Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Hun İmparatorluğu İle Çin’in Doğu Türkistan Mücadelesi

2 19.213

Prof. Dr. Risalet KERİMOVA

Hunlarla Çin arasındaki Doğu Türkistan mücadelesi, o zamanlar Çin’de hükümran olan Han Hanedanlığı zamanında, yani yaklaşık olarak M.Ö. ikinci yüzyılda başladı. O dönemin birbirine hasım devletleri kimlerdir ve onların Batı bölgesi (Doğu Türkistan) için mücadele etmelerine sebep olan çıkarlar nelerdir?

Batı bölgesi veya Doğu Türkistan, doğu ile batıyı birbirine bağlayan ana köprü niteliğindedir. Eski çağlardan bu yana, “Büyük İpek Yolu” denilen önemli ticaret yolları bu bölgeden geçerdi ve Avrasya medeniyetleri arasında bütün ticari ve kültürel mübadele buradan yürütülürdü.

O dönemde Doğu Türkistan yoğun bir nüfusa sahipti ve ekonomik olarak da gelişmiş bir bölgeydi. Bu topraklarda neredeyse 34 ila 36 şehir devleti kurulmuştu. Bu devletler, değişik büyüklük ve siyasi potansiyele sahip, küçük birer kavim devletiydi. Buralarda esas olarak yerleşik çiftçiler yaşıyordu. Zhokjan, Siie, Puli, Gjuandu, Uity ve Shanshan (Şanşan) gibi bazı devletler istisna oluşturuyordu. Buraların halkı sığır yetiştiriciliğiyle uğraşıyordu. Her şehir devleti kendi hükümdarına, kendi idaresine ve devletin çıkarlarını korumak için kendi ordusuna sahipti. Örneğin, Guici’de cephe ordusu 21.076 askerden oluşuyordu, buna karşılık Hyhy’de ordu yalnızca 45 askerden ibaretti. Bu koşullar altında doğal olarak küçük devletlerin bağımsızlıklarını tam anlamıyla koruma şansı yoktu ve bu yüzden bunlar sınırlarına yakın daha büyük devletlere bağımlı olarak yaşıyorlardı. Bundan dolayı M.S. birinci yüzyılın ortalarında Şanşan hükümdarı Sjaovan, Czingue, Zhunlu ve Czjuimo adlı şehir devletlerine boyun eğdirdi. Ytjan Hükümdarı Syket ve Pishinai’yi fethetti. Cheshi’nin hükümdarı Halga- Aman, Dan-huan, Hyhy, Ytancili’yi himayesi altına aldı.[1] Büyük ve güçlü şehir devletleri arasında da ihtilaflar çıkıyordu. Milattan sonra birinci yüzyılın ilk yarısında Sogyui’nin gücünü arttırmış olan hükümdarı, Gyici, Yutjan’ı ve bir çok küçük şehir devletini hâkimiyeti altına aldı.[2]

Büyük devletlerde onlarca şehir bulunuyordu; bunlar arasında büyük ve küçük şehirler de vardı. Büyük devletlerin başkentleri (Gashi, Yan, Yuni, Ymi, Yankyui, Chzhoha-hota vb.) siyasi, ticari, dini ve kültürel merkezlerdi. Büyük İpek Yolu üzerinde bulunan bu şehirlerde büyük pazarlar kurulurdu. Bu devletlerin hükümdarları saraylarda yaşarlardı. Tapınaklar ve soyluların evleri, diğerlerinden ihtişamlarıyla ayrılırlardı. El işçiliğiyle uğraşan hünerli zanaatkârların yaşadığı bu kentlerde zanaatkârların iş yerlerinin toplu halde bulunduğu yerler vardı. Zanaatkârlar madenleri, yeşim taşını işleyebiliyorlar, seyrek dokunmuş kumaş,[3] süet deri, halılar,[4] ipekler, yünlü kumaşlar[5] ve pazen[6] imal edebiliyor ve pamuklu kumaş[7] dokuyabiliyorlardı.

Doğu Türkistan’daki çok sayıda devlet, dış politikada bölgenin çıkarlarını korumak için birleşik bir güç oluşturmamışlardı. Çinli tarihçiler haklı olarak şu gerçeğe işaret ediyorlar: Doğu Türkistan devletlerinin orduları “tek başlarına zayıftı ve orduda hiyerarşik bir yapı yoktu”.[8] Bunun neticesinde ekonomik olarak gelişmiş, zengin fakat güvenlik bakımından zayıf olan bu devletler, özellikle de Büyük İpek Yolu üzerinde kurulmuş ticaret merkezleri, süper güç niteliğindeki Hunlar ve Han İmparatorluğu gibi güçlü komşu devletler için cazip küçük birer lokma idiler.

