Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Girit Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları

0 14.666

Yrd. Doç. Dr. Nuri ADIYEKE

Ondördüncü yüzyıldan itibaren Ege Denizi’nde kendisini hissettiren Türk denizcileri, bir süre sonra Girit önlerinde görülmüştür. XIV-XVI. yüzyılların deniz faaliyetleri içinde, Girit adasının bazı şehirleri Türk denizcilerince birkaç kez yağmalanmıştır. Ege adalarının, Rodos’un Kıbrıs’ın Osmanlı topraklarına katılmasından sonra sıra Girit’e gelmişti. Osmanlı Akdeniz egemenliği için Girit son ve kilit noktası idi.

Girit aslında Doğu Akdeniz ticaretinin kilit noktalarından birisi idi.[1] Girit adası yasal ticaretin bir merkezi olmasının yanı sıra korsanlık faaliyetleri için de önemli bir merkez idi. Dolayısıyla Girit Osmanlı için hem Akdeniz ticareti açısından önemli hem de stratejik açıdan önemli idi. Özellikle korsanlık faaliyetlerinde Girit’in rolü Osmanlı yönetimi için olayı daha bir önemli kılıyordu.

Girit’in genel provveditoresi Isepo Cirvan’dan 1639’da Venedik Cumhuriyeti Senatosu’na sunulan bir raporda Malta ve Florentinesliler tarafından Osmanlı gemilerine yapılan korsan saldırılarından endişe edildiğini ve Osmanlı sultanının bunu önlemek için adaya saldırı fırsatı aradığını bildiriyordu. Raporda Venedik yönetiminin yapacağı en iyi şeyin Müslüman gemilerine bu tür saldırıların önlenmesinin olduğu belirtiliyordu. Zaten Venedik, Osmanlı’ya iyi niyetini göstermek için bir korsan yakalayıp içindeki Müslüman esirleri serbest bırakmıştı. Fakat açıkça görülüyordu ki her olayı da önlemek mümkün değildi. Nitekim, Isepo Cirvan’ın korkuları raporunu yazdıktan sadece beş yıl sonra gerçek oldu.[2]

Osmanlıların aslında Girit’e saldırmak için pek çok fırsatı olmuştu ama bunları kullanmadılar.[3] Zira XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan çok yönlü problemler Akdeniz’de Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunun ne olacağını bilmediği bir savaşa girmekten alıkoyuyordu.[4] Bu çerçevede Osmanlı İmparatorluğu, Girit için XVII. yüzyılın ortalarına kadar herhangi bir şey yapamamıştır. IV. Murat döneminde bozulan Osmanlı-Venedik ilişkilerive Osmanlı yönetiminin, komşularıyla ilişkilerini kısmen düzeltmesi sonucu 1644 yılında Girit sorununa sıra gelmiştir. Mısır’a giden darüssaade ağası Sümbül ağa ve Mekke kadısının yolculuk ettiği geminin korsanlarca kaçırılması ve Girit’e girmeleri Osmanlı için beklenen fırsatı doğurdu.[5] Böylece Osmanlı İmparatorluğu çeyrek asırlık yeni bir savaşa girmiş oluyordu. Türk askerlik tarihinin çöküş dönemlerine rastlayan Girit savaşları sırasında ada “Osmanlı İmparatorluğu’nun adeta savaş talimhanesi durumuna gelmiştir.”[6]

Savaşın Öyküsü

1644 Sultan İbrahim her ne pahasına olursa olsun Girit’i fethetmeye karar verdi.[7] İngiliz, Fransız ve İspanyol elçilerinin girişimleri ve bu işi yapanların yakalanarak cezalandırılacaklarına dair açıklamalarını sultan hiç dikkate almadı.[8] Sefer hazırlıklarına başlanarak imparatorluğun hemen her yerinden askerler toplandı.[9] Anlaşıldığı kadarı ile ordu üç noktada toplanmıştır. Anadolu tarafından toplanan askerler ve 60 parçalık donanma Çeşme’de, Rumeli tarafından toplanan askerler ve 90 parçalık donanma Selanik’te toplanmıştır.[10] Ayrıca bir de merkezde ordu hazırlanmıştır. Venedik elçisinin raporuna göre 30 Nisan 1645’te[11] 78 parçalık donanma İstanbul’dan denize açıldı. Venedikliler gemilerin Malta’ya gideceğini düşünüyorlardı. Çünkü Osmanlılar böyle duyurmuşlardı. Osmanlı donanması Mora’nın batı kıyısındaki Navarin’e aslında niyetlerini saklamak için gitmişlerdi. Fakat, donanma 23 Haziran’da Girit’in güneybatı kıyılarında göründüğünde Venedikliler Osmanlılarla yeni bir savaşın başladığını anladılar.[12]

Girit’e giden Osmanlı donanması sayısı hakkında farklı bilgiler vardır. Laroche’nin 148 gemi sayısı[13] eksiktir. Kimi yazarlar 350 civarında gemiden söz etmektedir.[14] Fakat bu seferdeki 50.000 kişilik Türk ordusu konusunda kaynaklar ve yazarlar hem fikirdir.[15]

Osmanlıların öncelikle almayı düşündükleri yer Hanya idi. Bu şehrin kuşatılmasından önce, “Türklerin ilk işi, Hanya’nın birkaç mil batısında küçük bir ada olan Sen-Teodoro adasındaki bir dağın üstünde olan Teodoro kalesini ele geçirmek oldu.”[16] Türklerce Ayatodori olarak isimlendirilen bu ada stratejik açıdan çok önemli idi.

Hanya’nın savunması oldukça zayıftı.[17] Şehir iki aya yakın kuşatılmış, kentin yöneticisi General Cornaro şehirde umutsuz bir direniş başlattı[18], ne var ki şehir 22 Ağustos’ta Türklere geçti.[19] Hanya kuşatması kimi kitapta 50 gün[20], kimi kitapta 54 gün[21], kimilerinde ise 57 gün[22] olarak yazılmıştır. En kabul edilebilir sayı 54 olmalıdır.[23] Hanya şehri alındıktan sonra kentte Osmanlı yönetiminin kurumları oluşturulmaya çalışıldı ve adanın diğer şehirlerinin alımı işine girişildi.

