Geçmişten Günümüze Türk El Sanatları
El sanatları bir ulusun kültürel kişiliğinin en canlı ve anlamlı belgeleridir. Birçok uygarlığın beşiği olan Anadolu’ya Türklerin yerleşiminden sonra, bu uygarlıkların kültürleri yeni bir sentez içinde varlıklarını sürdürmüşlerdir denilebilir. İşte bu nedenle Türk el sanatlarının kökleri çok eskilere gitmekte ve sosyo-kültürel açıdan önem taşımaktadır.
Toplumların sanat duyarlılığını en kesin ve açık bir biçimde o toplumun süslemelerinde ve süslenme sanatlarında görmek mümkündür. Süsleme açısından son derece zengin olan Türk el sanatlarının gerek İslamiyet öncesi ve gerekse İslamiyet sonrası Türklerin hakimiyet kurduğu pek çok coğrafi bölgelerdeki süsleme ve el sanatları geleneklerinden etkilenmiş olması doğaldır. Ancak bu etkilenme çok kısa bir zaman dilimi içinde kalmış, gerek malzeme, teknik, renk, motif ve kompozisyon yönlerinden, gerekse Türklere özgü sadelik yönünden Türk duyuş ve düşüncesinin en önemli ifade aracı haline gelmiştir. Türk süslemesi uygulandığı alanın bütünlüğünü bozmadan o esere ayrı bir ahenk ve güzellik katmaktadır. En basit gibi görünen bir motifin ardında binlerce yıllık bir kültür oluşumunun gelenekleri, görenekleri, efsaneleri ve inançları bulunmakta ve Türk el sanatlarında Türk kültürünün potasında eriyerek yeni bir anlatım ve ifade zenginliği kazanmaktadır.
Türk el sanatları, halkın doğal çevresiyle geleneksel kültürünün etkisinde ve diğer kültürlerden etkilenerek benimsediği, estetik ve yararlılığı bütünleşmiş ürünlerdir. Türkler el sanatlarına her dönemde önem verilmiştir.
Anadolu Selçuklu İmparatorluğu zamanından beri saray nakkaşhanesinde hattat ve nakkaşların kitapları süsledikleri, süsleme desenleri hazırladıkları bilinmektedir. Bu gelenek Osmanlı İmparatorluğu döneminde de devam etmiştir. İlk nakış mektebi Bursa’dan Edirne’ye nakledilmiş, 1453’ten sonra faaliyetlerini İstanbul’da sarayda yürütmüş, hattatlar, nakkaşlar sayısız eserler vermişlerdir. Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde kurulan nakış mektebinin uzantısı olduğu düşünülen “Ehl-i Hiref” Cemiyeti’nin büyük çoğunluğu “Nakkaşlar”dan oluşmakta olup bu cemiyette, hattatlar, ressamlar, zerduzlar, ciltçiler, sarraflar, kuyumcular, maden ve ahşap sanatçıları, terziler, şapkacılar, çadırcılar, dericiler, çizmeciler, dokumacılar, işlemeciler ve benzerleri bulunmaktaydı. Her sanat grubu, kendi içinde bir eğitim kurumu gibi çalışmaktaydı. Osmanlı döneminde el sanatları, saray ve saray çevresinde üretiliyordu. Değişik çevrelerden gelen veya getirtilen yerli ve yabancı sanatçıların çalıştığı saray, kültürler arasındaki geçişi sağlayan bir köprü ve eğitim merkezi niteliğindeydi. “Sublime Kapısı” olarak adlandırılan (Babıali) saray atölyelerinin ürünlerinden bazı örnekleri yurt içi ve dışındaki koleksiyonlarda bulmak mümkündür.
Osmanlı dönemine ait yüzyıllara göre değişiklikler gösteren el sanatlarını, maden ve kuyumculuk, ağaç işleri, çini, seramik, cam işleri, kumaş, halı-kilim, işleme-örgü, hat, deri, ciltleme, teship ve ebru sanatları olarak toplamak mümkündür.
XX. yüzyılın başlarında, başka bir deyişle Osmanlı İmparatorluk döneminin sonunda ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında bazı sanat dallarının durakladığı ve bazılarının da pek çok nedenle yok olduğu görülmektedir.
Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte Atatürk, muhalifleriyle mücadele etmek zorunluluğunun yanında, devlet kuruluşlarından gelen bürokratik engelleri de çok iyi değerlendirmiştir. Devrimlerine zemin hazırlarken başarının tehlikeye düşmemesi için, özellikle Cumhuriyet kavramına bağlı, manevi değerlerimizi, kültürümüzü, sanatımızı koruyarak yükseltecek yeni kurumların, Batı’daki kuruluş şekillerinin örnek alınarak kurulması için özen gösterilmesini istemiştir. Mevcut kurumlarda ise yapılacak yeni düzenlemeler ve reformlar ile Cumhuriyetçilik vasfının kazandırılmasına çalışılmıştır. Bu suretle Ulusal Topluluğa geçiş başlamış, Devlet işleri halk düşüncesinde bir güven kazanmış, yenileşmeye, Batılılaşmaya karşı olumlu değer ve inanç doğmuştur. Atatürk, sanat ve sanatçının toplumun yaşamasında ve ilerlemesinde ne derece önemli ve gerekli olduğunu her vesile ile dile getirmiştir. Atatürk’e göre sanatçı, toplumun yaratıcı yeteneği ve toplumu eğiten, yükselten unsurdur.
1883 yılında İstanbul’da açılan Sanayi-i Nefise Mektebi bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi’nin başlangıcı sayılır. 1919-1920 yıllarında Kız Sanayi-i Nefise Mektebi’yle birleştirilerek büyütüldü. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924 yılında yapılan yeni düzenlemelerle süsleme sanatları bölümü ilavesiyle üç yıllık yüksek okul, 1927 yılında adı Güzel Sanatlar Akademisi’ne çevrildi, 1969’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi adını aldı.
Bu eğitim kurumu mimarlık, dekoratif sanatlar, iç mimarlık, seramik, grafik sanatları, tekstil gibi bazı sanatlarımızın günümüze kadar gelebilmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Özellikle kadın el sanatlarının yaşatılıp, yaygınlaştırılarak günümüze kadar gelebilmesinde önemli rol oynayan eğitim kurumlarından biri 1934 yılında kurulan üç yıllık Kız Teknik Öğretmen Okulu, daha sonra Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu adını almıştır. Kız Teknik ve Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüklerine bağlı olarak açılan enstitü, sanat enstitüleri ve meslek liseleriyle örgün ve yaygın eğitim kurumları Türk el sanatlarının Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar gelişerek gelebilmelerinde çok önemli katkılar sağlamıştır.
Türk kültür ve sanat hayatına örgün ve yaygın eğitim kurumları kadar olumlu etkileri olan, Halk Evleri 1932 yılında Ankara’da Atatürk tarafından kurulmuştur. Amatör seviyede okul yapısı ile Halk Evlerinde musiki, resim-heykel, tiyatro ve diğer sanat ve el sanatları kollarının, yerli ve yabancı uzmanların da katılmasıyla sosyal ve kültürel seviyenin yükselmesinde olumlu katkıları olmuştur.
1933 yılında kurulan Köy El Sanatları Kürsüsü bugünkü Ziraat Fakültesi’nin temelini oluşturmuştur. Ayrıca el sanatlarımızın günümüze kadar gelişerek gelebilmesindeki en önemli eğitim kurumlarında biri de Köy Enstitüleridir.
Ekonomik faydanın yanı sıra işgücünün ve boş zamanların değerlendirilmesinde yardımcı olan insanın duygularını kolaylıkla aktardığı el sanatları her dönemde ilgi görmüştür. Kolay bulunabilen araç-gereçlerle yapılabilmesi, iletişim ve kültür aktarma aracı olarak kullanılması, el sanatları ürünlerinin kültürümüzün önemli belgeleri arasına girmesini ve günümüze kadar yaygınlaşarak gelmesini sağlamıştır.
Süsleme ve süslenmek amacıyla kullanılan ve üretilen Türk el sanatlarının sosyo-kültürel açıdan en önemli özellikleri şöyle özetlenebilir:
İletişim aracı olarak el sanatları, Türk halkının üstün zevkini, zekasını, incelik ve yaratıcılığını yansıtan, duygularını, iç dünyasını, yaşadığı hayatın izlerini kolaylıkla aktarmasını sağlayan en önemli araçlardan biridir. Geleneksel kültürümüze göre yeni gelin belli bir süre evinde istediği zaman istediği şekilde konuşamaz. Oyalar, renkler, motifler, çevreler, birer nağme ve sözsüz konuşma aracı olarak kullanılmaktadır. Örneğin Çakır Dikeni isimli oya gelinin kayınvalideye ‘bana diken gibi batma’ mesajını iletirken Yonca ‘dilek ve şans’, Altmış Akıl Yetmiş Fikir isimli oya ‘fikrin akılla birlikte daha önemli’ olduğunu vurgulamaktadır.