Hun İmparatorluğu M.Ö. ikinci yüzyılın ilk yarısında gücünün doruğuna çıktı. O döneme kadar Hunlar, Doğu Türkistan’ın önde gelen şehir devletlerine boyun eğdirdiler. Hun İmparatoru Mao-tun (Mete), Han İmparatoru Vendi’ye yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Loylan, Ysyni, Hycze ve onların yakınlarındaki 26 devlet hakimiyet altına alındı. Sonuçta, bunların hepsi, yay gerenlerle birlikte, şimdi tek bir aile çatısı altında birleştirildi”.[9] Göçebe Hunlar, kendilerinin üretmediği maddi nimetlerden yararlanma gereği hissettiler ve Doğu Türkistan devletlerinin içinde tarımla geçinenlere akınlar düzenlediler. Hunların batı sınırındaki prensi Doğu Türkistan’da asayişi tesis etmek için bölgeye polis görevlileri atadı. Polis görevlileri Yanki, Chagan-tyngie ile Halga-aman arasında yaşadılar ve himaye altına alınmış bu devletlerden önemli miktarda vergi topladılar.[10] Hunlar, bu devletlerin fethedilen bölgelerinde yaşayan zanaatkârları ve bir kısım nüfusu kendi ülkelerine göçe zorladılar. Örneğin, Hoyhanshy’deki Pulei devleti hakkında şu bilgi veriliyor: “Başlangıçta Pulei büyük bir devletti, fakat batı bölgesi (Doğu Türkistan) Hunlar tarafından işgal edilince, Pulei hükümdarı, Tanhu’ya karşı bir kusur işledi. ve Tanhu buna öfkelenerek, 6.000 Puleiliyi göçe zorladı”.[11]

Doğu Türkistan’ı hâkimiyeti altında bulunduran Hunlar, bölge halkının hayat tarzını değiştirmedi. Hunların hâkimiyeti geleneksel kültürde büyük değişikliklerin meydana gelmesiyle sonuçlanmadı. Dahası, Hun kuvvetlerine boyun eğen yerli halk, sabit bir oranda vergisini ödedi, fakat Hunlarla yakınlaşmak istemedi ve onların bayrağını dalgalandırmadılar.

M.Ö. 202 yılında Çin’de Han Hanedanı iktidara geldi. Han Hanedanlığı, saltanatının ilk yıllarında “dünya politikası ve Hunlarla dostane ilişki kurma” politikasını benimsedi. Han Hanedanı iktidarda durumunu sağlamlaştırdıkça kuzey sınırlarını güvence altına almak için bu asi komşusunun buralardaki hâkimiyetine son vermeye karar verdi. Han İmparatorluğu, Hunların Doğu Türkistan’daki hâkimiyetini kabul edemezdi. Doğu Türkistan, Çin’e çok değerli ve ender bulunan yeşim taşı sağlıyordu ve başka madenlerce de zengindi. O dönemde ticaretin yoğun olarak sürdürüldüğü Doğu Türkistan’ın ticaret yollarının Hunların hâkimiyetinde olması da Han İmparatorluğu’nu rahatsız ediyordu.[12]

Han İmparatorluğu’nun kurucusu İmparator Gao-di (Kaoti) M.Ö. 200 yılında Hunlara karşı askeri bir sefere çıktı. Çin ordularını bizzat İmparator Kaoti’nin kendisi komuta ediyordu. İlk muharebelerden sonra Mete, kuvvetlerini geri çekti. Çin’in, imparatorun bizzat kendisinin komuta ettiği ve aralarında muhafız birliklerinin de bulunduğu öncü birlikleri Hunları takip etti. Bu sırada Çin’in öncü birlikleri, ordunun bel kemiğini oluşturan diğer birliklerden uzaklaşmış ve onlarla bağlantılarını koparmış oldular. Hunlar tabii ki geri çekilmeyi durdurdular ve Han İmparatorluğu’nun öncü birliklerini kuşattılar (Turan taktiği). Bu birliklerin içinde imparatorun kendisi de vardı ve ordusu ona askeri yardım getiremedi. Sima Cyan bu konuda şöyle yazıyor: “Yedi gün boyunca dağlarda ve dağ eteklerinde sıkışmış olan Han’ın askerlerine ne bir askeri yardım gelebildi ne de gıda yardımı yapılabildi.” İmparatoru kurtarmanın tek yolu Hunlarla barış anlaşması yapmaktı, bu anlaşmada, hanedanlıktan bir prensesin Tanhu’yla evlenmek üzere Hunlar’a verileceği vaadediliyordu.[13] İmparator bu vaadini ancak Hunların bir çok saldırı daha düzenlemesinden sonra yerine getirdi. Ayrıca imparator özgürlüğe kavuşmak ve barışı yeniden tesis etmek için Hunlara pahalı hediyeler vermek zorunda kaldı. Bu savaştan sonra Hunlarla Han İmparatorluğu arasında 40 yıl boyunca barış hâkim oldu.