Kışın hazırlıklarla geçirilmesinden sonra 1646 yazında önce Apokoron Kalesi alınmış ve ardından Resmo kuşatması başlamıştır. 40 günlük bir kuşatmadan sonra 16 Kasım’da Resmo’nun fethi tamamlandı.[24] Osmanlı askerlerini kente girmesinden sonra buradaki halk kentin akropolüne (yukarı kente) kaçtılar. Resmo kalesinin alınması sırasında “ırmak gibi kan aktı” ve Venedik komutanı Andreas Kornaros bu çatışmalarda öldü.[25] Resmo’nun alınmasından birkaç gün sonra da Milapotamo kalesi fethedildi. Ertesi yıl Yerapetre ve Mirabelo Osmanlı topraklarına katıldı. Böylece, “Türkler yavaş yavaş bütün adayı alarak Kandiye önlerine kadar geldiler.”[26] 1648 yılında Türkler yirmi yıldan çok sürecek olan Kandiye kuşatmasına başladılar. Türkler Kandiye önünde Mylos nehriyle Mesara yakınlarında yapılan birkaç çarpışmadan sonra daha doğudaki bölgeleri ele geçirdiler. Kuşatma çerçevesinde kentin karşı tarafına çok sayıda top yerleştirdiler.[27]

Kandiye savaşını iki dönemde incelemek gerekir. Birinci dönem yirmi yıla yakın süren 1648 yılından 1667 yılında Veziriazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın adaya gelmesine değin geçen süre, ikinci dönem ise onun savaşı bizzat idare ettiği 1667-1669 dönemi. Çok uzun ve yorucu olan bu kuşatmada Türklerin hiç bıkmayan kuşatmaları, kenttekilerin de olağanüstü savunmaları hiç aralıksız sürüp gitti.[28]

Yirmi yılı geçen Kandiye savaşı sırasında savaşla ilgili veya savaşın belirlediği bazı gelişmeler yaşandı. Özellikle bu yirmi yıl içinde Girit’in ticari faaliyetleri çok yavaşladı ve Girit eski zenginliğini yitirmeye başladı.[29] Uzayan savaş Osmanlı maliyesini de çok etkiledi. Süren seferin masrafları zaten problemlerle boğuşan Osmanlı maliyesi için yeni sorunları doğurdu. Bu gelişmelere Çanakkale Boğazı’nın Venedikliler tarafından kapatılması da eklenince, aşılması güç sorunlar kendisini gösterdi.

1648 yılında 80 parçalık Venedik donanması Çanakkale Boğazı’nı ablukaya aldı ve bütün kış boyunca geçit vermedi.[30] Bu öncelikle İstanbul’un beslenmesine ağır bir darbe vurdu. 1656 yılında Venedikliler tarafından Limni ve Bozcaada’nın alınması Girit ile İstanbul’un iletişimini kesiyordu.[31]

Savaşın çok uzun sürmesi Girit’teki Osmanlı askerleri arasında önce sızlanmalara daha sonra da ciddi baş kaldırılara neden oldu.[32] Daha sonra askerin başkaldırıları çeşitli biçimde sonlandırıldı. Bu uzun savaş sırasında adadaki Osmanlı serdarı birçok kez değiştirildi. Serdar Yusuf Paşa’dan sonra Deli Hüseyin Paşa serdar olmuş daha sonra birçok kez serdar değişmiştir. En son Veziriazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa serdar olmuştur. Venedik tarafında ise savaşın hemen başında Jerome Morosini komutan iken kısa bir süre sonra oğlu Thomas Morosini komutan olmuştur. Bütün Girit savaşı sırasında (çok kısa bir süre Jean Capello olmuştur) komutan hep Thomas Morosini’dir.[33]

1667 yılı her iki taraf için tam bir zorluklar yılı oldu. Kışın çok yağmur yağması sonucu Türklerin aştığı çok sayıdaki metrisi sular bastı.[34] Aynı yıl birçok adada kendisini gösteren veba, Venedik ordusundaki askerleri de kırdı geçirdi.[35] Veba, Osmanlı askerini de etkilemiştir.[36]

Kandiye’de Venediklilerin gösterdikleri “bu direnç Köprülü’yü öfkelendirdi ve kuşatmayı kendisi yapmaya kara verdi,”[37] bu işi kesin sona erdirmek ve Kandiye’yi ele geçirmek için iki seneden fazla sürecek olan kuşatmayı başlattı. Sadrazam İstanbul’dan birkaç yere uğrayarak Girit’e geldi.[38] 1666 Aralık ayında Girit’e gelen Köprülü Ahmet Paşa 1667 yılı ilkbaharında hazırlıklarını tamamladı ve bu yılın Mayıs ayında Girit savaşının son evresi başladı. Batılı yazarlar bu evredeki Osmanlı askerlerinin sayısı konusunda çok farklı sayılar vermektedirler.[39]

Aynı yılın yazında başlayan yoğun bir saldırı ve öylesine kararlı bir savunma ile Kandiye önlerinde amansız bir savaş başladı. Evliya Çelebi’nin deyimi ile bu savaş sırasında “adem kanı değil adem canı ırmak gibi aktı.”[40] İki yıldan uzun süren bu savaş özellikle lağım savaşlarıyla ünlü olmuştur. Kimi zaman biri biri üstüne üç dört kat lağımlar yürütülmüştür.[41] Bu lağımların sayıları hakkında sağlıklı bir şey söylemek mümkün olmasa da bu sayının 1.000’den çok olduğu anlaşılmaktadır.[42] Bu lağımlarda binlerce varil barut patlatılmıştır. Örneğin, Türklerin bir gece saldırısında bir lağımda 134 varil barut patlatılmıştır.[43]

Bu savaş sırasında ileride açıklanacak olan batıdan gelen yardım da işe yaramamış ve büyük bir bıkkınlıkla her iki tarafta da barışa istek uyanmıştı.[44] Sonunda Morosini, Veziriazam ile bir anlaşma yapmaya razı oldu ve Venedik Senatosu’nun izniyle 52.000 adamını kaybettikten sonra Türklerle barış anlaşması imzaladı.[45] 6 Eylül 1669’da imzalanan Paliocastro ismi verilen[46] bu anlaşma ile sadece Kandiye Kalesi teslim edilmiyor, 25 yıldır süren Girit savaşı da sona eriyordu.

