Hamidiye Alayları
Abdülhamid hükümdarlığının ilk yıllarında Osmanlı silahlı kuvvetlerini yenileştirme çalışmalarına ağırlık verdi. 1876 Kanuni Esasi ile başkomutanlık yetkisini anayasadan almıştı. Orduyu modernize etmek için teknik yardım genellikle Almanlardan alınmıştı. Silahlı kuvvetlerin tümünü modernize etmek istediyse de ekonomik nedenlerden bunu yapamadı ve tüm gayretini Osmanlı kara ordusu üzerine verdi.
1886’da askere alma işlemleri yeniden düzenlendi. 20 yaş ve üzerindeki erkekleri askere almak için çalışmalar yapıldı. İstanbul, Arnavutluk, Hicaz, Trablusgarp ve Bingazi geleneksel olarak Osmanlı’ya asker vermiyorlardı. Göçebe Türkmenler, Araplar, Kürtler ve eğitimine devam eden öğrenciler de askere alınmıyorlardı. Ordunun asker ihtiyacı Rumeli ve Arabistan’ın birkaç yeri hariç Anadolu’dan alınmakta idi. 93 Harbi’nde Rumeli büyük oranda elden çıkınca yeni kaynaklara ihtiyaç duyuldu. İlk akla gelenler göçebe Türkmenler oldu. Böylece Osmanlı yurduna yeni gelen göçebe Türkmenlere askeri yükümlülük getirildi. Ancak bu göçebe Türkmenleri iskân etmek, yerleşik hayata geçirerek askere almak zaman isteyecekti. Ayrıca göçebe Türkmenler üzerinde tepki yaratılırsa isyan çıkarabilirlerdi. Abdülhamid ise huzur ve sükûn taraftarı olup ordunun asker ihtiyacı için yeni kaynakların araştırılması taraftarı idi.
1891’de Anadolu’daki çoğunluğu Kürt[1] ve Türkmen aşiretlerinden Hamidiye Süvari Alayları oluşturuldu. Bu süvari alayları iki gruptu. Bunlardan birisi Erzurum-Van arası aşiretlerden, diğeri ise Mardin-Urfa arasındaki aşiretlerden meydana getirilmişti. Anadolu’nun daha güneyindeki Arap aşiretlerinden de Arap Süvari Alayı oluşturulmak istendi ise de Arap aşiretlerinden fazla katılım olmadı. Aşiretler iskân edilmeden onlardan askeri birlik oluşturulmasına Paşalar karşı çıktılarsa da II. Abdülhamid bunu kıskançlık olarak değerlendirdi ve kendi adını taşıyan Hamidiye Alaylarını kurdurdu. Bu alaylara “Kürt Kazakları”da deniyordu.
Ziya Gökalp “Şaki İbrahim Destanı” adlı şiirinde bu olayı şöyle anlatır:
Şakir Paşa Rusiya’da (Rusya) kalmıştı.
Kazaklar ’ı görüp ibret almıştı
Düşmüş idi Kürt-Alayı fikrine
Kürt kavmini benzeterek Kırgız’a
Bu hülyayı beğendirdi Yıldız’a
Buldu bir er işi verdi erine
Zeki Paşa dört el ile sarıldı
Recep Paşa olmaz dedi darıldı
Yazmam dedi ben Kürtler ’den bir atlı
Aşiretler Erzincan’a gittiler
Üçer, dörder alay teşkil ettiler
Haydutların oldu eli beratlı
Berho-ağa iki alay yazarak
Padişah’tan aldı ferman ve bayrak
Hain Kanco[2] oldu ana sancaktar
Abdülhamid’in bu alayların kurulmasındaki amacı şuydu: Doğu Anadolu’daki asayişi bozan aşiretler alışageldikleri sosyal yaşantıdan koparılmadan İmparatorluk içerisinde toplumsallaştırılacaklar, Ermeniler tarafından çıkarılması muhtemel kötü olaylar kolaylıkla engellenecek, Rusya ile harp çıkarsa Rus ordularına karşı konulabilecek, yabancı devletlerin aşiretleri Osmanlı’ya kışkırtmaları da önlenmiş olacaktı.
Süvari alaylarını örgütlemek IV. Ordu Komutanı Müşir Mehmet Paşa’ya verildi. Her aşiretten bir ya da daha fazla alay oluşturulurken, küçük aşiretler birleştirilerek bir alay teşkil edildi.. Alayların süvari sayısı 40 ile 120 arasında değişiyordu. Nizami ordudan subaylar bu alayları eğitmeye başladılar. Kurulan alaylar Ferik (Tümgeneral) İbrahim Paşa’nın komutasına verildi.
