Hayvancılıkla uğraşan diğer göçebe halklarda olduğu gibi Kırgızlarda da ekonomik hayat, maddi ve manevi kültür ile bağlantılı geleneklerin devamlılığı en bariz yansımasını oba (avul) teşkilatında bulmuştur. Şöyle ki, söz konusu olan bu sosyal alanın içinde insan yaşamının bütün yönleri ile ilgili kolektif tecrübenin edinilmesi söz konusudur. Avul teşkilatının ortaya çıkışı, halkın sosyo-ekonomik hayatındaki yeri ve rolü, göçebe ve yarı göçebe hayvancılığın üstün olduğu ekonomik ve kültürel tipin özellikleri ile belirlenir.
Kırgız obaları (avulları), Kırgız toplumunun ekonomik ve sosyal yapı taşları olan çekirdek ailelerden meydana gelmiştir. Yeni oluşan haneleri de bu çekirdek ailelerle eşit tutmalıyız. Evlenmiş oğulların henüz baba hayattayken paylarına düşen toprak parçalarını (ençi) alarak bağımsız haneler kurmaları, bu fikri desteklemektedir. Mal ve mülkten paylarını alan oğullar, böylece kendi hanelerinin üretim faaliyetini düzenleme ve yakın akrabalarla olan ilişkilerinde üstlenmiş oldukları görevleri yerine getirme konusunda bağımsızlık kazanmışlardır. Ana baba evinin yeni haneler üzerindeki etkisi korunsa bile, çoğunlukla karşılıklı yardımlaşma, borçları ödeme vb. bunun gibi meselelerle ilgili olmuştur. Ayrılan haneler, böyle durumlarda ortak menfaatleri düşünmenin yanı sıra kendi menfaatlerini savunmayı da ihmal etmemişlerdir. Kırgızlarda bununla ilgili şöyle bir atasözü vardır: “Tütünü bölöktün tüyşügü bölök” (dumanı ayrı olanın işi gücü de ayrı olur).
Her aile mallarını kabile arazisinde otlatma, ayrıca istediği gibi mevsimlik göçler gerçekleştirme hakkına prensip olarak sahip olduğu halde, otlakların ortaklaşa kullanıldığı, dışarıya doğru yayılmaya meyilli göçebelik şartlarında buna gerek duyulmamıştır. Çekirdek aileler, birkaç baş malı gütmek için emek ve zaman harcamaktansa, mallarını komşularının sürüleri ile birleştirerek kolektif ekonomiye yönelmeyi yeğlemişlerdir. Sorunun bu şekilde çözümlenmesi, işbölümünün yerleşmesini, üretimin optimal bir şekilde düzenlenmesini, otlakların akıllıca kullanılmasını sağlamıştır. Böyle bir birliğin kurulması ailelerin ve aile üyelerinin güvenliğini, mal sürülerinin emniyetini artırmıştır.
Mevsimlik göçler sırasında da kolektif emeğe ihtiyaç duyulmuştur. Malları uzak mesafelere götürürken, yolda sıkça rastlanan engelleri (aşuu-dağ geçidi, suudan keçip ötüü-nehirleri geçme vb.) aşabilmek için her zaman birkaç kişiye, ayrıca bir hayli binek ve yük hayvanına gereksinim duyulmuştur. Bu yüzden ekonomik gerekçeler ve savaş zamanlarında emniyet düşüncesiyle haneler, bazen bağımsızlıklarından vazgeçerek komşularla işbirliği yapmışlar ve komşular birliği şeklinde çeşitli düzeylerde birlikler meydana getirmişlerdir.
Göçebelerin aileden daha geniş olan bir sosyal birlik kurması, öncelikle üretim faaliyetlerini ortaklaşa düzenleme amacını gütmüştür. Bu durum, birliğin içindeki ilişkileri de etkilemiştir. Topluluk, içindeki üyelerine dış tehlikeden birlikte korunabilme imkânı sunmuştur. Malları hep birlikte otlatmaya ve korumaya duyulan ihtiyaç, otlakların mevsimlik olarak el değiştirmesi, hayvan telefatı ve diğer doğal afetler halinde soydaşlardan yardım görme gereksinimleri, ayrı bir bireyin veya ailenin (çekirdek ya da geniş) sadece bir kolektifin (genellikle askerî bir düzene sahip olan topluluk) üyesi olarak işlev görmesine sebep olmuştur. Bir haneye ait olan otlaklar, kabilenin ortak mülkünün bir parçasını teşkil etmiştir.[1] Böyle bir topluluğun çerçevesi içinde belirli bir kişinin üretim faaliyeti, bütün bir kolektifin ekonomik hayatının ayrılmaz bir parçasından başka bir şey değildir.
