Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

İlhanlı Devleti’nin Uluslararası Ticaret Politikası Ve Halefi Olan Türk Devletleri

0 7.536

Manana GABASHVİLİ

Halefleri daha sonraları Türk devleti haline gelen oluşturan İlhanilerin uluslararası ticaret politikası, devletin kurulmasıyla eş zamanlı olarak vücuda getirilmiştir. 1253 yılında Kurultayın onayı ile Arap, Pers, Gürcü, Ermeni ve diğer milletlerin mensuplarından teşekkül eden Hulâlgû’nun birliklerinin batıdaki askeri girişimlerinin gayesi, İran’ı ve İran’a komşu olan devletleri baskı altına almak, istila etmek ve yönetim politikalarını daha da ileriye götürmekti. İran’a doğru yönelmenin arkasında yatan neden, orada yüzyıllardır bulunan ticaret yollarıydı. Bunlardan en önemli olanı doğudan başlayıp, Doğu Akdeniz Bölgesi’nde (Levant) sona ereniydi. Bilindiği üzere, Moğollar göçebe ticaretinin gelişimine katkıda bulunuyorlardı ve onların zenginler sınıfına dahil olanları fazlasıyla bu nevi ticarete iştirak etmekteydiler. Bu nedenle, zenginler sınıfına dahil olanlar, uluslararası ticarete ilgi duyup, büyük kârlar elde etme imkanı sağlayabilecek olan ticaret yollarının kontrolünü ellerinde bulundurmaktaydılar. İran’ın içerisinden geçen Doğu Akdeniz Yolu, 1256 yılında kurulan ve Orta Asya, Anadolu ve Kafkaslar’da geniş topraklara sahip olan İlhaniler Devleti’nin merkezinin İran olmasını gerektirdi.

Büyük Kaan’a tâbi oldukları varsayılan İlhani Devleti,[1] daha fazla genişleme çabası içerisindeydi. Kafkaslar ve kuzey devletlerine hakimiyet, İlhanilere Doğu Akdeniz Yolu’nun tamamını kontrol etme imkanı verebilirdi. Böylece, İlhani Devleti’nin kurulmasıyla eş zamanlı olarak oluşan dış politika, hiç değiştirilmeden devleti sona ermesine kadar muhafaza edildi. İlhani Devleti açısından değerlendirildiğinde, yukarıda belirtilen nedenlerle, Devlet uluslararası politikada yerini almıştı. İran, bu nedenle doğu ve batı uluslarının ilgi odağı haline geldi. Ayrıca, 13. yüzyıldan itibaren doğuda üretilen gıda maddelerine olan ihtiyaç, batıda artmaya başlamıştır ve Doğu Akdeniz Yolu daha geniş bölgelere ulaştırılmıştır. Şu da unutulmamalıdır ki, Avrupa’daki ekonomik gelişme doğrudan Yakın Doğu ile yoğun bir şekilde ticaret yapılmasına neden olmuştur.[2] Bu nedenle, yukarıda değinilen ekonomik etmen, Batılıların yalnızca Şark politikası’nda değil, aynı zamanda İlhani politikasında da etkili olmuştur. Ticaret yollarının gelişmesi, Kafkasların ve çevresindeki bölgelerin ekonomik yaşamlarında da çok önemli bir hale gelmişti. Bu nedenle, çeşitli politik ilişkiler oluşturulmuştu.

Konuyla ilgili hususi literatürde, Doğu Akdeniz Yolu’nun önemi konusunda görüşler çok önceden beri dile getirilmiştir (W.Heyd, G.Bratiano, V. Gabashvili, H. İnalcık ve diğerleri). Bununla beraber, farklı ulusların Doğu Akdeniz Ticaret Yolu üzerindeki rolleri ve etkileri konuları, sistematik bir şekilde araştırılmamıştır. Aynı şey, İran İlhanileri için de söylenebilir.

Ticaret yolları üzerinde hakimiyet kurma mücadelesi sürecinde birinci İlhan – Hulâgû ile Altınordu Devleti arasındaki münasebet belirli bir oranda vergi ödenmesini zorunlu kılıyordu. Bu vergi, Altınordu’ya gönderilen malların fiyatlarının yüksek olmasına sebebiyet vermekteydi.[3] İlhan, Cuçilerin uluslararası ekonomik gelişme planlarına da muhalefet etti. Sonuçta aralarındaki münasebet son derece gergin bir hale gelip, aralarındaki ticaret neredeyse yok denilebilecek bir seviyeye düştü.[4] Aynı gerekçeyle veya ticari çıkarlar nedeniyle göçebe ticaret yoluna ait ticari menfaatleri ve ayrıcalıkları eline geçirmeye çalıştı. Bu nedenle, İlhan’ın Horasan ve Suriye ile olan münasebetleri de hasmane bir hale geldi. İlhaniler Horasan’dan geçip Şark’ı Uzak Doğu’ya bağlayan göçebe ticaret yolu’na sahip çıkmaya çalıştı. Bu karşı çıkma iki ayrı savaşla son buldu. Örneğin, 1273 yılında Alagha Han, Buhara[5] şehrini harap etti. 1295’te Çağatay Han’ı, İran’ı işgal etti.

Suriye’nin mücadele etme nedeni -ki mücadele Mısır’la karşı karşıya gelinmesine neden olmuştur- doğu akdeniz ticaret yolu’nun kuzeyde kalan kısmıdır. İran İlhanileri Suriye’nin üstünlük kurma mücadelesini bertaraf etmiştir. Böylece, İran İlhanileri doğu akdeniz yolu’nun kontrolünü eline geçirdikten sonra, anılan yolun güney kısmını da eline geçirme fikrine kapıldılarsa, bu planı gerçekleştirme imkanına sahip olamadılar. İlhani hanları nadiren de olsa Hindistan’a hücumlarda da bulundular.[6] Daha evvel belirtildiği üzere, ticaret yolları konusundaki teşebbüsler politik işbirliklerinin oluşmasına vesile oldu. Örneğin, İlhanilere karşı yapılan savaşta Altınordu, Mısır’ın müttefiki oldu. İlhaniler kendi çıkarları için batıda bir müttefik arayışı içerisindeydiler. Dış ticaret politikası çalışması, ilgili ülkenin hem dış hem de iç şartlarını değerlendirmeyi gerektirir. Bir ulusun dış politikasının başarılı olmasının doğrudan o ülkenin iç şartlarına ve ortamına bağlı olduğunun özellikle dikkate alınması gerekir. İlhani Devleti’nin gelişmesinin ilk safhasında (1256-1295), katı Moğol geleneklerinin hüküm sürdüğü bilinmektedir. Bu gelenekler, öncelikle ulusun, ekonominin, kasabaların ve kasaba yaşantısı üzerinde istikrarın sağlanmasında önemli bir araç olmuştur. İlk İlhaniler hiç bir kasabayı yeniden yapılandırmayı denemediler. Onlar Cengiz Han’ın yasalarına göre davrandılar. Bu yasalar, kasabaların ve şehirlerin inşasını ve şehir yaşantısının gelişimini engellemekteydi.[7] Hatta, yasada duvarların yıkılmasına dair hususi bir hüküm mevcuttu. Moğolların şehirlerde yaşayan nüfusa karşı aşırı gaddarca davrandığına değinilmelidir. Moğollar, şehirlerde yaşayanları ya öldürdü ya da Hashar’a götürdüler. Bu nedenle, Yakın Doğu’daki şehir ve kasaba nüfusunda azalma oldu. Aslında İlhaniler Moğolların halefleri durumuna geldiler ve Altınorduluları istila etmekle Moğolların karşıya karşı bulundukları şartların aynısını yaşadılar.

