Arnavutların, Balkan Yarımadasına en erken gelip yerleşmiş bulunan Hind-Avrupa kökenli İliryalılara dayandıkları yaygın olarak kabul edilen bir görüştür. Balkanlar’ın en eski halkları arasında zikredilen İliryalıların müstakil bir devlet olarak tarih sahnesinde görülmedikleri, daha ziyade muhtelif devletlerin hakimiyetleri altında kaldıkları belirtilmektedir. Osmanlıların bölgeyi fethetmeden önce Roma, Bulgar, Sırp, Bizans hakimiyetinde bulunan Arnavutluk, 1385-1912 tarihleri arasında Osmanlı hakimiyeti altında kalmıştır.[1] Osmanlıların bölge için kullandıkları Arvanid-Arnavut tabiri Bizanslıların Orta Arnavutluk’a verdikleri Arbania kelimesinden gelmektedir.[2] Bozbora, XII. yüzyıldan itibaren Bizanslılar tarafından yaygın olarak kullanılan bu tabirin, etnik olmaktan ziyade siyasal ve dinsel bir yapıyı temsil etmekte olup Katolik Arbonan bölgesindeki nüfusu tanımlamak için kullanıldığını zikretmiştir. Bu bölge dışında kalanlar ise Romaia, Gracei, Sklavinoi, Sclavinus, Bulgario ve Epirotlar şeklinde adlandırılmış olduklarına belirtmektedir.[3] Gerçi bölge, M.Ö. III. yüzyıldan itibaren İliryalılar ve Epirliler diye birbirinden ayrılmaktadır. İşkumbi Nehri’nin meydana getirdiği ayrımla, Arnavutluk ikiye ayrılmış olup nehrin kuzeyinde bulunan İskenderiye, İlbasan, Bezrezin / Prizren ve Dukakin’i kapsayan bölgede oturanlara Gegler, ikinci kısma teşkil eden Epiros ki Avlonya ve Delvine havalilerini kapsayan bölgede oturanlara ise Tosklar denilmiştir.[4] Bu çalışmamızda Güney Arnavutluk bölgesinin Osmanlı hakimiyetindeki Siyasi-İdari ve Sosyal yapısı üzerinde durulmuştur
A. Güney Arnavutluk’ta Osmanlı Fetihleri
Osmanlıların Avrupa’ya geçmesinden önce, ilk kez Güney Arnavutluk’a 1337 yılında Bizans İmparatoru III. Andronikos’un müttefiki olarak Aydınoğlu Umur Bey, Epir despotluğunu imparatorluğa dahil etmek üzere iki bin kişilik bir kuvvetle bölgeye gelmiştir. Umur Bey’in yardımı ile Bizans, bölgede hakimiyetini temin etmiştir.[5] Bizans için önemli bir sorun teşkil eden bu sorunun çözülmesinden, kısa bir süre sonra daha tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştır. 1331’de Sırp asilzadelerinin desteği ile Sırp krallığına getirilmiş olan Stephan Duşan, 1340’ta Güney Arnavutluk’u hakimiyeti altına almıştır.[6] Duşan’ın bu işgal hareketin de bazı Arnavut beyleri askerleri ile ona yardımcı olmuştur.
1355’te Duşan’ın ölmesi ile Arnavutluk’taki Sırp baskısı sona ermiştir. On yıl içerisinde bütün Arnavutluk topraklarında bazısı Arnavut bazısı da Sırp kökenli feodal beyler müstakil olarak faaliyetlerde bulunmuştular. Bu feodal beylerin tamamı, topraklarını küçük prenslikler haline dönüştürerek birbirleriyle mücadeleye giriştiler.[7] Gerek Duşan’ın ölümü ve gerekse Arnavut feodal beyleri arasındaki mücadeleler, Osmanlılara bölgede etkin olma fırsatı tanımıştır. İlk defa Rumeli’ye Bizans’a yardım amacıyla geçen Osmanlılar, Arnavutluk’ta da benzer bir durumla karşılaşmıştılar. Orta Arnavutluk’ta hakim bulunan Charles Thopia, Kuzey Arnavutluk’ta hakim olan Sırp II. Balsha ile olan mücadelesinde kendisine yardım etmeleri için Makedonya’da seferde bulunan, Osmanlıları davet etmiştir. Sultan I. Murad bu yardım teklifini uygun görerek bir Osmanlı kuvvetini Arnavutluk’a Thopia’ya yardım için göndermiştir.[8] 1385’te Viyosse (Viosse) Nehri üzerinde vuku bulan savaşta II. Balsha mağlup olmuştur. Arnavutluk’taki en güçlü beyler arasında zikredilen Balsha’nın, OsmanlIların yardımı ile yenilmesi ve bu savaşta ölmesi, Arnavutluk’taki Osmanlı hakimiyeti başlangıcı olarak kabul edilmektedir.[9] Nitekim Viyose savaşından kısa bir süre sonra Arnavutluk’taki belli başlı feodal beyler; Balshalar, Thopialar, Dukakigler, Coia Zaccarialar, Musakiler, Zenebissiler, Aranitiler, Vulkaşinler ve Kastriotalar Osmanlı metbuluğunu tanımışlardır. Osmanlılar, kendilerine has fetih politikası gereğince ilk aşamada mahalli beylerin himaye edilmelerini yeterli görmüşlerdir. Osmanlıların bu himayelerine karşılık olarak mahalli beyler, oğullarını Osmanlı sarayına göndermek, ihtiyaç durumunda yardımcı kuvvet olarak Osmanlı ordusuna yardım etmek ve yıllık haraç ödemek gibi şartları yerine getirmişlerdir.[10] Böylelikle Osmanlıların fetih politikalarının bu ilk aşamasında yani hakimiyetlerini alıştırma devresinde genel bir hakimiyet teşekkül olmuştur.[11]
