni bir Haçlı seferi düzenlenmesi fikrini ön plana çıkardı. Avrupa’nın güçlü kralları Fransa Kralı VII. Louis ile Alman İmparatoru III. Konrad, 1147 yılında ordularıyla Anadolu’ya girdiklerinde, Türkler tarafından büyük yenilgilere uğratıldılar. Haçlıların kalan kısımları Suriye’ye ancak deniz yoluyla ulaşmayı başarabildiler. Bunlar Suriye’nin en önemli şehri olan Dimaşk’ı kuşattılarsa da başarıya ulaşamadan, kayıplar vererek geri çekildiler (Temmuz 1148). Bu olaydan bir yıl sonra 30 Haziran 1149 tarihinde Antakya Prensi Raimond, Zengi’nin oğlu Nûreddîn Mahmud tarafından İnneb’de yenilgiye uğratıldı ve ordusu tümden yok edildi. Bu büyük zaferden yeterince istifade edemeyen Nûreddîn Mahmud müdahalede geç kalınca, savunmasız durumdaki Antakya’yı ele geçiremedi.
Irak Selçukluları Devleti’nin Kafkaslarla olan ilişkilerinin merkezinde her zaman olduğu gibi Gürcüler bulunmaktaydı. Azerbaycan’a vali olarak gönderilen emîrler onlarla yapılan mücadeleleri yürütmekteydiler. Bu noktadan hareketle, bu dönemde bölgeye gönderilen Emîr Karasungur, onların hücumlarına karşı koymaktaydı. Onun 1140-41 yılında ölümüyle yerini Emîr Çavlı Candar aldı. Onun da Ekim-Kasım 1146 tarihinde ölümüyle birlikte Hâcib Abdurrahman Toganyürek atabeg payesiyle bölgeye gönderildi. Bu emîrin kendisi üzerindeki baskıcı hareketlerinden bıkan Sultan Mesud’un isteği doğrultusunda Emîr Hasbeg tarafından bir suikastle öldürtülmesinden sonra bütün Azerbaycan’ın idaresi Atabeg Şemseddîn İldeniz’in eline geçti. Bu andan itibaren bölge İldeniz ve daha sonra da oğulları ve torunlarının yönetiminde kaldı. Bunlar Azerbaycan Atabegleri olarak Gürcülere karşı büyük başarılara imza attılar.
Yine aynı dönemde Kafkaslar’daki küçük Şirvanşahlar Devleti’nin de Selçuklulara tâbi oldukları, bıraktıkları sikkelerden anlaşılmaktadır.
Bu dönemde Kirmanşahlarla evlilik yoluyla akrabalık ilişkileri kurulmuştur. Sultan Mesud Kirmanlı bir prenses ile evlenmiş (Mayıs-Haziran 1138), Kavurt Beg’in oğlu ise Halife Mustazhir’in ölümü ile dul kalan eşi ile evlenmişti (25 Ekim 1138).
Anadolu’daki Türk beylikleriyle ilişkiler devam ettirildi. Sultan Mesud, halifelerle yaptığı mücadelelerde kendisine yardım etmeyen Irak Selçuklularına tâbi olan Ahlatşah Sökmen’in üzerine bir sefer yaparak, kendisini cezalandırdı ve topraklarını elinden alarak kardeşi Selçukşah’a iktâ etti (1136-37). Bu dönemde Saltukluların da Irak Selçuklularına tâbi olduğu İzzeddîn Saltuk’un sikkelerinden anlaşılmaktadır.
Sultan Mesud, 2 Ekim 1152 tarihinde akut humma hastalığından vefat etti. Cenazesi Hemedân’da defnedildi. Tehlikelerle dolu saltanat döneminde, güçlü şahsiyeti ile her olaydan fazla zarara uğramadan çıkmasını bilmişti. Saltanatı, bütün olumsuzluklara karşın, Irak Selçukluları Devleti’nin en parlak dönemi sayılabilir.
