Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’e Dilekçe

5 23.105

Hüseyin Nihâl ATSIZ 

Majeste,

Ciddî bir arıza dolayısıyla 21 Haziran 1965 günü görevime gidememiş ve mensup bulunduğum daireye bildirerek doktor istemiştim. Mensup bulunduğum dairenin resmi kâğıdı 22 Haziran’da, bana gelmesi gereken doktorun eline geçtiği halde bu doktor 25 Haziran günü öğle vaktine kadar muayeneye gelmediği için doktorun âmiri bulunan Kartal Kaymakamlığı’na dilekçe yazıp elden göndererek gelmeyen hükümet doktoru yerine belediye doktorunun yollanmasını istemiş ve derhal gelen belediye doktorunun muayene ve raporundan sonra da görevini yapmayan hükümet doktorunu Sağlık Bakanlığı’na şikâyet etmiş, insanların sağlığına karşı bu kadar kayıtsız kalan doktorun cezalandırılmasını istemiştim.

Sağlık Bakanlığı dilekçeyi işleme koyarak incelemeyi yaptırdı. İfadeler alındı ve nihayet İstanbul il İdare Kurulu 27 Ekim 1965’te toplanarak kararını verdi. Karara göre dosyada, mahut doktorun mahkemeye verilmesine yetecek delil yokmuş. Bir doktorun muayenesine üç gün gitmemeyi suç delili saymayacak kadar iz’an ve idrakten mahrum bir kuruldan ve onlara bu mevkileri veren hükümetimden ümidi kestiğim için devletimin müttefiki olan ve Osmanlı Hanedanı’ndan sonra en asil bir hanedanın idaresinde bulunan İngiltere’nin kraliçesi siz majestelerine başvurmak zorunda kaldım.

Bu şahane kararı veren İstanbul İl İdare Kurulu Vali yerine Vali Muavini Ekrem Gönen’in başkanlığında Hukuk İşleri Müdürü Muzaffer Çağlar, Defterdar Vekili Semih Atabey, Bayındırlık Müdürü Hamdi Tekiner, Sağlık Müdürü Vekili Doktor Mehmet Bulgan, Veteriner Müdürü Hasan Ertan’dan kurulmuştur. Kurulda bulunması gereken Millî Eğitim Müdürü Halis Kurtça ile Teknik Ziraat Müdürü Necati Arat o günkü toplantıya katılmamışlardır.

Tamamıyla hukukî bir mesele olan böyle bir olayda mühendislerin, doktorların, baytarların, defterdarların karar sahibi olması bize ait garabetlerden bulunmakla beraber görevine gitmediği eldeki dilekçelerin ve resmî kâğıtların tarihleriyle yüzde yüz açığa çıkmış olan bir doktorun suçlu olduğunu böyle yüksek öğrenim görmüş yüksek memurlar değil alelade insanlar, hattâ Sovyet Rusya vatandaşları bile anlayabilirdi. Fakat yıllardır kafalar ters işlemeye alışmış olduğu için bu yüksek memurlar bu kadar açık ve seçik olayla doğru bir karara varmak erdemini gösterememişler, gülünç olduklarını bile anlayamamışlardır.

Bu müdürlerin aradıkları delil acaba benim ölmem gibi bir şey miydi? Bu soru kendilerine sorulsa hiçbir cevap veremeyeceklerine, yalnız soranın yüzüne koyun gibi bakacaklarına Majestelerini temin ederim.

Bir insanın kendi hükümetinden bu kadar bezgin ve umut kesmiş olarak, müttefik de olsa, bir yabancı devletin hükümdarına başvurmasındaki ağırlığı bütün acılığı ile tadıyor ve hattâ bazen “ben Türk devletinin değil de acaba Hitit devletinin mi vatandaşıyım” diye şüpheye düşüyor ve belki hükümetimi uyarır da doğru bir davranışa sebep olurum diye bu acılığa katlanıyorum. Çünkü bizim hükümetlerimiz o kadar konukseverdirler ki kendi vatandaşlarından yüz binlercesini kaale almadıkları herhangi bir arzusunu bir yabancının, hele Majesteleri gibi en yüksek mevkide bulunan asil bir şahsiyetin işaretiyle yerine getirmekte asla kusur etmezler.

Var olduğunu işittiğim İnsan Hakları diye bir beyannameye benim hükümetim de imza atmış Afrika’daki Zencilerin hakları söz konusu olduğu zamanda da imzasının şerefini yerine getirecek davranışlardan geri kalmamış, fakat kendi vatandaşlarından birinin sağlık hakkını apaçık hiçe sayan bir memuru suçsuz bulmuştur.

Memleketinizde adaletin eksiksiz ve katıksız alarak yürürlükte bulunduğunu işitiyorum. Türkiye’deki bazı Amerikan subaylarının Türk vatandaşlarına karşı işledikleri suçların Amerikan mahkemelerinde görülmesi hakkındaki anlaşma gibi, haksızlığa uğrayan bazı Türklerin de İngiliz idarî makamlarına başvurmasını sağlayan bir anlaşma bulunsaydı yukarıda adı geçen müdürleri derhal şikâyet eder hattâ Türk elçiliğinden hiçbir kolaylık görmeyeceğimi bildiğim halde Londra’ya kadar da gelirdim. Bu imkânlar olmadığı için böyle bir dilekçe yazıyor ve isteğimin kabul edilmesini rica ediyorum.

Majeste,

Sizden istirhamım şudur: Sevimli Başbakanınıza direktif vererek dışişleri kanalı ile Türkiye’den, görevini yapmayan doktorun cezalandırılmasını ve bu derece lâubâli bir doktoru suçsuz bulan müdürlerin işlerine son verilmesini isteyiniz. Bu istek İngiltere’nin de menfaatlerine uygun düşecektir. Çünkü akılları kafataslarının çok uzağına fırlamış memurlarla idare edilen Türkiye nihayet Tanrı’nın da sabrını taşırıp batarsa bu ulu ve kökleri tarihin derinliklerine kadar uzanmış gövdenin batışı birkaç düzine kobalt bombasının patlamasına eşit bir sarsıntı yapacak, bu sarsıntı ile yalnız Türkiye değil, bütün dünya yok olacaktır.

ATSIZ
(Süleymaniye Kütüphanesinde Görevli Öğretmen)

Ötüken, 16 Aralık 1965, Sayı:24

5 Yorumlar
  1. İlhan Yalçın diyor

    Hiç bir Türkçünün yapmayacağı “dışarıdan yardım talebi”ni, hem de basit bir şahsi mesele için yapan Atsız’ı anlamak mümkün değil.
    ‘İroni’ diye değerlendirecek, bir tane paragrafı yok. Hiç bir yerde de bu makale için açıklama yok.
    İnanamadım, üzüldüm, kızdım…

    1. Faruk Toköz diyor

      İroni yapmış, anla.adınız mı?…???

  2. Ensar Ceylan diyor

    Arkadaşlar, bu bir ironidir ve farkındaysanız makaleler başlığı altında yayımlanmıştır. Bunun ironi olduğunu anlamak pek güç değildir çünkü zaten makaleyi okurken o dönemdeki birçok politik sıkıntıyı iğneleyici bir tavırla aktarmıştır.

  3. Mehmet Yıldırım diyor

    Gerçekten bunun ironi olduğunu anlamadınız mı?

  4. Faruk Toköz Emekli Hekim diyor

    Belirgin ironi fakat ironiyi anlamadan ciddi zanneden sazanlar oldukça fazla hele H.N.Atsızın bir açığını bulabilir miyim diye bekleyenler!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.