Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Haçlı Devletleri

0 14.243

Birsel KÜÇÜKSİPAHİOĞLU

Dünya tarihinin en önemli olayları arasında yer alan Haçlı seferlerinin, asıl amacı siyasi olup, Avrupa Hıristiyan âleminin, XI. yüzyıldan itibaren batıya doğru ilerleyen ve Anadolu’yu yurt edinme mücadelesi veren Türkleri, Anadolu’dan atmak ve Yakın Doğu’yu kendi hâkimiyeti altında birleştirmek için gerçekleştirdiği harekettir. Papa II. Urbanus’un Clermont Konsili (18-28 Kasım 1095) esnasında yaptığı Haçlı seferi çağrısı üzerine 1096 yılında başlayan ve 1291 yılına kadar yaklaşık iki yüz yıl devam eden Haçlı seferleri içerisinde tek başarıya ulaşabilen Birinci Haçlı Seferi sırasında (1096-1099) Haçlılar, Anadolu topraklarında Urfa Haçlı Kontluğu’nu (10 Mart 1098) ve Antakya Haçlı Prinkepsliği’ni (3 Haziran 1098), Kudüs’ün zaptından sonra ise burada Kudüs Haçlı Krallığı’nı (15 Temmuz 1099) ve daha sonra da Trablus-Şam bölgesinde Trablus Haçlı Kontluğu’nu (12 Temmuz 1109) tesis etmişlerdir.

Urfa Haçlı Kontluğu (1098-1144)

Urfa Haçlı Kontluğu’nun kurucusu Baudouin de Boulogne, Papa II. Urbanus’un Clermont Konsili’nde yaptığı Haçlı Seferi çağrısıyla harekete geçen ağabeyi Godefroi de Bouillon’un kumandasındaki Lorrainelilerden oluşan ordu ile birlikte doğuda kendine bağımsız bir devlet kurma kararlılığı içinde Birinci Haçlı Seferi’ne katılmıştı.

Birinci Haçlı Seferi ana ordusuyla Anadolu’ya gelen Baudouin önce Kilikya bölgesine, ardından da Urfa hâkimi Ermeni Thoros’un Türklere karşı kendisine yardım etmesi ricasıyla gönderdiği heyetin daveti üzerine 6 Şubat 1098’de Urfa’ya geldi. Ermeni halkı tarafından coşkuyla karşılanarak, Thoros tarafından manevi evlat ve müşterek hâkimiyetle ödüllendirildi. Ancak bütün bu yaptıklarının karşılığını Thoros, bir ay gibi kısa bir sürede muhtemelen Baudouin’in de dolaylı olarak içinde bulunduğu halk isyanıyla ortadan kaldırılmak suretiyle ödedi. Bu gelişmelerden sonra Baudouin tarafından Urfa’da Doğu’da ilk Haçlı devleti kurulmuş oldu (10 Mart 1098).

Devlet kurma fikrini gerçekleştiren Baudouin bundan sonra gayesine uygun olarak çalışmaya başladı ve ilk iş olarak Antakya’yı kuşatmaya devam eden ana Haçlı ordusuna 1098 yılı Mart ve Nisan aylarında yiyecek göndererek yardımda bulundu. Musul Hâkimi Kürboğa’nın, Antakya’nın Haçlılarca ele geçirilmesini önlemek üzere düzenlediği sefer sırasında Urfa şehrini kuşatması karşısında şehri güçlendirmeye önem verdi. Üç hafta süren Urfa kuşatmasından (4-25 Mayıs 1098), surların çok iyi tahkim edilmiş olmasından dolayı bir netice elde edemeyen Kürboğa, kuşatmayı kaldırıp Antakya’ya yöneldi. Bu başarı ise Baudouin’in prestijinin artmasına katkıda bulundu. Bundan sonra Balduk’un elindeki Samsat ile Artukoğullarından Belek’in hâkimiyetindeki Seruc’u ele geçirmekle Urfa bölgesindeki otoritesini perçinleyen Baudouin, Antakya’daki Haçlı ordusundan Urfa’ya gelerek hizmetine girenleri ödüllendirerek, bunların Ermeni kızlarıyla evlenmelerini sağladı, kendisi de dul ve çocuğu olmadığı için Taphnuz adında bir Ermeni beyinin kızıyla evlendi.

Her ne kadar kendisi ve adamları Ermeni kızlarıyla evlense de aslında hep onlardan nefret ederek yaşayan Baudouin, ana Haçlı ordusundan sağladığı kuvvetlere güvenerek, yüksek makamları işgal eden Ermenileri bu makamlardan uzaklaştırmak suretiyle kendisine suikast hazırlamalarına neden oldu. Bu ihanet Baudouin’i harekete geçirdi ve suikastçilerin ileri gelenlerinin gözlerini oydurup, ellerini ve ayaklarını kestirerek çoğunu da hapse attırarak intikamını aldı.

Baudouin, 15 Temmuz 1099 tarihinde Kudüs’ün Haçlılar tarafından ele geçirilmesinden sonra, ettikleri haçlı yemini gereği hac yapmak için Antakya prinkepsi Bohemund ile birlikte Kudüs’e geldi (21 Aralık 1099). “Kutsal Mezarın Savunucusu” unvanıyla Kudüs Haçlı Krallığı’nın başına getirilen ağabeyi Godefroi de Bouillon ile görüştü ve tekrar 10 Şubat 1100 tarihinde Urfa’ya döndü. Aynı yıl Bohemund’un Danişmendli Emiri Gümüştegin tarafından esir edilmesi hadisesi karşısında Haçlı kontuna yardım etmek amacıyla küçük bir maiyyet ile Malatya’ya gitti. Ancak bu girişimi hedefine ulaşamadı. Bu seferden Urfa’ya döndüğünde Baudouin, ağabeyi Godefroi’nin 18 Temmuz 1100 tarihindeki ölümüyle yerini alması için Kudüs’e gelmesini isteyen bir heyet ile karşılaştı ve Urfa Haçlı Kontluğu’nu Antakya’da bulunan kuzeni Baudouin du Bourg’a bırakarak Kudüs’e gitmek için yola çıktı. 9 Kasım 1100’de Kudüs’e vararak kral unvanıyla yönetimin başına geçti.