C. Devletin Gerilemeye Başlaması ve Irak’ın Kaybedilişi
Sultan Mesud’un sağlığında yerine veliahd tayin ettiği yeğeni Melikşah, Emîr Hasbeg tarafından tahta çıkarıldı. Melikşah, eğlenceye ve içkiye düşkün, zayıf karakterli bir insan olduğu için daha ilk anlardan itibaren devletin kontrolü Hasbeg’in eline geçti. Sultan Mesud’dan sonra böyle silik birisinin tahta geçmesi büyük bir otorite boşluğunun doğmasına sebep oldu. Bütün memleket sathında iç karışıklıklar ortaya çıktı. Özellikle Halife Muktefî, çoktandır aradığı fırsatı bulduğuna inanarak Irak-ı Arab’daki Selçuklu varlığına son vermek için veziri İbn Hubeyre ile birlikte askeri faaliyetlere girişti. Bağdad’daki Selçuklu şahnesini ve askerlerini kovduktan sonra Hille, Kûfe, Vâsıt, Tekrit ve Basra’yı ele geçirdi (Aralık 1153-Ocak 1154). Sultan Melikşah bu gelişmelere müdahale etmek istedi ise de, bölgeye gönderdiği askeri birlikler başarılı olamadılar. Durumun gittikçe kötüleşmeğe başladığını gören Selçuklu devlet adamları ve komutanları Emîr Hasbeg’in başkanlığında toplanarak, Melikşah’ın tahttan indirilip, yerine Melik Mehmed’in geçirilmesine karar verdiler ve hemen uygulamaya geçtiler.
Tahta oturduğunda Sultan Mehmed’in ilk icraatı kendisini o makama getirten emîrlerden Hasbeg ve Zengi Candar’ı öldürtmek oldu (14 Nisan 1153). Bunların kesik kafalarını da gözdağı vermek amacıyla başta Azerbaycan Atabegi İldeniz olmak üzere, diğer emîrlere gönderdi. Bu durum, emîrlerin kendisinden yüz çevirmelerine yol açtı.
Sultan Mehmed’in hükümdarlığı döneminde yine bazı isyan hareketleri eksik olmadı. Özellikle meliklerin isyanları ile uğraşmak zorunda kaldı. Bozaba’nın isyanının bastırılmasından sonra, 1146 yılında Sultan Mesud tarafından hapsettirilen Melik Süleymanşah, kardeşinin ölümüyle birlikte hapisten kurtulmuştu. Yeğenini tahttan uzaklaştırarak, yerine geçmek için isyan etti. Kısa sürede Hemedân’ı ele geçirerek, kendisini burada sultan ilân etti ise de kısa sürede içki ve eğlenceye dalması üzerine kendisine yardım eden bütün emîrlerin desteğini yitirdi ve Hemedân’dan kaçmak zorunda kaldı. Onun gitmesinden sonra Sultan Mehmed tekrar tahtına geri döndü.
Süleymanşah, bu isyan hareketinden sonra şansını bir daha denedi. Bu sefer de Halife Muktefî ve yeğeni Melikşah ile ittifak kurarak Sultan Mehmed’in üzerine yürüdü. Tarafların Aras nehri kıyısında yaptıkları savaşı isyancılar kaybetti (Haziran-Temmuz 1156). Sultan Mehmed bu olaylardan sonra kendisi için tehlike olarak gördüğü Melik Çağrışah’ı tutuklattı ve hapse attırdı.
Halife Muktefî’nin Irak’taki faaliyetlerini yakından takip eden Sultan Muhammed, Tekrit hâkimi Mesud Bilâl’i onun üzerine gönderdi. Bağdad yakınlarında Bikemzâ denilen yerde yapılan savaşta Mesud Bilâl yenilgiye uğradı (10 Ekim 1154). Bu savaştan sonra Bağdad üzerine bir sefere hazırlanan Sultan Mehmed, kendisini rahatsız edebilecek bir isyan hareketine meydan vermemek için kardeşi Melik Arslanşah’ı göz altında tutmak istedi ise de, Azerbaycan Atabegi İldeniz ondan önce davranarak, aynı zamanda üvey oğlu olan bu meliki Azerbaycan’a kaçırttı. Bu durum, Bağdad seferinin birkaç yıl gecikmesine sebep oldu. Neticede, Sultan Mehmed Şubat-Mart 1157 tarihinde büyük bir orduyla gelip Bağdad’ı kuşattı. Haziran 1157 tarihine kadar süren birkaç aylık mücadeleye rağmen şehir ele geçirilemedi. İldeniz’in isyan ettiği haberinin gelmesi üzerine kuşatmayı durdurarak ülkesine geri dönmek zorunda kaldı. Böylece, Bağdad üzerine yapılan bu son sefer de neticesiz kalmış ve Abbâsî Halifeliği’nin bölgedeki hâkimiyeti tescillenmiş oluyordu.
