2.400 km karelik bir alana yayılan Hakasya, Yenisey ırmağının yukarı kesimindeki Hakas- Minusin havzasının batısında yer alır. Türk tarihi açısından bugünkü Hakasya toprakları, Altay toprakları gibi büyük bir öneme sahiptir. Göktürk, Uygur ve Kırgız Kağanlıklarının kurulduğu bu coğrafyada, eski Türk kültürüne ait olan bir çok tarihi eser: Göktürk alfabesiyle yazılmış yazıtlar, Türk kurganları ve balballar bulunmaktadır. Hakasların ataları olan Yenisey Kırgızlarından kalma yazıtlar en çok burada bulunmuştur.
Eski tarihin ihtişamına rağmen, Hakasya’daki bugünkü Türk varlığı çok düşük bir seviyededir. Bölgenin yoğun Ruslaştırılması ve Hakasların asimilasyonu Hakasları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir.
Çarlık Rusyası Zamanındaki Asimilasyon
17. asırdan başlayarak Hakasların Ruslarla karşılaşması sonucunda, Hakasların kaderi kökten değişmiş ve bölgenin Ruslaştırılma süreci başlamıştır. Rus belgelerinde ilk defa 1604 yılında Kırgızlardan bahsedilmektedir. Sibirya hanlığının düşmesinden sonra Sibirya’nın içlerine doğru ilerleyen Ruslar 1604 yılında Hakasların Kırgız boyuyla karşılaşmışlardır. Ruslar Hakas topraklarına ulaştıkları zaman, bugünkü Hakasya topraklarında aralarından federasyon kuran dört tane beylik mevcuttu: Yezer veya İsar, Altısar, Altır ve Tuba beylikleri. Bu dört beylikte de hakim unsur Kırgız boyu olduğu için Ruslar buraya Kırgız toprağı demişlerdir.[1] Beyliklerin oluşturduğu bir nevi federasyonun adı Hongoray veya Hongor idi.[2]
Hongoray topraklarına Altın Hanlar ve daha sonra Cungarya da göz dikmiştir. 17. asrın ortasında Altın Hanların baskı ve soygun politikasından kurtulmaya çalışan Kırgız beyleri Cungarya’ya yönelmişlerdir ve Hongoray Cungarya’ya vergi öder duruma gelmiştir. 1707’de I. Petro’nun emriyle Rus Kazakları Kırgız toprağına girip, ortasında Abakan kalesini kurmuşlardır. Ruslar yerlilerden kürk vergisini toplamaya başlamışlardır ve böylece Hakaslar hem Cungarlara, hem Ruslara, hem de Moğollara vergi öder duruma gelmişlerdir. 1727 yılında Rusya ve Çin arasında imzalanan Bura Anlaşması ile Rusların Hakaslar üzerindeki egemenliği kesinleşmiştir.[3]
Çarlık Rusya’sının sömürge politikası çerçevesinde Hakaslardan “yasak” denilen ve kürk cinsinden alınan verginin dışında daha birkaç tane vergi alınıyordu. Bunlar dışında, çarlığın yerel memurları üzerinde denetim ve kontrol zayıf olduğu için, bunlar görevlerini kötüye kullanıp Hakaslar üzerinde soygun rejimini kurmuşlardır. Bu çerçevede yerel yöneticiler kendi şahsi zenginlikleri için Hakaslardan ek vergiler alıyorlardı.[4]
Çarlık Rusya’sının Hakasya’da uygulanan sömürge politikasının diğer bir ayağı ise Hıristiyanlaştırma yoluyla Ruslaştırma politikasıydı. Sibirya’nın genelinde olduğu gibi Hıristiyanlaştırma politikası özellikle 18. yüzyılda yoğunlaşmıştır. Hıristiyanlaştırma vergi muafiyeti, devlet memuriyetinin verilmesi gibi yollarla sürdürülmüştür. Hıristiyanlaşan Hakaslar için Rus köylerine yerleşmek, Rus kıyafetlerini giymek zorunlu hale getirilmiştir.[5]
