Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Hoton Türk Topluluğu

2 10.698

Turan CAN

Giriş

Moğolistan’da, günümüze kadar ulaşabilen topluluklardan, Uygur Hoton Türk topluluğu, Moğolistan’ın batısında, özellikle Uvs eyaletindeki, Tarialan ilçesinde yaşarlar. Uvs eyaleti, Rusya sınırındadır ve batısında Bayan Ulgiy eyaleti; doğusunda da Zavhan eyaleti ve güneyinde de, Hövd eyaleti bulunmaktadır. Altay dağlarının Moğolistan başlangıcını oluşturan bu bölge, Uvs eyaleti, bozkırlarla çevrilidir. Hoton Türk topluluğu, Moğolistan nüfusunun yaklaşık binde 3’ünü oluşturur. Moğolca ’da Khoton etnik grubu olarak bilinen “Hoton Türkleri” ile ilgili sahada yapmış olduğumuz araştırma neticesinde, “Hoton” topluluğu, Moğolistan coğrafyasında kaybolmaya yüz tutmuş Türk topluluklarından biridir. Hoton Türk topluluğu hakkındaki bilgilerimiz kısıtlıdır. 2005-2009-2014-2015 yıllarında, görev yaptığım Moğolistan’da, hayatını sürdüren kadim Türk topluluklarından olan, Hoton Türklerini, sahada yapmış olduğumuz, birebir görüşme, derlemelerimizde tutuğumuz notlar, gözlem ile Moğol ve Rus araştırmacıların daha önce yapmış oldukları çalışmalar ışığında, bu topluluğu tanıtmaya çalışacağız.

HOTON TÜRKLERİNİN KISA TARİHÇESİ

Hoton isminin anlamı: Hotiin demek Oirad ismidir, kendilerini Uygur ulus demektedir. Halk devriminden sonraki 1920-30’lu yıllarda Hoton’lar Dörvöd’leri “Halimag”, Dörvöd, Hoton’ları “Uygur” demekteydi ve bir özelliği de Hoton’lar  Zorigt Han’lı Dörvöd’leri şu anki Ulangom, “Davs” Tarialan (“Halimag”, Dalai Han’lı Dörvöd’leri (Sagil, Turgen ilçe vesaire) “Dörvöd” diye ayrırarak adlandırmakta olduğu ise adeta günümüzden yaklaşık 300 yıl öncesi Zuungar devletinin kurulduğu döneminin siyasal, toplumsal ve kökensel olayların izlerini barındırmaktadır.

Hoton topluluğu, her ne kadar Dörvöd Zorigt Han’a hizmet ederek feodal baskı altında hayatlarını sürdürüyor olsa da halk kültürü ve köken bilinçliliğini korumuş olması o dönemki köken gelişme düzeyini göstermektedir.

Batı’da Tenger dağından Doğu’ya Moğol Altay’a kadar olan geniş topraklarda yaşayan Fars, Türk ve Moğol kökenli birçok kabileleri Çin, Türk, Rus ve Moğol eski yazıtlarında ve araştırma kitaplarda kendi dillerinde çeşitli şekilde not edegelmiş olması şimdi de devam etmektedir.

Akademisyen B.B.Bartolid’un araştırmasına gore X-XIII. yüzyıllarda Hoton hot, Çin (Kidan) ve Naiman Küçlüg Kağanın denetimi altındaydı.

Çin eski yazıtlarında Sun hanedanlığı sırasında (M.S. 420-479) Türk kökenli kabileleri Hoton diye şimdiki adıyla not etmiş olup ama Yuan hanedanlığından itibaren Uygur (Vey-Vya-Er) demeye başlanmıştır

Tam bu dönemden Çin yazıtlarında köken açısından Türk kökenli olanları genel olarak “Hui”, Çinlileri “Hani”, Moğolları “Men” Mançuları “Mani” ve güney Çin kabileleri “Myo”demeye başlamıştır.

13. y.y Moğol yazıtı “ Moğolların Gizli Tarihçesi”nde Orta ve Orta Doğu ülkeleri, kabile ve kökenleri Uygur, Sartaul, Bagdad, Horezm ve Tangud olarak belirgin bir şekilde ayrı ayrı adlandırarak Türk kökenli Uygur ve Sartaul ikisini de ayrı ayrı olarak adlandırmaktaydı.

Ama Hoton denen ad, söz konusu yazıtlarda geçmediği, o dönemki Moğollar, Orta Asya’lı Türkistanlı’ları Sartaul, İduud Kağan’ın Uygur’ları Uygur olarak adlandırdığı görünmektedir. Moğol yazıtları ve o tarihlerde Doğu Türkistan’lı Uygur kabilesini Hoton diye adlandırmaya başladığı da 1678 yılında kurulmuş olan Zuungar Kağanı Galdan Boshigt 1678 yılında Doğu Türkistan ve onun güney batısındaki Hoton hot (nüfusu Hoton olarak adlandırılmış) onun denetimi altına girmesinden itibaren Oirad’lar Baga Buharistan veya Çin’in Han-Lu eyaletinin 6 kentinin toplam nüfusununa “Hoton” demeye başlamasıyla oluşmuştur.

HOTON ADI VE KÖKENİ,
Sahada Yapmış Olduğumuz Derlemede Kaydedilmiştir.

Hoton adı ve kökeni hakkında çok net bilgiler elimizde olmamakla beraber sahada ve kaynaklar üzerinde yapmış olduğumuz araştırmalarda “Hoton”’adının aslında “Hatun” olduğu, Uygur Türklerine mensup olduklarını, Uygurlar’dan günümüze kalan Moğolistan sınırları içerisinde birkaç haneli Türk topluluğu olduklarını, Hoton topluluklarının yaşlıları tarafından sözlü olarak tarafımıza ifade edilmiştir. Hatun kelime anlamı olarak Türklerde, kadın, hanım, bayan anlamları taşıdığı bilinmektedir. Cengiz Han mirasçıları tarafından Moğol olmayan toplulukların erkek sayısının binle sınırlandırdığından,binden fazla olan erkek nüfusun kılıçtan geçirildiğinden dolayı, Hoton erkeklerinin, Moğol orduları içinde savaşmak ve askerlik yapmak istenmediğinden, erkeklerin hanım elbiseleri giydiği, hanım elbisesi içinde dolaştığı için sonraları bu Türk topluluğuna bu hareketlerinden dolayı ad olarak üzerlerine yapıştığını ve daha sonra değişime uğrayarak 14. 16. yüzyıllarda Hatun olan isimlerinin, günümüze bu ismin değişerek “Hoton” olarak anıldığını belirtmişlerdir. Savaştan korktuklarından değil, ölüme meydan okuduklarından ve sadece Moğol saflarında savaşmak ve asker olmak istemediklerinden dolayı atalarının böyle bir yol seçtiklerini Hoton, yaşlıları tarafımıza ifade etmişlerdir. Fakat bu görüşleri her hangi bir kaynak da göremedik.

Hotonların Uygur asıllı bir Türk topluluğu olduklarını kendilerini Uygur Türklerinden Moğolistan coğrafyasında kalan son Türk topluluğu olarak gördüklerini, kendilerini böyle hissettiklerini söylemektedirler. Hoton Türk topluluğundan bir kısmı ise, kesin olmamakla beraber Hoton adının kendilerine Kalmuklar, (Uyratlar tarafından bu ismin verildiğini söylemekte. Çünkü 17. Yüzyılın sonuna doğru Cungar Devleti’nin idaresine girmişler ve Dörvödlerle uzun bir zaman aynı coğrafyada bulunmuşlardır. Hotonlar, Dörvödlerin Zorigt Han zamanında iken, kendi etnik kökenlerini ve kültürlerini korumuşlardır. Hotonlar, Dörvödlerle uzun zaman beraber yaşadıkları için onlardan ziraat, hayvancılık ve ticari konularda etkilenmişlerdir.

Güney, Kuzey Hanedanları (Liu Song devleti MS. 420-479), döneminde Türk kabilelerinden bazılarının adları “Hoton” diye adlandırılırken Yuan döneminde Uygur (Vei-Vu-Er), olarak adlandırılmıştır. (O. Baljin, S. 117. 2012)

Çin kaynakları etnik köken açısından Türkleri genel olarak “Hui”, Kuzey Çinlileri “Hani”, Moğolları “Men”, Mançurları “Mani”, ve Güney Çin’deki birçok kavimleri ise “Mya-o”, olarak adlandırmakta idi. (S. Badamhatan, S. 233. 1996)

13. yüzyılda yazılan ve Moğolların en başta gelen kaynaklarından biri olan, Moğolların Gizli Tarihi’nde Moğolistan’da hüküm sürmüş devletler ve kavimler yaşadıkları bölgelere göre verilirken, “Hoton” adı ve Hoton topluluğu bu kaynakta geçmemektedir.

Moğolistan’da yapmış olduğumuz literatür taramasında, Moğolistan halklarıyla ile ilgili çalışmalara imza atmış olan S. Badamhatan’ın üç ciltlik Mongoliin ugsaatni zui adlı çalışmasında “Hotonyastan” bölümü Hotonlarla ilgilidir. ( III. Cilt, Ulaanbaatar, S. 233 1996), adlı eser ve bir kaç çalışmanın dışında fazla bir kaynağa ulaşamadık.

Hoton Türkleri, Moğolca’dan önemli ölçüde etkilenmiştir. Uygur ses ve şekil özelliklerini ve bazı söz varlıklarını korumakla beraber Moğolcadan etkilenerek değişime uğramıştır. Hoton Türkleri, yavaşda olsa söz varlıklarını değiştirmekte ve giderek Moğollar içinde erimektedir. Bunun yanında kullandıkları dillerinin kendi içinde de erimesi söz konusudur. Moğolistan’da yaşayan Hoton Türkleri, azınlıkta olmaları, okullarda Moğolca eğitim görmeleri, yaşadıkları çevreye uyum sağlamak gibi ve diğer sebeplerden ötürü, söz varlıklarını değiştirmekte ve istemeyerek de olsa Moğolcayı benimsemektedirler. (T. Can, Def. 2. 2006)

Moğolistan sınırları içerisinde yaşayan Türk boylarından Kazakların, Tsengel’lerin, Tuvaların, Hotonların, ve Duhaların (Tsataanlar)’ın varlığı da bilinmektedir. Moğolistan nüfusunu teşkil eden 24 boydan Kazak, Hoton, Tuva ve Duhalar (Tsaatan), olmak üzere dört Türk soylu topluluk, günümüzde Türk-İslam kültürünü devam ettirmektedirler.

