Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Gelibolu’da Türk İmgesi: 1915 Avustralya Edebiyat Ve Tarih Yazıcılığında Türk Askeri

0 9.992

Dr. Michael TYGUIN

Avustralyalıların ve müttefik birliklerinin Nisan 1915’te Çanakkale Yarımadası’na çıkarma yaptığı Çanakkale Savaşı ya da Gelibolu Çıkarması genç Avustralya tarihinde yeni ufuklar açan bir olay olmuştur. Bu olay aynı zamanda modern Türk Devleti’nin kurulmasına da katkıda bulunmuştur. Avustralya ikonografisindeki merkezi öneminden dolayı, Avustralya askerlerinin bu savaşta yaşadıkları hakkında çok şey yazılmıştır. Olayı kayıtlara geçirmek, çözümlemek ve duygusallaştırmak için sarf edilen milyonlarca kelime sayesinde, Avustralyalıların bu savaştaki vatanları işgal edilen düşmanlarını -Türk askerleri- hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları savunulabilir.

Bu makalede Avustralyalıların Çanakkale çıkarmasındaki deneyimi hakkında yazılan çok sayıdaki çalışmadan küçük bir örnek incelenmektedir ve Türklerin 1915 yılındaki Avustralya literatürü ve tarihçiliğindeki görünümünün esnekliği ele alınmaktadır. Yazarın tezi, Türkler ile ilgili olarak mevcut olan popüler tasavvurun, sonradan gazilerin anlattıkları belli belirsiz hatıralarından cesaret alan Avustralyalı resmi tarihçilerin bir ürünü olduğu ve bunun modern yazarlar tarafından da yorumsuz olarak aktarıldığıdır. Çağdaş bir analist bu eğilimi ortaya koymuş ve şunları yazmıştır: “Savaş yazarlarının geçmişteki askeri olaylardan ‘sanat’ yaratma tutkusu, bunların çoğunlukla siyasi, kültürel ya da felsefi öğretilerin yayılmasına alet edilmesine yönelik girişimler yoluyla sekteye uğramıştır.”[1] Avustralya’nın ulus olma yolunda Türklere böyle bir süreci uyguladığı söylenebilir.

Türk düşmanlığı tartışma konusu olduğunda çoğu Avustralyalı, askeri tarihteki ‘biz ve onlar’ bölünmesini tartışırken “Kitlesel olarak ikiye bölünme olarak adlandırabileceğimiz şey, kökleri Büyük Savaş’ın hakikatlerine kadar ulaşan, modern çağın devamlı var olan yaratıcı alışkanlığıdır. ‘Biz’ hepimiz bir taraftayızdır, ‘onlar’ da karşı taraftadır. ‘Biz’ isimleri ve kimlikleri olan bireylerizdir; ‘o’ ise kitlesel bir kişilikten başka bir şey değildir. Biz görünürüzdür, o ise görünmezdir. Biz normalizdir, o ise gariptir.” şeklinde yazan Paul Fussel tarafından etkili ve güzel bir şekilde açıklanan bir tuzağa düşer.[2] Ancak bu daha sonraki düşünürler ve gazeteciler -1915-1918’den bu yana oldukça değişen bir ulus içerisinde Avustralyalı Anzak efsanesini şimdilerde yaşatmaya çalışan grupla aynı yaklaşımı savunanlar-[3] tarafından paylaşılan ya da tasavvur edilebilen bir düşünce değildir.

Bu Türk efsanesinin 1915’ten günümüze kadar büyük oranda desteklendiği ve çok az eleştirildiği çalışmalar arasında ‘resmi tarih’ çalışmaları, günlükler, anılar ve Avustralya literatürü ve tarihindeki çalışmalar bulunmaktadır. 1914 yılında İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı’na çıkarma yaptığı haberleri geldiğinde, gazete editörleri haritalarına ve ansiklopedilerine sarılarak Osmanlı İmparatorluğu ve vatandaşları hakkındaki kıt bilgilerini yenilemeye çalıştılar.

‘Türkler’ birden Britanya İmparatorluğu’nun ve dolayısıyla da Avustralya’nın düşmanı oluvermişti. Sıradan Avustralyalılar bu ülke ve vatandaşları hakkında çok az bir bilgiye sahipti. ‘Büyük Türk’ ancak fabllarda ve operalarda geçiyordu-egzotik bir ülkeydi ve her ne kadar ‘Avrupa’nın hasta adamı’ olsa da başlangıçta neredeyse hiç tanınmıyordu.

Resmi Tarih

Avustralya’nın bu konudaki resmi tarihi, kendisi bizzat Gelibolu’da Türk tutsakları ve Türk cesetlerini gören bir savaş muhabiri olan C.E.W. Bean tarafından derlenmiştir. İngiliz okul sisteminde eğitin gören Bean, Avustralya’da Anzak efsanesi -eski dünyanın siyasi artığından oluşturulan yeni bir ulusun asker sembolü- olarak bilinenleri neredeyse tek başına derlemiştir. Kemal Atatürk de on yıl sonra aynı yeniden yapılanmayı izleyecekti. Bean klasik gelenekte eğitim görmüştü ve Boğazların yanındaki Antik Truva bölgesini oldukça iyi biliyordu. Homer’in Odesa’sındaki cesaret ve duygusallık temalarını, özellikle 1915 yılında çıkardığı “The Anzak Book”[4] olmak üzere çalışmalarının çoğunda kullanmıştı.

Çağdaş düşünürlerden birisi bu kitabı çözümlerken şunu gözlemlemiştir: “The Anzak Book’u inceleyenlerin en çok dikkatini çeken husus, Anzakların düşmanlarının cesurluklarını ön plana çıkarma özellikleri olmuştur”… Bean düşmanlarını gösterişli bir şekilde tasvir ediyordu; ‘Abdul’ isimli şiiri, Türklerin cesaretini [şu şekilde]onaylıyordu: “We will judge you Mr Abdul by the test by which we can, that with your breath, in life, in death, You played like the Gentleman.”[5]

