Her milletin edebiyat tarihinde olduğu gibi Türk edebiyatı tarihinde de muhtelif dönemlerden, devirlerden, mekteplerden, ekollerden, hareketlerden, topluluklardan, çığırlardan kısacası her birinin etkisi ve etkinliği diğerinden farklı olan oluşumlardan söz edilir. Genel manasıyla bir bütün olan bir millet edebiyatının daha iyi anlaşılması için, bu kabil ‘ayrımlar’a haddizatında ihtiyaç vardır. Türk şiir tarihi içinde kayda değer oluşumlardan biri olan İkinci Yeni şiiri, edebiyat tarihimizin mühim bir meselesidir ve bu yazının konusunu teşkil etmektedir.[1]
Türk şiirindeki geleneksel sesi ve biçimi yıkan, geçmişten gelen değerleri inkar eden ve özellikle “küçük insan” tipinin, daha bilinen bir ifadeyle işçi sınıfının şiiri olmayı amaç edindiğini dillendiren Orhan Veli şiirinin (Garip Akımı), 1950’li yılların başlarında modası geçmeye başlayınca, daha doğrusu bu yoldaki ürünlerin ‘suyu çıkınca’ ona tepki olarak Attila İlhan şiiri, diğer ve daha kapsayıcı adıyla Mavi Hareketi zuhur etmiştir. Attila İlhan salt yazdığı şiirlerle değil, yazılarıyla da Garip şiirine ilk açık ve sert tepkiyi göstermiştir.[2]
İkinci Yeni şairlerine göre, Attila İlhan’ın getirdiği bu şiir tarzı da ‘bütünlenen dünya’ karşısında, kısa sürede kendini hızla eskitmiş ve tüketmiştir. (Parantez açıp belirtmek durumundayız ki, böyle bir iddiaya katılmak güçtür. Çünkü Attila İlhan’ın şiiri, bugün bile yaşayan şiirimizin önemli damarlarından biridir. Türk şiirinde bir duraktır. Öyle ki, ‘sol cenah’ta seyr-ü sefer eyleyen birçok genç şair, dönüp dolaşıp Attila İlhan şiirinde nefeslenir, bu şiirle ilhamını tazeler. Kanaatimizce, Attila İlhan şiiri önemli bir yapı taşıdır, modern Türk şiirinde.)
Bu ve benzeri tartışmaların yapıldığı, eskinin suçlanıp yeninin alkışlandığı göz gözü görmez bir ‘şiir tufanı’nda, siyasal[3] ve sosyal manzaraya da mütenasip olarak, Türk şiirinin son büyük atılımı kabul edilen ve ‘vaftiz’ adı İkinci Yeni olan şiir doğar. Bu adı, Muzaffer Erdost koymuştur.[4]
İkinci Yeni şiirinin adı etrafında olduğu gibi mahiyeti ve ‘ne idiğü’ne dair de oldukça fazla ve birbirinden farklı görüşler ileri sürülmüştür. Çünkü İkinci Yeni şairlerinde ne bir işbirliği ne de bir eşzamanlılık görülür. İlk dönem şiirlerinde bile birbirinden farklı yollardan şiir dünyasına adım atan bu şairler, tek tek bir arayış içine girmişler ve kişisel sezgileriyle orda burda, dağınık “uçlar verdikten” nice sonra, benzerlikleri dolayısıyla, ortak özellikleri tespit edilmeye, kurallara bağlanmaya çalışılmıştır. Bu günden bakınca, bu şiir oluşumunun ortak özelliklerini göz önünde bulundurarak adı geçen şairlerin bir grup oluşturduklarını, doğrusu bir arada bulunduklarını görmek ve söylemek daha kolaydır.