Barış görüşmelerinde Morosini’nin elçileri olan Anandi ve Scordili ile Türk heyetinin tercümanı olan Panayoti anlaşmanın mukadderatını belirlediler.[47] Bu anlaşma ile Kandiye kalesi Osmanlılara teslim ediliyor, rehine sorunu hallediyor ve Osmanlı-Venedik dostluğu kabul ediliyordu. Bu anlaşma ile ayrıca Suda Granbosa ve İsperlanka kaleleri Venediklilere bırakılıyordu.[48] Venedikliler belki ileride tekrar adada faaliyet gösterebilirler diye özellikle bu kaleleri aldıysa da bu hiçbir zaman gerçekleşmedi.[49] 1715 Seferi sırasında bu kaleler de Osmanlı ordusunca alındı ve ada tamamen Osmanlı topraklarına eklendi.

Yirmi yılı aşan bu süre içinde hem Osmanlı askerlerinden hem Venedik askerlerinden, hem Avrupa’dan gelen yardımcı askerlerden hem de yerli ahaliden çok sayıda insan ölmüştür. Yerli ahaliden ve Avrupa’dan gelen askerlerden ölenlerin sayısı hakkında pek bilgi olmasa da Türk ve Venedikli askerlerden ölenlerin sayıları hakkında ip uçları mevcuttur. 1645 yılı savaşlarında 20.000 Türk askeri ölmüştür.[50] Savaşın bütünü göz önüne alınırsa farklı rakamlar görülür. Evliya Çelebi’nin söylediği 478.982 Müslüman askerinin öldüğü sayısı[51] bir hayli mübalağalıdır ve kabul edilemez bir sayıdır. Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye’nin İzmir nüshasında verilen 244.647 kişilik liste de[52] yanlış istinsahlarla elde edilmiş bir sayıdır. Aynı eserin Ankara nüshasında verilen 100.185 rakamı[53] kabul edilebilir rakamdır. Feth-i Kandiye’de önerilen 78.586 sayısı ise[54] kanımızca sadece Kandiye savaşında ölen Osmanlı askerlerinin sayısıdır. Ahmet Refik’in verdiği sayı da 108.000’dir.[55] Batılı yazarlar da bu sayı civarında Türk askerinin öldüğünden söz etmektedirler. Fosses 100.000 Türkün öldüğünü söylerken[56], bazı yazarlar da 110.000 Türkün öldüğünü belirtmektedirler.[57] Mourellos ise bu savaşta 137.116 Türk askerinin öldüğünü belirtmektedir.[58] Dolayısıyla bu sayılardan genel bir izlenim oluşturmak mümkün görünmektedir.

Ölen Hıristiyan askerlerinin sayıları da oldukça farklılıklar göstermektedir. Ahmet Refik, 69.088 Hıristiyan askerinin öldüğünü söylerken,[59] Fosses 50.000,[60] Mourellos 40.000,[61] Hıristiyanın öldüğünü söylemektedir. Bu sayıyı 30.000’e kadar indirenler de vardır.[62] Combes, Morosini’den söz ederken 52.000 adamını kaybetti demektedir.[63] Bu durumda sadece Venedikli bu sayıda askerin öldüğü kabul edilirse, Fransız ve diğer gönüllülerle birlikte Ahmet Refik’in önerdiği sayıya ulaşılır.

Savaşın İaşesi

Girit savaşı başladığı zaman 1645 yılında 50’den fazla tüccar gemisi kiralanarak bunlara erzak ve mühimmat yüklenmiş ve donanmadan evvel yola çıkmıştır.[64] Bunların çoğu İngiliz ve Hollandalı tacirlerin gemileri idi.[65] Zahire ve mühimmat nakli için tüccar gemilerinin kullanılması savaş sırasında daha sonra da sürmüştür.[66]

Girit savaşı için Anadolu’dan çeşitli zamanlarda gıda toplanmıştır. Örneğin, İzmir kadısına ve eminine gönderilen bir hükümde, 4.000 okka sade yağı, 4.000 okka zeytin yağı, 1.000 okka don yağı, 1.000 okka sirke, 3.000 kile buğday ve lüzumu kadar peksimet göndermesi istenmiştir.[67] Bu tür erzak ve mühimmat nakilleri savaş boyunca sürmüştür.[68] Ne var ki, Venedik donanmasının sıkıştırmaları ve doğa olayları bu işi zorlaştırmakta idi. Örneğin 1668 yılında Benefşe limanından at ve koyun yüklü 4 tane fırkata Hanya limanına gitmek için denize açılmış fakat fırtınaya tutularak Küçük Çuha Anti Serigo adaları civarında karaya oturmuş, gemideki hayvanlar ölmüş ve gemilerdeki 110 kişi canlarını zor kurtarmışlardır.[69]

Adaya getirilen malzeme Hanya, Resmo ve Yerapetre gibi iskelelere çıkıyordu. Hanya Kalesi ile Kandiye arası 7 konak mesafe olduğu gibi diğerleri ile de arası 14-15 saat uzaklıkta idi ve yollar da bir hayli kötü idi. Bunun için, Veziriazam Kandiye kalesinin 5 saat batısındaki Çanak limanını bu amaçla kullandı.[70]

Ahmet Refik’in, adadaki askerlerin iaşesinin ada yerlileri vasıtasıyla temin edildiğini bildirmesi,[71] yanlış olmasa da eksiktir. Yakın zamanlarda bulunan Girit şeriye sicillerinde yerli halktan iaşe için malzeme toplandığı anlaşılmaktadır. Fakat, belirtildiği gibi başka bölgelerden de savaş boyunca iaşe malzemesi taşınmıştır.