Moğollar Yakın Doğunun yalnızca politik vakalarını değiştirmeyip, ekonomik yaşam tarzını da değiştirdiler. Moğol istilaları bir çok unsura dayalı Fars-İslam ve Arap-İslam geleneklerinin zayıflamasına neden oldu. Her şeyden önemlisi, Moğol silahlı kuvvetlerinin çoğunluğu Türklerden oluşturuldu. Türk unsurunun kuvvetlenmesi ile Yakın Doğu’da vergi ve benzeri mükellefiyetliklerin konulmasında ve yaygınlaşmasında Moğol-Türk hakimiyeti baskın duruma geldi. Bağdat’ın 1258 yılında düşmesi Moğol-Türk geleneğinin gelişmesine ve yerleşmesinde katkıda bulundu. Bu durum, İslam’ın ve İslam’ın dini söyleminin değerden düşmesine ve zayıflamasına neden oldu.[8] Şehrin düşmesi diğer bakımlardan da önemlidir. Bağdat’ın düşmesiyle ticaret yollarının güzergahları yeniden düzenlendi ve Tebriz şehrinin önemi arttı.

Gazan Han’ın reformlarıyla başlayan İran İlhanilerinin ikinci safhası (1295-1395), ulusu oluşturan sınıfların birçoğunu bir araya getirmiş ve birçoğu uluslararası ticaretle bağlantılı olan problemlerin çözümü konusunu değerlendirmiştir. Ayrıca, parasal problemler ve parasal sistemlere dair problemlerin belirlenmesi de reform programına dahil edilmiştir. Reformun esas gayesi, kötü iç ve dış şartların oluşturduğu, yıkıma yol açan İlhanilerin sorunlarını çözüme kavuşturmaktı. İlk İlhanilerin fethedilen ülkelerden büyük ganimetler elde ettikleri bilinmektedir. İlhaniler, yerel feodallerden önemli miktarda vergi aldılar ve fethettikleri ulusların ekonomilerini mahvettiler. Zorunlu göç ve nüfusu yoğun olan yerlerin terk edilmesi yaygın hale geldi. Bu eylemler milli gelirin azalmasına ve İlhani topraklarında sonu gelmez iç kargaşaların ortaya çıkmasına neden oldu. Ekonomik gerilemeyle birlikte, merkezi hükümet, hanedan üyelerinin politik güç kazanma ve kontrol etme mücadelesi nedeniyle gerilemiştir. Henüz 1295 yılında bile tahtta hak iddia eden üç kişi vardı: Keyhatu, Baydo, Gazan.[9] Yalnızca Hulâgû’nun soyundan gelenler tahta çıkabileceğinden, kurultaya iştirak hakkı olan âzalar, yüksek mevkiler ve iyi eyaletleri elde etme avantajına sahip olabilmek için, bu üç kişinin yanında yer aldılar. İstikrarsızlığın yol açtığı sürekli gerginlik ve menfi gelişmeler, ticaret alanında olduğu gibi şehir yaşamında da istenmeyen sonuçlara neden oldu. Gazan Han, ulusun gelir kaynaklarını merkezde toplamaya başladı. Şehir nüfusunun yardımı olmaksızın tüm ulusu belirli bir sisteme dahil etmek mümkün olamazdı. Gazan Han binaların ve şehirlerin inşası için gerekenleri yapmaya başlayan ve halkı bu yönde teşvik eden ilk liderdi. Kendi bizzat bu işlerin yapılmasını üstlendi; projelerin finansal planlamasını yaptı ve fonların idaresini güvendiği yetkililere verdi.[10]

Gazan Han aynı zamanda ticari yollarının ve o yolların yolcularının güvenliği için acil önlemler aldı; katı talimatnameler yayınladı. Gazan Han’ın merkez hükümeti Tebriz’den Hindistan, Orta Asya ve Karadeniz’e açılan güzergahlardaki yol güvenliğini sağlama görevini üstlendi. Tebriz’den Trabzon’a giden güzergah Doğu ile Batı arasındaki ticarette hayati bir rol oynaması sebebiyle özellikle iyi gözetlendi ve korundu.[11] Trabzon hem Tebriz için Batıya açılan asıl liman kapısıydı ve hem de Batı’nın Tebriz’e ulaşmasını sağlayan asıl kapıydı. Bazı bilim adamları ve tarihçiler İlhanilerin yalnızca başşehirlerle (Tebriz Sultaniye ….) yakından ilgilendiğini ve ihtimam gösterdiğini ileri sürmektedirler. Gerçek durum böyle değildi. Yukarıda bahsi geçen şehirlere özel bir ilgi gösterilmiştir ve bu şehirlerin başkent oluşları, uluslararası ticaret yolları açısından önemine göre belirlenmiştir. Tebriz’in başşehre giden yolun kesişme noktasında olduğu ve bu nedenle şehri mümkün olabildiğince geliştirdiği bilinmektedir. O nedenle Gazan Han’ın muvaffakiyetleri muazzamdır. Çünkü o, reformlarıyla Tebriz’i daha da geliştirdi ve böylece daha çok insan şehre yerleşmek istedi. Tarihi kaynaklar Tebriz’e yerleşmek isteyenlerin şehre sığmayacak kadar çok olduğunu söylemektedir. Bu nedenle, şehre yeni gelenler şehir duvarlarının yakınlarında yerleşmek zorunda kaldı. Gazan Han’ın yeni duvarlar ve şehrin etrafında yeni bariyerler inşa etmesi gerekti.[12] Gazan Han’ın emriyle bütün şehirlerin kapılarında pazarlar, kervansaraylar, hamamlar, atölyeler ve canlı hayvan satmaya müsait pazar yerleri inşa edildi. Reşidüddin’in belirttiğine göre bunlar şehre değişik kapılardan girebilecek olan tüccarlar için yaptırılmıştır. Yukarıda belirtilen icraatların yanında, Gazan Han yeni kurulan şehri, eski Tebriz şehri kadar büyük yaptırttı ve şehre Şenebi Gazan adını verdi.[13]

