Göç…
Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işine göç denir. Göç sadece insanlara özgü bir olay değildir. Kuş, geyik, yarasa, bazı balık ve böcekler de mevsim, iklim, besin miktarı vesaire nedenlere göre çevre değiştirir, yani göç eder. İnsanlar olarak en çok şahit olduğumuz, gözlemlediğimiz olay kuşların göçüdür. Sonbahar geldiğinde sıcak ülkelere göç eder kuşlar. Gökyüzünde yüzlerce kuşun sürü şeklinde göçünü seyrederiz. Kuşlar yuvaları üzerinde daire çizerek birkaç defa döndükten sonra, yuvaları ile vedalaşıp göç yolculuğuna başlar. Gündüz kuşları yer şekilleri yardımıyla, gece kuşları yıldızların kanunlarından yararlanarak yönlerini saptar. Kuşların göçü, her zaman başlangıç yeri olan yuvasına dönüşle sonuçlanır. Göç, hayvanlar için çevrimsel yer değiştirme hareketi, dolayısıyla doğal bir olay, doğanın bir kanunudur. Ancak insanlar söz konusu olduğunda göç geri dönüşü olmayan zorunlu bir yolculuktur.
Tarih boyunca insanoğlu çeşitli nedenlerden dolayı kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeye göç etmiştir. Hiç kimse kendi isteğiyle vatanını terk edip göç eylemez. Siyasi, ekonomik ve toplumsal nedenler zorlar insanları göçe. Bir dönemler büyük devlet sahibi olan Kazan Tatarları, 1552 yılında Kazan Hanlığı’nın Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra vatanlarından ayrılmak zorunda kalmıştır. Dünyada toplam 7 milyon Kazan Tatarı olduğu bilinmektedir. Kazan Tatarlarının ancak %25’i bugün kendi topraklarında ikamet etmektedir. Kalan %75’i dünyanın dört bir yanına dağılmış durumdadır. Tatar’ın toprağı yok, Tatarsız toprak yok sözü, Kazan Tatarlarının dünyanın her yerinde oluğunu doğrular niteliktedir.
Kazan Tatarlarının ülkelere göre dağılımı şöyledir: Türkiye 25 bin; Romanya 23 bin; Bulgaristan 9 bin; Litvanya 6 bin; Çin 5 bin; ABD 1 bin; Finlandiya 1 bin; Almanya, Polonya ve diğer Avrupa devletleri 8 bin. Eski SSCB cumhuriyetlerinde – Özbekistan 467.800; Kazakistan 328.000; Ukrayna 86.900; Tacikistan 72.200; Kırgızistan 39.200; Azerbaycan 28 bin; Beyaz Rusya 5 bin civarında Kazan Tatarı yaşamaktadır. Kazan Tatarlarının geriye kalan kısmı günümüz Rusya topraklarında oturmaktadır. Örneğin, komşu Başkurdistan’da 1 milyon 100 bin; Perm bölgesinde 157.700; Yekaterinburg bölgesinde 179 bin; Çilebe bölgesinde 219.700; Orenburg bölgesinde 151.400; Moskova ve bölgesinde 183.500 vesaire.
Rakamlardan da görüldüğü üzere en büyük göç Türkiye’ye olmuştur. Kazan Tatarlarının yoğun olarak Türkiye’ye göç etmesinin özel nedenleri vardır. Türkiye, ister Osmanlı döneminde olsun, ister Türkiye Cumhuriyeti döneminde olsun yeğene bağımsız Türk devletidir. Onun içindir ki, tüm Türk dünyası Türkiye’ye bir ağabey, bir kurtarıcı olarak bakmaktadır. Türkiye’yi kardeş ülke olarak görmek, ortak dil, ortak din ve ortak kültürden kaynaklanmaktadır. Türk kelimesi, tüm Türk dünyası için ortak bir paydadır ki, hepimiz aynı soydan geliyoruz. İşte bu kardeşlik bağları her daim kendine çekmiştir Kazan Tatarlarını. Ünlü Tatar yazar Emirhan Yeniki (1909–2000), Türkiye’yi “uzaktaki aziz vatan”, diye nitelendirmiştir. Sovyetlerden kaçıp 1929 yılında Türkiye’ye sığınan Prof. Dr. Ahmet Temir ise Türkiye topraklarına ayak basmasını şu sözlerle ifade etmiştir: “Çok şükür Tanrı bizi korudu, sağ salim sınırı geçip sevgili Türkiye’mize, vatanımıza kavuştuk.” (Kurban 2014: 161).
