Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Hazar-Bizans İlişkileri

0 17.522

Kevin Alan BROOK

Yedinci yüzyılın başlarından itibaren Hazar Türklerinin[1] güçlü Güneybatı komşusuyla uzun süreli ilişkileri oluşmaya başlamıştı. Bu ilişkiler kimi zaman dostluk kimi zaman da düşmanlık ilişkisi biçiminde olmuştur. Thomas Noonan, “Hazarların kendi siyasal çıkarlarının gereklerine bağlı kalmak suretiyle başka inançlara hoşgörü ile yaklaşma eğiliminde olduklarını ve Bizans’la bazen dostça, bazen de düşmanca ilişkiler içine girdiklerini” belirtmektedir.[2] İşte bu makalede, Hazar Türkleri ile Bizans İmparatorluğu arasındaki önemli savaşlar ve ittifak ilişkileri incelenecektir. Bütün bu ilişkiler tarihin sonraki dönemleri üzerinde büyük etki bırakmıştır.

Bizans İmparatoru Herakleiosile Hazar Hükümdarı Ziebil Arasındaki İttifak

7. yüzyılın 30’lu yıllarında Bizans İmparatoru Herakleios, Husrev II. Pervis yönetimindeki Pers İmparatorluğu’na karşı savaşa girmişti. Bizans imparatoru, Laz ve Abhazlar gibi farklı savaşçılardan müteşekkil ordusunu savaş sırasında kaybetmişti.[3] Batı Türkleri, bu olaylardan kısa bir süre önce, kendilerinden olan Hazar uyrukları ile işbirliği içinde Hazar sularını geçmiş ve Azerbaycan’a Pers- karşıtı bir sefer düzenlemişlerdi. Bu güçlü sefer, Herakleios için Hazarların Bizans’a verebilecekleri desteğin potansiyel değerini ifade etmekteydi. Movses Dasxuranci, Kafkas Albanlarının Tarihi’nde Perslere karşı Bizans’la birlikte hareket etme teklifinin Hazarlara Bizans elçisi Andreas tarafından iletildiğini yazmaktadır. Bu dönemde Herakleios Lazica’da konuşlanmıştı. 626’da Tiflis yakınlarında[4] Herakleios, Batı Türk İmparatorluğu’nun (Hazarlar bu imparatorluğun egemenliği altındaydı) yabku hakanı[5] Ziebil, ile görüştü. Nikoforos ve Theofanes’in[6] raporlarında bu görüşmenin ayrıntılarından söz edilmektedir. Ziebil ve yanındakiler imparatorun önünde eğildiler. Bu saygıya karşılık, imparator tacını kendi kafasından çıkarıp Ziebil’in kafasına koydu. Bu karşılıklı saygı gösterisini büyük bir ziyafet izledi; Herakleios Türklere mücevherler, gümüş küpeler, ipek ve altın hediye etti. Herakleios’un, 611’in Temmuzu’nda doğmuş ve aynı ayda vaftiz edilmiş Epifania veya Eudokia adında bekar bir kızı vardı. İmparatorun Eudokia’yı kendisi ile evlendireceği vaadine karşılık Ziebil 40.000 savaşçısını Bizans ordusuna yardımcı bir kuvvet olarak verme vaadinde bulundu.[7]

Türk-Bizans ittifak güçlerinin Pers kuvvetlerine doğru ilerlemesi 626’da başladı. Hazar Türkleri Perslilere karşı başarı kazandılar ve onları esir aldılar. Güney Kafkasya’da yeni yerleşim yerleri kazanan Ziebil’in Hazarları, 626’nın sonuna doğru Perslilerin ardı arkası kesilmez saldırılar düzenleyip ilerlemeye başlaması ve kışın yaklaşması üzerine gerilediler ve yurtlarına döndüler. Lakin 627’de, Pers İmparatorluğu’nun hükmettiği Tiflis’in fethedilmesine katılarak Bizans ordusuna yardım etmeye devam ettiler. Hazarların Tiflis’i kuşattığı yıllarda Gürcistan’ın Bizans karşıtı hükümdarı I. Stepen Guaramid öldü; Hazarlar 628’de I. Stepen’in yerine Gürcistan tahtına Bizans’a sıcak bakan ve paralel düşünen birini, I. Adarnase Patrikos Choseoid’i getirdiler. Aynı yıl içinde Hazarlar Derbent’e (merkezi Kafkasya’da Hazar denizi kıyısı üzerinde bir sınır kenti) saldırdılar. Hazarların yaptıkları, savaş kasırgası içinde kalmış Ermeniler ve Gürcüler üzerinde korku ve nefret uyandırmıştı. 10. Yüzyılda yaşamış bir Ermeni tarihçisi, Hazarların 627’deki Derbent saldırısını kastederek, Hazarların “Derbent ahalisinin dehşete kapılmasına neden olan korkunç, çirkin bir saldırgan sürüsü” olduğunu yazmaktadır. “Korkutucu olan özellikle okçulardı; yetenekli ve güçlülerdi, okları dolu gibi yağdırdıktan sonra vahşi kurtlar gibi çekinmeden insanların üzerine atılıyor ve onları kentin sokak ve meydanlarında acımasızca kesip katlediyorlardı.”[8] Bir Gürcü tarihçisi de Hazarların vahşî, korkunç ve kan içici olduklarını ileri sürmektedir. 627 yılının sonuna doğru Persliler Tiflis üzerinde yeniden egemen olunca Hazarlar geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu yıllarda (627-28 yıllarının), kış aylarında Tiflisliler, üzerine Batı Türklerinin hakanının nefret uyandıran resmini çizdikleri bir kabağa (Türk hakanı bir körü andıracak şekilde küçük, dar ve çekik gözlü tasvir edilmekteydi) oklarıyla atış yaparak Türklerle alay etmekteydiler.[9] Birleşik Hazar-Bizans ordusu 627’de Nineve Muharebesi’nde Persliler üzerinde kesin zafer kazandı. Hazarların, Sasani Pers Devleti’nin yıkılmasında büyük bir rol oynadığını ve imparator Husrev’in devrilmesine neden olduğunu söylemek mümkündür (onun halefi imparator II. Kavad 628’de Bizans’la barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı).