Onun talimatnamesine göre, Bizanslı ve batılı tüccarların bagajları ve eşyaları aynı zamanda Tebriz gümrük idaresinin de personeli olan, yerel gümrük görevlilerinin huzurunda, bu mekanlarda kontrol edilmek zorundaydı.[14] Bu durum, Tebriz’in kontrol sistemi hakkında bilgi verir. Gazan Han’ın reformlarını ilk başlatan Reşidüddin’in Tebriz’in önemini özellikle vurgulaması bir tesadüf değildir. O, başşehirde yeni bölgeler geliştirdi ve o bölgeleri Raşidiye (Rashidi’nin bölgesi) olarak adlandırdı. O bölgelerde 30.000 mesken, 30 kervansaray ve 1.500 han ile birlikte ticaretle alakalı pekçok müessese teşekkül ettirdi. O bölgelerde özellikle diğer milletlerden ve bölgelerden olan kalifiye işçiler ve zanaatkarlar yerleştirildi. Benzeri bir uygulama, inşası Sultan Olcayto döneminde tamamlanan Sultaniye şehrinde de gerçekleştirildi ve Sultan Olcayto, kısa bir süre için başşehri buraya taşıdı. Reşidüddin’de burada 1.500 mesken ve ticaretle ilgili pekçok müessese teşekkül ettirdi.[15] Humdullah Kazuini belirttiğine göre memlekette hiçbir yerde bu kadar çok bina bulunmamaktaydı.[16] Görüleceği üzere, Reşidüddin yalnızca reformların ideolojik lideri olmayıp, uygulanmasında da liderdi. Kanımızca, bu iki önemli unsur birlikte ve eşit ağırlıklı olarak değerlendirilmelidir. Zamanının en eğitimli ve bilge kişilerinden olan Reşidüddin’in bir tarihçi olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Onun kütüphanesinde başta İran, Anadolu, Hindistan olmak üzere diğer birçok ülkeden el yazması yüzlerce kitap olduğu bilinmektedir.[17] Bir tarihçi olarak sahip olduğu bilgi ana ülkesinin geçmişini esaslı bir şekilde inceleme, karşılaştırma yapma ve kendinden önce burada yaşayan toplumun çok iyi haberdar olduğu Tebriz’in, Moğollar döneminden önce oynadığı rol hakkında karar verme şansını vermiştir. O dönemlerde dahi değişik ülkeler doğu akdeniz ticaret yolu üzerinde hakimiyet kurma mücadelesi ve dünyadaki ticaret yollarını kontrol etme yarışı içerisindeydi.

Moğol istilalarından önce ticaret yollarının üzerinde hakimiyet kurma çabasında olanlardan biri Gürcistan Krallığı’ydı. Gürcistan Krallığı o dönemde Yakın Doğudaki en güçlü milletlerden biri olup, Bizans İmparatorluğunun halefi olduğunu ileri sürmekteydi. Kraliçe Tamara’nın (1184-1213) dış politikasının bir yandan doğuya özellikle İran’a, öte yandan Karadeniz’e yöneltilmiş olduğu bilinmektedir.

Bu amaçla Kraliçe, yakın akrabası Alexis Commenos’u tahta geçirdiği (1204) Trabzon İmparatorluğu’nun gelişimine yardımcı oldu.[18] Kraliçe daha sonra, o zamanlar birleşmemiş olan İran’a bir sefer düzenledi (1210) ve Tebriz, Miana, Zenjan ve Kazvin şehirlerini ele geçirdi.[19] Gürcistan ordularını Trabzon’a gönderdi ve şehirle yakından ilgilendi. Bu eylemleri Cuveyni’nin aktardığı bilgilere göre değerlendirdiğimizde, haklı bir gerekçesi olduğu görülür. Cuveyni; Gürcülerin Jelal-Ed-Din’e karşı bir askeri planının olduğunu ve amaçlarının Celaleddin’in ordularını Tebriz’den çıkarmak olduğunu belirtmektedir. Daha sonraki amaçları, Bağdat Halifesi’ni görevden uzaklaştırarak yerine bir Hıristiyan rahibi temsilci olarak atamaktı.[20] Kronolojik olarak değerlendirildiğinde bu eylemlerin (İbn’ül-Esir, Nesavi)[21] Kraliçe Tamara’nın İran’la ilgili askeri mücadelelerinden çok farklı olmadığının belirtilmesi zorunludur.

Bütün bunların gayesi, doğu akdeniz ticaret yolu’nda ticaret öncülüğü ele geçirmektir. Daha evvel belirtildiği üzere, Moğol istilalarının sonucu olarak Anadolu ve Yakın Doğu’daki politik durum büyük ölçüde değişti. Doğu Gürcistan’ın İran İlhanileri tarafından işgalinden sonra belirgin politik değişiklikler orada da oldu. Bu değişikliklerden sonra, Gürcistan, doğu akdeniz ticaret yolu ticaret sistemine farklı bir yöntemle katılmayı denemeye başladı. Bu girişim doğrudan Reşidüddin tarafından yakından değerlendirildi. Bu yeni durum ve şartlarda, İlhaniler doğuyu batıya bağlayan doğu akdeniz ticaret yolu ticaret sistemine müdahil olmayı denediler. Moğol tarihçilerinin (Reşidüddin, Vasop, Humdullah) Kuzey İran ve Tebriz’i vurgulamaları, özel bir ilgi duymaları tesadüfi değildir. Kuzuini, bölgeden geçen genel güzergahları çok methetmektedir.[22]