Türkiye’ye hicret eden Tatarların sayısı ile ilgili kesin bir rakam olmamakla birlikte, bazı kaynaklara göre 20 bin, bazı kaynaklara göre 60 bin olduğu bilinmektedir. Türkiye’ye 3 büyük göç dalgası yaşanmıştır. İlk büyük göç XIX. yüzyıl sonlarında gerçekleşmiştir. Rusya’da 1897 yılında yapılan genel sayım zorla Hıristiyanlaştırma yapılacağı haberini beraberinde getirmiştir. Bölgede ayaklanmalar baş göstermiş, akabinde birçok Tatar hapsedilmiş, sürgüne gönderilmiştir. Yaşanan Rus zulmü, Kazan Tatarlarını Osmanlı Devleti’ne toplu göçe zorlamıştır. Osmanlı’ya hicret eden Kazan Tatarlarının bir kısmı Eskişehir’e, diğer kısmı ise Kütahya’ya yerleşmiştir. Böylece Eskişehir’de Osmaniye (Kuru Höyük), Kütahya’da Efendiköprüsü köyleri Tatarlar tarafından kurulmuştur. Türkiye’ye ikinci göç dalgası 1907–1908 yıllarında gerçekleşmiştir. Bu göçün devamı 1917 Ekim Devrimi’nden sonra da sürmüştür.
Çarlık Rusya’sının çöküşünden sonra iktidara gelen komünist rejimi kabullenmeyenler Türkiye’ye sığınmıştır. Tüccar, din adamı, aydınlar olmak üzere toplam 2 bin civarında insan o yıllarda Türkiye’ye hicret etmiştir. Bunlar arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan isimler de vardır. Üçüncü göç 1950-1960’lı yılların başında gerçekleşmiştir. Bu sefer Çin’deki Kazan Tatarları Türkiye’ye göç etmiştir. Çin’de komünistler tarafından Müslümanlara uygulanan baskı Kazan Tatarlarının Türkiye’ye göç etmesine neden olmuştur. Kazan Tatarları nereden hicret ederlerse etsinler ilk sırada siyasi baskı, uygulanan zulümden kaçmış oldukları aşikârdır. Türkiye’de Kazan Tatarları Eskişehir, Kütahya, İzmir, İstanbul, Ankara, Bursa, Manisa, Konya gibi şehirler ve köylere yerleşmişlerdir. 1990’lı yıllardan sonra Tataristan’dan Türkiye’ye öğrenciler gelmeye başlamıştır. Eğitim alan öğrencilerin bir kısmı Türkiye’ye yerleşmiştir. Türkiye’ye göç günümüzde de devam etmektedir. Ancak artık toplu büyük göçler değil de bireysel hicret söz konusudur.
Kazan Tatarları bir ağacın yaprakları gibi dünyanın dört bir yanına savrulmuştur. Vatandan ayrılmak kolay bir şey değildir. Çin komünistlerince “Pantürkist”, “karşı devrimci” suçlarıyla hapsedilen ve 24 yıllık ömrünü Çin zindanlarında tüketen tarihçi İklil Kurban 1980 yılında Doğu Türkistan’dan ailesiyle Türkiye’ye göç etmiştir. Kurban, vatandan ayrılışının nedenini ve zorluklarını şöyle anlatmıştır: “Çileli dertli yıllar boyunca, bir kıvılcım bekledim, olmadı… Hiç olmazsa kalem tutma fırsatı aradım; ne mümkün… Sonunda sana veda etmek zorunda kaldım ey vatan! Ama bu ayrılık kolay mı?… Ölümden beter.” (Kurban 2007:167).
Göçler, bir milletin ilerlemesine, edebiyat ve kültürünün gelişmesine büyük engeldir. Kazan Tatarları, hicret ettikleri yeni vatanlarında ortama uyum sağlamanın dışında hayatta kalma mücadelesi vermiştir. Aynı zamanda kendi milli benliklerini koruma, gelenek ve göreneklerini yaşatmanın da yollarını aramışlardır. Bu konudaki girişimleri arasında, okul veya cami yapmak (izin verilen yerlerde), dernek ve vakıflar kurmak, gazete, dergiler çıkarmak belli başlı faaliyetlerdendir. Söz konusu kurum, kuruluşlar Kazan Tatarlarının kaynaşmasını sağlamakla kalmamış, içlerinde bitmek tükenmek bilmeyen memleket özlemini de bir nebze olsun gidermiştir.
Hicret eden Kazan Tatarlarının hayatları her ne kadar hasret içinde geçse dahi, bir gün vatana dönme hayali her daim onları canlı tutmuştur. Yazılan mektuplar, kartlar daima “gelecek bayramda vatanımız İdil-Ural’da görüşme dileğiyle” temennisiyle sonlanmıştır. Bir de göç edenlerin en büyük hayallerinden birisi, ölünce vatan topraklarına gömülmektir. Göç dönüşü olmayan bir yolculuk olduğundan vatan toprağına gömülmek asla gerçekleşmeyecek bir hayaldir…
Kaynakça:
- Kamalov, İlyas, Avrasya Fatihi Tatarlar, İstanbul 2007.
- Kurban, İklil, Gerçekler ve Yalanlar (Anılar-Yansımalar: 1943–2007), Ankara 2007.
- Kurban, Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…,İstanbul 2014.
- Tahirov, İndus, Beysezlek Baskıçları (Bağımsızlık Basamakları), Kazan 1994.
- Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 10.Baskı Ankara 2005.