Ancak Bean’in idealleştirdiği Avustralya askerlerinden sadece birkaçı bu görünümü paylaşmaktaydı. 1915 yılının ilk aylarında, Türkler ile ilgili görüşleri ‘düşmandan’ öteye gitmiyordu. Yapılan propaganda işe yaramıştı ve sert çatışmaların ancak ilk birkaç haftasından sonra Avustralyalı askerler karşılarındakilerin insani niteliklerini anlamaya başladılar ve daha sonra onları, bir anlamda kaderin kendi kontrolleri dışında her iki tarafa getirdiği bu savaşın vahşetini paylaştıkları insanlar olarak gördüler. O andan sonra Türkler artık ‘resmi propagandanın tasvir edilemeyecek canavarı’ olarak görülmemeye başladılar. Türk de insandı ve Anzaklar kadar hassastı. Onun da kanı akıyordu, korkarak acı çekiyordu ve çığlıklarla ölüyordu; onlar da arkasında acılı ana-babalar ve dul eşler bırakıyordu.[6] Bean, tüm zahmetli araştırmaları sonucunda, Avustralyalı askerlerin Türkler hakkındaki düşüncelerinin, kendisinin sahip olduğu değerli düşman ideali ile uyuştuğunu ortaya koydu. Bean’in, Diggerların -Avustralya askerleri- kahramanlık ideallerini izah edebilmesi için, 1915’in ilk yıllarındaki Türk karşıtı hislerin kimi zaman acımasız gerçekliklerinin arındırılması ve hatta etkilerinin yok edilmesi süreci gerekli idi.

Aynı savaşın daha tarafsız yaklaşımlı bir tarihi ise, Avustralya ordusunun sıhhiye hizmetlerinin resmi tarihidir.[7] Bir sıhhiye subayı olan Albay A.G. Butler, her iki tarafı da siperlerde savaşan askerler olarak gördüğünü yazmıştır. Ancak, burada da gerçek Türk’ü arayanlar hayal kırıklığına uğramaktadır; çünkü Butler’ın yayımlanmamış çalışmaları Türkler hakkında ne düşman olarak ne de klinik bir hasta olarak hiçbir tanımlamada bulunmamaktadır. Butler daha ziyade, düşmanın zehirli gaz kullanmadığını ve hem hastane gemilerine hem de Kızılhaç bayrağına saygı gösterdiğini belirtmekle yetinmiştir.

Bean, resmi tarihinin sadeleştirilmiş bir versiyonunda özellikle Gelibolu çıkarması üzerinde duran kısa bir çalışma yayımlamıştır.[8] Türk birliklerini ve bunların özelliklerini ayrıntılı bir şekilde ele almasına rağmen kesinlikle Türklerden düşman olarak bahsedilen hiçbir çözümleme bulunmamaktadır. Bu, aynı çalışmada Avustralya ve bazen de Yeni Zelanda birliklerinin ayrıntılı olarak incelenmesi ile bir zıtlık sergilemektedir. Ancak Bean 1 Mayıs tarihinde günlüğüne şunları yazmıştır: “Kampa her gün Türk tutsaklar getiriliyor. Avustralyalılar bu tutsaklara kesinlikle iyi gözle bakmıyorlar. Sakat bırakma ile ilgili hikayeler duymuşlar… Dolayısıyla, adamlarımız -Avustralyalılar- düşmanla karşılaştıklarında tutsak almayacaklar”.[9] Bean kendi tarafında bir başarısızlığı kaydetmiştir: “Türk askerlere kendi tarafınızda [Gelibolu’da] bu şekilde davranılması insanın yüzünü kızartıyor”.[10] Çıkarmanın en şiddetli ilk birkaç gününde teslim olan bazı Türk askerler süngülenmişti veya vurulmuştu.

Gelibolu’daki savaşa Avustralya birliklerinde faal olarak katılan ve karşı siperlerdeki Türklerle karşı karşıya gelen askerler tarafından yazıldığı kadarıyla, yapılan gözlemler resmi tarihin sade versiyonlarından genellikle daha canlı olmuştur. Ancak buradan da, muadilleri olarak bahsedilen kısımlar da dahil olmak üzere, Türkler ile ilgili olarak tam bilgi edinmek mümkün değildir. Genellikle sade bir şekilde, hedef, eğlence kaynağı, ölümcül bir manzaranın yorucu bir unsuru ya da -daha nadir olmak üzere- aynı acıları paylaşan insanlar olarak görülmüştür.

Günlükler ve Anılar

Belirgin kısıtlılıklarına rağmen, askerlerin günlükleri de günümüze kadar ulaşan resmi belgeleri destekleyici nitelikteki önemli tarihsel kaynaklardır. Düşünceli Avustralya askerleri açısından, özellikle kırsal bölgelerden askere alınan birlikler ile karşılaştırıldığında iki halk arasındaki benzerlikler oldukça çarpıcı gelmiş olmalıdır. Bu durum, günümüz yorumcularından biri tarafından çalışmalarında şu şekilde dile getirilmiştir: “Düşman Türkler bile, küfredilen bir rakipten ziyade aynı baskıya maruz kalan kader arkadaşları olarak görülmekteydi”.[11] Her iki orduda da kırsal bölgelerden gelen çok sayıda asker mevcuttu. Savaşın patlak vermesi birçok cahil ve memleket özlemi çeken insanın silah altına alınmasına yol açmıştı.

Dolayısıyla, Anzakların Türk rakiplerine karşı kıskançlık dolu bir hayranlık besledikleri anlaşılmaktadır-Günümüz standartlarına göre aşırı milliyetçi gibi görünen kıyaslamalar yoluyla ortaya konulsa bile, bu hayranlık Gelibolu’da bulunan diğer ülkelerin askerleri tarafından da duyulmaktaydı. “Ülkelerinden uzaktaki çok sayıda Avustralya askerinin gölgesinde kalan [örneğin] Yeni Zelandalılar, belki de Türklerden başka milletlerde görülmeyen bir zihinsel direniş haline dönüşecek özellikler sergileyecekti.[12] Avustralyalı askerlerin Türklere bakışı, genellikle hiçbir duygusallık ya da his içermeyen açık ve hatta muhtasar bir nitelikteydi. Örneğin; “Sabah pusuya yatıp bir kovuktan bakan bir Jacko vurdum. Tavşan avından farkı yoktu”.[13] Yine benzer şekilde; “Türkleri bir periskoptan nişanlayıp vurmak büyük bir zevk. Türklerin çok iyi bir mizah anlayışı var. Eğer birinin kafasına nişan alıp onu ıskalarsanız, sizinle alay etmek için kürek sallıyorlar ve çeşitli şakalar yapıyorlar.”[14] Bir başka örnek ise bir çarkçı çavuşundan: “Burada söyleyebileceğim tek şey şudur; Türkler öylesine büyük savaşçılar ki tam çocuklarımıza göreler. Onları karşımızda düşman olarak görmüyoruz. Çok dürüstçe savaşıyorlar.[15] 1915 yılının sonlarına doğru, artık savaşın bitmesinin dört gözle beklendiği dönemlerde, Türklere artık neredeyse aynı acılara maruz kalan ve dayanan kader arkadaşları olarak bakmaya başladılar. 1920’lerde Komünizmin geçici olarak popüler olduğu kısa süreli dönemde geçerli olan bu düşünce, aynı dönemde Avustralyalılar tarafından yazılan çalışmalara yansımamıştır.