Orta Çağ’a ait kaynaklar da (Vasap, Ömer ve diğerleri) bu bölgenin Altınordu ve İran İlhanileri arasındaki çekişmenin merkezinde olduğunu belirtmektedir.[23] Tebriz, Bağdat’ın düşmesi, Kafkaslar’dan güneye giden ticaret güzegahının değişmesi,[24] Karadeniz’deki yeni durum ve Gazan Han’ın parasal sistemle ilgili reformları sonucunda daha önemli bir konuma geldi. Gazan Han’ın emriyle gümüş ve altının ağırlığı, Tebriz yöntemi diye isimlendirilebilecek başka bir birim kullanılarak belirlenmek zorundaydı.[25] Rashid-Ad-Din, Gazan Han’ın parasal reformlarını çok takdir etmektedir. Onun ifadesiyle ‘geçmişte hiçbir zaman bu kadar güzel bir sistem olmamıştır veya gelecekte de böyle güzel bir sistem olmayacaktır.[26] Reformlardan önceki dönemde, İran İlhanlıları ile onlara bağlı diğer bölgelerdeki ölçü birimlerinde ve hatta para birimlerinde dikkate değer farklılıklar bulunmaktaydı.[27] Bu durum gerek ulusal ticaretin gerekse dış ticaretin gelişimine engel oldu. Yukarıda belirtilen nedenler gerekçesiyle Gazan Han, ülkesindeki bütün farklı para birimlerini tedavülden kaldırıp, yerine birleştirilmiş değere sahip, ülkesinde her yerde kullanılabilecek tek bir para birimini tedavüle koydu. Reşidüddin şöyle yazdı: ‘İslam Hükümdarı para meselesini şu şekilde çözüme kavuşturdu: öncelikle yeni para birimi üzerine işlenecek olan, taklit edilmesi neredeyse imkansız olan çok farklı bir amblemin oluşturulmasını emretti, bütün altın ve gümüş metal paraların onun belirlediği şekilde basılmasını emretti.’ Allah ve onun peygamberinin ismi de bu metal paraların üzerine işlenmeliydi. Üzerinde Allah’ın ismi olan metal paraları hiçbir zaman basmayan Gürcistan bile uluslararası piyasalarda ticaret yapabilmek için bu paraları basmaya ve bu para birimini kullanmaya zorlandı. Böylece, Gürcüler Gazan Han’ın hükümdarlığını tanımamalarına rağmen, İslami paraları basma ihtiyacını duydular.[28] Görüleceği üzere, Gürcüler İlhani hükümranlığında olmamalarına rağmen, uluslararası ticarete iştirak edebilmek için bu para sistemine girmeye zorlandılar. Bu nedenle, Gürcü Kralı Muhteşem Giorgi (1314-1346) birleşik İlhani para birimini basmaya devam etti ve nihayetinde Gürcistan’ın Moğol kuralına uymasından vazgeçti. Gazan Han’ın tek para biriminde metal paraların tek bir cinsi vardı; sabit ağırlığı 2,13 gramdı ve yüksek ayarlı gümüş sikkeler birbirlerinden yalnızca tedavüle çıkarıldıkları veya basıldıkları yerler itibariyle ayırt edilebilirdi (Tebriz Sultanlığı, Tiflis).[29] Kanımızca Gazan Han’ın Müslüman oluşu ve ulusunu Müslümanlaştırması parasal reformun yapılacağının göstergesi olup, reformların başarıya ulaşmasında da etken bir unsurdu. Reformlar konusunda din faktörüne ve dinin bu reformların başarılı olmasına olan etkisine değinmeden önce, araştırmacıların, bilim adamlarının bu konulardaki gelişmeleri gerek iç ilişkiler gerekse dış ilişkiler açısından analiz etmeye devam ettiğinin belirtilmesi gereklidir. Öncelikle belirtilmelidir ki, İslam’ın ulusal din olarak kabul edilmesinden sonra Gazan Han, özellikle İslam kültürünün gelişmesinde önemli sayılan üst sınıf insanlardan bir çok dost ve taraftar edinmiştir. Gazan Han’ın reformlarını destekleyen yerel aristokratlar, Fars törelerine göre Gazan Han’a ‘Husrev’ (Kral), ulusa da ‘Memalik İran’ (İran Ulusu) demeye başladılar.[30] Uluslararası ilişkiler açısından bakıldığında, Altınordu ve Mısırlılar gibi İran’ın düşmanı olan ülkeler, din unsurunu İran’a karşı kullanamazlardı. Çünkü Gazan Han kendi hükümdarlığı zamanında İslam’ı kabul etti ve onun zamanında İslam en yaygın din haline geldi. Gazan Han’ın, birçok dine mensup sayısız kişiyle ticaret yapan Moğolların, ticari alandaki üstünlüklerini ve özel imtiyazlarını Müslüman tacirlere kaptırdığı gerçeğini değerlendirmemiş olabileceği ihtimaline inanmıyoruz. Bu durum Orta Çağ’daki pekçok yazar tarafından da dikkate alınmıştır.[31] Bu nedenle, Gazan Han, Cuçilerin kontrolü altında Müslümanların o zamanın dünya ticaretinde baskın hale gelmesini değerlendirmek zorundaydı. Bu durum, Gazan Han’ın birleştirilmiş yeni para biriminin ve reformlarının Arap para sistemine dayalı olması gerçeği ile de ispatlanabilir. Bu nedenle, Gazan Han’ın para reformu, uluslararası ticaret piyasalarına özel bir ilgi duyan dış politikasıyla doğrudan bağlantılıydı. Seleflerinde olduğu gibi, Gazan Han da Altınordu ve Mısır’la ilgili problemleri ve ihtilafları çözümlemede başarılı olamadı. İlhaniler bu nedenle Hıristiyanlara karşı toleranslıydılar. Örneğin, annesi ve eşi Hıristiyan olan Hulâgû Han, kiliselerin inşa edilmesini ve bakımlarının yapılmasını destekleyip, Hıristiyan olan personeline hükümet içinde yüksek mevkiler vermişti.[32] Birçok Ermeni ve Süryani menşeli kitapta, Hulâgû Han’ın bir Hıristiyan lider olarak takdim edildiği görülür.[33] İlhani Ahmed çocukluk yıllarında Hıristiyandı. Esas adı Nicholas’tı.[34] Tebriz, Mereğa ve Tus şehirlerinde, aktif olan Ortodoks Nesturi, Yakubi ve Hıristiyan kiliseleri bulunmaktaydı.[35] İlhanilerin Hıristiyanlara, onların mülklerine ve İran’ın bazı kısımlarındaki katı geleneklerine karşı oldukça saygılı davrandıkları gözlemlenmektedir. İlhaniler, Bağdat’ı istilaları sırasında Hıristiyan ve Musevilere asla zarar vermediler. Daha önce değinildiği üzere, İlhaniler Altınordu ve Mısır’la mücadele edebilmek için Hıristiyan Batı ile yakın bir ilişki içerisinde olma gereğini duydular. İlhaniler, Fransız Kralı IV. Philip, İngiliz Kralı I. Edward[36] ve kızı Abaka Han (Abaga Khan) ile evlenen Bizans Kralı VIII. Paleologos[37] ile diplomatik münasebet içerisindeydiler. İlhaniler, Cenovalılar, Venedikliler ve Roma Papaları (IV. Clement, IX. Gregory, IV. Honorius) ile de münasebet içerisindeydi.[38] Argun Han (1284-1291) elçilerini dört kez Batı’ya göndermişti. 1285, 1287, 1289 ve 1290; Nesturi Hıristiyanları bu elçilere rehberlik etmişti.[39]

Cenovalı B. Buscarelli, Argun ve Gazan Han’ın birçok elçisine rehberlik etmişti.[40] Batı bu münasebetleri Doğu’da Hıristiyanlık propagandası yapabilmenin bir vasıtası olarak kullandı. Doğu akdeniz ticaret yoluyla yakından ilgilenen Roma Kilisesi, İlhanileri Katolikleştirmek ve Doğu’daki Hıristiyanları kendine bağlamak istedi.[41] Katolik Kilisesi 1291 yılında Asya’daki ilişkilerde oldukça aktifti. Papa, Hıristiyanların Mısır’la ticaret yapmasını yasakladı.[42] İran İlhanileri Batı’yla Suriye’ye karşı haçlı seferlerinin başlatılması pazarlığını yaparken, Fransız, Roma ve İngiliz kiliselerinin vermiş oldukları sözler hiçbir zaman ciddi bir sonuç doğurmadı.

Sonuç olarak, yukarıda da belirtildiği üzere İlhaniler Suriye’yi işgal etmeyi hiçbir zaman başaramamış; Doğu Akdeniz Ticaret Yolu’nun Güney kısmını araştırmışlar Tebriz ve Halep şehirlerini kontrol etmişlerdir. Bu nedenle, ticaret yollarının Kuzeydeki Tebriz-Trabzon kısmı -ki kanımızca bu kısım Karadeniz Bölgesi için inşa edilmiştir- üzerinde durmuşlardır. Bu kısım, o bölgenin dünyanın farklı bölgeleriyle bağlantısını daha kesin bir şekilde gerçekleştirmiştir.