“Aşiret reislerine törenle rütbeleri verildi. Aşiret reislerine genellikle yarbay (kaymakam), aşiret ağalarına da yüzbaşı rütbeleri verildi.” (b. Şimşir, Kürtçülük, s. 31) “Her alay bir tarafında Kur’an-ı Kerim’den bir ayet, diğer tarafında ise padişah arması ile işlenmiş kırmızı atlastan sancaklarla beyaz ipek bir kumaşa yaldızla yazılmış fermanlar verilmişti. Bu fermanlarda alayların nizamnameleri ve nasıl eğitim görecekleri son derece açık şekilde belirtilmişti.” (T. Sorgun, İmparatorluktan Cumhuriyete, s. 50)
Bu alaylarda bulunanlar maaş almalarının yanında aşar ve ağnam vergisi dışındaki tüm vergilerden muaf tutuldular. Yaptıkları adi suçlar hakkında yerel mahkemelerin yetkileri kaldırıldı. 1891’de Van, Erzurum, Bitlis şehirlerinden Rus sınırlarına komşu olan yerlerden her biri 768 ve 1152 kişilik alaylardan oluşan elli bin kişilik bir askeri kuvvet meydana getirildi. 1892[3] sonlarına doğru Doğu Anadolu köylerinde birkaç süvari görmek kaçınılmaz olmuştu. Hamidiye Süvari Alaylarının sayısı artarak 1892’de 40, 1893’te 56, 1899’da 63 alaya ulaşmıştı. Hamidiye Alayları nizami olmaktan uzaktılar. Rütbe verilmesi, maaş bağlanmasına rağmen disiplin altına giremiyorlardı. Bu süvarilerin hiçbiri doğru dürüst eğitim almamışlardı. Mektep ve medrese görmedikleri için askerliğin hakkını vermiyorlardı. Yerli subay yetiştirmek için bir “aşiret mektebi” açılmışsa da buradan on beş kişi mezun olabilmişti. Askerlik dışında da günlük kendi köy işleriyle uğraştıkları için harp taktiklerini öğrenmeye niyetleri yoktu. Bunlar üniformalarını çıkarmayıp köy işlerinde de giyiyorlardı. Ayrıca bazı kasabalarda askerlik yaşı gelenler bu alaylara yazılarak askerlik yükümlülüğünden kurutuluyorlardı.
Hamidiye Alayları görevlerinin hakkını veremeyince birkaç yıl sonra şikâyetler arttı. Yetkileri iyice artan Kürt aşiret reisleri istedikleri gibi at oynatmaya başladılar. Asayişi koruyacakları yerde türlü zorbalıklarıyla durumu daha kötü hale getirdiler. Sığır hırsızlığı, eşkıyalık gibi suçlarda geçmiş yıllara göre artış oldu. Şikâyet dilekçeleri verenler bile bunlardan çekindiğinden bunları “Kürt eşkıyası” diye dolaylı yoldan ifade ediyorlardı. Süvari askerlerinin davalarına harp divanlarında bakılmasına karar verildi ise de bu kâğıt üzerinde kaldı. Şikâyetler arttı ise de II. Abdülhamid kendi adını taşıyan bu alaylara kol kanat germeye devam etti. Bu süvari alaylarını Ermeni aşiretlerini baskı altında tutmak için kullandı.
Osmanlı hükümetince, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra bu alayların dağıtılmak yerine yeniden düzenlenmesi uygun bulundu. 1910’da aşiretlerin içine gidilerek kayıt defterleri kontrol edildi, ölenler çıkarıldı ve yerlerine yenileri yazıldı. Böylece aşiretlerin gerçek güçleri ortaya çıkarıldı ve hak edenlere yeni rütbeleri verildi. Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa’nın önerisiyle Hamidiye Süvari Alayları ismi “Aşiret Süvari Alayları” olarak değiştirildi.
Aşiret Süvari Alayları’ndan Karakeçili ve Milli Aşiretleri[4] Balkan Harbi’ne katıldılar. Daha sonra da Aşiret Süvari Alayları’nı I. Cihan Harbi’ne katıldılar ise de Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Rusya’nın Doğu Cephesi’nden çekilmesinden sonra İttihat ve Terakki, Aşiret Süvari Alayları’nı tasfiye kararı aldı, askerleri terhis etti. Olası bir Kürt hareketinin oluşmaması için “göç kanunu” çıkarılarak Kürtleri batıya göndermeye başladı. Bu Alaylar 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yer almayarak tarihe karıştılar.
Kaynak: Bilgiyurdu Gençlik Dergisi, Sayı: 15 Eylül-Ekim 2009
Dipnotlar: