Eski Bir Türk Boyu Müytenler ve Menşe Efsaneleri
Yoğun olarak Karakalpakistan Özerk Cumhuriyei’nin Tahtakapır ve Muynak bölgeleri ile Özbekistan’ın Semerkand bölgesinde yaşayan ve ayrıca Afganistan ve İran’da da yaşadıkları bilinen Müytenler gerek dil ve antropolojik özellikleri, gerekse gelenek, görenek ve halk kültür açısından ilginç özellikler göstermektedirler. Yüzyıllar boyunca Karakalpaklar ile aynı coğrafyayı ve kaderi paylaşmalarına rağmen kendilerini farklı bir boy olarak görmüş; 20. yy. başlarına kadar endogami (iç evlilik) ilişkilerini tercih etmiş; eski tarihlerini ve şimdiki vatanlarına göçlerini efsanelerine yansıtmışlardır.
Efsaneler bir Türk boyu olarak Müytenlerin Doğu’dan Batı’ya değil tam tersi Batı’dan Doğu’ya göçlerini anlatmaktadır ve asıl bu açıdan ilgimizi çekmiştir. Bu efsanelere geçmeden önce birkaç hususu özellikle vurgulamak gerekmektedir. Her şeyden önce, yazılı belgelerin bulunmadığı eski Türk tarihini öğrenmekte üç kaynağın altı çiziliyor. Bunlar; arkeolojik incelemeler; etnografik araştırmalar ve nihayet, halkın uzak geçmişi, yaşam mücadelesinin izlerini taşıyan mit, efsane ve masallardır. Halkın hafızası, toprağın maddi kültür değerlerini aynen korumaktadır. Sadece tüm bunları bilimsel bir tasnife tabi tutarak eski ile yeniyi, gerçekle hayal ürününü, kendi öz değeri ile yabancı unsuru birbirinden ayırmak gerekmektedir.
Bir halkın tarihinin öğrenilmesinde folklor örneklerinin, gerçek tarihi kaynakların yanı sıra kullanılması birçok bilim adamı tarafından artık kabul edilmiş bir olgudur. Özellikle Rus Doğubilimci V. M. Jirmunski, Türkolog Kononov, folklor bilimci V. Y. Propp, etnograf ve arkeolog S. P. Tolstov vd. kendi araştırmalarında bu kaynaktan geniş şekilde yararlanmışlardır.
Bu açıdan ele aldığımız Müyten efsaneleri sadece bu etnik grubun değil, genellikle Türk tarihinin karanlık bir noktasına ışık tutmak için bazı ipuçları vermektedir. Bu nokta Türklerin çok eski tarihlerde Ön Asya coğrafyası ile ilişkisi meselesidir. Türklerin çok eski zamanlarda Ön Asya’da yaşadıkları, buradaki eski medeniyetlerle temas halinde bulundukları bilim adamlarınca uzun yıllardır tartışılagelmektedir. Bazı tarih kitaplarında Türk nüfusunun Ön Asya/Anadolu coğrafyalarında bulunma tarihleri M.Ö. 43. bin yıllarla M.S. 1011. yüzyıllar arasında değişmektedir. Türklerin Sümerler ve Etilerle akraba olduklarını veya akraba olmayıp da bunlarla ekonomik, kültürel ilişkilerde bulunduklarını söyleyenlerin yanı sıra, Ön Asya coğrafyasına ancak Selçuklularla girdiğini iddia edenler de bulunmaktadır. Tabii, bu arada M.S. ilk yüzyıllarda Hazar denizinin güneyi ve kuzeyinden bu coğrafyaya gelen Hun (Eftalit) ve Hazar Türklerinin de adı geçmektedir. Bu makale çerçevesinde ele alacağımız Müyten efsaneleri belli bir ölçüde bu probleme ışık tutacak niteliktedir diye düşünüyorum.
Müytenlerin menşe efsanelerini kaba taslak olarak üç grupta ele alabiliriz.
- Müytenlerin çok eskiden bir devletlerinin olduğu ve başka bir devlet tarafından işgal edilerek tüm halkın öldürüldüğü veya bir devletin terkibinde bir arada yaşadıkları; hükümdar tarafından kovuldukları veya öldürüldükleri daha sonra bugün yaşadıkları coğrafyaya göç ettikleri hakkında efsaneler.
- Atalarının olağanüstü bir şekilde Kaf (Kafkas) dağlarına atılması ve orada uzun süre dolaştığı için vücudu tüyle kaplı bir şekilde evine dönmesini anlatan efsaneler.
- Savaşta öldürülen Müyten adlı kişinin Ak Şolpan adlı karısından doğan bir/iki erkek çocuğundan Müytenlerin ortaya çıkması hakkında efsaneler.