Hoton Türkleri, dillerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Dillerinin ve kimliklerinin korunması için alınmış hiçbir tedbir ve örgütleri bulunmamaktadır. Unutulmaya yüz tutmuş ana dillerinde eğitimleri verilmemekle birlikte, görsel ve yazılı olarak hiçbir araç ve gereçten de istifade edilmemektedir. Moğolistan’da diğer bir Türk topluluğu olan, Kazak Türklerinin aynı bölgede kurulmuş iki ayrı kültür derneği, yurt ve mescitleri bulunmaktadır. Aynı bölgede bulunmalarına rağmen bu iki Türk soylu topluluk birbirileriyle, kültürel, ekonomik ve kimlik merkezli herhangi bir diyalog ve irtibatları bulunmamaktadır. (T. Can, Bil. Notu. S.12. 2005)

Uygur Türklerinin bakiyesi olduklarını bu bölgeye 300 veya 400 hane olarak Congariya’dan gelmiş olduklarını, kendi kendilerine ancak “Busurman” yani Müslüman dediklerini. İslam dinine mensup olduklarını ama din akaidini bilmediklerinden Şaman ananesi tesiri altında kaldıklarını, kış’ı, Kırgız-Nor gölünün garbındaki dağların vadilerinde Şibe ve Burğusutay ırmakları boylarında geçirdiklerini, yaz’ı ise, Ubsa gölüne akan Telingola ırmağının şimalinde geçirir ve burada ekin ektiklerini, şimdi ise Uvs, Tarialan’da yaşadıklarını Hoton, yaşlıları belirttiler.

Rus bilim adamları Hoton topluluğunu, farklı yayınlarda Hoton kelimesini, Koton, Xoton, şeklinde yazmışlardır. Moğollar, bilhassa Oyratlar, Müslüman Türkistanlılara “ Hoton” derler. Bu bölgede yaşayan Derbet Moğollarının eski vatanları Congarya’dır. Türkistan ile daima münasebette bulunuyorlardı. Derbet halk destanlarında bu meseleyi aydınlatacak emarelere daima tesadüf edilmektedir. Mesela Darbet destanlarında ”Yılgı Çoban” Ak Sakal adında biridir. Bazı destanlarda ise bunun adı “Hoton Ak Sakalı”’dır. (Golslunskiy, K. F. : Mongolo- Oyratskiye Zakonı SPb. 1880, s. 22,29-60. Moğol Edebiyatına Dair Kayıtlar, Zipiski Vostoçnago otdeleniya,

Umumiyetle Hotonlar, geçmişlerine dair fazla bir şey bilmezler. Onlar yalnız Künkar Han’ın memleketinden geldiklerini ve eskiden Congarya’daki Oyratlarla komşu olduklarını söylerler. Tıp itibariyle Hoton’lar, Moğollara benzemezler. Gözlerinin ve burunlarının şekli muntazamdır. Aralarında gür sakallılar çoktur. Bunlar ekseriyetle kendi aralarında evlenmektedirler. Moğollardan kız almak âdeti hemen yok gibidir. Derbet Moğolları arasında asırlardır yaşayan Hoton’lar epeyce Moğollaşmış iseler de kendilerinin Moğollardan ayrı bir millete mensup olduklarını ve bu millet Künkar Hanın halkından olup Kırgız’larla hemcins bulunduklarını söylerler. Moğollara bunlar Kalmuk derler. Görünüyor ki, Hoton’lar Dil ve adetlerini kısmen de olsa unuttukları halde milli mefkûrelerine sahip çıkmaya devam etmektedirler.

Hoton’ların ecdadı, Künkar adında biri imiş. Bunlar bu hanın memleketinden Egilgöl adlı yere ve buradan Bugudere’ye gelmişlerdir. Nihayet, burada da kalmayarak Ulunga yani Ubsa gölü civarına yerleşmişlerdir. Dinlerinin dahi Künkar dini olduğunu söyleyenler de vardır.

Hotonlara dair verdiğimiz kısa bu malumattan sonra, Türk topluluğu Hoton diline ait kaydettiğimiz birkaç kelimeyi de belirtelim.

Ata – Baba                                       Empr – Koca-Karı

Ana – Anne                                     Cilxa – Yılkı, At

Awşıhan – İhtiyar                            Cirman – Yirmi

Ağan – Ağa                                     İmpak – Genç

Bala.- Çocuk                                    Yakşi – Yahşi, eyi

Bar – Var                                          Yan – Can, hayat

Ber – Ver                                          Yenge – Yanak

Gurt – Peynir                                   Yer – Toprak, yer

Eger – abla                                      Yeple – Yaşamak

Sahada yapmış olduğumuz araştırmalar sırasında Hoton’lar, kendi nüfuslarının Moğolistan sınırları içinde yaklaşık olarak 15-20 bin olduğu iddiasında bulunmaktadırlar.

Moğolistan halkının % 80’inden fazlası “Khalkha” adıyla bilinen Moğol boyuna bağlıdır. Bunun dışında Darhad, Buryat, Durvud, Bayat, Oyrat, Uzencin ve Khoton gibi irili ufaklı Moğol boylarına mensup Moğollar, ülkenin çeşitli bölgelerinde dağınık halde yaşamaktadır. Moğolistan nüfusunun % 6’sını oluşturan Müslüman topluluklar ve Khoton Moğol boyu dışında halkın ezici çoğunluğu Budist’tir. Hoton Türk topluluğu İslam karışımı Şaman’dır.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Hoton Türk topluluğu devletin yeniden yapılanması ve gelişimi için Moğolistan’ın her tarafında, çeşitli iş kollarında çalışmaktadırlar. Başta Ulanbator, Çoibalsan, Darhan, Erdenet, Ulaangom, Şariin-Gol, Bor-Öndör ve Selenge’nin Burgaltai şehir ve bölgelerinde yaşayarak hayatlarını sürdürmektedirler.

HOTON TÜRKLERİNDE TASFİR

Hoton erkekleri, uzun boylu, çalak ve kuvvetli insanlardır. Yüzlerinin mert bir hali, çetin bir güzelliği vardır. Gözlerinde seri bir nüktenin kıvılcımı parlar. Saçları ve gözleri siyahtır. Tenleri de aslen beyaz olmakla beraber yüzleri ve elleri daima güneşe açık olmaktan buğday rengini almıştır. Hoton kadınlarının çoğu güzeldir; herhangi bir batılı ülkenin kadını kadar güzel, pembe yanaklı ve siyah saçlıdırlar, Hoton Türklerinin kadınları diğer topluluklardaki kadınlar gibi çabuk ihtiyarlamaz; neşeli, hoş, esprili, sevecen, yardımsever bir ruha sahiptirler. Hoton kızı da erkek çocuklar gibi yürümekle beraber ata binmeği öğrenir. İhtiyar Hoton kadınları ihtiyar Hoton erkekleri kadar mükemmel ata binerler. Hoton Türklerinde çocuk çok makbul bir şeydir. Çocukları çok severler. Bir kız için evlenmeden çocuk doğurmak ayıp bir şey sayılmaz; böyle bir şey olduğu zaman kız, çocuğunu doğurduğu gün saçını da topuz yapar ve başına bir evli kadın başlığı giyer. Buna Odeonga derler.

HOTON TÜRKLERİNDE MİSAFİR

Hoton Türklerinde, kim olursa olsun misafir daima iyi kabul görür. Ev sahibi nesi varsa misafirle memnuniyetle paylaşır; yiyeceğinin en iyisini, ger-çadırın en rahat yerini, sıcak sobanın en makbul köşesini ona ikram eder. Bir misafirin ger-çadıra girerken elindeki kırbacını dışarıda bırakması adettir. Kırbaçla içeri girmek hakaret sayılır. Otururken ateşe doğru ayak uzatmak aile, ocağına hakaret sayılır. Misafirin bağdaş kurup oturması lazımdır. Ev sahibi tarafından misafir en iyi yere oturtulur, dayanması için arkasına yastıklar konur ve sonra kımız veya çay ikram edilir. Eğer ev sahibi misafire ziyareti ile kendisine şeref vermiş olduğunu ifade etmek isterse, beyaz veya mavi bir ipek çevre üzerinde bir tas kımız ikram edilir. Gösteriş ve israfı hiç sevmezler. Genelde siyaset hiç konuşulmaz, siyasetle meşgul olmazlar. Ovalarında huzur ve sükûn içinde yaşarlar. Sık banyo yapmazlar, çok eskiden kalma bir itikat vardır. İnsan bütün vücudunu birden yıkarsa balık olur derler. Şüphesiz bu itikat suyun kıt olduğundan olsa gerek. Balık pek sevmezler. Çocukları balık istediğinde bunu aile reisine hakaret sayarlar. Ev reisi çocuğuna niye ben sana et yedirmiyor muyum sen balık istiyorsun diye hiddetlenir. Büyük ölçüde beslenme alışkanlığını, et (koyun, keçi, sığır etleri) bolluğuyla belirleyici olmuştur. Nişastalı yemekler, pirinç, iştah açıcı ve hoş kokulu kökler, yeşillikler ve özellikle baş soğan, sarımsak ve patates için her geçen gün gelişen bir tat söz konusudur. Yazın süt çok bol olur. Kış için Hotonlar uzun süre dayanacak ürünler yaparlar. Bunlar arasında aruul (bir çeşit kurutulmuş küçük boyda ev peyniri), byaslag ve eezgü (ekşimiş sütten yapılan iki çeşit peynir), tsagan tos (sütün kaymağından yapılır) ve shar tos (eritilmiş tereyağı) vardır. Taze süt, ekseriyetle yağı alınmadan, çaya konarak içilir. Hoton Türkleri arasında bunlar çok üretilir ve tüketilir. Dikkat edilirse yedikleri ve içtiklerinin adı hep Moğolca olarak telaffuz edildi. Hatırlattığımızda iç çekerek, eski dilimizi kullanamaz olduk diye belirtiler.( T. Can, Def. 3. 2005)