Hıristiyanlaştırma politikasının yürütülmesinde önemli bir rolü Ortodoks Kilisesi üstlenmiştir. Baskı ve tehditlerle toplu vaftiz etmeler düzenleniyordu. Mesela, 1876’da yaklaşık 3000 kişi yerel yöneticiler tarafından Askız nehrinin yanına gönderilmiş ve orada toplu olarak vaftiz edilmiştir. Bu tür toplu vaftiz etme faaliyetleri abes sonuçlara da yol açıyordu. Bahsedilen 3000 kişinin vaftiz edilmesi sırasında bütün erkeklere Vladimir ismi, bütün bayanlara ise Maria ismi verilmiş, kimi Hakas birkaç kez vaftiz edilmiş, kimi Hakaslara bundan dolayı birkaç farklı Hıristiyan isim verilmiştir.[6]
Rusya halklarının siyasi hayatına büyük etki eden 1905 devrimi Hakasları da etkilemiş ve Rus çiftçilerinin ardından Hakaslar da vergi ödemeyi reddetmişlerdir. 19. asrın sonundan beri gelişen Hakas milliyetçileri da harekete geçmiş ve 1905’te Kasım ayının başında Askız kasabasında toplanan Hakas milliyetçileri, yerliler, yani Hakaslar için yeni bir idarenin kurulmasına karar vermişlerdir. “Yeni Bozkır Kanun Taslağına” göre, Hakaslar üzerindeki idare çarlık otoritelerinden Hakasların kendilerine geçmeliydi. Çarlık otoriteleri devrimci hareketi kırıp kontrolü sağladığı zaman doğal olarak Hakasların bu talebini reddetmişlerdir.[7]
1908’de toprak reformunun sonucu olarak ormanlar Hakaslardan alınarak hazine hesabına geçirilmiş, Hakaslara buralarda sadece avlanma izni verilmiştir. Reformun diğer bir yansıması ise bütün Hakas erkeklerine 15 desyatin toprağının dağıtılması olmuştur.[8] Ancak Hakaslar zaman içinde tarım için elverişsiz topraklara sürüldükleri için, toprak reformunun sonucunda Hakas topraklarındaki Rus çiftçilerinin yerleşmeleri pekiştirilmiştir.
Sovyet Döneminde Hakasya
1918’de Beyaz Ordu bölgeyi ele geçirmiş, ancak Eylül 1919’da Sovyetler bölgeye girmişlerdir. Çatışmaların tamamen bitmesi ise 1923 yılını bulmuştur. Halk Milletler Komitesi başlangıçta her ne kadar ortak Oyrot (Altay)-Hakas otonom bölgesinin oluşturulmasını kabul etmiş gibi görünseler de, “böl ve yönet” politikası gereği 1923’te Altaylar ve Hakaslar için ayrı ayrı bölgeler oluşturulmuştur. Oluşturulan Hakas Ulusal Bölgesi 1925’de Hakas okruguna (bölgesine) dönüştürülmüştür.[9]
1930’da okrugların ortadan kaldırılması söz konusu olduğu zaman, Hakasya Komünistleri Stalin adına bir mektup yollayarak, Hakas okrugunun lağvedilmesi halinde, Hakasya’da milliyetçiliğin artacağını ve Hakasların Tuvalarla aynı millet oldukları için Tannu Tuva Cumhuriyetine katılmak isteyebileceğini ima etmişlerdir.[10]