Bu hareket içinde yer alan şairlerin bağlandıkları ortak bir manifesto, hepsinin paylaştığı ortak şiir ilkeleri olmadığı için bir ‘ekol’ ya da ‘akım’ niteliği taşımaz. Bu sebeple de, ‘hareket’, ‘atılım’, ‘topluluk’, gibi adlarla anılır. İkinci Yeni’nin niçin akım olmadığına dair değişik görüşler vardır. Mesela, Asım Bezirci, “İkinci Yenici şairler arasında tam bir tutarlık bulunma”dığı için bu şiirin bir ekol olma özelliği gösteremediğini ileri sürer ve der ki: “Ayrıca İkinci Yeni’ye ilişkin özellikler de tutarlı bir bütün meydana getirmezler: Bazı özellikler ne birbiriyle kaynaşırlar ne de birbirini pekiştirirler. Bu sebepten İkinci Yeni’yi bağdaşık bir akım değil, ortak bir hareket saymak daha doğru olur.”[5]
Edip Cansever de, hemen hemen aynı kanaattedir. Yerçekimli Karanfil şairi, İkinci Yeni’nin bir akım olmadığına, olamayacağına dikkati çeker: “İkinci Yeni diye bir akım yoktu, olamazdı. (…) bu açılım birtakım şairlerin bir araya gelip, eğilim, yönelim ve belli bir dünya görüşünden hareket ederek, kısaca bir ön andlaşma düzeyinde başlatmadıklarını iyi biliyorum. (…) dıştan bakılan, yalınlaştırılmış, hatta basite indirgetilmiş ‘küçük insan’dan ‘insan’a, insanın karmaşık yapısına, onun aynı zamanda toplumun bir birimi olmasına karşın bireyliğine de ağırlık verme girişimidir…”[6]
Cansever, İkinci Yeni’ye bir akım niteliği kazandırma gayretlerinin, ikinci bir yanılgıya düşmek olacağını da belirtir ve “O, değişik şairlerin, değişik kişilikler kurduğu bir yenileşme alanıdır olsa olsa.”[7] der.
Bu hareket içinde yer alan ve uçtalıklarıyla dikkati çeken şair Ece Ayhan da, İkinci Yenilerin çokluğuna değinir: “İmdi. Sadece 1955-58 yılları arasında şiir oynadıkları gerekçesiyle, Orhan Velilerden ayrıdırlar gerekçesiyle, bu ozanları, aynı bir Futbol Takımından saymak mümkün değildir diyorum ben. (…) Bir değil, birçok İkinci Yeniler vardır. Şahıs şirketleri, menfaat grupları değil, birçok şiir fakülteleri vardır.”[8]
Kanaatimizce, bu konudaki doğru tespitlerden birini Eser Gürson yapmıştır: “.bir akım şiirinin değil, bir değişim şiirinin adı oluyor İkinci Yeni, yoğun bir hava bütünlüğünün adı oluyor. (…) Çünkü onun belirli sınırları yoktur. Her bir şairi, kendi benimsediği olanakların, kendi tuttuğu şiir çizgisinin ustası olmuştur (ya da olabilir).”[9]
Konuyla ilgili olarak görüş ortaya koyanların kimilerine göre bir “azınlığın şiiri” olan İkinci Yeni, kimilerince de “ikinci diktatörlüğün” (Demokrat Parti’nin) şiiridir. Ne denirse densin, İkinci Yeni, tüm kusurlarına rağmen, bir inkıtadan sonra “şiire yeniden dönüş”tür. Bir diğer ifadeyle İkinci Yeni, “Tarihimizde ilk kez parasız yatılıların, taşra doğumluların, hiçbir bir zaman ‘ümran’ görmemişlerin bir ‘sıçraması’dır. “Yani kısacası, ‘bakışımsızlık’lar, ‘sivillik’ler, ‘uçtalıklar’, ‘atonallıklar’ bin yıldan bu yana İkinci Yeni’yle ilk kez gündeme geliyordu.”[10]
İkinci Yeni adının ortaya atılması, taraftar bulması, yerleşmesi ve gelişmesinin, Sartre, Camus, Kafka gibi Batı Avrupa yazarlarının, Fransız gerçeküstücülerinin ve T. S. Eliot, Dylan Thomas, E. E. Cumming gibi gizemci ya da biçimci şairlerin Türkiye’de tanınmaya başlamasıyla paralellik taşıdığı söylenir ki, yabana atılacak bir tespit değildir bu. İyi derecede Fransızca ya da Batı dillerinden birini bilen İkinci Yeni şairlerinin kaynaklarından biri de, şüphesiz Batı şiiridir. Yani, İkinci Yeni’nin ortaya çıkmasında, Batı şiirinin ve o günkü dünya şiirinin etkisi büyüktür.