628’de, Hazarlar çok sayıda mızrak ve kalkanlarla silahlandıktan sonra komutanlarının (shad) önderliğinde yeniden Tiflis’e yöneldiler ve kenti kısa sürede fethettiler.[10] Bu Hazar süvarileri Tiflis’te kentin görevli amirlerinin yanı sıra kadın erkek ayırmadan sıradan halkı da katlettiler. Üstelik kenti yağmaladılar; gümüş kadehler, altın işlemeli tabaklar, fincanlar ve başka değerli eşyalar çaldılar.

Bundan başka, Hazarlar Kafkas Albaniası’nın bir bölgesi olan Qabala’yı işgal ettiler.[11] Hazarlar Albanlara, kendilerine boyun eğmeleri ve Hazar Devleti’nin vasalı olmaları yönünde bir ültimatom verdiler. Albanların bunu kabul etmemesi durumunda 15 yaşın üzerindeki tüm erkekler öldürülecek ve tüm kadın ve çocuklar köleleştirilecekti. Hazarların shad’ının böyle bir şeyi gerçekleştirmesinden Albanlar şans eseri kurtuldular.[12] Bütün Alban esirler Hazarlar tarafından serbest bırakıldı. Ne var ki Hazar istilası Albania halkı için büyük kıtlığa neden olmuştu. Bu istiladan sonra Batı Türklerinin hakanı bir nüfus sayımı gerçekleştirmiş, Albania ve Gürcistan’ın maden işçileri ve balıkçılarını vergiye tabi tutmuştu (629-630 yılları).

Çhorpan Tarkan isimli bir Hazar generali 630’da Ermenistan’a karşı Hazar ordusunu komuta etti ve Pers ordusunu büyük bir hezimete uğrattı.

11. yüzyıl Gürcü tarihçisi Leonti Mroveli’nin belirttiğine göre, Gürcistan ve diğer Kafkas halkları Hazarlarla mukayesede oldukça güçsüzdüler; Kafkaslılar Hazarların güçlü ordusuna etkili bir biçimde karşı koyacak durumda değildiler.[13] Bu durumdan yararlanan Hazarlar Gürcistan ve Kafkas Albaniası üzerinde egemen oldular; müttefikleri (Bizans) Ermenistan’ı tamamen fethedince de bu ülkenin küçük bir kısmına hükmettiler.[14] Hazarlar, kazandıkları bu toprakların büyük bölümünü 630’da Ziebil’in ölümünden sonra kaybettiler. 632’de Persliler Azerbaycan’ın büyük bir bölümü ve Ermenistan’ın tamamı üzerinde kontrolü yeniden ele geçirdiler. Buna rağmen Hazarlar Kabala’yı ve Azerbaycan’ın bazı bölgelerini 737’ye kadar ellerinde tuttular. Derbent ise tamamen Hazar Devleti’ne birleştirildi.

Justinian’ın Hazar Devleti ile İlişkileri

Bizans İmparatoru II. Justinian 695’te bir isyan sonucunda tahttan indirilmiş ve Kırımn kenti Cherson’a sürülmüştü. 700-704 yıları arasında Justinian Cherson’u terk etti ve başka bir Kırım kenti olan Doros’a kaçtı. Hazar hakanı Bazir Yilbos’tan[15] sığınma istedi. Hakan onun bu isteğini yerine getirmekle kalmadı, bunun yanında Justinian’ın, Kız kardeşi ile evlenmesine izin verdi.

Kız kardeşi Justinian’la 704 yılında evlenip vaftiz edildikten sonra Theodora ismini aldı ve Hıristiyan oldu. Theodora ve kocası bir süre için Tmutorokan’a yerleştiler. Bir erkek çocukları oldu; çocuk doğduğu sırada Justinian Tmutorokan’ın dışındaydı. Çocuğa Tiberius ismini koydular. Fakat bu yıllarda (704-705) Justinian ile Hazarlar arasındaki ilişkiler gerilmişti. Tarihçi Theophanes’e göre, Bizans’ın yeni imparatoru Apsimar-Tiberius, Justinian’ın ölü ya da diri olarak yakalanıp kendisine teslim edilmesi karşılığında büyük bir armağan teklifi ile Hazar hakanının aklını çelmişti. Bunun üzerine, hakan Papatzi’ye (Hazar Devleti’nin Tmutorokan’daki temsilcisi) ve Balgitzi’ye (Kerç Balıkçısı)[16] Justinian’ı öldürme talimatı verdi.[17] Theodora hakanın bir kölesi sayesinde onun planlarından haberdar oldu ve kocasını yaklaşmakta olan hayati tehlike konusunda uyardı. Justinian uzun süre muhafızların gözetimi altında Tmutorokan’da tutuldu ama Chembolon’dan kalkan bir gemi ile Hazarlardan kaçıp kurtulmayı başardı.

Justinian 705’te Konstantinopol’e dönerek Bulgarların yardımı ile yeniden Bizans imparatoru koltuğuna oturdu. Bu arada Hazarlar Cherson’un kontrolünü ele geçirmişleri. Justinian’ın ilk işi Hazarlara karşı savaş ilan etmek oldu. Bu dönemde Cherson’u kontrol altında tutan Hazar tudun’u[18] Zoilos’tu. Justinian, Cherson’u geri almak üzere Bizans birliklerini bu kente gönderdi; sonuç olarak, çok sayıda Cherson ahalisi işkence edilerek öldürüldü, çok sayıda insan idam edildi. Tudun Zoilos ve diğer yetkililer esir alındılar ve gemiyle Konstantinopol’e gönderildiler (bir deniz fırtınası sırasında esirlerin bir çoğu hayatını kaybetti). İmparatorluk, Cherson’un yöneticisi olarak Zoilos’un yerine Elias’ı atadı. Justinian’ın ikinci bir Bizans ordusunu Cherson’a, bu defa onu tamamen yıkması için gönderebileceğini beyan etmesinden sonra, Cherson ahalisi Justinian’ın korkunç planlarını öğrenmiş oldular ve Elias’la birlikte Justinian’a karşı gelmek için Hazar hakanının yardımına başvurdular. Justinian bu şekilde, Zoilos’u Cherson’a geri göndermek zorunda bırakılmıştı. Zoilos’a 300 Bizans askeri ile eşlik edildi ne var ki, Zoilos yolculuk sırasında öldü. Hazarlar tudun için büyük bir dogh (cenaze yemeği) düzenlediler; aynı zamanda Thrakesians’ın turmach’ını ve 300 Bizans askerini kurban olarak kesip öldürdüler.[19]

Cherson halkı Justinian’ın otoritesini reddederek bir Ermeni olan Bardanes’i destekleme vaadinde bulundular. Justinian tarafından yönetilmekte olan Bizans ordusunun mensupları da taraf değiştirerek Bardanes’i desteklemeye başladılar. Gerçekte Justinian Bardanes’e bağlı birliklerin desteği ile 711’de Elias tarafından öldürüldü. Justinian’ın oğlu Tiberius da henüz altı yaşındayken öldürüldü. Dolayısıyla, Hazarya’nın 711 ’deki Cherson ayaklanmasına desteği doğrudan Justinian’ın devrilmesine neden oldu. Bu, Herakleios hanedanlığının sona ermesi demekti. Justinian’ın ölümünden sonra Bardanes imparator olarak ilan edildi ve Bardanes imparator olarak Philippikos adını aldı; böylece Hazarlar Bizans İmparatorluğu ile dostça ilişkilerini yeniden kurmuş oldular.