Göçebe Kırgız obaları, her şeyden önce birer kolektif emek topluluklarıdır. Ayrı bireylerden ve ailelerden meydana gelen bu topluluk işbölümü ve işbirliği prensipleri esasında kurulur. Ancak böyle fonksiyonel bakımdan bir bütün oluşturmuş, net bir ekonomik ve sosyal iş- bölümüne sahip sosyal organizma, üretim faaliyetlerinde başarılı olabilmiştir. Oba üyelerinin faaliyet konularını, malların beslenmesi ve korunması, otlakların ortak kullanımı, bir otlaktan diğerine göçler ve hayvancılık üretimi ile ilgili diğer işler teşkil etmiştir. Genel olarak göçebe toplumlarda olduğu gibi, Kırgız obalarında da “iç ikilik”, yani kolektif toprak mülkiyeti ile özel hayvan mülkiyetinin birleşimi söz konusudur.[2] Kural olarak, mevsimlik otlaklar ve işlenen araziler ancak geçici olarak belirli obaların kullanımında olmuştur. Bu taşınmaz malların gerçek sahipliği, kabilenin boylarına ait olup, bu boyların temelinde hiyerarşik yapıya sahip çok sayıda obalar meydana gelmiştir. Talıp Moldo’nun söylediği gibi, bir kabilenin mülkiyetinde olan topraklar boylar ve obalar arasında paylaştırılmıştır.[3]
Boyların ve kabilelerin başları, toprakları idare etme hakkına sahip otoriteler olarak toprakların kullanımını göçebe hayvancılık ekonomisi gereksinimlerine göre düzenlemişlerdir. Fakat bu, onların toprağı temel üretim aracı, dolayısıyla istismar aracı olarak kullanan bir derebeyi konumunda oldukları anlamına gelmez. Beyler, büyük kabilelerin ve kabile birliklerinin manapları, boyların ve göçebe obaların başları, olarak değerlendirilebilmelidir ve sadece otlakların kullanımının düzenlenmesine yönelik toplumsal bir işlevi yerine getirmişlerdir. Göçebelik ekonomisinin kuralları, söz konusu kişilerin büyük toprak (otlak) sahiplerine dönüşmelerini zaten objektif olarak engellemiştir. Öyleyse, “Kırgız obasındaki sınıflaşmanın temelini toplum üyelerinin toprak mülkiyeti, özellikle ana üretim aracı olan otlakların mülkiyeti konusundaki eşitsizliği teşkil etmiştir”[4] şeklindeki fikrin doğruluğu tartışılabilir. Bu fikri savunanların hayvan mülkiyetini dikkate almadıkları açıktır. Halbuki, geniş otlaklara ancak büyük hayvan sürülerine sahip olunduğunda ihtiyaç duyulur. Büyük telefat ve diğer doğal afetler sonucu hayvanların birçoğunun yitirilmesi halinde ise örneğin bir manapın kendi otlaklarını kabilenin diğer üyelerinin kullanımına kapatması anlamsız olurdu. Üstelik, manapın otlaklarından yararlananlar onun toplumdaki yüksek konumuna destek vererek, iktidarının devamlılığı için belli bir ölçüde garanti teşkil etmişlerdir.
Her oba, mevcut kurallara göre mevsimlik otlaklarda belli bir bölgeyi tutmuş, burada hayvan beslemenin yıllık çevrimini gerçekleştirmiştir. Genellikle toprak azlığından, kötü hava koşullarından, zorunlu göçlerden kaynaklanan ihtiyaç durumlarında göçebeler hayvanlarını komşu obaların bölgelerinde de otlatabilmişlerdir. Saha araştırmalarımızdan elde edilen verilerden bu durumlarda hayvan yetiştiricilerinin bazen diğer boylara ait uzak otlaklardan da yararlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin, Ormon Han köyünden Ibışeva Süyün’ün (doğum tarihi 1934) söylediğine göre, Koçkor vadisindeki küçük obalar birleşerek bazen ilkbaharın başında hayvanlarını Çuy vadisine getirmişlerdir.[5] Toprak kullanımı ile ilgili mevcut kurallar ve töre kanunları bazı şartlarda kendi otlaklarının dışına çıkılmasına izin vermiştir. S. İlyasov’un pek haklı olarak söylediği gibi, “Diğer obalara ait topraklardaki göçler, ancak topraklar ortaklaşa kullanıldığında mümkün olabilir. Özel mülkiyet ve hatta hane mülkiyeti buna izin vermez”.[6] Dışarıya doğru yayılmaya meyilli göçebelik ekonomisine özgü vasıflardan dolayı zaten hayvanlar için yeterli besin ancak otlakların kolektif kullanımda olduğu zaman sağlanabilmiştir. Bu noktaya önem vermezsek geleneksel göçebe hayvan yetiştiriciliği konusunda fikir yürütmek anlamsız olur.