Edebiyat araştırmalarının alışılmış, kolaycı/genel pencerelerinden bakılınca İkinci Yeni, Garip Akımı’na bir tepki olarak doğmuştur. Bu şiirin, Garipçilerin karşı oldukları birçok ögeye sahip çıktığı, onların savundukları birçok ögeyi ise reddettiği[11] doğrudur ne var ki, derinliğine araştırıldığında bu oluşumun bir tepki şiirinden çok, bir karşı şiir,[12] bir yenileniş ve arayış şiiri olduğu anlaşılır. Başka bir söyleyişle İkinci Yeni’nin ilk vasfı bir tepki şiiri olmadığıdır.
Bu şiirin kesin belirtileri, yani ilk örnekleri 1955-1956 yıllarında Yeditepe dergisinde görülür diyenler, Sezai Karakoç’un 1953-54 yıllarında İstanbul dergisinde çıkan şiirlerinden habersizdir. Yahut da bu örnekler, görmezlikten gelinmiştir. Halbuki, İkinci Yeni diye bahis konusu olan şiirin ilk örnekleri, kanaatimizce Karakoç’un yukarıda adı geçen dergide yayımlanan şiirleri olmalıdır.
İkinci Yeni şiirinin gelişmesi, dal budak salması, Pazar Postası’nda[13] görülür. Belli bir süre bu gazete/dergi etrafında toplanan Oktay Rifat (1914-1988), İhan Berk (doğ. 1918), Turgut Uyar (1927-1985), Edip Cansever (1928-1986), Ece Ayhan (doğ. 1931), Cemal Süreya (1931-1990), Sezai Karakoç (doğ. 1933), Kemal Özer (doğ. 1935), Ülkü Tamer (doğ. 1937) İkinci Yeni şiirinin önde gelen isimleri olmuşlardır.[14] Bu şiirin tipik/özgün örneklerini içeren ve bu dönem şairlerinin en ortak özelliklere sahip ürünleri şu kitaplarda bulunabilir: Oktay Rifat: Perçemli Sokak (1956), Edip Cansever: Yerçekimli Karanfil (1957), Cemal Süreya: Üvercinka (1958), İlhan Berk: Galile Denizi (1958), Turgut Uyar: Dünyanın En Güzel Arabistanı (1959), Sezai Karakoç: Körfez (1959), Kemal Özer: Gül Yordamı (1959), Ülkü Tamer: Soğuk Otların Altında (1959), Ece Ayhan: Kınar Hanımın Denizleri (1959).
İsmet Özel’in hemen her anışında ısrarla ‘1954-59 atılımı’ diyerek beş yıllık bir zaman dilimine sığdırdığı/sıkıştırdığı ama kanaatimizce yaklaşık on yıllık bir süre içinde (1953-1963) gelişip serpilen, şiir tahtına oturan ve şiirimize yön veren; bu dönemdeki ve sonraki yıllarda birçok şairi etkileyen İkinci Yeni şiirinin belli başlı özelliklerini Asım Bezirci şöyle özetler:
- “İmgeye kapıları yeniden ve sonuna kadar açmak.
- Edebî sanatlara özgürlük tanımak.
- ‘Basitlik, aleladelik ve sadelik’ten ayrılmak.
- Konuşma diline, ortak dile sırt çevirmek.
- Halkın hayatından ve kültüründen uzaklaşmak, ‘folkloru şiire düşman’ bellemek.
- Şehirli, ‘küçük adam’a, tip çizmeye boş vermek.