710 yılından itibaren Cherson kenti Hazar tudun’unun egemenliği altındaydı; 834 yılında Bizanslılar tarafından geri alınana kadar Cherson Hazarların elinde kaldı. Kentin yönetiminde pek çok sorun olmasına rağmen 9. ve 10. yüzyıllar boyunca Cherson Bizans’ın kontrol ettiği uzak bir karakol konumunda kilit noktası olarak kaldı.[20]

Prenses Çiçek’in Bizans Sarayı’na Gelin Gitmesi

730 ya da 732’de Bizans İmparatoru III. Leo, oğlu Konstantin ile Hazar Prensesi Çiçek’in evlenmelerini teklif etmek için Hazar hakanı Bihor’a[21] (Çiçek’in babası) elçilerini gönderdi.[22] Teklif kabul edildi ve Konstantin ile Çiçek 732 veya 733 yılında evlendiler. Peter Golden’e göre, ” o dönemdeki Bizans imparatorları nerdeyse hiçbir zaman yabancılarla evlenmedikleri halde bu, olağandışı bir olaydı ve iki büyük imparatorluk arasındaki bağların pekiştiğinin göstergesiydi”.[23] Theophanes, Konstantin ile evlendikten sonra Çiçek’in Hıristiyan olduğunu, Hıristiyan ismi olarak Irene adını aldığını ve Hıristiyan dininin vecibelerini öğrendiğini belirtmektedir.[24] De ceremoniis aulae Bizantinae libri’ ye uygun olarak, bir Hazar kıyafeti olan tzitzakia Çiçek tarafından Konstantinopol’de giyildi ve sergilendi.[25] Bu giysi, Bizans Kraliyet Sarayında törenlerde giyilen cüppeye benzemekteydi.

741’de babasının ölümü üzerine Konstantin “Iconoclast” V. Konstantin olarak tahta çıktı. Çiçek 25 Ocak 750 tarihinde Konstantinopol’de tek oğulları olan Leo’yu dünyaya getirdi.[26] Leo, 775 yılında Bizans imparatoru olup 8 Eylül 780 tarihindeki ölümüne kadar “Hazar” IV. Leo olarak hakimiyetini sürdürdü.

Araplara Karşı Bizans-Hazar Savaşları

722’den 737’ye kadar Hazarlar Araplara karşı savaştılar.[27] 732’de Araplara karşı Hazar-Bizans ittifakı oluştu. Ayrıca Peter Golden’in belirttiğine göre, 740’ta Akroinon muharebesinde Bizans’ın Arap ordularını bozguna uğratmış olmasının nedeni bir bakıma Kafkasya’daki Hazarlara karşı verdiği savaşta Arap ordularının yorgun düşmüş olmasıydı.[28]

Abhazya’nın Bizans Hakimiyetinden Kurtulması

766-767 yıllarından 810-811 yıllarına kadar Abhazya ve Batı Gürcistan hükümdarı (erist avi) olan Hıristiyan Prens II. Leon 780’lerde Bizans İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını ilan etti. Abhazya 523 yılından beri Bizans’ın hakimiyeti altındaydı. 786’da Hazar hakanı desteğini Leon’dan yana koyarak ona bağımsızlığını elde etmesinde yardımcı oldu.[29] Bundan sonra, Leon kendisini ” Abhaziya Kralı” ilan etti. İbn Rustah’a göre, Abhazia bir müddet sonra Hazar Devleti’nin egemenliği altına girdi. Leon’un Anchabadze Hanedanlığı, onun halefleri Theodosius (811-837), Demetrius (837-872) ve George (872-876) ’un yönetimi altında devam etti. 10. Yüzyılda Gürcistan’ın bir parçası haline geldi. Peter Golden, Leon’un Bizans İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanması ile ilgili şunları yazmaktadır: “Burada ilginç olan Bizans’a karşı Hazarların Abhazlara aktif olarak destek vermesiydi. Batı Gürcistan’daki Bizans karşıtı politika ile 780 yılında meydana gelen Kırım Gothiası’ndaki Hazar karşıtı ayaklanma arasında bir bağlantı olduğu düşünülebilir. Bizans’ın Kırım Gothia ayaklanmasında oynadığı rolün ne olduğu konusunda yeterli kanıtlara sahip değiliz. Ancak, Bizans’ın Kırım’a devamlı bir ilgisi vardı; burası (iki müttefik arasında ulaşılmış hiç de kolay olmayan bir mütareke sonucunda) imparatorluğun gücünü Hazarlarla paylaştığı yerdi. Bizans’ın bu bölgede etki alanını genişletmek umudu ile birtakım sorunlar yarattığını düşünmek akla uygun olur. Dolayısıyla, Batı Gürcistan’daki Hazar politikasının bir misilleme girişimi olduğu söylenebilir”.[30]

Kırım Üzerinde Hakimiyet Mücadelesi

Kırım Yarımadası, Hazarlar ve Bizanslar arasında bir mücadele alanıydı, ki her ikisi de bu yarımadanın kentlerinin denetimini ele geçirmek istiyordu. Cherson’un iki taraf arasında sürekli el değiştirdiği daha önce belirtilmişti.