S. M. Abramzon, Kırgız etnografyası konusundaki temel eserinde şöyle der: “Bunlar [oba’lar (avul)-A.J.], öncelikle otlakları ve göç bölgelerini ortaklaşa kullanmaları bakımından birleşen hayvan sahiplerini içermekteydi. Obada (avulda) üretim ve tüketim bireysel, göç faaliyetleri ve otlakların kullanımı toplumsal esası üzerine kurulmuştu”.[7] Kuzey Afrika, Ön Asya ve Avrasya bozkırları göçebelerinin toplumsal yapı özelliklerini incelerken, A. İ. Perşis ve A. M. Hazanov ayrıca şunu belirtirler: “Bütün göçebe toplumlarda ekonomik ilişkiler özel hayvan mülkiyeti ve otlakların ortak kullanımı esasları üzerine kurulmuştur”.[8]
Bu ikilik, hayvan sahibi olan ve üretilen maddeleri istediği gibi kullanan ailelerin rolünü oldukça artırmıştır. Bunlar mallarını değiş tokuş yapmak, bağışlamak, borç vermek, kendi hayvanlarını keserek topluma ziyafet vermek gibi eylemleri serbestçe yapabilmişlerdir. Böylece, toprak (otlaklar) obanın ortak kullanımına sunulmuş, hayvanlar ve diğer taşınabilir mallar ise obanın üyelerine ait olmuştur.
Göçebe Kırgızların oba teşkilatı şekli bakımından olduğu kadar, içeriği yönünden de bölgesel komşuluk topluluğu olarak değerlendirilebilir. Oba belirli bir coğrafik bölgeyi kapsamış, orada yaşayan ve ortak ekonomik menfaatleri bulunan çeşitli şekillerdeki aileleri ve ayrı bireyleri içine almıştır. Bu kişiler kendi aralarında çoğunlukla baba tarafından akrabalık bağları ile bağlanmıştır. Bu arada göçebe Kırgızların bu sosyal kurumunun düz ve basit yapıda olmadığını belirtmek gerekir. Obalar karmaşık ve hiyerarşik yapıya sahip olmuşlardır. Göçebe Kırgızların oba teşkilatının temel yapı hanelerini çeşitli büyüklüklerdeki avullar teşkil etmiştir. En küçük ve aynı zamanda en istikrarlı olanları ortalama 5-6 çekirdek aileden meydana gelmiştir. Bu aileler geleneksel toplumun temel ekonomik ve sosyal birimlerini teşkil etmiştir. Hiyerarşik yapının bu düzeyinde baba ailesini ve ondan ayrılan çocukların ailelerini içeren çekirdek obayı görüyoruz. Avulda erkek tarafından ve kadın tarafından akrabalar barınmıştır. Kazak avulları, Tuva avulları, Moğol ulusları için de hemen hemen aynı miktar söz konusudur. S. Y. Tolıbekov’a göre, “Göçebelerin avulu (Kazak avulu-A. J.) kural olarak 2 ile 7 arasında hane içermiştir”.[9]
Başka bir kaynakta: “Avul genellikle 5-15 çadırdan, nadiren daha fazlasından ibaret olur” denilmektedir.[10] Moğolların sosyal teşkilatlanmasını inceleyen G. Y. Markov ayrıca şunu belirtir: “Kabileler 5-8, nadiren 8-12 çadırı içermiş, bunların sahipleri kendi aralarında yakın akrabalık bağları ile bağlı olmuştur”. Bundan sonra yazar, böyle bir göçebe birlik için ayrıca “hoton” ve “ayil” gibi terimlerin de kullanıldığını belirtir.[11] Oba en yakın akrabaları kapsamasına rağmen, bu birliğin temelinde ortak göç faaliyetlerinde, sürülerin korunmasında, üretimin bazı türlerinin kolektif tarafından yürütülmesinde gereksinim duyan ailelerin özel menfaatleri yatmaktadır. Göçebe hayvancılık şartlarında üretim ancak bu yolla elverişli bir şekilde düzenlenebiliyor, aileler ancak böyle geçinebiliyordu.
