Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

İç Güvenlik Yasa Tasarısı

0 13.485

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ

AKP Hükümeti gündeme yeni bir güvenlik yasa tasarısı taşımıştır. Bu tasarı bir torba tasarı niteliği taşımakta ve çok önemli yapısal değişiklikler öngörmektedir.  Yasa tasarısında gerekli ve doğru adımlar atıldığı gibi, özünde terörle mücadele sistemini ağır bir şekilde bozacak maddelerde  bulunmaktadır. AKP Hükümetleri önce güvenlik güçlerini “Avrupa Birliğine giriyoruz” histerisi ile terörle mücadele alanında hukuki altyapısını tasfiye ederek etkisizleştirilmiş, sonra müzakere sürecinde terörle mücadelenin politik müdahale ile fiilen durdurulmuştur.

Önümüzdeki süreçte, gerek Ortadoğu’da yükselen çatışma dalgasının Türkiye’ye etkileri gerek PKK ile geçici olarak anlaşılsa dahi takip eden dönemde yükselecek çatışma/terör dalgası yaşanacaktır. Türkiye’nin mevcut hukuki altyapısı ile terör ile mücadele etmesi mümkün değildir. Kesinlikle bazı adımların atılması gerekmektedir. Ancak önce altı çizilmesi gereken husus, AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana atmış olduğu adımlar ile Türkiye’nin iç ve dış güvenliğini ağır bir şekilde ihlal etmiş ve ülkemizin birliğini kırılma aşamasına getirmiş olduğudur.

Kısaca özetler isek; Ergenekon, Balyoz ve casusluk davaları ile Türk Ordusu’nun personel yapısı, gizli savaş planları ve savaş etkinliğine ağır bir zarar verilmiştir. Bu çerçevede Türk Deniz Kuvvetleri’nin amiral ve amiralliğe terfi edecek kurmay albaylarının büyük bir bölümü tutuklanmıştır. Deniz kuvvetleri gibi ağırlıklı teknik bilgi gerektiren bir kuvvetin personel yapısı ağır bir şekilde zarar görmüştür. Hava kuvvetlerinde subay kadrolarına uygulanan psikolojik savaş eylemleri sonucunda Türkiye’nin hava savunma yeteneklerinin zayıflamasına neden olacak ölçüde savaş pilotu istifa etmek zorunda kalmıştır. Kara kuvvetlerinde ilk bakışta aynı ölçüde zarar görünmese dahi özellikle tayin daire ve istihbarat başkanlıklarında (diğer kuvvetlerde de aynı durum söz konusudur) belirli bir grubun etkinlik kazanması sonucunda terfilerde harekatçı generaller tasfiye edilmiş ve personelci generallerin önü açılmıştır.

Sözde casusluk davası ile sadece yüzlerce subay değil, aileleri de ahlaksızca hedef alınmış küçük düşürülmüş ordunun ruhu çürütülmek istenmiştir. Kuleli çıkışlı genç Harbiyelilerin, babası subay olan Harbiyelilerin nasıl Harbiye’den ayrılmak zorunda bırakıldığı hikayeleri Ankara’nın en çok bilinen sırrı olarak anlatılmaktadır. Bütün bunların Türk  Ordusu’nun savaş ruhu ve kabiliyetini olumsuz etkileyeceği kesindir. Bütün bu gelişmeleri politikaları ile hazırlayan AKP Hükümeti şimdi TSK’dan 1200 general-amiral-subay ve astsubayın cemaatçi olduğu gerekçesi ile tasfiye edilmesini istemektedir.

Türkiye’nin güvenliğine ağır darbe indiren bir başka gelişme, Elektronik Sistemler Komutanlığı’nın Genelkurmay Başkanlığı’ndan alınarak MİT’e bağlanması ile doğmuştur. Bu TSK’nın elektronik kör bir ordu olması sonucunu doğurmaktadır. Mozambik Ordusu bile kendi elektronik sistemler komutanlığına sahip iken 2200 senelik bir ordu olan TSK, iktidarın kendi şahsi güvenliğini Türkiye’nin güvenliğinin üstünde tutmasından dolayı elektronik sistemler komutanlığından yoksun kılınmıştır. Özetle, sonunda TSK’yı yakından tanıyan ve harp tarihini bilen herkes-subaylar dahil- Balkan Savaşı öncesi durumdan bahsetmektedirler.

İşte bu aşamada PKK ile müzakere süreci mütareke sürecine dönüşmüş iken AKP Hükümeti gündeme iç güvenlik yasa tasarısını getirmiştir. Bir yandan polisin yetkileri artırılır iken diğer yandan polis içinde AKP Hükümetinin cemaatin polis kaynağı haline gelmesine izin verdiği Polis Koleji ve Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi kapatılmak istenmektedir. Cemaate yakın polis müdürlerini tasfiye etmek amacı ile yasada düzenleme yapılmıştır. Ancak, AKP’nin rütbeli polislerin % 80’inin, polis memurlarının ise % 30’unun cemaate yakın kişilerden olmasını sağlayan politikaların sorumlusu olduğu asla unutulmamalıdır. (Bu bilgi emniyet kaynaklı bir bilgidir.)

İzlediği personel politikası ile Türk Emniyetini çok ağır bir kriz ile karşı karşıya bırakan AKP Hükümeti bu tasarı ile Jandarma Genel Komutanlığı’nın personel politikasına da el atmak istemektedir. EGM’de ortaya çıkan sonuç ortada iken, Jandarma’daki atamaların İçişleri Bakanı tarafından yapılması ortaya büyük mahzurlar çıkaracaktır.