Doros kenti[31] de bir çok kez Bizanslılar ve Hazarlar arasında el değiştirmişti; bu kent önemli bir hisar alanıydı. Doros Bizanslılar tarafından 6. yüzyılda inşa edilmişti fakat daha sonra Kırım Gotları tarafından yönetildi. Hazarlar Doros’u 786 ya da 787’de ele geçirdiler. Gothia piskoposu John Hazar garnizonunu Doros’tan sürdü; Gothia’nın Hazar yanlısı ahalisinin piskoposu ve onun isyankar destekçilerini ele geçirmesiyle Hazar hakanının bu kent üzerindeki denetimi yeniden sağlanmış oldu. Sonuç olarak, Doros 786-787 yıllarından yaklaşık olarak 810 yılına kadar Hazar tudunları tarafından yönetildi. 9. yüzyılda Bizans İmparatorluğu tekrar Doros üzerinde egemen oldu. Fakat 10. yüzyıl boyunca Kral Joseph dönemi de dahil olmak üzere Doros’ta Hazarlar söz sahibi oldu. 9. ve 10. yüzyıllar boyunca Doros’a Hazarlar yerleştirildi[32] ve burada hala yaşamakta olan Gotlar da Hazarların vasalı durumuna geldiler.

Sarkel’in İnşasında Bizans-Hazar İşbirliği

830’lu yıllar boyunca Bizanslılar ve Hazarlar Hazarya’daki Aşağı Don nehri üzerinde (günümüzde Tsimlyanskaya kasabası yakınında) bir sınır karakolu inşa etmek için işbirliği yapmaktaydılar. Jonathan Shephard ve Richard Mason’a göre, bu sınır karakolunun veya kalenin inşa edilmesindeki muhtemel neden -Hazarlar kaleye Sarkel (‘Beyaz Kale’) adını vermişlerdi- Hazarların, Magyarları gözetim ve denetim altında tutarak Hazar Devleti’ni onlardan korumak istemesiydi.[33] Ancak 11. yüzyılda yaşamış Bizanslı yazar İoannes Skylitzes’in yazdığına göre Sarkel “Peçeneklerin saldırılarına karşı yapılmış stratejik önemde bir siper”di.[34] Son zamanlarda tartışmalara yol açan üçüncü sava göre ise Sarkel Ruslara karşı inşa edilmişti.

Sarkel’in kurulma hikayesi hem tarihsel, hem de arkeolojik kaynaklara dayanılarak açığa çıkarıldı. 833’te Hazarlar Sarkel kalesinin inşasında Bizans mühendislerinin yardımını istemek üzere Konstantinopol’e, imparator Theophilus’a elçi gönderdiler. İmparator projeye yardım etmeyi kabul etti. İmparator 7. Konstantin Porphyrogenitus’a göre, Yunanlı Petronas Kametoros Sarkel’in inşasında başmühendis olarak yer aldı. Bu bilgiler mevcut yazılı kaynaklarda bulunmaktadır. Arkeologlar Sarkel’in inşasında hem Türklerin, hem de Yunanlıların bulunduğuna işaret etmektedirler. Ancak Sarkel’in tuğlaları üzerindeki Türk simgelerine (tamgalar) ve bu tuğlalarının Bizans tuğlalarının ölçülerinden daha kalın ve küçük olmalarına dayanılarak kalenin inşasında Türklerin rolünün daha baskın olduğu söylenmektedir. Ayrıca, kale başka açılardan da diğer Türki yapılarla benzer özellikler taşımaktaydı. Böyle olmakla birlikte, yuvarlak sütunlar ve sütun başları Bizans yapılarının karakteristik özelliğiydi. Sarkel’in genel görünümü dikdörtgendi; dört kulesi, iki kapısı ve bir sığınağı vardı.[35] Bu sınır kalesinin inşası 835 ile 838 yılları arasında sona erdi.

Sarkel garnizonunun kimlerden oluştuğu tartışma konusudur. İstvan Fodor, Sarkel’in muhafızlarının Oğuzlar ve Peçeneklerden oluştuğunu ileri sürmektedir.[36] Peter Golden ise Sarkel garnizonunun Oğuzlar ve Peçeneklerden oluştuğu savını sorgulamakta, bu garnizonun Hazarlardan oluştuğunun daha doğru bir ihtimal olduğunu iddia etmektedir.[37]

Russian Primary Chronicle’a göre, Sarkel’in sınır kalesi ve onu çevreleyen kent (etkin ticaret merkezi) 965’te Rus prensi Svyatoslav tarafından ele geçirildi. Kent “Belaya Vyeja” (Beyaz Kale) adı altında nüfusunu Slavların oluşturduğu bir yer olarak yeniden kuruldu ve bu yeniden oluşum 12. Yüzyıla kadar devam etti.[38]

Hazarya’da Hıristiyan Bölgeleri ve Konstantin’in Hazarya’ya Yönelik Misyonu

Birkaç yüzyıl boyunca Bizanslılar Kırım’daki stratejik bölgelerde Hıristiyan Ortodoks piskoposlukları kurdular. Doros’ta, Kerç’te, Sudak’ta ve Cherson’da bunların yanı sıra Tumutorokan ve Hazaryia’nın başkenti Atil’de 8. yüzyılda çeşitli piskoposluklar bulunmaktaydı. Bu piskoposların amaçlarından biri Bizans dinini Hazarlara, Bulgarlara ve hem Hazarya sınırları içerisinde, hem de onun çevresinde yaşayan kabilelere yaymaktı. Fakat Bizans’ın bu dinsel bölgeler kurma niyetinde başka faktörler de rol oynamıştı. 8. yüzyılda ikonoklast Hıristiyanlar Bizans’tan Hazar Kırımsı’na firar ettiler.[39] Noonan, ikonoklast Bizanslıların ikondul’ların etkisine karşı olarak Kırım’da ayrı piskoposluklar kurmuş olduklarını öne sürmektedir. Noonan aynı zamanda, Bizanslıların Kırım’da genel nüfusu dininden döndürmek için kiliseler inşa ettiklerini söylemektedir. Arkeolojik deliller göstermektedir ki Hazar kültürüne (“Saltovian”) mensup pek çok pagan 8. yüzyılın ikinci yarısında Hıristiyanlık dinine dönmeye başladılar.[40] Bu, Bizanslıların misyoner çabalarının başarısının ölçütü olarak kabul edilebilir.

860’ta Bizanslılar Hazarya’ya, Hazar hakanından, Hıristiyan misyonerlerin faaliyeti için izin istemek amacıyla Aziz Konstantin ve Methodius’un da dahil olduğu bir temsili heyet gönderdiler.[41] Bunlar, Bizans imparatoru III. Michael tarafından bu göreve atanmışlardı. Life of Constantine bu görevi dinsel bir misyon olarak nitelendirse de Stephan Nikolov, Konstantin’in Hazarlara yönelik amacının dinsel olmaktan çok siyasi olduğunu savunmaktadır.[42] Bizans temsilcilerinin Hazarya’da, yerli halkı Hıristiyan yapmaya devam etmek için kalmadıklarını belirten Nikolov, 860’tan beri bu misyonerlerin sadece birkaç yüz Hazarı Ortodoks Hıristiyanlığa dönüştürmeyi başarabildiklerini söylemektedir. Dahası, bu amacın sonuçlarından biri de Hazarların Bizanslı esirleri serbest bırakması oldu. Bunun dışında, Life of Costantine’in yazarı, bir ihtimalle Hazar hakanı ile Konstantin’in görüşmesini anlatırken Moravia’daki propaganda amaçları için gerçekleri değiştirmiş ve hatta hakanın söylediklerini uydurmuştur (örneğin, hakan gerçekten Hazarların utanç verici gelenekleri olduğunu söylemiş midir?). Sonuçta, Konstantin Hazar hakanını Hıristiyan yapmakta başarısız oldu. Hakanı ziyaretinden sonra Konstantin, Phullai’daki (Kırım bir bölge) kutsal yerleri yıktı ve önceden pagan olan Phullai halkını Ortodoks Hıristiyanlara dönüştürdü.

910’ların sonuna doğru Hazarya’dan Konstantinopol’e gelen Hıristiyanlar, Konstantinopol Patriği I. Nikolas Mistikos’tan Presbiteryenlere yol gösterecek ve Hıristiyanlığı öğretecek bir piskopos sağlaması için istekte bulundular. Nikolas bu isteği öğrenir öğrenmez 920 yılında Cherson’un başpiskoposuna bir mektup yazarak ondan Presbiteryenlerin dinsel yaşamını düzenlemesini ve Hazarları (kötü şeytan tarafından dinden koparılmış sapkın bir halkı)[43] Hıristiyanlığa bağlamak için çabalarını devam ettirmesini istedi. Daha sonra 920’de Nikolas, başpiskoposu Hazarları Hıristiyanlığa çekmiş olmasındaki başarısından dolayı tebrik etti. Acaba Nikolas, bu Hıristiyan Hazarların bir gün Museviliği benimseyeceklerini düşünmüş müydü?

Hazar Devleti ile Bizans İmparatorluğu Arasında Ticari İlişkiler

Bizans Hazarya için önemli bir ticari ortaktı. Bizans paraları Hazarya’ya adeta akardı. Kemikten yapılmış taraklar Sarkel’e ithal edilirdi. Bizans-Hazar ticari trafiğinde yer alan başka mallar da vardı. Bu iki imparatorluk arasındaki gelişmiş ticaret ilişkilerinden Hasdai İbn Shaprut’un Hazar kralı Joseph’e yazmış olduğu mektupta da söz edilmektedir. Hasdai, Konstantinopol’den gelen habercilerin kendisine pek çok geminin Hazarya’dan Bizans’a balık, hayvan derisi ve başka mallar taşıdığını söylediklerini yazmaktadır.[44]

861-969 Yılları Arasında Hazar-Bizans İlişkileri

VI. Leo’nun (886-912) ve Konstantin Porhyrogenitus’un (913-959) imparatorluğu döneminde bazı Hazar savaşçıları Konstantinopol’de, sarayın kapısında görev yapan muhafızlar olarak hizmet verdiler ve Bizans’ın Hıristiyan törenlerine ve geleneksel yemeklerine katıldılar.

9. yüzyılda bazı Hazar yöneticileri ve Hazar nüfusunun bir kısmı Musevi dinini benimsediler.[45] Schechter Text (Cambridge Document), Bizans yöneticilerinin Hazarların Museviliği benimsemelerini engellemeye çalışmış olduklarından bahsetmektedir.[46] Zuckerman ve Shephard, Hazarların Museviliği benimsemiş olmalarının Hazar-Bizans ilişkilerine ters yönde etkide bulunduğunu belirtmektedirler; fakat Shephard bu yönde spesifik bir kanıtın bulunmadığını da ileri sürmektedir.[47] Ne var ki göreceğimiz gibi, Hazar-Bizans ilişkisi daha sonraki dönemlerde büyük ölçüde bozuldu ve Bizanslılar Hazarlara karşı birçok harekat girişiminde bulundular.

915’lerde Alanlar Ortodoks Hıristiyan inancını kabul ettiler. Fakat al-Masudi’nin yazdığına göre, 931-932’den sonra Hıristiyanlığı reddedip, kendilerine Bizans imparatoru tarafından gönderilmiş olan piskoposları ve papazları kovdular. Schechter Text’te belirtildiğine göre, Alanların bir bölümü kısa bir süre sonra Hazarların Musevi inancına ilgi duymaya başladılar.[48] Ancak Bizans imparatoru Alanları, o sırada kral Aaron tarafından yönetilmekte olan Hazarlara karşı savaşmak için ikna etti. Sonunda Alan hükümdarı, kral Aaron’a teslim oldu.

Schechter Text Hazar Devleti’nin, Rus Prensi Oleg’e karşı mücadelesine tanıklık etmektedir.[49] 930’ların sonunda Bizans imparatoru Romanos I. Lekapenos Rus prensi Oleg’i Hazar kenti Tmutorakan’a (Samkarş) saldırmaya teşvik etti. Romanos, Kral Joseph’in Hazarya’nın bazı Hıristiyanlarına karşı giriştiği eylemlere tepki gösteriyordu; buna karşı olarak o da Musevilere eziyet ediyordu.[50] Tmutorakan’ın askeri komutanı kentin sınırları dışındayken Oleg bir gecede kenti ele geçirdi. Kerçh Boğazı’nı (Kırım Boğazı) gözetim altında tutan Hazar Peşah, çok geçmeden Oleg’in yaptıklarından haberdar oldu. Peşah misilleme olarak Bizanslılara ait üç Kırım kentini fethetti ve bu kentlerde çok sayıda kadın ve erkeği katletti. Sonrasında, Peşah Cherson’a yürüdü, düşmanlarının birçoğunu köleleştirdi ve çok sayıda Rusu öldürdü. Ruslar tarafından esir alınmış Hazarlar Peşah tarafından serbest bırakıldı. Oleg Hazar birliklerine karşı savaştı, ama en sonunda Peşah’a teslim olmak zorunda kaldı. Bu, Hazarların Ruslara karşı kesin zaferiydi. Oleg, Peşhah’tan bağışlanmasını istedi; Peşah, Oleg’in Hazaria’ya saldırmasını Romanos’un istediğini biliyordu, bu nedenle Oleg’in Romanos’a karşı savaş ilan etmesini istedi. Oleg ve onun Rus birlikleri 941’in Haziranı’ndan Eylülü’ne kadar dört ay boyunca Konstantinopol’e karşı savaştı, lakin Bizans orduları tarafından bozguna uğratıldı. Oleg’in askerlerinin büyük bir bölümü öldü. Oleg geriye kalan askerleri ile birlikte kaçtı ve en sonunda Rusya’dan uzakta bir yerde hayatını kaybetti.

948-951 dolaylarında Bizans imparatoru Konstantin VII. Porphyrogenitus Hazarlara karşı Alanlarla ittifak kurmanın olanakları üzerine düşünüyordu. De Administrando imperio adlı eserinde, Konstantin Oğuzların veya Alanların Hazar komşularına karşı savaş yürütebilecek güçte oldukları gerçeğini aktarmaktadır. Sözü edilen çalışmanın ilginç bir pasajı var: “Eğer Cherson Kalesi ve Boğaz uğruna mücadelede Alania hükümdarı Hazarlarla barış içerisinde olmak yerine Roma (Bizans) imparatorunun dostluğuna daha fazla değer verseydi, ve de Hazarlar imparatorla dostluk ve barış ilişkisi kurmak istemeselerdi, Alanların hükümdarı Hazarları Sarkel’e ve Cherson’a yolculukları sırasında beklemedikleri bir anda pusuya düşürerek büyük zayiata uğratabilirdi. Eğer Alan hükümdarı onları denetleyebilmek için böyle bir yol izleseydi Cherson büyük ve uzun süreli bir barışa kavuşacaktı. Çünkü Hazarlar Alanların kendilerine saldırmalarından korktukları için ne Cherson’a saldırabilirlerdi, ne de Oğuzlar ile Alanların ikisine karşı birden savaş yürütebilirlerdi. Dolayısıyla Hazarlarla Alanlar aralarındaki barışı sürdürmek zorunda kaldılar”.[51]

Aynı yıllarda Konstantin, Bizans halkı ile Hazar ülkesi arasındaki savaşı ve Kara Deniz’in fırtınalı olmasını bahane ederek Yitzhak ben Nathan’ın (Hasdai ibn Shaprut’un Kral Joseph’e gönderdiği ilk elçi) Hazarya’ya varmasını engellemeye kalkıştı. Shephard şunları yazmaktadır: “Konstantin’in bu tutumu, potansiyel olarak birbirlerine düşman olan iki gücün (ispanya ve Hazarya) işbirliği içinde Bizans’ın etrafını sarmasından duyduğu korku ile açıklanabilir. Konstantin, Hasdai’nin imparatorluk sınırları içinde yaşayan Yahudilerin lehine aracılık yapmak istemesine kızdı. Romanos döneminde Yahudilere karşı alınan birtakım önlemlerin uzantısı olarak ortaya çıkabilecek Yahudi göçü Konstantin’i düşündürüyordu. 940’larda (al-Masudi’ye göre) bölgede pek çok Yahudi mülteci bulunmaktaydı”.[52] Ayrıca şunu belirtmek gerekir ki, 940’larda Hasdai ibn Shaprut Bizans imparatoriçesi Helena’ya bir mektup yazmıştı. Hasdai imparatoriçeden Hazarya’ya yolculuk yapmakta olan Yitzhak’ı ve Bizans Yahudilerini korumasını rica ediyordu.[53] Yitzhak’ın yolculuk etmesine imparatorun rıza göstermemesi üzerine Hasdai’nin ayrıca İspanya’dan Joseph’e yazdığı mektup Macar, Rus ve Bulgar Yahudilerine sonra da Hazarlara gönderildi.

950’li yıllar boyunca Bizans imparatoru Konstantin Porphyrogenitus ile anlaşan bir grup Hazar, Kuzey Suriye hükümdarı Saif ad-Daula’ya karşı savaşmak için Bizans ordusuna katıldı.[54]

10. yüzyılda Karadeniz Bölgesi üzerine yapılan mücadelede/ pazarlıkta Hazarlar büyük bir rol oynadılar. Bu dönemde Bizans imparatorları Hazar Devleti’nin hükümdarlarına büyük önem vermekteydiler; imparatorluktan Hazarya’ya gönderilen mektuplar 3 solidi ağırlığındaydı. Bu, en azından biçimsel/ simgesel olarak Hazarya’nın çevresindeki ülkelerin en değerlisi olduğunu göstermektedir. Ancak bu durum, Hazarlarla Bizans arasındaki ilişkilerin 10. yüzyılda iyi olduğunu göstermez.[55]

Hazar Devleti’nin George Tsul Döneminde Çöküşü

Ioannes Skylitzes belirtmektedir ki, Bizans imparatoru II. Basil ve onun Rus müttefiki 1016 yılının Ocak ayında “Hazarya”ya bir sefer düzenlediler ve bu sefer sonucunda “Hazarya”nın hükümdarı George Tsul ele geçirildi. George’un hükümdarlığı ve yaşamı ile ilgili başka bir ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Hatta eksik bilgi nedeni ile, tarihçilerin kafası George dönemi Hazaryası’nın nerede bulunmuş olduğu konusunda bir hayli karışıktır. Bu bilim adamları “Hazarya”nın yeri konusunda, Taman Yarımadası, Kırım Yarımadası, Don Vadisi ve Kafkasya gibi çeşitli varsayımlar ileri sürdüler. Noonan arkeolojik delillerin Tsul boyu ile Kırım Yarımadası arasında bir bağlantı olduğuna işaret ettiğini açıladı ve buna dayanarak George’un Kırım’da hükümdarlık yapmış olabileceğini ileri sürdü.[56] Ancak George ile Tsul boyu arasındaki bağlantı pek açık değil. Aynı derecede belirsiz olan bir şey de, George’un daha önceki yüzyıllarda hükümdarlık yapmış olan Hazar hakanları ile ilintisinin olup olmadığıdır. Sonuç olarak, birkaç yüzyıl boyunca hüküm sürmüş Hazar Krallığı, Bizans İmparatorluğu’nun etkinliği nedeniyle 11. yüzyılda çökmüştür.

Kevin Alan BROOK

Araştırmacı / A.B.D.