Osmanlıların, Arnavutluk’ta hakim unsur olarak ön plana çıkması Venedik’in tepkisine yol açmıştır. XIV. yüzyılın sonlarına doğru Arnavut sahillerinde önemli birkaç kaleyi ele geçiren Venedik, önceki yüzyıllardaki İtalyan devletlerinin politikasını devam ettirmiştir. Kuruluşundan itibaren Venedik’in başlıca geçimleri, Ana-kara ile yaptıkları tuz, balık, köle ve kereste ticareti olup gerek tuz ve kereste temini ve gerekse denizaşırı ticaretleri için Adriyatik sahili ki dolayısıyla Arnavutluk havalisi Venedik için hayati bir öneme sahip olmuştur.[12] Ne var ki ortaya çıkan Osmanlı tehlikesi, Venedik’i harekete geçmiştir. Carl Thopia’yı himaye maksadıyla bir elçisini Sultan I. Murad’a göndermişlerse de Osmanlılarla, uzun süre devam edecek olan bir mücadeleye başlamışlardır.[13]
1388’de Osmanlı ordusu, Bosna’da Ploşnik’te ağır bir yenilgi alması üzerine Balkanlar’dan, Osmanlıların atılması için başta Sırplar olmak üzere Boşnak, Macar, Eflak ve Arnavut feodal beylerinden müteşekkil bir ordu harekete geçmiştir. Osmanlı tehlikesini sona erdirmek için 1389’da Kosova ovasında yapılan savaşta müttefikler ağır bir yenilgi almışlardır. Bu münasebetle Balkanlarda, Osmanlılara karşı koyabilecek bu kuvvetin bertaraf edilmesi ile Arnavutluk’taki Osmanlı hakimiyeti devam etmiştir.[14]
Kosova Savaşı ve Bayezid’in cülusundan sonra Anadolu Beylikleri ile olan mücadele, Arnavutluk’taki harekatı, 1394’e kadar geciktirmiştir.[15] Gerçi Üsküp’te bulunan uç-beyi Paşa-Yiğit, Arnavutluk’ta bulunan mahalli beyler üzerine akınlarda bulunarak onları itaat ve baskı altında tutmuş ve memleketi hakiki manada fetih için olgun hale getirmeye çalışmıştır.[16] 1394’den itibaren Güney Arnavutluk’ta Osmanlı fetih politikasının ikinci aşamasına geçilmiştir.[17] Devlet, bu aşamada toprağı hakiki bir şekilde ve doğrudan doğruya kendi hakimiyeti altına alarak bir Osmanlı memleketi olarak kabul etmiştir. İşte bu aşamada, Güney Arnavutluk’ta bulunan Kanina ve Ergiri etrafındaki mahalli feodal beyler kovularak, Ergirikasrı havalisine yerleşen Osmanlı kuvvetleri burayı sonraki fetihleri için bir dayanak noktası olarak uç merkezi haline getirmişlerdir.[18]
1402’de Ankara Savaşı’ndan, Osmanlıların mağlup çıkmaları üzerine Arnavutluk’taki feodal beyler, Osmanlı hakimiyetiden çıkarak müstakil hareket etmeye başlamışlardır.[19] Bu sıkıntılı durumundan istifade eden Venedik ise çok geçmeden feodal beyleri kendi himayesi altına almıştır.[20] Bu ara dönemde Güney Arnavutluk’ta Semeni ve onun bir kolu olan Devoll vadisinde başkentleri Berat olan Muzakiler, daha güneyde Thopiaların akrabası olan Araniti Comnenus, Viyosse havzasını yönetiyordu. Bir dönemin önemli ismi Zenebissiler ise Korfu adası karşısındaki topraklarının büyük bir kısmını Venedik’e kaptırmışlardı.[21] Mahalli beylerin bu tutumlarına karşılık olarak Üsküp’te uç-beyi Paşa-Yiğit bölgeye şiddetli akınlar düzenlemiştir. Bu küçük feodal beyler, Paşa-Yiğit’e karşı duramamışlardır. Bunun yanında Venedik’e teslim olmak istemeyenler ise hemen her tarafta askeri garnizonlara sahip olan Osmanlılarla anlaşmayı ve böylelikle hiç olmazsa topraklarını ve itibarlarını kurtarmaya kendileri için uygun görmüşlerdir.[22]