M.Ö. ikinci yüzyılın ikinci yarısında Han İmparatorluğu tekrar Hunlara karşı yoğun askeri saldırılar düzenlemeye başladı. İlk saldırı M.Ö. 127 yılında düzenlendi. Bu kez başarı kazanıldı. “Hunlar kaçtı ve artık çölden güneye kadar uzanan bölgede Hunların yöneticilerinin karargâhları kalmadı.” M.Ö. 124 ila 123 yılları arasında savaş, radikal Hunların savaş meydanına, yani Moğolistan steplerine taşındı. Han’ın ordusu, Tanhu’nun kuzeydeki karargâhını ele geçirdi ve yaklaşık 90 bin Hunu öldürdü, fakat kendisi de ağır kayıplar verdi.[14] M.Ö. 115 yılında Hanlar, fethedilmiş Hun topraklarında Czycyuan eyaletini, 111 yılında ise Şani ve Dunhyan eyaletlerini kurdular. Böylece, Çin’in Doğu Türkistan’a sızması için bir üs kurulmuş oldu ve tarım havzasında hâkimiyet kurmak için Çinlilerle Hunlar arasında rekabet dönemi de başladı.

Han İmparatorluğu M.Ö. 108 yılında, en yakın komşu devletlere, yani Doğu Türkistan’ın doğu kesiminde kurulmuş devletlere karşı askeri harekâta başladı. Bu dönemde Han Hanedanlığı, Guşi ve Loylan Devletlerine karşı düzenlenen saldırılardan zaferle çıktı. Bu askeri saldırılar sonucunda Loylan hükümdarı esir alındı ve başkent Guşi fethedildi.

M.Ö. 104 yılında Hanlar Orta Asya’da batıya doğru ileri harekâta geçtiler. Ancak Çin orduları bu saldırılarda art arda mağlubiyetler yaşadılar. Zamanın imparatoru Y-di, 60 bin askerden oluşan büyük bir orduyla yeni bir sefer düzenledi. Bu sefer, Orta Asya’da Doğu Türkistan toprakları üzerinden geçen “kuzey güzergâhından” yapıldı. Hanlara direnmeye çalışan Lintay Devleti yakılıp yıkıldı. M.Ö. 101 yılında Han ordusu, Fergana’nın kentlerini yağmaladı ve yapılan barış anlaşmasında öngörüldüğü üzere buralardan at sürülerini ganimet olarak aldı. Böylece Hunların Doğu Türkistan devletleriyle bağlantısı kesilmiş oldu.

Fergana seferi, Hunlarla Hanlar arasındaki hasım ilişkisinde belirleyici bir öneme sahiptir. Her şeyden önce Hanlar Hunları mağlup etti ve bu mağlubiyet sonucunda Doğu Türkistan hükümdarları Han İmparatorluğu’nun hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldılar. Doğu Türkistan’da bulunan bir çok devlet Çin’in başkentine büyükelçiler ve rehineler gönderdiler. Bu, Çinlilerin hâkimiyetini tanıdıklarının ve onlara tabi olduklarının kabulüydü.

Bu dönemde Guşi, Hunlarla Hanlar arasındaki mücadelenin esas muharebe meydanı olarak kalmaya devam etti. M.Ö. 99 yılında Çinlilerle Loylancev’in birleşik orduları burada mağlup edildi. Hunlara karşı M.Ö. 97 yılında yeni bir sefer düzenlendi ve bu büyük seferde Çinliler mağlup oldular. M.Ö. 89 yılında Li’nin komutası altında yaklaşık 70 bin askerden oluşan Çin ordusu, Guşi’yi tekrar kuşattı. Guşi hükümdarı, başkenti teslim etti ve Çin’in tebası olmayı kabul etti. Bu savaştan sonra Çin ordusu, kesin sonuç verecek büyük bir muharebe için Tanhu’nun ordusuyla birleşti. Böyle bir dönemde komutan Li Guan-li, ailesinin başkentte büyücülük yaptıkları gerekçesiyle tutuklandığını ve kendisinin de ölüm tehdidiyle karşı karşıya olduğunu öğrendi. Li Guan-li, mükâfata hak kazanmak için imparator adına bir zafer kazanmaya karar verdi, fakat ilk savaşta bozguna uğradı. Yanzhin dağında yapılan genel bir muharebede Çin ordularının çevresi kuşatıldı. Li Guan-li teslim oldu ve esir düştü. Bu savaştan sonra imparatorun savaşa devam edecek bir ordusu kalmadı.[15]