Urfa Haçlı Kontluğu’nun hâkimi II. Baudouin de (1100-1118), Godefroi de Bouillon’un yanında Birinci Haçlı Seferi’ne katılmıştı. Urfa kontu olarak göreve getirildiğinde Artuklu Beyi Sökmen’in Seruc’u geri almak istemesiyle karşılaştı. Seruc’un Türk halkı Hıristiyan hâkimiyetinden kurtulmak için Sökmen’den yardım istemiş ve Sökmen de Türklerden oluşan ordusuyla Seruc üzerine yürümüştü. II. Baudouin’in Seruc garnizonunu güçlendirme çabaları sonuçsuz kaldı ve iç kale hariç olmak üzere şehir Türklerin eline geçti. Ancak II. Baudouin’in, Urfa ve Antakya’dan aldığı takviye kuvvetleriyle harekete geçmesi ve yapılan savaşta Frankların galip gelmesiyle Sökmen geri çekilmek zorunda kaldı ve Urfa kontu da Seruc’a hücum ederek şehri yağmaladı. Kaçıp kurtulabilenlerin dışında bütün Müslüman ahali öldürüldü veya esir edildi. Bu olaydan sonra Baudouin’in kontluğu esnasında vukû bulan iki önemli hadiseden biri onun evlenmesi, diğeri de kuzeni Joscelin de Courtenay’ın yanına gelmesi olmuştu.

Malatya hâkimi Ermeni Gabriel’in kızı Morphia ile evlenen II. Baudouin’in bu evlilikten Melisende, Alice, Hodierna ve Joveta adlı dört kızı oldu. 1102 yılında kuzeni Joscelin de Courtenay’ın gelişi ile de onun şahsında iyi bir yardımcıya kavuştu ve kendisine Tell-Bâşir merkez olmak üzere kontluğunun Fırat’ın batısında kalan bölgesini (Dulûk, Ayntab, Râvendân) vererek gelecekteki olaylarda büyük roller üstlenmesini sağladı.

II. Baudouin, Kudüs Kralı Baudouin de Boulogne’un isteği üzerine Bohemund’un Türk esaretinden kurtulması için çok fazla çaba gösterdi. Bohemund’un 1103 yılında fidye karşılığında kurtulması sonucu Urfa ve Antakya Haçlı devletleri müşterek olarak 1103 yılı süresince Müslüman komşu ülkelere saldırılarda bulundular. Bohemund ile Joscelin de Courtenay’ın Haleb bölgesine yaptıkları yağma akınlarına, II. Baudouin de Mardin civarındaki Müslüman topraklarına ve Rakka ovasıyla Ca’ber Kalesi’ne saldırmakla destek verdi.

Aynı tarihlerde Selçuklu Sultanı Berkyaruk ile kardeşi Muhammed Tapar arasında iktidar mücadelesi yüzünden çıkan kargaşa ve güvensizlik ortamı Türk İslâm dünyasını karışıklık ve boşluğa iterken bu durum II. Baudouin’e Müslüman topraklarına akınlar yapma ve ülkesinin sınırlarını genişletme fırsatını verdi. Bu amaç ile II. Baudouin, Doğu Müslümanları ile Suriye bölgesinin irtibatını kesmek suretiyle metbû olarak gördüğü Kudüs kralının, Filistin ve Suriye’deki büyük güçlerle sıkıştırılmasını önlemek için, iki Müslüman bölgeyi birleştiren Harran şehrini ele geçirmeyi düşündü. Aynı zamanda bu şekilde Musul-Halep bağlantısı da ortadan kaldırılacaktı. Bohemund ile birlikte harekete geçen II. Baudouin, karşısında Mardin Hâkimi Artukoğlu Sökmen ile Musul Valisi Çökürmüş’ün kumandasındaki Türk kuvvetlerini buldu. 7 Mayıs 1104’de cereyan eden Harran Savaşı’nda yenilerek kuzeni Joscelin ile birlikte esir düştü. Bu yenilgi sonunda Haçlıların doğuya doğru ilerleme umutları ortadan kalktı.

Baudouin’in esarette kaldığı 1104-1108 yılları arasında Urfa Haçlı Kontluğu, Antakya Haçlı Prinkepsliği’ne bağlandı. Bohemund, Urfa kontu esaretten dönünceye kadar şehrin idaresini yeğeni Tankred’e verdi. Harran Savaşı sonrası iki Türk emiri Sökmen ile Çökürmüş arasında yaşanan gerginlik aralarındaki anlaşmanın bozulmasıyla sonuçlandı. Bu duruma gelinmesine Harran Savaşı esnasında Sökmen’in eline düşen Baudouin ile Joscelin de Courtenay’ın Çökürmüş’ün adamları tarafından Sökmen’in çadırından kaçırılması neden olmuştu. Tüm bu olanlara rağmen Çökürmüş Urfa’yı ele geçirebilmek için mücadelesine devam etti. Ancak 19 Mayıs-2 Haziran 1104 tarihleri arasında kuşattığı şehri alamadan geri çekilmek zorunda kaldı. Böylece Urfa’nın Haçlılardan alınma ümidi iki Türk beyi arasındaki ihtilaf yüzünden 40 yıl gecikmiş oldu. Dayısı Bohemund’un Avrupa’ya gitmesi üzerine yerine geçmek durumunda kalan Tankred’in, 1104 yılı Eylül ayında Antakya’ya hareketinden sonra Richard de Salerne Urfa’nın yönetimiyle görevlendirildi. 1105 yılında Çökürmüş, 1106 yılında ise Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan’ın Urfa’yı kuşatma girişimleri sonuçsuz kaldı. Joscelin ile birlikte süren esaret hayatından önce Joscelin de Courtenay sonra II. Baudouin kurtuldu.

II. Baudouin, Urfa Kontluğu üzerindeki hâkimiyetini yeniden kurmak istediğinde elindeki gelir kaynağını vermeye yanaşmayan Tankred ve Richard de Salerne ile mücadele etmek zorunda kaldı. Belirtildiği gibi Tankred Antakya’ya gittikten sonra kendi adına Urfa’yı Richard de Salerne idare etmişti. Urfa’ya yeniden sahip olmak Baudouin’i çok uğraştırdı, ama sonunda başarılı oldu. Ancak Antakya ile dostane olarak sürdürdüğü ilişkileri zedelendi.

Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın emriyle hareket eden Musul Valisi Mevdûd’un, 1110 yılında başlatıp 1111 ve 1112 yıllarında devam ettirdiği Urfa kuşatmaları, Kontluğun Fırat’ın doğusunda kalan topraklarını kaybetmesine neden oldu. Bundan dolayı II. Baudouin, kaybettiği yerlerin acısını daha önce kendisine ikta olarak verdiği Tell-Bâşir ve civarını Joscelin’den geri almak suretiyle çıkardı. Musul valisi Mevdûd’un 1113 yılındaki ölümüyle Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar tarafından Musul Valisi olarak atanan Aksungur el-Porsukî’nin 1114 yılındaki Urfa kuşatması da başarısızlıkla sonuçlanınca II. Baudouin Fırat’ın batısında Ermenilerin elinde bulunan Rabân, Keysun, Gerger, Birecik gibi şehirleri zaptederek kaybettiği toprakların yerine yeni araziler bulmuş oldu.

Kudüs Kralı I. Baudoun’in, 1118 yılında ölümü üzerine yerine Urfa Kontu II. Baudouin getirildi. Kontluk kısa bir süre Birecik Hâkimi Galeran du Puiset tarafından idare edilse de, 1119 yılı Eylül ayından itibaren Joscelin de Courtenay’ın yönetimi altına girdi.