Sultan I. Mehmed’in idareyi ele alarak mevcut kargaşayı bertaraf etmesiyle Osmanlılar, ikinci defa Arnavutluk’ta fetihlere başladılar. Mahalli beylerin, Venedik denetimi altındaki limanlara erişimini engelleyerek onları zayıf düşürme politikası içerisinde olan Osmanlılar, bu beyleri tarımsal ürün fazlasını satmak için Osmanlı toprakları dışında pazar bulamamaları için Güney Arnavutluk’ta Myzeqeja (Musachia), İşkumbi ve Devolli ve Osumi havzalarını ele geçirmişlerdir.[23] Ayrıca bu devrede Güney Arnavutluk’un önemli şehirleri Berat, Avlonya, Kanina ve Ergirikasrı fethedilmiştir.[24] Bölgenin coğrafi konumu yanında bilhassa Venedik’in müdahaleleri ile Osmanlı idaresi, mühim kargaşalık devreleri geçirmiştir. Mahalli beylerle ayrı ayrı uzlaşarak eskiden beri sahip oldukları topraklar üzerinde Osmanlı tımar sahipleri olarak bırakılmışlardır.[25] Gerçi bu uygulamadan hoşnut olmayanlar ise Venedik’in kışkırtmasıyla isyan etmişlerdir. Nitekim 1423’te Araniti ve Kastriota aileleri isyan etmişlerse de Evrenos-oğlu İsa Bey, bu isyanı bastırarak mahalli beyleri itaat altına almıştır.[26]
Sultan II. Murad, Arnavutluk’ta Osmanlı hakimiyetini daha yaygın bir hale getirmiştir. Venedik’e karşı üstünlük kuran Osmanlılar, bölgenin doğrudan kontrolünü sağlayarak tımar sistemini uygulamışlardır. Tımar sisteminin uygulaması, bölgede birtakım sorunların da ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Osmanlılar, bu rejim içerisinde küçük soyluları kazanmayı başardılar ise de büyük feodal beylerin hücumlarını engelleyememişlerdir. Büyük feodal beyler, tımar sisteminde büyük kayıpları olmuş ve fırsatını bulur bulmaz isyan etmişlerdir.[27] Nitekim Güney Arnavutluk’ta Viyosse havzasında Avlonya (Vlore), Kanina, Kermenika, Katafigo, Mokra havalisine hakim olan Araniti, tahrir sonrasında topraklarının bir kısmı başkalarına tahsis olunduğundan fakirleşmiştir. Bu duruma çözüm bulması için Edirne’ye kadar gelmişse de bir netice elde edememiştir. Bunun üzerine Osmanlılara karşı isyan bayrağı açan Araniti, kendisi gibi memnun olmayan beylerin de desteği ile harekete geçerek toprakları üzerindeki tımar tasarruf eden Anadolulu sipahileri katletmiştir.[28] İsyanı bastırmak için harekete geçen Arvanid Sancakbeyi Evrenos-oğlu Ali Bey, Kurveleş dağında yapılan savaşta mağlup olması, isyanın boyutunu değiştirmiştir.[29] Güney’in güçlü beylerinden Gepe Zenebissi, Ergirikasrı havalisinde, Thopia ise Draç havalisindeki köylüler ile ayaklanmaya katılmıştır.[30] Araniti isyanının bilhassa Güney Arnavutluk’ta çok kısa sürede yayılması, Osmanlı payitahtında büyük bir kaygı uyandırmıştır. Muhtemel bir Venedik yahut Macar müdahalesinden çekinen Sultan Murad, bölgenin nazik durumunu da göz önüne almış olsa gerek, bizzat Serez’e kadar gitmiş ve maiyetindeki hemen hemen bütün kapıkullarını seferber etmiştir. Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, uç komutanları Turahan Bey, İshak Bey ve Evrenos-oğlu Ali Bey’in yaptıkları büyük bir seferle isyan bastırılabilmiştir. Bu sefer sırasında Sultan Murad bizzat Manastır’a gelerek harekatın neticesini beklemiştir. İsyan bastırılmakla beraber dağlara sığınan asilerin tamamı 1435’te Evrenos-oğlu Ali Bey tarafından etkisiz hale getirilmiştir.[31] Böylece İskender Bey’in isyanına kadar bölge huzur içerisinde kalmıştır.
1443’te Osmanlı ordusunun İzladi Savaşı’nı kaybetmesi üzerine Türklerin Balkanlar’dan atılacağı düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu durumun ortaya çıkardığı karışıklıktan istifade eden İskender Bey, Osmanlı ordusundan kaçarak babasının toprakları Kuzey Arnavutluk’taki Kocacık ve Akçahisar’ı ele geçirerek isyan etmiştir.[32] İskender Bey’in isyan hareketi daha ziyade Kuzey Arnavutluk’ta cereyan etmiş olup Güney Arnavutluk’ta pek etkin olmamıştır.[33] Osmanlı tımar sistemine dahil olmuş olan Güney Arnavutluk’taki Hıristiyan sipahiler İskender Bey’e karşı Osmanlı ordusu ile birlikte hareket etmiştir. Bununla birlikte isyanın ilk çıkması ile bu durumdan istifade etmek isteyen Ergirikasrı havalisinde bulunan Gin Zenebissi, 1444 ve 1454’te bölgenin hakimiyetini almak için isyan etmişse de netice elde edememiştir.[34] İskender Bey, 1455’te Napoli kuvvetlerinin yardımı ile Berat şehrini kuşatmıştır. Güney Arnavutluğun önemli şehirleri arasında olan Berat’ın yardımına gelen Evrenos- oğlu İsa Bey, İskender Bey’i mağlup etmiştir. İskender Bey’in ölmesi ile son bulan bu meselede, Güney Arnavutluk’ta başka önemli bir hadise meydana gelmemiştir.[35]
