Ey Türk Milleti !…
Varlığının ve geleceğinin temeli bağımsızlığın, egemenliğin ve Cumhuriyet’indir.
Dün ve bugün olduğu gibi gelecekte de seni bağımsızlık, egemenlik ve Cumhuriyet gibi en temel hazinelerinden mahrum etmek isteyen kötü yürekliler, ecnebilerle dini alet ederek işbirliği yapan mürteciler, şahsi çıkarlarını ulusun çıkarlarının önüne çıkaran arsız iştahlılar ve işbirlikçiler çıkabilir.
Benim iç ve dış politikada, uyguladığım milli duruş ve uygulama da ötelenebilir.
Günümüze dek tüm iktidarlar ülkenin çıkarlarını bir başka ülkeye veya bir takım dış güçlere teslim edebilir.
1939’da başlayan günümüze dek hızını artırarak, aslında bir emperyal işgal kasırgası olan teslimiyetçi politika zirve yapmış olabilir.
1949 da müracaat ettiğin NATO’ya, Kore’ye gönderdiğin Türk askerlerinin kanı pahasına kabul edilmiş de olabilirsin. Sen NATO’nun ülkenin dolaylı işgal planı olduğunu hiç bir zaman unutmayacaksın.
ABD senin son yurdunda üsler açmış, bu üslerden nifak tohumlarını tüm ülkeye yaymak adına ajan faaliyetlerini de sürdürebilir.
2000 li yıllara gelene kadar tüm iktidarlar seni, ülkeni ve en önemlisi egemenliğini ve bağımsızlığını göz ardı edip, Türk varlığına armağan ettiğin varlığını emperyalist güçlere, hayasızca teslim etmiş olabilirler.
Ve nihayet ABD’nin çıkarlarını korumakla yükümlü bir düşünce kuruluşu CFR, bir kişinin dış görünüşünü yaldızlı boya ile cilalayıp, Türkiye’de lider (!) olarak seçip iktidar koltuğuna oturtabilir.
İktidara gelmek için kurdurulan parti, CFR’nin memorandumunu, tüzükleştirip millete “Demokratikleşiyoruz” adı altında yutturabilir. Hatta bu tüzüğün 12. sayfasında “Partimiz merkeziyetçi idareden vazgeçmeyi öngörmektedir.” diye de yazabilir.
Onlar benim Türk milleti ile birlikte kanla, irfanla ve devrimle kurduğum Cumhuriyet’i de sorgulayabilirler. Hatta “Ne Mutlu Türküm Diyene sözünü dağa taşa yazmak, ilkeliktir” de diyebilirler.
Hatta daha da ileri giderek, bir 29 Ekim’de, 2004’de AB Anayasası’nı imzalayarak ülkenin bağımsızlığını ve anayasal varlığını hiçe sayarak, Türk ulusunun geleceğini , yabancıların nasihatlerine terk edebilirler. Oysa hangi milletin istiklali bir yabancı ülkenin veya ülkelerin nasihatlarına göre şekillenebilir?
Emperyalizm en büyük silahını kullanarak seni kamplara bölebilir. Etnik milliyetçiliği özelikle öne çıkararak, “Türkiye Cumhuriyet’ini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” tanımını çürütmek isteyebilirler.
Ve sen ” Ben Atatürkçü’yüm” diyen sen, benim altı ilkemden laikliği öne çıkarıp, milleti laik-antilaik diye ayrıştırmalarına neden olabilirsin.
Bilmez misin, emperyalizm beni ve Kemalizm’i en büyük düşman ilan etmiştir, demiştir ki, Kemalizmle halkın arasındaki bağı koparmak için Mustafa Kemal’i ve Kemalizm’i dinsiz, din düşmanı olarak gösteriniz. Onlar bu konuda da son derce başarılı oldular. Siz bu konuda ısrarcı olduğunuz, insanların samimi dini duygularına saygı göstermediğiniz sürece Kemalist devrimin tekrar, halkın iştiraki ile hayata geçmesi mümkün olmayacaktır. Bu gerçeği asla gözden kaçırmayınız.
Türk Hükümeti’nin Dış İşleri Bakanı, ABD’nin Dışişleri Bakanı ile dokuz madde ve iki sayfalık bir anlaşma imzalamış olabilir. Hatta bu kişiler Mehmetçiğin aziz canı üzerinden milyar dolarlık pazarlık ta yapmış olabilirler.
Devrin iktidarı binlerce Türk’ün kanına ekmek doğrayan İmralı Derebeyi terörist başı Öcalan’la müzakere yapabilir. Hatta ondan iki kez ” Ateş kes” yapılması için istekte bulunabilir.
4 Haziran 2003’te Meclis’te yasalaşan ” İkiz İhanet Yasaları” ile, bu sözleşmeyi imzalayan taraf devletlere ” müdahil” olma hakkı da tanıyabilir.
Suların satılabilir, toprakların yağmalanabilir. Fabrikaların, işletmelerin, limanların, bankaların kısacası tüm milli kaynakların yabancılara peşkeş çekilebilir.
5 Kasım 2007’de Bush, Oval Ofis’te Erdoğan’a , Ergenekon tutuklamalarının yol haritasını çizdirebilir. Ve bu çizilen harita gereği yurtseverler, Kemalistler tutuklanıp Silivri’ye gönderilebilir.
6 Nisan 2009’da ABD Başkanı Obama, senin Meclis’inde, senin vekillerinin gözlerinin içine bakarak “Kürt, Ermeni ve Kıbrıs Sorunları” hakkında talimatlar verebilir ve senin vekillerin olan o adamlar, hiç yüzleri kızarmadan ayakta alkışlayabilirler.