HOTON TÜRKLERİNDE YAŞAM VE GİYİM KUŞAM

Moğolistan’da Hoton Türkleri, genelde hep geleneksel kıyafetleriyle dolaşırlar. Asırlardan beri, atalarından kalma, modası ve rengi değişmeyen bu kıyafetlerin, pek şekli de değişmez. Del-elbisenin boyu çizme ve ayakkabılarını kapatacak şekilde ve belleri kuşakla sıkıca bağlanmış kol kısımları elleri geçecek şekilde uzun, ayakkabı ve çizmelerin içi tüylü ve deri ’den yapılmış giysiler, soğuklardan koruyacak ve dayanıklı yaklaşık sekiz yüz yıldan beri bu giysilerin giyildiği rivayet edilir. Erkeklerin, kadınların ve çocukların, asil olsun avamdan olsun, elbiseleri hep aynıdır. At üzerinde hareketlerine mani olmamak için yandan yırtmaçlı bir del-entarinin altına pantolon ve gömlek giyerler. Erkekler ve evlenmemiş kızlar del-entariye ilaveten ceket, khurem, soğuk havalarda del’in-elbisenin üzerine giyilir. Erkekleri ise, bellerine ipek bir kuşak sararlar. Evli kadınlar del-entariyi bel kısmını boş bırakırlar. Herkes kalın deriden uzun çizmeler giyer. Çizmelerin ucu sivri ve gökyüzüne doğru kıvrılmıştır. Bunun sebebini sorduğumda, toprağa saygıdandır, diye belirttiler. Ayakkabının özellikle çok temiz olmasına ehemmiyet verirler. Geleneksel botlar topuksuz ve uçları yukarı kalkıktır. Hoton Türklerinde moda hiç değişmez, bu sebeple bayram elbiseleri nesilden nesile intikal eder ve renkleri zaman geçtikçe daha güzel bir hal alır. Evli kadınların ve kızların birçok çeşit şapkaları vardır. Şapkalar genç-yaşlı, yaz-kış, kadın erkek, moda-günlük, tatil-tören şapkaları olarak şekil ve maksat farkına sahiptir. Kadın şapkaları, türkuaz kaplı şeritlerle erkeklerinkinden daha dekoratiftir. Bazı şapkalar çok kıymetli taşlarla işlenmiştir ve genç kızların çeyizinde mutlaka birkaç adet şapka bulunur. Ayrıca her kadının mercan ve elmas kakmalı gümüş veya altından enfiye şişesi vardır. Her erkeğinde kadınlarınkinden biraz büyük bir enfiye şişesi vardır, kuşağında taşır. Moğolistan’da Hoton Türklerinin dışında Kazaklar, Moğollar ve diğer kabileler hep aynı giysileri ve modelleri tercih ederler. Soğuklardan korunmak için olsa gerek. Yukarıda belirttiğimiz kıyafetler genelde kışın daha çok görülür. Yazları ise daha ince ve içinde rahat edebilecekleri giysiler tercih edilir. (T. Can. Def. 1. 2006)

Hoton Türkleri, milli giysileri ise geleneksel giysi olan deel’dir. Erkekler açık renkli el yapımı deel giyerken kadınlar süslemeli koyu renkli deel, Dörvöd stilinde ayakkabı giyerler.  Hoton erkek elbisesinin yakası dik, önsüz olup, ortası açıktır. Ön kısmı nakışlı ve kolları uzun olup, kışın ek kolluk kullanır. Kadınların ilkbahar, yaz ve sonbaharda giysisi elbise, kaftan ve yağmurluktan oluşmaktadır. Hoton Türk kadınları, kışın deel giyerler. Kaftanlık üzerine çeşitli motifi nakşederek elbisenin üzerine giyerler. Erkekler kemerlerine bıçak, sigara piposu, tütün ve tütün kabı gibi gümüş eşyaları bağlarlar. Kadınlar da tütün kullanması durumunda cüzdanlık dediği küçük kaba tütün piposunu koyarak elbisenin göğsündeki cepte taşırlar. Ergenlik çağında olup, bekar olan kızlara sevger denilir. Nedeni ise bekâr kız saçlarını çok parçalara ayırarak örerler. Evlenince çok parça saçlarını birleştirerek iki parça halinde örer ve çaçvag bağlar. Çaçvag, çeşitli mercan ve inci ile süslenmiş tokadır. Evli kadın misafirliğe gittiğinde kemerini çıkararak çadırın dış bağının soluna koyar. Gelin damat tarafından birisi olduğu ortamda yalın ayak ve başı açık gezmez. Ayrıca, damat tarafının hal hatırını mutlaka sorması gerekiyor. Buna geleneğe dair ahlak kuralları denir.

Hoton milli kıyafeti, takılar ve süslerden oluşan kadın kıyafeti şimdiye kadar kullanılmaktadır. Hoton kadınının yazlık, sonbahar ve bahar ayında giydiği kıyafetler; “terleg”, hurem (khurem) ve tsuv diye 3’e ayrılmaktadır. Kışın ise “nehii deel” ve “hurem” giymektedirler.

Dörvöd, Bayad ve Zahchin bayanın “deel” mavi, kırmızı ve lacivert olarak ayırt edilmekte olup, Hoton bayanın kıyafetinde siyah renk ana renk olmaktadır. Hoton “deel” yukarı kalkık yakası olan, ortasından açık, yakasında bir tane, gövdesinde 4 adet, koltuk altında 1 adet, toplam 6 adet düğme mevcuttur. “Deel”in kolu uzun ve geniş olmaktadır.

“Hurem”, “deel” üzerine giydirilen bir giysidir. Yakası olmamakla beraber ön tarafı açık, kısa kolludur. “Terleg” (deel) ve ” hurem” ev kadınının mutlaka giymesi gereken bir giysidir.

Kayınvalidesi ve eşinin akrabalarının ve yakınlarının, bir bakıma yaşlı adamların yanında “terleg” ve “hurem” hepsini giymiş bulunmak bir gelenektir.

Ev kadınının bir başka giysisi de “tsuv”dur (gelin yağmurluğu). Yağmurluk şekillinde modern kısa kollu önü açık ev kıyafeti gibidir.

Ev kadını yağmurluğunu bayram sırasında misafirliğe giderken ve ev taşınırken “terleg” üzerinde ve “hurem” içerisinde giymektedir, ve bu da bir bakıma tören giysisi gibidir. Hoton kadının kışlık geleneksel giysisi, “tushaatai tsagaan deel” diye etek kenarını yukarı kaldırarak siyah kumaşla etrafını çevreler bir giysidir.

Hotonlar kışın beyaz kuzu derisinden yapılmış şapka giyer. Diğer mevsimlerde bezle yapılmış nakışlı şapka giyerler. Fakat molla olan kimse ön tarafı yukarıya doğru ve arka tarafı kulaç şekilli, özel bağlaçlı ve üstünde düğme şeklinde çingia’lı şapka giyer. Halen de bu moda kullanılmaktadır. Çaçvag ve çok parçaya ayrılmış olan saçları için kullanılan toka ve yüzüğün yaygın olmaması maddi durumdan kaynaklanmaktadır.

Şapka: Yaşlıların dediğine göre Hoton kadınları, kışın kazak şapka diğer mevsimlerde “togrog” ve “yuden” şapkası, erkekler, çocuk ve genç kızlar ise “duulha” biçimde şapka giymekteydiler. “Duulha” şapkası, Bayad ve Dörvöd’de yaygın olarak kullanılmaktaydı. Uvs vilayeti araştırma müzesi müdürü T.Byambadorj’un, yaptığı araştırma sonucunda “Hoton Türkleri, duulha şapkası, Dörvöd ve Bayad’la hangisine daha yakın yaşıyorsa yani komşu ise onlara benzeşmek için onların kullandıkları şapkayı kullanmayı tercih ediyorlardı. ” Dörvöd duulga şapkası geniş ve boyu kısa, Bayad ise dar ve boyu uzundur ve üzerinde siyah kuzu derisi dikilmiştir. Son dönemde ise Hoton yaşlılar şapkasında beyaz kuzu derisi dikmeye başlamışlardır.

Takı: Hoton milli takısı, kadınların saçlarında taktığı “çaçvag” dır. Sini-zyan Eski Hoton Uygurlarında, “çaçvag” kadınlar 30 yaşına bastığında takılmaktaydı. Bu ise bayanın saçlarını açarak ikiye ayırıp ve örerek bunun için büyük şenlik yapılılırdı.

Hoton yaşlılar, eskiden bizim Hoton’larda “çaçvag”la ilgili olan bu tür gelenek, kadının saç takısı olarak kalmış olup, Hoton adetlerinde kızlarını evlendireceği zaman “çaçvag” yaparak 5 ayrı örülen saçını 2 ayrı örerek “çaçvag” takarak evlendirmekteydi.

“Çaçvag”, dikdörtgen ya da kalp şeklinde olup bundan “uyen” sarkıt bağlı oluyor. Sarkıtın 3,6,8 uzunluğunda. “Çaçvag” ilk kısmında olan sarkıtılan süs ikişer olmaktadır. Bu da kayınvalide ve kayınpederin ve yeni oluşan ailenin birleştiğine dair hayvanlarını ve diğer mal ve mülkünü iki tarafta koruyarak büyümesini sağlamanın anlamında oluyor.

Hoton kadının bir başka takısı ise belinde takılan gümüş süstür. Yağmurluğunun iki tarafına gelecek şekilde, beline gümüş süs takarak 4 renkli sarkıtlı olarak söz konusu kıyafetin anlamını da göstermektedir.

Genç kadınların takısında doğal olarak saç takısı mevcuttur. Hoton kızların takısı, yapısal ve takma biçimsel olarak Dörvöd kızlarınkiyle aynıdır. Ama Sinzyani kentinde genç bayanlar saçını ikiye örerek takı falan kullanmamaktadırlar.