Osmanlıları Arnavutluk’ta uzun süre meşgul eden İskender Bey isyanında, Venedik ve Papalık etkin bir rol oynamışlardır. Fatih Sultan Mehmed’in saltanatı döneminde, Osmanlılarla anlaşmayı uygun gören İskender Bey, 1462’de bir barış anlaşması yapmıştır. Fakat İskender Bey’in bu hareketi, Venedik ve Papalık’tan tepki görünce tekrar Osmanlılarla savaş durumuna geçmiştir. Bu durum üzerine meseleyi kesin olarak çözmek isteyen Fatih, Arnavutluk harekatına başlamıştır. İskender Bey’in ölümü akabinde, Venedik’le olan mücadele sonucunda 1478’de İşkodra’nın fethi ile Arnavutluk’un tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.[36]
Sultan II. Bayezid zamanında, Arnavutluk genelinde birtakım idari ve iktisadi düzenlemelere gidilmişse de Güney Arnavutluk’un idari yapısında pek fazla bir değişiklik yapılmamıştır. Osmanlılar, Arnavutluk’un genelinde hakim olmakla birlikte Venedik, sahil kesimlerinde kolonilerini bulunmaktaydı. Osmanlı-Venedik çatışmalarında bu koloniler faaliyete geçerek bölgede huzursuzluğun ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Nitekim 1492 ve 1506’da Venedik’in etkisi ile Himara bölgesinde isyanlar meydana gelmiş olup bu isyanlar mevcut idare tarafından bastırılmıştır.[37] Osmanlı-Venedik savaşlarında bölge, çok hassas bir konumda olup çatışmaların odak noktasını teşkil etmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Güney Arnavutluk’un sahil kesiminde kolonileri bulunan Venedik, 1537’de Osmanlılara karşı faaliyetlerde bulunması üzerine, padişah bizzat harekete geçerek Venediklilerin 1387’den beri ellerinde bulunan Korfu adası üzerine sefere çıkmıştır. Filibe-Üsküp- Elbasan-Avlonya-Delvine üzerinden gelerek Korfu adasını kuşatmışsa da bir netice elde edememiştir.[38] Kanuni, her ne kadar bu seferden bir sonuç elde edememişse de bölgede meydana gelen huzursuzluk padişahın gelmesi ile son bulmuştur. Padişah, İstanbul’a hareketinden öncede bölge birtakım idari yenilikler yapmıştır. Avlonya Sancağı’na ilaveten Delvine Sancağı teşekkül olmuştur.[39]
Osmanlıların, Venedik ile savaşlarında Arnavutluk tampon bölge olması nedeniyle, çatışmaların etkin olduğu bir saha olmuştur. Nitekim 1570’teki Kıbrıs ile 1571’deki İnebahtı Savaşlarında Güney Arnavutluk, Osmanlı-Venedik mücadelesinde sıcak çatışma bölgeleri arasında bulunmuştur. Kıbrıs’ın fethini müteakip bölge tahkim olunarak muhtemel bir Venedik saldırısına karşı tedbirler alınmıştır. Adriyatik denizinde güçlü bir donanması olan Venedik, denizden verdiği tahribatın yanında bölge ahalisi arasında propaganda yaparak onları Osmanlılara karşı isyana teşvik etmiştir. İnebahtı Savaşı sonucunda alınan yenilgi bölgede huzursuzluğa ve göçlere neden olmuştur.[40] Osmanlılar, gerekli tedbirleri alarak huzursuzluğu ortadan kaldırmıştır. Nitekim 1583 yılında yapılan tahrirlerde bölgede huzurun temin edildiği anlaşılmaktadır.
B. Güney Arnavutluk’ta Osmanlı İdari Yapısı
Osmanlılar, 1352 tarihinden itibaren Rumeli’de fethettikleri bölgelerde kendi idari teşkilatlarını kurmuşlardır. İlk olarak teşekkül olan Rumeli Beylerbeyliği’ne fetihler ilerledikçe ele geçen yeni yerler arasında stratejik öneme sahip veya idari bir merkez olmaya elverişli bulunan mahaller, liva olarak dahil edilerek genişletilmiştir. Bir mahallin liva olmasında idari ve stratejik öneme sahip olmaları etken olmuştur.[41] Osmanlılar için bir yerin hakiki manada fethini ifade eden son aşamada; nüfus ve vergilendirilebilir kaynakların hesaplanması ile bu verilerin Defter-i Hakani denilen deftere tahrir olunması ve bunun sonucu olarak da tımar rejiminin uygulanması olmuştur.[42] Bu suretle devlet, toprağı hakiki bir şekilde ve doğrudan doğruya kendi hakimiyeti altına almış ve en ücra köylere kadar yayılan bir şebeke halinde maişetlerini ve durumları tamamıyla merkezdeki defterlere bağlı bir eyalet askeri teşkilatı meydana getirmiştir. Bundan sonra orası hakiki manasında bir Osmanlı memleketi sayılabilirdi. Sultan I. Bayezid zamanında, bu noktayı nazardan hareket eden Osmanlılar, Güney Arnavutluk’ta bulunan Kanina ve Ergiri etrafındaki mahalli feodal beyleri kovarak bunların topraklarını fethederek Ergirikasrı havalisine yerleşerek, sonraki fetihleri için bir uç merkezi haline getirmişlerdir.[43]