Bir oba (avul) genellikle bu ekonomik ve sosyal hanenin en yaşlı üyesinin adı ile adlandırılmıştır. En yaşlı kişi kolektifin ahlakî sorumluluğu üstlenmiş, çoğu zaman dış dünya ile ilişkilerin kurulmasında ve gelişmesinde aracı rolünü oynamıştır. Kural olarak, bu görevi ayrılan çocukların babası üstlenmiştir. Bazen göçebe grupların adlandırılmasında yaşlılığın dışında başka faktörler de rol oynamıştır. Zengin avullar bazen büyük sürülere sahip olan varlıklı kişilerin adlarını almıştır. Bu kişiler üretim sürecinde ücretli işçileri kullanmışlardır. Zenginler, sahip oldukları büyük hayvan sürülerine yeterli besin sağlayabilmek için birlikte göç eden aile sayısının azalmasından yana olmuşlardır. Buna bağlantılı olarak V. Y. Vladimirtsov şöyle der: “Büyük hayvan sürülerine, özellikle büyük at sürülerine sahip olan göçebe için büyük toplulukla birlikte göç etmek akıl kârı değildir, kendi sürülerini besleyebilme endişesi onun için ayrı bir avul olarak serbestçe yaşamayı cazip kılar”.[12] Burada ekonomik menfaatler doğrultusunda diğer obalardan ayrılma hevesini görüyoruz. Yukarıda da biraz değinildiği gibi, böyle küçük birlikler babadan ayrılıp bağımsız hane kuran ya da henüz kurmayan evli ve bekar oğullardan, torunlardan, aile reisinin hanımından, gelin ve kızlardan meydana gelmiştir. Birliğin içine yabancı kimseler de girebilmiştir. V. P. Kurılev, Kazak göçebelerle ilgili yaptığı saha araştırmaları sonuçlarına dayanarak, diğer boylardan gelen kimselerin yabancı avullarda mal sürülerini güttüğünden söz eder.[13] Yakın akrabalardan oluşan obalar (avullar), bazı istisnai durumlar dışında hep birlikte göç etmişler ve yapıları daha farklı olan obalara nazaran daha sağlam ve istikrarlı iç bağlantılara sahip olmuşlardır.
Söz konusu olan oba tipinin dış dünyadan biraz ayrı duruşu, kendi dünyasına çekilmiş olması, göçebe hayvancılıkla uğraşan hemen hemen bütün başka halklarda da gözlenmektedir. Bu durum hayvanların sayısına, türlerine ve belli bir bölgedeki besin kaynaklarına bağlı olmuştur. Hayvanları iyi besleyebilmek için göçebeler az sayılı gruplar halinde yerleşmeye özen göstermişlerdir.
Toplulukların yerleşim alanları genellikle “curt”, “konuş” terimleri ile ifade edilmiş, otlaklar ise “eriş” diye adlandırılmıştır. Bu topraklar göçebeler için büyük önem arz etmiş ki, mutlak çoğunluğu hayvanlarını hep aynı otlaklarda beslemiştir. Bir avulda yaşayanlar genellikle hayvanlarını ortak sürüyle birleştirerek birlikte otlatmışlardır. Hayvanların nöbetleşe güdülmesine kezek veya kezüü adı verilmiştir. Esas itibariyle bu yola yoksul ve orta halli haneler başvurmuştur. Kimi zaman bazı aileler hayvanlarını kendileri gütmüşlerdir. Fakat bu çok nadir karşılaşılan bir olgudur. Yoksul haneler için hayvanlara ortaklaşa bakmanın avantajları özellikle sıkça yapılan zorlu göçler esnasında ve diğer ortak emek gerektiren durumlarda açıkça ortaya çıkmıştır.
