Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Halk Partisinin Tek Yanlışı (?)

0 14.311

Hüseyin Nihâl ATSIZ 

12 Ekim 1969’da yapılacak seçimler için partiler şimdiden yarışmaya başlamıştır. Parti başkanlarıyla ileri gelenlerinin yurdu dolaşarak yaptıkları konuşmalar bunu gösteriyor. Bu arada Halk Partisi kendisi için iane toplamaya kalkışarak Türkiye’de ilk defa görülen bir mücadele şeklî denemektedir.

Burada asıl söz konusu etmek istediğimiz şey Halk Partisi Genel Başkanının kendi partisi hakkındaki bir hükmüdür: Halk Partisinin tek kusuru seçimle gereği kadar ilgilenmemesi imiş.

Biz Halk Partisinin seçimle nasıl ilgilendiğini, oy almadan nasıl iktidara geldiğini bilen ve bu konuda çok ilgi çekici bir de müşahedeye sahip olanlardanız. Bundan ileride bahsedeceğiz.

Bazı insanlar kendilerini her zaman, her konuda haklı zannederler. Yanlış ve kusur kabul etmezler. İsmet İnönü bunların tipik bir örneğidir. Şimdiye kadar bir kusurunu itiraf ettiği görülmemiştir. Hele Ulus gazetesinde uzun süredir yayınlanan hâtıraları değişmez Genel Başkanın ruh yapısını gösterme bakımından çok mühimdir. Pisikanaliz uzmanları için bulunmaz bir etüt kaynağıdır. Bu hatıratı okuyanlar, dikkat ettilerse farkına varmışlardır ki İsmet İnönü bütün askerî ve siyasî hayatı boyunca hiçbir hatâ işlememiştir. Bütün zaferler onundur. Lozan onundur. Cumhuriyet fikri bile onun kafasından doğmuştur.

Atatürk de mühim bir şahsiyettir ama o daha ziyade Millet Meclisindeki yıkıcı muhalefetle uğraşarak Cumhuriyetin kurulmasına hizmet etmiştir.

Kurtuluş Savaşının ön saftaki şahsiyetlerinden hepsinin büyük kusurları vardır. İnönü bu kusurları yumuşak gözüken sert bir dille anlatmaktadır. Atatürk’e karşı doğan muhalefet de onun hudut ve sınır tanımayan hareketlerine karşı meydana gelmiştir.

İzmir suikastında kurulan İstiklâl Mahkemesinin verdiği karalardan, mahkemenin cereyan safhalarından İsmet İnönü’nün hiçbir haberi yoktur. Yani İnönü masum bir şahsiyettir. Yalnız cephe kumandanlığı, baş murahhaslık ve başbakanlıkla meşgul olmuştur. Yurtta huzursuzluk doğuran ve inkılâp hareketlerinin tabiî sonucu olan davranışlardan uzak kalmıştır.

Hatta 19 Mayıs 1944’te Türkçüler aleyhindeki o zavallıca nutku veren İnönü, tutuklamalardan sonra Türkçülere yapılan işkencelerden haberdar olmadığını bile, bizim bildiğimiz iki kişiye, saf ve teatral tavırlarla söylemiştir ki tabiî buna da imkân yoktur. Bunları da biz ilerde kendi hâtıralarımızda Türk milletine anlatarak İsmet İnönü ve çağı için tarihî ana kaynaklar bırakacağız.

Hayatında işlediği hatâlardan hiçbirini kabul ve itiraf etmeyen kimse büyük bir hatâ ile malûl demektir. Hele bir insanın yüreğinde kin denilen iptidaî duygu çöreklenmişse onun sözlerini sıkı bir tenkit süzgecinden geçirmek şarttır.

Bugün artık gün ışığına çıkmıştır ki Birinci Cihan Savaşı sonundaki büyük bozgundan sonra Türkiye’nin kurtulacağına inanan ve bu hususta mücadele hazırlığı yapan iki kişi vardı: Mustafa Kemal Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa… İsmet İnönü ise davanın ebediyen kaybedildiğine inanmıştı. Yabancılardan birinin, elverişli olanın mandasına bile yanaşıyordu. Kâzım Karabekir Paşa’ya yazdığı bir mektupta Amerikan mandasını kabulden başka çare olmadığı belirtiliyordu, (bakınız: Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, birinci basım, s. 175-177).

İsmet Paşa’nın, o günkü şartlar içinde, Amerikan mandasına taraftar olmasını, şüphesiz ihanet diye değil kısa görüşlülük olarak değerlendirmek yerinde olur. Çünkü o gün bir kurtuluş savaşının mümkün olduğunu düşünebilmek büyük bir siyasî matematikçi olmaya bağlıydı ve bu alanda İsmet Paşa, Atatürk’le elbette aşık atamazdı. Fakat buna rağmen İnönü’nün kendisini Atatürk’le eşit tutmasını ve bu hatâsını itiraf mertliğinden kaçınmasını elbette vefasızlık ve haddini bilmemek diye değerlendirmek isabetli bir hüküm olacaktır.

İsmet İnönü, aradan uzun yıllar geçtikten sonra röportaj şeklinde yayınladığı hâtıralarında kendi hatâlarını itiraf etse ve artık ölmüş bulunan arkadaşlarına karşı vefalı davransa şüphesiz iyi bir not kazanmış olurdu. Fakat olayları tarafsız bir gözle anlatıyor gibi gözükerek eski arkadaşlarını muştalamak lehinde bir davranış değildir ve tatili hükmünü böyle verecektir. Hele Cumhuriyet fikrini Lozan konuşmaları sırasında düşündüğünü, yani bu hususta Atatürk’e takaddüm ettiğini iddia etmesi olsa olsa İnönü’nün yaşlılığı ile tefsir olunabilecek yanlış bir düşünce mahiyetinden ileri gidemez.

Halk Partisi bu memleketin tarihine pek çok kusurlarla karışmış bir partidir ve onun seçime az ilgi göstermesi gerçek kusurları yanında bir sevap kadar masum kalmaktadır. Bu partinin en büyük kusuru Türkiye’de bugün rezilâne bir şekil almış olan solculuğu destekleyip beslemesi olmuştur. Hele 1944’te komünist düşmanı Türkçüleri “Almanlarla iş birliği yapıp Türkiye’yi Almanlar safında savaşa sokmak isteyen maceracılar” diye ilân etmesi partilerinin ebedî yüz karası olarak kalacaktır.

Türkçüler o ithamdan, kendi iktidarlarının sıkıyönetim mahkemelerinde beraat ettiler. Rusları tepeleyen Almanlar’a karşı sempati beslemelerine rağmen dış siyasette bir Alman taraftarlığı gütmedikleri de anlaşıldı.

İsmet Paşa’nın hayatında “Amerikan, mandası isteyen.” bir devir olduğu kendisinin Kâzım Karabekir Paşa’ya yazdığı mektupta sabit olmuş bir hakikattir.

Türkçülerin hayatında buna benzer küçültücü bir nokta yoktur. Zannederim İsmet İnönü’nün Türkçülere karşı sönmeyen kini de böyle bir kıskançlığın yarattığı kompleksten doğmaktadır.

Gözlem, 1969, Sayı: 21

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.