XIV. yüzyılda Arnavutluk’taki Osmanlı fetihleri kısa süreli ve geçici mahiyette olmakla birlikte XV. yüzyıldan itibaren kalıcı bir hakimiyeti sağlamak amacıyla yapılmıştır.[44] Nitekim Sultan II. Murad döneminde kalıcı bir Osmanlı hakimiyeti tesis olmuştur. Osmanlılar, bölgenin doğrudan kontrolü aşamasında tımar sisteminin uygulayabilmeleri için bölgenin tahririni yaptırmışlardır. 1431 tarihli Tahrir Defteri’nde, Güney Arnavutluk bölgesi tamamıyla tımar sistemine dahil edilmişse de Kuzey Arnavutluk’un tamamında böyle bir uygulama bu dönem içerisinde gerçekleşmemiştir.[45] Osmanlı idari teşkilatı içerisinde Arvanid Sancağı, merkezi Ergirikasrı (Argırıkasro / Gjirokaster) olmak üzere; kuzeyde Mat Nehri’nden güneyde Yanya ve Philiates’e kadar uzanan bir bölgeyi kapsayan sekiz ayrı vilayete ayrılmıştır. Bu vilayetler; Ergirikasrı, Klisura (Kelcyra), Kanina, Berat (Arnavut Belgradı), Iskarapar, Pavlo-Kürtik, Çartolos ve Akçahisar’ı ihtiva etmekte idi.[46] Klasik tahrir anlayışı içerisinde yapılan Arvanid Sancağı’nın tahririnde, her vilayet kendi içlerinde nahiyelere ayrılmış olup merkez vilayete olan uzaklıklarına göre yazılmışlardır.[47] Osmanlı taşra teşkilatında eyaletler, başlarında birer sancakbeyi (mirliva) bulunan sancak ya da liva denilen yönetim birimlerine ayrılarak her sancak adli bakımdan kaza bölgelerine taksim olunarak kaza bölgelerinde bulunan aynı coğrafi özellikteki köyler de idari olarak nahiye denilen birimlere ayrılmıştır.[48] Bir zamanlar Zenebissi beylerinin ikametgahı olan Ergirikasrı Vilayeti; Ergirikasrı, Edrine,[49] Vayonetya,[50] Zagorya,[51] Kirelaş,[52] Lahtakasru,[53] Himara[54] ve Sopot[55] Nahiyeleri’nden, Berat Vilayeti; Berat ve Muzakiye[56] Nahiyeleri’nden, Klisura,[57] Kanina,[58] Tomorince,[59] Iskarapar[60] ve Çartalos[61] Vilayetleri de kendi nahiyelerinden müteşekkil olarak kaydedilmiştir.[62] Kaza statüsünde olan yerler, önce Vilayet daha sonra da Nahiye olarak kaydedilmiş olup bu durum XVI. yüzyıla kadar devam etmekle birlikte Eyalet, Vilayet, Liva, Kaza ve Nahiye tabirleri birbirinin yerine kullanılmıştır.[63]
Fatih Sultan Mehmed, Arnavutluk üzerinde kesin bir hakimiyet tesis etmekle birlikte birtakım idari düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Güney Arnavutluk’ta Sasan adası ve Karaburun yarımadası ile çevrili bulunan körfez kesimindeki Avlonya, sancak olarak teşekkül olmuştur.[64]
Sultan II. Bayezid saltanatı zamanında, 1490 ve 1491 tarihleri arasında, Güney Arnavutluk’ta Avlonya sancağı, Rumeli eyaletine ait idari yapılanma içerisinde kaydedildiği görülmektedir.[65] 1506 tarihinde ise Arnavutluk genelinde birtakım idari ve iktisadi düzenlemelere gidilmişse de Avlonya Sancağı’nda pek fazla değişiklik yapılmamıştır. 1506’da Avlonya sancağı, Avlonya merkez olmak üzere Berat, Iskarapar, Kanina, Ergirikasrı, Delvine, Mazrak, Tepedelen ve Premedi kazalarını ihtiva etmiştir.[66]
1506 tarihli tahrirden, on dört yıl sonra 1520’de Sultan I. Selim zamanında Avlonya Sancağı’nın tahriri yapılmıştır.[67] Eski bir Devlet geleneği içerisinde yapılan arazi tahrirlerinin belli aralıklarla yapılması kanun olmakla birlikte yeni bir Padişahın tahta geçmesi; zamanla umumi olarak meydana gelen değişiklikler ki göçler, salgınlar hastalıklar sonucu nüfusta meydana gelen değişikler; vergi gelirlerinin artmış veya azalmış olması; en önemlisi olarak daha önce defter dışı kalan yerlerin deftere dahil olması tahrirlerin yenilenmesine yol açardı.