Hâtıratımsı Bir Yazı Serisinde Karanlık Noktalar
Nadir Nadi, 21 Haziran 1964’ten beri Cumhuriyet’te “Perde Aralığından” başlıklı bir yazı serisi yayınlıyor. Uzun zamandır Cumhuriyet’te yazılarının çıkmayışı bir takım söylentilere yol açan yazıcının bu serisi bir nevi hâtırattır. Yalnız, hâtıratlarda bulunması gereken kesin kronolojiden ve aydınlıktan yoksun olduğu, birçok bölümleri muharririn zayıf hafızasına dayanarak yazıldığı için buna hâtırat yerine hâtıratımsı yazı demek daha uygun olur.
Bu hâtıratımsı seri bir bakıma yakın geçmişimiz hakkındaki bilgilerimizi altüst edecek mahiyettedir. Biz, muharririn babası olan Cumhuriyet gazetesi kurucusu Yunus Nadi’yi, bugün de birçoklarını gördüğümüz alelâde bir başyazar sanıyorduk. Nadir Nadi’ye inanmak caizse Yunus Nadi büyük çapta bir adamdır ve Kurtuluş Savaşının birinci sınıf tiplerindendir.
Türkiye Cumhuriyetinin diktatörlük çağı olan ilk iki başkan zamanında, Atatürk ve İnönü ile eşit şartlar içinde tartışılamadığı, tartışılamayacağı tarihî bir bedahettir. O çağın şartları ve psikolojisi buna elverişli değildir. Hatta Türkçülerin kafa tutması da otoriteye doğrudan doğruya değil de, komünizmi korur bir durum aldıkları için bilvasıta olmuştur.
Böyle olduğu halde Nadir Nadi, babasını Atatürk’le aynı hizada bir adam gibi göstermekle bizi hayretler içinde bırakıyor ve ister istemez “acaba hatırında yanlış olarak mı böyle kaldı” diye düşündürüyor. Fazla olarak acayip üslûbu, sentaks bakımından yanlış cümleleri ve uydurma kelimeleri de telif zâfını büsbütün arttırıyor. Meselâ 29 Ağustos 1964 tarihli tefrikada (orta sütunun ortasına yakın) bulunan şu cümleye bakın:
Dışarıya hoş görünmek amacıyla içeride başvurulan biçimsel rejim değişiklikleri ne halkın yaşama düzeyini yükseltmeye yaramış, ne de millî savunma gücümüzü arttırmıştı.
Yazarın kasdı ne olursa olsun, bu cümle sadece komikseldir.
Muharririn garip tarafları yazısından fikrine de bulaşmıştır. Babasının Cenevre’de ameliyat olurken ölmesini anlatırken bu ölümün ona yakıştığını söyleyerek kendi tabiriyle “bıçak altında” olan bu ölümü âdeta kahramanlık gibi göstermesini yadırgamamak elden gelmiyor. Hatta düşman Ankara’ya yaklaşırken Yunus Nadi’nin ailesiyle birlikte Kayseri’ye kaçışını “hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır” düsturu ile açıklamaya kalkışmak da, muharririn deyimi ile söyleyelim, biçimsel bir şey olmuyor.
Serideki bütün yadırganacak noktaları sıralarsak yazımız uzar. Nadir Nadi’nin yazıları arasında en yadırganacak nokta, Yunus Nadi’nin Atatürk ile iki ay dargın kaldığı hakkındaki sözleridir. Dargınlık eşit kimseler arasında olacağına göre bu iddiaya inanmaya imkân yoktur. Aynı mecliste bulunmak, yani sofrada oturmak eşitlik sağlasaydı Cevat Abbas’ın, Recep Zühtü’nün, Kılıç Ali’nin de Atatürk’le eşit olması icab ederdi. Şunu asla unutmamak lâzımdır ki ikisi de ormanda yaşadığı halde kurt ve tavşanı ölçüştürmeye kalkışmak ancak gülümsemeye yol açar.