Girit’e aynı zamanda çok sayıda savaş mühimmatı da gönderilmiştir. Savaşın hemen başında ilk donanma ile 15.000 kantar barut, 50.000 demir gülle, 50 adet büyük top çok sayıda kazma, kürek gibi çeşitli malzemeler gönderilmiştir.[72] Şüphesiz ki yirmi yıldan fazla devam eden bu savaşta birçok kez bu şekilde malzeme, adaya gönderilmiştir.[73] Ayrıca Girit’te de toplar dökülmüştür. Hatta Venediklilerin kaleden atıp da askerlerin ihtimamla topladıkları 30.000 gülleden istifade edebilmek için Venediklilerin kullandıkları topların çapında toplar dökülmüştür.[74]

Savaş, Osmanlı tarafı için olduğundan daha ağır şartları Venediklilere dayattı. Zira sadece Kandiye kalesine sıkışıp kalan Venediklilerin adadan yardım toplaması söz konusu olamazdı. Yılı belirtilmemekle birlikte son Kandiye savaşı yıllarına ait, Venedik elçisi Griman’ın raporuna göre Venedikliler bir sene zarfında Kandiye’ye, 970.000 altın, 7.800 asker, 1.000 amele, 1.000 kürekçi, 250 topçu, 170.000 kile buğday ve peksimet, 41 top, 280.000 litre barut göndermişlerdir. Bunların toplam bedeli 4.392.000 duka altına ulaşmaktadır.[75] Yine Evliya Çelebi’nin mübalağalı rakamlandırmalarına rağmen Kandiye kalesinde Osmanlı ordusuna çok sayıda savaş malzemesi, lağım kazma malzemesi, çeşitli miktarlarda barut, güherçile ve kükürt gibi malzemeler ganimet olarak kalmıştır.[76] Bu da kalede iyi bir malzeme stokunun olduğunu göstermektedir.

Avrupalıların Venedik’e Yardımı

Girit savaşı Osmanlılarla Venedikliler arasında olsa da bu savaşa açıkça veya gizlice başka devletler ve güçler de katılmışlardır. Bu anlamda savaşa OsmanlI’ya karşı sadece Fransa aleni olarak katılmıştır.

Venedikliler uzun süreli bir direnme için hazırlıklar yaptılar ve bütün Hıristiyan devletlerden donanma, asker ve para yardımı talebinde bulundular.[77] Fakat bütün Hıristiyanlar bu yardım grubuna katılamadılar,[78] büyük bir çoğunluğu çeşitli bahaneler ileri sürdüler.[79] Avrupa’dan yardım istemek işini Papa da Venediklilerle beraber yaptı. Nitekim Papa IX. Clément, Avrupa’ya yardım çağrısında bulundu, bütün Hıristiyan prensler yardım için “söz verdiler ama yardım vermediler.”[80] Bu, Osmanlı yönetimi için rahatlatıcı idi. Zira, Türkler birleşik Hıristiyanların onlara karşı çıkmasından oldukça endişe duyuyorlardı.[81] Nitekim Venedikliler de savaş sırasındaki görüşmelerinde bunu Osmanlılara karşı koz olarak kullanıyorlardı.[82]

Görüldüğü kadarı ile Venediklilere yardım iki koldan yürüyordu. Papalık yardımın ideolojik ve psikolojik propagandasını yapıyor, Fransa ise idari organizasyonu gerçekleştiriyordu. Yapılan organizasyonlarda adaya gönderilen Hıristiyan gönüllü ve askerleri hep Fransız şövalye ve komutanlarınca yönetiliyordu. Avrupa diplomasisi içinde ve Hıristiyan krallar arasında Venediklileri en fazla koruyan ve destekleyen XIV. Louis oldu.[83] Üstelik, Fransızlar Osmanlılarla savaşta değillerdi. Buna rağmen Fransa Venedik Cumhuriyeti’ne açıkça destek vermekten hiç çekinmedi. Aslında Fransızların Kandiye’de daha önceden top mühendisleri vardı.[84] Başka bir bakış açısı ile Fransa’nın çıkarları adada Venedik egemenliğinin devam etmesini gerektiriyordu.

Hanya’nın fethinden bir hafta sonra Granbosa limanına gelmiş olan Venedik donanmasıyla, Malta, Duka, Fransa, Papa ve İspanya gemilerinin toplamı 100 parçadan fazla idi.[85] Ayrıca bu savaşlarda Alman yardımcı kıtaları, topçuları ve kale uzmanları da bulunuyordu.[86] Venedikliler yardım isteklerini sürekli gündemde tutuyordu Fakat bu yardım istekleri de sürekli talebin altında geliyordu. Örneğin, Venediklilerin 50.000 gönüllü talebine Saint-Marc idaresinde ancak 2.000 kişi katılmıştır.[87] Ne var ki yardımlar az da olsa gelmiştir. Yapılan bir çağrı ile oluşturulan güce çeşitli İtalyan prensleri 21 kadırga, Kardinal Mazarin 3 brulot (bir çeşit ateş gemisi), hediye ettiler.[88] Yardım konusunda diğer güçler de benzeri yardımlarda bulunmuşlardır. Papalık 5 tane kadırga, İspanya 5 farklı türde gemiler, Toskana 5 gemi, Malta şövalyeleri 6 kadırga, Parma 2.000 piyade askeri, Fransa 4 brulot ve ayrıca 2.000 ekü (lira) gönderdi.[89] Fransa ayrıca 5.000 ekülük gizli bir yardımda daha bulundu.[90]