[68] 1520’de tahririn yapılması ile ilgili herhangi bir hüküm olmamasına karşın bilhassa Avlonya’ya İspanya, Katalan, Otranto, Portekiz ve Sicilya’dan gelenlerin olması yanında has, zeamet ve tımarlardaki yeni düzenlemeler nedeniyle yeni bir tahririn yapılması muhtemeldir. Klasik tahrir anlayışı içerisinde öncelikli olarak Padişah hasları müteakiben Sancakbeyi zeametleri ile Sipahi ve Mustahfızlara bulundukları kaza sınırları içerisinde tahsis olunan yerler kaydedilmiştir. Bu tarihte Avlonya Sancağı merkez Avlonya olmak üzere Delvine, Berat, Ergirikasrı, Premedi, Tepedelen, Mazrak ve Görince (Görice / Korça) kazalarından meydana gelmektedir.[69]
Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının ilk yıllarında, Güney Arnavutluk’ta herhangi bir idari değişiklik yapılmamıştır. Osmanlı hakimiyetindeki bölgede 1527’de Avlonya Sancağı; merkez Avlonya olmak üzere Berat, Delvine, Tepedelen, Kanina, Iskarapar, Premedi ve Ergirikasrı kazalarından müteşekkil idi. Sancakbeyi Süleyman Bey olup 473.000 akçelik bir gelir tahsis olunmuştu.[70] Padişah, 1537’de Korfu seferi münasebeti dolayısıyla bulunduğu Delvine’den İstanbul’a doğru hareket etmeden önce, bu havalinin ehemmiyetine binaen yeni bir sancağın kurulmasını uygun görmüştür. Böylelikle Güney Arnavutluk’ta ilk defa olarak Fatih Sultan Mehmed zamanında teşekkül olan Avlonya Sancağının yanında Delvine Sancağı teşekkül olunmuştur.[71] Osmanlıların, Güney Arnavutluk’taki ilk hakimiyet dönemlerinde yani 1431’de 60 hanelik küçük bir köy olan Delvine, sancak olarak teşekkül olduktan sonra yapılan ilk tahririnde Delvine merkez olmak üzere Prekalme,[72] Aydonat[73], Mazrak[74] ve Kurveleş[75] kazalarını ihtiva eden büyük bir sancak idi.[76] Osmanlı Devleti’nin muhtemel bir Venedik savaşında sahil kesiminde Korfu ve civarında kolonileri bulunan Venedik’e karşı stratejik konumda olan Delvine, Venedik ve Venedik’in kışkırtması ile ayaklanan dağlık kesimdeki Arnavutlara karşı yürütülecek harekatlar için bir üs olarak kullanılmak üzere sancak olarak teşekkül olmuştur. Kanuni’nin saltanatının son zamanlarında, 1551-1553 tarihleri arasında Rumeli ve Anadolu Eyaletlerine tabi olan sancak merkezlerinin kaydedildiği Cizye defterinde, Delvine ve Avlonya sancakları ayrı ayrı kaydedilmiştir.[77]
Sultan II. Selim zamanında 1570 tarihindeki Kıbrıs ile 1571’deki İnebahtı savaşlarında, Güney Arnavutluk sıcak çatışma bölgeleri arasında bulunmuştur. Kıbrıs’ın fethini müteakip bölge tahkim olunarak, muhtemel bir Venedik saldırısına karşı tedbirler alınmıştır. Adriyatik denizinde güçlü bir donanması olan Venedik, denizden verdiği tahribatın yanında, bölge ahalisi arasında propaganda yaparak onları Osmanlılara karşı isyana teşvik etmiştir.[78] Osmanlı Devleti bu huzursuz ortamını ortadan kaldırmak için birtakım çalışmalarda bulunmuştur.
XVII. yüzyılda da bölgede idari yönden fazla değişiklik olmamasına karşın XVIII. yüzyılda Güney Arnavutluk havalisi Yanya Paşalığı olarak teşekkül olmuştur. 1830’da II. Mahmud, Paşalık sistemini ortadan kaldırarak merkezi idarenin denetiminde yeni bir idari yönetimin kurumuştur. Bu yeni düzenleme ile Güney Arnavutluk havalisi, Yanya Vilayeti olarak idari yapıya dahil olmuştur. Bölgeden Osmanlılar çekilinceye değin mevcut idari yapı devam etmiştir.[79]
C. Güney Arnavutluk’ta Osmanlı Sosyal Yapısı
Sultan I. Bayezid zamanında daimi olarak Arnavutluk havalisine yerleşme başlayan Osmanlılar,[80] Sultan II. Murad ile daha etkili bir politika izlemişlerdir. 1431 yılında tımar sisteminin uygulayabilmeleri için bölgenin tahririni yaptırmışlardır. Osmanlı idaresine geçen bölgeler, bu idarenin nizam ve teşkilatı içerisinde, tımar sisteminin gereği olarak, gelir kaynaklarının tespiti maksadıyla tahrire tutulur; yerleşme merkezleri (yani şehir, kasaba, köy, mezraa, hatta çiftlik) ve buralarda mukim, vergi vermekle mükellef evli veya bekar şahısların tek tek isimleri, ziraat sahaları, yetiştirilen mahsuller ve bunlardan alınan vergiler belirlenerek resmî toprak kaydı işlemi gerçekleştirilmiştir.