8 ile 12. yüzyıllar arasında Karadeniz Bölgesi, Bizans İmparatorluğu’nun kontrolündeydi. Arabistan ve Bizans İmparatorluğu arasındaki rekabetin yan etkisi olarak ortaya çıkan Adeniz’deki deniz seferleri, Doğu Karadeniz’deki ticarete ve haberleşmeye mani olmaktaydı. Ortaya çıkan bu durum, başta Trabzon olmak üzere Doğu Karadeniz’deki şehirlerin durumunda menfi bir etki yaratmaktaydı.[43] İtalyanların 13. yüzyılın sonlarına doğru bir kez daha bölgeye gelip, bölgeyi uluslararası ticarete açmasıyla, bölgedeki şartlar önemli ölçüde değişti. O zamanlar Venedik, Cenova ve Pisa şehirleri hem Batı hem de Doğu ticaretinde önemli roller oynadılar. İnanıyoruz ki, Gazan Han bu faktörü de Doğu Akdeniz Yolu’nun Suriye tarafına doğru giden güney kısmı için yaptığı gibi, değerlendirmek zorunda kalmıştır. Gazan Han’ın politikası Kuzey ticaret güzergahları ve Karadeniz’e yöneltildi. Gazan Han’ın reformlarının ve genel olarak onun parasal değişiminin İtalyanların bölgede yoğun olarak ticaret yapmaya başladığı 13. yüzyılın 90. yıllarında ortaya çıktığına dikkat edilmelidir. Cenovalıların 1291-1292 yılları arasında Trabzon’da yerleştiklerini ve kolonilerinin geliştiğini görmekteyiz.[44] Eş zamanlı olarak İtalyan tüccarlar ve misyonerler de Tebriz’e varmışlardı. İtalyan kaynaklarının bu konuda bize bilgi verdiğinin bilinmesi kaydedilmeye değerdir. 1292 tarihli bir kaynağa göre, Cenovalılar Tebriz-Trabzon ticaret güzergahının tam kontrolüne sahiptiler.[45] Bu dönemden sonraki yazılı kaynaklar, (hem Doğu menşeli hem de Batı menşeli) Trabzon ve Tebriz’in önemini vurgular. Şahsen Tebriz şehrini ziyaret eden Marco Polo, şehri İran’ın en büyük ve en iyi şehri olarak tasvir eder.[46] Onun ifadesine göre, gıda ve ihtiyaç maddeleri Bağdat, Musul, Keşmir ve diğer şehirlerden getirilirdi. Özellikle Cenovalılar olmak üzere, Latin tüccarlar şehre gelip bu nevi ürünleri satın alırlardı.[47] Marco Polo, Tebriz şehrini oluşturan farklı etnik ve dini gruplara -Nesturiler, Yakubiler, Gürcüler, Acem ve Ermeniler- özellikle dikkat etmektedir.[48] İtalyanların ve temsilcilerin birincil önceliği kendileri için hayati öneme sahip olan, kısa ve oldukça kolay bir güzergaha sahip Tebriz-Trabzon yolunun güvenliğini sağlamaktı. Her iki taraf birbirleriyle koordineli olarak güzergahın korunması için kaideleri oluşturdular. Venedik Senatosu, o bölgede ticaret yapabilmek için Trabzon-Tebriz güzergahının güvenliği konusunu öncelikli olarak birçok kez gündeme getirmiştir.[49] Resmi Dökümanlardaki açıklamalar da bu güzergahla Tebriz’e[50] ulaşılmasının ve ticaretle ilgili kurumsallaşmanın önemine yer vermiştir. 1331-1332 yıllarında Venedik’le İlhaniler arasında yapılan bir antlaşma ile yalnızca güzergahın güvenliği değil, güzergahta seyahat eden yolcuların ve tüccarların da güvenliği sağlandı.[51] Kazançlı olan Karadeniz-Tebriz ticaret yoluyla oldukça ilgilenen Roma Kilisesi’nin önemli miktarda misyoneri o bölgelere göndermeye başladığına dikkat edilmelidir. Papa IV. Innocent, 21 Mart 1245’te Doğu’ya gidecek olan misyonerlere özel imtiyazlar veren bir kanunmeyi yürürlüğe koydu.[52]

İtalyanlar bölgenin önemini ticaretin Venedik, Roma, Pisa ve Cenova’ya büyük kârlar getiriyor olmasından dolayı çoktan belirlemişlerdi.[53] O dönem boyunca, İtalyanların varidatı dört katına çıktı. İtalyan tarihçiler bu dönemi ‘Cenova’nın Altın Çağı’ olarak nitelemektedirler.[54] Gazan Han’ın parasal reformları bölgedeki finansal temelli birçok problemi çözüme kavuşturduğundan, Tebriz-Trabzon güzergahı düzenli bir duruma geldi. Bu düzenli durumdan, Pegolotti’nin de tartıştığı ağırlık birimlerini, metal paraların ebatlarını ve bölgede tek para biriminin kullanılmasını kastediyoruz.[55]

Tebriz ve Trabzon’daki metal paraların ağırlığı 2,13 gramdı. Kendi para birimini Tebriz ve Trabzon’un para birimiyle uyumlu hale getiren Güney Gürcistan’ın da bu ağırlık birimi sistemini benimsediğinin belirtilmesi gerekir. Bu dönemde ana ticaret yollarının birinin Tebriz ve Sultaniye’den, diğerinin Trabzon’dan geçtiği dikkate alınmalıdır. Böylece, uluslararası ticaretin koordinasyonu ve bu koordinasyonun Tebriz-Trabzon yoluyla olan alakası açıkça görülür. Tiflis bu yolun Kafkaslar’daki kavşaklarından biriydi. Çiftlik ürünü şeker, kuru üzüm, meyve, pirinç, bakır, gümüş ve altın maddeler, kaplamalar, deriden yapılan ürünler, halı Tebriz- Trabzon güzergahıyla buradan dışarıya çıkarılıyordu.[56] İşlenmemiş ipek ve ipek ihracatı özel bir öneme sahipti.

Değerli eşyalar, tekstil ürünleri, boyalar, baharatlar Trabzon üzerinden transit olarak Tebriz’e ulaştırılıyordu.[57] İtalyan, Fransız, Flaman ince dokunmuş kumaşları Trabzon üzerinden Tebriz’e götürüldü.[58] Keten ve kadife kumaşlar,[59] hatta cam, metalden yapılmış eşyalar vb.[60] İtalyanlar Karadeniz ve Hazar Denizi’nin birleşitirilmesine ‘İpek Yolunu’ yeniden canlandırmak için yardımcı oldular. Meşhur Şark Bilimci Rus V. Barthold, Cenovalıların Gilan’da üretilen ipeği dışarıya çıkarabilmek için 12. yüzyılda bile gemilerini Karadeniz’den Hazar Denizi’ne taşıdıklarını ve böylece bu iki denizi birbirine bağladıklarını belirtmektedir.[61]

İlhaniler Hazar Denizi sahillerinde yeni şehirler oluşturmalıydılar. Bu unsuru dikkate alan reformcu Gazan Han, Gazan Han’ın taraftarları ve onun halefi Olcayto Han bunu yaptı. Bu unsur çok dikkate alınmalıdır. Bu şehirleri kendilerinin İslami isimlerine dayanarak Mahmudabad ve Sultanabad olarak isimlendirdiler. Bu iki denizin birleştirilmiş olmasının Tebriz-Trabzon Yolunun önemini artırmış olduğu oldukça açıktır.