Geleneksel Türk kültürüne göre, kadının erkeğe, küçüğün büyüğe olan saygısından, ayrılık ve gurbet olgularından dolayı el sanatları, -özellikle işleme-dokuma-oya- örgülerde zengin anlatım aracı haline gelmiştir. El sanatları yaşadıkları ve üretildikleri çağa, dönem ve olaylara tanıklık ederler. Halılarda, kilimlerde, çoraplarda, örgülerde, dokumalarda, işleme, oya ve benzerlerinde kullanılan motiflere verilen isimlerin pek çoğu geçmiş dönemlere ait olaylara ışık tutarlar. Genellikle kırsal kesimlerde üretilen el sanatları, boş zamanlardaki işgücünü değerlendirmede son derece yararlıdır. Maddi ve manevi açıdan toplumsal özelliği eğitim için ayrı bir çözüm yolu olurken, el sanatları ürünleri pek çok insanın geçim kaynağı olarak, ekonomiye katkıda bulunmaktadır.
Türk kültürünün özellikleri, örgün ve yaygın eğitim kurumlarının, resmi ve özel kuruluşların ve ilgili kişilerin desteğiyle günümüze kadar gelebilen Türk el sanatlarını yedi bölümde toplamak mümkündür:
- Tekstil-Dokuma Sanatları
- Kumaş
- Halı
- Kilim, Cicim, Sumak
- Keçe
- İşleme Sanatı
- İğne
- Sim
- Örgü İşleri
- Oya ve Dantel
- Boncuk
- Tığ
- Mekik
- Maden Sanatı
- Kuyumculuk
- Cam sanatı
- Ağaç İşleri
- Hammaddesi Taş Olan El Sanatları
- Oltu
- Mermer
- Lüle
- Dekoratif Bebek (Yapma)
1. Deri Sanatları
Günümüzdeki el sanatlarımızdan maden sanatı, kuyumculuk ve cam sanatı, altın gümüş Karadeniz Bölgesi ve Ankara çevresi; bakır Ankara, Çorum, Denizli, Erzincan, Gaziantep, Kastamonu, Kayseri, Muğla ve Tokat çevrelerinde süs ve kullanım eşyaları yapımıyla sürmekte, eski form ve işleme teknikleriyle büyük ilgi görmektedir. Güneydoğu Anadolu’da yöresel ahşap işçiliği az da olsa devam etmekte, tel kakma bastonlarıyla Diyarbakır, oyma mobilyalarıyla Kahramanmaraş, Balıkesir ve Konya tahta kaşıklarıyla ağaç işleri sanatı yaşamaya ilgiyle devam etmektedir. Hammaddesi taş olan el sanatlarımız, oltu, lüle, mermer, Afyon ve Nevşehir yörelerinde giderek artan bir ilgiyle işlenmektedir.
Türk işleme sanatı iğne, sim, örgü, boncuk, tığ, mekik her dönemdeki değişik üslup özellikleriyle sayılamayacak kadar çok kullanım alanı bulmuş ve çok önem verilmiştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da Kız Öğretmen Okulu’nun açılması ve daha sonra bazı önemli kentlere yaygınlaştırılmasıyla işlemecilik bir sistem içinde yaygınlaşmıştır. Günümüzde her bölgede işleme sanatının ilgiyle yaşatıldığı görülmektedir.
Dekoratif el sanatlarından yapma bebek yapımı son yıllarda daha da önem kazanarak ilgi görmekte ve değişik malzemelerle yapımına devam edilmektedir.
Dokuma sanatımızdan günümüz yöresel kumaşlar Rize, Erzurum, Kahramanmaraş, Sivas, Hakkari yörelerinde dokunmaktadır. Önemli bir sanayi kolu olan kumaş sanayiimiz devlet desteği ve özel teşebbüsle kurulmuş olan kumaş dokuma fabrikalarında dokunan kumaşlarımız Avrupa kumaşlarıyla rekabet düzeyine gelmiştir.