[81] Tımar sisteminin tatbik edilmesi ile Osmanlı idaresi, Arnavutluk’ta çok dikkatli davranmak zorunda kalmıştır. Her an isyana mütemayil mahalli feodal beyler, devletin en sıkıntılı zamanlarını, ilk fırsatta kendileri için değerlendirmeyi benimsediklerinden mevcut otorite ile doğrudan doğruya çatışma içerisine girmekten çekinmemişlerdir. Bu hususta Osmanlı hakimiyetine karşı mahalli beylere alternatif teklifler sunan Venedik ve Napoli etkin olmuştur. Bu yüzdendir ki Osmanlıların rakiplerinin önerdiği tekliflerden daha uygun teklifler önermeleri gerekmiştir.[82] Bunun içindir ki Osmanlı idaresi mahalli feodal beylere tımar tahsis ederek onları tımar sistemine dahil etmişlerdir. Babadan oğullarına geçen bu durum, tımar sisteminin temel kurallarına aykırı olmasına karşın Arnavutluk’ta bu devrede babadan oğullarına geçen tımarların olması idarenin aldığı tedbirler arasında zikredilebilir.[83]
1431’de Arvanid Sancağı’nın genelinde 335 kadar has ve tımar kaydedilmiştir. 335 tımardan %30’u Anadolu’dan sürgün edilmiş Müslüman Türkler; %20’si bey kulları; %20’si din adamları; %18 Hıristiyan tımar erleri; %12’si de sair yerlere tahsis olunmuştur.[84] Osmanlı idaresinin, XVI. yüzyıl boyunca Arnavutluk’ta elde ettiği başarılara karşın Arnavut nüfusunun arasında İslamlaşma kitlesel bir şekilde olmamıştır. Daha ziyade üst tabakaya mensup feodal beylerin İslamlaşması ve bunun sonucunda Osmanlı idari sınıfına dahil olmaları şehir nüfusunun İslamlaşmasına sebep olmasına karşın kırsal kesimde bu durum daha düşük bir seviyede olmuştur.[85] Devlet fethi müteakip tımar kadrosuna aldığı Hıristiyanlar arasında yalnız sipahi soyundan olanları kabul etmiştir.[86] Güney Arnavutluk’ta Hıristiyan tımarlı sipahiler, Berat’ta 17, Çartolos’ta 7, Iskarapar’da 5, Ergirikasrı’da 4, Kanina’da 4, Klisura’da 4 ve Tomorince vilayetinde ise 2 tane kaydedilmiştir.[87] Dikkat edilmesi gereken bir husus da Güney Arnavutluk’ta Müslüman ahali ile ilgili bir kayıt bulunmamasıdır. Bu devre içerisinde Osmanlı askeri sınıfının haricinde müstakil bir yerleşme ve İslamlaşma gerçekleşmemiştir.[88] Askeri sınıf da daha ziyade merkezi ve iktisadi faaliyetin önemli üsleri konumunda olan şehirlere yerleşmişlerdir.[89] Sancak dahilindeki ahali idari ve askeri bakımdan sancakbeyine, kazaî olarak da kadılara bağlanmışlardır.[90] İdari yapı içerisinde en yetkili kişi olarak Arvanid sancakbeyi Evrenos-oğlu Ali Bey, 273.382 akçe gelir ile Ergirikasrı vilayetinde ikametgah etmekteydi. Bunun yanında her vilayetin kadı ve subaşı’na tımar tahsis olunarak bunlarda bulundukları vilayetin veya nahiyenin merkezinde ikamet etmekteydiler.
1490-1491 tarihlerine ait Cizye[91] Defteri’nde; Güney Arnavutluk’taki Avlonya Sancağı’ndaki Gayr-i Müslim nüfus yazılmıştır. 1490’da sancak genelinde 35.922 Gayr-i Müslim haneden 4.303’ü cizye ödemeye mükellef olup 1.839 bive ve ayrıca 12 tane de Müslüman hane kayıtlı iken 1491’de sancak genelinde %10.6’lık bir artışla 38.369 (%10.6 -38386) Gayr-i Müslim hane yazılmıştır.[92]
1506’da yapılan tahrirde Avlonya Sancağı; Padişah, Mirmiran / Beylerbeyi ve Mirliva / Sancakbeyi hasları yanında zeamet ve tımara tahsis olunarak kaydedilmiştir. İslamiyet, az yayılmakla birlikte önceki dönemlere nazaran Müslümanların sayısında artış görülmektedir. Avlonya Sancağı’nda zeamete tahsis olunan kasaba ve köyler arasında 3.623 Hıristiyan haneye karşılık 70 Müslüman hane bulunmaktadır. Iskarapar Nahiyesi’nde ise 192 Hıristiyan hane, 50 Mücerred’e karşılık 15 Müslüman hane mevcut idi. Avlonya Nahiyesi’nde 14.304 Hıristiyan haneye mukabil 1.206 Müslüman hane Ergirikasrı Nahiyesi’nde ise 12.257 haneye karşı ancak 93 Müslüman hane kayıtlı idi. Bu devrede halen tımar tasarruf eden Hıristiyan sipahiler de bulunmaktaydı.[93] Müslüman nüfusta kısmî bir artış görülmesine karşın, 1431’deki tahrir göz önüne alındığında bölgede yaşayan Gayr-i Müslimlerin nüfusu hemen hemen iki kat artmıştır.