Bazı günlük hayat ve sanat ürünlerinin yapımı da ortak emeği gerektirmiştir. Örneğin, keçe yapımında bu işi bilen en az 3-4 kadının emeğine ihtiyaç duyulmuştur. Bu yüzden kolektif yardımlaşma dediğimiz çalışma düzeni vazgeçilmez olmuştur.[14] Gördüğümüz gibi, dışarıya doğru yayılmaya meyilli ve doğal ürünlere dayanan ekonomi şartlarında yakın akraba olan komşuların işbirliği yapması, doğal bir olgudur.
Karşılıklı yardımlaşmanın çeşitli yöntemleri üretim faaliyetlerinin dışında da yaygın olarak görülmüştür. Bir insanın hayatındaki önemli olaylarla (doğum, sünnet, düğün, ölüm vb.) ilgili törenler sırasında avulın bütün üyeleri hediyeler getirmiştir. Bu törenlere avuldaki ailelerin hemen hemen bütün üyeleri yaş ve cinsiyet fark etmeksizin katılmıştır. Büyüklerin görevi, misafirleri karşılamak ve ağırlamak, binek hayvanları ile ilgilenmek, ilginç sohbetler ve eğlenceler düzenlemek olmuştur. Bayram ziyafetine büyük önem verilmiştir.
Avullarda yoksullara hayvan ve mal bağışlama yoluyla yardımda bulunma geleneği yaygın olmuştur. Başlık parasının toplanmasına katkıda bulunma, birinin borcunu kapatma veya işlediği suç (ayıp, kun) için verilen cezayı ödeme gibi eylemler de yardım amacıyla yapılmıştır. A. Cumagulov şöyle der: “Yarı göçebe yaşamda akraba aileler birlikte göçer ve konaklar, çadırlarını birbirine yakın ve diğer ailelerle biraz mesafe bırakarak yerleştirir. Akraba ailelerin bütün üyeleri birbirini destekler ve akrabaların onurunu savunur, öç alma ve fidye (kun) toplamaya katkıda bulunur”.[15] Gördüğümüz gibi, avulın bütün üyeleri kendi topluluklarının menfaatlerini ve onurunu savunmalıdır.
Kış için et depolama maksadıyla hayvan kesimi (sogum) esnasında avulın üyeleri nöbetleşe yemek ziyafetleri düzenlemişlerdir. Verimli bir avdan sonra ele geçirilenlerin bir kısmı hediye (şıralga) olarak verilmiş, kalan kısmı haşlanarak komşular ağırlanmıştır.
Ekonomik ve sosyal ilişkiler üzerinde himaye sisteminin etkisi oldukça büyük olmuştur. Himaye sistemi, özellikle zengin topluluklarda kendini göstermiştir. Böyle topluluklarda ortak emeğin ve elde edilen ürünlerin paylaştırılması, sosyal bağlantılar kurma ve geliştirme meselesi ile ilgili konuların çözümü, himaye altında bulunanların hukuksal korunması gibi işlevler önderlerin ayrıcalığını teşkil etmiştir. Böyle işlevleri üstlenenleri avul aksakaldarı (obanın yaşlıları) diye adlandırmışlardır. İşlevleri, kurumlaşmaya başlayan geleneksel toplumda kendine özgü bir görevi teşkil etmiştir. Bu kişilere tavsiye ve yardımlarını almak üzere başvurmuşlar, onlardan şu veya bu durumdan çıkış yolunu göstermeleri beklenmiştir. Bu durum paternal psikolojinin ortaya çıkmasına ve gelişmesine sebep olmuştur. Fikrimizce, burada göçebelerin ekonomik ve sosyal düzeninin bir çelişkisi daha ortaya çıkmaktadır. Ayrı bir ekonomik birimi teşkil eden her bağımsız aile bir taraftan töre kanunlarına ve toplumsal taahhütlere uymaktaydı, diğer taraftan da kendi özel menfaatlerini korumak zorundaydı.
Göçebeler için dar bir alanda kalabalık oluşturarak yoğunlaşmak kârlı değildir, zaten yayılan hayvancılık ekonomisinin düzenine bu ters düşer. Barış zamanlarında obanın büyüklüğünü mevcut hayvan sayısı ve otlakların buna yetecek kadarki miktarı belirlemiştir. Arazinin engebeli oluşu da büyük rol oynamıştır. Örneğin, tepelerle çevrili dar vadilerde çok sayıda hayvan yetiştiricisinin bir arada bulunması mümkün değildi. Ekonomik bakımdan hayvan yetiştiricilerinin uzun mesafelere dağılması en iyisiydi. Göçebe Kazak topluluklarını her yönden inceleyen V. F. Şahmatov’un haklı olarak belirttiği gibi, “obanın büyüklüğü sahip olduğu hayvanların miktarına da bağlı olmuş, hayvan sayısı ne kadar azsa, oba o kadar kalabalık, hayvan sayısı ne kadar çoksa oba o kadar küçük olmuştur. Obanın nicel yapısı göçebe hayvancılığın kendine özgü vasıfları ile belirlenmiştir: Büyük sürüler uzak mesafelere dağılmayı gerektirmiştir”.[16] Büyük sürülere sahip olan zengin haneler, birçok hane ile birleşmeden kaçınarak, tek başlarına olmayı yeğlemişlerdir.