Urfa Kontu I. Joscelin’in (1119-1131), idareyi eline alır almaz Kontluğun güney bölgesine saldırması üzerine Müslüman halk, Artuklu İlgazi’ye başvuruda bulunarak Urfa’ya taarruz etmesini istedi. İlgazi, 1120 yılında Antakya Seferi sırasında Urfa önlerine geldi ve şehrin çevresini tahrip etti. I. Joscelin, 1121 ve 1122 yıllarında da akınlarını Müslümanlara karşı devam ettirdi. Ancak İlgazi’nin yeğeni Belek tarafından yakalanarak Birecik Hâkimi Galeran ile birlikte esir edildi (13 Eylül 1122). Belek’in, Urfa’yı kendisine teslim etmesi koşuluyla onları serbest bırakacağını söylemesine rağmen Joscelin bu teklifi kabul etmedi ve bunun üzerine esirler Harput Kalesi’ne gönderildi. Kendisini kurtarmaya gelen Kudüs Kralı II. Baudouin’in de Belek’e esir düşmesi, Haçlıların geleceğinin tehlikeye girmesine sebep oldu. Belek’in kalede olmaması ve Ermenilerin de kendilerine yardım etmesiyle esirler kurtuldu. Olayın duyulması üzerine çevrede bulunan Türkler derhal kaleyi kuşattılar. Kral Baudouin, I. Joscelin’i yardımcı birlikler bulması için gizlice Urfa’ya gönderdi. Bu haberi öğrenir öğrenmez Harput’a gelen Belek, kaleyi elinde tutan Kral II. Baudouin ile kalenin kendisine teslimi için anlaşmaya çalıştı, fakat kralın bu teklife yanaşmaması üzerine Belek onu tekrar esir alarak Harran Kalesi’nde hapsetti.

I. Joscelin, esaretten kurtulduktan sonra Müslümanlar üzerine saldırılarına devam etti. Belek’in 1124 yılında ölümü, bütün Haçlılar gibi onu da sevindirdi ve bundan sonra Kral II. Baudouin’in kurtulmasıyla Haçlılar tekrar bir araya gelerek Haleb’i kuşatmaya çalıştılar. Fakat bu girişim de Musul Atabeyi Aksungur el-Porsukî tarafından engellendi.

I. Joscelin’in 1131 yılında ölümü üzerine, yerine Ermeni Rupen Hanedanı’ndan Kilikya Hükümdarı I. Thoros’un kızkardeşi ile yaptığı evlilikten doğan oğlu II. Joscelin (1131-1144) geçti.

Yeni kont, babasının azim ve iradesine sahip olmamakla birlikte, Artuklularla mücadelesi, Antakya Prinkepsi Raymond de Poitiers ile başlangıçta kurduğu iyi ilişki ve bu ilişkinin Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos’a (1118-1143) karşı Suriye Seferi esnasında birlikte hareket etme kararı verdirecek kadar güçlü olmasıyla dikkat çekiciydi. Ancak bu dostluğun zamanla bozularak düşmanlığa dönüşmesi ve Urfa’nın, Türk-İslâm dünyasının yetiştirdiği kahramanlardan biri olan, Musul ve Haleb Hâkimi İmâdeddin Zengi tarafından onun zamanında alınması döneminin önemli olayları olarak tarihe geçti.

Zengi, Haçlı dünyası içindeki anlaşmazlıkları ve Joscelin’in Urfa’da bulunmamasını fırsat bilerek şehrin önlerine geldi. Kan dökülmesini ve şehrin tahrip edilmesini önlemek için Urfa’ya haber göndererek teslim olmalarını istedi. Joscelin orada olmadığı için şehrin savunması Lâtin Başpiskoposu II. Hugue tarafından yürütülmekteydi. Piskopos ve Urfalılar Zengi’nin bu teklifini Antakya ve Kudüs Haçlı Devletlerinden geleceğini umdukları yardıma güvenerek reddettiler. Bunun üzerine Zengi şehri kuşattı ve 4 hafta süren kuşatma sonunda 24 Aralık 1144’de Urfa’yı fethederek bu Haçlı Devleti’ne son verdi. Haçlıların Urfa’yı kullanarak Elcezire ve Suriye bölgesindeki Müslümanlara 50 yıldan beri zarar verdiklerini bilen Müslüman dünyası sevinç içinde, fethi gerçekleştiren Zengi’ye takdirlerini ve teşekkürlerini sunarak onu unvanlarla taltif etti. Konuyla alâkası ve o zaman ki ruh hâletini aksettirmesi açısından Müslüman tarihçi İbnü’l Esir’in söyledikleri dikkat çekicidir: “Bu, Müslümanların şimdiye kadar görmedikleri büyük bir fetih idi; haberi her tarafa yayıldı…Salih ve velilerden birçoğu buna şahit oldu ve bunlar birbirlerine fethi müjdelediler. Doğruluklarını bildiğim kişiler, Urfa’nın fethedildiği gün Şeyh Ebu Abdullah b. Ali eş-Şâfii’yi gördüklerini söylediler. Bu zat büyük bir âlim olup dünyaya değer vermezdi ve kerâmetleri vardı. Anlattıklarına göre, Urfa’nın fethi günü zâviyesinden ve adamlarından bir müddet ayrılmış ve sonra onu hiç görmedikleri kadar sevinçli olarak dönmüştü. Meclis esnasında ‘Arkadaşlarımızdan birisi Zengi’nin Urfa’yı fethettiğini ve kendisinin de bu fetihte hazır bulunduğunu söyledi’ dedi. Sonra ‘Ey Zengi, bugünden sonra yaptığın şey sana zarar vermeyecek’ diyerek bu sözü defalarca tekrarladı. Bu günü kaydettiler ve gerçekten Urfa’nın fethi günü olduğunu anladılar. Daha sonra fethe katılmış olan askerlerden bir grup Şeyh’in yanına gelerek, onu sur üzerinde tekbir alırken gördükleri zaman şehrin fethedileceğine kanaat getirmiş olduklarını söylediler. Şeyh, fetihte hazır bulunduğunu inkâr ediyor, onlar ise onu görmüş olduklarında ısrar ediyorlardı.”

“Salih birisi şunu anlattı: Zengi’yi şehit edildikten sonra rüyamda gayet iyi durumda gördüm ve ona ‘Allah sana ne yaptı?’ diye sordum; Zengi ‘Beni affetti’ dedi. Ne sebeple diye sorunca da ‘Urfa’nın fethi için günahlarımı bağışladı’ cevabını verdi (İbn’ül-Esîr, et-T ârihü’l-Bâhir fi’d-Devleti’l-Atabekîye bi’l Mavsıl, s. 69-70).

Urfa’nın fethi İslâm aleminde bayram havası içinde kutlanırken Avrupa’yı yeni bir Haçlı seferi hazırlığına sevketti.