Sultan Mehmed, Aralık 1159-Ocak 1160 tarihinde genç bir yaşta Hemedân’da vefat etti. Kısa süren saltanatı süresince ortaya çıkan bütün iç meseleleri halletmiş, meliklerin ve emîrlerin siyasi ihtiraslarına set çekmeyi başarmıştı. Abbâsî hanedanının Irak’taki tehlikeli faaliyetlerine son vermek için mücadele etmiş ise de, iç ihanetler yüzünden bunda başarıya ulaşamamıştı. Irak Selçukluları Devleti’ni, Sultan Mesud’un ölümünden sonra ortaya çıkan istikrarsızlık ortamından bir nebze olsun kurtarmıştı.
Sultan Mehmed’in ölümünden sonra Selçuklu emîrleri Süleymanşah’ı tahta çıkarttılar (22 Mart 1160). Varılan anlaşma uyarınca, Melik Arslanşah da ona veliahd yapıldı. Süleymanşah, bu dönemde Abbâsî tahtına geçen Mustencid Billah’a elçi göndererek, adına hutbe okunmasını istedi ise de bu kabul edilmedi.
Amcası Süleymanşah’ın tahta oturtulacağını duyan Melikşah isyan etti ve Halife Mustencid’e elçi yollayarak kendi adına hutbe okutmasını, aksi halde Bağdad’ın üzerine sefer düzenleyerek, isteğini zorla gerçekleştireceğini bildirdi. Bunun üzerine vezir İbn Hubeyre, parayla satın aldığı bir cariye vasıtasıyla bu Selçuklu melikini zehirletmek suretiyle öldürttü (21 Mart 1160).
Süleymanşah’ın içki ve eğlence âlemlerine dalarak, devlet yönetimini tamamen bırakması üzerine harekete geçen emîrler onu tahttan indirerek, hapsettirdiler (4 Ekim 1160). Yaklaşık altı aylık bir hapis hayatından sonra Alâu’d-devle kalesinde öldürttüler. Irak Selçukluları tahtına Arslanşah’ın oturtulması kararlaştırıldı.
D. Atabeg İldeniz ve Toparlanma Devri
Arslanşah’ın tahta geçmesini sağlayan en önemli etken üvey babası Azerbaycan Atabegi Şemseddîn İldeniz olmuştu. Bu güçlü Selçuklu emîri onu bir simge gibi kullanarak, kendi hâkimiyetini gerçekleştirmişti. Haliyle, böyle iktidara çevreden bir takım itirazlar geldi ve isyan girişimleri ortaya çıktı. Bu meselelerle bizzat uğraşan ve çözen İldeniz, her başarıdan sonra devlet üzerindeki hâkimiyetini bir kat daha perçinledi.
Arslanşah’ın şahsındaki İldeniz’in iktidarına en büyük tepki Rey hâkimi Emîr İnanç tarafından geldi. O ve diğer bir çok emîrler, Arslanşah’ın kardeşi Melik Muhammed’i yanlarına alarak isyan bayrağını kaldırdılar. İldeniz, Hemedân yakınlarında Ferruhîn’de bu isyancıları bozguna uğrattı (Ocak 1161) . Bu girişimde başarılı olamayan emîrler bu sefer de Sultan Melikşah’ın oğlu Melik Mahmud’u yanlarına alarak isyan ettiler. Halifenin veziri İbn Hubeyre tarafından da desteklenen isyancılar Sâve yakınlarında bozguna uğratıldılar (3 Ağustos 1161).
Abbâsî Veziri İbn Hubeyre, ülke içerisinde anarşi çıkartmak için Selçuklu emîrlerini devamlı olarak isyana teşvik etmekteydi. Bunun neticesinde Arslanaba, (1161), Aksungur Ahmedîlî (1167-68), Emîr İnanç (1166-1169), Bercen el-Yıvaî ve İbn Senkâ (1172-73) ile Şemle (1175) isyanları ortaya çıktı ve zorlukla bastırıldı.
Arslanşah, saltanatını meşrulaştırmak ve Irak-ı Arab’da Selçuklu hâkimiyetini tekrar kurmak için Halife Mustencid’e elçi göndererek, adına hutbe okunmasını ve Sultan Mesud dönemindeki statüye dönülmesini istemişti. Yüzyıllık bir mücadele sonunda kazanılan Irak’ın hâkimiyetini savaşmadan Selçuklulara vermeye niyeti olmadığı için Mustencid bu isteği hemen reddetmişti. Bu arada Abbâsîlerin önemli devlet adamı vezir İbn Hubeyre 27 Mart 1165 tarihinde vefat etmiş, akabinde de 20 Aralık 1170 tarihinde Mustencid ölmüş ve yerine oğlu Mustedî geçmişti. Bu dönemde Abbâsî Hilâfeti’nin sanıldığı kadar sağlam bir bünyeye sahip olmadığı ve aynen Selçuklularda olduğu gibi özellikle kendi hizmetinde bulunan Türk emîrlerinin baskıları ve kabile isyanlarıyla sarsıldığı görülmektedir.