Böylece 20 Ekim 1930’da Hakas Okrugu Hakas Özerk Bölgesine dönüştürülmüştür. Ancak Hakas milliyetçilerinin faaliyetleri durmamıştır. Özellikle Hakasya’da artan Rus etkisi, Hakas komünistleri arasında tepkiye yol açmıştır. Yaptıkları toplantılarda “Hakasya Ruslarsız da yapabilir” sözleri bir slogan haline gelmiştir. Bazı Hakas ileri gelenler, aynı Altay milliyetçileri olduğu gibi, Sibirya’daki Türk halklarının aynı çatı altına toplayacak bir otonominin oluşturulması için harekete geçmişlerdir. Kazakistan ile temasa geçen bu Hakas milliyetçileri yeni Hakas aydınlarından, Moskova’daki Hakas Öğrencileri Kulübü üyelerinden ve Hakas Öğretmen Kolejinden mezun olan Hakaslardan oluşmuştu.[11] Sibirya Türklüğünü birleştirmeye çalışan bu aydınlara karşı soruşturmalar 1934 yılında başlamış ve 1937 yılına bini aşkın Hakas aydın ve siyasetçisi tutuklanmıştır. Tutuklananların çoğu yok edilmiştir. Sadece 27 Kasım 1937’de bir gün içinde 137 kişi yargılanmış, 107’sine idam cezası verilirken, kalanlara kesin ölüm demek olan Stalin zamanının klasik cezası: “on yıl ağır hapis cezası” verilmiştir.[12]
Kolektifleştirme yıllarında sadece aydınlara karşı değil, Hakasların beylerine, zenginlerine, hatta orta halli insanlara karşı bile temizlik hareketi gerçekleştirilmiştir. Sibirya’nın diğer bölgelerinde de olduğu gibi, eski soylular ve zenginler, ve ayrıca Şamanlar Sovyet iktidarı açısından zararlı görülmüş, Hakasları kesinkes Sovyet iktidarına bağlamak için toplumda var olan eski ilişkileri ortadan kaldırmak gerekli görülmüştür. 1924-25 yılları arasında Hakasya’da 71 Şaman mevcuttu,[13] Sovyet iktidarı zamanında bunların çoğu sürgün edilmiştir.
Hakasya’da 1930’da kolektifleştirme başlamış, halkın malvarlıklarına el konulmuş, insanlar kolektif çiftliklerine toplatılmıştır. Kolektifleştirme sonucunda bütün Güney Sibirya’da olduğu gibi burada da açlık baş göstermiştir. Açlık özellikle hayvancılıkla uğraşan Hakasları etkilemiş, insanların ellerinden bütün geçim kaynaklarını oluşturan hayvanlar alınıp, insanlar kendi kaderleriyle baş başa bırakılmıştır. Açlığın sonucunda toplu saldırı ve yağma eylemleri gerçekleşmiştir.[14]
Hakas bölgesi oluşturulduğu zaman Hakasların nüfusu 47.486 kişi olup, toplam nüfusun %42.3’ünü oluşturuyordu.[15] Ancak Sovyet zamanında başlayan endüstrileşme sonucunda bölgeye büyük miktarda Rus nüfusunun akımı gerçekleşmiştir. 1926’dan 1932 yılına kadarki yedi yıl içerisinde Hakasya’nın nüfusu bu göçün neticesinde %100 olarak artmıştır. 1944 yılına gelindiğinde Hakasya’nın nüfusu 270.000’e ulaşarak, Hakasların toplam nüfus içindeki oranı %20’ye düşmüştür. Yeni gelenler daha çok bölgenin başkenti Abakan’a ve Çernogorsk, Kommunar, Saral gibi işçi yerleşim yerlerine yerleşmişlerdir. II. Dünya Savaşının sonunda bu 4 yerleşim yerinin toplam nüfusu, bütün Hakasya’nın 1926 yılındaki toplam nüfusundan daha büyüktü.[16] 1970 yılında Ruslar artık toplam Hakasya nüfusunun %78,4’ünü oluşturuyordu. 1989’a gelindiğinde ise bu oran %79,5’e eşitti.[17] Hakasya’da Rus nüfusunun bu denli muazzam artışı çoğunlukla Hakasya’daki zengin kömür yataklarından dolayı olmuştur. Altın ve diğer değerli madenlerinin de çıktığı Hakasya’nın zenginliği yerlilerin kendi topraklarında azınlığa sürüklenmelerine sebep olmuştur.