- Nükte, şaşırtma ve tekerlemeden kaçmak.
- Şiiri ustan ve anlamdan kaydırmak.
- Duyguya ve çağrışıma yaslanmak.
- Konuyu, hikayeyi, olayı atmak.
- Fakir ekseriyete’ değil, ‘aydın azınlığa’ seslenmek vb.”[15]
Edebiyat ve özellikle şiir araştırmaları, değerlendirmeleri çokluk öznellikle içiçedir. (Bizim burada yaptığımız değerlendirmelerde bile bunu hissetmek mümkündür.) Araştırmacının dünya görüşü, edebî zevki ve birtakım hassasiyetleri ortaya koyacağı tespitlere, görüşlere adeta müdahil olur. İkinci Yeni meselesinde de farklı düşüncelere, birbirinden uzak tespitlere, dahası taban tabana zıt görüşlere tesadüf etmek mümkündür. Herkes kendi zaviyesinden baktığı ve kendi seçtiği örneklerden yola çıktığı için farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Ya da Eser Gürson’un belirttiği gibi, “İkinci Yeni kuramı diye öne sürülen yazıların” hemen hepsi, bu şiir hareketinin gerçek verileriyle ilgisini kesmiş ve ondan uzak düşmüştür. Yahut ancak bir iki şairden yola çıktıkları için bütüncül olamamışlar, “hava bütünlüğünü haksız yere parçalara ayıran kurgusal ve duruk kalıplar” olmaktan öteye gidememişlerdir.[16]
İkinci Yeni’yle ilgili olarak şu tespitleri nesnelliğe yakın bulduğumuzu ve önemsediğimizi belirtmeliyiz: “Batı’yla da bağıntısı olan geniş bir şiir olanağı, çağdaş yakınlaşmalar içinde paylaşılmıştır. Soyutlamak, kapalı olmak, anlamı bulandırmak, karanlığa gizlenmek, gerçeküstünden aşılanmak, yaşamı parçalarından çok bütünüyle vermek, duygusal anlamı ussal anlama yeğlemek, imgeyi önemsemek, özde, biçimde, dilde deformasyona gitmek, doğal dilden çok yapay dile eğilmek, şiir yalınlığına (1. Yeni yalınlığı anlamında) karşı koymak, İkinci Yeni şairlerinin bol bol kullandığı olanaklardır. Bu özelliklerinin her birinin başına, ‘yer yer’ ya da ‘zaman zaman’ deyimlerini eklemeliyiz. Çünkü her şairde bütün bu saydığımız özellikleri bulmamız mümkün olmayabilir.”[17]
Bir görüşe göre (Asım Bezirci) “anlamsızlığı deneyen” İkinci Yeni şiiri, karşıt görüşe göre de (Behçet Necatigil) “en yalın örneklerinde bile, anlamsız değil”dir. Fakat çapraşık bir şiirdir.[18] Bu bağlamda, Muzaffer Erdost’un İkinci Yeni şiiri için sarfettiği “anlamsız”, “anlamsızlığı ilke olarak savunma” “rastlantısal” gibi ifadelere katılmak mümkün görünmüyor.[19] Eğer bu hüküm İkinci Yeni diye piyasaya sürülen tecrübesiz şiir heveslilerinin ürünleri için söylenseydi, buna bir itirazımız olmazdı. Ancak, bütün İkinci Yeni şiiri örnekleri için, hele hele bu şiirin usta şairlerinin eserleri için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. İkinci Yeni şiiri anlamsız değildir şüphesiz. Daha çok, kapalı bir şiirdir. Bir başka deyişle, ‘popülist’ endişesi yoktur. Doğrusu, “okuyucudan geniş ölçüde anlama çabası bekleyen bir şiir oluşu”dur.