Bu efsanelerin hepsini burada vermeyeceğimiz için (bazılarını kısaltarak) birkaç örnekle yetineceğiz.
1.1. Müytenlerin gerçek vatanı İran’dadır; 1600 yıl önce Müytenler vardı. Yaşadıkları yerde büyük nüfuz sahibi idiler. Sonra hükümdar onlardan nefret etti ve kovdu. Bir savaş oldu. Bu savaştan sonra (Müytenlerden) sadece bir erkek çocuk sağ kaldı. Yaşlı bir kadın onu büyüttü. Sonra o büyüdü ve Buhara’nın serdarı oldu.
Müytenler buraya 1300-1600 yıl önce geldi.[1]
1.2. Bir padişah çok eskiden Müyten hükümdarını yenmiş ve bütün Müytenleri öldürmüş, daha sonra; ‘Müytenlerden sağ kalan var mı?’ diye sormuş. ‘Kimse kalmadı’ diye cevap vermişler. Sonra padişah: ‘Onları boşuna öldürdüm. Müyten neslinden birini bulana armağan vereceğim’ demiş. Naymanların yaşlıları: ‘Bizi öldürmezsen buluruz’ demişler ve Nayman kızından doğmuş iki erkek çocuk getirmişler (Bu kadının kocası Müyten imiş). Padişah bu çocukların her birine altı hanım vermiş ve onlar çoğalmışlar. İki erkek çocuğun 12 karısı olduğu için Müytenlerin 12 atası olduğunu söylerler.
Aynı kaynak: “Atalarımız Müytenlerin büyük bir halk olduklarını söylerlerdi. Ama biz bunların büyüklüğünü göremedik, şimdi ise tümden yok olup gidiyorlar.” diyor. (Bizning babalarımız Müytendı uluğ halık dep otıratuğın edik. Brak biz bunıng uluğ ekenen körmedik, hezir jok bolıp ketti).[2]
1.3. Eski zamanlarda Müytenler bir devletin terkibinde yaşarmış. Birbirlerini destekler, yüksek mevkiler tutmaya çalışır ve hatta yönetimi ele geçirmek isterlermiş. O zaman diğer halklar bunların hepsini öldürmesi için hükümdarı ikna ederler. Hükümdar da öldürür. Ama Müytenler askeri ve diğer konularda iyi danışman idiler. Padişah yaptığına pişman olur ve Müytenlerden hayatta kalanı var mı diye aramaya başlar. Kocası Müyten olan bir kadın bulurlar. Kocası ölmüş, kendisi ise hamile imiş. Padişah onu saraya alır ve o, orada iki erkek çocuk doğurur. Müytenler bunların çocuklarıdır. İran’da, Tabrus (Tavriz) ve Oktamberdi’de bugün de Müytenler yaşamaktalar.[3]
2.1. Çok eskiden, erkekler kadın işlerini yaptıkları zamanlarda Tammim (Tamin) adlı birisi su için çeşmeye gider. Siyah bir kuş onu alarak Kaf Dağı’na (Gohikap, Gohkıykap) bırakır. 7 yıl burada yaşar tek gözlü Teccal ile savaşır. Tüm vücudu tüyle kaplanır. Bir kartala binerek vatanına döner. Karısı yeniden evlenmek üzeredir. Kendi olduğunu kanıtlayarak onu geri alır. Doğan çocuklarına Müyten derler.[4]
2.2. Müytenlerin atası uzun yıllar peri kızlarına ders vermiş. Vatanına dönmek istediğinde bir perinin sırtında (bir buludun üzerinde) geri göndermişler. Perileri dinlemeyerek aşağı bakmış ve kendini yerde, bir ormanın içinde bulmuş yıllarca buradan çıkmak için yürümüş. Tüm vücudu tüyle kaplanmış. Vatanına dönmüş. Kendisi olduğunu kanıtlamış ve karısını geri almış. Ona Müyten, çocuklarına ise Müytenin balası demişler.