1930’lu yıllarda Avustralya’da geniş bir okuyucu kitlesine sahip olan Avustralyalı yazar Ion Idress de Anzakların arasında hafif süvari olarak savaşmıştır. Idress Eylül 1915’te günlüğüne şunları yazmıştır: “Biraz önce Quinn’s Post’ta çok eğlendik ve gülmekten kırıldık. Çocuklar bir hedef tahtasını siperin üzerinde havaya kaldırıp sallıyorlardı. Türkler hedefi her vurduklarında çocuklar vuruşu işaretliyordu. Hedefin dışına isabet eden atışlarda ise hedefin dışını işaretliyorlardı. Karavana atışlarda ise alaylı şekilde bağırıyorlardı. Türkler de sesli şekilde kahkahalar atıp ateş etmeye devam ediyorlardı. Bir süre sonra subay geldi ve tabii ki eğlence sona erdi.”[16]

1990 yılında, gazeteci Harvey Broadbent hem Türk hem de Avustralya tarafından savaşa katılan gazilerle bir dizi röportaj kaydetti. Röportajların deşifreleri her iki tarafta savaşa ve düşmana yönelik tepkilerin benzerliğini ortaya koyuyordu: Ateşli bir vatanseverlik ve düşmana saygı. Röportaj yapılan kişilerden biri olan Memiş Bayraktar, “vatan kurtarıldı” diyordu ve bu nokta popüler literatürde çeşitli yazarların üzerinde durduğu bir husustu.[17] Avustralyalıların aksine, savunulan topraklar Türkler için kendi vatanlarıydı; Avustralyalılar için ise sadece yeni bir savaş alanıydı. Bir başka röportajda, Avustralyalı bir katılımcı, o zamanlar Avustralya birlikleri tarafından sahip olunan ortak bir bakış açısının altını çiziyordu: “Sanırım Avustralyalılar kendilerini Türklerden daha üstün görüyorlardı. Türklerin kendilerine ait bir dili ve alfabesi vardı. Sanırım onları küçük gördük…”.[18]

Daha sonra tutumunu değiştirse de, bu küçük görme Bean’in Mayıs 1915’in başlarındaki bir yazısında da görülmektedir: “Türkler pek eğitimli görünmüyordu. Ateşi gizlemeye teşebbüs bile etmiyorlardı ve böylece adamlarımız siperlerin geçiş yolları ve hatta tümsekleri üzerine oturup olanca güçleriyle onlara ateş ediyorlardı.”[19] Belki de biraz daha tecrübe kazandıkça ve gözlemlerini yansıtmaya başladıkça, Bean daha sonra görüşlerini değiştirmeye başladı. İngiliz-İrlanda kültürünün propagandası ve diğer kültürlerin göz ardı edilmesi bu tutumuna katkıda bulunuyordu ancak Beran’in bu tutumu savaşın sonuna kadar devam etmedi. Savaştan dönen herkes Türk düşmanlarına karşı belirli bir saygı duyuyor ve kayıpları ve çekilen acıları paylaşıyorlardı.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1915-1918 savaşında Avustralya askerleri ile ilgili olarak yazılan en önemli eserlerden birisi, B. Gammage’nin “The Broken Years” isimli eseridir. Bu ilginç bir kitaptır çünkü geçmişteki acıları bu kitaba taşımış ve savaşa katılan bazı kişilerin mektuplarına yer vermiştir. Böyle bir yaklaşımın sınırlamaları ortadaydı ve kitabı inceleyenlerden birinin de söylediği gibi; “Bu mektupları yazanlar, Avustralya kuvvetlerinin en tipik olmayan örneklerini teşkil etmekteydi”.[20] Geri planda kalan Türkler hakkında çok az şey söylenmekteydi ve daha sonra da belirsiz bir atıfta bulunularak, “Bunu ülkem için bir görev kabul ediyorum ve Avustralyamızın güçlü gençlerine zarar vermek için elinden geleni yapan düşmandan intikamımızı almak için fırsat kollayacağım…”[21] deniyordu. Benzer şekilde bir subay da günlüğünde şunları yazıyordu: “Can almaktan nefret edeceğim ama güya “kültürlü” berbat Hunların müttefiklerinden intikam almak için haklı bir sebebim var”.[22] Gammagé’nin iki kişiden aldığı hatıra yazılarının dipnotunda da belirttiği gibi, “her ne kadar yaraları Türkler açmış olsa da düşmanlarını Türkler olarak değil, dünyanın bu acıları yaşamasına sebep olan Almanya olarak görüyorlardı.” Gerçekte tek düşmanlarının Almanya olduğuna dair genel bir kanı mevcuttu.[23] Gammage’nin tahminlerine gore, “Türkler oyunu mütarekenin koşullarına bağlı kalarak oynadılar ve Avustralyalılar da bundan oldukça etkilenerek Türklere ‘Jacko’ ya da ‘Abdul’ ya da ‘Johny Türk’ adlarını taktılar; hatta savaştaki molalarda sık sık birbirleriyle iletişim kurdular. Avustralyalı bir asker şöyle yazıyordu:

“Çoğu durumda arkadaşlarımızın Türklerle çok iyi ilişkileri oldu ve hatta birbirlerinden sigara alıp veriyorlardı”[24] Gammage savaş alanındaki düşmanlıklarla ve siperlerdeki dostluklar hakkında birkaç olaya değinmektedir ancak iki ordunun genel olarak birbirine karşı tutumu hakkında daha ayrıntılı çözümlemeler sunmamaktadır. “Türklerden nefret etmeyerek ayrıldılar. Çok iyi ve cesur bir şekilde dövüşüyordu. Gelibolu, sonuç olarak iki tarafın, sportmen bir şekilde katıldığı bir oyun olmuştu.” Tıpkı bir nesil önce Bean’ın yoğun bir şekilde maruz kaldığı gibi, Gammage’a da benzer bir devlet okulu cesareti aşılanmıştı ve Avustralya askerinin Türklere bakışları genellikle oldukça ilginçti. Bir sedye taşıyıcısı günlüğüne şunları yazmıştı: “Adamlarımızın sert ve acımasız olduğu kesinlikle şüphe götürmez”. Buna benzer sözler bazı yazarlar ve savaşa katılanlar tarafından daha çok Türkler için ve nadiren de kendileri için kullanılmıştır. Ayrıca bir başka geçerli noktaya daha değinerek, “bir Türkü vurmak, çoğu için İmparatorluğun geçmişinin karanlık bir düşmanını vurmaktan farksızdı” demiş ve böylece öldürme isteğini celp ederken gerekli olan bir etkeni, düşmanın bir insan olduğunu unutmayı tanımlamıştır.[25]