Tebriz-Trabzon yolu 13. ile 15. yüzyıllar arasında yoğun bir şekilde işledi. Bu yolun yoğun bir şekilde işlemesinde, İtalyanların aktif olarak Karadeniz’de bulunması ve burada ticaret yapmaları etkili olmuştur. Bu durum, Osmanlıların Karadeniz’de kendilerini göstermeye başlaması ve burada hakimiyeti ele geçirmesine kadar sürmüştür. Bu yolun o günlerdeki uluslararası politikayla olan bağlantısı Orta Çağ’daki yazarlar tarafından belirtilmiştir. Mario Sanudo Senior 15. yüzyılın başında Tebriz-Trabzon yolundan daha etkin bir şekilde istifade edebilmek için Mısır’a karşı haçlı seferlerinin düzenlenebileceğini belirtip, Mısır’ın limanlarını bloke etmeyi ve Mısır’la ticaretin durdurulmasını ileri sürmüş olup,[62] Karadeniz’den Hindistan’a yeni bir kervan yolunun yapılıp yapılamayacağına da dikkat çekti.[63] Daha sonra, 15. yüzyılda B. Minianelli, Venedik ve Cenova’nın doğudan batıya baharat taşımasında Tebriz-Trabzon ticaret yolunun avantajlı olduğunu tespit etti.[64] Bu nedenle, Doğu Akdeniz Ticaret Yolu’nun kuzey kısmını destekleyen politikanın önemi açıktır. Bu yol Karadeniz’e bağlanıyordu ve İtalyanlar için çok önemliydi. Bu alanda pekçok tedbirler alan İran İlhanileri için de bu yol çok önemliydi. Gazan Han’ın parasal reformu bu amaca hizmet etmiştir.

İlhani Devleti’nin dağılması üzerine (1335), devletin politikası Gazan Han’ın halefleri tarafından devam ettirildi. Tebriz için yapılan savaşlarda ve Tebriz-Trabzon yoluna karşı olan davranışlarında bu politika yansıtılmıştır. Daha da önemlisi, kendi para sistemlerini Gazan Han’ın oluşturmuş olduğu para sisteminin temeli üzerine oturttular. Gazan Han’ın haleflerinin Altınordu’ya karşı muhalefetlerini bildirmekle kendini gösteren bu politikayı, dış ilişkilerde de uygulamaları manidardır. İlhani Devleti’nin dağılması üzerine, Altınordu Devleti yeniden kuvvetli bir şekilde İran ve Tebriz için savaşmaya başladı. İlhanilerin kalıntıları üzerine, merkezi Tebriz olan Çoban Oğulları diye yeni bir Türk politik birimi kurulmuştu. Çobanoğulları, bu savaşın mağduru oldu. Altınordu Han’ı Canıbek, (1356-1357) Çobanoğullarını yendikten sonra oğlu Berdikbek’i tahta geçirdi. O günlerde Tebriz, Khoy, Nahçivan, Barda ve MeraFa’da paralar baba ve oğul adına basılmaktaydı. Merkezi İlhani Devleti’nin dağılması ve Yakın Doğu’daki krizlerin menfi yönde Tebriz-Trabzon yolu üzerinde etkide bulunduğunun belirtilmesi gerekir. Savaş, Tebriz ve İran’ın da yoldan istifade etmesini olumsuz yönde etkiledi. Bu olumsuz etkilenme İran İlhani Devleti’nin dağılmasıyla başlamıştı. Devletin dağılmasından sonra ortaya çıkan durum, bir zamanlar Hulâgû’nun halefleri arasında meydana gelen savaşa benzedi. Tebriz’i ele geçiren İlhanilerin halefi durumuna geldi. İlhanilerin dağılmasından sonra Çobanoğullarına ilk kez merkezi Bağdat’ta olan Celayirler adlı bir Türk devleti karşı geldi. Celayirlerin talepleri Çobanoğulları halen Tebriz’de iken Altınordu devletinin yaptığı gibi, Tebriz ve Şirvan’da paralarını bastırtabilmekti.[65] Celayirlerin gerçek planı Altınordu Devleti’ndeki kargaşadan yararlanarak Tebriz’i işgal etmekle aşikar hale geldi. İlhanilerin halefi olduğu iddiasında olan I. Uveis Celayir (1350-1374) Tebriz’i kendi başkenti yaptı. I. Uveis, Venedik Barlosundan hemen Tebriz-Trabzon arasındaki düzenli kervan yolculuklarının yeniden başlatılmasını rica etti.[66] İki yıldan beridir bu yolun yeniden hareketlenmesini ileri süren Venedikliler, I. Uveis’in talebine hemen karşılık verdiler.[67] İlhanilerin halefi olduğunu ileri süren Celayirlerin bu iddialarının onların para sisteminin İlhani para sistemine dayandırılmış olması gerçeğiyle ispatlandığını düşünmekteyiz. Daha da belirgin söylemek gerekirse Celayirlerin para sisteminin İlhanilerin son üç Han’ının (Muhammed Han, Satiıbeg ve Süleyman) para sistemine dayandığının belirtilmesi gerekir.[68] Ticari menfaatler sağlamak için çevre ülkelere ve Gürcistan’a para bastırmak işleminin Celayirler tarafından yapıldığının belirtilmesi de kayda değerdir. Gürcistan Kralı VII. Giorgi ve Ahmed Celayir bu nevi bir metal parayı 1396 yılında birlikte tedavüle çıkardılar. Bu paranın üzerinde Gürcü Kralı’nın isminin ardında ‘zaferler kazanan / muzaffer’ sıfatı eklenmiştir.[69] Böylece, iyi bilinen ve test edilen eski sistem yeni şartlarda da uluslararası ticaretteki yerini korudu. Cengiz Han’ın imparatorluğunu yeniden kurma fikrinde olan Timurleng Sultaniye şehrini işgal ettikten sonra Tebriz’de sikke bastırmıştır. Bu sikke, Celayir sikkesi şeklinde ve ağırlığındaydı.[70] Timurleng İran’da savaşırken İlhanilerin planlarını uyguladı. Timurleng 1386-1404 yılları arasında Kafkaslar’ı ve İran’ı birçok kez ele geçirdi. Timurleng’in amaçlarından bir tanesi bu ülkelerden geçen batı ve doğu ticaret yoluna hakimiyet kurabilmekti. Timurleng’in Celayirleri mağlup etmesinden sonra, İran ve Tebriz için yapılan savaşlarda Altınordu’nun onun esas muhalifi olması doğaldı. Bu ikisi arasındaki muhalefet, sikkeler üzerindeki meselelerde de kendini gösterir. Sikkeler konusundaki anlaşamamazlık Tebriz için savaş yapılmasında da etken olmuştu. Timur’un Tebriz’i terk etmesinden sonra, Tokdamış Tebriz’i ele geçirdi. Ve Tebriz, Derbent, Şirvan ve Mahmudabad’da para basmaya başladı. Tokdamış da para sistemini Celayirlerin para sistemine dayandırmıştı.[71] Tebriz Darphanesi’nin Tokdamış Dirhem’ını basmayı durdurduktan sonra Timur ve Soyurgatmiış’in sikkelerini dışarıya göndermeye yeniden başladığının belirtilmesi de gerekir. Timur ve Soyurgatmış’in adına basılan paralar da Celayirlerin sistemine dayandırılmıştı.[72] Bilindiği kadarıyla Timur Altınordu Devleti’ni bozguna uğrattı (1395). Timur doğu Akdeniz yolu’nun güneydeki kısmını kontrol etmeyi de denedi. Bağdat’ı 1393 ve 1401 yıllarında iki kez işgal ettiyse de, savaşlar önemli bir başarıyı beraberinde getirmedi.