Husumetin yukarıda anlatılan aşamalarında Han İmparatorluğu, Hunlara karşı bir zafer kazanamadı. Yalnızca yirmi yıl sonra, diğer göçebe halkların (Ysyn, Yhyan ve Tingling) yardımıyla Hunlar bozguna uğratılabildi. Hunların bu mağlubiyeti, Orta Asya’daki hâkimiyetlerini sarsan siyasi krizlerin de başlangıcını oluşturdu. Hunlar M.Ö. 60 yılında Tarım havzasında hâkimiyeti kaybettiler. Bu siyasi krizin sonucunda Hunlar M.Ö. 56 yılında Güney ve Kuzey Hunları olarak ikiye bölündüler. Güney Hunları, Çin’le barış ilişkileri kurdular ve Çinlilerin topraklarına saldırılar düzenlemekten vazgeçtiler. Kuzey Hunları ise Orta Asya’da müttefik Kangyi Devleti’ne göç ettiler. Han İmparatorluğu hükümdarları onları yok etmeye çalıştılar. Çünkü Çinliler, Hunların, Kangyi Devleti’yle bir araya gelerek, Çin’in Doğu Türkistan’daki hâkimiyetini tehlikeye düşüreceğinden korkuyorlardı. Çin ordusunun öncü birlikleri Kangyi’ye sefere gönderildi. Bu birlikler Kuzey Hunlarını esir aldılar ve öldürdüler.

M.Ö. 59 yılında Han Hanedanlığı’nın hüküm sürdüğü Çin, Doğu Türkistan üzerindeki hâkimiyetini himaye ilişkisine dönüştürdü. Bu, Doğu Türkistan’ın tüm devletlerinin Han imparatoruna resmen tabi olması anlamına geliyordu. Komutan Chzhen Czi, Doğu Türkistan’ın genel valisi olarak atandı.[16] Genel valinin ikametgâhı Yulei Devleti’ndeydi. Genel valiye bağlı askeri yetkililer, Çin büyükelçilerinin ve Doğu Türkistan topraklarından geçen ticaret kervanlarının serbest dolaşımının idamesini denetliyorlardı. Çin İmparatoru, kendisine tâbi bu devletlerdeki valilerine sembolik yetkiler vermişti, valiler Çin mührünü taşıyorlardı.[17]

Han Hanedanlığı’nın hâkimiyetindeki Çin, Doğu Türkistan topraklarında yavaş yavaş kök salıyordu. Y-di imparator olduğunda, fethedilen topraklarda Czycyan, Chzhani ve Dynhyan eyaletleri kuruldu ve buralarda iki kale (Yi-min-gyan ve Yan-gyan) inşa edildi. Dynhyan’da batıya kadar uzanan bölgede askeri karakollar kuruldu ve Byugyr ve Kyili’deki bölgelere göçmenler yerleştirildi. Bu göçmenler, yabancı devletlere gönderilen görevlilerle, ordunun yiyecek ihtiyacını karşılamak zorunda olan sürgüne gönderilmiş suçlulardan oluşuyordu.[18] Himaye sisteminin uygulamaya geçirilmesiyle birlikte, tarımla uğraşan yerleşim yerleri de yoğun bir şekilde kurulmaya başladı. İmparator Chzhao-di’nin yönetimi altında (M.Ö. 86-74 yılları arasında) Doğu Türkistan’da, Lintay ve Loylan’da yerleşim yerleri kuruldu.[19]

Doğu Türkistan devletleri, Han İmparatorluğu’nun herhangi bir şekilde zayıflamasını, onun askeri başarısızlıklarını ve iç mücadelelerini, kendi bağımsızlıklarını kazanmak için kullandılar. M.S. birinci yüzyılın son çeyreğinde Han İmparatorluğu içerde zor koşullarla karşı karşıya kaldı. Uzun bir zaman devam eden iç çekişmeler Çin’in dikkatini Doğu Türkistan’a yoğunlaştırmasına engel oldu. M.S. birinci yüzyılın başlangıcında Hun İmparatorluğu gücünü yeniden kazandı. Hunlar, tekrar Çin’in kuzeyindeki topraklara askeri saldırılar düzenlemeye başladı. Bu koşullarda batı bölgelerine gerilimli günler geri döndü. İlk olarak Hun sınırları yakınlarındaki Yanki Devleti Han İmparatorluğundan koptu. M.S. 13 yılında Yanki’de Çin’in resmi temsilcisi Dan Cin öldürüldü. İmparator Van Man bu sömürge devletini cezalandıramadı. M.S. 15 yılında yüksek rütbeli bir asker olan Li-Chyn, bir grup askeri yerleşimciyle birlikte Doğu Türkistan’a gönderildi. Fakat bölge halkıyla yıllar süren çatışmalardan sonra Li-Chyn Doğu Türkistan’da öldürüldü. Van Man idaresi altında Han İmparatorluğu Doğu Türkistan’daki hâkim konumunu kaybetti.[20]