Birisi çıkıp ” Dersim’de uygulananlar bir insanlık suçudur.” diyerek, kendini savunmak zorunda kalan Cumhuriyet’i ve beni suçlayabilir.
Yurdunda senin paranla, senin ödediğin vergilerle kiliseler onarılıp, Ermenilerin davasına da hizmet edilmiş olabilir.
Vakıflar yasası ile Lozan yerle bir edilmiş olabilir.
Kalkınma Ajansları ile yurdunda federasyonun kaldırım taşları döşenmek istenebilir.
İktidarda olanlar ülkeni son sekiz senede Cumhuriyet’i en çok borçlandırmış ve ülkeni müflis hale getirmiş olabilirler.
Birileri çıkıp ” Ana dilde eğitim- Demokratik Özerklik” çığlıkları atmak gibi bir aymazlığını gösterebilir ve iktidar sahipleri PKK’nın Meclis’teki siyasi uzantıları ile aynı söylemlerde bulunabilirler.
Amerikan ajanları ülkeni yol geçen hanına çevirip, senin askerine tuzaklar kurabilirler.
ABD’li abiler, Türk polisine eğitim verip sahte belgeler üretmesini öğretebilirler.
Telefonların dinlenebilir, gazetecilerin basın özgürlüğünün ışıklarının karartıldığı ülkede terör örgütü üyesi olarak tutuklanabilir.
Mütareke basını, kıblelerini Brüksel ve Washington’a yöneltip kıldıkları nafile namazları ile seni aldatabilirler.
Çocuğun işsiz, sofran aşsız, ekmeksiz kalabilir. Hastahane kapılarında sıra beklerken, ölümle de kucaklaşabilirsin.
Hatta ben, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk, TSK’nin onursal Başkomutanı ” Ergenekon Terör Örgütü’nün (!) üyesi olmakla suçlanabilirim. Ve benim adımı taşıyan bir dernek bana yapılan hakarete de sessiz kalabilir.
Bunun yanı sıra gene aynı dernek, 12 Eylül referandumunda “TARAFSIZ”lığını ilan edip, vatan savunmasında cepheyi çökertebilir.
ANCAK SÖZ KONUSU OLAN VATANSA VE VATANIN KORUYUCUSU OLAN ASKERİN ESARETE MAHKUM EDİLİYORSA; BÜTÜN OLABİLİRLERİN ÜZERİNİ ÇİZECEKSİN.
Hasdal’ı vatan, vatanı Hasdal yapacaksın. Her kışla senin evin ve mukaddesatın harem-i ismetin olacak. Askerine sahip çıkacaksın.
Sen alaca karanlığın kimliksizleştirilmiş aydın geçinen zavallıları ve sen Cumhuriyet’in ışığından gözü kamaşan ” İleri Demokrasi” havarileri, siz bu milletin tüm farklılıkları öteleyerek bir araya gelmesine asla mani olamayacaksınız.
Bir kadeh rakı ile laik anlayışı özdeşleştirenler, Kemalizm’in sadece Laiklikten ibaret olmadığını öğrenmek ve beni anlamak zorundasınız. Bu millete, benim milletime cahil demek, bir paket bulgura oylarını sattı demek hakkına asla sahip değilsiniz. Önce bağımsızlık savaşçısı olmayı, emperyalizme direnmeyi öğreneceksiniz. Aksi takdirde çıkarın yakanızdan benim rozetimi…
Eğer Engin Alanlar Hasdal’da ise, senin ordunun generalleri, albayları tutuklu ise, gencecik teğmenler cezaevlerinde cesaret ve onur madalyalarını göğüslerine takıyorsa, Çetin Paşa “Ben nöbete gidiyorum.” diyorsa, ulus devlet tehlikedir. Amaç bu devletin bütünlüğünü, ABD örneği çok yıldızlı federal yapıyı oturtmaktır.
Senin istiklaline ve Cumhuriyet’ine kast eden tüm düşmanları ve işbirlikçilerini daha önce Çanakkale’de, Bağımsızlık Savaşı’nda yendin.
Henüz cebren ve hile ile tüm kalelerin zapt edilmedi, bütün tersanelerine girilmedi, ordun tamamen dağıtılmadı, ülkenin her tarafı bilfiil işgal edilemedi. Ama bunları gerçekleştirmek adına ülkenin dört bir yanında ABD’nin diplomat suretli maskeli CIA ajanları kol gezmektedir.
İktidar sahipleri ise kendi çıkarlarını ve hükmetme sevdalarını, bu silahsız işgalcilerle birlikte yürütme sevdasını gütmektedirler.
Yapacağın tek şey, bu ahval ve şerait içinde dahi bir olmak, tüm farklılıkları öteleyerek bir araya gelerek milli cepheyi bir an evvel inşa etmektir.
Bu birlik, bu dayanışma senin istiklalini ve Cumhuriyet’ini kurtaracaktır.”
Aslında Gazi Paşa’nın bize seslenişini gene O’nun şu söylemiyle bitirmemiz gerekmektedir.
KENDİ KİŞİSEL ÇIKARLARI İÇİN YABANCILARLA İŞBİRLİĞİNE GİREN VE GÜCÜNÜ HALKTAN ALMAYAN KÜÇÜK BİR AZINLIĞIN DIŞINDAKİ TÜM GÜÇLER, ARALARINDAKİ ETNİK, DİNİ VE SİYASİ AYRIMLARI ERTELEYEREK ULUSAL KURTULUŞ MÜCADELESİ YOLUNDA BİRLEŞMELİDİR.