Timurleng’in imparatorluğunun dağılmasından sonra Ahmed Celayir, Celayiroğulları Devleti’ni kısa bir süre için yeniden kurduysa da 1410 yılında Karakoyunlular tarafından ortadan kaldırıldı. Bu devletin başşehri yine Tebriz’di. Bu devletin para sistemine gelince; para sisteminin temeli Celayirlerin veya, başka bir deyişle İlhanilerin para sistemine dayandırılmıştı. Tebriz’i İlhaniler mi yoksa Çobanoğulları, Celayir veya Timurleng’in mi yönettiğinin bir önemi olmadığının burada belirtilmesi gerekir. İtalyanlar Tebriz’le ve onun yetkilileriyle ilişki kurmaya devam ettirdiler; Tebriz-Trabzon yolunu uygun bir duruma getirdiler. Bu ilişkilerin oldukça farklı şartlar ve durumlarda devam ettiği açıktır.

15. yüzyılın sonunda Akkoyunlu Devleti’nin başkanı Uzun Hasan (1453-1478), özellikle Venedikliler başta olmak üzere İtalyanlarla bu bölgede yakın bir ilişki içerisindeydi. Uzun Hasan’ın son Trabzon İmparatoru David’in damadı olması bu ilişkiyi daha da anlamlı bir hale getirdi. Uzun Hasan David’in askeri yardımıyla topraklarını genişletti. Karakoyunlu Devleti’ni ortadan kaldıran (1467) Uzun Hasan, başkenti Diyarbakır’dan Tebriz’e taşıttırdı. Tebriz ve Trabzon hükümdarlarının ona karşı dostane tavrının Trabzon-Tebriz yolunun olağan bir şekilde işlevini yerine getirebileceğine neden olması doğaldır. Venedik elçileri Katerino Zenon, Iosafat Barbaro, Ambrosio Kontarini, vd., 15. yüzyılın 70’li yıllarında sık sık Tebriz’i ziyaret ettiler.[73]

Uzun Hasan Osmanlılara karşı yapılan savaşta pozisyonunu koruyabilmek için Venediklilerle işbirliği yapma ihtiyacını hissetti. Başkenti Tebriz olan Karakoyunlu Devleti savaş sürecinde burada kuruldu.

Karakoyunlu Devleti kuruluşunun başlangıcında Akkoyunlu Devleti’nin bir uzantısı görünümündeydi. İran’la Osmanlılar arasındaki sayısız savaşların ardında, stratejik açıdan önemli olan bu bölgelerde bulunan uluslararası ticaret yolu üzerinde hakimiyet kurma ve o yolları kullanabilme kudretine sahip olma çabası vardı. Bu çaba, İlhaniler ve onların halefleri olan Türk devletlerinin motivasyon aracıydı. 1514’teki ilk İran-Osmanlı savaşında Osmanlılar kısa bir süre için de olsa Tebriz’i ele geçirdiler. Daha sonra şehri geçici olarak 1533, 1534, ve 1548 yıllarında da ele geçirdiler.[74] Şah Abbas Osmanlıların tehdidi dolayısıyla İran’ın başkentini önce Kazvin’e (1548) ve sonra İsfahan’a (1598) taşıdı. Yakın Doğu’daki politik görünüm, 14. yüzyılda da İran ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki husumet ve uluslararası ticaret yollarının güzergahlarının orta ve güney İran’a yönlendirilmesi nedeniyle değiştirildi.

Böylece, 13. ile 15. yüzyıllar arasındaki İran İlhani ve onların halefi Türk devletinin uluslararası ticaret politikası doğu Akdeniz yolu’nun kuzeyde kalan kısmına yöneltilmiştir. Doğu Akdeniz ticaret Yolu’nun Güney kısmına hakimiyet kurmayı başaramamışlardı, İtalyanların Karadeniz’deki mevcudiyeti yolun yukarıda belirtilen yüzyıllarda uluslararası ticarete dahil olmasına katkıda bulunmuştur. Bu durum, Tebriz-Trabzon yoluna özel bir önem verilmesine neden olmuştur.

Manana GABASHVİLİ

Gürcistan Bilim Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü Academic Giorgi Tsereteli