Sovyet zamanında Hakaslar üzerinde asimilasyon ve özellikle kültürel asimilasyon devam etmiştir. Bugün Hakasya’da toplumsal, siyasi ve ekonomik bütün faaliyetlerde yoğun olarak Rusça kullanılmaktadır. Sovyetler Birliği zamanında Hakasların maruz kaldığı kültürel asimilasyonun boyutları aşağıdaki verilerde açıkça kendisini göstermektedir. 1926 yılındaki verilere göre, o yıllarda Hakas nüfusunun %96’sı Hakasçayı ana dil olarak kabul ediyordu. 1989 yılında yapılan sayımda ana dilini hiç bilmeyen Hakasların toplam Hakas nüfusuna oranı %24’e çıkmıştır. Fakat Hakasçayı bilen her kes Hakasçaya tam hakim değildir. Hakas dilinin düştüğü durumu aşağıdaki rakamlar daha iyi açıklamaktadır: 1989’da Hakasların sadece %2,3’ü iş sırasında ve %3,1’i arkadaşlarıyla kendi aralarında Hakasça konuşuyordu. Hakasların sadece %2,1’i Hakasça gazete okurken, edebi eser okuyanların sayısı ise daha azdı.[18]
Sovyet zamanında Hakasçanın kullanım alanları daraltılmıştır. Rusça bilmek yüksek öğrenim ve iyi kariyer yapma açısından önemli cazibelere sahipken, Hakasça bilmek gereksiz bir meziyet haline sokulmuştur. 1956 yılında Potapov Hakasya’da mevcut olan 400 okuldan 79’unun milli okul, yani Hakasça eğitim veren okul olduğunu belirtirken, ki bu sayı okulların %20’sine tekabül etmektedir, 1960’lı yıllarda milli kültüre karşı Sovyetler Birliği boyunca gerçekleştirilen reform kapsamında bu okullar Rusça eğitime çevrilmiştir.
Hakasya’da Milli Uyanış
Güney Sibirya Türklerinin asır başındaki ortak milliyetçi arayışları ve birleşik Güney Sibirya Türklerinin devletini kurma çabaları, 1980’lerin sonundaki Güney Sibirya Türklerinin hareketlerine de yansımıştır. 1980’lerin sonunda Güney Sibirya Türklerinin ortak hareketi canlanmıştır. St. Petersburg’da Altaylar, Hakaslar ve Şorlar tarafından Sibirya Kültür Merkezi (SKM) kurulmuştur. SKM’nin kurulmasında Hakas aydınları aktif bir rol oynamıştır. SKM Güney Sibirya Türklerinin milli otonomilerinin genişletilmesi gerektiğini, sanayileşmenin sebep olduğu asimilasyonu engellemek gerektiğini ve yerli dillerin durumunu düzeltmek gerektiğini savunuyordu. Merkezin amaçlarından birisi de, Altay, Hakas ve Şor Türklerinin tarihi birliğini canlandırmak olarak belirlenmişti.[19]
Sibirya Kültür Merkezinin üyeleri çok çeşitli kesimleri temsil ediyordu. Hepsinin ortak amacı Sibirya Türklüğünü korumak ve birliğini sağlamak olmasına rağmen, kullanmak istedikleri araçlar çok farklıydı. Ilımlılar sadece RF içindeki egemenlik talepleriyle ortaya çıkarken, radikaller direk Rusya’dan ayrılmayı talep ediyorlardı.[20]