15 Eylül 1146’daki ölümüne kadar bölgedeki faaliyetlerine devam eden Zengi’nin yokluğu, Joscelin’de tekrar Urfa’ya sahip olma düşüncesi uyandırmış olsa bile bir sonuç elde edemedi ve 1150 yılında Zengi’nin oğlu Nureddin Mahmud’a esir düşerek ömrünü Halep zindanında tamamladı. Eşi Beatrice kontluktan geri kalan toprakları Bizans İmparatoru Manuel’e (1143-1180) satarak Kudüs’e gitti ve bu topraklar kısa bir zaman içinde Türklerin eline geçerek Urfa Haçlı Kontluğu sona erdi.

Antakya Haçlı Prinkepsliği (1098-1268)

Antakya Haçlı Devleti’nin kurucusu Birinci Haçlı Seferi’ne katılan Güney İtalya Normanlarının Reisi Bohemund’dur. Bohemund entrika ile elde ettiği Firuz adında bir Ermeni sayesinde 3 Haziran 1098’de Antakya’nın ele geçirilmesini sağladı. Musul Valisi Kürboğa’nın Haçlıları kuşatma girişiminin de başarısız kalması sonucu 28 Haziran 1098’de Antakya tamamıyla Haçlıların oldu. Şehrin hâkimiyeti konusunda Haçlı liderleri özellikle Bohemund ve Raymond de St-Gilles arasında çıkan tartışmalar Bohemund’un zaferiyle sonuçlandı ve Bohemund, Urfa’dan sonra doğuda kurulan bu ikinci Haçlı Devleti’nin lideri konumuna yükseldi.

Bohemund, Kudüs’ün Haçlılar tarafından 15 Temmuz 1099 tarihinde ele geçirilmesinden sonra, Urfa kontu Baudouin de Boulougne ile birlikte Kudüs’e giderek Haçlı yeminini yerine getirdi. Danişmendli Beyi Gümüştegin’in Ermeni Gabriel’in elindeki Malatya’yı alma teşebbüsüne karşı Gabriel’in isteği üzerine yardıma gitse de Gümüştegin tarafından esir alınarak yaklaşık üç yıl kalacağı Niksar’da hapse atıldı. Yokluğunda yeğeni Tankred tarafından idare edilen Antakya, dayısının politikasını devam ettirmeye çalışan ve bu politika gereği içte devleti ve kiliseyi güçlendirmek, dışta ise Bizans ve Müslümanlara karşı sınırlarını genişletmek için çabalayan Tankred’in hâkimiyetinde varlığını sürdürdü.

Tankred, Bizans İmparatoru Aleksios’un, 1101 yılı Haçlı ordularıyla uğraşmasını Misis, Adana, Tarsus gibi şehirleri almak suretiyle değerlendirdi. 1103 yılında da Antakya için büyük önem taşıyan Lâzikiye’yi ele geçirerek Akdeniz’de Süveydiye’den sonra bir limana daha sahip oldu. Aynı yıl dayısı Bohemund’un fidye ödeyerek kurtulmasına ise hiç sevinmedi ve istemeyerek de olsa Antakya’yı ona teslim etmek zorunda kaldı.

Antakya’nın yeniden efendisi olma sıfatını çevredeki Müslüman topraklarına saldırmakla gösteren Bohemund, Urfa Kontu Baudouin du Bourg ile birlikte Artukoğlu Sökmen ve Musul Valisi Çökürmüş’ün kumandanlığındaki Türk ordusuna 7 Mayıs 1104’de yapılan Harran Savaşı’nda yenilerek canını zorlukla kurtarabildi ancak itibarının zedelenmesine engel olamadı. Bu itibar kaybı Antakya’ya karşı Müslüman baskısının yoğunluğu, Bizans’ın da Adana, Misis ve Tarsus’u işgal etmesiyle arttı, bu durumda onu Antakya’yı tekrar yeğeni Tankred’in idaresine bırakarak Avrupa’ya gitmeye ve yeni kuvvetler alarak geri dönmek için düşünmeye sevk etti. Fakat 1111 yılındaki ölümü buna imkân vermedi.

Antakya’nın idaresini yeniden üzerine alan Tankred, Bizans hâkimiyetini tanımama, doğu sınırlarını Haleb’e kadar genişletme ve Bizans’ın kısa bir süre önce ele geçirdiği Misis’i zaptetmekle politikasını devam ettirdi. 1112 yılındaki ölümüyle yerine kuzeni Roger de Salerne geçti.

Roger, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın emriyle Haçlılara karşı hareket eden Hemedan Valisi Porsuk’u, 1115 yılı Eylül ayında mağlup ederek Haçlılar arasında değerini artırsa da Dımaşk Emiri Tuğtekin ile anlaşan Mardin Hâkimi Artukoğlu İlgazi’nin kumandanlığındaki Müslüman kuvvetleriyle, Urfa, Trablus ve Kudüs Haçlı devletlerinden gelecek olan yardımı beklemeden karşı karşıya geldi. 28 Haziran 1119 tarihinde meydana gelen Kanlı Meydan Savaşı’nda hayatını kaybetmesiyle Antakya’daki devri sona ermiş oldu.

Bohemund’un Fransa Kralı Philippe’nin kızı Constance ile yaptığı evlilikten doğan oğlu II. Bohemund’un, doğuya gelmesine kadar Antakya, Kudüs Kralı II. Baudouin adına Patrik Bernard tarafından idare edildi ve bu genç kontun 1126 yılındaki gelişiyle şehir gerçek varisine kavuşarak varlığını sürdürdü. II. Bohemund, Kudüs Kralı II. Baudouin’in kızı Alice ile evlendirildi ve bu evlilikten Constance adında kızları oldu. II. Bohemund, Müslümanlara ait Kefertâb’ı aldı, Şeyzer emiriyle çarpıştı, Azaz şehri yüzünden Urfa Kontu Joscelin ile tartıştı ancak Kudüs kralının araya girmesiyle bu durum ortadan kaldırılarak Azaz, Bohemund’a teslim edildi. 1129 yılında Çukurova’daki Ruben Hanedanlığı’ndan olan Ermeni I. Leo’nun elindeki Anazarba (Dilekkale) için Danişmendli Beyi Emir Gazi’nin kuvvetleriyle mücadelesi ölümüyle sonuçlandı.

Bundan sonra Antakya hâkimiyetine, eşi Alice kızları Constance namına el koydu. Ancak Kudüs Kralı Baudouin’in müdahelesiyle karşılaştı ve şehrin idaresi Constance’ın nâibi sıfatıyla Urfa Kontu I. Joscelin’e verildi. 1131 yılında Joscelin’in ölümü ile başsız kalan Antakya, 1136 yılında yeni Kudüs Kralı Folque’un daveti üzerine şehre gelen ve Constance ile evlendirilen Raymond de Poiters’e kadar Alice’nin sonuçsuz teşebbüsleriyle karşı karşıya kaldı.