Öncelikle jandarma subaylarından gelen bilgiler dahilinde vurgulamak istediğim husus benzer işler yapmalarına rağmen jandarma ve polisin farklı kurumsal kültürlere sahip olmalarıdır. Polis teşkilatı merkeziyetçi bir yapıda örgütlenmiştir. Polis merkezden taşraya kadar bir teşkilatlanma yaparken sorumluluğu taşra teşkilatına bırakmamış merkez birimlerde toplamıştır. Örneğin polis Ankara’da konuşlu asayiş, kaçakçılık, terör ve istihbarat gibi birimlerim bizzat olayların araştırılması konusunda kolluk yetkileri bulunmakta olup meydana gelen olaylara asli unsur olarak müdahale edebilmektedir. Yani bir olay vuku bulduğu zaman polis karakolu olaya müdahalede sadece olay yerinin güvenliğinin alınması sorumluluğunu yerine getirir, ancak olayın çözülmesi sorumluluğu il ve ilçelerdeki yetkili birimlerdedir.

Jandarma da polis gibi karakol seviyesine kadar yayılmıştır. Ancak polisten farklı olarak jandarma adem-i merkeziyetçi bir çalışma sistemini uygulamaktadır. Merkez teşkilatları emniyet teşkilat yapılarıyla benzerdir. Ancak jandarmadaki bu teşkilat yapısında olayların çözülmesindeki tek sorumlu jandarma karakoludur. Jandarmanın diğer birimleri hep karakola destek verirler. Yani karakol hem olay yeri incelemesi için tedbirlerini alır hem de olayı çözmeye çalışır.

Bu durumda bir polis karakolunda çalışan polislerin büyük bir bölümünü de değiştirseniz emniyet ve asayişin sağlanmasında çok fazla bir olumsuzluk yaşamazsınız. Ancak jandarma teşkilatına baktığımızda jandarma karakolu olayların başından sonuna kadar yürütülmesi, fezlekenin hazırlanması, şüphelilerin yakalanması vb.  konularının  tek sahibidir. Bu da jandarmadaki karakolun polise nazaran önemini bir kat daha artırmaktadır.

Jandarmaya siyaset bulaşması, geriye dönülmez kalıcı hasarlara neden olacaktır. Çünkü polis teşkilatında olayları çözecek uzman personel varken jandarmada sadece karakol personeli bulunmaktadır. Bu kadar yoğun ve ağır bir görevin içerisinde meydana gelecek siyasi olumsuzluklar jandarma personelinde iş yapmak yerine siyasetçi kovalamaya dönüşecek bir hale gelir. Emniyet ve asayiş hizmetlerindeki bozulma da beraberinde anarşiye varan olumsuzlukların doğmasına neden olur. Bu kültürü bozmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.

Öte yandan Jandarma teşkilatı yıllar boyunca sık sık tayin görmenin vermiş olduğu sıkıntıları biriktirmiş ve terörle mücadelede çok büyük kayıplar vererek bir birikim ve tecrübe elde etmiştir. Jandarma elde ettiği bu tecrübeyi sadece görevini ifa ederken değil görevini en iyi kim, ne maksatla, ne zaman, nerede, nasıl, ne yapabilir sorularına da cevap verecek şekilde bir organizasyon kurarak yerine getirmeye çalışır.

Jandarma personelleriyle konuşulduğunda sık sık tayin görülmesine rağmen yine de yılların birikimiyle oluşturulmuş bu sistemden büyük oranda memnun olunduğu tespit edilecektir. Bu da yılların birikimi sonucunda elde edilmiş büyük bir kazanımdır. Tek tek personelin bu özlük haklarının  takibi yapılırken ve adalet duygusu sağlanabilirken tayin ve atama yetkisi siyasetçilerin eline geçerse ne olur? Özellikle tek gayesi hizmet olan teşkilat mensupları tanıdıkları siyasetçi olmadığı için maalesef büyük bir haksızlığa uğrama riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Bir tayin doğu, bir tayin batı gören bir personel düşünün. Doğuda Hakkâri, Şırnak, Tunceli gibi çok kötü yerlerde ailesinden uzak iki-üç yıl görev yaptıktan sonra kendisinin hakkı olarak iyi bir yerde iyi bir görevde olmayı beklerken, batıda da sırf tanıdığı bir siyasetçi bulamadığı için çok kötü bir görev yerinde çalışabilir. Merkezi takip sisteminde bu personele adaletsizlik yapılma riski düşükken her yeni görev yerinde safahatını bilmeyen bir sivil amir tarafından sıfırdan değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu da hiçbir tanıdığı olmayan personelin mağduriyetine neden olacaktır. Bir süre sonra personel hakkına düşeni beklemek yerine, kendi hak ettiğini almak maksadıyla siyasetçilerin kuyruğunda dolaşır olacaktır.

Eğer AKP iktidara geldiği zaman şu anda geçirmek istediği yasal düzenleme mevcut olsa idi bugün jandarmanın durumu da emniyetin durumu gibi olacaktı. Ya da yarın cemaat veya başka bir grup ile yakın bir politikacı İçişleri Bakanı olur ise, jandarmadaki atamalar nasıl şekillenecek? Özetle, Türkiye’nin zaten ağır hasar gören güvenliği ile daha fazla oynamamak gerekiyor.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.