Kandiye savaşında, Venediklilere yardım amacı ile Fransa önderliğinde iki kez birleşik ordu hazırlanmıştır. Duc de la Feuillade komutasındaki ilk sefer Kral XIV. Louis tarafından büyük bir heyecan ve coşkuya mucip olmuştur.[91] Bu ordu seçkin bir gönüllüler grubundan oluşuyor idi. Bunların arasında Château-Thierry kontu, Caderousse kontu, Villemor de Saint-Pol kontu, Neufchâtel prensi gibi soylular vardı.[92] Fransa Kralı ve Papa’nın organizasyonu ile kurulan bu orduda, 500 Fransız şövalyesi ayrıca 3.000 Alman, Malta ve İtalyan şövalyesi de mevcuttu.[93] Ayrıca Kral kendi ordusundan da 6.000 asker vermişti.[94] Bu sayıların hepsi toplanınca 10.000 civarında bir sayı olur ki, Türk kaynakları da Fransa’dan 500’den ziyade beyzadenin geldiğini ve bunların 10.000’den fazla askerleri olduğunu söylemektedir.[95]

Bu ordu, Osmanlılara karşı pek de hesaplamadan bir taarruz başlattı. Ne var ki bu taarruz büyük bir yenilgi ile sonuçlandı. Soyluların çoğu öldü.[96] Bu başarısızlık üzerine Duc de la Feuillade askerlerinin “kalıntılarını” topladı ve Fransa’ya döndü.[97] Ardından diğer devletlerin komutanları da Kandiye’den çekildiler. Fakat bu çekilme tamamen Venediklilerin yalnız bırakılması şeklinde olmamıştır. Az sayıda da olsa kale savunmasında yabancı askerler hep vardı. Son dönem savaşlarından önce de,[98] Fransız askerlerinin çekilmesinden sonra da vardı. Feuillade’nin ayrılmasından sonra 9 Kasım günü Thomas Morosini bir taarruz düzenlemiş ve askerleri İtalyanlar, Fransızlar, Almanlar ve Kandiyeliler olmak üzere dört gruba bölmüştür.[99]

Duc de la Feuillade komutasındaki askerlerin geri dönmesinden sonra da Fransa bu işten vazgeçmedi. Venediklilerin yeni talepleri çerçevesinde, Papa’nın isteği üzerine Fransa kralı tekrar yardım kampanyası başlattı. Duc de Navailles ve Amiral duc de Beaufort başkanlığında yeni bir ordu oluşturuldu.[100] Bu ordunun oluşumu bir önceki gibi Fransız soyluları ve Krallık askerlerinden oluşuyordu. Fransız asker sayısı 7.000[101] veya 8.000 kişiden oluşuyordu.[102] Ne var ki askerler, gönüllüler ve diğer unsurlarla birlikte birleşik ordunun mevcudu çok daha fazla bir sayıya ulaşıyordu. Biblioteque Nationale’de bulunan (numarası belirtilmemiştir) bir yazmaya göre bu ordunun gerçek kompozisyonu şöyle idi.[103]

– 1669 yılında Kandiye’ye gönderilen Kara ve Deniz Hıristiyan Krallık Gücü:

– Kara Orduları:

– Yüksek rütbeli subaylar:

  1. duc le Navailles, komutan.
  2. le Bret, ikinci komutan.
  3. Combert, Malévrier, ordugah mareşali.
  4. le Choiseul Markizi, süvari tuğgenerali.
  5. de Castellan, kraliyet piyade tuğgenerali.
  6. de Dampierre, piyade tuğgenerali.

– Kurmay Subayları:

  1. de Tilladet.
  2. de la Hocquette.
  3. de Saint-Vincent.
  4. de la Rochecourbon.
  5. de la Croix, levazım subayı.
  6. d’Arimont, ordu subayı. (prévost de l’armée).
  7. Jacquier, levazım generali.
  8. Aubert, Ragueneau ve de Hoguy, kılavuz Komiserleri.

– Suvari Subayları:

  1. de Montburn ve de Montpertuis, krallık maiyet süvari komutanları.
  2. de Choiseul, Ollier de Saint-Elvau, de Saint-Avrat, de Sommievre ve d’Haudicourt, süvari birlik komutanları.

– Piyade ve Gönüllü Subayları:

  1. de Calvifson, de Croiselles ve de Montreuil, kraliyet muhafız alayı gönüllü komutanları.

Yönetim Bölgesi Komutanlar

Lorraine M. le Fabert Markizi, albay.
St-Vallier M. le Saint-Vallier Markizi, albay.
Rohan-Duras M. le Rohan Markizi, albay.
Grancey M. le Grancey Kontu, albay.
Montpezat M. de Trimouïllet kontu, yarbay.
Vendosme M. de la Provenchère, yarbay.
La Fèze M. de Gondreville, yarbay.
Jonzac M. de Villiers, yarbay.
Espagny M. de Bandeville, albay.
Montaigu M. le d’O Markizi, albay.
Couty M. de Monyme, albay.
Harcourt M. Chrestien, yarbay.
Bretagne M. le Noiron Şovalyesi, albay.
Chasteauthiery M. le Chasteauthiery Dükü, albay. Rouergue M. le Montperain, albay. MM.
de Vuillery ve Bonnefons, 200 gönüllü müfreze subayı.

– Çıkarma Yapan Gönüllü Grubun Sayıları:

– Süvari:

Kraliyet maiyet süvarisi, 223 Özel süvari birliği, 328 Toplam:            551

– Kraliyet Piyadeleri:

Tuğgeneral, 1 Yarbay, 3
Binbaşı, 1 Yüzbaşı, 3
Ast subay, 5  Teğmen, 1
Çavuş, 20 Trampetçi, 8
Asker sayısı, 493 Toplam:  635

– Diğer Piyadeler:

Mevcut albay, 10
Hazır yüzbaşılar, 60
Hazır subaylar, 60
Hazır deniz teğmeni, 30
Mevcut çavuşlar, 268 Trampetçiler, 75 yarbaylar, 15 ihtiyat subayları, 138 ihtiyat teğmeni, 135 ihtiyat deniz teğmeni, 64 Mevcut anspésade (?), 506
Mevcut askerler, 3.229 Toplam: 5.529
Gönüllülerin iki müfreze subayları, 214 Gönüllü müfreze subayları, 18 Gönüllüler ve çapulcular, 472
Toplam: 704

– Kara Ordularının toplam asker sayısı: 7.429

– Deniz Orduları:

– Gemi sayısı: 30; topların sayısı: 906; insan sayısı: 5.860;

– Deniz askerlerinin toplam sayısı: 12.149;

İki ordunun toplam sayısı: 19.578.