Raymond de Poitiers, Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos’un, Antakya’yı alma girişimine, istemeyerek de olsa İmparator’a verdiği vasallik yemini dolayısı ile teslime rıza gösterdi ve İmparator’un sancağının iç kaleye çekilmesine boyun eğdi. 1142 yılında İmparator Ioannes’in, Antakya’yı kesin olarak almak için çıktığı ikinci seferden ise İmparator’un 1143 yılındaki ölümüyle kurtuldu. Urfa’nın 24 Aralık 1144 yılında İmâdeddin Zengi tarafından fethedilmesinde Haçlılara hiçbir yardımı dokunmamış ancak bu fethin yankısı sonucu çıkılan İkinci Haçlı Seferi’nden (1147-1148) çok şeyler beklemişti. Bu seferin liderlerinden biri olan Fransa Kralı VII. Louis’i 19 Mart 1148’de geldiği Antakya’da görkemli bir törenle karşılamasına ve ona son derece önem vermesine rağmen Nureddin Mahmud’a karşı birlikte hareket etmeye ikna edemedi. Başarısızlıkla biten bu Haçlı seferi sonrası Suriye bölgesinde itibar ve gücü artan Haleb Hükümdarı Nureddin Mahmud tarafından 28 Haziran 1149 günü öldürülerek hâkimiyetine son verildi. 1153 yılına kadar Patrik Aimery’nin de yardımıyla Antakya yönetimini üstlenen Raymond’un karısı Constance, 1153 yılında Renaud de Châtillon adında İkinci Haçlı Seferi esnasında doğuya gelmiş birisi ile asillerin ve halkın karşı çıkmasına aldırmadan evlenerek idareyi yeni eşine devretti.

Renaud, para hırsı yüzünden Patrik Aimery’e reva gördüğü işkence ile başta Kudüs Kralı III. Baudouin olmak üzere herkesin tepkisini çekti. O ise buna hiç aldırış etmeden yönetimini sürdürdü. 1156 yılında Bizans’a ait ve İmparator’un yeğeni Ioannes Komnenos tarafından idare edilen Kıbrıs’a Çukurova’daki Ermeni Thoros ile birlikte beklenmedik bir saldırıda bulundu ve adayı vahşet içinde bıraktı. Fakat bu yaptıklarının cezası Bizans İmparatoru Manuel tarafından geciktirilmeden verildi ve İmparator 1158 yılı sonbaharında Çukurova’ya inerek Ermeni Thoros’u bertaraf etmek, onu ise kendisinin Antakya üzerindeki yüksek hâkimiyetini tanıması, Antakya’nın Lâtin patriği yerine Bizanslı patrik tayin etmesi ve istendiğinde imparatorluk ordusuna asker göndermesi koşuluyla affa zorladı. Hatta Manuel, 12 Nisan 1159 tarihinde Antakya’ya girdiğinde, atının yularını Renaud’a vererek yaya yürümesini istedi ve herkesin gözü önünde onu bir kez daha küçük düşürdü.

Renaud, 1160 yılında, Müslümanlara karşı yaptığı bir sefer esnasında Nureddin Mahmud’un Haleb Valisi Mecdeddin tarafından Râvendan Kalesi civarında yakalanarak 16 yılını geçireceği Halep zindanına atıldı. Başsız kalan Antakya yönetimine ise Constance’ın Raymond’dan olan oğlu III. Bohemund getirildi. Fakat çocuk henüz reşit olmadığından idare Patrik Aimery tarafından sürdürüldü.

III. Bohemund, rüştünü ispat edip yönetimi eline aldıktan sonra Nureddin Mahmud’un Antakya yakınındaki Hârim Kalesi’ni kuşatmasıyla karşılaştı ve kuşatmanın kaldırılması için bütün Haçlıların bir araya gelerek mücadele etmeleri, onları 10 Ağustos 1164’te Artah yakınında Nureddin tarafından hezimete uğratılmaktan alıkoyamadı. III. Bohemund ve Trablus Kontu Raymond’un da içinde bulunduğu çok önemli şahsiyetler bu savaş sonucu esir edildi.

Fakat III. Bohemund, Nureddin Mahmud tarafından fidye karşılığında serbest bırakılarak hürriyetine kavuştu. Ardından hem İmparator Manuel ile evli kızkardeşi Maria’yı ziyaret etmek hem de borçlu kaldığı Nureddin’in parasını bulmak gayesiyle İstanbul’a gitti.

Salâhaddin Eyyûbî’nin, 2 Ekim 1187 yılında Kudüs’ü fethetmesinden sonra çocuksuz olarak vefat eden Trablus Kontu III. Raymond’un devletine III. Bohemund sahip çıktı. III. Bohemund’un 1201’deki ölümünden sonra yerine oğlu IV. Bohemund ondan sonra da V. Bohemund geçti.

V. Bohemund, hem Antakya hem de Trablus hâkimi olup, Çukurova’daki Ermenilerin de medet umduğu bir prinkeps oldu ve Altıncı Haçlı Seferi (1228-1229) için doğuya gelen Alman İmparatoru II. Friedrich’den rahatsızlık duymadı. 1252 yılındaki ölümüyle yerine oğlu VI. Bohemund geçti. VI. Bohemund, 1254 yılında Kilikya Ermeni Kralı Hethum’un kızı Sibylle ile evlenerek Ermenilerle akrabalık kurdu. Moğolların doğuyu istilası esnasına kayınpederi Hethum ile birlikte Moğol hükümdarı Hülagu’nun yanına giderek itaat arz etti ve bunun karşılığında yerinde bırakılarak Lâzikiye ile bazı kaleler yeniden Antakya Prinkepsliği’ne bağlandı. Moğolların güneye yürüyüşleri sırasında Hülagu’nun, Büyük Han’ın ölümü üzerine İran’a gitmesiyle ordunun başına getirdiği Kitboga’nın yanında bulunan Hethum ve Bohemund, Kitboga ile birlikte hareket ederek 1260 yılında Hama ve ardından da Dımaşk’ı aldılar. Onların bu davranışı Memlûk Sultanı Baybars’ı derinden sarstı ve bunların üzerine 1261 yılında bir ordu göndermesine sebep oldu. Fakat Moğolların yardıma gelmeleri yüzünden başarı sağlanamadı. Bununla birlikte Baybars Hıristiyanlara karşı çıktığı seferlerine devamla 18 Mayıs 1268’de Antakya’yı fethetmeyi başardı ve Anadolu topraklarında kurulan İkinci Haçlı Devleti de sona ermiş oldu.

Trablus Haçlı Kontluğu (1109-1289)

Toulouse kontu olarak bilinen ve Trablus Haçlı Kontluğu’nun kuruluşunu hazırlayan Raymond de St. Gilles (ö. 1105), Papa II. Urbanus’un Clermont Konsili (18-28 Kasım 1095) ile yaptığı Haçlı Seferi çağrısına, 1095 yılı Kasım ayında, haçı kabul ederek ilk evet diyen feodal hükümdardı.