Hoton kadın ve kızların bir başka süs eşyası da tabi ki küpe, yüzük ve kolyedir. Yaşlıların dediğine göre Hoton Türklerinde, gümüş işi yapanlar olmadığı için Ulangom’daki zanaatkârlardan küpe ve yüzük satın aldığı ve  Hoton Türklerinde küpe, yüzük ve kolye takma geleneği çok eski zamanlarda unutularak, Dörvöd milli süsleri yerine almış olabilir.

Hoton Türklerinin, erkeklerinin siyah (kara), giydiklerini belirtmiştik, kadınlarının ise parlak kumaşlardan olan ve daha çok sarı, kırmızı, al ve gök mavisi olan turkuaz renklerini tercih ettiklerini ve günümüzde ise artık siyah-kara rengini kadınların da kullandıklarını söyleyebiliriz. Yine Şamanizm’in gereği olarak Hoton kadınları saçlarını geleneksel olarak, chachvag denilen arkada asılı pamuk bir örtüyle kapalı iki örgülü yaparlar. Chachvag ayarları denilen harika şeyler örtüde asılıdır. Taşlı bir püskül, chachvag’ın ayarlarından del’in (elbise)’nin, üzerine aşağı doğru sarkıtarak giyerler. Siyah-kara renk Hoton Türklerinde aynı zamanda kuvvet ve kudreti temsil ederken siyah-karanın bu anlamı Şaman ve Türk inanç kültüründe yeri olan bir husustur.

GIDA VE YEMEK KÜLTÜRÜ

Bir tarafta hayvansal ürünlerinin kullanımında Dörvöd ve Bayad yöntemi aynıdır. Bu da Hoton’ların Ulaangom’a geldikten sonra edinilen bir gelenektir. Diğer tarafta Hoton’ların tarımsal ürün tüketimi, Dörvöd ve Bayad’da benimsenmeye başlayıp tüm Uvs’lular arasında yerel tarımcılık kültürünün oluşması ve gelişmesinde belirli katkıda bulunulmuştur.

Hoton ailesinin günlük kahvaltı ve yemeklerinde kullanılan temel ürün un ve yemek unudur. Pişirilmiş unu çaya koyarak tat vermesi de şimdi de Hoton’ların yanı sıra  Dörvöd, Bayad ve Zahchin halkın geleneksel bir gıdası olmaktadır. Pişirilmiş un, bardakta doyulacak bir miktarda konularak üzerine çay, yağ ve şeker karıştırılarak yenir ve bu ise kaliteli bir çay yemeği olmaktadır.

Buğday işlenerek yemek unu hazırlanarak birkaç çeşit yemek yapılmaktadır. Mesela, unlu yemek, mantı, huushuur, buuz gibi günlük yemekler, törenlerde ve bayramlarda kullanılan unlu mamulleri yapılarak yaygın kullanılmaktadır.

Unlu mamulleri, günlük çay ve yemeklerin yanında kullanılmaktadır. Unlu mamulleri içinde en değerli olan ise “Beyaz ay” bayramı ve gelin isteme gibi törenlerde kullanılmakta olan “Hoton boov” isminde küçük ve büyük iki çeşit yuvarlak unlu mamullerdir.

Gündüz tencere içinde kuyruk yağı pişirilerek unla karıştırılarak üzerine çay kaynatılmasına “huuruulsan” çay denilmektedir.

Hoton halkı günlük tüketilen unlu gıdaları et ürünlerine kıyasla daha çok olup, günde ortalama 6-8 kez çay kaynatılarak pişirilmiş un ve unlu mamulleri kullanılmakta olup akşam 20-21 saatlerde etli yemek yenmektedir.

Hoton’lar et ve süt ürünlerinde tat vermek amacıyla Harhiraan dağından toplanan ve kurutulan yabani soğanın yanı sıra “toshil” ve “ulaalzagana” gibi meyveleri de tüketmektedir.

HOTON TÜRKLERİNDE AKRABA BAĞI

Hotonların akraba bağının ana kökeni ise “elken” (kabile) dışında “Ateş”tir. Bir ateşin insanları demek: herhangi bir kişinin hayatında olabilecek kötü ve güzel günlerini paylaşma geleneğine dayanan akraba topluluğudur.

“Ateş” denmesinin bir sebebi ise, babası yeni çadır kurararak aileden ayrılıp yeni bir aile kuran oğlunun ateşini eski Moğol ateş yakma yöntemi ile yakma geleneğinden dolayı babasının kaç tane çocuğu varsa o kadar sayıda ateş yakmasıdır. Bir başka deyişle öz kardeşler babası ile birlikte bir ateş olur. Bu ateşe gelinler (baldızlar) dâhildir.

Bunun dışında babasının ağabeyleri ve kardeşleri (amcalar) büyük babasının çocukları (babasının amcaları) da bu ateşe dâhil olup, bunların, onların ateşinden gelenler deyip her kişi bu soyunu yukarıya doğru takip eder ve belirler.

Yaşlıların anlattıklarına göre, ateş, “büyük ateş veya “ata ateş“, “küçük ateş” veya baba ve oğlanın ateşi diye iki kısma ayrılabilir.

Örneğin: Şaavai elkenin (soy, kabile) büyük atası Aç Hurim diye birisi, şimdiki döneminin beşincisi, döneminin büyük atasıdır ve onun 7 oğlundan Jugarai (hogşlai), Temeeç, Güldei-Örgönö, Zeerd, Töölög, Duvaan diye 7 ateş ortaya çıkmıştır ve Duvaanın ateşinde Şaşiin Horloo, Zaniin Şiitev, Töölög’ün ateşinde Aşgiin Siiht. Ayurzaniin Gütses’lerin diye büyük babasının soyundan gelen birçok kişi buna bağlı olarak şimdiye kadar bu ateşe bağlı yaşamaktadır.

MANEVİ KÜLTÜR

Örf adet gelenek ve görenek, halk edebiyatı ve inanç: Hotonların sosyal ve günlük yaşayışlarıyla bire bir örtüşmekte, bu geleneğe halk arasında yaşamsal gelenek denilmektedir. Doğum, düğün, ölüm, çocuğun saçını kesme, sünnet, İslam dini, Şamanizm ile ilgili çeşitli tören ve usuller tatbik edilerek yerine getirilir. Kız çocuğun ergenlik çağına gelmesi, ölülere dua etme, cenaze ziyafeti, guç hiih, baharı kutlama, hayvanların burnuna küpe takma, hayvanları çiftleştirme, hayvan kesme, hayvan sünneti, keçe yapımı, çadır bezini değiştirme, tohum ekimi ve hâsılat toplama gibi gelenek ve göreneklerini günümüze kadar taşıyarak getirmişlerdir. Bu gelenek ve görenekleri tek tek burada anlatmamızın makalemizin boyutunu aşacağını takdir edersiniz. Belki önümüzdeki sayılarda bir kaç makale de tanıtmamız mümkündür. Gene de önemli bulduğumuz bir kaç örf-adet, gelenek ve görenekten bahsedelim.

HOTON TÜRKLERİNDE TARIM VE HAYVANCILIK

Hoton Türkleri, doğaya ve tabiata çok düşkündürler. Özgürlüklerine düşkün olduğu gibi, kendileri gibi hayvanlarının da, genelde at, deve, yak ve koyunlarının da doğa ’da özgürce yemlenmesini ve dolaşmasını isterler. XIX-XX. Yüz yıllarda Hoton Türklerinin hayatında hayvancılığa büyük önem verilmekteydi. Ama eskiden beri yaptığı el yöntemli tarımcılık da geçinmenin önemli bir kaynağıydı.

TARIM, Hoton Türklerinde tarım, Orta Asya’da M.Ö. yaygınlaşmış olan sulama arkı yönteminin bir biçimi, herhangi bir doğal ve bölgesel ortamında en fazla tercih edilen seçkin bir yöntemdir. Hoton tarımcılığında tarım alanını sulama arkını “arig” diye adlandırmakta olup, söz konusu alanda kaç tane “arig” olduğuna su miktarı belirlenmekteydi.

Hoton Türklerinde, tarım faaliyeti, boğa, öküz aracılığıyla yer kazma, sulama, tohumlama ve toplama olarak 4 seviyede gerçekleşmektedir Tarım faaliyetinde tarımcılıkla uğraşacak tüm hane halkın erkekleri bahar mevsiminin ortasında karlar eriyerek yer belirginleşmeye başladığı zamandan itibaren (Mayıs başlarında) sulama arkını hazırlayarak sulamaya başlarlar.

Kendi kendilerinin tarım arkını hazırladıktan sonra Haziran suyu dedikleri su kullanmadan önce tüm erkekler boğa aracılığıyla kazıma yaparak ve bir arkın ortalama boyu 20-30 m, Huurgel ve Hets’de boyu 40-50 m, kadar çıkmaktadır.

Boğa aracılığıyla yer kazma, sulama arkı hazırlama ve toprağı hazırlamak işi tohumlama ve tarım sırasında 5 kez sulama gerçekleşmektedir. İlk sulama “Haziran “boolgoo” dedikleri toprak sulamadır. Bu sulama toprağı nemlendirir ve sonra kazılarak tohum atılır.

HAYVANCILIK, Hoton yaşlıları “Hoton Türklerinin bu bölgede ilk kez 7 koyunla göç ederek geldiklerini ve tarımcılıkla uğraşarak geçimlerini sağlamanın yanı sıra tahıl ve buğday vererek yakınlarında bulunan, Bayad, Zahchin ve Myangad kabilesinin hayvancılarıyla ellerindeki hayvanlarını değiş tokuş yaparak hayvanlarının sayısını artırdıklarını bu yolla Hotonlar’da hayvancılığın geliştirildiğini atalarından duyduklarını anlattılar.

Hotonların hayvanlarının göçebe özelliği de kışla, yazlık ve sonbahar ayında yerleştiği bölgeleri belirlemekle beraber çiftliklerine yakın yerleri tercih etmelerinin bir sebebi de, tarımcılıkla da uğraştıklarından ilgili olmasındadır.