Sıradışı durumlarda, özellikle savaşlar ve kabile arası kavgalar cereyan eden istikrarsız dönemlerde göçebe Kırgızlar fazla uzaklara dağılmadan bir arada bulunmaya mecbur olmuşlardır. Olası dış tehlikeden birlikte korunma ihtiyacı, obaların bir kabilenin veya kabileler birliğinin bir parçasını teşkil eden askerî göçebe birliklere dönüşmesine yol açmıştır. Sözgelimi, böyle dönemlerde en elverişli yerleşim şekli çadırların nehir boyunca aralıksız olarak konulması olmuştur. Buna vaktiyle V. V. Radlov dikkat etmiştir.[17] Siyasal istikrarsızlık ve savaş döneminde çeşitli büyüklükteki obalar ve boylar, olası tehlike karşısında işbirliği anlaşması yapmakla kalmayıp, günlük hayatlarını da birlikte sürdürmüşlerdir. Kırgızistan’ın Rusya tarafından ele geçirilmesi sırasında çok sayıda avulın Ümetaalı önderliğinde birleşmesi örnek olarak gösterilebilir.
Birkaç yakın akraba ve hısım aileleri birleştiren obanın (avulın) mevsimlik konaklama yeri de avul adını almıştır.[18] XIX. yüzyılın sonunda XX. yüzyılın başında avul kendine özgü bir yönetim birimini teşkil etmiştir.
Araştırmasında istatistik verilerden ve bir edebî eserin parçasından yararlanan M. T. Aytbayev şöyle der: “Pişpek kazasının Sarıbagış nahiyesinde 135 avul mevcut olup, bu avulların başında 135 avul aksakalı bulunmuştur. Her avul 4 ile 15 arası çadırdan meydana gelmiştir. Erkek nüfus 3905, kadın nüfus 1980 olmuştur. 135 avulın toplamı 16 yönetim merkezini meydana getirmiştir. Prjevalski kazasının Turgenev nahiyesi 162 aksakal tarafından yönetilen 162 köyden meydana gelmiştir. 162 avulın toplamı 5963 erkek nüfuslu ve 4677 kadın nüfuslu idari avulların içinde yer almıştır”.[19] Topluluk başkanının (avul aksakalı) çadırı kural olarak merkezde bulunmuş, diğer çadırlar çevresinde yerleşmiştir.
Burada Çarlık Rusya’nın sömürgeci yönetiminin Kırgızların geleneksel sosyal yapısını kendi stratejik maksatları doğrultusunda başarılı bir şekilde kullandığını görüyoruz. Konumları yerli Rus idari makamlarınca tanınan avul aksakalları tarafından yönetilen bu ekonomik ve sosyal kurumların korunması Çarlık Rusya için sadece yönetim kolaylığı bakımından değil, vergi politikaları açısından da avantajlı olmuştur.