Raymond, 20 Ekim 1097 tarihinde, Birinci Haçlı ordusuyla Antakya şehrine gelerek, şehrin kuşatılmasında görev aldı. Şehrin Haçlılar tarafından alınması ve kimin idare edeceği konusunda Bohemund ile Raymond arasında cereyan eden hadiseler, Bohemund’un zaferiyle sonuçlandı ve bu duruma kızan Raymond, Kudüs’e yürümek hususunda sabırsızlanan ordunun başına geçerek, 1099 yılı Ocak ayında Kudüs’e doğru yola çıktı. Yürüyüşü esnasında bölgedeki Arap emîrlerinin birkaçı, elçiler göndererek kendi topraklarına zarar vermedikleri sürece, Haçlılara ucuz erzak ve yanlarına rehber vereceklerini bildirdiler, hatta Benî Ammâr ailesine mensup, Trablus Emîri Ebu’l Hasan, Raymond’a anlaşma yapmak istediğini, bundan dolayı Trablus’a sancağını ve elçilerini göndermesini teklif etti. Emîr cevap beklerken, Raymond çoktan Trablus’un ikinci büyük şehri Arka’ya sonuçsuz bir kuşatma girişiminde bulunmuş, Tortosa’yı ise işgal etmişti.

Raymond’un Trablus bölgesindeki faaliyetleri, Haçlıların Kudüs’ü bir an önce zaptetme istekleri yüzünden yarım kaldı. İ Haziran 1099 tarihinde Kudüs önlerine gelen Haçlılar, beş hafta süren kuşatmadan sonra 15 Temmuz 1099’da Fatimîlerin elinde bulunan Kudüs’ü zaptederek, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir katliam ile, şehirde bulunan bütün Müslümanları ve onlara yardım ettikleri düşüncesiyle bütün Yahudileri öldürmüşlerdi. Kudüs’ü yönetmek için yüksek rütbeli din adamları ve asillerden oluşan meclis, Raymond’a teklif götürdüyse de o, İsa’nın dikenli taç giydiği bu şehirde kral olamayacağını söyleyerek teklifi reddetti. Aynı teklifin Godefroi de Bouillon tarafından “Kutsal Mezar’ın Savunucusu” unvanıyla kabul edilmesine ise çok içerleyerek arkadaşlarına darıldı ve Kudüs’ten ayrılarak İmparator Aleksios’un yanına İstanbul’a gitti. İmparator’un tavsiyesiyle, bu sırada İstanbul’a gelen 1101 yılı Haçlı seferlerinin birinci ordusuna katıldı, fakat bu ordunun Merzifon yakınında Sultan I. Kılıçarslan karşısında uğradığı yenilgiyle prestiji ağır bir darbe aldı.

Bununla beraber, İmparator’un verdiği filo ile 1101 yılında yeniden Suriye’ye dönerek, Tortosa’ya girdi ve Trablus’u kuşatmaya başladı. Şehrin 5 kilometre uzağındaki bir tepe üzerinde “Hacılar Tepesi” (Kal’at Sancil) denilen yerde bir kule yaptırarak, Trablus’u devamlı kuşatma halinde tuttu ancak 28 Şubat 1105 tarihindeki ölümüyle şehrin zaptı haleflerine kaldı.

Raymond’un ölümü üzerine yerine kuzeni ve Cerdagne kontu Guillaume-Jourdain (1105-1109) geçti. Trablus kuşatmasını şiddetlendirmesi ve Bizans ile yapılan ittifakları devam ettirmesiyle selefinin siyasetini sürdürdü. Fakat bir süre sonra Raymond’un Fransa’da mülkünün başında bıraktığı oğlu Bertrand’ın, 1108 yılı yazında Trablus’u zaptetmek için doğuya gelmesi ve babasının mirasını talep etmesi Guillaume-Jourdain’i endişelendirdi, bu yüzden ikisi arasında çıkan tartışmalar diğer Hıristiyan liderlerin araya girmesiyle yatıştırılmaya çalışıldı. 1109 yılı Haziran ayında Doğu’nun bütün Hıristiyanları Trablus surları önünde toplanarak, Tortosa ve Arka’nın Guillaume-Jourdain’e, Cebayl ve zaptedildiği takdirde Trablus’un Bertrand’a verilmesi suretiyle Raymond’un mirasını bölüştüler.

Guillaume-Jourdain’in Antakya Prinkepsi Tankred’e, Bertrand’ın ise Kudüs Kralı Baudouin’e sadakat yemini etmesi ve Bertrand öldüğünde mirasının Guillaume-Jordain’e, Guillaume-Jordain öldüğünde ise mirasının Bertrand’a kalacağı şeklinde anlaşmaya varılmasıyla düzen sağlandı. Bundan sonra Frank ordusu Trablus kuşatmasını daha da şiddetlendirdi ve 12 Temmuz 1109 günü Hıristiyanlar tarafından Trablus zaptedilerek, Trablus Haçlı Kontluğu’nun kuruluşu gerçekleşmiş oldu.

Bertrand (1109-1112) Trablus kontu unvanını alarak buranın idaresine getirildi ve Kudüs kralına karşı vasallığını yineledi. Daha Trablus kuşatması devam ederken Guillaume-Jourdain’in bir ok ile öldürülmesi sonucu mirası Bertrand’a kaldı.

Çok kısa süren hükümdarlık döneminde Bertrand, 1110 yılında Beyrut’a karşı Kudüs Kralı I. Baudouin’in giriştiği taarruzda krala birlikler göndererek yardımda bulundu, şehri kuşatmak için yardıma gelen Ceneviz ve Pisa gemilerine de Trablus üs görevi yaptı. Bu sayede Beyrut 1110 yılı Mayıs ayında Hıristiyanlar tarafından zaptedilebildi. 1111 yılında da Musul Atabeyi Mevdud’a karşı birleşen Haçlı ittifakında bulunan Bertrand, 1112 yılı Ocak ayında öldü ve yerine oğlu Pons geçti.

Pons (1112-1137), Bizans taraftarlığından uzak kalmayı ve Antakya Prinkepsi Tankred’le iyi ilişkiler içinde olmayı tercih ederek, babasının politikasının aksine hareket edeceğini göstermeye çalıştı. Kudüs Kralı Baudouin de Boulogne’u metbû olarak tanıyarak, 1113 yılında kralın Dımaşk Emiri Tuğtekin’e karşı çıktığı sefere ve Hemedan Valisi Porsuk’un Frank kalesi Kefertâb’a saldırması üzerine yardımcı birliklerle katıldı. Bizans İmparatoru Aleksios’un daha önceki Trablus kontlarına birlikte hareket etmek için verdiği paraları, Antakya Haçlı Devleti ile dostane ilişki kurmuş olan Pons’tan istemesiyle başlayan gerginliğe, paraları iade etme ve babası Bertrand’ın şahsına vaadedilmiş altın ile diğer değerli eşyanın kendisine verilmesi şartıyla imparatora sadakat yemini etti.