Müytenler böyle ortaya çıkmış.[5]
3.1. Ak Şolpan Maykı Biyin kızı idi. Müyten adlı birisi onunla evlenmiş. Savaşta Müyteni Karakalpaklar öldürmüş. Bu zaman Ak Şolpan hamile imiş. Düşmanlar onun da karnını keserek çocuklarını öldürmek istemişler, ama babası Maykı Biyden korktukları için yapmamışlar. Zaman geldiğinde bu kadın iki çocuk doğurmuş. Bu çocuklar tanınmasınlar diye Uran olarak annelerinin adını (Ak Şolpan) söylemişler. Müytenler bu çocuklardan çoğalmış.[6]
3.2. Aruhan ve Ak Şolpan Jayılgan Biyin gelinleriydi. Müyten veya Müyten’in atası bir yerlerden gelmiş ve Ak Şolpan’a sığınmış. Onu Ak Şolpan büyütmüş. Bunun için onların nereden çıktığını kimse bilmiyor (Onıng şığısın heşkim bilmeydi. Olar biz perinin balasımız depte aytadı).[7]
3.3. Karakalpaklar Türkistan’da yaşadıkları zaman onların yanına Ak Şolpan adında hamile bir kadın gelmiş. O, Müyten adlı bir çocuk doğurmuş. Çocuğun tüm vücudu tüyle kaplı imiş.[8]
Efsanelerden de görüldüğü gibi Müytenler kendilerini bu coğrafyada yabancı sayıyor, geldikleri yeri de Kafkasya veya Ön Asya olarak belirtiyorlar. Bu husus özellikle birinci grup efsaneler için geçerlidir. Israrla geldikleri yerin İran taraflarında Tabrus (yani Tebriz) ve Oktemberdi (Eski Yunan kaynaklarında Ekbatana olarak geçen Erdebil olması muhtemeldir) olduğunu ve uzun yılar orada yaşayan Mitanlarla haberleştiklerini söylüyorlar.
Bu konuda araştırmacı L. S. Tolstova şöyle yazmaktadır: “Yüzyıllar boyunca Harezm Müytenleri ile Zarefşan Mitanları birbiri ile ilişkide bulunmuşlar. Yüzyıllar boyunca Zerafşan Mitanları Kuzeybatı İran’da (Tebriz bölgesi) kendilerine yakın etnik gruplarla ilişkilerini korumuşlar ve tüm bunlar onların efsanelerine yansımıştır. Mitanların bu bölgedeki hangi halkın veya halkların terkibine dahil olduğu hakkında bilgi içeren kaynak bulunmamaktadır. İran’ın tüm Kuzeybatısında Tebriz bölgesi de dahil olmak üzere Azerbaycan Türkleri yaşamaktadır; Rezaye (Urmiye) gölünün güneyinde Azerbaycan Türkçesinin bir ağzında konuşan küçük Karapapak etnik grubu yaşamaktadır. Muhtemelen Mitanlar burada Azerbaycan Türklerinin içine karışmış veya Karapapakların terkibine dahil olmuşlar. (…) Karakalpak Müytenlerinin dilinde, aynen Azerbaycan Türkçesinin bazı ağızlarındaki gibi nazal seslerden sonra ‘l’ sesinin ilerleyici benzeşmeye uğradığı görülmektedir (Örneğin, nl yerine nn).”[9]
İkinci grup efsaneler de yine bu yönü göstermelerine rağmen daha fazla masal karakteri taşımaktadırlar. Büyülü masal motiflerinin (peri kızları, uçan bulut, devler, dev boyutlu kuşlar vs.) yanı sıra burada bazı Dede Korkut motiflerine de rastlanmaktadır (Tek gözlü canavarTeccal; eşinin düğün günü evine ulaşması vs.).
Üçüncü gruptaki efsaneler, araştırmacıların fikrine göre daha fazla yakın tarihteki olayları aksettirmektedir. Takriben 150200 yıl önce Müytenlerin Karakalpak ve Kongrat boyları ile savaşları ve ağır yenilgiye uğramaları bilinen tarihî olaylardır. Ama benim fikrime göre burada kontaminasyon hadisesi söz konusudur: Yani Müytenlerin çok eski tarihlerinde baş gösteren olaylar; henüz yeni bir tarihte görülen olay, halklar ve kişilerle ilişkilendirilmiştir. Dikkati çeken diğer hususlar ise özellikle Ön Asya inanışlarında önemli yere sahip VenüsİştarAnahit kültünü sembolize eden Ak Şolpan (Tan/Çoban Yıldızı) ile bağlantılı olması; Oğuz Kağan destanında görüldüğü gibi çocuğun astral bir ananeden (Ay KağanAk Şolpan) ve tüylü olarak doğmasıdır: “Yine günlerden bir gün Ay Kağanın gözü parladı. Doğum ağrıları başladı ve bir erkek çocuk doğurdu (…) Vücudu baştan aşağı tüylü idi.”[10]
Görülen şu ki: Müyten menşe efsaneleri genel Türk kültürü zemininden uzak düşmemekle birlikte ısrarla Ön Asya coğrafyasına işaret etmektedir.