Tecrübeli hayvancılar hangi bölgede ot ve bitkilerinin yetiştiği, ne zaman hayvanlarını otlatmak gerektiği, hangi bitkinin hayvanlar için daha verimli olduğu ve kilo almasını sağladığını çok iyi bilerek merasını mevsimlik, aylık ve günlük olarak ayırarak kullandığı geleneğini çocuklarına ve genç nesillerine devrederek, öğreterek günümüze kadar aynen korumaktadır.

HOTON TÜRKLERİNDE AT

Hoton Türkleri, diğer Türk topluluklarında olduğu gibi At’a çok ehemmiyet verirler. Eski Türklerde olduğu gibi, Hoton Türklerinde de at yoldaştır, at arkadaştır, at kardeştir. Hoton Türkleri at’ı, hem faydası, hem de güzelliği için severler. Her toplanmanın en mühim hadisesi at yarışlarıdır. Yeleleri ve kuyrukları dalgalanarak bir at sürüsünün yeşil ovalar üzerinde koşması onlar için en zevkli manzaradır. Tayların oynaşmasını seyretmek için erkek olsun, kadın olsun veya çocuk olsun her Hoton atını durdurur, seyre koyulur. Güzel bir at bir Hoton için bir şiirdir. İhtiyarlar gözleri parlayarak tanıdıkları atların kuvvetine, sür’atine, mukavemetine ve zekâsına dair hikâyeler anlatırlar. Meşhur atların hikâyeleri nesilden nesile naklolunur. Bu hikâyeler edebiyatı olmayan bir topluluğun folklordur. Hoton Türkleri, at’a hürmet eder ve ona fena muamele etmezler. Ona ağır yük vurmazlar. Hoton atlarının ayakları yere daha yakındır. Bir at’a veya köpeğe veya herhangi bir hayvana hiçbir zaman vurulmaz, eziyet edilmez; bu, bir dosta vurmak ve eziyet yapmak gibidir. Hoton Türkleri, 7. boy içinde Holidog boyunun at ve sığır sürüsü çoktu.

Hoton Türklerinde, atlarının üzerinde Zov mataastai, Buruu mataastai, guulitai, galtai, orvostoi, aagtai ve holboo denilen mühürle mühürleniyordu. Yaşlıların dediğine göre eskide 7 boy kendilerine ait mühre sahipidi. Daha sonraları bu mühür ve damgalar ailelerin ve boyların özel damga ve  mühürlerine dönüşmüştür.

Aynı zamanda küçük ve büyük baş her türlü hayvanlarda ono, togrog, shuurhai, shorgooljin denilen 4 çeşit kulak simgesi ve “tana” denilen simgeyi at burnuna takmaktadırlar.

HOTON TÜRKLERİNDE KURT

Hotun Türklerinde, diğer Türk topluluklarında olduğu gibi kurt kutsaldır. Kurt’a vurulmaz. Kurt rahatsız edilmez, kurt görmek kısmettir, berekettir. İyiliklerle karşılaşılacağına inanılır. Hoton Türklerinde,  En çok değer verilen hayvan türü, at ve Kurt’tur. Hayvanları taklit eden şenlik ve oyunları vardır.

Hoton Türklerinin başlıca eğlencelerinden birisi de “Aşık Kemiği Oyunu”’dur, herkesin oynamak için hazır aşık kemiği vardır. Aşık kemiği oyunu hem eğlence hem de yarış biçimidir. Çok neşeli ve heyecan veren bu oyun eğlenceye dönüşmektedir. At yarışı, hayvan kemiği (aşık), ile oynanan oyundur. İki çocuk veya iki grupa ayrılarak dizdikleri aşık kemiğinin etrafından yere attıkları aşıklarının at şeklinin sayısına göre at olarak seçtikleri aşıkları koşturur.

HOTON TÜRKLERİNDE SPOR

Hoton Türklerinde spor, ata sporları da olan, Moğolistan’ın genelinde olduğu gibi en yaygın spor dallarının başında, güreş, at ve okçuluk ile  âşık kemiği oyunu gelmektedir. Bayağı yaygın ve bu oyunlar çok çekişmeli ve heyecanlı geçmektedir. Âşık kemiği oyunu eskiden uzun kış gecelerinde bizim Doğu Anadolu’da da oynanırdı. Güreş ise, 8 yaşındaki çocukla 80 yaşındaki yaşlının eşleşmesi mümkün, kim galip gelirse bahtına derler. Diğer Türk topluluklarında olduğu gibi, çocuklar çok güzel ata binerler, küçük yaşta ata binmesini öğrenirler. Her yıl Temmuz ayında Moğolistan’da görkemli olarak düzenlenen “Naadam Şenliklerine” Hoton Türkleri de katılırlar. Naadam Şenliklerini çok önemserler. Hatta birbirlerine şansın varsa bir daha ki Naadam’ı görürsün derler. Bu şenliklerde, çeşitli eğlence, at yarışları okçuluk ve güreş müsabakaları yapılır. Moğolistan’daki bütün topluluklar bu şenliklere katılırlar. Çok renkli ve neşeli geçer sportif müsabakalar. Bu törenlere katılanlar kendilerini 12. yüzyılda his ederler. Temsili Cengiz Han ve eşi Börte, elle çekilen araba üzerinde temsil edilir. Hoton Türkleri bu şenliklerde atalarından kalma, atçılık, okçuluk ve güreş müsabakalarında birçok madalya alırlar. Hoton Türklerinin ger-çadırlarında asılı birçok madalya görmeniz mümkündür. ( T. Can, Def. 5. 2009)

HOTON TÜRKLERİNDE BOZKIR GELENEĞİ

Bozkırın hamlelerini anlamak zordur çünkü onun hayranlık uyandıran muhteşem tarihi daima bütünlükten yoksun bir halde sunulmuştur. Sadece yıldızın parladığı anlar, bir birinden kopuk yükselişler, dünyanın gözünü kamaştıran ani parlayışlar ve miras bırakmayan yok oluşlar.

Hoton Türkleri, tabiat, iklim ve hava hakkında bilgileriyle, hayvan yetiştiriciliği, değişik mevsimlerde otlatma ve sulama metotlarının özgün yollarını bulmuşlardır. Göçebe şartlarında hayvansal üretim işleyiş sanatını geliştirmişlerdir. Çobanlar, bilgilerini dikkatle koruyarak ve bunları kendi tecrübeleriyle zenginleştirip gelecek nesillere şifahi olarak aktararak, günlük pratiklerinde bu bilgileri maharetle kullanmaktadırlar. Hoton Türkleri, asırlardır deneme yanılma yoluyla bir bilgi havuzu oluşturmuşlardır. Bu birikim, bir halk bilimi olarak isimlendirilebilir. Aksakallar tarafından toplanan geniş bilgi ve birikim gelecek nesillere aktarmak amacıyla maddi ve manevi bilgiyi harmanlayarak ve çobanların kazanılan tecrübesiyle birleştirerek daha da zenginleşen bilgi birikimini toplum yararına kullanmaktadırlar.

Hoton Türkleri, geçimlerini genelde  tarım ve hayvancılıkla temin etmektedirler. büyük baş hayvan yetiştirmektedirler. Yaz kış hayvanları dışarıda kendi kendini beslemektedir. Küçükbaş yani kümes hayvanı yok denecek kadar azdır. bunun da nedenini kışın şiddetli soğuğuna bağlamaktadırlar. (T. Can, Bil. Notu. S. 18. 2009)

HOTON TÜRK’ÜNÜN BİR GÜNÜ

Hoton Türk’ünün bir günü, Sabah çok erkenden kalkarlar. Hep mesut ve neşeli, tehlike anında ise soğukkanlı ve aklı başında hareket ederler. Açık havada dolaşmayı çok severler. Çocuklar daha küçükken ata binmeyi, ok atmayı ve güreş tutmayı buluğ çağına gelmeden öğrenirler. Yorulacak kadar iş görmezler. İhtiyaçları azdır. Hiç acele ve telaş etmezler. Bir şey yapacaklarsa yarın derler, yarın dedikleri bir yıl sürebilir. Geçen her bir saatten azami zevk alırlar. Onlara heyecanlı mesajlar gelmez, televizyon izlemezler, gazeteleri de yoktur. Ne yetişilecek trenleri vardır, ne de geç kalınacak işyerleri. Kışın çok sıcak çadırları (ger), yumuşak yatak ve her daim hazır olan kımız ve votka ile kurulmuş küçük parmak kadar peynir, şekerleme tabaklarıyla dolu olan sofralarıyla, ne sinirleri gerilmiş, nede suratları asılmıştır. Dar sokakları, sıkışık trafikleri, ne ödemesi gecikmiş banka kartları, ne de elektrik ve doğalgaz faturaları diye bir dertleri vardır. Sinir buhranı bilmedikleri bir şeydir. Ben batı toplumlarında olduğu gibi bazı ihtiyaçların, burada da olmasını istermisiniz dediğimde, bu ihtiyaçlar başka memleketlerde iyi olabilir; fakat burada bizim bunlara ihtiyacımız yoktur. Biz böyle olduğumuz gibi mesuduz ve halimizden memnunuz. Hoton Türkleri, itibarlarına çok düşkündürler. Bir atasözü der ki ; “muu amid yavsnaas ner turte-i sain ukh” (itibarlı ölmek itibarsız yaşamaktan daha iyidir), bir diğer atasözü ise; “ner khugarsnaas yas khugar n’deer” (birinin gönlünü kıracağına bir kemik kır), derler. (T. Can, Def. 1. 2005)

HOTON TÜRKLERİNDE GER (ÇADIR-YURT-YUGAN)

Hoton Türkleri, Moğol coğrafyasında geleneksel kıyafetleri içinde kadın ve erkekleri rahatça dolaşırken görmek mümkündür. Türklerin Asya’daki nal izlerini doğanın cezbedici görüntülerini düşlettir insana, atların, develerin, koyunların ve göçebe kavimlerin özgürce dolaştıkları bu ülke, dünya da hiçbir yere benzemez. Hoton Türkleri, çok yufka yürekliler, insanlara yardımseverliğiyle bilinirler, zor doğa şartları ve çetin geçen yaşam biçimleri onları şüphesiz yardım sever ve yufka yürekli kılmıştır.