Kudüs Kralı II. Baudouin’i de metbû olarak tanıyan Pons, Dımaşk Emiri Tuğtekin ile Mısır Fatimi veziri el-Efdal arasındaki ittifak karşısında kralın yanında yer aldı. 28 Haziran 1119 yılında İlgazi ile Antakya Prinkepsi Roger arasında gerçekleşen ve Haçlıların hezimetiyle sona eren Kanlı Meydan Savaşı’na da kuvvetlerini göndermeyi ihmal etmedi.

1122 yılında, Kudüs kralına vermiş olduğu vasallık yemininden, bilinmeyen nedenlerden dolayı vazgeçti fakat Baudouin ordusuyla üzerine gelince tekrar itaat arzetti. 14 Eylül 1131’de Baudouin’in yerine Kudüs kralı olan Foulque’a da itaat etmek istemedi ancak daha sonra affını isteyerek kralla barış yolunu tercih etti. 1138 yılında Dımaşklılar Trablus kontluğuna saldırdıklarında, Pons mağlup olarak dağlara kaçtı ve burada bir Hıristiyan köylüsü tarafından Müslümanlara ihbar edilerek öldürüldü.

Pons’un öldürülmesiyle yerini alan II. Raymond (1137-1152), babasının intikamını Lübnan’ın yerli Hıristiyanlarından alarak işe başlaması, Musul ve Haleb hâkimi İmâdeddin Zengi’nin Trablus Kontluğu’na ait olan Montferrand Kalesi’ni kuşatması sonucu Zengi’ye esir düşmekten kurtulamamasıyla adından söz ettirdi ancak bu esareti Bizans-Haçlı ittifakından korkan Zengi’nin kendisini serbest bırakmasıyla son buldu. İkinci Haçlı Seferi’ne destek vermemesi ve Raymond de St- Gilles’in küçük oğlu Alfonso-Jourdain’in babasına ait olan Trablus üzerindeki haklarını istemesi döneminin başlıca olayları olarak görülebilir.

II. Raymond 1152 yılında Haşhâşiler tarafından öldürülünce kontluğun yönetimini oğlu III. Raymond (1152-1187) üstlendi, ancak henüz 12 yaşında olduğu için annesi Hodierna nâibe sıfatıyla yönetimi eline aldı. Nureddin Mahmud’un Harim Kalesi’ni kuşatması karşısında bütün Franklarla birlikte III. Raymond da yardıma koştu fakat 10 Ağustos 1164’te Artah civarında yapılan savaşta önde gelen liderlerle birlikte esir edilerek Haleb’e gönderildi. Bu esaret hayatı 1172 yılında Nureddin Mahmut’un 80000 dinar kurtuluş akçesi karşılığında serbest bırakmasıyla hürriyetle sonuçlandı.

III. Raymond, bundan sonra Kudüs Kralı IV. Baudouin’in vasiyeti gereği yeğeni V. Baudouin’e nâib olmasını istemesiyle siyasi gücünü artırarak Kudüs Krallığı’nın geleceğinde rol oynadı. Ancak V. Baudouin’in ölümüyle nâiplik sıfatı sona erdi. Salâhaddin Eyyûbî’nin bütün Frankları perişan ettiği 4 Temmuz 1187’deki Hıttin Savaşı’ndan canını zorlukla kurtardı, fakat Kudüs’ün 2 Ekim 1187’de Salâhaddin Eyyûbî tarafından fethinden sonra belki de kahrından hayatını kaybetti.

III. Raymond’un çocuğu olmadığından, Trablus Haçlı Kontluğu’nu Antakya Prinkepsi III. Bohemund’un oğlu Raymond’a vasiyet etmiş, Antakya Prinkepsliği böylece Trablus’un idaresinden sorumlu hale gelmişti. Raymond’un 1197’deki ölümünden sonra III. Bohemund’un diğer oğlu IV. Bohemund Trablus Kontluğu’na sahip çıktı, ondan sonra iş başına gelen Antakya prinkepsleri V. Bohemund ve VI. Bohemund da Kontluğun yönetimiyle ilgilendi.

Trablus Kontluğu, 1271 yılında Memlûk Sultanı Baybars’ın ele geçirme girişimiyle karşılaştı. Fakat bu Kontluğu ortadan kaldırmak, Baybars’ın ölümü üzerine yerine geçen Sultan Kalavun’a nasip oldu. Kalavun 26 Nisan 1289’da Trablus’a girerek doğuda en son kurulan bu Haçlı Devleti’ne son verdi.