Hakasların milli uyanışında “Tun” milli hareketi ayrıcalıklı bir yere sahiptir. 1980’lerin sonunda faaliyete geçen Tun, içerisinde milliyetçi Hakasları ve milli aydınları barındırmıştır. Radikal ve ılımlı Hakas milliyetçileri aynı çatı altında toplanarak, Hakas toplumunu milli kimliğine dönüşünü sağlamaya girişmişlerdir. Tun’un Hakas köylerine düzenlediği geziler hem halkın milli uyanışını sağlamış hem de halktan kopuk olarak yaşayan aydınları Hakas halkına yakınlaştırma ve oların milli problemlere daha fazla eğilmelerini sağlamıştır.[21]
Hakasların Hakasya toplam nüfusunun ancak %10’unu oluşturmalarına ve Hakasların büyük ölçüde kültürel asimilasyona maruz kalmalarına rağmen, Hakas halkının milli uyanışı siyasi taleplere kadar uzanmıştır. Bu alandaki Hakas halkının sesini yine “Tun” duyurmuştur. Hakasların milli kimliğini korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan Tun, yönetim organlarında Hakasların daha geniş temsilini sağlamayı da amaçlamıştır. 1990 yılında Tun’un tertiplediği Hakas Halk Kongresinde Hakas Otonom bölgesinin Krasnoyarsk krayından ayrılma ve Hakas Cumhuriyetinin oluşturulma kararı çıkmıştır.[22] Tun ayrıca, iki meclisli bir parlamento, bu parlamentoların birisinde sandalyelerin yarısını, başbakan ve Meclis başkanının Hakas olmasını talep etmiştir.[23]
1990’da Hakasya’nın yönetim organlarında “milli devrim” olarak algılanan değişiklik yaşanmıştır. O yıl Komünist Partisi Bölge Komitesinin başına Rus değil, bir Hakas geçmiştir. Hakaslar gibi az nüfuslu bir halk için bu gerçekten çok büyük bir olaydı. Bu değişikliğin ardından Hakas Halk Kongresinde alınan karar resmi yönetim tarafından gerçekleştirilmiş ve 1990 yılında Hakasya Bölge Komitesi, Krasnoyarsk krayından ayrılmasına ve Hakas Otonom Cumhuriyetinin kurulmasına karar vermiştir. Tek taraflı ilanla oluşturulan Hakas Otonom Cumhuriyetinin statüsü ancak 1 yıl sonra federasyon düzeyinde kabul görmüştür.[24]
Hakasya Cumhuriyeti’nin siyasi varlığını hayata geçirmek üzere 1992’de Hakasya’nın yasama organı olarak kabul edilen Yüksek Sovyetin seçimleri yapılmıştır. Seçimlerin sonucunda 97 kişilik Yüksek Sovyete sadece 13 Hakas seçilmiştir. Hakasya’daki toplam nüfusun içindeki Hakasların oranı göz önünde bulundurulduğu zaman, Hakasların yasama organındaki temsilinin eksik olmadığı görülmektedir. Ancak nüfus oranıyla uyumlu olarak delege sayısına sahip olmak, uyanan Hakas milliyetçiliği için yeterli değildi. Kendi topraklarında azınlık durumuna düşürüldüklerini bilen ve kendilerini bu toprakların gerçek sahibi olarak hisseden Hakas milliyetçileri yönetimin başına da Hakas birisini geçirmek istiyordu. Böylece Yüksek Sovyetinin başkanlık konusu küçük Hakasya’daki etnik problemleri ve Hakaslar arasında artan milliyetçiliği ortaya çıkarmıştır. Yüksek Sovyet başkanlığına bir Rus seçilmiştir. Hakasya’nın önceki başkanı Ştıgaşev