Behçet Necatigil, Ece Ayhan’ın “Kanto Ağacı” şiirindeki “sen karanlığa giderayak bir kanto ağacı çizmiştin yusuflardan önce/gelip kanto ağacını kesmişler kantolarını delik deşik etmişler/hadi seni yine pandomima sahnelerinde düşünelim ağlamadan kanto ağacı/hadi sen de düşün bizi bakalım çocukları alkazarı ağlamadan kanto ağacı”[20] dizelerde ve İkinci Yeni’nin diğer uç örneklerinde “gene de bir gerçek sezdiriliyor” der ve devamla dikkate değer iki cümle kaydeder: “İkinci yeni tamamıyla bir şey söylemeyen şiir olmuyordu. Yalnız şiirin bütününden sezgi yoluyla yarı karanlık bir anlam, gizli bir güzellik çıkarmak, okuyucunun hazırlığına bakıyordu.”[21]
Sezai Karakoç’un uzun soluklu şiiri “Köpük”teki kimi dizelere de aynı dikkatle baktığımızda, Necatigil’e hak veririz:
Bir kadını havlıyor taşıyor o ıssız köpekler ki
Kırmızı bir karpuzun ortasından kesilen o köpekler ki
…
Bu köpekler neyi havluyor hangi kadını
Bu horozlar neyi ürperiyor çocukları mı[22]
Her ne kadar şiir bu dizelerde şairinin ifadesiyle “anlam tatilleri” yapsa da, sezgi yoluyla bu parçaları, şiirin bütünündeki anlam halkalarına bağlamak mümkündür. Kaldı ki bu örnekler, yukarıda da vurguladığımız gibi, İkinci Yeni’nin belki de en uç örnekleridir.
İkinci Yeni’yi değerlendirirken ilk planda bu hareketin usta şairlerinin, önde gelen şairlerinin eserlerine bakmak gerekir. Bu şairlerin kapalı gibi görünen şiirlerinde bile ‘anlamsızlığı denemek’ ya da “anlamsızlığı ilke olarak savunmak” gibi bir kaygı göremeyiz. Bir fikir vermesi bakımından Kemal Özer’in “Ağıt” isimli şiirini aşağıya alıyoruz:
annem mi bir kadın
geciken bir kadın geceyatısına
ölüm kendini göstereli babamın saçlarından
günü birlik bir kadın
üsküdar’la İstanbul arasında
babamdı sakalıydı babamın
bir akşam göle batırdı
çıkmamak üzere bir daha
hepsi de ekmek kokardı
sayısı unutulan parmaklarının
akşam bir attır bütün ülkelerde
serin esmer bir attır
terkisine çocukların bindiği[23]
Oktay Rifat’ın Perçemli Sokak kitabının ilk şiirinden aldığım şu dizeleri de aynı bağlamda okunmalıdır: “Bulutların çıkınında/Mis kokulu güvercinleri gökyüzünün/Çıldırtırlar insan gözlü kedileri/Ay doğar kuyulara yalın ayak/Telgraf tellerinde gemi leşleri”.
İlk bakışta anlamsız gibi görünen yukarıdaki şiiri, dizeleri ve İkinci Yeni şiirinin diğer örneklerini daha iyi kavramak için, şiirin arkaplanındaki ‘espri’den, ona uç veren ilham kaynağından ve yahut ‘ibdâ’ sebebinden haberdar olmak gerekir. Ayrıca, şiirin gerisindeki kültürel birikimi ve ona yön veren asıl kaynağı da gözardı etmemek gerekir. Sezai Karakoç’un aşağıya bir kısmını aldığımız Liliyar şiirindeki anlam katmanlarını zihnimizde berrak düzlemler bulup yerleştirmek, şiirden gelen mana filizlerine mevcut bilgi donanımımızdan kıvılcım çaktıracak karşılığı bulabilmek için şüphesiz eserin mülhimesi olan ‘âmil’in tarafımızca bilinmesine ihtiyaç vardır.
Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli
Ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli
Altın saçlarını yana atışı yok mu Lilinin
Lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı
Lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu
Kuklalar titremesin ne yapsın
Adam konuşmasını bilmezse ne yapsın
Kuklaların kukla olmadığı besbelli
Lilinin çekip gideceği besbelli
Lilinin dönüp geleceği besbelli
…
Lilinin güneşin altında duruşu yok mu
Perdeleri sıyırıp çirkin adamı burnundan yakalayışı yok mu
Eline bavulunu alışı yollara koyuluşu yok mu
Çirkin adamın güzel adam oluşu yok mu
Yaklaşıp onu saçlarından yakalayışı
Uzaklaşıp yollarda yol oluşu yok mu
Lilinin bir tavşan gibi koşuşu
Keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok mu
Adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı
Lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok mu
Ben konuşmasını bilmem Lili[24]
İkinci Yeni şiiri, tema’sı apaçık belli olan, bir yerde başlayıp bir yerde biten şiir değildir. İlhan Berk’in deyişiyle ‘öykülü şiir’ de değildir.[25] Bütün güçlüğüne ve kapalılığına rağmen, yüzü manaya da dönüktür bu şiirin. Hareketin iyi şairleri, güzelliği yani estetik beğeniyi şiirin birinci amacı olarak benimsemişler, sanata bağlılıklarını ortaya koydukları edebî ürünleriyle ispat etmişlerdir. Bir bakıma İkinci Yeni, ”salt şiiri”[26] arayış ve onu gerçekleştirme teşebbüsüdür. İkinci Yeni hareketinin yanlışlarında ısrar etmeyen, şiirlerini daha sağlıklı bir çizgide sürdüren şairlerin hemen çoğunda bu eğilim dikkati çekmektedir. Çağımız şiirinin önemli unsurlarından biri olan imgeyi bütün imkanlarıyla şiire taşımak; zeka ve espriye, şaşırtmacaya, basitliğe, alelâdeliğe sırt çevirmek; “duyarlığı, çağrışım ve biçimi öne çıkarmak”, edebî sanatlara göz kırpmak, şairâneliğe meyletmek gibi özellikleriyle İkinci Yeni şiiri, bu vadide güzeli, mükemmeli yakalama gayretindedir.
Sezai Karakoç’un “nekahet dönemi” şiiri dediği İkinci Yeni, O’nca, “savaşa şartlanmış insanın yeniden dünyaya alışma denemeleri şiiridir. Ekmek meselesinin dışında da meseleler bulunduğunu yavaş yavaş görmeye başlayan insanın şiiri. (…) bir sese ve biçime ihtiyaç hissetmiş bir şiir. Bu şiir bir köprü şiir, bir arayış şiiri olduğu için birçok kötü örnekler vermiştir. Anlam ve biçim safsataları örneklerine bol bol rastlanır. Ama bu ekolün esas kurucuları olan şairler, bir nekahet döneminin bütün duyarlığını yüklemesini bilmişlerdir şiirlerine. Şiirimizden kovulan kelimenin haysiyeti, imaj gibi kaçınılmaz sanat yönlerini tekrar geri getirmeye çalışmışlardır.”[27] Karakoç’a göre, İkinci Yeni şiiri, bir “ideolojiler” sergisi gibidir. Bu şiirlerin içinde marksist çizgiler taşıyanlar olduğu gibi, “Hıristiyan edebiyatı”nın unsurlarını, mistik ve metafizik unsurları da gizli gizli “duyumsatanlar” vardır. Kısacası, “belli bir genel sıvı içinde her türlü öz”ün yer aldığı bir şiirdir İkinci Yeni. Bu sebepten öz ve etkileyiş bakımından bir bütünlük taşımaz. “Öz bakımından tek ortak yan ahlakçı bir edebiyat oluşudur.” Garip Akımı’nın bütün geçmiş edebiyata ve genel gidişe karşı aykırı bir yol tutmasına ve prensipsizliğine rağmen, İkinci Yeniciler genel bir “moralist eğilim” içindedirler. Her şair, kendi benimsediği dünya görüşünün ve poetik düşüncenin ahlak prensiplerine bağlı görünür.[28]
İkinci Yeni şairlerinin “dilde deformasyona gitmek”, “anlatımda karıştırımlara başvurmak”, “özgür çağrışım yöntemini kullanmak”, “soyuta yönelmek ve önem vermek”, “güç anlaşılmak” gibi özelliklerine tipik ve uç bir örnek olarak Ece Ayhan’ın “Ecegiller” başlıklı şiirini verebiliriz:
sam yeli de dalgınlıklarla bir çocukmuş
iğilip barışlıklar çizermiş evler üzerine
nasıl bir ağaçdıysak çocukken
tümceleri özneleri nasıl unuttuysak denizde
turunç olmak istiyoruz yine turunçuz da[29]
İkinci Yeni şiirinde çevreden uzaklaşmak ve kaçış gibi “şairi bağlayan” hususi davranışlar da görülür. İkinci Yeni şairi, okuru ziyadesiyle önemsemez, yani evvela okur için yazmaz. Okur, en çok da İlhan Berk ve Ece Ayhan’ın umurunda değildir.