Avustralyalıların deneyimleri ile ilgili olarak yazılan temel çalışmaların oldukça az çalışmanın sayısı, İngilizlerin Çanakkale Boğazı’nı alma girişimlerinin başarısızlığı ile ilgili olarak 1915 yılından bu yana yazılanlardan çok daha geride kalmıştır. Yine burada da, başarısızlığın yaratıcısı olan Türklerden çok az bahsedilmektedir ve böyle bir yaklaşımın arkasında yatan sebeplerin savaşın sonucu üzerindeki etkisi neredeyse hiç incelenmemektedir. Bu İngiliz ve Fransız yazarların daha analitik olduğu anlamına gelmemelidir. En azından George Cassar’ın ‘The French and the Dardanelles’ isimli çalışması 1914-1915 yılındaki Türkiye ile ilgili siyasi ve stratejik hususları daha geniş bir şekilde ele almaktadır ama yine de Türk askerlerini tamamen göz ardı etmektedir.[26] Ancak daha sonra, pek çok Avustralyalı’nın çalışmasında olduğu gibi, Çanakkale Savaşı’nın sosyal tarihini ortaya koymamaktadır.

1920-2000 Arasındaki Avustralya Literatürü ve Tarih Çalışmaları

Gelibolu’nun Avustralya’nın ulusal kimliği üzerindeki önemini yansıtan çok sayıda literatür mevcuttur. 25 Nisan 1915 tarihindeki çıkartmadan sonraki otuz yıl boyunca, Avustralyalı bazı eski askerler şahit oldukları büyük olaylar ile ilgili olarak gerçeğe ya da kurguya dayalı kitaplar yazmıştır. Bunlardan bazıları tamamen okul çocukları için yazılmıştır ve bu gelenek hala devam etmektedir.

Aşağıda, İkinci Dünya Savaşı sonrasında çocuklar tarafından Gelibolu ile ilgili olarak yazılan bir çalışma örneği verilmiştir. Türkler Haçlı seferlerinden bu yana savaşlara karışmıştır ve er ya da geç bazı memleketlerin Çanakkale Boğazı’nı ele geçirmek için girişimler yapılacağının farkında olmuşlardır. Kendileri üzerinde çıkarları olan Almanların bazen abartıya kaçan her türlü teşvikleri ile, zaten güçlü olan boğazların güvenliğini daha da arttırmak istemişlerdir [Buna açık bir şekilde tenezzül etmişlerdir]. “Başlangıçta ‘berbat Türkler’ diye küçük görseler de, Avustralyalılar Türklerden nefret etmemişlerdir.”[27] Bu yazar şöyle devam etmiştir: “Genç Türkler ülkelerini uygar bir demokrasi haline getirmeyi düşünüyorlardı ancak bu yönde izledikleri yöntemlerde muhalefet ve zorbalıktan kaçınmamışlardır”. Bu tip basmakalıp sözler, on dokuzuncu yüzyıl sömürgeci Avustralya tarihinin daha öğretici yönlerini açık bir şekilde göz ardı etmektedir.

K.K. James’in 1965 tarihli ve “Gelibolu” adlı çalışması, yayılmalarına ve birimlerine sık sık değinen kapsamlı bir çalışmadır ancak aralarında ‘Büyük Savaştaki Türk Harekatlarının Tarihçesi’ (1932), Selaheddin Bey’in ‘Çanakkale’deki Deniz Savaşları’ (1920) ve Mehat Bey’in ‘Sedd-ül Bahir’ (1920) isimli çalışmaları da bulunan çok sayıda kaynaktan yararlanılmasına rağmen, çözümleme ve gözlem açısından pek kayda değer bilgiler içermemektedir.[28]

Popüler tarihçi Patsy Adam-Smith Gammage’nin izinden giderek 1978 yılında oldukça geniş bir okuyucu kitlesine ulaşan ‘The Anzaks’ isimli bir kitap yayımlamıştır.[29] Ancak düşman adı altında geçen belirsiz atıfların haricinde Türklerden pek bahsedilmemiştir. Avustralya kamuoyunun savaş ile ilgili olarak Türklerin bakış açısı hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadığı şüphe götürmez. Mustafa Kermal’e iki defa değinilmiştir ve bazı yerlerde de ‘Türkler’ hakkında notlar verilmiştir; ancak koskoca kitapta düşmana hiçbir söz hakkı tanınmamıştır. Öte yandan Avustralyalıların askerlerinin başarıları hakkında daha da bilinçlendirilmesine katkıda bulunurken, tıpkı Bean’in sahip olduğu tarzda Anzak efsanesinin bir başka aziznamesi olmuştur.

Daha köklü bir yaklaşım ise, Fewster, K., V. Başaran ve H.H Başaran tarafından yazılan ‘Gelibolu ve Çanakkale’ye Türk Bakışı’ isimli kitapta sergilenmiştir.[30] Yazarlar güçlü bir savaş karşıtı kararlılık ortaya koymuşlar ve ‘Avustralyalıların savaş ile ilgili olarak şimdi sahip oldukları bakış açısına karşı çıkmışlardır’. Yazarlar Türklerin 1980’li yıllarda Avustralyalılar ile ilgili olarak değişen görüşlerini tartışmışlar ve Türk birliklerinin vatan aşklarını, yiğitliklerini ve hoş mizaçlarını ve [Almanlar açısından bakıldığında] yetkin liderlerinin olması durumunda savaşta ne kadar başarılı olduklarını ele almışlardır.