Hoton Türklerinin, çok eskilerde geleneksel evi, bizim Anadolu’daki eski evlere benzeyen, saman ve çamurla yapılan alçak binalarda yaşadığı belirtilmekte olup,günümüzde ise, “ger” adını verdikleri çadırlarda özgürce yaşarlar. 75 yaşındaki Holidog yaşlı adam Ologchoo, Hoton milli evini “YUGAN” diye adlandırmakta olduğunu söylemektedir. Yaşlıların dediklerine bakılırsa Hotonların, önceleri değişik şekilli evlere sahip olduğu görünmektedir. Göçebe hayatın başkent dışında devam ettiği bozkırlarda, yiyecek bulmak için mevsimsel göçe ihtiyaç duyulan ve ağaçların az olduğu aşırı sıcak ve soğuğu bir yıl içinde fazlasıyla yaşayan bu ülkede, yüzlerce yıl boyunca, hatta Cengiz Han’ın zamanından da önce Moğolların ve Hoton Türklerinin, ger adını verdikleri, ahşap iskeletli, keçe ve çadır bezinden, katlanabilir yuvarlak ger-çadırlarına güvenmişlerdir. Bunlar hafif, kurulması kolay, kışın sıcak ve yazın da esintiyi almak için kolaylıkla açılabilen ger-çadırlardır.

Hoton Türkleri, bozkırda Ger adını verdikleri çadırlarda yaşarlar. Göçebe hayatın başkent dışında devam ettiği bozkırda, yaşamlarını devam ettirebilmek için mevsimsel göçe ihtiyaç duyulur. Bölgede bitki örtüsü orman türü değildir. Kara iklimi hâkim olup, yazların ve kışların sıcaklık farkı oldukça fazladır. Hoton Türklerinin çadırları (Ger)’ini, yüzyılların iklim şartları oluşturmuştur. Bunlar ahşap ince iskeletli, çapraz örülür, çadır bezi en az sekiz santimli keçe’den muhkem açılıp kapanabilme özelliği olan hafif yuvarlak, üstü soba borusunun takılabileceği yazın sıcağa kışın soğuğa karşı dayanıklı tasarlanmıştır. Ger-çadırlarında hayatın zaruri ihtiyaçları için lazım olan şeylerden başka bir şey bulunmadığı ve burada yaşayan insanların yiyecekleri çok basit olduğu için kadının işleri pek az zaman alır. Kışın kurutulmuş et ve patates ağırlıklı, yazın ise süt ve peynirden başka bir şey yemedikleri cihetle iş büsbütün azalır. Hoton Türklerinin en sevdiği şey kısrak sütünden yaptıkları Kımız’dır. Kımız, en çok tüketilen içkidir. Kımız yalnız harareti teskin etmekle kalmaz, açlığı da giderir. Kımız, kısrak sütünü bir tuluma doldurup birkaç gün güneşe asmakla yapılır. Sütü bir günde birkaç defa karıştırmak lazımdır. Ger- çadıra girişte masa üzerinde ağzı açık bir kapta Kımız, sürekli bulunur her içeri girişte kepçeyle karıştırılır. Kımız dışında, Hoton Türklerinin, sevdiği bir şey de çaydır. Çay kaynar sütün içine atılır ve bir tutam tuz ile bir parça da tereyağı ilave edilir. İnsan alışırsa pek lezzetli bir şeydir. Tuhaftır ki, Hoton Türkleri, çayı tuzla pişirdikleri halde et yemeklerine asla tuz koymazlar. Ger-çadırların içi fevkalade derli topludur. Ger-çadır tabanı yerden 10-15 santim yüksektedir. Taban keçeyle kaplanmış olup, post ve minderler serilidir. Dışarıdaki gürültüler bu ger-çadırların içinden işitilmez. Kışın ortada bir kalın sacdan soba vardır ve ayrıca küçük de bir mangal bulundurulur. Ger-çadır önünde çakılı iki direk bulunur. Bu direklere atlar bağlanır. Gündüz daima eyerli iki at hazır bulunur. Hoton kadını ve erkeği veya çocuğu yüz adım ötedeki çadıra veya su kuyusuna bile gitmek için yürümez atın sırtına atlayıverirler.

Ger-çadırda diğer Türk boylarında olduğu gibi kapı eşiğine basılmaz, basılması uğursuzluk sayılır. Kapının eşiğine bilerek basan kişi ev sahibini çiğnemiş, ona hakaret etmiş sayılır. Ger-çadır kapıları genelde boyalı ve açık renk olur, mavi ve turkuaz rengi en çok benimsenen renktir. Ger-çadıra misafir olarak gelen bir yabancının ger-çadır kapısını çalması görgüsüzlük olarak algılanır. Misafir ev sahibine geldiğini bildirmek için “Nohoi hori” köpeği tut diye bağırır veya hızlı bir şekilde öksürür. Böylece gere-çadıra girebilmek için müsaade istediğini anlatmış olur. Dışarıdan ger-çadıra yemek davetine gelen misafirlerin içinde yaşça veya makamca büyük olan misafire bir bıçak verilir. Genelde misafir için statüsüne göre at, yak, yâda koyun kesilir. Bu misafir sofraya gelen etin kaburga kemiğini eline alır, sofrada bulunanlara birer parça et keserek ikram eder. Kemikte hiç et kalmaz, cebinden çıkardığı bir miktar kâğıt parayı bu kemiğe sararak ger-çadırın tahtasının arasına sıkıştırır bu evin sahibine katkı amacıyla yapılan kibarca bir yardımdır. Moğolistan’da demir para kullanılmamaktadır.

Yerleşim belirli kurallar içinde yapılıyor. Ger-çadırın kapısı, her zaman güneye, sert kuzey rüzgârlarından uzağa bakıyor. “Ger”’in sol kanadı erkeklere ait. Kımız (airag) çalkalama torbası, eyer sehpası, bir yatak ve bir iki de erzak sandığı buradadır. Misafirler içeriye soldan girerler ve çadırın yarısını kat edip köşede kendilerine ayrılmış taburelere oturmadan önce genelde durup kımızı karıştırırlar. Çoğu “ger”de beklenmedik misafirler için, içinde genelde peynir ile tuzlu ve sütlü Moğol çayı ya da votka olan bir misafir tabağı bulunur.

Hoton Türkleri de diğer Türk topluluklarında olduğu gibi dokuz rakamı kutsaldır. Ayrıca salı gününü uğursuz sayarlar. Önemli işlerini salıya bırakmazlar. Salı günü uzun yolculuğa çıkmazlar. Salı günü ev süpürülmez. Salı günü önemli işlerine başlamazlar.

HOTON TÜRKLERİNDE DİNİ İNANÇ

Hoton Türkleri, kısmen Müslümanlık izleri ve eski Türk gelenek ve görenekleri taşıdığı gibi Şamanist, az da olsa Budist izler taşıyan ve bu inançları bünyesinde barındıran, inançlar toplamı da denilebilir. Hemen hemen her dini motiflerden biraz izler taşımaktadırlar. Hoton Türkleri, asıl tabii ki Şaman inanç sisteminde değerlendirilmeli, bu kadar çok dinsel figürleri içinde barındırması, Moğolistan’da, Cengiz Han döneminden günümüze kadar her din, kendi cemaatine yönelik faaliyeti serbestçe yapmakta, farklı din ve inançlar rahatça faaliyetlerini sürdürmekte ve hiçbir sürtüşmeye meydan vermeden veya inançlar arası farklılık gözetilmemesinden kaynaklanmaktadır diye düşünüyoruz. (T. Can, Def. 1. 2009)

Tüm Asya’da olduğu gibi, Moğolistan coğrafyasında dini hoş görüden de faydalanarak, özellikle Hıristiyan ve Bahaî misyonerleri büyük bir faaliyet içersin de olup, tarihin hiçbir döneminde Hıristiyan bulunmayan ve yaşamayan Moğolistan’da bu gün misyonerler, doktor, hemşire, öğretmen, tüccar, vb, isimler ve mesleklerle çok yoğun bir çalışma yapmaktadırlar. Bozkırda yaşayan göçebe ailelere dahi İngilizce öğretilerek yoğun bir misyonerlik faaliyeti bütün çıplaklığı ile gözlenebilmektedir.

TÜRKLER VE MOĞOLLAR

Moğolistan, Türk tarihi ve kültürü açısından çok önemli ülkelerden biridir. Kadim Türk devletlerinin bu coğrafyada kurulmuş olması, Türk dili ve kültürüne ait yazıt, heykel ve kaya resimleri ile kültürel unsurların bulunuyor olması Moğolistan’ı Türk tarihi için önemli kılmaktadır.

Türklerin tarih sahnesine ilk defa çıktığı en eski ata yurduna ve bilinen en eski yazılı kaynaklarına ev sahipliği yapan Moğolistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler tarih boyu hiç kesilmemiştir. Uçsuz bucaksız Moğolistan topraklarından da geçen ve Anadolu’ya kadar uzanan tarihi İpek Yolu, birbirinden mesafe olarak çok uzak bu iki kardeş ülke ve halklar arasındaki ilişkilerin devamına da vesile olmuştur. Bugün de bu ilişkiler aradaki mesafenin uzaklığına bakılmaksızın bütün sıcaklığı ile hala muhafaza edilmektedir.

Türk ve Moğol milletleri arasındaki tarihî ve kültürel bağlar, bilinen tarihin en eski dönemlerine kadar uzanmaktadır. Türk-Moğol siyasî birlikteliğinin bilinen ilk örneği Büyük Hun İmparatorluğu’dur. Kendilerine dair ilk bilgileri M.Ö. 4. Yüzyıla ait Çince kaynaklardan aldığımız Büyük Hun İmparatorluğu’nda Türk kökenli kabilelerin yanında önemli miktarda Moğol asıllı kabilenin de varlığını biliyoruz. Hatta meşhur Çin Seddi’nin ilk bölümleri M.Ö. 214 yılında Türk-Moğol siyasî birliğine yani Büyük Hun İmparatorluğu’na karşı inşa edilmeye başlanmıştır. Yine bu dönemde iki müttefik milletin birlikte oluşturduğu “Devlet Geleneği” ve “Bozkır Kültürü” de daha sonra kurulacak olan Avrupa Hunları, Göktürk ve Uygur Kağanlıkları’nın yanı sıra, Cengiz Han liderliğinde Moğol birliğinin sağlanması neticesinde ortaya çıkan Moğol İmparatorluğu ile devam edecektir.