Obanın büyüklüğü ve yapısı, mevsime göre de değişkenlik göstermiştir. Kış mevsiminde küçülen oba yazın dağlardaki otlaklara çıkıldığında büyümüştür. Bu arada otlakların durumu, bitkisel örtünün hacmi gibi faktörler belirleyici rol oynamıştır. Kazaklarla ilgili verilere dayanarak N. E. Masanov bu özelliğe göre obaların sınıflandırılmasını yapmaktadır. Ona göre, asgari küçüklükteki oba, “göçebelerin dağınıklığa meyillerinin en doruk noktasında olduğu zaman ortaya çıkar. Göçebelerin en dağınık hali ise, mevsimlik çevrimin otlaklardaki bitki örtüsünün verimi ve hacmi en düşük olduğu ve göçebe topluluklardaki göç faaliyetlerinin durgunluk yaşadığı dönemlerine rastlar… Genişlemiş veya yoğunlaşmış diyebileceğimiz oba, yoğunlaşma meyilinin en ağır bastığı dönemde, yani bitkisel örtünün en verimli ve hacimli olduğu sıralarda, çoğunlukla yaz mevsiminde ortaya çıkar.”[20]
Göçebe Kırgızlarda bunların dışında bir de göç alanlarının dikey çizgiye göre yerleşim özellikleri ve yerleşim alanlarının yerüstü biçimleri de önemli rol oynamıştır. Kışın Kırgızlar şiddetli rüzgarlardan korunabilecekleri dar vadilere çekilmişlerdir. Doğal olarak bunun gibi yerlerde büyük gruplar halinde yoğunlaşmak mümkün olmamıştır. Üstelik bu dönemde küçük obaların ekonomik menfaatler doğrultusunda birleşmesine pek de gerek kalmamıştır. Obaya ait hayvanlar kışlakların çevresinde otlatılmış, hayvanları otlatılan alan oldukça geniş tutulmuştur. Obaların kışlık yerleşimleri dağınık oluşları ile dikkat çeker. S. İlyasov’un yazdığı gibi, “Birbirinden doğal bir sınır ile ayrılan her alanda bir veya iki bağımsız avulla birleşen bir veya iki küçük boy bulunmuştur. Bütün avullarda ve boylarda ailelerin her biri geçimiyle birbirinden bağımsız olarak uğraşmıştır”.[21] Hayvanların bir kısmı küçük grupların gözetimi altında yayla otlaklarında bırakılmıştır.
Obanın yapısal ve nicel bakımdan değişikliğe uğraması (genişlemesi), havalar ılıdığı ve yeni çıkan ot örtüsü ile müsait hava şartlarının yüksek yaylalara göçü mümkün kıldığı döneme rastlar. Göç ve yeni yerde yerleşme ile bağlantılı sorunların (yeterli sayıda binek ve yük hayvanlarının sağlanması, taşınabilir evlerin parçalara ayrılması ve yüklenmesi, küçük çocukların ve yürüyemez durumda olan hayvan yavrularının taşınması, yol boyunca güvenliğin sağlanması vb.) çözümü için kolektif emeğe ihtiyaç duyulduğundan genellikle birkaç küçük oba bir araya gelmiştir.
Yaylaklarda daha geniş birlikler meydana getirilerek daha yoğun bir şekilde yerleşilmiştir. Birkaç küçük oba, aralarında biraz mesafe bırakarak bir arada toplanmıştır. Mevsimlik çevrimin bu devresinde göçebe grupları arasındaki temaslar oldukça yoğun olmuştur.
Çekirdek obaların yazın bu şekilde yerleşmesinde ve birbiriyle temas kurmasında ekonomik menfaatlerin dışında bir de manevi ihtiyaçların giderilmesi gereksinimi etkili olmuştur. Toplu avlanmalar (sürek avı dahil), halk oyunları ve eğlenceler, karşılıklı ağırlamalar (ülüş, şerine) gibi etkinliklerin düzenlenmesi Kırgızların hayatında önemli yer tutmuştur.
Yılın bu mevsiminde diğer bazı Avrasyalı göçebe halklarda da geniş obaların kurulması söz konusu olmuştur. Örneğin, Tuvalı hayvan yetiştiricilerinin bir kısmı yazın iki üç küçük obadan meydana gelen “koja aaldar”la (komşu avullar) birleşmişlerdir.[22]