L. S. Tolstova: “Araştırmaya tabi tutulan grubun başlıca boy adı olan Müyten (Harezm bölgesi Karakalpakları arasındaki) ve Mitan (Zerefşan ovası Özbekleri arasındaki) hiç şüphesiz büyük ilgi uyandırmaktadır. Bu boy adı (ve muhakkak bununla ilgili olan ve aynen böyle telaffuz edilen yer adları) araştırmacıların da dikkatini çekmiş, fakat onun menşei ve hatta hangi dile ait olduğu bile hala tartışılmaktadır” diye yazmaktadır.[11]
Araştırmacılar M.Ö. 2. bin yılda bazı Ön Asya kültür ve ekonomik geleneklerinin Kuzey, Kuzeybatı ve Kuzeydoğu yönünde yayıldıklarını tespit etmekteler: “Arkeologlar M.Ö. 2. bin yılda muhtemelen İran Ovası ve komşu topraklarda yaşayan etnik grupların Güney yönünden Aral gölü civarına ilerlemesi ile ilgili olarak Güney (Yani Ön Asya A. N.) tesirinin yeni dalgasının bu yöreyi etkilediğini kaydediyorlar.”[12]
Bu boyların Aral gölü civarına göç etmesi için Ön Asya coğrafyasında çok önemli politik olayların olması gerekmekteydi.
Tarih kaynaklarında şunlara rastlıyoruz: “M.Ö. 1716. yy’da Yukarı Mezopotamya’da güçlü Mitanni Devleti kuruluyor. Bu devleti kuranlar muhtemelen Hurri boylarından olan Maittanlar idi (Daha geç dönem Yunan kaynaklarında bunlar Matian veya Matien olarak geçmekteler). Hurriler Doğu Anadolu menşeliler, ama belki de önce Güneykafkasya’da yaşamış, M.Ö. 3. bin yılın ortalarından itibaren barışçıl yollardan Suriye’nin kuzeyine, Dicle ile Fırat nehirlerinin arasında bulunan Kuzey Mezopotamya’ya göç etmişler. Maittanların, kendileri ise İran Azerbaycanı’ndaki Urmiye Gölü civarında dağlık bölgede yaşamışlar.[13] Yine aynı kaynak şöyle devam eder: “Ön Asya coğrafyasında önemli rol oynayan bu devlet Kral Duşratta’nın ölümünden sonra zayıflamış, Hitit Devleti’ne yenilerek politik gücünü kaybetmiş ve M.Ö. 13. yy.’da Asur Devleti tarafından işgal edilmiştir. Asur kaynaklarına göre, işgal sırasında teslim olmayarak karşı koyan halk acımasızca cezalandırılmış, nüfusun büyük kısmı öldürülmüş, az sayıda insan kaçarak kurtulmuştur.”[14]
Burada adı geçen Hurri ve Maittanlar/Mitanniler hakkında araştırmacı B. Groznıy 1938 yılında yayınladığı bir makalede şunları belirtmektedir: “Hurri metinlerine bakılırsa bunun ne Ari ne de Hint Avrupa dillerine ait olmadığı görülmektedir. Yirmi yıl önce tespit ettiğim gibi, bu dil hemen hemen (belki de tümüyle) Mitanni Devleti’nin Ari olmayan dili ile aynıdır.”[15]
Ön Asya’da önemli rol oynayan Hurrilerin daha sonraki Yunan kaynaklarında “Subar” olarak geçmesi de bu bölgede hâlâ yaşamakta olan TürkSuvar boylarını akla getirmektedir.
Ayrıca, Orta Asya’daki Türk kadın giyimlerini araştıran A. S. Morozova Türkmen Teke ve Karakalpaklar arasında yaygın olan “saukele” adlı kadın şapkası ile Urartu kraliçelerinin giydiği şapka arasında müthiş benzerlikler bulmaktadır. Araştırmacıya göre: “Bu şapkaların sadece şekli değil, siyah ve kırmızı kumaş üzerine işleme yapılması; sedef ve kırmızı akikin çıkıntılı kaşa yerleştirilmesi teknikleri de aynıdır.”[16]
Burada bir hususu da belirtmeden edemeyeceğim. Kültigin (Költigin) Abidesi’nde yön belirtildiği zaman devamlı “ileri” kelimesi Doğu’yu, “geri” kelimesi de Batı’yı belirtmektedir. Bir kelimeye böyle bir anlamın yüklenmesi ise genellikle yüzyılların sonucunda oluşmaktadır.
Sonuç olarak Türklerin milattan önceki tarihlerde de Ön AsyaAnadolu coğrafyasında yaşamış olması fikri kuvvetle muhtemeldir ve şimdilik bir hipotez (varsayım) olarak görebildiğimiz bu hususun gelecekte yapılacak araştırmalarla doğrulanacağını ümit edebiliriz.
Muğla Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 3 Sayfa: 580-583