Moğolistan, Orta Asya ile Kuzey Asya arasında yer alır. Coğrafya bakımından Türklerin ana yurdu olan bölge tarihimiz açısından da çok önemlidir. Ayrıca, Moğolistan, Rusya Federasyonu ve Çin arasında da yer almaktadır. Kuzeyinde Rusya Federasyonu’na bağlı Özerk Cumhuriyet ve bölgeler yer alır.  Bunlar Altay, Hakas ve Tuva Özerk Cumhuriyetleri ile Buryat Özerk Bölgesi’dir. Güneyinde ve doğusunda ise Çin Halk Cumhuriyeti yer alır. Çin yönetimindeki Doğu Türkistan, İç Moğolistan ve Mançurya ile sınırı vardır. Moğolistan, coğrafya olarak üç parçaya bölünmüştür. Bunlar bağımsız Moğolistan, Çin’e bağlı İç Moğolistan ve Rusya’ya bağlı olan Buryat Özerk Bölgesi’dir. Denize çıkışı olmayan ülkelerden biri de Moğolistan’dır.

Moğollar bozkırın mirasını devraldılar. Hunların, Göktürklerin ve Uygurların kurduğu göçebe imparatorlukların mirasçısıydılar. Cengiz Han, İmparatorluğun merkezi olarak Hunların ve Göktürklerin Ötüken’ini seçmesi bir tesadüf olmasa gerek, Moğollar 13. Yüzyılda bozkır kavimlerinin birliğini sağladılar. Cengiz Han, öncelikle Moğolistan’daki kabileleri birleştirdi. Moğolların birleşmesiyle yetinmeyip imparatorluğa giden yolun açılması da gerekiyordu, Cengiz Han’ın Moğolların tek hâkimi haline gelmesini, ilk olarak Öngütlerce, istenmeyen ancak bunu başaramayan bu halklar, Moğollara katıldılar. Katılan belli başlı halklar ise, Naymanlar, Merkitler, Uygurlar, Tatarlar, Keraitler ve diğer Moğol kabileleri. Özellikle Uygurların katılımı, Cengiz Han, devletinin kaderini belirledi.

Harezm seferine çıkan Cengiz Han karşısında Türklerden kurulu ordular buldu. Bu ordular ve bağlı olduğu devletler Karahıtaylar, Harezmşahlar ve Kıpçaklar ortadan kaldırıldığında, Türk halkları kitleler halinde imparatorluğa katıldı. Türkler de aynen Moğollar gibi “yeryüzünde tek bir hükümdar” olması gerektiğine inanıyordu ve her iki halk yüzyıllardır ortak bir yaşam sürüyordu. Daha önceki İmparatorluklarda yönetenler Türklerdi, şimdi bu konumu Moğolların elde etmiş olması bir şey değiştirmiyordu. İki Türk boyu arasındaki mesafe, bir Türk boyuyla bir Moğol boyu arasındaki mesafeden çok daha fazla değildi. Mağlup edilen Türk halklarının, Cengiz Han devletini kendi devletleri gibi benimseyip Moğollarla birlikte seferden sefere koşmaları bunun kanıtıydı.

Eğer Cengiz Han, Karpatlar’dan Çin Seddi’ne uzanan bu engin coğrafyayı kolayca fethedebildiyse, bunu Türk-Moğol birleşmesine borçluydu. Bu birleşme öylesine güçlüdür ki, herkes bunların tek bir ulus olduğunu düşünmektedir. Öyle ki, o devrin tarihçilerinden Nasreddin Tüsi, “Moğollar bir Türk boyudur” diye yazıyor. Reşidüddin ise Moğollarla Türklerin aynı olmadığını, “aralarında birçok farklılık” olduğunu belirtiyor ama yinede Moğolları, “Türklerin bir sınıfı” sayıyor. Jean-Paul Roux, imparatorlukta bir Moğol’a karşılık yedi Türk oranının geçerli olabileceğini vurguluyor. Bu durum ordu içinde geçerliydi. Cengiz Han’ın savaşçılarının çoğu Türk’tü, Cengiz Han’ın ordu düzeni ve orduyu örgütleyişi, (Mo-tun), Mete Han’dan alınma idi. Cengiz Han, Göktürklerin de uyguladığı devlet ve ordu özelliklerini aynen devam ettirdi.

KAYBOLMAKTA OLAN DİLLER VE KÜLTÜRLER

UNESCO’nun kültürün korunmasına yönelik birçok çalışması, birçok sözleşmesi, hukuki belgesi var bağlayıcı yönleriyle birlikte. UNESCO’nun şu anda kaybolmakta olan ve yaşayan dillerle ilgili bir atlası var. Bu atlasa bakıldığında çeşitli renkleri ile desenleri ile atlasta görülür ki 6.700 civarında dil konuşuluyor dünyada şu anda. Ve öngörülebilir şekliyle, bu yüzyılın sonunda bu dillerin % 50’sinin artık hiç konuşulmayacağı düşünülüyor.

Dolayısıyla Latin Amerika, Afrika ve Okyanusya tarafından çokça telaffuz edilen “kaybolmakta olan diller” konusuna, bizim coğrafyamız diye adlandırabileceğimiz Asya coğrafyasından çok az katkı verilir. Dileğimiz bundan sonra uluslararası toplumda kaybolan dillerle ilgili tartışmalar yürütülürken, bu Avrasya coğrafyasında özellikle Türk dilleri, Türk dili ekseninde kaybolmakta olan diller de bu toplantılardan alınan feyizle, birikimle daha fazla konuşulacak diye düşünüyorum. UNESCO’nun kültürün korunmasına yönelik birçok sözleşmesi var ve bunlardan birkaçında dile doğrudan temas ediliyor. Örneğin; bunlardan 2003 yılında kabul edilen, Türkiye tarafından da onaylanan ve iç hukukun bir parçası haline getirilen “ Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”’nin 2. Maddesinin ilk fıkrası, dilin kültürün aktarımında bir araç olduğunu teyit ederek başlıyor. Dolayısıyla dil yoksa gerçekten kültürün aktarılması da mümkün değildir.

Birleşmiş milletlerin kaydettiği altı dil vardır. Bu altı dil dışındaki hiçbir dil Birleşmiş milletlerin çatısı altında konuşulmamaktadır. Oysaki Birleşmiş Milletler barışın, dostluğun ve işbirliğinin kurumudur. Öyleyse daha fazla diğer dillerin korunmasına yönelik duyarlığın olması gerekir. Kuşkusuz sadece son konuşurları yaşayan ve küçük çocukların yani gelecek kuşakların öğrenme ihtimalinin ortadan kalktığı dilleri değil aynı zamanda uluslararası dolaşıma çıkamayan, uluslararası alanda İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Rusça, Arapça ve Çince gibi altı dilin dışında da dünyada dillerin olduğunu, bunlar için de belki bu yüzyıl değil de gelecek yüz yıllarda böyle bir tehlikenin var olduğunu dikkate almak gerekiyor.

Bugün Doğu, Orta, Kuzey ve Batı Asya’da ve Doğu Avrupa’da konuşulmakta olan Türk dillerinin ve lehçelerinin birçoğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Dillerini yitiren toplumlar kendilerine özgü olan, başkalarında benzeri olmayan kültürlerini, tinsel yaşamlarını da yitirip zamanla çevreleri içinde erirler. Eğer bir dilin herhangi bir ağzını konuşan kimse kalmadıysa ve yazılı ya da sesli olarak hiç kayıt altına almadıysa, geleceğe taşınacak bir şey olmayacaktır. Tehlikede olan dillerin, bu arada Türk dillerinin, zengin, köklü, çok yönlü bir sözlü edebiyatı vardır; dil ölünce bu kültür mirasları da ortadan kalkacaktır.

Dünyadaki tüm diller ve lehçeler, canlılar gibidir: Doğarlar, yaşamlarını sayıca küçük veya büyük toplumlara hizmet ederek sürdürürler ve bir müddet sonra yerlerini akraba olan veya olmayan başka lehçelere yâda dillere bırakırlar. Dünya nüfusunun % 95’i 6.900 kadar bilinen dilin sadece 400’ünü, diğer 6.500 dili ise insanların sadece % 5’i kullanmaktadır. Birinci veya ikinci dil olarak en fazla kullanılan diller İngilizce, Mandarin Çincesi, İspanyolca, Hintçe, Rusça, Fransızca ve Arapçadır.

Bir dilin tehlike altında olup olmadığını belirlemekte ölçüt sayılan başlıca dört veri; konuşanların sayısı ve ortalama yaşı, dağınık değil de toplu yerleşim noktalarında yaşayışları, konuşurların nüfus içindeki oranı ve dilin çocuklara öğretilip öğretilmediğidir. (M. Erdal, S. 21. 2013)

Yapılan araştırmalara göre yeryüzünde birçok tehlike altında tür vardır: balık türlerinin % 5’i, bitkilerin % 8’i, kuş türlerinin % 11’i, memelilerin % 18’i ve dillerin % 40’tan fazlası yok olma tehlikesi altındadır. Bu yüzdelere göre diller, yok olma tehlikesi açısından doğadaki canlılara oranla daha fazla yardıma ihtiyaç duymaktadır. 2001 yılı verilerine göre, dünya çapında en azından 6.912 farklı dil mevcuttur. Birçok dil bilimci 21. yüzyılın sonunda bu dillerin yalnızca yarısının konuşulmaya devam edeceğini öngörmektedir.