de başkanlık için mücadele etmiş, fakat seçilen başkandan iki kat daha az oy almıştır. Yüksek Sovyet başkanı olarak bir Rusun seçilmesi, Hakasların protestolarına yol açmıştır. Yüksek Sovyetin Hakas delegeleri başta olmak üzere, Hakaslar bu seçimlere tepki duymuştur. Yüksek Sovyetinin toplantısına davet edilen Hakas milli aydınları, bir Rus’un Hakasya’nın Yüksek Sovyet başkanı olarak seçilmesini Hakaslara hakaret olarak değerlendirmişlerdi. Yüksek Sovyet binasının önünde Hakasya’nın her tarafından toplanan Hakaslar protestolar düzenlemiştir. Hakaslar bu şekilde artık aktif bir şekilde siyasi güce de talip olduklarını göstermişlerdi. Meydana gelen sorun, Tun hareketinin üyesi Asoçakov’un Yüksek Sovyet başkan yardımcılığına getirilmesiyle kısmen çözülmüştür. Fakat bir süre sonra Yüksek Sovyet başkanı istifa etmek zorunda kaldıktan sonra, bu göreve yeniden 1990’da Hakasya’nın başında olan Ştıgaşev seçilmiştir.[25]
Hakasya’daki milliyetçiliğin gelişmesi Sovyetler Birliği’ndeki genel eğilimi tekrarlamıştır: yerli halkın milli uyanışının ardından Ruslar da harekete geçmiş ve özellikle Kozak teşkilatlarının çerçevesinde teşkilatlanmaya başlanmıştır. 1991 yılının sonunda Hakasya Slav-Kozak Birliği kurulmuştur. Fakat 1992 yılında Slavlar ve Kozaklar ayrılmıştır.
1992 yılında Hakasların Yüksek Sovyet başkanının istifası için yaptıkları gösterilerden sonra, Abakan’dan sonra Hakasya’nın en büyük şehirleri olan Çernogorsk ve Sayanogorsk’taki Ruslar da harekete geçerek bu şehirlerde Rus otonomilerinin oluşturulmasını veya bu şehirlerin Krasnoyarsk krayına katılmasını talep etmişlerdir. Rusya’nın çoğu milli otonomilerinde olduğu gibi, burada da Jirinovskiy’nin partisi güçlüdür.[26]
Sovyetler Birliği’nin yıkılması Hakaslar açısından olumlu sonuçlara yol açmıştır. Sovyetler Birliği’nin yerine daha demokratik ve federasyona benzeyen bir yapıda Rusya Federasyonu’nun kurulması, Hakasların kendi kültürlerini daha rahat devam ettirmelerine imkan vermiştir. Böylelikle 1990’lı yıllar milli kültürün yeniden doğuşuna sahne olmuştur. Bir yandan yukarıda anlatıldığı gibi Hakas milliyetçiliği siyasi alana taşınırken, diğer yandan halk arasında kendi kültürlerine dönüş önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Gittikçe kullanım alanları daralan Hakasça için de bir şans doğmuştur.
Hakasça bilmek bir milli gurur haline gelmiştir. 1994 yılında yapılan nüfus sayımı sırasında 1989 yılına göre Hakasça’nın durumunun kısmen iyileştiği görülmektedir. Şöyle ki, evde Hakasça konuşanların oranı %42, okulda Hakasça konuşanların oranı %1,2, işyerinde %8,6’ya çıkmıştır.[27] Karşılaştırma açısından 1989’da işyerinde Hakasça konuşanların oranı %2,3 civarında olduğu belirtilmelidir.