Arslanşah’ın saltanatı döneminde Gürcülerle büyük bir mücadele yaşandı. Gürcü Kralı III. Bagrat (1156-1184), İldeniz’in Irak’taki uzun meşguliyetlerinden istifade ederek Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya seferlerde bulunup, müstahkem Ani şehrini ele geçirdi (Haziran-Temmuz 1161). Burayı geri almak ve Gürcülerden intikam için harekete geçen Doğu Anadolu’daki Türk beylerinin ordusu, Ani önlerinde III. Bagrat’ın ani saldırısı ile ağır bir yenilgiye uğradılar (Ağustos 1161 sonları). Bundan sonra da Gürcü saldırıları devam etti. Bunun üzerine harekete geçen İldeniz, Sultan Arslanşah ile birlikte, Anadolu’daki Türk beylerinin kuvvetlerini de yanına alarak büyük bir ordu oluşturdu ve Gürcistan’a girerek tahribatlarda bulunduktan sonra 13 Temmuz 1163 tarihinde Gag ovasında Gürcü kralının ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zaferin sonucu olarak Ani şehri uzun bir kuşatmadan sonra ele geçirildi (Mart-Nisan 1164). Zor durumda kalan Gürcü kralı, Arslanşah’a elçi göndererek barış istemek zorunda kaldı. III. Bagrat’ın saldırıları bir müddet sonra yine başladı. Ekim 1174 tarihinde Ani’yi tekrar ele geçirdi. Bunun üzerine, İldeniz’in teşvikleriyle ikinci Gürcistan seferine çıkan Arslanşah yolda hastalanınca Azerbaycan’da kaldı. Seferi devam ettiren İldeniz, Doğu Anadolu Türk beylerinin de kuvvetleriyle birlikte katıldıkları bu seferde Gürcistan içlerinde büyük saldırılar ve tahribatlarda bulundu. Gürcü kralı ormanlarda saklanarak, Türklerin karşısına çıkmaya cesaret edemedi (1175). Ani, Türkler tarafından kuşatıldı ise de ele geçirilemedi.
Atabeg Nûreddîn Mahmud’un, kardeşi Kutbeddîn Mevdûd’un ölümünden sonra kötü bir duruma sürüklenen Mûsul üzerine bir sefer düzenlemesi üzerine, burada hâkim olan Mevdûd’un oğlu Seyfeddîn Gazi ve veziri Fahreddîn Abdulmesih, İldeniz’e baş vurarak yardım istediler. Irak Selçuklularına tâbi olan bu müstahkem şehri kaybetmek istemeyen İldeniz, bir elçi göndererek Nûreddîn Mahmud’u bu işten caydırmağa çalıştı ise de çok sert ve tehdit dolu bir cevap aldı. Nûreddîn, 22 Ocak 1171 tarihinde Mûsul’u ele geçirerek kendi lehine birtakım uygulamalarda bulunmasına rağmen, İldeniz buna müdahale edemedi.
Gürcülerle yapılan mücadeleler devam ederken, durumdan istifade eden Batınîler, Kazvîn yakınlarında üç tane kale inşa ettiler. Buralara yerleştikten sonra Kazvîn’e saldırıp, muhasara ettiler. Bunun üzerine bunların üzerine bir sefer düzenleyen Arslanşah, kaleleri ele geçirdi ve yöredeki Batınîlerin varlığına son verdi (1164-65).
Harezmşah hükümdarları, Sultan Sancar’ın ölümünden sonra yıkılan Büyük Selçuklu Devleti’nin hâkim olduğu toprakları ele geçirmek için yoğun çaba harcarken, bir yandan da Irak Selçukluları ile nüfuz mücadelesi yapıyorlardı. Bu amaçla, isyan eden Selçuklu emîrlerini desteklemekteydiler. Nişâbûr’a gözünü diken Harezmşah İl Arslan, burayı kuşattı ise de, bölgenin hâkimi Mueyyed Ayaba, Selçuklulara tâbi olduğu için İldeniz harekete geçince geri çekilmek zorunda kaldı (1166-67). Bu olaydan bir müddet sonra, ağır Harezm baskısı karşısında dayanamayan Mueyyed Ayaba, kendi isteği ile İl Arslan’a tâbi oldu.
Arslanşah, daha önceden Sultan Muhammed’in evlenip, fakat gerdeğe giremeden ölmesi ile dul kalan Kirman prensesi ile evlendi. Bu dönemde iki devlet arasındaki ilişkiler bu evlilikle başladı. Sultan Arslanşah, Kirman Meliki Tuğrul’un ölümü ile ortaya çıkan taht kavgalarında Melik Arslanşah’ı destekleyerek, taraf oldu.
Arslanşah, İldeniz’in 1175-76 yılında vefat etmesinden sonra babasının yerini alan oğlu Cihân Pehlivân’a karşı harekete geçti ise de, hastalığı nüksedince Azerbaycan üzerine yaptığı seferi yarıda kesmek zorunda kaldı. Cihân Pehlivân ise, kendisi için büyük bir tehlike olan Arslanşah’ı zehirleterek öldürttü (Ocak-Şubat 1176).
Arslanşah, Irak Selçukluları Devleti’nin başında simgesel, zayıf bir kişilik olarak kalırken, devlet bizzat güçlü İldeniz tarafından yönetildi. Çocukluğundan beri birtakım emîrlerin elinde oyuncak olması onun kişiliğini olumsuz etkilerken, sağlıksız bünyesi ve liderlik vasıflarından yoksun bulunması da bunlara eklenince, hayatı boyunca iktidar için kullanılmaktan kurtulamadı. Bütün bunlara rağmen, İldeniz sayesinde devlet çöküntüden kurtulabilmiş, zamanı Irak Selçuklularının en parlak dönemlerinden birisi olmuştur.
E. II. Tuğrul ve Irak Selçukluları Devleti’nin Çöküşü
Sultan Arslanşah’ın ölümünden sonra tahta küçük yaştaki oğlu Tuğrul’u geçiren Atabeg Cihân Pehlivân, vâsi olarak devleti tek başına yönetmeye başladı. Bu duruma özellikle diğer melikler tarafından itirazlar geldi ve isyanlar çıktı. Bu cümleden olarak, Melik Muhammed, yanında Hûzistan hâkimi Şemle’nin oğlu Şerefeddîn Emîrân ile birlikte isyan etti ise de İsfehân yakınlarında yapılan savaşta Cihân Pehlivân’a yenildi ve yakalanarak hapsedildikten bir müddet sonra vefat etti (1175- 76). İkinci isyan hareketi de Melik Mahmud’dan geldi. Ordusuyla Irak’a girerek, halifeye haber gönderip adına hutbe okutmasını istedi. Halifenin buna karşı çıkarak üzerine ordu göndermesi üzerine bölgeden ayrılmak zorunda kaldı (Nisan 1177).
Atabeg Cihân Pehlivân, bu dönemde çevresindeki bir çok devletlerle ilişkilerde bulundu. Bunların içerisinde kendisi için büyük bir tehlike olan Mısır ve Suriye’ye hâkim olan Salâheddîn Eyyûbî de bulunmaktaydı. Salâheddîn, topraklarını Doğu Anadolu’ya kadar genişletmek için yoğun bir siyasi ve askeri faaliyet yürütüyordu. Bu yönde Mûsul’u defalarca kuşatarak, sonunda kendine tâbi hale getirmeyi başardı. Ahlat’a kadar uzanarak, burayı da ele geçirmeye kalktı. Ancak, duruma müdahale eden Cihân Pehlivân, onu geri çekilmeye mecbur bırakarak, siyasi arzularına set çekmeyi başardı (1185). Harezmşahlarla ilişkiler Sultan Tekiş ile olan şahsi dostluğu sebebiyle barış içerisinde devam etti. Aynı şekilde Abbâsî Halifeliği ile ilişkiler de barış içerisinde idi. Fars Atabegleri Salgurlulara karşı son derece de sert bir siyaset uygulandı. Bu cümleden olarak, Cihân Pehlivân yaptığı seferlerle Fars’ta büyük tahribatlarda bulundu. Gürcülerle ilişkilerde savaş yine ön plandaydı. Cihân Pehlivân, Azerbaycan’a saldıran Gürcü kralının üzerine büyük bir ordu ile yürüyerek, onu bozguna uğrattı ve barış istemek zorunda bıraktı.