Eski çağlarda ve Erken Orta Çağ Dönemi’nde Türkistan’daki siyasi koşulların en ayırt edici özelliği, siyasal hayattaki istikrarsızlıktır. Bu dönemde, bölgede siyasi hâkimiyet için şiddetli bir mücadele süreci yaşandı. Küçük devletler bağımsızlığını kaybetti veya sınırlarına yakın yerlerdeki daha büyük devletler tarafından fethedildi. Güçlü devletler arasında da ihtilaflar ortaya çıktı. Sonuçta, M.S. birinci yüzyılın ilk yarısında Sogyui Devleti’nin hükümdarı, kıyasıya verilen bu iktidar mücadelesinde sivrildi ve daha güçlü bir konuma ulaştı. Sogyui hükümdarı, Gyici, Yityan ve daha bir çok küçük devleti fethetti. Sogyui Devleti coğrafik olarak Hun İmparatorluğu’nun sınırlarından uzaktı. Sogyui hükümdarı Yan, Han İmparatorluğu’nun sarayında bir süre rehin olarak tutuldu. Yan uzun yıllar Çin’in başkentinde yaşadı ve Han’ın sarayına saygınlık kazandırdı. Babasının ölümünden sonra hükümdar olan Yan’ın oğlu Kan ise Han İmparatorluğu’na büyük hizmetlerde bulundu. M.S. 25 yılında Kan, Hunların ilerleyişini durdurdu ve eski imparatorun ailesi, imparatorluğun memurları ve bunların aileleri de dahil 1.000 kişiyi Hunların elinden kurtardı. Han imparatoru ödül olarak Kan’a, “Han İmparatorluğu’na boyun eğen Doğu Türkistan’ın Büyük Başkomutanı” unvanını verdi ve Kan, sahip olduğu erdemleri ile ün kazandı.[21]

Sogyui Devleti, Hun aleyhtarı güçleri bir koalisyon çatısı altında birleştirebilirdi. Fakat Han İmparatorluğu’nun Sogyui Devleti’ne karşı işlediği bir kusur, bu devletin dış politikasında takip ettiği rotanın değişmesiyle sonuçlandı. M.S. 33 yılında Kan’ın erkek kardeşi Hyan, Sogyui Devleti’nin hükümdarı oldu. Hyan’ın askeri zaferleri, bu devleti daha da güçlendirdi. Hyan’ın idaresi altında Çin’in Doğu Türkistan’la ilişkisi yeniden tesis edildi. M.S. 41 yılında Hyan, Han’ın sarayında bir konuşma yaptı ve konuşması sırasında Hyan, Doğu Türkistan’da Çin’in himaye sistemi kurması ve başına da kendisinin vali olarak getirilmesi önerisinde bulundu. İmparator onu Doğu Türkistan’ın valiliğine getirirken, mührü ona teslim etti ve Hyan’ı Doğu Türkistan’a pahalı hediyelerle birlikte gönderdi. Dynhyan bölgesinin hükümdarı buna karşı çıktı ve “bir yabancıya büyük yetkiler verilmemesi gerektiğini ve diğer devletlerin bu yetkilerin geri alınmasını umut ettiklerini” ileri sürdü. İmparator bunun üzerine, kararını yeniden gözden geçirdi ve Sogyui büyükelçisine mührün iade edilmesi talimatını verirken, Hyan’a “Çin’in Yüce Lideri” unvanını verdi. Sogyui’nin tam bu sırada Dynhyan’da bulunan büyük elçisi mührü vermeyi reddetti ve mührün ancak kuvvet yoluyla geri alınabileceğini söyledi. Bu olay Han İmparatorluğu’nun başını epeyce ağrıttı. Hyan kendisini büyük vali olarak ilan etme ve başına buyruk bir şekilde davranma hatasına düştü, diğer tâbi devletlere saldırılar düzenlemeye başladı ve böylece diğer devletleri, kendisine karşı çıkan muhalif safa sürükledi.[22]