Hammer bu grup hakkında bilgi verirken Laroche’nin verdiği isimlerin bazılarını da anarak farklı isimleri de belirtmektedir. Baş duacı olan Comte de Saint-Longueville, henüz 15 yaşında olan Chevalier de Vendöme, Chevalier d’Harcourt, Lorraine ve Bouillon hanedanından bazı prensler, Dampierre, Beauveau, Colbert, Castellane, Mareşal de la Motte-Fenelon iki oğlu, genç Sevigne ve daha bir çok asilzadeler vardı demektedir.[104]

Oluşturulan bu birleşik ordu 5 Haziran’da Toulon’dan hareket etti ve ayın 19’unda Kandiye’ye vardı.[105] Evliya Çelebi, 1669 Haziranı’nda Kandiye kalesi önünde demirleyen 126 parçalık[106] Venedik, Duka, Papa, Malta, Alikarno ve Fransa kalyonlarını anlatırken, “ruy-u deryayı papatya çiçeği gibi zeyn ettiklerini” söylemektedir.[107]

Fransız kaynaklarında 20.000 kişi olarak belirtilen bu ordu, Osmanlı kaynaklarında 16.000 kişi olarak belirtilmektedir.[108] Birleşik ordu geldikten bir hafta sonra büyük bir taarruz yaptılar.[109] Fakat bu taarruzda çok sayıda Fransız askeri öldü. 25 Haziran tarihinde olan çatışmalarda, Bahriye Nazırı ve kralın amcasının oğlu olan Beaufort şanssız bir şekilde öldü.[110] Benzeri şekilde 24 Temmuz günü kuşluk vakti Fransızların La Theresa kalyonu havaya uçtu.[111] Bütün bu çatışmalar sırasında birleşik ordudan 10.000 kişi hayatlarını kaybetti.[112] Anlaşılan o ki Fransızlar bu savaşlarda taktik açıdan Morosini ile pek anlaşamamışlardı.[113] Sonuçta 22 Ağustos’ta Navailles, Morosini’ye kızgın bir şekilde, savaştan kalan askerlerini gemiye bindirdi ve adayı terk etti.[114] Onu Papa ve Malta kadırgaları izledi.[115]

XIV. Louis’in, Avrupa için yeni bir politika oluşturması çerçevesinde gelişen bu olaylar ile geleneksel Osmanlı-Fransız dostluğuna büyük bir darbe indirmiş oluyordu. Bu olay, “Devlet-i Aliyye’nin dargınlığına yol açtığından Fransız elçisinin Divan-ı Hümayun’daki iskemlesinin kaldırılmasına yol açmıştır.”[116]

Savaşın Sonucu

Bu savaş Türklerin zaferi ile sona erdi ve onlar Doğu Akdeniz’i kontrol altına aldılar. Bu savaş aynı zamanda, Osmanlıların gitgide artan zayıflığının da görkemli bir zaferi idi.[117] Sultan İbrahim’in zayıf bir padişah olmasına rağmen, iyi bir şans olarak Köprülü’yü buldu. Veziriazam Köprülü ilerlemiş yaşına rağmen olağanüstü enerjik ve üstün yetenekleri olan birisi idi.[118] Savaşı bitiren de Köprülü Mehmet Paşa’nın oğlu, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa olmuştur.

İki taraf için de bu savaş bir ölüm kalım mücadelesi haline gelmiş ve her iki tarafta mücadeleyi sonuna kadar sürdürmüştür. Savaş döneminde (XVII. yüzyılın üçüncü çeyreğinde) Girit’te önemli problemler yaşanmış ada eski zenginliğini kaybetmiştir.[119] Bu sırada yaşanan bir başka sorun da Venedik koruması altında korsanlık artmış ve ticareti tehdit eder duruma gelmiştir.[120]

Girit’te Osmanlı yönetiminin olumsuz olduğu, Resmo kenti alınınca tapınaklarını harabeye çevrildiği, kentin yağmalandığına dair bilgiler[121] doğru değildir. Girit sicilleri bu konuda tam tersi bilgiler vermektedir.[122] Aynı Yunanlı yazarın Hanya ve Resmo’dan 12.000 Hıristiyanın köle tacirlerine satıldığını söylemesine rağmen[123] Coutourier, Yusuf Paşa’nın Hanya’yı aldıktan sonra kentte oturanların hepsinin hayatlarını bağışladığını ve Türk yönetiminin adada hiç de kötü olmadığını söylemektedir.[124] Tukin ise yerli halkı Osmanlı yönetimini talep ettiklerini belirtmektedir.[125]