İkinci Yeni şiiri, aykırılıklar arz eden, son sınırları zorlayan bu gibi seyrek görülen özellikleri ve zayıf şairlerinin kötü örnekleri yüzünden birçok olumsuz eleştiriye maruz kalmıştır. İkinci Yeni’nin kuramcısı Muzaffer Erdost bu “kötüler” için şu açıklamalarda bulunur: “Savunduğumuz şiire değil, savunduğumuz bu imkana, bu rahatlığa, bu cesarete örnek verdiğimiz bir iki mısranın arkasından sökün eden birkaç ozan, anlayamadıkları, ama salt bir akım olarak beliren şiire bilinçsizce katıldılar. Savunduğumuz şiiri değil savunduğumuz imkanları amaç bilerek birçok şeyler yazdılar. Başlangıçta ben bu ozanlara imkan verdim, şiirlerini yayınladık. Ama onlar savunduğumuz şiiri değil, savunduğumuz şiirin bir imkanı olan yanını yazmakla yetindiler, kendilerini çıkmaza soktular.”[30]
Buraya kadar yazdıklarımızı özetleyecek olursak, İkinci Yeni, adı gibi, dönemi için yeni bir şiirdir; hâlâ da öyledir. Dünya şiiri ile, özellikle Batı sanat ve düşünce kaynaklarıyla derinlikli bir ilgi ve tanışmadan sonra ortaya çıkan, modern dünya şiirine paralel olarak modern Türkiye’nin kendi sesini bulduğu bu yeni şiir, “duygu ile düşünce arasında eriyen” bir şiir olma vasfını da bünyesinde taşımaktadır. İçinde doğduğu dönemin realiteleri olan bireycilik, absürdite ve inkarcılık açısından bakıldığında, yirminci yüzyılın en çağcıl şiiri olma özelliğine de sahiptir. Ortak bir manifestolarının olmayışına karşılık, İkinci Yeni şairlerinin çoğunun, kısmen ortak bir şiir anlayışı vardır.
Bir zevkinde/anlayışında birleştikleri söylenebilir. Bireycilik, gizemcilik, kapalılık, muğlaklık, edilgenlik, içe kapanıklık gibi özelliklerin oluşturduğu bu “anlayış”, “temelini idealist dünya görüşünde” bulur.[31] Bir ekol diyenlere karşılık (İlhan Berk, Sezai Karakoç, Muzaffer Erdost), bu şiirin “kendini arayan şiirimiz”de yeni “bir damar” olduğu, edebî manasıyla bir hareket olduğu en isabetli tespittir. Bu hareket içinde İlhan Berk ve Ece Ayhan gibi uç şairlere karşılık, ‘40 kuşağının “ölüm döşeği”ne düşürdüğü Türk şiirini adeta “dirilten” Sezai Karakoç, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever daha çok ilgi odağı olmuştur. Nihayet, İkinci Yeni, şiirimize yeni tadlar getiren, “özsuyuyla günümüz Türk şiirini besleyen” ciddi bir atılımdır.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 18 Sayfa: 170-175