M.S. 45 yılında Tarım havzasının doğu kesiminde bulunan 18 devletin hükümdarı Çin’e rehineler ve pahalı hediyelerle birlikte elçiler gönderdiler ve Han İmparatorluğu’ndan kendilerine vali tayin etmesini istediler. Fakat imparator ülkedeki siyasi koşulların istikrarsız olması sebebiyle onların talebini reddetti ve rehineleri geri gönderdi. Aynı dönemde Doğu Türkistan’daki koşullar da kötüleşmişti. Hyan yoğun askeri saldırılar düzenliyor ve Doğu Türkistan’da fetihler yapmaya çalışıyordu. M.S. 46 yılının kış aylarında Hyan, Gyuci’ye sefer düzenledi. Gyuci’nin hükümdarını öldürdü ve fethettiği toprakları ilhak etti. Şanşan’ın hükümdarı umutsuzluğa kapılarak Han imparatoruna tekrar başvurdu ve imparatordan oğlunu rehin olarak kabul etmesini, Doğu Türkistan’ın yönetimini üstlenmesi için kendilerine bir vali atamasını istedi. İmparator bu talebi sert bir şekilde reddetti. Bunun üzerine Şanşan ve Şeşi beylikleri Hunlara başvurarak yardım ve destek talep ettiler. Bundan sonra bölgede iki muhalif devletler grubu ortaya çıktı: Bunlardan birisine Sogyui liderlik ediyordu, diğerine ise Hunlar.[23]

Bu arada Sogyui Beyliği, güçlü bir devlet olan Davan’ı fethederek daha da güçlendi. Fergana’da Hyan, Gyuimi’nin eski hükümdarını Davan’da tahta çıkarttı, fakat hükümdar tahtta bir yıldan daha fazla kalamadı. Kangyi Devleti’nin sürekli akınlar düzenlemesi yüzünden Davan Devleti’ni bırakmak gerekiyordu ve Hyan, bu devletten yalnızca büyük miktarlarda haraç alabildi ve bu bölgeyi terk etti. Hyan, otoriter idaresine devam etti ve kendisine bağlı devletlerin hükümdarlarını keyfi bir biçimde değiştirdi. Bazı devletlerin Sogyui Devleti’nin tabiiyetinden ayrılmak istediği kuşkusuna kapılarak, Gyimi, Gymo ve Halga-Aman Devletleri’nin hükümdarlarını sarayına çağırdı ve onları idam ettirdi. Kendi ordu komutanlarını bu devletlerde tahta çıkarttı. Hyan’ın bu davranışları yalnızca hükümdarlar arasında değil, halk arasında da büyük öfkeye sebep oldu. Sogyui’den atanan hükümdarlara karşı, Yityan ve Pishinai Devletleri’nde isyanlar çıktı. Hyan isyanları bastıramadı ve ordusu Hyan’ı asilerin elinden zorla alabildi ve Hyan kendi devletine saklandı. Asiler Sogyui’nin başkentini kuşattılar. Kuşatmaya Hunlar, Gyici ve diğer devletler de katıldı. Fakat M.S. 61 yılında Yityan’ın yeni hükümdarı Guande ancak bir yıl sonra şehri fethedebildi ve Hyan’ı da esir aldı. Guande Hyan’ı öldürdü ve ülkesini de yakıp yıktı. Guande’nin güçlenmesi Hunların hoşuna gitmedi ve Hunlar, Yityan’ı kuşatmak üzere, Doğu Türkistan’ın 15 devletinden devşirilen 30 bin kişilik birleşik bir orduyla beş komutanını gönderdi. Guande teslim olmakla akıllılık etti. Hunlar onu öldürmediler, fakat bunun karşılığında Guande oğlunu Hunlara rehin olarak gönderdi ve vergisini yünlü ve pamuklu mamüllerle ödemeye söz verdi. Sogyui tahtına, Guande’nin küçük kardeşi Cili geçti. Fakat M.S. 86 yılında Çin’in Doğu Türkistan’daki valisi Sogyui’yi fethetti ve bu devleti Çin’e kattı.[24]

Milattan sonra birinci yüzyılın başında Doğu Türkistan, Çin’in hâkimiyetinden kurtulmak için yeni bir girişimde daha bulundu. M.S. 105 yılında Han Hanedanlığı, tabii devletlere vali atamayı geciktirmek zorunda kaldı ve milattan sonra 107 yılında Han’ın valisinin çevresi kuşatıldı. Çin bu tür eylemlere karşı direnemedi ve Doğu Türkistan’da valilik makamını lağvetmek zorunda kaldı. Hunlar, Han İmparatorluğu’nun bu zayıf anından yararlandı ve bölgedeki devletleri fethetti. Bu tarihten itibaren Hunlar, birleşik bir güç oluşturarak Çin’e saldırılarına tekrar başladılar.[25]

Doğu Türkistan’ın güçlü devletleri zaman zaman Hunlara karşı askeri seferler düzenlediler. Örneğin, M.S. 134 Cheshi Devleti’nin hükümdarları, kuzey komşuları olan Hunlara karşı ani bir baskında bulundular. Hunların evlerini yakıp yıktılar, yüzlerce erkeği öldürdüler, kadınları esir aldılar. Bu kadınlar arasında Tanhu’nun annesi ve teyzesi de vardı. Ayrıca Hunlardan zengin bir ganimet de aldılar.[26]