Yrd. Doç. Dr. Nuri ADIYEKE

Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 9 Sayfa: 738-745

Dipnotlar :
[1] Fernand Braudel, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, c. I., (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay), Ankara, 1993, s. 182.
[2] Molly Greene, A Shared Word (Christians and Muslims in the Early Modern Mediterranean), New Jersey, 2000, s. 13.
[3] Green, a.g.e., s. 15.
[4] Nuri Adıyeke, Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, İzmir, 1988, s. vı.
[5] Bu konuda bkz: Solakzade Mehmed Hemdemi, Tarih-i Solakzade, İstanbul, 1297, s. 773; Müneccimbaşı Derviş Ahmed, Sahaifü’l-Ahbar, c. III, İstanbul, 1285, s. 684; Katip Çelebi, Fezleke, c. II, İstanbul, 1287, s. 242; Mustafa Naima, Tarih-i Naima, c. IV, İstanbul, 1280, s. 123.
[6] Mustafa Nuri Paşa, Netayicül-Vukuat, c. I., (Yay haz: Neşet Çağatay) Ankara, 1979, s. 246.
[7] Paul Combes, L’Ile de Crete-Etude Geographie, Historique, Politique et Economique, Paris, 1897, s. 49.
[8] C. h. Laroche, La Crete Ancienne et Modern, Paris, 1898. s. 71.
[9] Girit savaşlarına katılan eyalet askerlerinin listesi için; Ersin Gülsoy, Girit’in Fethi ve Adada Osmanlı İdaresini Tesisi (1645-1670), Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 1997, s. 163.
[10] Girid, Mazisi Hali İstikbali, Matbaa-yı Ebuzziya, İstanbul, 1328, s. 60-61; Gülsoy’da aynı bilgileri vermektedir. a.g.t., s. 26-27.
[11] Combes bu tarihi Haziran başları olarak belirtmektedir. a.g.e., s. 50.
[12] Green, a.g.e., s. 14.
[13] Laroche, a.g.e., s. 71.
[14] Kondilaki 348 parça donanma olduğunu söylemektedir. Yoanna Kondilaki, Istoria Ton Epanastaseon Tis Kritis, Atina, 1901, s. 261; Tulard da 350 parça demektedir. Jean Tulard, Histoire de la Crete, Paris, 1962, s. 107.
[15] Laroche, a.g.e., s. 71; Combes. a.g.e., s. 49; Couturier ise Yusuf Paşa’nın Girit’e 40.000 asker ile gittiğini söylemektedir. Henri Couturier, La Crète, Paris, 1900, s. 18.
[16] Combes, a.g.e., s. 50; Laroche, Türklerin Sen-Teodoro’ya olan hücumlarının geri püskürtüldüğünü söylese de s. 71, adacıkta bulunan iki kale iki günde alınmıştır. Gülsoy, a.g.t., s. 29.
[17] Yoanna Kondilaki, Istoria Ke Geographia Tis Kritis, Atina, 1903, s. 74.
[18] Combes, a.g.e., s. 50.
[19] Katip Çelebi, Fezleke, c. II. İstanbul. 1287. s. 259 vd.; ayrıca Gülsoy, agt., ss. 30-37.
[20] Ebuzziya Mehmed Tevfik, Girid OsmanlIlara Kaça Mal Oldu? İstanbul, (tarih yok) s. 10.
[21] Encyclopedia De L’Islam, Tome III.
[22] Tulard, a.g.e., s. 108; Combes, a.g.e., s. 50;The Encyclopedia of Islam, s. 879; Girid, Mazisi İstikbali, s. 80.
[23] Gülsoy, agt., s. 37.
[24] Gülsoy, agt., s. 45-47.
[25] Kondilaki, Istoria Ke Geographia Tis Kritis, s. 74.
[26] Couturier, a.g.e., s. 18.
[27] Kondilaki, Istoria Ke Geographia Tis Kritis, s. 77.
[28] Combes, a.g.e., s. 51-52; Tulard, a.g.e., s. 108.
[29] Combes, a.g.e., s. 51.
[30] Laroche, a.g.e., s. 74.
[31] Gülsoy, agt., s. 91-92; Fezleke, s. 277 vd.
[32] Silahdar Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi, c. I, (Yay Haz: Ahmed Refik), İstanbul, 1928, s 498; Joseph von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, c. XI, (Çev: Mehmed Ata) İstanbul, 1947, s. 217; Evliya Çelebi, Seyahatname, c. VIII. İstanbul, 1928, s. 450.
[33] Laroche, a.g.e., s. 74.
[34] Raşid, Tarih-i Raşid, c. I. İstanbul, 1282, s. 189; Hammer, a.g.e., s. 209.
[35] Laroche, a.g.e., s. 76, 80.
[36] Raşid, a.g.e., s. 185.
[37] Combes. a.g.e., s. 51-52.
[38] Raşid, a.g.e., s. 111; Hammer, a.g.e., s. 201.
[39] Mourellos, Veziriazamın 40. 000 askeri ile savaşa geldiğini söylemektedir. J. D. Mourellos, La Crete Traves les Sciecles, Kandiye (yılı yok), s. 64; Laroche, 50.000 s. 78; Tulard, 80.000 kişi s. 108 demektedir.
[40] Evliya Çelebi, a.g.e., s. 412.
[41] Adıyeke, agt., s. IX.
[42] Mourellos Venediklilerin 1. 173 tane lağım açtıklarını söyler a.g.e., s. 68, Türklerin ise 1.364 tane lağım açtıklarını Tulard yazmaktadır. s. 109.
[43] Laroche, a.g.e., s. 92.
[44] Combes, a.g.e., s. 51.
[45] Combes, a.g.e., s. 52.
[46] Couturier, a.g.e., s. 18.
[47] Hammer, a.g.e., s. 224.
[48] Anlaşmanın metni için; Mecmua-yı Muahedat, c. II. İstanbul, 1294. s. 141-142; Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Adıyeke, agt., s. 52; Gülsoy a.g.t. s. 134 vd, 273-274.
[49] Combes, a.g.e., s. 50, 54.
[50] Laroche, a.g.e., s. 72.
[51] Evliya Çelebi, a.g.e., s. 483-484.
[52] Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Adıyeke, agt., s. 75.
[53] Ankara Üniversitesi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi, Muzaffer Ozak’dan alınan Kitaplar, liste 1, no:406.
[54] Gülsoy, agt., s. 166.
[55] Ahmed Refik, Köprülüler, İstanbul, 1331, s. 66.
[56] H. Castonnet des Fosses, La Crete et L’Hellenisme, Paris, 1897, s. 40. H. Castonnet des Fosses, La Crete et L’Hellenisme, Paris, 1897, s. 40.