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 2 Sayfa: 473-480


Dipnotlar :
[1] Theophanes, el-Mesudi, haham Yehudah b. Barzillai, Martinus Oppaviensis ve Gürcistan Tarihi ve Çin Tarihi T’ang-shu’nun bilinmeyen yazarları da dahil, birçok Ortaçağ yazarı, Hazarların Türk boylarından olduğunu tasdik etmektedirler.
[2] Thomas S. Noonan, “The Khazar-Byzantine World of the Crimea in the Early Middle Ages: The Religious Dimension, (Ortaçağın başlarında Kırım’daki Bizans-Hazar dünyası: Dini boyut) ” Archivum Eurasiae Medii Aevi 10 (1998-1999): 221.
[3] George Huxley, “Byzantinochazarika”, Hermathena 148 (1990): 71.
[4] Bugünkü Tiflis ile aynı şehir.
[5] Theophanes’e göre, yabğu kağan, kağandan sonra en yüksek makama sahip idareci idi.
[6] Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor, mütercimler Cyril Mango and Roger Scott (Oxford: Clarendon Press, 1997) sayfa 447.
[7] Ziebil daha sonra kuzeye, Batı Türk imparatorluğuna yöneldi. Ziebil’in, Batı Türk İmparatorluğu içinde meydana gelen bir içsavaş sırasında ölmesinden dolayı, Ziebil ve hanımı olacak olan Eudocia hiç evlenemediler.
[8] David G. Christian, A History of Russia, Central Asia and Mongolia, Vol. 1 (Oxford: Blackwell, 1998), sayfa. 283.
[9] Kirakos Ganjakets’i, History of the Armenians, mütercim Robert Bedrosian (New York: Ermeni kültürel ve geleneksel kaynakları, 1986), sayfa 46-47.
[10] Christian, A History of Russia, Central Asia and Mongolia, Vol. 1, sayfa 282. Bu şad Ziebil’in yeğeniydi. Türklerde şad ünvanı ile alakalı olarak bkz: Peter B. Golden, Khazar Studies, Vol. 1 (Budapest: Akademiai Kiado, 1980), sayfa 206-208.
[11] Vladimir F. Minorsky, A History of Sharvan and Darband in the 10th-11th Centuries (Cambridge: W. Heffer & Sons, 1958), sayfa 17. Kafkasya Arnavutları, Agvanlar veya Ağbanlar olarak da bilinirler.
[12] Arnavutları temsil eden bir hıristiyan lideri olan ve II. Kavad tarafından hapisten kurtarılan Viroy, (catholicos), 628’te, Hazar savaşçılarının çaldıkları hazinelerle Tiflis’ten Arnavutluk’un başkenti Partava’nın yakınındaki zafer kamplarına geçişlerini izlemiştir. Viroy ve diğer Arnavutluk temsilcileri bu kampta iken Türkleri ablukaya aldı. Kirakos’a göre, Daha sonraki bir tarihte, Viroy Ermenistan’a gitti ve Ermeni, Gürcü, ve Abhazyalı esirleri Hazarların şadından kaçırdı. (History of the Armenians, sayfa 158).
[13] Leonti Mroveli. Zhizn’ kartliiskikh tsarei (Moscow: Nauka, 1979), sayfa 25.
[14] Bölgeyi fethettikten sonra, bir kısım Hazarların Güney Kafkasya’da yerleştikleri görülmektedir. 10. yy yazarı Taberi, Arnavutluk’taki Hazar yerleşimini bildirmiştir. Bugünkü Azerbaycan’da bulunan Kabala şehrinin halkı bir dönem Hazarlardan oluşmaktaydı (Golden, Khazar Studies, Vol. 1, sayfa 109). Azerbaycan, Üçtepe’deki Hazaryalı bir düke ait mezar ile ilgili olarak bkz: A. Lessen, “Raskopki bol’shogo kurgana v urochishche Uch-tepe. ” Materialy i issledovaniya po arkheologii 125 (1965): 173-182. Leon Mroveli 7. yy’ın başında, Gürcü kraliyet üyelerinin Hazar dilini bildiklerini ve Hazar Türklerinin Gürcü sosyetesinin bir parçası olduklarını belirtmektedir. Ortaçağ Gürcistan’ında, Hazarlardan başka Onogurlar, Saragurlar ve Sabirler de dahil başka Türk gruplarından yaşayanlar da vardı. Gürcistan’daki Türk yerleşimleri ile ilgili olarak bkz: Arif Yunusov, Meshetinskie turki (Baku: Zaman, 2000).
[15] The Parastaseis Syntomoi Chronikai onu Ibouzeros Gliabanos olarak anmıştır.
[16] Kerch’in bir diğer adı Bospor’dur.
[17] Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor, sayfa. 520.
[18] Theophanes, il idarecisini “Baş Vatandaş” olarak belirtir.
[19] Richard A. Mason, “The Religious Beliefs of the Khazars”, The Ukrainian Quarterly 51: 4 (Winter 1995): 407.
[20] Noonan, “The Khazar-Byzantine World of the Crimea in the Early Middle Ages”, sayfa 212.
[21] Life of Saint Stephen of Sugdaia (Sugdaya azizi Stephen’ın Hayatı) ’nın Ermenice çevirisinde Bihor’un adı Virhor olarak geçer; karşılaştırın. Stephen Gero, Byzantine Iconoclasm During the Reign of Constantine V (Louvain, CSCO, 1977), sayfa 22.
[22] Chichek Türk Hazar dilinde çiçek anlamına gelmektedir.
[23] Peter B. Golden, “Khazars”, in Turkish-Jewish Encounters, ed. Mehmet Tütüncü (Haarlem, Netherlands: SOTA, 2001), sayfa 37.
[24] Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor, sayfa 567.
[25] Golden, Khazar Studies, 1. cilt, sayfa 175.
[26] Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor, sayfalar 588-589.
[27] Bu savaşlar hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Kevin A. Brook, The Jews of Khazaria (Northvale,     NJ: Jason Aronson, 1999), sayfalar 160-162.
[28] Golden, “Khazars”, sayfa 37.
[29] Golden, Khazar Studies, I. cilt, sayfa 66.
[30] A.g.e.
[31] Mangup olarak da bilinir.
[32] Noonan, “The Khazar-Byzantine World of the Crimea in the Early Middle Ages”, sayfa 209.