Doğu Türkistan’daki devletler, iki güçlü imparatorluk arasında sıkışıp kalmışlardı. Bu yüzden onlar dış politikalarını şekillendirirken, manevra taktiklerine başvurmak zorunda kaldılar. Koşullar olumsuz olduğu zaman bu devletler, Hunlara veya Çinlilere “boyun eğdiler”. Örneğin, M.S. 73 yılında Min-di zamanında Çin, batı bölgelerine mesaj gönderdiği zaman, Cheshi’nin iki devleti de Çin’e bağlanmayı kabul etti, fakat Hunlar, buna ceza olarak bu devletler üzerine ordu gönderdiği zaman Cheshi’nin bu iki beyliği Hunlara tekrar boyun eğmek zorunda kaldılar.[27]

80 yıl sonra M.S. 153 yılında Arka Cheshi Devleti’nin hükümdarı Alodo, Han İmparatorluğu’na karşı isyan etti ve Çinli askerlerin yaşadığı kentlerinden birini kuşattı. Kuşatma sırasında birçok Çin askeri hayatını kaybetti. Fakat Arka Cheshi prenslerinden bazılarının Alodo’dan kopmaları üzerine Arka Cheshi Devleti Çin’e boyun eğdi. Alodo başına geleceklerden korktuğu için ailesi ve kendisini destekleyen küçük bir grup arkadaşıyla birlikte Kuzey Hunlarına sığındı. Çin Arka Cheshi Devleti’ne bir vali atadı. Bir süre sonra Alodo ülkesine geri döndü ve taht için mücadeleye başladı. Çin’in bu devlete atadığı asker kökenli vali, Alodo’nun Hunlardan yardım isteyeceğini ve batı bölgesinde husûmeti körükleyebileceğini düşündüğü için Alodo’ya Arka Cheshi Devleti’nin hükümdarlığını geri verdi.[28]

Han Hanedanlığı’nın idaresi altındaki Çin, M.S. birinci yüzyılın ortalarında, içine sürüklendiği iç karışıklıklardan dolayı Doğu Türkistan’ın idaresine hâkim olamadı. Yityan’da Çin’in atadığı bir vali olan Van Gin öldürüldü, fakat Han imparatoru bu asi beyliği cezalandıramadı bile. M.S. 170’de Cyle’da Çin’in atadığı vali öldürüldü. Bu beyliğin halkını cezalandırmak için Çin bir girişimde bulundu, ancak başarısız oldu[29]. M.S. 180 yılında Çin’de Sarı Nehir’de balıkçıların isyanı başladı, bunun sonucunda Han Hanedanlığı iktidardan düştü. Çin, uzun bir süre Doğu Türkistan’daki hâkimiyetini kaybetti. Bu kez de buralarda Çinli hanedanların saltanat dönemi başladı: Syi Hanedanlığı (581-618), Tan Hanedanlığı (618-907). Sonuçta Çin’in Doğu Türkistan’a yönelik yayılmacılık politikasının yeni bir safhası başlamış oldu.

Hunlar, Doğu Türkistan’da hâkim konumlarını muhafaza etmeye çalıştılar. Çin’in yayılmacılığına, M.S. ikinci yüzyılın ortalarına kadar karşı koymaya devam ettiler. Fakat bu kez Hunlar daha güçlü bir düşmanla karşılaştılar: Sienpi. Nihayetinde Sienpi, Hunları Djungaria’daki devletlerinden attı ve burada Hunların yerini aldı.

Sonuçta Han İmparatorluğu ile Hunlar arasındaki Doğu Türkistan mücadelesi sona erdi. Bu savaşın galibi olmadığını söyleyebiliriz. Her iki imparatorluk da ulaşılması güç hedeflerin peşine düştü, bu hedefe ulaşmak için çok fazla kuvvet ve emek harcadı, fakat ne biri ne de öteki kayda değer bir başarı kazanabildi. Her ikisi de nihayetinde bu bölgeyi fethedemedi ve fethettikleri dönemlerde de orada uzun süre kalamadı. Bitip tükenmek bilmeyen savaşlar her iki devleti de tüketti ve bu da acı sonu doğurdu: Hunlar nihayetinde egemenliklerini kaybettiler, Han Hanedanlığı da tacını yitirdi.

Çinlilerle Hunlar arasındaki savaş dönemi her şeyden önce Doğu Türkistan devletleri için ağır bir sınavdı. Esas olarak, bütün savaşlar onların topraklarında yapıldı, şehirleri yıkıldı, evleri yağmalandı, ekinleri yakıldı, ticari hayatları sona erdi, halkları öldü. Yerel ihtilafların ortaya çıkmasıyla bölgede hüküm süren siyasi istikrarsızlık ülkeleri zayıflattı.