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 386-393


Dipnotlar :
[1] İ.Petruşevskiy ‘İran i Azerbaycan pod vlesyu Khulagundov’ (1256-1553), Sbornik, Tataro- mongoliv Azii iv Evrope, M., 1970, s.229.
[2] V. Burko-Kryajin Velikie puti v Mirovoy Torgovle, M., 1925, XVI-XVII vekah s. 19. M. Tikadze, Commercial Relationships of Syrian Cities in the 16th-18th centuries, Essays on the History of the cities of the Near East, Tbilisi, 1970, II, s. 241-242 (Gürcüce).
[3] A.A. Ali-Zade, Sotsialne-ekonomiçeskoyi politiçeskaya istoria Azerbaycana v XIII-XIV v., Bakû 1956, s.315.
[4] A.g.e.
[5] A.g.e., s. 231.
[6] İ.P. Petruşevski, a.g.e., s. s. 231.
[7] V. Gabashvili, the period of the Mongol Rule, Essays on the history of the Near East, Tbilisi 1957, s. 165 (Gürcüce).
[8] A.g.e., s. 157
[9] A.A. Ali-Zade, a.g.e., s. 280.
[10] Feyzullah Raşid-ad-din, Cami ot-tavarih (Sbornik Letopisey) Prevod s Persiskogo Yezika Akad. A.K. Aretdsa, Bakû, 1957, t.III, s. 232, The Persian text, s. 410.
[11] S.P. Karpov, Trpezundskaya İmperiya i Zapodnoevropeskiye Gosudaristva v XIII-XV vv., 1981, s. 21.
[12] Raşi-ad-din, s. 234, Farsça Metin, s. 413.
[13] A.g.e., s. 235, Farsça Metin, s. 413.
[14] A.g.e.
[15] A.g.e.
[16] İ.P. Petruşvskiy, Gorodskoya Znet v Gosudaristve Khulaguidov. Sovetskoe Vostokevedenie IV, L. 1949, s. 918.
[17] The Geographical Part of the Nuzhat Al-Qulub, Compost by Hamd-Allah Mustawfi Qazwini derleyen G. Ye Strange, GWS, XIII, Yeiden – London, 1925, s. 85, 101, 182.
[18] İ.P. Petruşeskiy, a.g.e., s. 99.
[19] Akad. Fyu. İ. Uspenskiy, İstoriya Vizantiskoy İmperii, M., 1948, s. 600-601. M / Gabashvili, Trabzon in Georgian sources. Tbilisi. State University Works. 1998, #327, s. 141-154 (Gürcüce).
[20] Kartlis Tskhovreba (Gürcistan’ın Tarihi), Tbilisi 1959, V. II, s. 105-109. (Gürcüce).
[21] V.G. Tizetgauzet, Sbornik Materialov Otnosyaşiska k İstorii Zolotoy Ordi, İzvestiya iz Persidskih Soçinyenii, M.L., 1941, t. II? s. 158.
[22] A. A. Ali Zade, a.g.e., s. 105.
[23] Hamd-Allah Qazwini. s. 163-180.
[24] V.G. Tizengauzet, t. II. s. 81; A. A. Ali-zade, s.313.
[25] İ. P. Petruşeskiy, Hamdallah Kazvini, Kak İstorik po Sotsialno-Ekonomiçeskoy İstorii Vostoka Zakavkazya. İzvestiya AN. SSR, Odelenie Obşestvenikh Nauk, 1937, No:4, s. 912.
[26] Raşid-Ad-din, s.283. Farsça Metin, s. 497.
[27] A.g.e., s. 208, Farsça Metin, s. 371.
[28] İ. I. Djalaganya, iz İstorii Monetnogo Dela Gruzii; XIII v. Tbilsi, 1958, s. 85.
[29] Raşid Ad-din, s. 280, Farsça Metin, s. 492.
[30] E. A. Pahopov-Moneti s. Gruzii, Tbilisi. 1979. s. 276. 1979, s. 276.
[31] V. Gabashvili, Ylkhan Iran in the First Half of the 14th century, Essays on the History on the Near East, s. 207 (Gürcüce).
[32] V. G. Tizengouzet, Sbornik Materiyalov Otnosyaşikhsya Kistorii Zolotoy Ordi, İzvleçenie iz Soçinyeniy Arabskih S.P.B., 1884, t. I. s. 306-307.
[33] B. Spuler. Die Mongolen in Iran Politik, Ver Waltung und Kutuz der Ilchanzeit 1220-1350, Berlin, 1955, s. 211-212.
[34] İ. P. Petruşeskiy, İran’ı Azerbaycan, Pod Vlasti Khulagundov (1256-1353) s. 249, pril. 71.
[35] I. Gabashvili, Status of Relations in the Ylkhanid State under the First Ylkhans, Perspective-XXI (History, Political science, Culturalogy), Tbilisi, 2001, s. 18 (Gürcüce).
[36] R. A. Guseynov, Siriskie İstoçniki XII-XIII v.v., 06 Azerbaycan, Bakû, 1960 s. 56, 57, 78.
[37] S.P. Karpov, a.g.e., s. 154.
[38] Kiraskos Ganalzaskiy, İstoriya Russk. pev. T. Ter. Grigorian. Bakû 1946. s. 200.
[39] P. Pelliot, Yes Mongoly et la Papaute, Extrait de la Revue de l’Orient chretien, 3-e sezie, No1. Paris, 1923, s. 3-33. İ. Petruşeskiy, a.g.e., s. 231.
[40] İ. P. Petruşvskiy, a.g.e., s. 231.
[41] A.g.e.
[42] A.g.e.
[43] S. P. Karpov, a.g.e., s. 21.
[44] M. Gabashvili. Georgian Towns in the XI-XII Centuries, Tbilisi, 1981. s. 57 (Gürcüce).
[45] W. Heyd, Historize du Commerce du Yeranyt an Moyln Age, II Leipzig, 1885, s. 178-188.
[46] W. Heyd, a.g.e., s. 95,S.P. Karpov a.g.e., s. 91-92.
[47] S. P. Karpov, a.g.e., s. 91.
[48] Marko Polo, prevod Minaeva, M., 1955, s. 60.
[49] A.g.e.
[50] A.g.e.
[51] Archivio di Stato di Venezia (Consilium Rogatorum), ser. Mitti (Mixtorum), XLIII, f III, III V.
[52] G. Forcheri, Navigazione a Genova nel Trecento, Il Yiber Gazarie, Geneva, 1974, s. 71.
[53] Archivio di Stato di Venezia Senato (Consilium Rogatorum). Misti (Mixtorum), XV, f 8v-9r.
[54] Acta Innocenti, s. IV, (1243-1254) e registries Vaticanis, aiique collegit, Th T. Haluscynskyi et M.M. Wojnar, Rome, 1962, No 19, 21-22 / III, 1245.
[55] The Information of the 15th Century Italian Travelers About Georgia Sources of the History of Georgia, 26, İtalyanca’dan Italian by E. Mamistvalashvili tarafından tercüme edilmiştir, giriş, yorum ve fikirler aynı yazar tarafından ilave edilmiştir, Tbilisi, 1981. s. 11 (Gürcüce).
[56] İstoriya İtalii, M. 1970, s. 209.
[57] F.B. Pegolotti, La Pratica Della Mercatura, ed. by E. Evans, Cambridge, Mass, 1936, s. 29.
[58] V. Gabashvili. Trans Caucasus and the Near East Cities in Middle Ages, Essay on the History of the Cities of the Near East, s. 35. (Gürcüce).
[59] Pegolotti, a.g.e., s. 30-32, Il, libro dei Conti di coza di U. Dorini e T. Vertele (Il nouvo Ramusio) III, Roma. 1936, s. 230.
[60] Pegolotti, s. 31-32 Badoer, s. 14, 25 27, 29.
[61] Pegolotti, s. 30, Badoer, s. 102, 299, 307.
[62] M. Balard, Genes et l’ Iytre – Mer, t. 1, Yesactes de Caffa du notaire Yamberto 1289-1290. Paris-La Ghaye, 1973, (Documents et Recherches, 12), N 236.
[63] Akad. V. V. Bartol, İslam na Çernom More, M., T. VI? c / 286$.
[64] Sanudo Mazino Torsello, Secreta Fidelium Crucis-In Bongars, F Gesta Dei per Francos, t. 2. Hannover, 1611, s. 3, 23.
[65] Sanudo Mazino Sanudo Mazino Torsello, Secreta Fidelium Crucis-In Bongars, F Gesta Dei per Francos, t. 2. Hannover, 1611, s. 3, 23.Torsello, Secreta Fidelium Crucis-In Bongars, F Gesta Dei per Francos, t. 2. Hannover, 1611, s. 3, 23.
[66] Fragmenta protocolli, diaria privata, sermones, ed. G. Hoffmann, Roma, 1951, (Conc. Flor, Docum. et scriptores, ser. A.v-III, fasc. 2.), s. 83, 85-86 (1442).
[67] M. A. Seyredzini, Momentnoe Delot Denejnoe Obraşenie v Azerboycane XIV-XV vv., Knyiga II, Bakû 1981, s. 76.
[68] A.g.e.
[69] ASV, Libri, Commemoriali, VII, f. 126. V. (Dipl. Ven-Yev. t. 2, No92) -1370 / V.
[70] A.g.e. (Dipl. Ven-Yev. t. 2, No93)-22 / VIII, 1370.
[71] A.g.e., s. 213.
[72] A.g.e.
[73] Z. Gvaberidze, The Relationship of Georgia, Ylkhan Iran and Jelaire States, Tiflis, 1981, s. 47, 48 (Gürcüce).
[74] Seyfedini, s. 207.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.