Bu yazılarda aşırı, fakat gizlenmek istenen bir tarafgirlik olduğu muhakkaktır. Necmettin Sadakla Nurullah Ataç’tan başka herkesin yerilmesi bunu gösteriyor. İnönü’ye karşı şuuraltında yerleşmiş bir hıncın izleri de, ne kadar saklansa, belli oluyor.
Tam mânâsı ile objektif olmanın imkânsızlığını kabul ederiz. Fakat okşar gözüküp Yahudi muştası atmak bu türlü yazıların değerini çok azaltır. Hâlbuki bu hâtıratımsı yazılarda kimsenin bilmediği, tarihe ana kaynak olacak küçük bilgiler de var. Meselâ Celal Bayar’ın altı oklu bayrağı millî bayrak yapmak istemesi hakkındaki satırlar bu nevidendir. (31 Ağustos 1964 tarihli tefrika, orta sütun) Bayar hayatta olduğu için bu yazının önemi çok büyüktür. Doğru değilse yalanlanabilir.
İşte bütün bu sebepler dolayısıyla, hâtıratımsı yazıların değerini arttırmak, tarafgirlik izlerini silmek için Nadir Nadi’nin aşağıdaki soruların cevaplarını vermesi gerekmektedir:
1) Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da kurulmuş olan Yeşil Ordu teşkilâtının programı, Yunus Nadi’nin çıkardığı Yeni Gün gazetesinde yayınlanmış, maksat ve gayenin propagandası yapılmış mıdır?
2) Bu Yeşil Ordu teşkilâtı içinde Yunus Nadi’nin mevkii ne idi?
3) Yeşil Ordu teşkilâtına: “Yeşil Ordu teşkilâtı lâğvedilmiştir. Bunun yerine Türkiye Komünist Partisi kurulmuştur. Teşkilât mensupları bu yeni partiye geçecektir” diye Yunus Nadi imzalı ve şifreli telgraf gönderilmiş midir?
4) Kafkasya’da, Enver Paşa’nın idaresinde Müslümanlardan mürekkep Yeşil Ordu adında bir kuvvet kurulup Anadolu’ya gelmesi için çalışılmış mıdır?
5) Sakarya Savaşı sıralarında Mustafa Kemal’e büyük yetkiler verecek kanun tartışılırken Yunus Nadi’nin “Mustafa Kemal kabul etmezse biz bu mesuliyeti yüklenecek başka bir kumandan buluruz” anlamında sözler söylediği Nadir Nadi tarafından ileri sürülüyor. (26 Ağustos 1964 tarihli tefrikada) ve Nadir Nadi bunun, olayları hızlandırmak, yani Mustafa Kemal’i kabule icbar etmek için söylendiğini iddia ediyor. Bu iddia üzerinde şiddetle durmak gerekiyor. Kurtuluş Savaşına herkesten önce başlayan ve elinde maddî kuvvet bulunan tek kumandan Kâzım Karabekir Paşa olduğu halde o bile Mustafa Kemal’in şefliğini kabul etmişti. Fevzi Çakmak Paşa da Mustafa Kemal’den çok kıdemli ve yüksek rütbeli olduğu halde o da onun emrine girmişti. Böyle olduğu halde Yunus Nadi, Mustafa Kemal’in yerine kimi bulup koyacaktı? Eski bir İttihatçı olan Yunus Nadi, Mustafa Kemal’in yerine kimi bulup koyacaktı? Eski bir İttihatçı olan Yunus Nadi’nin “başka bir kumandan buluruz” diyerek Kafkaslarda bekleyen Enver Paşayı kastettiğini söyleyenler var. Bu doğru mudur?
Bu soruların cevapları doğru olarak verilir ve yazı serisi düzgün ve normal bir Türkçe ile yazılırsa, karanlıklar ışıklandırılmış olacağı için tarihî bir değer kazanacaktır.
Ötüken, 12 Eylül 1964, Sayı: 9