Avustralyalıların Gelibolu Savaşı’na katılması ile ilgili dikkat çeken bir başka çalışma ise, J. Robertson’un “Anzak and Empire” adlı kitabıdır. Robertson, kitabındaki birkaç sayfayı Anzakların Türklerle ilgili görüşlerine ve Avustralyalı tutsaklara nasıl davrandıklarına ayırmış ve şunu ileri sürmüştür: “Savaşın diğer yönleri ile karşılaştırıldığında tutsaklar çok daha az gündeme gelir. Avustralya’nın Gelibolu’daki savaş tutsakları pek de ilgi görmemiştir… Avustralya’nın savaştığı cephelerin uzaklarındaki deneyimleri resmi tarihte yer bulmamıştır; Anzak geleneğinin dışında kalmıştır ve Avustralya İmparatorluk Kuvvetlerinin (AIF) savaşçı olarak Türk askerine duyduğu saygı ile çelişmektedir.”[31] 1992 yılında, Patsy Adam-Smith ‘Gelibolu’dan Kore’ye Savaş Tutsakları’ adlı çalışmasını yayımlamıştır ancak Robertson tarafından ileri sürülen bu iddiaları ele almamıştır. Sadece Toros Dağlarındaki bir savaş tutsakları kampından bahsetmiştir ve Japonların tutsaklara karşı izlediği tutum ile karşılaştırıldığında belirgin bir zıtlık sergilemiştir. Yine de Patsy Adam-Smith’in de Türklerin bakış açısından olaylara bakamadığı söylenebilir.

Avustralya sanatındaki gerçek kahramanlardan birisi, savaşta sedye taşıyıcı olarak görev yapan, yaralıları cepheden hastane bölgesine ‘Simpson’ adını verdiği bir eşek ile taşıyan ve bir keskin nişancının kurşunu ile hayatını kaybeden John Simpson Kirkpatrick’dir. Kirkpatrick, çok sayıdaki resimleri, heykelleri ve başka sanatsal çalışmaları ile günümüze dek hatırlanmıştır. Bu önemli şahsiyet ile ilgili olarak son zamanlarda yapılan en kapsamlı çalışma, Peter Cochrane’in, “Simpson and the Donkey.”[32] isimli eseridir. Bu kitapta da Türklerden hiç bahsedilmemektedir ve Cochrane’in bir Türk tarafından Türk topraklarında ve Türklere karşı yapılan bir savaşta hayatını kaybeden biri hakkında yazdığı kitabında Türklerden bahsetmemesi oldukça ilginçtir. 1993 yılında, Chris Coulthard-Clark ‘Kazıcılar: Avustralya Askeri Geleneğini Hazırlayanlar’ isimli kitabını yayımladı.[33] Başlığa rağmen, Türklerin Avustralya’nın askeri geleneği ya da aslında Anzak efsanesi üzerindeki merkezi önemi hakkında hiçbir yoruma yer verilmemiştir. Aynı yıl, benim ‘Gelibolu: Sıhhiye Savaşı’ adlı kitabım yayımlanmıştır.[34] Gelibolu’da bulunan birliklerde yer alan askerlerin günlükleri ve mektupları üzerinde kendi çabalarımla gerçekleştirdiğim yoğun çalışmalar, Avustralyalı askerlerin Türklere karşı duydukları saygıyı doğrulamaktadır ancak Türkler ‘Hun’lar ile aynı şeytani bakış açısından görülmemesine rağmen, bunun hiçbir şekilde Bean tarafından ifade edilen asil yaklaşım ile yakından bir bağlantısı yoktur. Avustralyalı bir cerrah genç bir Türk askeri ameliyata almadan önce meslektaşlarını içeri çağırmış ve adamın fiziğini hayranlıkla meslektaşlarına göstermişti. Bu Bean’in daha sonra Avustralya askerlerini tasvir ederken kullandığı tarzı ve klasik anlamda Homer’in dizelerini anımsatıyordu. Hiç şüphesiz, Truva’nın Boğaza düşen gölgesi Bean’in haricindeki başka eğitimli Avustralyalıları da etkilemişti.

Avustralyalıların Gelibolu ile ilgili çalışmalarında belirgin bir şekilde Türklerin yer almamasını inceleyen son zamanlardaki birkaç çalışmadan birisi Denis Winter’ın ’25 Nisan 1915’ adlı kitabıdır. Winter 1994 yılında yayımlanan kitabında Avustralyalıların ‘Türklere karşı tutumları’ hakkında iki sayfa ayırmıştır ve daha sonra başka yazarların Türkler ile ilgili yorumlarına yer vermiştir: “Türklere karşı duyulan nefret, kısmen eğitim sırasında aşılanan fikirlerin bir ürünüydü ancak bu nefretin en derin kökleri her askerin kendi içerisinde yaşadığı rahatsızlık ve dehşetin kaynağı olarak Türklerin erkekleri tanımlamasında yatmaktaydı onlar da Türkleri bu doğrultuda ele aldılar.”[35] Winter daha sonra savaşın yorumcuları ve tabii ki o zamanki ve şimdiki medya tarafından bir anlamda göz ardı edilen ancak günlüklerde ve mektuplarda bahsedilen tutsakların öldürülmesi hususunu açıklamıştır.

Okul kitaplarına dönecek olursak, Avustralya’daki orta eğitim kurumlarındaki öğrenciler tarafından ders kitabı olarak kullanılan kitaplar arasında D. Stewart ve J. Fitzgerald’ın ‘Büyük Savaş: Kaynaklar ve Kanıtlar’ ve K.J. Mason’ın ‘Ulus Olma Deneyimi: 1900’den Bu Yana Avustralya ve Dünya’ adlı kitapları bulunmaktadır. Bu kaynak kitaplar Türklerden sadece genel olarak bahsetmekte ancak bundan öteye gitmemektedir ve Türkleri sadece ‘düşman’ olarak göstermektedir. Böylece, 1970’ten bu yana Türk kültürünün daha iyi şekilde anlaşılmasının ülkenin çok kültürlü yapısına katkıda bulunmuş olması gerçeğine rağmen, bir nesil daha 1915 yılındaki Türkler ile ilgili bilgi sahibi olmamaya teşvik edilmektedir.