Birsel KÜÇÜKSİPAHİOĞLU

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 6 Sayfa: 687-694


Kaynaklar:
♦ Anna Komnene, Aleksias (yay. ve Fransızca terc. B. Leib), Anne Comnéne. Alexiade. Régne de l’empereur Alexis I Comnéne (1081-1118), Paris 1937-45, 3 cilt, İngilizce terc. E. R. A. Sewter, The Alexiad of Anna Comnena, London 1969.
♦ Anonim Gesta Francorum et Aliorum Hierosolimitanarum, RHC occ., III, s. 119-163; yay. ve İngilizce terc. R. Hill, The Deeds of the Franks and other Pilgrims to Jerusalem, Oxford. 1979.
♦ Anonim Süryânî Vekayinâmesi (yay. J. B. Chabot), Chronicon (syriacum) ad annum chr. 1203/4 pertinens, Corpus Scriptorum Christianorum Orientalium, Paris 1918, Ill; İngilizce terc. A. S. Tritton, The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle, Journal of Royal Asiatic Society, 1933, s. 69-305.
♦ Ebû’l-Ferec (İbnü’l İbrî) (yay. P. Bedyan), Chronicon Syriacum, Paris 1890; İngilizce terc. E. W. Budge, The Chronography of Gregory
♦ Abû’l-Faraj, London 1932, 2 cilt; Türkçe terc. Ö. R. Doğrul, Abû’l Farac Tarihi, Ankara 1945-50, 2 cilt.
♦ Abû’l-Faraj, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, Beyrut 1890.
♦ Ebû’l-Fidâ, el-Muhtasar fi Târîhi’l-Beşer, Kahire h. 1325, 4 cilt.
♦ Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravzateyn fi Ahbâri’d-devleteyn en-Nûriyye ve’s-Salâhîyye, Kahire h. 1287-88.
♦ Fulcherius Carnotensis, Gesta Francorum Iherusalem Peregrinantium, RHC occ., III, s. 311-485; İngilizce terc. R. Ryan, Fulcher of Chartres. A History of the Expedition to Jerusalem 1095-1127, Knoxville 1969.
♦ İbn’ül Adîm, Zübdetü’l-Haleb min Târîh-i Haleb (yay. Sami ed-Dehhân), Dımaşk 1951-68, 3 cilt.
♦ İbn’ül-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih (yay. C. J. Tornberg), Leyden-Upsala 1851-76, 14 cilt; Beyrut baskısı 1966-67, 13 cilt; Türkçe terc. A. Özaydın, İbnü’l-Esîr el-Kâmil fi’t-Târih Tercümesi, İstanbul 1987, 10-11. cilt.
♦ İbn’ül-Esîr, et-Târihü’l-Bâhir fi’d-Devleti’l-Atabekîye bi’l-Mavsıl (yay. A. Tuleymat), Kahire 1963.
♦ İbn’ül Kalânisî, Zeylü Târîh-i Dımaşk (yay. H. F. Amedroz), Beyrut 1908; İngilizce terc. (kısmen) H. A. R. Gibb, The Damascus Chronicle of the Crusades, London 1932.
♦ İmâdeddîn Kâtib el-İsfehânî, el-Feth u’l-Kussî fi’l Feth i’l-Kudsî (yay. Mahmud Şubh), Kahire 1962.
♦ İbn Şeddâd, Bahâeddin, en-Nevâdirü’s-sultâniyye ve’l-mehâsinü’l-Yûsufiyye (yay. Cemâleddin eş-Şeyyâl), Kahire 1415/1994; İngilizce terc. C. R. Conder, The Life of Saladin or What Befell Sultan Yusûf, Delhi 1988.
♦ Ordericus Vitalis, Historia ecclesiastica (nşr., A. Prevost ve L. Delisle), Société de l’Histoire de France, Paris 1838-55, 5 cilt; yay. ve İngilizce terc. M. Chibnall, The Ecclesiastical History of Orderic Vitalis, 6 cilt, Oxford 1980.
♦ Raimundus Aguilers, Historia Francorum qui Ceperunt Iherusalem, RHC occ., III, s. 231-309; İngilizce terc. J. G. Hill ve L. L. Hill, Raymond d’Aguilers, Philadelphia 1968.
♦ Süryânî Mikhail, Kronik (yay. ve Fransızca terc. J. B. Chabot), Chronique de Michel le Syrien, patriarche jacobite d’Antioche (1166-99), Paris 1899-1924, 4 cilt; Türkçe terc. H. Andreasyan, Süryanî Keşiş Mihailin Vekâyinamesi (TTK, henüz basılmadı).
♦ Urfalı Mateos, Vekayinâme (yay. ve Fransızca terc. E. Dulaurier), Chronique de Matthieu d’Edesse, Paris 1858; Türkçe terc. H. Andreasyan, Urfalı Mateos Vekayinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Ankara 1962.
♦ Usâme b. Munkız, Kitâbü’l-İtibâr (yay. P. K. Hitti), Princeton 1930; Türkçe terc. Y. Z. Cömert, Üsâme İbn Münkız. İbretler Kitabı, İstanbul 1992.
♦ Willermus Tyrensis, Historia Rerum in Partibus Transmarinis gestarum, RHC occ., I, s. I vd.; İngilizce terc. A. Babcock ve A. C. Krey, A History of Deeds Done Beyond the Sea by William Archbishop of Tyre, New York 1943, 2 cilt.
Araştırmalar
♦ Archer, T. A-Kingsford, C. L., The Crusades, London 1894.
♦ Alptekin, C., Dımaşk Atabegliği, İstanbul 1985.
♦ Baldwin, M. W., Raymond III of Tripolis and the Fall of Jerusalem (1140-1187), Princeton, N. J 1936.
♦ Benvenisti, M., The Crusaders in the Holy Land, Jerusalem 1970.
♦ Cahen, C., La Syrie du Nord a L’époque des Croisades et la Principauté Franque d’Antioche, Paris 1940.
♦ Cate, J. L., “The Crusade of 1101”, A History of the Crusades (ed. K. Setton) Madison, Milwaukee, London 1969, I, 343-367.
♦ Chalandon, F., Histoire de la première Croisade, Paris 1925.
♦ Demirkent, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), Ankara 1990, I. Cilt.
♦ Demirkent, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), Ankara 1994, II. Cilt.
♦ Demirkent, Işın, Türkiye Selçuklu Hükümdarı I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.
♦ Demirkent, Işın, Haçlı Seferleri, İstanbul 1997.
♦ Demirkent, Işın, “Haçlı Seferleri Dönemi Kalelerinden Râvendân”, Belleten, LVI (1992), sayı: 216, s. 371-389.
♦ Demirkent, Işın, “1101 Yılı Haçlı Seferleri”, Prof. Dr. Fikret Işıltan’a 80. Doğum yılı Armağanı, İstanbul 1995, s. 17-56.
♦ Demirkent, Işın, “Haçlılar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XIV, 525-546.
♦ Demirkent, Işın, “Hassân b. Gümüştegin”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XVI, 396-397.
♦ Fink, H. S., “The Foundation of the Latin States 1099-1118”, A History of the Crusades (ed. K. Setton), Madison, Milwaukee, London 1969, I, 368-409.
♦ Hill and Laurita L. Hill., Raymond IV, Count of Toulouse, Syrauce 1962.
♦ Krey, A. C., The First Crusade: The Accounts of Eye-Witness and Participans, Massachussets 1958.
♦ Kugler, B., Studien zur Geschichte des zweiten Kreuzzuges, Stuttgart 1866.
♦ La Monte, J. L., Feudal Monarchy in the Latin Kingdom of Jerusalem, 1100 to 1291, New-York 1970/72.
♦ Mayer, Hans Eberhard., The Crusades, Oxford 1988 (2).
♦ Munro, D. C., The Kingdom of the Crusaders, Washington 1966.
♦ Nicholson, R. L., “The Growth of the Latin States”, A History of the Crusades (ed. K. Setton), Madison, Milwaukee, London 1969, I, 410-447.
♦ Richard, J., Le Comté de Tripoli sous la dynastie Toulousaine (1102-1187), Paris 1945.
♦ Riley-Smith, Jonathan., The Crusades. A Short History, New Heaven, London 1987 Runciman, Steven., A History of the Crusades, London 1951-54, 3 cilt; terc. Işıltan, F., Haçlı Seferleri Tarihi, Ankara 1986-87, 3 cilt.
♦ Riley-Smith, “The First Crusade: Antioch to Ascalon”, A History of the Crusades (ed. K. Setton), Madison, Milwaukee, London 1969, I, 308-341.
♦ Riley-Smith, “The First Crusade: Constantinople to Antioch”, A History of the Crusades (ed. K. Setton), Madison, Milwaukee, London 1969, I, 280-307.
♦ Smail, R. C., Crusading Warfare (1097-1193), Cambridge 1956.
♦ Stevenson, W. B., The Crusaders in the East, Cambridge 1907.
♦ Yewdale, Ralp B., Bohemund I, Prince of Antioch, Princeton 1917.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.