Cihân Pehlivân, 1186 Mart sonunda kalp yetmezliğinden vefat etti. O ölünce yerini kardeşi Kızıl Arslan aldı.
Kızıl Arslan’ın atabegliği birtakım hoşnutsuzluklara sebep oldu. Ölen kardeşinin eşi İnanç Hatun, oğulları İnanç Mahmud ile Emîr-i Emîrân Ömer’in bir tarafa itilmelerini hazmedemeyerek, Kızıl Arslan’ı sevmeyen emîrler ile birlikte isyan hareketi başlattı. Bunlara sonradan Sultan Tuğrul da katıldı. Katılımlarla gittikçe güçlenen Tuğrul, Kızıl Arslan’ın Azerbaycan’a çekilmesi üzerine Hemedân’a girdi ve tahtına oturdu (17 Kasım 1187). Saltanatını yerleştirmek için bir takım idari uygulamalarda bulundu ve asayişi bozan emîrleri cezalandırdı.
Kaybettiği iktidarı tekrar eline geçirmek için Selçukluların can düşmanı Abbâsî Halifesi Nâsir Lidinillah ile ittifak kuran Kızıl Arslan, para ve asker yardımı aldı. Aralarındaki mücadele, tarafların karşılıklı zaferleriyle sonuçlanmış ise de, birkaç yıl süren savaşlardan sonra Tuğrul’u yakalatan Kızıl Arslan, onu hapsederek, kendi hükümdarlığını ilân etti. Fakat uzun süre bu tahtta oturamadı. Zira, evlendiği kardeşinin karısı İnanç Hatun, bir kıskançlık sonucu Kızıl Arslan’ı zehirleterek öldürttü (Ekim- Kasım 1191).
Kızıl Arslan, siyasi rakibi olarak gördüğü Sultan Tuğrul’u tasfiye etmek isterken, Türk düşmanı bir politika izleyen Halife Nâsır’ın yıkıcı tavsiyelerine uymaktan öteye gidememiş, bölgedeki Türk varlığına büyük zararlar vermişti.
Kızıl Arslan’ın ölmesinden sonra bulunduğu hapishaneden kaçarak tekrar yönetimi ele geçiren Sultan Tuğrul, saltanatını yerleştirmek için yoğun çabalar sarfetti. Bu arada kendisine rakip olan Atabeg Pehlivan’ın karısı ve oğullarıyla mücadelelere girişti ve onlara karşı başarı sağladı. Kutluğ İnanç Mahmud’un yardım istediği Harezmşah hükümdarı Tekiş, Abbâsî halifesi Nâsır’ın da kışkırtması sebebiyle, Irak Selçukluları Devleti ile mücadeleye başladı. Sonunda, 19 Mart 1194 tarihinde Rey yakınlarında yapılan savaşta yanındaki emîrlerin ihaneti sonucu yenilgiye uğrayan Sultan Tuğrul, savaş alanında maktul düştü. Böylece bir Tuğrul ile başlayan Selçuklu hâkimiyeti, başka bir Tuğrul ile sona erdi. Irak Selçukluları Devleti’ni yıkılmaktan kurtarmak için yoğun çaba sarfeden Sultan II. Tuğrul, bütün iyi niyetli çalışmalarına rağmen, gençliğinin verdiği tecrübesizlik sebebiyle başarıya ulaşamadı.
Sancar’ın melikliğinden itibaren doğudaki mücadelelerine ek olarak, hükümdar olduktan sonra da ağırlığı oraya vermesi üzerine, devletin batısındaki topraklar eski önemlerine bir türlü kavuşamadılar. Yeğenlerini bu topraklarda hükümdar yapan Sancar, iktidardan uzaklaşıncaya kadar bölge üzerindeki denetimini sürdürdü. Onun ölümünden sonra Büyük Selçuklu Devleti yıkıldığı gibi, batıdaki kol Irak Selçukluları da çöküş dönemine girdi. Batıdaki ülkeler, kendine has bir takım meselelerle kuşattığı Irak Selçuklularını sonunda topraklarından attı. Bu devlet, ancak İran’ın batısında küçük bir bölgede varlığını sürdürerek üç çeyrek asırlık ömrünü tamamlamak zorunda kaldı. Buna rağmen, Orta ve Yakın-Doğu’daki Türk varlığı ve hâkimiyeti kendisini korudu.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 4 Sayfa: 786-794