“Haray Haray Men Türkem”
Türk siyasetçilerine, mediyasına ve halkına açık mektubum!
Ben bir Türk’üm, yaşadığım toprakların adı ise tarihi büyük Azerbaycan’ın bölünmüş kısmı olan Güney Azerbaycan’dır. Çocukluğumu hatırlarken, anne babamız, dayımız amcamız, halamız teyzemiz, komşumuz ve genel olarak yaşadığımız toplumun insanları, bizim, hepimizin Türk olduğumuzu söylerlerdi. Bunu bir milliyetçi düşünceye sahip oldukları için değil, çok eskilerden, nesilden nesile ve göğüsten göğüse, olağan bir kimlik mensubiyeti olarak yaşatıb ve yine de olağan bir miras olarak kendilerinden sonraki nesillere intikal ettiriyorlardı. Bu mesele o kadar normal idi ki, toplum kendisi farkında olmadan intikal etmekte ve benimsemekte idi. Var olan bu doğal geleneğe bizler, yani şimdiki nesil de uyarak kendimizi Türk olarak bildik, konuştuğumuz dili ise Türk’ü (Türkce). Yeni doğmuş bebeğin kulağına nasıl ki kendi adını okurlar, bizim de kulağımıza öyle okumuşlardı sanki, Türk olduğumuzu!
Daha doğrusu bizde toplumumuzda nesilden nesile miras kalan en doğal ve her hangi bir Türk milliyetçiliği etkisinden ve baskısından uzak, Türk kimliğini benimsedik ve kendimizi Türk diye tanımladık.
Esaretinde olduğumuz ve hakaretlere uğradığımız Fars hakimiyeti bile bize Türk derdi, eşşek Türk diye de hakaret ederdi. Ağır koşullarda Türk olduğumuzu ayıp bile bilseydik, mecburiyeler karşısında Türklüğümüzü bile saklasaydık, kendimize Azeri demezdik, tarafımızca Azeri sözüne kayıtsız kalmak, bir direnc olaraktan değil, kendimizi sadece Türk bildiğimizden dolayı idi. Tarihimizle ilgili, bilgiden yoksun olup ve hakarete uğradığımızdan dolayı “keşke Türk yaranmasaydık” deseydik bile, Azeri diyemiyorduk çünkü aklımızda kanımızda yeri yok idi Azeri olmağın!
Kendi kendimize sorardık “acaba biz Türklerden başka da Türkler var mı?” diye! Ara sıra gizli saklı şekilde Türkiye şarkılarından kasetler bulup dinlerdik, bu şarkılara “İstanbullu” ya da “Türkiye okumakları” derdik. Diyorduk ki; “Tanrım, bunların dilleri nasılda bizimkine benziyor, acaba bunlar da mı Türk? Acaba bunlar da mı okullarında Farsça veya başka bir dilde okuyorlar!” bazen de Türkiye dilini (Türkcesini) beğenmezdik ve bu dile “yabancı dillerin şivesi çok karışmış derdik!” Bütün bunları demekten maksadım, kendimizden başkasını, Türk olarak kabullenemediyimiz idi, çünkü sadece kendimizi Türk biliyorduk, belki de bu his, bize göre, Türk olacak insanın mutlu yaşayabileceğine inanamadığımızdan ve bizim gibi esir, ikinci sınıf bir insan olması gerektiği kanaatinden kaynaklanmakta idi, Türkiyelileri Türk sanmıyorduk, bize göre Türk olacak insan özgür olamaz idi ki! Çünkü bize okullarda, televizyonlarda ve qazetelerde Türklerin medeniyetsiz ve kültürsüz olduklarını hep anlatırlardı!
Bizler büyüdükçe ve teknolojiler geliştikçe uydular üzerinden yayım yapan TV kanalları, insanları ve kültürleri bir birlerine tanıtmaya ve yakınlaşmaya başladılar sanki! İran hâkimiyetinde uydu alıcıları yasak olduğuna rağmen, zor da olsa elde edip kanalları izlemeğe başladık, ilk olarak da Türkiye TV’lerini izlemek istiyorduk çünkü bizim için çok merak edici idi Türkce televiziyon kanalı seyretmek. Bizim için bu kanalların, bütün zevk verici yanlarına rağmen, hep karşı karşıya geldiğimiz bir tuhaf konu var idi, Türkiye kanalları kendilerine Türk bizlere ise Azeri diyorlardı! Düşünün tarihi yasak olan, dili yasak olan, Türk oldukları için her türlü hakarete uğrayan ve kendileri ile ilgili zerrece bilgiye sahip olmayan çaresiz milletim, manevi olarak nasıl bir hayal kırıklığına uğramaktaydı! Artık hakaretler ve asimilasyon siyasetleri bize karşı hızını artırarak yeni yöntemler de uygulamaya girdi, hâkimiyet de yavaş yavaş bize Azeri demeye, hitab etmeye ve kabul ettirmeye başladı, sanki dünya diye sandığımız çevremizdeki, o küçük dünya, bizleri mahfetmeğe birlik olmuşlardı! Farslar bize Azeri diyerek Türk olmadığımızı, aslımızın Fars kökenli olduğumuzu ve daha sonralar vahşi Türklerin ve Moğolların baskısı altında Türk olduğumuzu yüklemeğe çalışıyorlardı.
Daha sonralar söz konusu hakaretlere ve asimilasyon siyasetlerine karşı baş kaldıran milletim, Güney Azerbaycan milli harekâtı adı altına her fırsat da Türk kimliğine ısrar etti ve bu konuyu temel stratejilerinden olarak izlemeğe başladı ve yine de her fırsat da, bağırarak söylüyor ki “Haray haray men Türkem”. Eskiden olduğu gibi ne yazık ki yine de, Türk mediyası, siyasileri ve Türk toplumu bizi Azeri diye hitab etmektedir!
Şimdi size de haykırıyoruz; “Haray haray biz Türk’ük” diye. Bunu size özendiğimiz için değil ve sizin gibi olmak istediğimiz için değil, Türklüğümüzü tehlikede gördüğümüz için haykırıyoruz! Artık bu defa bilerek direniyoruz! Türk olduğumuzdan onur duyduğumuz için haykırıyoruz! Evet, size de haykırıyoruz, ey Türkiyeli Türk soydaşım, kandaşım bize Azeri diyemezsiniz, bize asılsız diyemezsiniz! Hatta Türk kökenli demeğiniz bile yanlıştır çünkü bizim kökümüzden ziyade dallarımız, yapraklarımız ve meyvelerimiz de Türk’dür. Bizim tapumuz, bayrağımızdaki gök (mavi) renktir.
Biz Azerbaycan Türküyüz.
Yazımda bilimsel araştırmalar, belgeler ve her hangi bir kanıt ortaya koymadım, koymıyorum da, ÇÜNKÜ KENDİMİ KANITLAMAK İÇİN BELGE GETİRMEĞE İHTİYAÇ YOKTUR.
Seid Baykal
30/01/2012