Bugün Hakasya’da mevcut olan 275 okuldan 114’ünde Hakasça bir ders olarak okutulmaktadır. Bu eğitim Hakas çocuklarının %69,4’ünü kapsamaktadır. Tamamen Hakasça eğitim yapan lise düzeyinde bir okul bulunmazken, 17 ilkokul tamamen Hakasça eğitim vermektedir. Hakasça eğitimi zorlaştıran hususlar arasında eğitimli kadroların bulunmaması, gerekli okul kitaplarının olmaması yer almaktadır. Bugün ancak Hakasçayı iyi bilen öğrenciler için gerekli okul kitapları mevcuttur. Mali problemler yüzünden Hakasçayı az bilen veya bilmeyen Hakas öğrencileri için gerekli okul malzemelerinde eksiklikler yaşanmaktadır.[28]
Her yerde olduğu gibi, Hakasların milli kimliği de halk arasında taban bulabilecek bazı temellere dayandırılmalıydı. Böyle bir temeli Hakasların geleneksel inanışı oluşturmuştur. Hakasların bugünkü dini Ortodoks Hıristiyanlığı olmasına rağmen, özellikle milliyetçi çevreler tarafından bu din her şeyden önce Rus işgaliyle özdeşleştiği için, ve Rusların dayattığı bir inanç sistemi olduğu için, Hakasların milli uyanışına destek sağlayabilecek başka bir inanç sistemine ihtiyaç vardı. Bu zaruret aydınlar arasında farklı arayışlara yol açmıştır. Milli hareketin içindeki faal üyelerin bazıları Şamanizm’in milli uyanışın temeli olarak kullanılmasından yanayken, bazıları ise daha önce eski Türk devletlerinde geçerli olan tek Tanrı inancının canlandırılmasından yanaydı. Fakat ikincilerin sesi daha zayıf kalmıştır ve zamanla onlar aktif milliyetçi hareketten çekilmiştir.[29] Böylece Hakas milli kimliğinin canlandırılması için Şamanizm genişçe kullanılmaya başlanmıştır.
Bütün Sibirya halklarında olduğu gibi, Hakaslar arasında da Şaman gelenekleri canlanmaya başlanmış. Milli bayramlarda ve kabile toplantılarında şaman ayinleri de yapılmaya başlanmıştır. Tabii tam olarak Şamanizm’in canlanmasından bahsetmek mümkün değildir, çünkü inanışa göre bir insan ancak Şaman olarak doğarsa Şaman olabilir. Hakasya’daki Şamanizm’in canlanması milli kimliğin oluşturulmasıyla ilgiliydi, bu yüzden milli sanatçılar ve milli aydınlar “şaman” olmuş ve Hakas halkının temelini oluşturmasında aktif rol oynamışlardır.[30]
Şamanizm’in canlandırılmasıyla, milli kimlik oluşturulmasıyla ve kültürün yeniden doğuşuyla ilgili olarak yeni mitler de oluşmaya başlamış ve halkın hayatında yer etmiştir. Bazı kişilerin ruhlarla buluşma hadiseleri, Hakasların milli kültüre dönmeleri gerektiğini vurgulamakta, halkı milli canlanmaya çağırmaktadır.[31]
Şamanizm’in Hakas milli kültür canlandırılmasında önemli bir rol üstlenmesinin bir neticesi olarak, bütün Sibirya’da olduğu gibi “şamanlar” teşkilatlanmaya gitmişlerdir. 1990 yılında Geleneksel Hakas İnancı-Şamanizm Cemiyeti kurulmuştur.[32]
Sonuç
Hakasya Cumhuriyetinin toplam nüfusunun ancak %10’unu oluşturan Hakaslar 1990’lı yıllarda başarılı milli hareket mücadelesini vermiş, halk arasında ise milli uyanış yaşanmıştır. Hakas dilinin yaşatılması ve canlanması halen Hakas toplumunun ciddi sorunlarından birisidir. Diğer taraftan Rusya’da 1990’lı yıllarda yaşanan ekonomik zorluklar halkı daha çok geçim dertleriyle uğraşmaya sevk etmiştir. Bu yüzden 1990’lı yılların başında faaliyet gösteren Hakas milli hareketi bugünlerde canlılığını koruyamamıştır. Vladimir Putin’in Rusya Federasyonu devlet başkanı olarak seçilmesiyle Rusya’da başlanan federal reform milli cumhuriyetlerin haklarının sınırlandırması yönündedir. Rusya’nın bazı bölgelerinin birleştirilmesi de bu reformun kapsamına girebilir. Bu açıdan zaman zaman dile getirilen Hakasya’yı yeniden Krasnoyarsk bölgesine dahil etme planı canlanabilir. Bu da Hakasların otonomilerini sınırlandırabilir.
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Rusya -Ukrayna Araştırmaları Masası \ Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 195-199