2001 yılında, Avustralyalı akademisyen Jefrey Grey ‘Avustralya Ordusu’ isimli kitabını yayımladı ve kitabın kalınlığının 300 sayfa olmasına rağmen Grey Türklerden sadece birkaç kez bahsetmiş ve hatta kitabının indeksine dahi dahil etmemiştir. Günümüz Avustralya ordusunun Türk düşmanları karşısında savaştıkları Gelibolu ile bir kan bağı olduğu dikkate alındığında bu kayda değer bir durumdur. Grey sadece şunları yazmıştır: “Avustralya ordusunun Mısır’dan Fransa’ya doğru hareket etmesi, Avustralya’nın birkaç anlamda ‘gerçek’ savaşa girdiğini gösteriyordu. İlk gönüllüler [1915] savaşa Türklere karşı değil [buraya vurgu eklenmiştir] ‘zararsız küçük Belçika’ya’ saldıran Almanlara karşı savaşmak için katılmışlardı.”[36]

Sonuç

Bu çalışma, Avustralya’nın 1915 yılındaki Gelibolu Savaşı’nın bir mirası olarak Türklerin tipik bir profilini aldığını ve Türklerin Avustralya tarihinde bir muhatap, asker ya da oyuncu olarak yerinin henüz tam olarak kavranamadığını ortaya koymaktadır. Belki de bunun aynısı Avustralya askerinin Türk folklöründeki yeri için de söylenebilir. O zamanları bizzat yaşayan son kişiler de yavaş yavaş hayatlarını kaybetmeye başladıkça elimizde artık sadece günlüklerle, fotoğraflarla, karikatürlerle ve savaş zamanı propagandaları kalıyor. Yeryüzünün aşağı tarafında yaşana birinin perspektifinden Türklerin tanımlayıcı bir görünümünü oluşturmak kolay bir iş değildir. Bu işi Avustralyalılar açısından daha da zorlaştıran bir başka husus da, Anzak efsanesinin bir anma ve acı kültürü haline dönüştürülmesidir. Oldukça dar görüşlü bir şekilde, “…Anzak efsanesi sadece iki toplumun- Avustralya ve Yeni Zelanda halklarının tarihsel anlayışını etkiler. Bu tehdit edici bir niteliğe sahip değildir; ulusal başarıyı yüceltir ve ‘bir ulusun doğuşunda’ rol oynar; ancak Avustralyalıların savaşlarını gerçekçi olmayan bir şekilde görmelerini de teşvik eder.”[37] denilmiştir. Bu ortak deneyimdeki üçüncü ortak olarak Türklerin göz ardı edilmesine rağmen, üzerinde durulan nokta oldukça geçerli bir husustur. Bu bilgisizlik, günümüz gazetecileri, Avustralya ve İngiliz Milletler Topluluğu’nda yazılan literatürler sayesinde daha da ilerlemiştir. Bir yorumcu Birinci Dünya Savaşı ile ilgili Avustralya’da yazılan literatürleri açıklarken, “günümüzdeki çoğu okuyucunun zihninde eşduyumsal bir tepki oluşturan bir dürüstlüğe ve doğruluğa, açık sözlülüğe ve gerçekçiliğe, yakınlığa ve canlılığa” sahip olduğu şeklinde tanımlamıştır.[38] Ancak bu Avustralyalıların Gelibolu ve burada karşılaştıkları Türkler ile ilgili bakış açısı konusunda geçerli bir konum olamaz.

Britanya’nın 1914-1918 yılları ile ilgili hatıraları hakkında, şunlar yazılmıştır: “Birinci Dünya Savaşı, askerlerin ve sivillerin fedakarlıkları arasında oluşan uçuruma dayalı olarak savaş deneyimlerinin oldukça yoğun bir şekilde efsaneleştirilmesine sebep olmuştur. Bunun amacı savaş anılarını evrenselleştirmek, bunu bir bütün olarak millete mal etmekti. Savaşa katılan eski askerler bu süreç içerisinde marjinalleştiler.”[39] Bir başka yazarın gözlemleri ise şöyle olmuştur: “Çekilen acılar ve yapılan sorgulamalar kişisel düzeyde kaldı.”[40] Türklerin AvustralyalIlar ile yaşadıkları öldürme, yaralama ve yaralanma deneyimleri de kişisel ve çoğunlukla dehşet verici nitelikte oldu. Türklerin sessiz kalmasının ve medyanın neredeyse görünmez esiri olmasının sebebi bu mudur acaba? Birinci Dünya Savaşı’nın en kalıcı miraslarından birisi, “hendek savaşlarının asla kapsamlı bir tarihinin olamayacağı, bunun derin bir deneyimin sonsuzluğunda kaldığı, belki de hendek savaşının halkların bilincinde yaşamaya devam edeceğidir”[41] Türkleri tam olarak anlamadan aynı şeyi Gelibolu için söyleyebilir miyiz?