Bu durumdan Kuşan yararlandı. Kuşan, Doğu Türkistan’ın bir kısmını imparatorluğuna kattı. Kuşan’ın Tarım havzasındaki hâkimiyeti, M.S. 230 yılına kadar sürdü. Bu tarihte Kuşan İmparatorluğu, Sasaniler tarafından egemenlik altına alındı.[30]

Prof. Dr. Risalet KERİMOVA

Kazak Bilimler Akademisi / Kazakistan

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 1 S: 743-748


Kaynaklar:
♦ Biçurin N. Ya., Sobranie svedeni o naroda, oitavşi v sredney Azii v drevnie vremena, T.P., Moskova-Leningrad 1950.
♦ Ban Gu. Han§u [istoria (dinastii) Han], T. 11-12, Pekin 1964. Taskin V. S., Materiali po istorii syunnu, T.1, Moskova 1968.
♦ Klyaştorniy. S. G., Sultanov i., Letopis trekk tisya$eleti, Alma-Ata 1992.
♦ Khuan Venbi, Lobunoer kaogu Tszi (Ot?et ob arkcologi?eski isledovanya na Lobnore, Pekin 1948.
♦ Vostoçni Turkestan v drevnosti i rannem srednoveovye, Moskova 1988.
♦ Brough , “Comments on third century Shan-Shan and the history of Buddhism”, BSO (A) S., Vol. 28, 1965.
Dipnotlar :
[1] Khoukhanşu. gl. 118., Biçurin N. Ya., Svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 216.
[2] A.g.e., s, 222-230.
[3] Tanşu, gl. 221., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 303.
[4] Beyşi, gl. 97., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o narodah, obitavşih v sredney Azii v drevnie vremena.
[5] Tanşu, gl. 221., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o narodah, obitavşih v sredney Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950. T.P., s 294.
[6] A.g.e., s. 300.
[7] Beyşi, gl. 97., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o narodah, obitavşih v Sredney Azi i v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 290.
[8] Tsyankhnşu, gl. 95., Biçurin N. Ya., Sobranic svedeniy o narodah, obitavşi v sredney Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 214.
[9] Banbu Khanşu [İstoriya (dinastii) Khan], Pekin 1964, T. 11, s. 3757.
[10] Tsyankhanşu, gl. 95., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o naroda, obitavşik v Sredney Azii ve drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 170.
[11] A.g.e., s. 236.
[12] Ban Gu. Khanşu [İstoriya (dinastii) Khan], T. 12., s. 3930.
[13] Taskin U.S., Materiyali po istorii syonu, 1, Moskova 1968, s. 50., 54.
[14] Taskin U.S., Materiyali po istorii syonu, 1, Moskova 1968, s. 50., 54.
[15] Klaştorniy S. G., Sultanov T. İ., Letopis trekh tisyaceleti, Alma Ata 1992, s. 65.
[16] Khuan Venbi, Lobunoer kaogu tszi, Pekin 1948, s. 180-184.
[17] Vostoçniy Turkestan v drevnosti i ranem srednyevekove, Moskova 1988, s. 253
[18] Tsyankhanşu, gl. 95., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o navodah, obitavşih v sredney Azii v drevnie uremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 171.
[19] Ban Gu. Khanşu, Pekin 1964, T. 12, s. 3878.
[20] Tsyankhanşu. gl. 95., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o navodah v sredney Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 212.
[21] Khoukhanşu, gl. 118., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o narodah, obtavşi v sredney Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 229-230.
[22] Khounkhanşu gl. 118., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o navodah obitavşih v sredney Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 230-231.
[23] A.g.e., s. 231-232.
[24] Khoukhanşu. gl. 118., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o navodah, obitavşi v sredney Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 229-234.
[25] A.g.e., s. 217-218.
[26] A.g.e., s. 238.
[27] A.g.e., s. 237.
[28] A.g.e., s. 238-239.
[29] Khoukhanşu. gl. 118., Biçurin N. Ya., Sobranie svedeniy o navodah, obitavşi v sredney  Azii v drevnie vremena, Moskova-Leningrad 1950, T.P., s. 223, 235.
[30] Brough J., “Comments on third century Shan-Shan and the history of Buddhism”, BSO (A) S.,Vol. 28, 1965, s. 3, C / 597.
2 Yorumlar
  1. Ogouz HAN diyor

    Neyin kafası bu, HUN ve HAN aynı devletlerdir. Bugun çoğu çinli bunu bilir ve HAN hanedanlığını barbar olarak niteler ve kabul etmez çinli olarak. Tamamen çinin uydurma tarih kitaplarına göre yazılmış.

  2. Ertaş diyor

    Ben çok beğendim ama daha geniş kapsamlı olsa daha iyi olur yine de elinize sağlık

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.