Geniş yazlık otlaklara ve güzel yayla otlaklarına sahip olan Kırgızlar çeşitli hayvan türlerini sıkıntı çekmeden besleyebilmişlerdir. Bu süre içinde hayvanlar daha hızlı semirmiştir. Diğer mevsim otlaklarına kıyasla yazlık otlakların daha çok oluşu göçebeler üzerinde olumlu etki yaratmış ve kışlık otlaklarda çekilen darlık sıkıntısının aksine yaylaklarda bu tür sıkıntı yaşanmamıştır.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında XX. yüzyılın başında toprak kullanımı biçimlerinde değişiklik yaşanır. P. Pogorelskiy ve V. Batrakov şöyle derler: “Belli bir derecedeki yoğunlaşmadan olsa gerek otlaklar parçalanmaya ve daha küçük grupların kullanımına geçmeye başlar. Kuzeyden Rusların ve güneyden Özbeklerin bir dizi en iyi kışlık otlakları gasp etmesi de, toprağın yabancılardan olduğu kadar komşu göçebe gruplarından da titizlikle korunan bir değere dönüşmesinde etkili olmuştur, muhakkak”.[23] Bize bilgi verenler arasında Leylek mıntıkasının Kulundin Köy Sovyeti’ne bağlı Lenin bölgesinden Kulbay Satıbaldiyev (doğum tarihi 1910) ve Issık Göl bölgesinin Ak Süy mıntıkasına bağlı Çolpon köyünden İyribay Canıbekov (doğum tarihi 1906) da kışlık alanlarda tarıma elverişli toprakların özel mülkiyete geçmeye başladığından söz etmişlerdi.[24]
İncelemekte olduğumuz sosyal kurumun temelinde genellikle soydaşlık kavramı yatar. Soydaşlık, bundan başka coğrafi, ekonomik, kültürel ve diğer faktörlere bağlı insan ilişkilerinin yapısını, özelliğini, işbölümünü, maddi varlığın paylaşılmasını etkiler. Oba üyelerinin ortak menşeye (baba tarafından) sahip oluşlarının farkına varmalarıyla karşılıklı hak ve görevlerin bütün bir sistemi oluşur. Ekim İhtilâli öncesinde yazılan bir kaynakta şöyle denir: “Kırgızlarda oba (avul), ortak bir cedden meydana gelen akrabalar birliğidir. Toplulukta dışarıdan gelenler (yabancılar, esirler, köleler vb. diğer soydan kişiler) olsa dahi bunlar da akrabalardan sayılmakta, deyim yerindeyse soy tarafından emilmekte ve zamanla soy birliğine ve soy iktidarına boyun eğerek soyun içinde erimektedirler”. Yabancılar başka bir soyun içinde güvenlik ve himaye bulmuşlar ve çoğu zaman, kan bağları olmamasına rağmen, kendilerini bu soydan saymaya başlamışlar ve bütün temel haklardan yararlanmışlardır. Obayı, diğer soy veya boydan gelenleri kendi bünyesi içinde eritmeyi boy ve kabilelere nazaran daha yumuşak ve acısız bir şekilde gerçekleştirebilen bir kurum olarak görüyoruz.
Yine de soydaşlık kavramı daha çok ideolojik bir araç olarak hizmet etmiştir. V. M. Ploskih’in belirttiği gibi, Kırgızlarda oba, XIX. yüzyılda kimi zamanlarda ilkel bir sosyal kurum olmaktan ziyade ekonomik ve idari birim olarak ortaya çıkmıştır.[25] Yazarın bu fikrine katılmakla birlikte, obanın, kendi işlevi devam ettiği sürece her zaman ekonomik bir birim olduğunu eklemek gerekir.
Kırgız obaları yapısal istikrarsızlıkları ile dikkat çeker (büyüme ve küçülme, hayvanları ayrı ayrı olarak veya ortaklaşa gütme, göçleri büyük veya küçük gruplar halinde gerçekleştirme). Yeni obaların oluşumundaki kolaylık, obaların yapısında tarımcılıkla uğraşan komşu topluluklara nazaran oldukça fazla akışkanlık göçebe toplumların bir özelliği olup,[26] Kırgızlarda da aynı şeyler söz konusudur. Bir obanın büyümesi kaçınılmaz olarak parçalara ayrılmasına sebep olmuş, bu parçalar yeni bir obanın temelini teşkil etmiştir. Hayvancılık ekonomisine eşlik eden hareketli hayat tarzından dolayı bir aile veya grubun kendi obasından ayrılarak yeni yerde diğer obayla birleşmesi, sık sık meydana gelen bir olgu olmuştur. Diğer halklarda da buna benzer alışkanlığı görmekteyiz. Örneğin, Hakas avulunun sakinleri “topluluktan ayrılarak başka bir yere göç edebilmişler, hatta yeni bir avul kurabilmişlerdir”.[27] V. F. Şahmatov da Kazaklarda obanın büyümesi sonucu bir grubun ayrılarak yeni obanın temelini oluşturduğundan söz eder.[28] Göçebe obaların parçalanması, hayvan yetiştiricilerinin hayatındaki normal bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Bu gelişme daha çok çeşitli türdeki hayvanların sayısı ile otlak alanlar arasındaki optimal oranı koruma ihtiyacından kaynaklanmıştır.
Kırgızistan Milli Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Bölümü / Kırgızistan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 19 Sayfa: 538-543