[33] Jonathan Shepard, “The Khazars’ Formal Adoption of Judaism and Byzantium’s Northern Policy”, Oxford Slavonic Papers, New Series 31 (1998): 24; Mason, “The Religious Beliefs of the Khazars”, sayfa 385.
[34] Golden, Khazar Studies, I. cilt, sayfa 69. Sarkıl’ın mimari yapısı ve sanat özellikleri hakkında yakın zamanda yapılan faydalı bir çalışma Svetlana A. Pletnyova, Sarkel i “Shiolkovyi” Put’ (Moscow: Izd-vo. Voronezhskogo gos. univ., 1996. Ayrıca Pletnyova’nın kitabının şu incelemesine bakınız: Roman K. Kovalev, Archivum Eurasiae Medii Aevi 10 (1998-1999): sayfalar 245-254. Kovalev Sarkıl’ın “sarkıl valisine saraylık ve onun askerlerine de kışlalık” yapmış olabileceğini savunur (a.g.e., sayfalar 246-247). Pletnyova Sarkıl’da kullanılan harç ve tuğlaların Bizanslılarınkine benzediğini ve kolon desteklerinin pişirildiği ocakların Bizanslılar tarafından inşa edildiğini iddia eder. Fakat Pletnyova inşaatın büyük kısmının Türkler de dahil yerel halk tarafından yapıldığını kabul eder.
[35] Golden, Khazar Studies, I. cilt, sayfa 69.
[36] Istvan Fodor, In Search of a New Homeland, mütercim Helen Tarnoy (Gyoma, Hungary: Corvina, 1982), sayfa 239.
[37] Golden, Khazar Studies, I. cilt, sayfa 68.
[38] Mikhail I. Artamonov, “Khazar-festningen Sarkel”, Viking 19 (1955): 118. Hermitage (minzevihane) müzesine göre, Byelaya Vyezha 1173’e kadar var olmuştur. Bundan sonra Sarkıl bölgesi Kıpçak Türklerinin eline geçmiştir.
[39] Noonan, “The Khazar-Byzantine World of the Crimea in the Early Middle Ages”, sayfalar 222-223.
[40] A.g.e. sayfa 224. Çeşitli kilise ve mezar kalıntılarından elde edilen delillere dayandırılan Kırım Hazarları arasındaki hıristiyanlık hakkında bkz. a.g.e., sayfalar 215-219, 225. Shepard piskoposlukların hem mevcut olan hıristiyan toplumuna hizmet etmesi, hem de yeni hıristiyanlar kazanmak için kurulduğu konusunda Noonan ile aynı fikirdedir. (bkz: Shepard, “The Khazars’ Formal Adoption of Judaism and Byzantium’s Northern Policy”, sayfa 19.
[41] Stephan Nikolov, “The Magyar Connection or Constantine and Methodius in the Steppes”, Byzantine and Modern Greek Studies 21 (1997): 79-92.
[42] Bu misyonun ayrıntıları hakkında karşılaştırın: Brook, The Jews of Khazaria, sayfalar 122-124, ve Constantine Zuckerman, “On the Date of the Khazars’ Conversion to Judaism and the Chronology of the Kings of the Rus Oleg and Igor”, (Hazarların Yahudiliğe Geçiş Tarihi ve Rus Kralları Oleg ve İgor Kronolojisi Üzerine) Revue des Études Byzantines 53 (1995): 237-270.
[43] Shepard, “The Khazars’ Formal Adoption of Judaism and Byzantium’s Northern Policy”, sayfa 21; Huxley, “Byzantinochazarika”, sayfa 81; Noonan, “The Khazar-Byzantine World of the Crimea in the Early Middle Ages”, sayfa 226.
[44] “Letter from Rabbi Chisdai to King Joseph”, trans. N. Daniel Korobkin, in The Kuzari: In Defense of the Despised Faith (Northvale, NJ: Jason Aronson, 1998), sayfa 345.
[45] Hazar yahudiliği hakkındaki delilleri, çıkacak olan “Khazars and Ju daism”, adındaki çalışmamda derledim. Bu çalışmam Brill Academic Publishers’ın bastığı The Encyclopaedia of Judaism. ’de bir ilave olarak yer alacaktır.
[46] Norman Golb and Omeljan Pritsak, Khazarian Hebrew Documents of the Tenth Century (Ithaca, NY: Cornell University Press, 1982), sayfa 109.
[47] Shepard, “The Khazars’ Formal Adoption of Judaism and Byzantium’s Northern Policy”, sayfalar 21, 32-33; Fransız gazatesi Le Monde’da Nicolas Weill’in “L’histoire retrouvée des Khazars” adlı Temmuz 9, 1999 sayılı makalesi içinde, sayfa 12, Constantine Zuckerman’dan şu sözü alınmıştır “Bu dostluk [Bizans ve Hazar imparatorlukları arasındaki] sırf Hazarların dini seçeneklerinden dolayı, büyük bir düşmanlığa dönüşmüştü. ” Bizans imparatorlarının 9. ve 10. yy’larda Bizans yahudilerine yaptıkları zulümler hakkında bkz: Zuckerman, “On the Date…”, sayfalar 255-256 and Brook, The Jews of Khazaria, sayfalar 117-119.
[48] Golb and Pritsak, Khazarian Hebrew Documents of the Tenth Century, sayfalar 113-115. Yahudi kanunlarının Alan türü uygulamaları çok uzun sürmedi. 10. yy. ve sonrasında, Alanlar hıristiyanlıkla şamanizm karışımı olan inanç biçimini göstermişlerdir. (bkz: Huxley, “Byzantinochazarika”, sayfalar 83-85).
[49] Golb and Pritsak, Khazarian Hebrew Documents of the Tenth Century, pp. 115-119; Zuckerman, “On the Date.”, pp. 256-258, 267-269.
[50] Brook, The Jews of Khazaria, sayfa 118.
[51] Golden, Khazar Studies, I. cilt, sayfalar 95-96.
[52] Shepard, “The Khazars’ Formal Adoption of Judaism and Byzantium’s Northern Policy”, sayfalar 32-33. Hasdayi bu sırada, Halife Abdur-Rahman’ın bir veziri olarak görev yapmaktaydı.
[53] Golb and Pritsak, Khazarian Hebrew Documents of the Tenth Century, sayfalar 80-82.
[54] Shepard, “The Khazars’ Formal Adoption of Judaism and Byzantium’s Northern Policy”, sayfa 22, 33.
[55] A.g.e. sayfa 22.
[56] Kırım Tsul kabilesinde, cf. Noonan, “The Khazar-Byzantine World of the Crimea in the Early Middle Ages”, s. 213-214.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.