Günümüzde Türk halıcılığı, Anadolu’da Uşak, Gördes, Ladik, Isparta, Konya gibi geleneksel değerlerin daha iyi korunduğu bölgelerde özgün ürünler verebilmektedir. Özellikle son yıllarda geleneksel motif, renk ve kompozisyon anlayışını canlandırmaya yönelik çalışmalar dikkat çekici ve memnuniyet verici bir şekilde yoğunlaşmıştır. Kilim, göçer topluluklardan günümüze kadar gelebilen geleneksel kültürümüzün vazgeçilmez el sanatlarında biridir. Yakın zamana kadar halı sanatının gölgesinde kalan ve ancak son yıllarda hakettiği yere gelebilen kilim sanatının, Batı, Güney ve Doğu Anadolu Bölgelerimizde geleneksel ve özgün çizgide daha güzel örnekleri görülmektedir.
Dokumadan önce bilinen ve vatanı Orta Asya olan keçecilik Anadolu’ya getirilmiş geleneksel bir el sanatıdır. Günümüzde Konya, Balıkesir, İzmir, Afyon, Şanlıurfa keçeciliği dikkati çekmekte, keçeler yer yaygısı, duvar süsü, seccade, kepenek, pelerin, palto, semercilik, ayakkabıcılık ve bezerlerinde kullanılmaktadır.
Teknolojinin hızla gelişmesi ve zevklerin sürekli değişmesine karşın ülkemizde ve dünyada el sanatları ürünlerine ilgi giderek artmaktadır. Yaygın ve örgün eğitim kurumları, ilgili dernekler ve kişiler, Milli Eğitim, Kültür, Turizm ve Köy İşleri Bakanlıkları ve ilgili birimlerin son yıllarda el sanatları ile ilgili çalışmalarında daha başarılı ve etkin sonuçlar aldığı görülmektedir.
Üniversitelerimizde sanat ve el sanatları alanlarında mevcut birimlere yeni birimler eklenmesi özellikle Türk el sanatlarının sistemli ve bilinçli bir şekilde yaşatılıp, tanıtılıp, çoğaltılıp pazarlanmalarında önemli katkılar sağlayacaktır.
Üniversitelerin el sanatları alanlarında ilgili birimleri aşağıdaki şekilde tesbit edilmiştir:
Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi, Uygulamalı Sanatlar Eğitimi, Mesleki Resim, Stilistlik, Moda Resmi, Süsleme Resmi, Seramik, Grafik Öğretmenliği, El Sanatları Eğitimi, Nakış, Çiçek, Örgü, Dokuma, Trikotaj, Dekoratif Eşyalar Öğretmenliği. Giyim Sanatı, Moda Tasarımı, Hazır Giyim Öğretmenliği, Teknik Eğitim Fakültesi, Mobilya ve Dekorasyon Öğretmenliği. Pamukkale Üniversitesi, Moda, Konfeksiyon. Yüzüncü Yıl Üniversitesi El Sanatları. Marmara Üniversitesi Metal Öğretmenliği, Geleneksel Türk El Sanatları, Tekstil Öğretmenliği, Giyim ve Nakış Öğretmenliği. Dokuz Eylül Üniversitesi, Eski Çini Onarımları, Eski yazı, Tezhip (Süsleme), Halı, Kilim ve Eski Kumaş Desenleri, Tekstil. İstanbul Teknik Üniversitesi, Çalgı Yapımı. Mimar Sinan Üniversitesi, Cilt, Eski Çini Onarımı, Eski Yazı, Tezhip, Halı, Kilim ve Eski Kumaş Desenleri, Tekstil.
Tespitlerden anlaşıldığına göre Türk El Sanatları bir yandan geleneksel yollarla geçmişten günümüze gelirken diğer yandan da resmi, özel kurumlar ve üniversitelerimizde yetiştirilen öğretim elemanlarıyla daha sağlıklı yaygınlaşarak yaşatılmasına özen gösterilmektedir.
Sonuç olarak Türk toplumunda belli bir eğitim sürecinden geçerek veya geçmeden bu denli yüksek bir zevk yaratan, Türk insanının yaratıcılığının yeni kuşaklara aktarılmasında ve sosyo-kültürel yapısının oluşmasında ve incelenmesinde el sanatlarının üretilip, tanıtılıp, çoğaltılarak pazarlanması ve sosyo-kültürel açılardan incelenmesi, ulusal kalkınmaların evrensel boyutlara ulaşmasında en önemli etkenler arasında yer alacağı kanısındayız.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 12 Sayfa: 416- 419
Unutulmaya yüz tutmuş Türk el sanatlarını yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmamızın önemi çok büyük, paylaşımınız için teşekkürler..
EMEĞİNİZE SAĞLIK ÇOK TEŞEKÜRLER.