1520’de Avlonya Sancağı’nın tahriri, klasik tahrir anlayışı içerisinde yapılarak öncelik olarak Padişaha Avlonya şehri ile kaza’nın 14 köyü ve Delvine Nahiyesi’nde bulunan dört tane iskele tahsis edilmişse de defter eksik olduğundan geliri tam olarak tespit olunamamıştır. Bunun yanında Sancakbeyi’ne hem has hem de zeamet olarak gelir tahsis olunmuştur. Sancakbeyine, Berat, Delvine, Debrevan, Kanina ve Premedi şehirleri ile Berat Nahiyesi’nden 25, Kanina Nahiyesi’nden 2, Delvine Nahiyesi’nden 5, Avlonya Nahiyesi’nden 15 ve Mazrak Nahiyesi’nden 4 köy tahsis olunmuş olup zeametinin geliri ise 60.219 akçe olarak kaydedilmiştir. Ayrıca sancak genelinde 24 kişiye zeamet, 1107 kişiye (638 Sipahi, 469 Mustahfız) ise tımar tahsis olunmuştur.[94] 1431’de olduğu gibi bu tarihte de kadılara hizmetlerine karşılık olarak tımar tahsis olunduğu görülmektedir.[95] Sancağın merkezi konumunda olan Avlonya şehrine İspanya, Portekiz ve İtalya’dan göçler olmakla, bunlar geldikleri yere göre ayrı ayrı mahallelerde kaydedilmişlerdir.[96] Şehir merkezlerinde muhtelif hizmetlerde bulunanlar ki Tuzcu, Meremmetçi, Köprücü, Müsellem ve Demirciler, Osmanlılar için yaptıkları hizmet karşılığında avarız vergisinden[97] muaf tutulmuşlardır.[98] Bu tarihte, Avlonya Sancağı’nda vakıf kurumlarının yaygın olmadığı gibi sadece iki kişiye ait vakıf kaydına tesadüf olunmuştur. Mustafa Paşa’ya ait olan vakıf kaydında muhtelif nahiyelerde bulunan dört tane değirmen (hHasıl, 20 akçe) ve Selanik Sancakbeyi Kasım Çelebi ise Avlonya’da yaptırdığı mescidine bir tane değirmen tahsis etmiştir.[99]
1551 tarihli tahrirde; Sancağın gelirleri has, zeamet ve tımar olarak taksim edilmiştir. Padişah, Veziriazam, Vezirler, Rumeli beylerbeyi ile Delvine, Avlonya ve Yanya Sancakbeylerine ait olmak üzere 1.032.719 akçelik has; 14 kişiye taksim olan 51.000 akçelik zeamet; Sipahiler ile Mustahfızlara ise 992.965 akçelik tımar gelir olarak tahsis olunmuştur.[100] Daha önceki dönemlerde olduğu gibi değişik mükellefiyetler karşılığında vergiden muaf olanlar arasında Tuzcu, Derbendci, Müsellem, Mustahfız, Bazdar ve Çakırcı gibi hizmet erbabı bulunmaktadır.[101] 1520’de kadılar tımar tasarruf ederken 1551’de tımar tasarruf eden kadı’ya tesadüf olunmamıştır.
1551-1553 tarihlerinde Rumeli ve Anadolu Eyaletlerine tabi olan sancak merkezlerinin kaydedildiği cizye defterinde, Güney Arnavutluk bölgesindeki Delvine ve Avlonya Sancakları ile tabi kazalarındaki cizye toplama görevi Vezirazam, İkinci Vezir, Üçüncü Vezir, Dördüncü Vezir, Rumeli Beylerbeyi, Nişancı, Sağ Ulufeciler Ağası, Sol Garibler Ağası ve Sağ Garibler Ağasına tevcih olunmuştur. Bu deftere göre; Delvine’de 12.885 Cizye hanesi, Aydonat’da 2740 Cizye hanesi, Ergirikasrı’da 10.017 Cizye hanesi, Avlonya’da 4.472 Cizye hanesi, Premedi’de 4.050 Cizye hanesi, Berat’da 4.402 Cizye hanesi, Muzakiye’de 4.120 Cizye hanesi, Görice’de 4.306 Cizye hanesi, Tepedelen’de 3.119 Cizye hanesi, Malakas’da 4.353 Cizye hanesi ve Iskarapar’da 2.848 Cizye hanesi yazılmıştır.[102]
İnebahtı savaşı sonucunda alınan yenilgi bölgede huzursuzluğa ve göçlere neden olmuştur.[103] Osmanlı Devleti bu huzursuz ortamını ortadan kaldırmak için yaptığı çalışmalar sonucunda bölgede huzur ortamı sağlanmıştır. Nitekim 1583 yılında yapılan tahrir sonuçları gerek demografik ve gerekse iktisadi bakımından 1551’deki verilerle kıyaslandığında belirli bir artışın olduğu görülmektedir.
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki fetihlerini sadece maharetli kumandanların ve askeri kahramanlıklar sayesinde bir sıra tesadüflerin zoruyla meydana gelmiş ve sadece askeri mahiyette kalmış bir işgal ve istila gibi görmek katiyen doğru değildir. Osmanlıların, Güney Arnavutluk’taki hakimiyeti tamamıyla muhafazakar bir karakter taşıdığı gibi ani bir fetih ve yerleşmenin söz konusu olamayacağı gibi Gayr-i Müslim tebaa içerisinde bulunan askeri zümrelerin yerlerinde bırakılarak Osmanlı askeri teşkilatı bünyesinde tımar tevcih olunarak hiçbir şekilde İslamlaştırma politikası güdülmemiştir. Osmanlıların, Güney Arnavutluk’a hakim olmaları burada siyasi, kültürel ve etnik bakımdan değişiklikler meydana getirmiştir. Venedik ve Napoli devletlerinden farklı olarak bölgenin imar ve iskanına önem vermişlerdir. Nitekim Avlonya’da pek çok defa salgınlara sebebiyet veren Viyosse ve Terbufi bataklılarının kurutmuş, ilk fetihlerle birlikte bölgenin yerleşim yerleri üzerinde durarak Anadolu’nun muhtelif yerlerindeki ahaliyi bölgeyi şenletmesi amacıyla iskan politikası oluşturmuşlardır. Bunun yanında bilhassa Arnavutluk askeri sınıfına mensup olanlar 1486’da Trabzon Sancağına yerleştirilmişlerdir. Osmanlılar, bölgede hakim oldukları süre içerisinde, kalıcı bir yerleşmeyi amaçladıklarından olsa gerek, planlı bir şekilde hareket etmişlerdir.[104]
Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 9 Sayfa: 196-205