Dr. Michael TYGUIN

Araştırmacı / Avustralya

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 13 Sayfa: 384-391


Kaynaklar
♦ “The Anzac Book” written and Illustrated in Gallipoli”, by the Men of Anzac for the Benefit of the Patriotic Funds connected with the ANZAC, Sun books, Melbourne, reprinted 1975.
♦ Adam-Smith, P. “The ANZACS”, T. Nelson, Melbourne, 1978.
♦ Adam-Smith, P. “Prisoners of War from Gallipoli to Korea, Viking, Melbourne, 1992.
♦ Adcock, A. “Australia Triumphant: with the Australians and New Zealanders in the Great War on Land and Sea”, Simpkin Marshall, Hamilton & Kent, London, 1916.
♦ Akçelik, R. “Before and After Gallipoli: a Collection of Australian and Turkish Writings”, Australian-Turkish Friendly Society Publications, Melbourne, 1986.
♦ Ashmead-Bartlett, E. Australia in Action: the Story of Gallipoli”, Government Printer, Sydney, 1915.
♦ Ashworth, T. “Trench Warfare 1914-1918: the live and let live System”, Macmillan, London, 1980.
♦ Austin, R. J. “Black and Gold: the History of the 29th Battalion, 1915-1918”, Slouch Hat Publications, Melbourne, 1997.
♦ Austin, R. J. “Cobbers in Khaki: the History of the 8th Battalion, 1914-1918”, Slouch Hat Publications, Melbourne, 1997.
♦ Austin, S. & R. “The Body Snatchers: the History of the 3rd Australian Field Ambulance 1914-1918”, Slouch Hat Publications, Melbourne, 1995. Bean, C. E. W. “The Anzac Book”, Cassell, London, 1916.
♦ Bean, C. E. W. ‘The Story of Anzac”, 1924, reprinted by University of Queensland Press, Brisbane, 1981.
♦ Beeston, J. “Five Months at Anzac”, Angus & Robertson, Sydney, 1916.
♦ Bennett, J. Gallipoli: based on the screen play by David Williamson from a story by Peter Weir”, Angus & Robertson, Sydney, 1981.
♦ Blair, D. “Dinkum Diggers: An Australian Battalion at War”, University Press, Melbourne 2001.
♦ Bowles, J. “The Young Anzacs”, London, 1918.
♦ Broadbent, H. “The Boys Who Came Home”, ABC Books, Sydney, 1990.
♦ Bruce, Mary, “Captain Jim”, Ward Lock, Melbourne, 1919.
♦ Buitenhuis, P. “The Great War of Words: British, American and Canadian Propaganda and Fiction 1914-1933”, University of Columbia Press, Vancouver, 1987.
♦ Buley, E. C “Child’s History of Anzac”, London, 1916.
♦ Butler, a.g.”The Official History of the Australian Army Medical Services 1914-18”. C. 1 ve III, Australian War Memorial, Canberra, 1930 and 1943.
♦ Campbell, M. & G. Hosken (Eds.) “Four Australians at War”, Kangaroo Press, Sydney, 1986.
♦ Cassar, G. H. “The French and the Dardanelles”, Allen & Unwin, London, 1971.
♦ Cochrane, P. “Simpson and the Donkey: the Making of a Legend”, Melbourne University Press, 1992.
♦ Collins, D. “Anzac Adventure: the story of Gallipoli told for young readers”, Angus & Robertson, Sydney, 1959.
♦ Coulthard-Clark, C. “The Diggers: Makers of the Australian Military Tradition”, Melbourne University Press, Melbourne, 1993.
♦ Curran, T. “Not only a Hero: an Illustrated Life of Simpson, the Man with the Donkey”, Anzac Day Commemoration Committee, Queensland, 1998.
♦ Davison, Graeme, “The Use and Abuse of Australian History” in S. Janson & S. Macintyre (Eds.) “Making the Bicentenary”, Australian Historical Studies, C. 23, no. 91, October, 1988.
♦ Denton, Kit “Gallipoli: One Long Grave”, Time Life Books, Sydney, 1986.
♦ Dolman, W. “The Blue and Brown Diamond: a History of the 27th Battalion, AIF, 1915-1919”, Lonnen & Cope, Adelaide, 1921.
♦ Donely, B. “Black over Blue: the 25th Battalion AIF, at War 1915-1918”, University of South Queensland Press, Toowomba, 1997.
♦ East, R. (Ed) “The Gallipoli Diary of Sergeant Lawrence of the Australian Engineers of the 1st AIF”, Melbourne University Press, Melbourne, 1981.
♦ Fewster, K., V. Ba§arin & H. H Ba§arin “A Turkish View of Gallipoli and Canakale”, Hedjin Press, Melbourne, 1985.
♦ Fewster, K. “Gallipoli Correspondent: the frontline diary of C. E. W. Bean”, Angus & Robertson, Sydney, 1983.
♦ First Battalion History Committee, “The History of the 1st Battalion AIF, 1914-1919”, Melbourne, 1919.
♦ Fowler, J. E. “Looking Backward: Being the Reminiscences of a Light Horseman on Gallipoli”, Pirie, Canberra 1979.
♦ Frame, T. “First in Last Out, the Navy at Gallipoli”, Kangaroo Press, Sydney, 1990.
♦ Gammage, B. “The Broken Years: Australian Soldiers in the Great War”, Australian National University, Canberra, 1974.
♦ Gerster, R. “Big-Noting: the Heroic Theme in Australian War Writing”, Melbourne University Press, 1987.
♦ Giannopoulos, G. “Apo to Nesto h_os to Sangrio”, Ath_ena: HelFenik _e Eur_ockdotik_e, 1988. Gregory, A. ‘The Silenced Memory”, Berry Publishers, Oxford, 1994.
♦ Grey, J. “A Military History of Australia”, Cambridge University Press, New York, 1998.
♦ Grey, J. “The Australian Army”, Oxford University Press, Melbourne, 2001.
♦ Hickey, M. “Gallipoli”, J. Murray, London, 1995.
♦ Hogue, O. “Trooper Bluegum at the Dardanelles”, London, 1915.
♦ Inglis, K. “Anzac Remembered: Selected writings”, Department of History, University of Melbourne, 1998.
♦ Inglis, K. “The Anzac Legend”, Meanjin Quarterly, March 1965.
♦ Inglis, K. “The Australians at Gallipoli”, in Historical Studies, Melbourne, C. 13 (40), October, 1967.
♦ Idriess, I. “The Desert Column”, Angus & Robertson, Sydney, 1932.
♦ James, K. K. “Gallipoli”, Angus & Robertson, Sydney, 1965.
♦ Kent, D. A. ‘Bean’s Anzac and the Making of the Anzac Legend’ in A. Rutherford and J. Wieland (Eds.), “War and Australia’s Creative Response”, Allen & Unwin, Sydney, 1997.
♦ Kerr, G. “Lost Anzacs; the Story of Two Brothers, Oxford University Press, Melbourne, 1997.
♦ Lack, J (Ed.), “Anzac Remembered and Selected Writings by K. Inglis”, University of Melbourne Press, 1998.
♦ Laird, J. (Ed) “Other Banners: an anthology of Australian Literature of the First World War”, Australian War Memorial, Canberra, 1971.
♦ Laird, J. (Ed) “The Australian Experience of War”, Mead & Beckett, Sydney, 1988.
♦ Lindsay, N. “Equal to the Task”, History Publications, Brisbane, 1999.
♦ Mason, K. J. “Experience of Nationhood: Australia and the World since 1900”, McGraw-Hill, Sydney, 1983.