[57] Tulard, a.g.e., s. 109; Kondulaki, Istoria Ton Epanastaseon Tis Kritis, s. 274.
[58] Mourellos, a.g.e., s. 67.
[59] Ahmed Refik, a.g.e., s. 66.
[60] Fosses, a.g.e., s. 40.
[61] Mourellos, a.g.e., s. 67.
[62] Kondulaki, Istoria Ton Epanastaseon Tis Kritis, s. 274; Tulard, a.g.e., s. 109.
[63] Combes, a.g.e., s. 52.
[64] Girid, Mazisi Hali İstikbali, s. 61.
[65] Yzb. Ziya ve Yzb Rahmi, Girit Seferi, İstanbul, 1933, s. 14.
[66] Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, c. I., İstanbul, 1309, s. 123.
[67] Hammer, a.g.e., s. 214.
[68] 1667-68 kışında İstanbul ve İzmir’den adaya malzeme nakliyatı için, Raşid, a.g.e., s. 183; Evliya Çelebi, a.g.e., s. 414; ertesi yıl İstanbul, İzmir ve Selanik’ten erzak ve mühimmat nakli için, Raşid, a.g.e., s. 204-6; Silahdar, a.g.e., s. 466-67; Evliya Çelebi, a.g.e., s. 422-23.
[69] Fevzi Kurtoğlu, Türklerin Deniz Muharebeleri, Girit Harbi, c. II. İstanbul, 1939. s. 127.
[70] Raşit, a.g.e., s. 192 Raşid 4 saat mesafede demektedir; Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Adıyeke, agt., s. 21; Silahdar, a.g.e., s. 460.
[71] Ahmed Refik, a.g.e., s. 48.
[72] Girid, Mazisi Hali İstikbali, s. 61.
[73] Örneğin, savaş sırasında barut temini için; Gülsoy, agt., ss. 181-186.
[74] Hammer, a.g.e., s. 212.
[75] Kurtoğlu, a.g.e., s. 145.
[76] Bu malzeme listeleri için; Evliya Çelebi, a.g.e., s. 467-468.
[77] Laroche, a.g.e., s. 72.
[78] Laroche, a.g.e., s. 78.
[79] Fosses, a.g.e., s. 38.
[80] Couturier, a.g.e., s. 20.
[81] Bkz; Green, a.g.e., s. 15.
[82] Örnek bir diyalog için; Silahdar, a.g.e., s. 421, 422.
[83] Couturier, a.g.e., s. 19.
[84] Silahdar, a.g.e., s. 436.
[85] Girid, Mazisi Hali İstikbali, s. 80.
[86] Ziya-Rahmi, a.g.e., s. 12.
[87] Laroche, a.g.e., s. 74.
[88] Laroche, a.g.e., s. 73.
[89] Fosses, a.g.e., s. 38-39.
[90] Laroche, a.g.e., s. 72.
[91] Couturier, a.g.e., s. 20.
[92] Laroche, a.g.e., s. 82.
[93] Combes, a.g.e., s. 52.
[94] Combes, a.g.e., s. 52; Fosses, a.g.e., s. 39.
[95] Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Adıyeke, agt., s. 36, 40; Laroche ise, Fransa kralının 4.000 asker gönderdiğini söylemektedir. a.g.e., s. 78.
[96] Ziya ve Rahmi beyler soyluların 270 tanesinin öldüğünü söylerler. s. 16-17; Hikayet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye’de ise 400 asilzadenin öldüğü belirtilmektedir. Adıyeke, agt., s. 37.
[97] Laroche, a.g.e., s. 82.
[98] Örneğin, 1660 yılında Kandiye’de 400 Fransız gönüllü askeri vardı. Combes, a.g.e., s. 51.
[99] Laroche, a.g.e., s. 82.
[100] Laroche, a.g.e., s. 78 ve82.
[101] Couturier, a.g.e., s. 20.
[102] Laroche, a.g.e., s. 82.
[103] Bu liste için. Laroche, a.g.e., ss. 83-90.
[104] Hammer, a.g.e., s. 221.
[105] Couturier, a.g.e., s. 20; Laroche, a.g.e., s. 90.
[106] Raşid, donanmanın 100 parçadan oluştuğunu söylemektedir. a.g.e., s. 163; Hikayet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye’de büyük küçük 300 parçalık donanmadan söz edilmektedir. Adıyeke, agt., s. 41.
[107] Evliya Çelebi, a.g.e., s. 433.
[108] Hikayet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Adıyeke, agt., s. 41.
[109] Laroche, a.g.e., s. 92.
[110] Hikayet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, Adıyeke, agt., s. 43; Kurtoğlu, a.g.e., 147; Couturier, a.g.e., s. 20; Evliya Çelebi bu savaşta Fransa kralının büyük oğlunun öldüğünü söyler. a.g.e., s. 439; Raşid ise ölen soyludan söz ederken, “kralın emmisi oğlu, kendisinden sonra kral olacak melun” demektedir. a.g.e., s. 163. Ölen Beaufort’un cesedi uzun süre aranmıştır. Raşid, a.g.e., s. 234; Silahdar, a.g.e., s. 517, Hammer, a.g.e., s. 222; Evliya Çelebi, a.g.e., s. 439.
[111] Evliya Çelebi’nin bu olayı efsaneleştirerek anlatımı için; Evliya Çelebi, a.g.e., 449.
[112] Evliya Çelebi, a.g.e., s. 434-436.
[113] Laroche, a.g.e., s. 82; Couturier, a.g.e., s. 19.
[114] Couturier, a.g.e., s. 20.
[115] Kurtoğlu, a.g.e., 150.
[116] Mustafa Nuri Paşa, a.g.e., s. 317.
[117] Encyclopidia de L’Islam.
[118] Laroche, a.g.e., s. 70.
[119] Combes, a.g.e., s. 51.
[120] Ekkehard Eickhoff, “Akdeniz’deki Osmanlı Deniz Cephesi (XVI-XVIII. Yüzyıl)”, Osmanlı, c. Yeni Türkiye, Ankara, 1999, s. 386.
[121] Kondilaki, Istoria Ke Geographia Tis Kritis s. 74.
[122] Yeni bulunan Girit şeriye sicilleri üzerinde çalışmalarımız devam etmektedir. Bu sicilleri genel tanıtımı için bkz: Adıyeke, Ayşe Nükhet/Adıyeke Nuri, “Newly Discovered In Turkish Archives: Kadi Registers And Other Documents On Crete”, TURCICA, Revue ?tudes Turques, 2000/32, ss. 447-463.
[123] Kondilaki, Istoria Ke Geographia Tis Kritis s. 76.
[124] Couturier, a.g.e., s. 18, 19.
[125] Cemal Tukin, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Girit İsyanları ve 1821 Yılına Kadar Girit”, Belleten, c. IX, sayı 34, s194.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.