100’den az konuşuru olan 548 dil dünyada konuşulmakta olan dillerin % 10’una yakındır. Bu dillerin konuşur kitlesinin yaşlı nesil olduğu ve onların ölmesiyle konuşur sayısının daha da azalacağı düşünülürse 548 dilin birinci derecede yok olma tehlikesi altında olduğu anlaşılmaktadır. Yok, olma tehlikesi altındaki diller yoğun olarak Sibirya, Kafkaslar ve Amazon bölgeleridir. (N. Bayraktar, S. 131. 2013)

Türk Dünyasının ortak değeri olan, Türkçemiz ve kültürümüzün kenarda köşede kalmış, istemeyerek de olsa ayrı düşmüş tüm Türk topluluklarının tüm yönlerini incelenmek, araştırmak ve bilim dünyasının istifadesine sunmak başlıca Türk araştırmacı ve ilim adamının gayesi olmalıdır.

Moğolistan, Türklere vatan olmuş bir coğrafya parçasıdır. Bu coğrafyadaki, “Orhun, Yenisey, Tanrı Dağları, Ötüken Ormanı, Karakurum, Karabalgasun, Bilge Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kültigin” gibi abideleri bağrında barındıran eski yurt tarihte olduğu gibi bugünde insanın başını döndürmekte, ufkunu açmaktadır. Türkler bu coğrafyada Moğollarla komşu olarak bulunmuşlardır. Moğolistan coğrafyası Türklere hiç de yabancı değildir. Göktürklerden çok daha önceleri bu coğrafyada Hunlar ve Kıpçaklar yaşamıştır. Bu günkü Moğolistan’ın Övör Hangaay da bulunan Hun kurganları ile Hucirt yakınlarında bulunan Kıpçak mezarları bunun kanıtıdır.

SONUÇ

Ayrıca Moğolistan, Türk tarihi ve kültürü açısından çok önemli ülkelerden biridir. Tarihte kurulan Türk İmparatorlukları ve Türk devletlerinin bu coğrafyada kurulmuş olması; Türk dili ve kültürüne ait eserlerinin ve kültürel unsurların burada bulunuyor olması gibi sebepler, Moğolistan’ı Türkiye için çok önemli kılmaktadır. Ayrıca, bugün yine bu topraklarda yaşayan Türk kökenli toplulukların da hâlâ eski kültürel yaşamlarını sürdürüyor olmaları, eski Türk yaşamını araştırmaya çalışanlar için büyük bir nimet, Moğolistan coğrafyası ise günümüze kadar muhafaza ettiği eserlerle Türklük ve Türkler için araştırılmaya değer büyük bir fırsattır.

Hoton Türkleri, Moğolistan Türk kültür bölgesi halklarından olup, kaybolmaya yüz tutmuş Türk topluluklarındandır. Uygurlardan günümüze kadar varlığını devam ettirmiş olan nadir Türk topluluğudur. Şamanizm açısından da önemli kaynak niteliğinde bir Türk topluluğudur. Moğol topraklarında yaşamış eski göçebe toplulukların, yapılacak kazı ve araştırmalarda, yaşam biçimleri, tarih ve kültür mirasları arkeolojik kazı çalışmaları sonuçları ortaya konulduğunda şüphesiz Hun, Uygur, Göktük, Moğol kavim ve topluluklarının tarihi derinliği açığa çıktığında Hotun Türkleriyle ilgili karanlıkta kalmış bilgilerinde ortaya çıkacağına inanıyoruz.

Hoton Türk topluluğunun dilleri ve kültürleri ile ilgili daha geniş saha çalışması gerekmektedir. Moğolistan’da asıl araştırılması gereken Türk topluluklarından Uygurlardan günümüze kadar gelmiş olan, kadim bu Türk topluluğu Hotonlar, günümüzde araştırılması gereken Türk topluluklarının başında gelmektedir. Biran önce araştırılıp kayıt altına alınmalı ve Uygurlardan günümüze kadar ne gibi kültür değişimine uğradıkları ve donmuş olan Türk kültür ve inanç sistemlerinde ne gibi değişikliklere maruz kaldıkları da belgelenmelidir.

Hotun Türklerinin, bu ismin etimolojisi, sahneye çıkış şekli ve günümüze kadar gelişme seyri için yeni araştırmalara ve yeni kaynak bilgilere ihtiyaç vardır. Moğolistan coğrafyasında, doğal ortamda yaşamaya alışmış nüfusça çok az olan, ana dilde eğitim alamayan, her gün biraz daha dilini ve kültürel kimliğini yitirmekte olan Hoton Türkleri, diğer Türk toplulukları gibi araştırılmayı ve ne gibi kültürel değişime maruz kaldıkları belgelenmelidir.

Türklük ve Türk Dünyası, birikimini tarihin derinliklerinden alan bir kültür alanı olarak, geniş bir coğrafya üzerine dağılmış bulunmaktadır. Bu kadar geniş bir coğrafyada yüzyıllardır süren yaşantının bir ürünü olarak, bugün çeşitliliğini ve zenginliğini devam ettirmektedir. Ancak bu geniş coğrafyada bazen zorluklarla karşı karşıya kalınmıştır. Bunların bir sonucu olarak, ekonomik ve demografik faktörler sebebiyle dilleri ve kültürleri önemli değişime uğrayan topluluklar bulunmaktadır. Aslında hayatın temel kuralı olan değişim, bazen bu toplulukların dilleri ve kültürlerini derinden etkilemekte ve onların başka bir kimliğe bürünmelerine sebep olmaktadır. Bu süreç bazen kendiliğinden olurken bazen de zorunlu olabilmektedir. Her ne sebeple olursa olsun, bu toplulukların dil ve kültür zenginlikleri üzerine araştırma yapmak, farklı ve benzer yönlerini karşılaştırmak bilim adamlarının görevidir. Bu araştırmalardan elde edilecek bulgular, dünya kültür mirasının bir unsuru olarak varlıklarını en azından kayıtlarda ve bilimsel değerlendirmelere konu oldukları sürece devam ettirebileceklerdir.

Hoton Türkleri ile ilgili biz, yaklaşık 10 yıldır aralıklarla sahada yapmış olduğumuz derleme, gözlem ve bire bir görüşme ile Rus, Moğol kaynakları üzerinde yapmış olduğumuz araştırmalarda elde ettiğimiz tüm belge ve bilgilerin bir özetini sunmaya çalıştık. İlerde Moğolistan’da bulunan Türk Topluluklarıyla ilgili bir eseri Türk ilim âleminin istifadesine sunmayı düşünmekteyiz. Bu saha’da çalışmamıza her türlü maddi ve manevi desteğini esirgemeyen, Türk dünyası için her türlü çabayı gösteren, TİKA Başkanı Dr. Sayın Serdar ÇAM Bey’e saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

Turan CAN

TİKA – Araştırmacı
Ulanbator – Moğolistan


KAYNAKÇA
1-OĞUZ, M. Öcal, Dilleri ve Kültürleri Yok Olma Tehlikesine Maruz Türk Toplulukları, Açılış Konuşması, 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, Bildirileri Kitabı, 2013 Ankara
2-MARCEL, Erdal, Dilleri ve Kültürleri Yok Olma Tehlikesine Maruz Türk Toplulukları, 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, Bildirileri Kitabı, 2013 Ankara
3-BAYRAKTAR, Nesrin, Ölmekte Olan Türk Dilleriyle İlgili Alınabilecek Önlemler Üzerine, Dilleri ve Kültürleri Yok Olma Tehlikesine Maruz Türk Toplulukları, 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, Bildirileri Kitabı, 2013 Ankara
4-CAN, Turan, “Moğolistan Dosyası”, Ek Defter, Alanda Yapılan Görüşmeler ve Araştırmalar, 17.02.2009 Ulaanbaatar-Moğolistan
5-CAN, Turan, “Moğolistan Dosyası”, Defter, 1, 2, 3, Alanda Yapılan Görüşmeler ve Araştırmalar, 04.04.2006-17.02.2009 Moğolistan
6-HÜN AM, ORON SUUTSNİİ, 2010 oni ulsin negdsen toollogo (2010 yılı Moğolistan Nüfus Sayımının Sonuçları), Ulaanbaatar, 2011, s. 194 Ulaanbaatar/Moğolistan
7-OTGONBAATAR, Baljın, Moğolistan’da Yaşayan Bir Türk Boyu: Hotonlar, 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, Bildirileri Kitabı, 2013 Ankara
8-S. BADAMHATAN, “Hoton Yastan”, (Hotonlar), Mongoliin Ugsaatni Zui, Moğolistan Etnolojisi), Cilt 3, 1996, Ulaanbaatar/Moğolistan
9- CAN, Turan, Moğolistan Bilgi Notu, 2009 Ankara
10-MANGHOL-UN NİUÇA, Tobça’an (Yüan Cha’ao Pi-Shi), Moğolların Gizli Tarihi, Çev: TEMİR, Ahmet, 1. Baskı 1948 Ankara
11-CAN, Turan, Moğolistan Dosyası, 2006 Ankara
12-KALAFAT, Yaşar, CAN, Turan, Kaybolmakta olan Türk Topluluklarından Hoton/Hatun Türkleri ve Türk Halk İnançlarındaki Yerleri, 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, Bildirileri Kitabı, 2013 Ankara
13-GÜL, Bülent, Moğolistan’daki Türk Halkları, Yeni Türkiye Dergisi, Türk Dünyası Özel Sayısı Cilt. 2. Yıl. 9. Sayı 53-54 Eylül-Ekim 2013 Ankara
14-CAN, Turan, Saha Araştırması Defter, 1-2-3-4-5-6-7-8-9 ve ek notlar 2014-2015 Ulaanbaatar/Moğolistan
15-Haz: HEYET, Moğolistan, Büyük Moğol Devleti’nin Kuruluşunun 800. Yıl Dönümü-2007 Ankara
2 Yorumlar
  1. enes diyor

    hocam bu makalenizden yazacak olduğum tezde bazı cumlenizden alıntı yapabilirmiyim
    izin verirmisiniz okudum güzelmiş elinize sağlık aynı zamanda

  2. igilik diyor

    as,kum hocan bu makalenizden yazacak olduğum tezde yararlanabilir miyim.?

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.