♦ McKernon, M. “The Australian People and the Great War”, Nelson, Melbourne, 1980.
♦ McQueen, H. “Gallipoli to Petrov, Arguing with Australian History”, Allen & Unwin, Sydney, 1984.
♦ Morice, J. “Six Bob A Day Tourist”, Penguin, Melbourne, 1985.
♦ Partridge, E. “Frank Hornywood, Private: a personal record of the 1914-18 War”, Melbourne University Press, Melbourne 1987.
♦ Philips, J, E. P. Malone & N. Boyak, (Eds.) “The Great Adventure: New Zealand Soldiers describe the First World War”, Allen & Unwin, Wellington, 1988.
♦ Pugsley, C. “Gallipoli: the New Zealand Story”, Hodder & Staughton, Auckland, 1984.
♦ Reid, R. “A ‘duty clear before us’: North Beach and the Sari Bair Range, Gallipoli Peninsula 25 April-20 December 1915”, Department of Veterans’ Affairs, Canberra, 2000.
♦ Robertson, J. “Anzac and Empire”, Hamlyn, Melbourne, 1990.
♦ Robson, L. L. review in Meanjin Quarterly, vol. 33, no. 3, Melbourne, September, 1974, pp. 320-2.
♦ Ross, J. “The Myth of the Digger, Australian Soldiers in two World Wars”, Hale & Iremonger, Sydney, 1985.
♦ Rutherford, A & J. Wieland (Ed.) “War: Australia’s Creative Response”, Allen & Unwin, Sydney, 1997.
♦ Sanders, M. L. “British Propaganda during the First World War 1914-1918”, Macmillan, London, 1982.
♦ Serle, G, “Digger Tradition and Australian Nationalismen Meanjin Quarterly, No. 101, vol 24/2, (1965), pp. 149-158.
♦ Shadbolt, M. “Voices of Gallipoli”, Hodder & Stoughton, Auckland, 1988.
♦ Stewart, D. & J. Fitzgerald, “The Great War: sources and evidence”, Thomas Nelson, Melbourne, 1995.
♦ Thompson, A. “Anzac Memories: Living with the Legend”, Oxford University Press, Melbourne,1994.
♦ Tracey, M. P. “Australian Prisoners of War”, Australian Department of Defence, Canberra, 1999. Treloar, J. L. “An Anzac Diary”, Armidale, 1993.
♦ Tyquin, M. “Gallipoli: the Medical War”, University of New South Wales Press, Sydney, 1993. Waite, F. “The New Zealanders at Gallipoli”, Whitcombe & Tombs, Auckland, 1921.
♦ White, T. A. “The History of the Thirteenth Battalion AIF”, Tyrells Ltd., Sydney, 1924.
♦ Williams, H. “The Gallant Company: a Soldier’s Story of 1915-18”, Sydney, 1933.
♦ Williams, J. ANZACS, “The Media and the Great War”, Sydney University Press, 1999.
♦ Winter, D. “25 April 1915”, University of Queensland Press, 1994.
♦ Wrench, C. M. “Campaigning with the Fighting 9th: in and out of the Line with the 9th Battalion AIF”, Boolarong Publications, Brisbane, 1985.
Dipnotlar:
[1] R. Gerster, Big-Noting the Heroic Theme in Australian War Writing, Melbourne Üniversitesi Basımevi, 1987, s. ix.
[2] P. Fussell, The Great War and Modern Memory, Oxford Üniversitesi Basımevi, Londra, 1975, s. 75.
[3] Anzak’ ilk kez 1915’te hem Avustralya hem Yeni Zelanda askerlerini tanımlamak için kullanılan bir kısaltma sözcüktür.
[4] C. E. W. Bean, The Anzak Book: written and Illustrated in Gallipoli, by the Men of Anzak for the Benefit of the Patriotic Funds connected with the A & NZAC, Cassell, Londra, 1916.
[5] D.A. Kent, ‘Bean’s Anzak and the Making of the Anzak Legend’in A. Rutherford and J. Wieland (Eds.), “War and Australia’s Creative Response”, Allen & Unwin, Sydney, 1997, s. 34.
[6] M. Shadbolt, Voices of Gallipoli, Hodder & Stoughton, Aucland, 1988, s. 111.
[7] A.G.Butler, The Official History of the Australian Army Medical Services 1914-18, Ciltler I ve III, Australian War Memorial, Canberra, 1930 ve 1943.
[8] C. E. W. Bean, The Story of Anzak, 1924, (Queensland Üniversitesi Basımevi yeni baskısı), Brisbane, 1981.
[9] K. Fewster, Frontline Gallipoli, Angus & Robertson, Sydney, 1983, s. 82.
[10] Fewster, a.g.e., s. 149.
[11] R. Gerster, a.g.e., s. 31.
[12] M. Shadbolt, a.g.e., s. 16.
[13] Letters from Harold Campell, 12 December 1915. M. Campbell & G. Hosken (Baskıları) Four Australians at War, Kangaroo Press, Sydney, 1986, s. 48.
[14] Letter of Private Thomas Gardner, J. Morice, Six Bob A Day Tourist, Penguin, Melbourne, 1985, s. 40.
[15] R. East, (Ed.) The Gallipoli Diary of Sergeant Lawrence of the Australian Engineers of the 1st AIF, Melbourne University Press, Melbourne, 1981, s. 35.
[16] I. Idriess, The Desert Column, Angus & Robertson, Sydney, 1932, s. 46.
[17] H. Broadbent, The Boys Who Came Home, ABC Books, Sydney, 1990, s. 130.
[18] A.g.e., s. 130.
[19] K. Fewster, Gallipoli Correspondent: the frontline diary of C. E. W. Bean, Angus & Robertson, Sydney, 1983, s. 105.
[20] L. L. Robson, in Meanjin Quarterly, C. 33, no. 3, Melbourne, Eylül, 1974, s. 321.
[21] B. Gammage, The Broken Years: Australian Soldiers in the Great War, Australian National University, Canberra, 974, s. 43.
[22] A.g.e., s. 43.
[23] A.g.e., s. 43.
[24] R. East, (Ed.) The Gallipoli Diary of Sergeant Lawrence of the Australian Engineers of the 1st AIF, Melbourne University Press, Melbourne, 1981, s. 22.
[25] a.g.e., s. 92.
[26] G. Cassar, The French and the Dardanelles, Allen & Unwin, Londra, 1971.
[27] D. Collins, Anzak Adventure: the story of Gallipoli told for young readers, Angus & Robertson, Sydney, 1959, s. 48 ve 83.
[28] Angus & Robertson, Sydney, 1965.
[29] P. Adam-Smith, The Anzaks Thomas Nelson, Melbourne, 1978.
[30] Hedjin Press, Melbourne, 1985.
[31] J. Robertson, Anzak and Empire, Hamlyn, Melbourne, 1990, s. 213.
[32] P. Cochrane, Simpson and the Donkey: the Making of a Legend, Melbourne University Press, 1992.
[33] Melbourne University Press, 1993.
[34] M. Tyquin, Gallipoli: the Medical War, University of New South Wales Press, Sydney, 1993.
[35] D. Winter, 25 April 1915, University of Queensland Press, 1994, s. 174.
[36] J. Grey, The Australian Army, Oxford University Press, Melbourne, 2001, s. 48.
[37] J. Williams, Anzaks, The Media and the Great War, Sydney University Press, 1999, s. 7.
[38] Laird, J. (Ed.) “Other Banners: an Anthology of Australian Literature of the First World War”, Australian War Memorial, Canberra, 1971, s. 5.
[39] A. Gregory, The Silenced Memory, Berry Publishers, Oxford, 1994, s. 214.
[40] M. Shadbolt, a.g.e., s. 16.
[41] T. Ashworth, Trench Warfare 1914-1918: the live and let live System, Macmillan, London, 1980, s. 22.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.